12 Ocak 2022 DEVA Partisi Genel Başkanı Ali Babacan’ın 7. Haftalık Değerlendirme Toplantısı Konuşması

12 Ocak 2022

GENEL BAŞKANIMIZ ALİ BABACAN’IN
7. HAFTALIK DEĞERLENDİRME TOPLANTISI KONUŞMASI

Değerli basın mensupları,

Demokrasi ve Atılım Partisi’nin değerli yöneticileri,

Değerli konuklarımız,

Mersin teşkilatımızın değerli mensupları,

Ekranları başında ve sosyal medya hesaplarımızdan bizleri izleyen değerli dostlarımız,

Hepinizi sevgiyle, saygıyla selamlıyor, haftalık değerlendirme toplantımıza hoş geldiniz diyorum.

*****
Değerli basın mensupları,

Dün hepimizin içini yakan, yüreğimize oturan bir haberle sarsıldık.

Genç bir tıp öğrencisi arkadaşımız, Enes Kara canına kıydı. Enes’ten bize, ülkenin gençlerinin sesi niteliğinde son bir mektup ve video kaldı.

Üç çocuk babası bir arkadaşınız olarak ve sokaklarda çok sayıda liseliyi, üniversiteliyi dinleyen biri olarak şu an gençlerin neler hissettiğini, yaşadığını görüyorum, biliyorum.

Enes’in son konuşması, mevcut durumun ifşasıydı.

Kötü yönetim nedeniyle hayalleri elinden alınan, yarınları ipotek altına alınan gençlerin, sistematik bir şekilde dışlandığı bir düzenin ifşasıydı.

Kantinde bir çay içemeyen, kitap almaya harçlığı yetmeyen, arkadaşlarıyla bir kafede oturamayan gençlerin hapsedildiği hayatın ifşasıydı.

Şöyle bir etrafımıza bakıyoruz, sağda solda her yerde karikatürize edilmiş, sakıza dönmüş klişe bir Z kuşağı anlatısı var.

Oysa siyasetçilerin görevi, bu anlatıyla laf kalabalığı yapmak değildir. Siyasetçinin görevi, toplumun ana unsuru olan gençlerin sorunları için çözüm üretmektir.

Biz bunun için buradayız.

Biz bunun için gençlerin arkasından yürüyoruz.

Bugünkü iktidarın kötü politikaları yüzünden gençler sadece fakirleşmiyor.

Gençler mutsuzlaşıyor. Gençler umutsuzlaşıyor.

Gezmek, gülmek, sinemaya konsere gitmek çoğu gencimizin gündemine giremiyor bile.

“Yarın ne yiyeceğim” diye düşünüyorlar. Kaç yerde karşılaştım. Akşam bir dilim ekmekle çorbaya razı olan üniversitede okuyan on binlerce genç var bu ülkede.

Gençler mevcut durumlarını söylemeye bile çekiniyor. Durumlarından şikayetçi olmak konusunda bile çekingenler.

Ailelerinin başına bir şey gelmesinden korkuyorlar.

“Yarın öbür gün kamuda işe girmek istersem mülakatta elenirim” diye endişeleniyorlar. “Aman bir şey yazmayayım” diye çekiniyorlar.

Ezkaza şikâyet eden, eleştiren bir tweet atsalar ya karakola davet ediliyorlar ya da sabah kapılarında bir polis beliriyor.

“Barınamıyoruz” diyene “teröristsin” diyorlar.

Ama barınamıyorlar. Örneğin İstanbul’da bir üniversite öğrencisinin üzerindeki yükü, ailesinin üzerindeki maddi yükü düşünebiliyor musunuz?

Aldıkları krediler, burslar hiçbiri yetmiyor.

Bir İstanbul, Ankara, İzmir gibi büyükşehirde yaşayan, orada okumaya çalışan, Anadolu’dan Trakya’dan gelen gençlerin o büyükşehrin maliyetlerine, o ailelerin de büyükşehrin külfetine dayanacak gücü yok artık. Ekonomik kriz ve ülkede gelir dağılımının bozulması en çok da gençlerimizi etkiledi.

