7 Mart 2024 DEVA Partisi Genel Başkanı Ali Babacan’ın Zonguldak Basın Toplantısı Konuşması

7 Mart 2024


Zonguldak Basın Toplantısı Konuşması

Altın Elmasıyla, bir tarih kenti, bir kültür kenti bir doğa kenti Zonguldak Merhaba,

Zonguldak evet Karaelmas kenti, aynı zamanda Zonguldak maden facialarına çok büyük sayıda şehitler vermiş çok büyük kayıplar vermiş bir şehrimiz.

Onun için ben hemen sözlerimin başında, bugüne kadar Zonguldak ve çevresinde meydana gelmiş tüm maden facialarında hayatını kaybetmiş şehitlerimizi rahmetle minnetle anıyorum.

Allah hepsine rahmet eylesin, kalanlara sabır diliyorum, baş sağlığı diliyorum.

Tedbir çok önemli arkadaşlar.

Tedbir gerçekten iyi tedbirler alındığında madencilik bilim kurallarına uygun bir şekilde uygulandığında, denetim, tarafsız, bağımsız ve düzgün olduğunda maden kazalarının sayısı çok çok azalıyor.

Ama kontrol yoksa, kural yoksa, denetim yoksa, denetim bağımsız ve tarafsız değilse o zaman çok canlar kayboluyor.

Türkiye'nin her yerinde durum aynı.

Dünyada da baktığımızda bu işte iyi ülkeler var. Bu işte çok büyük sıkıntı yaşayan ülkeler var.

Ancak şunu görüyoruz ki, demokrasisi ileri olan, hukuk ve adalette ileri olan ülkelerde maden kazaları çok çok az yaşanıyor.

Madende kaybedilen insanların sayısı çok çok az oluyor.

Ama demokrasinin işlemediği, hukuk ve adaletin ayaklar altına alındığı ülkelerde de kazalar çok oluyor, kayıplar çok oluyor.

Şöyle bir istatistiklere bakın istatistikler gerçeği olduğu gibi önünüze koyacaktır.

Gerçekten üzülüyoruz.

Her can çok kıymetli ve kaza olduktan sonra “vah tüh” demenin, soruşturmaların bir anlamı kalmıyor.

Önemli olan kazalardan önce tedbirler almak.

Deprem olduktan sonra, can kayıplarından sonra deprem tedbir almak işe yaramıyor.

Dolayısıyla önce tedbir önce tedbir önce tedbir...

Ve bunu tedbir almak arkasından bağımsız, tarafsız denetim.

Bunun yolu buradan geçiyor.

İnşallah öyle acı hadiseleri ülkemiz bir daha yaşamaz, inşallah bu acı olaylara daha fazla can vermeyiz.

Bu arada hemen yine sözlerimin başında, 6 Şubat depremlerinde derhal işini gücünü bırakıp, deprem yaşayan şehirlerimize koşan, orada enkaz altında kalan vatandaşlarımızın canını kurtarmak için canla başla çalışan bütün madencilerimize de ben buradan özellikle şükranlarımı sunmak istiyorum.

*****

Değerli arkadaşlar,

Yerel seçimler yaklaşıyor… Yaklaştıkça da iktidar insanları tehdit etmeye devam ediyor.

Sayın Erdoğan Ordu’ya gitti, insanları tehdit etti: “Biz yoksak, doğalgaz yok” dedi.

Sanki yıllardır Ordu belediyesi başka partideymiş gibi..

Hatay’a gitti, insanları tehdit etti: “Biz yoksak, hizmet yok, beklemeyin” dedi.

Sanki depreme maruz kalan diğer 10 ilde belediyeler farklı partilerdeymiş gibi.

Oysa, bu ülkeye hizmet etmek, vatandaşlarımızın Mayıs 2023 seçimlerinde kendisine verdiği desteğin bir gereği.

Bakın arkadaşlar bu detayı çoğu kaçırıyor.

Geçen sene Mayıs’ta seçim oldu mu?

Oldu.

Vatandaşlarımız yüzde 52 oranında Sayın Erdoğan’ı destekledi mi?

Destekledi.

Bir sonraki genel seçime kadar parti belediye ayrımı yapmaksızın bu ülkeye hizmet etmek onun borcu.

Hizmet etmek zorunda.

Yani aslında savurduğu bu tehdit ne demek?

“Bana yine oy ver yerel seçimlerde yoksa işimi yapmam” demek.

