8 Ocak 2022 DEVA Partisi Genel Başkanı Ali Babacan’ın İstanbul Beşiktaş İlçe Kongresindeki Konuşması

8 Ocak 2022

GENEL BAŞKANIMIZ ALİ BABACAN’IN BEŞİKTAŞ İLÇE KONGRESİ KONUŞMASI

Değerli yol arkadaşlarım,

Saygıdeğer konuklar,

Beşiktaş’ın demokrasiye ve atılıma hasret kalmış kıymetli sakinleri,

Siyasi partilerin ve sivil toplum kurumlarımızın değerli temsilcileri,

Değerli muhtarlarımız,

Kıymetli basın mensupları,

Ekranları başında ve sosyal medya hesaplarımızdan bizleri izleyen tüm vatandaşlarımız,

Hepinizi sevgiyle, saygıyla selamlıyor, Beşiktaş ilçe teşkilatımızın 1. Olağan kongresine hoş geldiniz diyorum.

*****

İstanbul’un en eski semtlerinden birinde, boğazın Avrupa tarafındayız. Bugün Beşiktaş’tayız.

Her yanı tarih, kültür kokan,

Her yanı ayrı güzel,

Yaşamın hiç durmadığı Beşiktaş’tayız.

Aşiyan’ıyla, Barbaros’uyla, Bebek’iyle, Ortaköy’üyle her köşesini sevdiğimiz Beşiktaş’tayız.

Sahil boyunu, Balyanların yapılarıyla taçlandırdığı Beşiktaş.

Ve elbette ülkemizin 4 büyük spor kulübünden birinin ev sahibi, geçtiğimiz gün süper kupayı da kazanan Beşiktaş Jimnastik Kulübü’nün yuvası, kartal yuvası Beşiktaş...

Bugün bu salonda, bu güzel ilçemizin kongresine katılmaktan çok mutluyum. Aranızda olmaktan çok mutluyum.

Sağ olun, var olun arkadaşlar.

*****

Değerli arkadaşlar,

DEVA partisi olarak, o kadar hızla büyüyoruz, o kadar hızla ülkemizin topraklarına yayılıyoruz ki, bu teveccüh için tüm Türkiye’ye teşekkür ediyorum.

Geçtiğimiz sene oran olarak en fazla üye artışını sağlayan parti, DEVA Partisi oldu.

Engellemelere rağmen, insanların haberi, kendi iradesi olmadan iktidar partisine üye olduklarını fark etmelerine rağmen, her türlü çabaya rağmen, bize üye olanların ayrılmaları için ikna çabası olmasına rağmen üye sayımız yüz bini geçmiş bulunuyor.

Sadece üyeler mi? Hayır.

Bizim yüzbinlerce kişiden oluşan gönüllülerimiz de var. Resmi olarak üye olamayan ama gönüllü olarak yanımızda yer alan, çalışmalarımıza katılan yüzbinler var Türkiye’de.

Çünkü değerli arkadaşlar bizler, sadece bir siyasi parti kurmadık. Türkiye’nin tüm demokrat seslerini aynı çatı altında birleştirmek üzere yola çıktık.

Bu çatı özgürlüğün çatısı.

Bu çatı demokrasinin çatısı; eşitliğin, adaletin çatısı.

İşte o yüzden kadınların ve gençlerin yüksek oranda yer aldığı, siyasete ilk defa DEVA Partisi’yle adım atan on binlerce arkadaşımızın yöneticisi ve mensubu olduğu bir teşkilat yapısı inşa ettik.

Yeni bir siyaset, yeni bir dil diyerek tüm dünyadaki demokratlara örnek olacak, hatta ilham kaynağı olacak bir yola çıktık.

Şu salona bakıyorum da gerçekten iyi ki de bu yola çıktık ya arkadaşlar. Her sabah çalışmaya başlarken, iyi ki DEVA Partisi’ni kurmuşuz diyorum. Çok büyük ihtiyaç var, çok.

Ve bu ihtiyaç gittikçe büyüyor. Gittikçe bu iktidarın bu ülkeyi yönetemediği, bu işi beceremediği artık geniş toplum kesimleri tarafından da gayet iyi görülüyor, izleniyor.

Vatandaşlarımızın söyleyeceği bir söz var. O gün gelecek ve asıl sözü vatandaşlarımız o gün söyleyecek. Herkes, her şeyi görüyor ve izliyor. Zannetmeyin ki kimse farkında değil, zannetmeyin ki olandan bitenden insanların haberi yok. Herkes her şeyi görüyor.

Ama aynı zamanda güveneceği bir yer arıyor. Gerçekten bu ülkeyi yönetebilecek, ülkeyi içinde bulunduğu bu krizlerden çekip çıkarabilecek bir kadro arıyor.

*****
Değerli arkadaşlar,
İlk gün demiştik ki “biz sıradan, alışılageldik siyasi partilerden olmayacağız.” O yüzden Türkiye siyasetinde bir ilke imza attık.

Tam 20 ayrı alanda detaylı eylem planları hazırlamaya başladık. Bu ilk defa oluyor bakın. Türkiye’de daha önce hiçbir siyasi parti seçimlerden çok önce seçimlerden sonra yapacaklarının böyle detaylı bir çalışmasını yapmamıştı. Yoktu böyle bir şey.