2015, 2016 yılından bu yana bu ülkede sürekli bozuk. Bizim o 2002’de alıp da sürekli ülkenin gelir dağılımını düzelttiğimiz dönem artık geride kaldı. O dönem uluslararası kuruluşların, Dünya Bankasının tez çalışması oldu, kitaplar yayınlandı o dönemle alakalı. Bir ülke nasıl kalkınır, nasıl büyür hem de eşzamanlı olarak bu büyümeden geniş toplum kesimleri nasıl istifade eder, o büyüme nasıl refah ve zenginlik olarak tüm ülkeye yansır... 2015 yılına kadar biz bunları yaşadık. Dürüst ve ehil kadrolarla bunu yaşadık. Ancak geldiğimiz nokta da maalesef Cumhuriyet tarihinde hiçbir zaman, maddi durumu iyi olan ailelerle, maddi durumu zayıf olan ailelerin çocukları arasında böylesine bir eşitsizlik asla oluşmamıştı.

Eskiden güçlü anadolu liseleri, güçlü fen liseleri vardı. Anadolu’nun Trakya’nın bağrından kopup gelen gençler, oralarda eğitilirlerdi ve iyi okullara girerlerdi. Her gelir seviyesinden gençler en iyi üniversitelere girebilirdi.

Şimdi ise özel ders almayan öğrencilerin puanı yüksek üniversitelere girmesi çok zor artık.

Ortada büyük bir haksızlık var. Büyük bir adaletsizlik var. Ve bunun bedelini ülkemizin göz bebeği bir nesil ödüyor, gençler ödüyor.

Ama ülkeyi yönetenler, bunları çözmek yerine, gençlerin sorunlarına kulak kabartmak yerine, sabah akşam onlara hakaret ediyorlar.

Gençler de çareyi ülkeden kaçmakta arıyor. Belki az sayıda gencimiz kaçıyor da.

Ülkeden kaçamayan, içinde olduğu cendereyle baş etmeye çalışıyor. Ağır bir depresyon yaşanıyor.

Evet, bugün bu hükûmet, kendi evlatlarına ağır bir depresyon sunuyor. Başka bir şey sunmuyor.

Nihayetinde, gitmek isteyen ama gidemeyenlerin ülkesi oldu Türkiye şu an.

*****

Değerli arkadaşlar,

Size şunu sormak istiyorum:

İktidarda bu otokrat ittifak kaldığı sürece başka bir Türkiye mümkün mü?

Bakın, bu zihniyetin basit bir videosunu izletmek istiyorum size:

Video-Bahçeli

6 Nisan 2021: Anayasa Mahkemesinin mevcut haliyle milletimizin vicdanında karşılığı yoktur. Bu mahkemenin kapısına kilit vurularak yeni baştan yapılandırılması adalet, siyaset ve demokrasi sorumluluğudur.

11 Ocak 2022: Kime ve neye hizmet ettiği somut ve sahih gerçeklerle belli olan Türk Tabipleri Birliği bugün değilse ne zaman kapatılacak?

Beğenmedikleri her şey kapatılsın istiyorlar. Sürekli ayrıştırma, düşman üretme... Başka bir şey bildikleri yok. Ülkedeki hukuk kırıntısının sahibi olarak bir Anayasa Mahkemesi kalmş, ‘Onu da kapatalım’ diyor.

Sağlık çalışanlarının ve vatandaşlarımızın haklarını dile getirenleri de ‘Susturalım’ diyor.

Almışlar ellerine bir çekiç, gördükleri her şeyi çivi sanıp saldırıyorlar.

İzlediniz işte, çeyrek yüzyıldır koltuğunda oturan krizlerin ortağı Bahçeli’nin, yine ortak olduğu bir iktidar, bugünün hiçbir sorununu çözemez.