Bu senin işin, yapacaksın.

Bunun için gittik vatandaşlardan destek istedin, seçildin.

Bir sonraki genel seçime kadar o hizmeti vermek zorundasın.

Demokrasilerde böyle bir şey yok.

Üstelik bakın geçen sene seçildikten sonra meclis kürsüsüne çıktı ve görevine başlamadan önce bir yemin etti değil mi?

Cumhurbaşkanının anayasaya göre etmesi gereken bir yemin.

Ne dedi bu yeminde?


“Anayasaya, hukukun üstünlüğüne, demokrasiye, … bağlı kalacağıma, …üzerime aldığım görevi tarafsızlıkla yerine getirmek için bütün gücümle çalışacağıma Büyük Türk Milleti ve tarih huzurunda, namusum ve şerefim üzerine and içerim.” Dedi görevine başladı.

Anayasaya uyuyor mu?

Anayasa Mahkemesi karar alıyor “Saygı duymuyorum” diyor.

“Alt mahkeme uymayabilir, Yargıtay uygulamayabilir” diyor.

Peki, yemin metninde olduğu gibi meclis kürsüsünde yaptığı o yeminde ifade ettiği gibi görevini tarafsızca yapıyor mu?

“Benim belediyem, muhalefetin belediyesi...”

Eğer merkezi hükûmet olarak, iktidar olarak, ülkenin Cumhurbaşkanı olarak partiler arasında ayrım gözetiyorsa “Benim belediyem, onun belediyesi, beriki belediye, öteki belediye” diye ayrımcılık yapıyorsa yemin ettiği metne uymuyor demektir.

Tarafsızlık yeminine uymuyor demektir.

Peki, ülkenin Cumhurbaşkanı böyle tehditler savururken adaylar duruyor mu?

Erdoğan'dan aldıkları cesaretle onlarda başladılar milleti tehdide.

Ama Sayın Erdoğan stajını küçük ortağın yanında yaptı.
O yüzden bu tehdit konusunda artık tecrübeli ama adaylar tecrübesiz, adaylar acemi.
Gittiler İstanbul’da insanları neyle tehdit ettiler biliyor musunuz?
Gazze'yle tehdit ettiler.
“Bize oy verirseniz Gazze’ye yardım ederiz” dediler. “Bize oy verirseniz Gazze’yi görmezden gelmeyiz” dediler.
Açlıkla, susuzlukla, bombalarla boğuşan insanları desteği dahi şarta bağladılar.
Yerel yönetimlerle Gazze’nin ne alaka var Allah aşkına ya?

Genel seçimleri kazandı da Gazze’ye hangi hayrı dokundu bugüne kadar?

Bakın arkadaşlar aylardır haykırıyoruz, bağırıp çağırmak sonuç getirmiyor.

“Diplomasiyi çalıştırın” dedik, beceremediler.

“Öldürülen çocukların, altı yaşındaki Hind Receb’in sesini duyun” dedik, duymadılar.

“Ticari yaptırımlar uygulayın, uluslararası kamuoyunu ayağa kaldırın” dedik görmezden geldiler, hiçbirini yapmadılar.

Tam tersine tam gaz ticarete devam ettiler, İsrail’e ticareti artırdılar.

İsrail ordusunun kullandığı bazı malzemelerin dahi biliyorsunuz Türkiye’den oraya ihraç edilmesi söz konusu.

Laf, laf, hamaset, hamaset, hamaset.

Buradan, Sayın Erdoğan ve çevresindekilere sesleniyorum:

Gazze’deki insanların ahını alıyorsunuz.

Gazze’deki mazlumları inciten bu çirkin siyasetten vazgeçin.

Açlık içindeki çocukları siyasetinize malzeme etmekten vazgeçin.

Sayın Erdoğan,

Ya Gazze için bir şeyler yapın, ya da susun ve çevrenizdekileri susturun.

*****

Değerli arkadaşlar,

İktidarın da, maalesef muhalefetin de bu ülkeye bir katkı sunma hevesi yok; arzusu da yok.

Gördük arkadaşlar…

İktidarı da gördük, muhalefetin de bir kısmını gördük.

İktidarı da, muhalefet belediyeleri de, depreme karşı önlem aldılar mı?

Almadılar.

İktidarı da, muhalefet belediyeleri de, torpilin önüne geçebildiler mi?

Geçmediler.

İktidarı da muhalefeti de; sokakları güvenli hale getirebildiler mi?