İktidarımızın ilk 90 gününde ve ilk 360 gününde yapacaklarımızı adım adım açıklamaya başladık.

Bugün itibarıyla, beş ayrı alanda eylem planlarımız hazır.

Özgürlükçü, katılımcı ve çoğulcu demokrasi için güçlendirilmiş parlamenter sistem önerimizi hazırladık.

“Tam demokrasiye geçiş eylem planı” adını verdiğimiz bu hazırlığı, parlamenter sistem istediğini söyleyen diğer siyasi partilerle de oturduk, konuştuk. Ve anayasa değişikliği gerektiren bir çalışma olduğu için bugünden Mecliste nitelikli çoğunluğu sağlayacak, o 360-400 milletvekilini sağlayacak bir hazırlığı bugünden yapmak gerektiği için biz diğer siyasi partilerle de beraber çalıştık. Ve çalışma önemli bir noktaya geldi. Son rötuşlardan sonra birkaç haftaya artık tamamlanacak.

Parlamenter sistem haricinde başka neler çalıştık? Tarım alanındaki çözüm önerilerimizi tarım eylem planımızda belirledik. İlk adımı toprağa attık.

İklim değişikliğinden şehirciliğe kadar uzanan geniş bir alanda hazırladığımız “afet yönetimi eylem planımız”ı kamuoyuyla paylaştık.

Sosyal devlet anlayışımızı ete kemiğe büründürerek “sosyal politikalar eylem planımız”ı açıklayarak, yoksullukla mücadelede ne kadar kararlı olduğumuzu bir bakıma dünya aleme ilan etmiş olduk.

“Dijital dönüşüm ve teknoloji” alanında politika başkanlığı olan tek siyasi parti olarak; ülkemizin dünyayla bütünleşerek zenginleşmesini hedefleyen, “yarına atılım eylem planımız”ı kamuoyuna duyurduk.

Bu arada metaverse evreninde yer alan ilk siyasi parti olduk. Taklitler gelecektir arkadan. Ama hep taklitlerden sakının diyoruz. Onlar arkadan gelecektir.

“Doğa hakları ve çevre” konusundaki eylem planımızı plandık. Aslında çok yakınız açıklamaya ama her şeyi de hazır, bir tek uygun gün ve tarihi bekliyoruz.

“Makro ekonomi, finans ve istihdam” alanlarındaki eylem planımızı bitirmek üzereyiz. Tam 130 maddelik geniş bir çalışma. Bununla ilgili kamuoyuyla birkaç haftaya kadar nihai çalışmamızı paylaşmış olacağız.

Hiçbiri kolay değil. Ama inanın bugüne dek yapmayanların da mazereti yok, o kadar da zor değil. Yeter ki o azim olsun, yeter ki o bilen kadroyu siz bir araya getirip bütün bu çalışmaları gerçekleştirebilin.

Ve değerli arkadaşlar bu eylem planlarımızın her bir maddesinin bütçesi hesap ediliyor. Bütçesini hesap edemediğimiz ya da devlet bütçesine sığmayacağına inandığımız bir konuda bir açıklama yapmıyoruz. Boş atıp tutmuyoruz. Çünkü siyasetin sadece laf üretmekten ibaret bir alan olmadığını iyi biliyoruz.

Çoğu öyle zannediyor siyaseti. Ağzı laf yapar, laf üretir, konuşur... Bundan ibarettir zannediyor. Öyle değil, siyaset aynı zamanda iş üretmek iş. Biz işte o işi üretiyoruz ve bunu bu kadar tutarlı, kapsamlı ve detaylı bir şekilde yapan tek siyasi partiyiz. Sadece şu anda değil Türkiye'nin yakın tarihinde de tek siyasi partiyiz.

Değerli arkadaşlar bakın biz daha ikinci yaşımıza gelmeden, bütün siyasi hayatı tersyüz ettik. Ben buradan konuşuyorum ya bakıyoruz inanın birkaç gün sonra en geç 1-2 hafta sonra yankı gibi kurduğumuz cümleler, ele aldığımız konular tekrar tekrar başka yerlerde aynısını duyuyorsunuz, izliyorsunuz. Önden gitmek iyidir, taklit edilmek de çok kötü bir şey değildir çünkü iyisini yaparsanız taklit edilir. Sorun yok ama biz hep önden gideceğiz, hep önden koşup taklit edilen olabiliriz. Ama biz hep ‘taklitlerden sakının, siz DEVA Partisi’ne bakın’ diyoruz, ‘bizi izlemeye devam edin’ diyoruz.

İlk gün, ilk kuruluş günümüzde dediğimiz gibi: Artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacak, çünküartık DEVA Partisi var Türkiye’de.