20 senedir her geçen gün daha da çok “güç” talep eden ve bunun için koltuğa sarılan Erdoğan artık hangi sorun çözebilir? Olmayacak, yapamıyor.

Son 4 yıldır ülke patinajda. Geri geri kayıyor.

Özgürlük nosyonu olmayan, hukuk nosyonu olmayan, baskıyı benimsemiş biz zihinle hangi sorun çözülebilir?

Hiçbir sorun çözülemez. Tam tersine sorunlar derinleşir ve derinleşiyor. Yeni yeni sorun alanları ortaya çıkıyor.

Bu arada bakıyoruz, başka birileri de gencecik Enes’in ardından şunlar bunlar kapatılsın diyorlar.

Kapatmak, yasaklamak, yok etmek dışında çözüm önerisi yok mu bu memlekette ya? Herkesin zihninde bakıyoruz, beğenmiyorsa, ‘Yok olsun, yasaklansın, kapatılsın’.

İktidar, gençlerin barınma sorununu çözmelidir evet. Ucuz ve nitelikli yurtlara tabii ki erişim sağlamalıdır. Ayrıca özel yurtların da tamamı denetlenmelidir.

Devletin görevi, gençlere kaliteli ve hesaplı yurt imkânı sunmaktır.

İki lafın başında üniversite sayısını artırmakla övünen hükûmet, üniversiteler için yeterli yurt imkanını niçin hazırlamadığını da izah etmek zorundadır.

Kaç ilde, yüzlerce gençle karşılaştım. “Üniversiteyi kazandım, yurt çıkmadı ama özel yurt için de maddi imkânı yok ailemin. Onun için ben kayıt yaptıramıyorum” diyor. Ne oldu? Şu kadar üniversite açtık diye övünüyorsunuz, o açtığınız üniversiteleri kazanan öğrenciler yurt bulamadığı için kayıt yaptıramıyor.

Ancak bu meseleye bunun ötesinde bir yaklaşım, başka türlü bir otoriter yönetime de davetiye çıkarmaktır. Buna da özellikle dikkatinizi çekmek istiyorum.

Biri çıkıp Anayasa Mahkemesini, Tabipler Birliğini kapatalım diyor; öteki çıkıp “Vakıfların, derneklerin yurtları kapatılsın”.

Ya siz kapatmaktan, yasaklamaktan başka bir şey bilmiyor musunuz?

Doğru dürüst politikalarla kuralların işlemesini, kurumların iyi çalışmasını sağlayamaz mısınız?

İşte biz, bu iki taraf arasındaki sıkışmışlıktan bu ülkeyi kurtaracağız. Ortada bariz bir zihniyet ve yaklaşım sorunu var.

Dünyada hiçbir fikir yasaklarla yok edilememiştir.
Tam da bu sorun nedeniyle Enes’in söylediklerine kulak vermek zorundayız.

Çünkü Enes’in sözlerinden anlıyoruz ki; Enes ailesinden şikayetçi, okulundan şikayetçi, kaldığı yurttan şikayetçi.

Enes ülkesinden şikayetçi, ülkesinden. Bu ülke ona umut veremedi.

Eğer ailesinde, ülkesinde, yurdunda onu dinleyecek birilerini bulsaydı, belki de bu kararı almayabilirdi.

İşte biz bu yüzden dinlemenin öneminden sıkça bahsediyoruz. Önce dinleyelim, anlayalım sonra söyleyeceğimizi söyleyelim diyoruz. O yüzden gençleri biz her zaman dinliyoruz. Çünkügençleri, arkaik kavgalarla umutsuzluğa mahkûm edemeyiz.

Bu kavgalar sorunu çözmüyor.

O yüzden biz birbirinin izdüşümü bu iki otoriterliği de reddediyoruz.

*****

Değerli arkadaşlarım,

İnanın bu kader değil. Bugünkü iktidar, bu kötü yönetim, bu otoriter ortaklık bu ülkenin kaderi değil.