Getiremediler.

Deprem oldu, iktidardan da muhalefetten de tek bir istifa eden çıkmadı yahu.

Etmediler, etmeyecekler.

Zihniyet aynı olduğu sürece; bir şey yapma, bir şey başarma imkânları da yok.

Zihniyet aynı olduğu sürece, iktidarın da muhalefetin de yeni bir söz söyleme gücü yok arkadaşlar.

İktidar gidiyor, insanları Gazze’yle tehdit ediyor: “Bana oy yoksa, yardım da yok” diyor.

Muhalefet ne yapıyor?

Genel seçimlerde iktidar olamamanın acısını, seçmenden çıkarıyor:

Şu an seçmenle kavga eden muhalefet partileri var bu ülkede.

Biri çıkıyor, sokakta kendisine küçük bir eleştiri getirene kızıyor, azarlıyor.

Diğeri, yasal hakkı olan bedelli askerlik hakkını kullanan gençlere çatıyor.

Bu yüzden hep söylüyoruz: İktidarı da, muhalefeti de, Türkiye’de şu anda öfke üretiyor, öfke, karşıtlık üretiyor, düşmanlık üretiyor.

Başkaca üretebildikleri hiç bir şey yok.

İktidarı da, muhalefeti de, vatandaşı kendi boyundurukları altında tebaadan ibaret görüyor.

Bir kısım muhalefetin tek derdi, iktidarın salladığı sopayı ele geçirip, o sopayı biraz da ben sallayacağım demek.

İnanın bazen görüyoruz, korkuyoruz.

Şu anda otoriterlikten şikâyet ediyoruz değil mi?

Ama bazı muhalefet partilerinin içindeki isimler otoriterlikte şu anda ki hükümetten çok daha ileri kafalara sahip.

Biz bunu gördük.

Şu son 4 yıldır Türkiye’deki siyasi partilerle daha yakın ilişkide bulunarak ve bazılarında daha yakından daha içeriden tanıyarak gördük ve gerçekten endişelendik.

Ama hep diyorum, endişeye mahal yok, endişeye.

Çünkü artık DEVA burada, DEVA kadroları burada;

Biz ayrıştırmaya değil, barıştırmaya geldik.

Biz vatandaşa dikte etmeye değil, hizmet etmeye geldik.

Onun için buradayız, onun için Zonguldak’tayız.

*****

Değerli arkadaşlar,

Ülkemizde artık kira ödemek imkânsız, geçinmek imkânsız, mevcut maaşlarla hayat sürdürmek imkânsız.

Öğrenciler geçinemiyor, memurlar geçinemiyor, emekliler, asgari ücretliler geçinemiyor.

Rakamları Ayarlama Enstitüsü dediğimiz TÜİK’e göre kişi başına düşen milli gelir geçen yıl 13 bin 110 dolara çıkmış.

Sayın Erdoğan da çıkıyor, bununla övünüyor. “Tarihi rekorumuzu yakaladık” diyor.

Ya arkadaş bizim 2002’de 3. 500 dolardan alıp 2013’te 12. 500 dolara yükselttiğimiz milli geliri bundan 10 yıl sonra 2023’te “13 bin dolara çıkarttık” diye övünüyorlar.

Şu hale bakın. Akıl alacak gibi değil.

Bunların hesabına göre bütün millet, kişi başı bakın aile başı değil, kişi başı herkes yılda 420 bin TL kazanıyormuş.

Yani; herkese ayda ortalama 35.000 liralık bir gelir düşüyormuş.

Bakın aileye değil, herkese, 4 kişilik bir ailenin Türkiye’deki ortalama geliri 140 bin liraymış.

Açıkladıkları rakam bunu ifade ediyor.

Maaş, para, cüzdan sormak ayıptır ama arkadaşlar; acaba ülkemizde kaç haneye böyle bir gelir giriyor merak ediyorum.

Bu salondakilere sormayacağım sormak ayıp ama herkes kendi muhasebesini yapsın.

Yani 4 kişilik bir aileye aylık 140 bin liralık bir maaş, bir gelir kaç tane ailede var Türkiye’de ama ilan ettikleri Türkiye ortalaması.

Üstelik bir de ne diyorlar? “10 yıl öncesinden daha iyi durumdayız” diyorlar.

Çarşıya pazara çıkmayınca, markette alın teriyle kazandığı parayla alışveriş yapmayınca “10 yıl öncesinden iyiyiz” demek dile kolay.