Bunu İnşallah tarih kitapları yazacak, göreceğiz hep beraber şöyle bir 5-10 sene sonra geldiğinde hep beraber diyeceğiz ki ‘DEVA Partisiz bir Türkiye nasıl olmuş, nasıl böyle bir ülke böylesine güçlü, aklı başında, bilen, işin ehli ve dürüst kadrolara sahip olan, bu şekilde çalışan bir parti nasıl oldu da yıllarca olmadı bu ülkede’ diye hep beraber hayret edeceğiz belki de. Eksikliğimizin farkına şimdi herkes varıyor ve İnşallah önümüzdeki her hafta her ay üzerine ekleye ekleye gideceğiz. Burada bunu İstanbul'da görüyoruz, Anadolu'nun Trakya'nın her köşesinde de görüyoruz çok şükür.

*****
Değerli arkadaşlar,

Şu anda ülkeyi, yokuş aşağı tam gaz sürükleyen bir iktidar var.

Ülkenin herhangi bir sorununa çözüm getirmek, halkın refahını ve mutluluğunu artırmak gibi bir gündemleri kalmadı.

Bırakın sorun çözmeyi, iktidar bizzat sorunun kendisi oldu. Kendisi sorun. ‘Bu ülkenin en büyük sorunu ne?’ diye soruyorlar vatandaşlara. İşsizlik, hayat pahalılığı, göç sorunu, hukuk, adalet, özgürlük... Doğru ama bütün bunları toplayın şu anda bu ülkenin bir numaralı en büyük sorunu: Bu ülkeyi yönetenler, şu andaki iktidar. Birinci sırada bu var. Bir iktidar değişsin göreceksiniz korkulu rüyadan uyanır gibi, bir kabustan uyanıp da şöyle bir yudum su içip oh çekmek gibi o kadar inanın hızlı düzelecek. Bu iklim o kadar hızlı düzelecek. Birden karanlıktan aydınlığa birden gecenin zifiri karanlığından sabahın ışıklarına ulaşacağız ve bu çok hızlı olacak.

Kendilerini iyice Beştepe’ye hapsettiler. Sokağın derdini görmüyorlar, duymuyorlar, bilmiyorlar. Onun için paralel bir evrenden konuşuyor artık. Ülkenin sorunlarını inkâr ediyor. Vatandaşlarımız ‘açız, eve ekmek götüremiyoruz’ diyor. ‘Al, keyif çayı iç’ diyor. ‘Nankör’ diyor insanlara ya. Bir ülkenin başındaki kişi kendi vatandaşına nankör der mi? Böyle bir şey olabilir mi?

Koskoca ülkenin kaderi, Beştepe’nin etrafında kümelenen dar bir grubun gündelik çıkarlarına endekslendi. Çünkü onlar kuvvetli bir lobi. Ülkenin Cumhurbaşkanı sadece artık onların sözünü duyuyor, onların sesini duyuyor. Niye? Onlar işte Beştepe'de, sağda solda, etrafta. Onlar telefonun ucunda ‘alo’ deyince konuştuğu o tip insanlar artık.

Hatırlayın geçen sene bir parti kongresi yaptılar. Konsepte şöyle bir bakın, görsel olarak bir DEVA Partisi'nin kongresine, videolarına bakın bir de iktidar partisininkine bakın ki onlar bizden sonra yaptı. Taklit. Renkler, konsept tamamen taklit.

Biz Türkiye'nin en yeni kurulan siyasi partilerinden birisiyiz ta 20 yıllık iktidar partisi bizim kongremizden çok özelmiş herhalde benzerini yapmışlar. Zarar yok, biz önden koşacağız. Taklit eden olabilir ama hep diyoruz taklitlerden sakının diye. O kongrede duvara ne yazmışlardı? ‘Güven ve istikrar’. Ya şimdi güler misin, ağlar mısın? Hangi güvenden bahsediyorsunuz, hangi istikrardan bahsediyorsunuz? O eskidendi eskiden. Eskiden vardı güven ve istikrar, dürüst ve ehil kadrolar varken istişare ile ortak akıl ile bu memleket yönetilirken güven de vardı istikrar da vardı. Siz ne zaman ki düzgün kadroları tasfiye ettiniz ne zaman ki ortak aklı, istişareyi terk ettiniz ne zaman ki ‘ben tek başıma yöneteceğim, tek imza ile her türlü kararı vereceğim’ dediniz işte o günden itibaren ülke yokuş aşağı yuvarlanıyor.

İstikrardan anladıkları, sadece kendi koltukları.

Güvenden anladıkları da sadece kendi iktidarlarının güvenliği.

Başka hiçbir dertleri yok.

Ama arkadaşlar,

Biz istikrarı onların anladığı gibi anlamıyoruz:

İstikrar adalette olur. Ekonomide istikrar olur. Özgürlükte istikrar olur. Eğitimde, teknolojide olur. Gelişmekte ve büyümekte istikrar olur.

Refahta istikrar olur refahta.

İstikrarın nasıl sağlandığını da gayet iyi biliyoruz. Geçmişte bunu başardık.

Ama büyüğüyle, küçüğüyle bugünkü iktidar ortaklarının bunları yapmak gibi ne niyetleri var ne yetenekleri. İsteseler de artık yapamazlar. Ağızlarıyla kuş tutsalar olmaz.

O yüzden de ülkemizde güven de yok istikrar da.

Eğer siz anayasa mahkemesi kararlarına saygı duymazsanız, uygulamazsanız, o ülkede güven, istikrar falan olmaz.