Çok açık söylemek istiyorum.

Bu ülkenin gençleri kendini güvende hissetmeden hiçbirimiz özgür olmayacağız.

Liseli arkadaşlarım, kendini huzurlu hissetmeden hiçbirimiz özgür olmayacağız.

Üniversiteli arkadaşlarım kaygılarından kurtulmadan hiçbirimiz özgür olamayacağız.

Fikirlerine ve isteklerine göre hareket edemeyen; ekonomik çıkmazların esiri olmuş milyonların olduğu bir yerde özgür olamayacağız.

Biz işte bu çaresizliği de reddediyoruz.
Çünkü bu ülkenin birbirinden renkli, güzel insanları bu mutsuzluğu hak etmiyor.

Batıya bakıyoruz, ilerleyen Asya’ya bakıyoruz. Gençlerin önünde sınırsız bir hayal seti var.

Elin Batılısı, Asyalısı, bizim gençlerimizden daha zeki, daha kabiliyetli de, onun için mi daha iyi hayatlar yaşayabiliyorlar? Öyle değil.

Daha çalışkanlar da bu nedenle mi insan onuruna yaraşır hayatlar yaşayabiliyorlar? Öyle de değil.

Hayır arkadaşlar, oralarda gençlere sunulan imkanlar daha fazla, imkanlar! Aradaki fark, özgürce düşünme ve düşündüğünü ifade edebilmektir.

Aradaki fark, nitelikli eğitime erişimdir.

Aradaki fark teknolojiye erişimdir.

Aradaki fark, ekonomik gelişmişliktir. Hukukun üstünlüğüdür.

Aradaki fark, ülkemizdeki gençlere katma değer üretme fırsatını vermeyen zihniyettir.

İşte arkadaşlar, temel bilimlere, dil eğitimine, nitelikli eğitime önem vermeyen bu iktidar, gençlerin yarınlarını karartıyor.

Eğitim konusuna dar bir ideoloji penceresinden bakan bu iktidar, gençlerimizin zihinlerini duvarlarla çevirmeye çalışıyor.

Günübirlik, beceriksiz uygulamalarla gençlerin hayallerini çalıyor.

İşin bir başka tatsız boyutu da arkadaşlar; siyaset, gençlerin derdini, tasasını duymuyor. Çünkü siyaset dinlemiyor.

Bariyerler, engeller, tuzaklar gençleri de siyasetten uzak tutuyor.

Zaten çoğu zaman siyasette gençlere layık görülen de sağa sola bayrak asmak, kongre salonlarında slogan atmak oldu.

Oysa biz ne yaptık? “Öyle kol-bacak diye ayrım olmaz, gençlik kolları olmayacak” dedik. “Gençlerle tüm kademelerde bir arada olacağız” dedik.

Ülkemiz için hedeflerimizi birlikte oluşturacağız dedik. Beraberce siyaset üreteceğiz, beraber karar alacağız dedik.

Gençler, partimizin karar mekanizmalarının tam merkezinde yerlerini aldılar.

Bizim genel merkez yönetim kurulumuzda, bırakın 30 yaşındaki gençleri partimizin en yetkili karar merciinde, henüz üniversite lisans öğrencisi olan arkadaşlarımız var. Böyle bir örnek başka bir partide var mıdır, bilmem. Çünkü hep diyorum ya, siyasette laf üretmekten kolay bir şey yok. Konuşmaktan kolay da bir şey yok. Ama biz hep iş üreten tarafta olduk. Hep gerçekçi olduk. Gerçek zeminde yürüdük, doğru işler yaptık ve yaptıklarımızı anlattık. İşi boş laflar kullanmadık hiçbir zaman.

Çünkü biz seçimden seçime hatırlanan, “Z kuşağı” masalları ile kandırılmaya çalışılan, ciddiyetsiz şakalarla, genel geçer vaatlerle gençlerin gündeme gelmesini kabul etmiyoruz.