Hisseden var mı bunu? Hissediyor musunuz?

10 yıl öncesinden daha mı iyiyiz, daha mı kötüyüz? (…)

E tabii ki daha kötüyüz arkadaşlar.

Peki, rakamlar niye böyle?

Rakamlarla oynuyorlar arkadaşlar oynuyorlar, sorunun tam da özünde bu var.

Herkesin yaşadığı bildiği enflasyonu düşük gösteren TÜİK'in açıkladığı milli gelir hesaplarına nereden güveneceğiz?

Ben gittiğim her yerde soruyorum, emeklilerimize, çarşıda, pazarda gezen herkese “Enflasyon kaç” diyorum?

Esnafa soruyorum, manava soruyorum, kasaba soruyorum, hem alışveriş edene hem de esnafa soruyorum.

Yüzde yüzden aşağı bir rakam telaffuz eden yok.

Ama bunlar ne yapıyor? Enflasyonu hala %60 küsülerde açıklıyor.

Oysa halkın yaşadığı gerçek enflasyon ENAG’a göre %130.

Ve enflasyon yoluyla emeklilerimizin cebinden çalıyorlar, enflasyon üreterek maaşlı herkesin refahından çalıyorlar.

Karşılıksız para basıyorlar.

Geçen seçimden bugüne kadar bir trilyon liralık karşılıksız para bastılar, sadece Kur Korumalı Mevduat’ın kur farkını ödemek için.

Bu yıl 1 trilyon 254 milyar faiz ödeyeceklerini bütçeye yazdılar.

Çiftçiye verilen desteğin tamamı 91 milyar bu yıl.

Tarım bütçesi 91 milyar, faiz bir triyon 250, kur farkı 1 trilyon.

Yani toplayın çiftçiye ödenenin 25 katını zaten parası olana veriyor.

Parası faizdeki faiz veriyor, parası Kur Korumalı Mevduattaki kur farkı veriyor.

Bunları geçtik.

Erdoğan’ın açıkladığı 13 bin dolar velev ki doğru.

Bu durumda dahi “2013’ten daha iyiyiz” demeleri, teknik olarak da gerçeği yansıtmıyor.

Çünkü hesap basit.

Kişi başına düşen milli geliri 10 yıl öncesiyle kıyaslıyorlar değil mi?

“12 bin 500 dolardı ta 10 yıl önce bak 13 bin olduk”

Ama dolar enflasyonunu hesaba katmıyorlar.

O günün 12 bin 500 doları bugünün 12 bin 500 dolarına göre çok daha kıymetli, satın alma gücü çok daha fazla.

10 yılın dolar enflasyonu ver birikmiş enflasyon değil mi?

Öncelikle bu 13 bin dolardan bu dolar enflasyonunu düşmek gerekiyor.

Yetmedi ülkemizde yaşayan sığınmacılar...

10 yıl önce Türkiye’de bu kadar sığınmacı mı vardı?

Bunlar ne yapıyor toplam geliri vatandaşlarımızın sayısına bölüyorlar.

Halbuki şu anda Türkiye’de yaşayan milyonlarca sığınmacı var.

Bu geliri onlar da paylaşıyor.

Gidiyorlar bizim okullarımızdan istifade etmiyorlar mı? Gidiyorlar hastanelerimize istifade etmiyorlar mı?

Bu ülkenin ürettiklerinden sığınmacılar da alıyor.

Dolayısıyla o gün 12 bin 500 doları hesap ederken kullandığınız vatandaş sayısıyla bugün 13 bini hesap ettiğinizde kullandığınız vatandaş sayısını bir tutamazsınız.

Toplam nüfusa ekleyin sığınmacıları, bir bölün bakalım ne oluyor? Artış mı var, düşüş mü var görün hesabı.

İşte arkadaşlar, rakamları böyle ayarlıyorlar.

Bunları da dahil edersek, yani hem sığınmacı sayısını hem de dolar enflasyonunu dahil edersek TÜİK'in açıkladığı 13 bin dolarlık milli gelir iniyor 9 bin 600 dolara.

İşte sordum ya baştan; “2013’e göre daha iyi durumda mısınız? Daha iyi durumda mıyız?” diye.

Daha kötü durumdayız çünkü TÜİK'in açıkladığı 13 bin velev ki doğru olsa dahi sırf teknik basit hesap ettiğimizde bu 9 bin 600’e düşüyor.

Üstelik bu kadarla da bitmiyor.