Kendi ülkenizde imzalanmış, adı dahi İstanbul olan uluslararası sözleşmeden bir gece yarısı keyfiniz istedi diye çıkarsanız, güven de olmaz istikrar da olmaz.

AİHM kararlarına uymazsanız istikrar olmaz. Altını imzaladığınız, taahhütte bulunduğunuz, dünya aleme ‘ben söz veriyorum, buna uyacağım’ dediğiniz sözlerinizden cayarsanız güven de olmaz istikrar da olmaz.

Mevsimlik işçi gibi durmadan Merkez Bankası başkanını değiştirerek istikrar sağlanmaz.

Bilime, akla dayanmayan tuhaf ekonomik deneylerle, istikrar da güven de sağlanmaz.

İpe sapa gelmez ekonomi teorileri deneyerek, halkımızın tertemiz dini duygularını istismar ederek güven sağlanmaz.

Dış politikada itibar yitirerek, zikzaklar çizerek, dünyada yalnızlaşarak, güven olmaz, istikrar sağlanmaz.

İçeride bu milleti kutuplaştırarak, bölerek, tehdit ederek istikrar sağlanmaz.

*****

Çünkü arkadaşlar, İstikrarın parolası hukuktur, özgürlüktür.

Temel hak ve özgürlüklerin güvence altına alındığı, hukukun üstünlüğüne dayanan bir sistemdir.

Kararların ortak akıl ve istişareyle alındığı, sadakatin değil liyakatin işlediği bir yönetim anlayışıdır.

Bizler görevdeyken, hatırlayın, ülkemize 2023 hedefleri koymuştuk, değil mi? Ne demiştik?

İhracatımızı 2023 yılında 500 milyar dolara yükselteceğiz, demiştik. Ve bunu ne zaman yaptık? İhracatı 36 milyar dolardan sadece 6 yılda 132 milyar dolara çıkarınca dedik ki 6 yıl da bu oluyorsa, 6 yılda biz bunu 3'e 4'e katlayabiliyorsak 2023'e kadar bu hızla gidersek rahatlıkla 500 milyar doları yakalarız dedik.

İşte cumhurbaşkanı çıktı, önceki gün 2021 yılında 220 milyar dolarlık ihracatla övündü.

Biz, ülkemizi dünyanın en büyük 10 ekonomisi arasına sokacağız, demiştik. 20. sıradan aldık kademe kademe 16. sıraya kadar yükseltmiştik.

Şimdi ise ülkemiz 21. sıraya geriledi. İlk 10 diyor. 2023'te artık ulaşmak mümkün değil. Yapamaz, yapamayacaklar, hayal bile edemezler çünkü o hedeflere ulaşmak bilgi ile olur akıl ile olur, Allah'ın verdiği aklı iyi kullanmakla olur. Siz her gün akıl dışı bilim dışı işler yaparsanız, her gün kendi kafanızda uydurduğumuz teorileri test ederek bu koskoca ülkenin ekonomisine yön etmeye çalışırsanız sonu büyük bir hezimet olur. Şu anda İçinde bulunduğumuz durum tam da bu.

Biz başka neyi hedeflemiştik? Kişi başı milli geliri 2023’de 25 bin dolar seviyesine yükseltmeyi hedeflemiştik. Şu anda milli geliri, 8 bin dolarlara kadar gerilettiler. Geçen eylül ayında açıkladıkları orta vadeli programda 2023 hedefi ne biliyor musunuz? 10.700 dolar. Nereden nereye... Biz 25 bin dolar dedik şimdi 10.700 koydular ama bu kafayla, bu yanlış uygulamalarla onu bile tutturamayacaklar. 10 bin dolar bile artık bunlar için hayal. Bu yanlışlarla, bu inatla, bu yanlışta ısrarla artık Türkiye için bu yönetim, bu iktidar iş başında olduğu sürece 10 bin dolar bile hayal. Bırakın 25 bin doları... Gerçekten çok üzülüyoruz. Bu ülke buna layık değil. Bu ülke böyle kötü yönetime layık değil.

Bizler tüm dünyanın hayranlıkla seyrettiği bir Türkiye modeli oluşturmuştuk. Ve bu Türkiye modeli bizim söylediğimiz bir kavram değil, yanlış anlaşılmasın. O dönemde tüm dünyanın saygın ekonomistleri, dünya liderleri böyle demişti.

Ama arkadaşlar, ortak aklı ve istişareyi bıraktıktan sonra her şey tepetaklak gitti.

O tarihlerde biz “hukuk” diyorduk, “eğitim” diyorduk “milletin parasını demire betona gömmeyin” diyorduk. Onlar ne diyorlardı bana “fren Ali” diyorlardı. ‘Biz yapmak istiyoruz, bu engelliyor’ diyorlardı.

Alın işte, o günlerden sonra ülke bir krizden başka bir krize savrulup duruyor.

2023 hedeflerine ulaşmak için neler yapmamız gerektiğini eğer bazı konularda adım atmazsak o hedeflere ulaşmanın ancak hayal olacağını anlatmıştım. Defalarca anlatmıştım. Arkadaşlarımız eski arşivlerden bir örnek bulmuşlar, hep beraber izleyelim.