Hep söylüyorum, bizim için gençlerin sorunları, bugünün sorunları ve hiçbiri ertelenemez.

Ders kitabını alamayan, karnını doyuramayan, bir çay bahçesinde keyifle oturamayan gençler, Batıdaki, ilerleyen Asya’daki akranları ile eşit fırsatlara sahip değil.

Hafta sonu İstanbul’da kongremiz vardı. Üç ayrı ilçede program yaptık. Kaç yerde gençler dediler ki “Sayın Başkanım, şu kitap fiyatlarından bahsetseniz. Alamıyoruz artık” dediler. Bir yandan ülkemizdeki okuma alışkanlığının eksikliğinden şikâyet ediyoruz, “Yeterince kitap okumuyor milletimiz” diyoruz. Bir yandan da okumak isteyen gençler, “Kitap pahalı onun için okumak için alamıyorum” diyor. Gerçekten içler acısı bir durumla karşı karşıyayız.

Biz, başta özgürlük olmak üzere, hukuktan eğitime, ekonomiden dijital politikalara, sağlıktan çevreye tüm alanlarda çalışıyoruz. Her alanda ev ödevimizi şu anda yapıyoruz.

Bugün gençler, yüksek enflasyon nedeniyle cebinde harçlık olmadan yaşıyor.

Biz, ekonomiyi hızla düzelteceğiz.

Gençler, üniversite bitirseler de bitirmeseler de iş bulamıyorlar.

Biz, istihdam imkanlarını artıracağız.

Teknolojiye erişemiyorlar.

Biz tüm ülkeyi geniş fiber optik altyapısına kavuşturacağız. Ucuz ve hızlı internet hizmeti sunacağız.

Teknoloji ürünlerinin lüks değil, zorunluluk olduğunu bildiğimiz için, bu ürünlerdeki vergi yükünü gençler için azaltacağız.

Öğrencilerin barınma sorununu hızla çözeceğiz.

Sadece belli başlı şehirlere değil, ülkemizin kuzeyinden güneyine, doğusundan batısına her yere fırsat eşitliği getireceğiz.

İyi eğitim, nitelikli eğitim, ülkemizin dört bir yanında olacak.

Gasp edilmiş tüm özgürlükleri iade edeceğiz.

“Su küçüğün söz büyüğün” değil, “Hem su hem söz sizin” diyeceğiz.

“Başımıza icat çıkarın” diyerek, tüm genç girişimcileri destekleyeceğiz.

“Olmaz öyle saçma şey” diyenlere inat, gençlerin hür düşüncesinin peşinde koşacağız.

Çünkü biz gençlerin kaçmak istediği değil, yaşamak istediği, tüm dünyadan gençlerin “ya şöyle bir 3 ay, 6 ay, 1 sene kalsam” dediği bir Türkiye’yi inşa edeceğiz.

Biz, gençlere rağmen veya gençler için değil, gençlerle beraber buradayız. Gençlerle beraber bu yolu yürüyoruz.

*****

Değerli arkadaşlar,

Ülkenin partili taraflı cumhurbaşkanı son bir haftada enflasyon sorunu için önce “köpük” dedi, sonra “müsilaj” dedi.

Bugün de çıkmış “şişkinlik” demiş.
Ne dese tutmuyor. Ne dese kimse yemiyor.

Hiç boşuna uğraşmasın. Vatandaşlarımız enflasyonun ne olduğunu gayet iyi biliyor.

Çünkü halk bunu bizzat yaşıyor. Çarşıya pazara çıkan herkes enflasyonun koskoca bir gerçek olduğunu görüyor.

Ben kavramın doğrusunu söyleyeyim.

Ülkemiz partili taraflı cumhurbaşkanlığı sistemine geçtikten sonra, “kronik yüksek enflasyon” dönemine girmiştir. O gün bugündür enflasyon çift hanelidir. Tek haneye düşürmeleri hayaldir. Allah korusun, bu kafayla giderlerse, bu inatla giderlerse, ülkenin cumhurbaşkanı kendi her türlübilime, akla aykırı tezini bu ülkeye dayatırsa üç haneli enflasyon rakamları da uzak değildir. Bu ülke bu kafayla üç haneli enflasyon rakamlarını da görür böyle giderlerse.