Tarih 16 Mart 2012. Yer Uludağ Ekonomi Zirvesi. Yani bizim yerli Davos’umuz.

İlk başladığı tarihten itibaren 5 yıl arka arkaya katıldım. Şu anda artık yapılmıyor bu toplantı.

Video-1 Ali Babacan

“Böyle bir işgücü yapısıyla bizim 25 bin dolarlık milli gelire ulaşmamız bir hayal. Bu kadar düşük bir eğitim seviyesiyle o kadar yüksek bir kişi başı düşen milli gelir mümkün değil. İşte bunu artırabilmek için eğitim konusunda çok köklü reformlar yapmamız gerekiyor. Her türlü klişeyi, tabuyu, yasağı, ideolojik çatışmaları bir kenara bırakıp Türkiye için en iyisini bulmamız gerekiyor. Türkiye gerçek anlamda bir hukuk devleti olmadıkça birinci sınıf ekonomi olamaz. Gerçek anlamda hukuk devleti olmayan bir Türkiye’nin dünyanın en büyük 10 ekonomisinden birisi olması da yine hayal.”

Tam 10 sene olmuş. Hani bazıları diyor ya ‘zamanında niye konuşmadınız kardeşim’ diye bunun gibi 50 tane, 100 tane örnek var. Ben diyorum ki tembellik etmeyin, arşivleri karıştırın. Biz neler neler söyledik, bugünlerde öyle bir bakan çıksın da konuşsun bakayım, bir tanesi çıksın konuşsun. Ben o gün ülkenin başbakan yardımcısı olarak konuşuyorum, özeleştiri yapıyorum. Hani diyorlar ya ‘özeleştiri, özeleştiri’ biz işin içindeyken yapmışız, hepsini söylemişiz. Söylemediğimiz hiçbir şey yok. Hukuk diyoruz, eğitim diyoruz, bunlar olmazsa olmayacak diyoruz. İlk 10 ekonomiden birisi olmamız hukuk ve eğitime yeteri kadar önem vermezsek hayal diyorum.

Ama benim o gün sorumluluk alanım ekonomi. Ülkenin başbakanı bazı şeyleri engelleyebiliyor. Mesela Meclisten kanun çıkacaksa durdurabiliyor. Çünkü onun imzası ile gidiyor, engelleyebiliyor. Biz ‘betona, demire yığmayın bu parayı, ülkenin büyümesini, dengesini bozuyorsunuz, kaynakları verimsiz alanlara ayırıyorsunuz’ derken emsal değişikliğiyle imar rantlarının çılgınca oluştuğunu ve bu imar rantlarının herkesin gözünü döndürdüğünü, ekonominin dengesini bozduğunu, haksız kazanç sağlandığını söylediğimizde bize ne diyordu? ‘Bu dediklerini yaparsam ben il başkanı, ilçe başkanı bulamam’ diyordu.

Şu anda elhamdülillah bizim 81 il başkanımız var, 700 tane ilçe başkanımız var. Bulunuyormuşdemek ki. Burada bizim hangi il başkanımız imar rantları için DEVA Partisi’nde? Bizim bir tane belediyemiz yok. 700 ilçe başkanımızın hangisi imar rantı var diye ben DEVA Partisi’nde ilçe başkanı olayım diyor. Ama kafa bu kafa. Ve değerli arkadaşlar bu kötü alışkanlıklar var ya Allah korusun bir girince bağımlılık oluşturuyor, aynı madde bağımlılığı gibi. O yanlışı bir kere yapınca oradan geri çıkış çok zor oluyor. İşte onun için biz DEVA Partisi olarak ne yaptık? Kendi etik yönetmeliğimizi hazırladık ve duyurduk.

İlk defa oluyor Türkiye'de. Bu altılı masa var ya parlamenter sistemin konuşulduğu masa... Masanın gündeminde etik kuralların, siyasi ahlakla ilgili kuralların da konulması ve mutabık kalınması gerektiğini söyledik. Sağ olsun diğer partilerde destek verdiler ve o konuda da mutabakat sağladık. Bunlar çok önemli. İleriye doğru çok önemli tohumlar ekiyoruz ve bu tohumlar İnşallah bire 20 verecek, bire 40 verecek tohumlar. Bugünden siyasi etik, siyasi ahlak konusunda taahhüt verip yola çıkan bir siyasi partinin ileride yapacakları hep belli sınırlar içinde olacaktır. Arkadaşlarımız birbirlerini uyaracaktır. Şu anda Türkiye'de bir ilk. Türkiye'nin şu anda bir siyasi ahlak kanunu yok. Oysa altına imza attığımız, üyesi olduğumuz pek çok kuruluşun siyasi etik, siyasi ahlak kuralları var. Avrupa Konseyi'nin var. Biz tam üyeyiz oraya, Avrupa Birliği ile karışmasın.

Birleşmiş Milletler'in siyasi etik kuralları var. OECD’nin var. Türkiye tam üye buralara. Avrupa Birliği'ne tam üye değiliz ama Avrupa Birliği sürecinde bir ülkeyiz, onların da kuralları var. Biz ne yaptık? Bütün bunlara baktık ve bu iş evrensel nitelikte bir iş yani siyasi etik ülkeye özel değil. ‘Ya bizim kendi bazı şartlarımız var, bizim burada siyaset böyle’. Hayır, değil. Bu konuda doğru bir, diğer her şey eğri. Onun için biz böyle yola çıktık ve bunun için çalıştık, çalışıyoruz. Zamanında gerçekten biz arkadaşlarımızla beraber gidişatı değiştirmek için çok şey yaptık fakat her defasında yapmak istediğimiz düzgün işleri maalesef engellemeye çalıştılar. Direkt kendi alanınızda kimsenin karışmadığı bir alan ise yaptık ama onay gereken, imza gereken konularda da maalesef bazı çok istediğimiz, arzu ettiğimiz konularda adım atamadık. Sonuçta geldiğimiz noktada ne oldu? Bunlar hukuku hiçe saydılar, eğitimi dar bir ideolojik bakışın içine sığdırmaya çalıştılar, çalışıyorlar. Maalesef sonuç ortada.

Peki, hükümet şimdi ne yapıyor?

Önce, ucuz iş gücü üzerinden ihracat politikası uydurdular. Başımıza yüksek enflasyonu ve yüksek kuru sardılar.

Sonra ekonomiyi tamamen dolarize edecek hataların içine yuvarlandılar.

Bu dövize çevrilebilir mevduat hesabı eski adıyla ta 1970'lerde uygulanan bir iş. Rahmetli Özal'ın ‘kendini uyanık zannedenlerin dalaveresi’ dediği bir uygulamayı getirdiler yeni bir şeymiş gibi dövize endeksli mevduat diye tekrar ülkede uygulamaya başladılar. Rahmetli Özal’ın ‘enflasyonun ana sebebi bu, bu ülke onlarca yıl enflasyon altında ezildi ise bunun en önemli sebeplerinden birisi de bu dövize çevrilebilir mevduat’ dediği uygulamayı getirdiler 40 yıl sonra yine Türkiye'nin başına sardılar bunlar. İnşallah iş başına gelir gelmez ilk yapacağımız işlerden birisi bu uygulamayı anında durdurmak. Tabii ki devlette devamlılık esastır. Ne olursa olsun devletin sözü sözdür, önceki hükümetler döneminde de olsa özellikle ekonomik alanda bazı şeylerin altına imza atıldıysa, taahhütlerde bulunulduysa o taahhütlerde devamlılık esastır. Yargı yolu tabii ki açıktır, tabii ki idari denetim yapılacaktır. Tabii ki yargı denetimi yapılacaktır, tabii ki Meclis denetimi yapılacaktır. Ama yanlışların uygulanmasına, yeni yanlışlara izin vermeyiz. İş başına geldiğimiz gün yanlışları o noktada durdururuz.

Değerli arkadaşlar başka ne yaptı bunlar? Eğitim ve hukuk alanında adeta katliam yaptılar. Ekonomiyi geçtim, özellikle bu iki alanda tel tel dökülüyoruz.

Eğitime de hukuka da ideolojik ve dar kalıplarla yaklaştılar. Sorun bu. Ve sonuçta 2023 hedefleri hayal oldu.

Hani bizim dönemimizde, ortak akıl ve istişarenin yönetimde olduğu günlerde, bir slogan vardı “hayaldi, gerçek oldu” denirdi ya... şimdi, “gerçekti, hayal oldu”. Bizim gerçek yaptığımız her şeyi döndüler dolaştılar, 5 sene sonra ulaşılması hayal olacak konular haline getirdiler.

Bu arada bizim dönemimiz demişken...

Sayın Erdoğan bir de ne yapıyor? Müflis tüccar gibi eski defterleri karıştırıyor. Sanki kendisi yapmış gibi, ortak akıl ve istişare döneminin başarılarını istismar ediyor.

Bakın ne diyor?

Video-2 Erdoğan enflasyon

“Türkiye tarihinde enflasyonla en büyük mücadeleyi veren, enflasyonu en düşük seviyelere indiren yönetim biziz. Ülkemizde yüzde 6’lara kadar indirdiğimiz enflasyonun boynunu kırarak en kısa sürede tekrar tek haneli rakamlara geriletmekte kararlıyız.”

Ben şimdi buradan bir kendisine sesleniyorum, bir dakika demek istiyorum. One minute ayrıca gelecek. Onu hep beraber sandıkta söyleyeceğiz. Ben kendisine diyorum ki ‘bu eskinin başarılarıyla övünmeyi bırakın da şu anda tek yetkilisiniz, elini tutan yok, istediğin şeyin altına imza atıp kararname hazırlamıyor musun, Merkez Bankası başkanının birini alıp birini koymuyor musun, bakanların birini gönderip öbürüne görev vermiyor musun? Hiçbir mazeretin yok’ diyorum. Tek yetkilisin çünkü tek yetkiliysen bütün sorumluluk da senin üzerinde. Kaçış yok, aması yok, fakatı yok. Tek yetkilisin çünkü.