Enflasyon artmıştır, hızla artmaya devam etmektedir.

TÜİK’e verilen talimatla enflasyonu %36 açıklayarak, gerçek enflasyonun ne olduğunu gizleyemezsiniz.

Hiç boşuna uğraşmayın. Halkımız gerçek enflasyonun ne olduğunu gayet iyi biliyor, çünkü onu yaşıyor.

Elini her cebine attığında, cüzdanını her çıkarışında tekrar tekrar enflasyonun ne olduğunu görüyor.
Enflasyon bir beladır arkadaşlar. Ekonomik bünyenin her tarafını bozar.

Zengini daha zengin, yoksulu daha yoksul yapar.

Bir de bugün ne demiş? “Ülkedeki enflasyon artışı nispeten diğer ülkelerin altında kalmıştır” gibi bir laf etmiş.

Kimi kandırmaya çalışıyorsunuz? İşte rakamlar burada.

Grafik - enflasyon

Bu G-20 ülkelerindeki enflasyon. Şu rakama bakın. Bir Arjantin, Türkiye’den yüksek görünüyor, 51. Türkiye’nin 36’dan sonra 10’a düşüyor. Tabii biz buraya TÜİK’in açıkladığı resmi rakamları koyuyoruz. Türkiye’nin rakamı da 36 olarak görünüyor. Türkiye’deki enflasyon yüzde 36 mı?

Bağımsız bir araştırma grubu var, onların hesabına göre 80. Grafiğe yüzde 80’i koysak, grafik tavanı deler geçer. Hangi ülkeye göre göreli olarak daha iyiymişiz? Bu ülkenin gerçek enflasyonu, Türkiye’nin de içinde bulunduğu hem G20’de hem de OECD’de en yüksek enflasyondur. Kim kimi kandırıyor ya... Belli ki Beştepe’de enflasyon falan yaşamıyor. Onu biliyoruz. Ekmek elden su gölden, onu da biliyoruz. Enflasyonun ne olduğunu onun için unuttu. O Keçiören’deki dairede yaşasaydı, 3-4 komşusu olsaydı, hiç olmazsa girerken çıkarken komşularla karşılaşıp, çarşıya pazara giden komşulardan gerçek enflasyonu duyabilirdi. Ama bugün tek bir komşusu yok biliyorsunuz. Öyle bir yerde yaşıyor ya. Belli ki başka bir evrende artık.

Ekonomiyi batırdı, mahvetti, perişan etti, şimdi de çıkmış “Ekonomide şampiyonlar liginin parçası olacağız” demiş.

Ne şampiyonlar ligi yahu. Ekonomiyi defalarca küme düşürdünüz. Her yıl bir alt kümeye düşüyoruz. Biz ayrıldıktan, ortak akıl ve istişare terk edildikten, dürüst ve ehil insanlar sistemden çıktıktan sonra ülkenin kredi notu yatırım yapılabilir seviyeden tam 5 kat aşağı indi. 5. bodrumda şu anda ülke kredi notu. Tam 5 küme düşmüşüz aşağıya. Ortalama her yıl bir küme düşüyorsunuz. İşte tam da bu yüzden, artık bu takıma yepyeni yöneticiler gerekiyor. Bir takımı her yıl beş defa arka arkaya küme düşüren birisini takımın başında tutmazlar, değil mi?

İşte o yüzden diyoruz ki bu iktidarın artık gitme zamanı geldi.

Ben şimdilik sözlerimi burada noktalıyorum.

Katılımlarınız için hepinize çok teşekkür ediyorum.

Değerli basın mensuplarının sormak istediği sorular varsa, cevaplamak üzere şimdi sözükendilerine bırakıyorum.

Çok teşekkürler.