Diyoruz ki; öncelikle, ortak aklın işletildiği, Avrupa Birliği uyum yasalarıyla hukukun geliştiği dönemde; bizlerin liyakatle, istişareyle ilmek ilmek inşa ettiği başarılardan elinizi çekin.

Çünkü gerçekten o başarılar sana ait olsaydı bugün yine yapabilirdin. Niye yapamıyorsun? Hadi yap, hadi düşür enflasyonu. Artık 4. yılına girdi değil mi? Tek yetkili, partili taraflı cumhurbaşkanlığının 4. yılına girdi. Hadi yap tekrar, niye sen tek yetkili olduğun günlerden bu yana enflasyon sürekli yükseliyor, niye kur durmadan artıyor, niye Hazinenin borçlanma faizi durmadan artıyor, niye piyasa faizi durmadan artıyor? İşte siz dönün bu tek yetkili olduğunuz döneme bakın diyorum. Enflasyonu da faizi de tek haneli rakamlara indiren bizdik, biz.

Niye? Çünkü o günkü Merkez Bankası bağımsız. Hükmedemiyordu, nüfus edemiyordu. Biliyorum, çıldırıyordu ama hükmedemiyordu. Ama başarıların hepsi de o dönemde olmuştu. Bir ülkenin Merkez Bankası'nın asli görevi nedir? O ülkedeki fiyat istikrarını sağlamaktır yani enflasyonla mücadeledir ama onu bağımsız kaldığında ve iyi bir ekibi görevlendirdiğinde başarabilir. Laf dinlemiyor diye bir başkanı gönderip bir başkanı getirin, ne oldu? Enflasyonu da faizi de kuru da çift hanelere yükselten ise sizsiniz, siz.

Değerli arkadaşlar,

Hani basketbolda bir tabir var ya: Triple-double.

Sayın Erdoğan, kurda da enflasyonda da faizde de çift haneleri gösterdi. Resmen triple-double yaptı.

Üç alanda da ikili sayı. Siyasete de bunu sokmayı başardı. Literatüre tüm olumsuz örnekleri güzelce yerleştiriyor.

Hayırlı göstergelerde ise hak getire... Oralarda esamemiz okunmuyor. Neymiş, enflasyonu tek haneli rakamlara indirmekte kararlıymış.

4 yıldır aynı terane. 4 yıldır aynı masal.

Her defasında “enflasyonu düşüreceğiz” diyor, her defasında enflasyon daha da artıyor.

Söylediklerine şöyle bir bakalım: Video-3 Erdoğan

“2 Mayıs 2017: Enflasyonu Allah’ın izniyle daha da düşüreceğiz.
24 Mayıs 2018: Enflasyon sorununu ülkemizin gündeminden çıkartmakta kararlıyız.
9 Aralık 2019 2020’de tek haneli enflasyon rakamına ulaşacağız.
5 Ocak 2020: 2020’de tek haneli rakamda faiz de enflasyon da gelecek.
13 Kasım 2020: Önceliğimiz şüphesiz ki enflasyonu süratle tek haneli rakamlara ardından da orta vadeli programımızdaki seviyelere çekmektir.
7 Nisan 2021: Son dönemde bir miktar artış gösteren enflasyonu yeniden tek haneli rakamlara düşürmekte kararlıyız.
1 Ekim 2021: Enflasyonu tek haneli rakamlara düşürmekte kararlıyız.”

Maşallah yahu, çok kararlı gerçekten. Ama öyle ben kararlıyım demekle olmuyor bu iş. Yap bakalım, niye olmuyor?

Diyorum ya, 4 yıldır aynı terane. 4 yıldır aynı masal.

Buyurun, her şey ortada.

Sürekli hayal satıyor.

Yapamaz. Asla yapamayacak.

Çünkü, güven olmadan olmaz!

Ben haftada bir bu güven meselesini tekrar edeceğim. Güven nasıl kazanılır anlatmak zorundayım. Sık sık tekrar edelim ki birine gelmezse öbürüne denk gelsin. Çünkü ihtiyacı var, bilmiyor. Bilmediğini de bilmiyor, biliyorum zannediyor. Onun için tekrar bir hatırlatalım, biz zamanında güven ve istikrarı nasıl sağlamışız, ekonomiyi nasıl bataklıktan çıkarmışız. Bunu tekrar etmemiz gerekiyor. 1 dakika 8 madde. Bizim için kolay onlar için kolay mı bilmem.

Güveni nasıl oluşturursunuz? 1 dakikada 8 madde. Bir; konuşunca doğruyu söyleyeceksin.

İki; söz verince tutacaksın.
Üç; emanete hıyanet etmeyeceksin.
Dört; her daim hukukla, adaletle hareket edeceksin.
Beş; dürüst, ehil, işini bilen insanlarla çalışacaksın.
Altı; her zaman ortak akıl arayacaksın, işini istişare ile yapacaksın.
Yedi; şeffaf olacaksın, hesap verebilir olacaksın. Merkez Bankası'nın arka kapısından 130 milyar dolar satmayacaksın. Yapacaksan açıkça yapacaksın, dürüstçe yapacaksın.
Sekiz; her zaman planlı programlı çalışacaksın.

Plan-program açıklayacaksın ki insanlar devletin ne yapacağını anlasın. Herkes de kendi planını programını ona göre yapsın. Sen daha eylül ayında orta vadeli program açıklayıp 2022’nin dolar kuruna 9.30 dersen, 2023 9.80 dersen 2024'e 10.30 dersen daha 2022’nin başında kuru 13 buçuk 14 lira yaparsan buna plan program denmez. Buna hesapsızlık, kitapsızlık denir, başka bir şey denmez.

Ama hiç merak etmeyin arkadaşlar.

Nasıl olsa yine biz gelip, enflasyonu da faizi de kuru da tek haneli düşük seviyelere biz getireceğiz. Yapacağız. Bu iş bizde.

Krizlerin ortağı Bahçeli’nin yine ortak olduğu, bir gecede yirmi bankayı batıran, gecelik faizlerin %7500’leri gördüğü, o 2001 krizinden ülkemizi nasıl çıkardıysak, bu krizden de yine biz çıkaracağız. Nasıl 2008-2009 krizinde bütün dünya kasılıp kavrulurken, komşumuz Yunanistan iflas etmişken, İtalya'dan, İspanya'dan, Portekiz'den, İrlanda'ya kadar bütün ülkeler ekonomik krizle boğuşurken biz 6 ayda ülkeyi o krizden nasıl tutup çıkardıysak yine bunu yapan biz olacağız, hep beraber yapacağız.

Daha önce yaptık, şimdi daha iyisini yapacağız.

Hem de çok daha güçlü bir ekiple, DEVA Partisi kadrolarıyla yapacağız.

Biz daha asıl eserimizi yazmadık. DEVA Partisi’yle bu ülkenin kaderine damga vuracağız arkadaşlar.

Özellikle son 5 senedir, Türkiye’ye yaşatılan bu korku filmini, kabusu, bu karabasanı bitireceğiz.

Türkiye’nin sahipsiz olmadığını dünya aleme göstereceğiz.

Tek bir vatandaşımızı bile geride bırakmadan yürüyeceğimizi herkese göstereceğiz.

Ülkemizi barış, özgürlük ve adalet limanına sağ salim yanaştıracağız. Artık Türkiye’de kimsenin kimseye haksızlık yapmasına izin vermeyeceğiz. Hakkı yenenin hakkını iade edeceğiz.
Yasakları kaldıracağız.

‘3Y ile mücadele edeceğim’ diye gelen yasaklarla, yolsuzlukla ve yoksullukla mücadele edeceğim diye gelip ülkeyi yeniden o 3Y’nin içine düşüren, yeniden yasakların, yolsuzluğun ve yoksulluğun ülkesi haline getiren bu iktidarı müsait bir yerde indireceğiz.

Ekonomi yönetiminde ortak akıldan ve bilimden asla şaşmayacağız.

Ülkemizde köklü bir eğitim ve hukuk reformu yaparak ekonomimizi büyüteceğiz. Ekonomini eğer büyütmek istiyorsan bunun yolu sadece ekonomi politikalarından geçmez. Ekonomi dediğimiz alan bir temele oturur, o temelde adalet vardır, hukuk vardır, demokrasi vardır. Eğer siz adaleti, hukuku yerle bir ettiyseniz, demokrasiniz işlemiyorsa o ülkede sağlam bir ekonomi asla inşa edemezsiniz. İşte buna kafaları basmıyor, bunu bir türlü öğrenemediler. ‘Ben aklıma gelen her şeyi yaparım, anayasayı çiğnerim, arkadan da bir talimat veririm ekonomim düzelir’ zannediyor. Olmayacak. Onun için iddialı bir şekilde söylüyorum: Yapamayacaklar, ağızlarıyla kuş tutsalar beceremeyecekler.

Üç-beş kişinin parasına para kattığı devri sona erdireceğiz, topyekûn zenginleşeceğiz. Bizim zenginlikten anladığımız bu.

*****
Değerli arkadaşlarım,

Şimdi sizleri, yepyeni bir birlikteliğe davet ediyorum. Beşiktaş’a soruyorum şimdi.

Hazır mısın Beşiktaş?

Sizleri; farklı fikirlerden kaçmayan, konuşmaktan korkmayan hür bir ülkeye davet ediyorum.

Var mısınız?

Sizleri; hukuku, adaleti, demokrasiyi, temel hak ve özgürlükleri esas alan, yeni bir toplumsal sözleşme yapmaya davet ediyorum.

Var mısınız?

Sizleri; üreten, zenginleşen, yüksek katma değerli ürünlerini dünyaya ihraç eden, yıldızlaşan bir Türkiye’ye davet ediyorum.

Var mısınız?

Sizleri; uluslararası toplumda saygın, güven oluşturan, sözüne tüm cihanın itibar ettiği bir Türkiye’ye davet ediyorum.

Var mısınız?

Davetimizi il il, ilçe ilçe, mahalle mahalle, sokak sokak, kapı kapı herkese ulaştıracağız.

Var mısınız?

Siz varsanız biz de varız.

Demokrasi ve atılım için durmadan, yorulmadan koşacağız. Hepinize çok çok teşekkür ediyorum. Sağ olun.