10 yıl öncesinden düşük olan bu milli gelir artık adil de dağılmıyor.

Gelir dağılımındaki adaletsizlik şu anda yakın tarihimizin en kötü seviyesinde.

Bakın yine TÜİK’in rakamlarına göre söylüyorum, başkası değil.

Gelir dağılımı anketi açıklandı biliyorsunuz gelir dağılımı araştırması açıklandı, yeni 2 ay kadar oldu.

Son 5 yıldır ülkemizdeki nüfusun sadece en zengin %5’inin geliri artmış.

Geri kalan %95’inin geliri ya düşmüş ya da sabit kalmış.

Bunlar TÜİK rakamı.

Şöyle tablolara bakın.

Herhalde biz bunları dillendiriyoruz dillendirdikçe onları da kamufle e derler ama biz yakaladıkça rakamları açıklayacağız.

Gelecek sene bakacağız. Bunların da üstünü örtmüşler, cilalamışlar, süslemişler ayrı ama en son açıklanan gelir dağılımı rakamlarına göre son, 5 yıldır sadece ve sadece en zengin %5’in geliri artmış hem de çok çok artmış. Geriye kalan %95’in geliri düşmüş ya da artmamış.

Türkiye’yi siyasette iki kutba hapsetmek isteyenler, ekonomide iki kutup oluşturmayı başardılar.

Artık aynı ülkede, aynı topraklarda yaşayan iki farklı coğrafyanın insanlarıyız.

Geliri artan %5 ve yoksullaşan, yerinde sayan %95.

Sipariş verenler ve siparişi getirenler;

Story atanlar ve onları izleyenler.

Ev üstüne ev alanlar ve kiralarını ödeyemeyenler.

Playstation oynayan gençler ve o oynayanları imrenerek ekranda izleyen gençler.

Senede birkaç kez arabasını yenileyenler ve belediye otobüsüne binerken liranın hesabını yapmak zorunda kalanlar.

Ülkeyi getirdikleri durum bu arkadaşlar.

Üniversite okuyup çalışarak, aylık maaşlardan artırarak birikim yapmak hayal.

Ev almak, araba almak vatandaşlarımızın çoğu için, büyük bir çoğunluk için artık bir hayal.

Huzurla restoranda şöyle bir ailece yemek yemek çoğu vatandaşımız için hayal…

Erdoğan’ın eski meşhur sloganını hatırlıyor musunuz bilmem? (…)

Ne diyordu?

Bu ekonominin zirvede olduğu yıllarda, milli gelirimizin 12 bin 500 doları bulduğu yıllarda ne diyordu?

“Hayaldi, gerçek oldu”…

Evet, oldu. O hayalleri gerçek yapan bizdik; benim başında olduğum dürüst, ehil ekonomi kadrolarıydı.

Bizim gerçek yaptığımız hayallerdi onlar.

Bizim yönetimde olduğumuz özgür ve zengin Türkiye’nin günleriydi o günler.

Dürüst ve ehil kadrolarla biz o başarıyı yakalamıştık.

Peki şimdi ne oldu?

“Gerçektii, hayal oldu.”

Ülkeyi düşürdükleri durum şu anda bu arkadaşlar.

Yaşadığımız gerçeği tekrar yakalayabilmek artık bir hayal oldu.

*****

Değerli arkadaşlar,

Zonguldak’tayız. Filyos da burada, mağaralar da, şelaleler de burada.

Zonguldak, doğasıyla, tabiatıyla gündeme gelmeyi hak ediyor.

Evet, kara Elmas’ta çok önemli bir zenginliğidir ama Zonguldak deyince bu zenginlikten öte ilk akla gelen maden kazaları maalesef.

Bu güzel şehrimiz, çok daha fazla kişi tarafından ziyaret edilmeyi çok daha fazla turizmi hak ediyor.

Ereğli’nin güzelliklerini biliyoruz.

Fakat insanlar bilmiyor; bu güzel coğrafya tanınmıyor, tanıtılmıyor.

Bölgeyi, Zonguldak coğrafyasını; buranın lezzetini, kültürünü, doğasını tanıtan etkinliklerin mutlaka artırılması gerekiyor.

Yani belediyelerimize, yerel yönetimlerimize çok büyük işler düşüyor.

Zonguldak, hem muhalefetin hem iktidarın görmezden geldiği bir kent.

Temmuz 2023’teki büyük sel felaketini hatırlayalım.

770 konut, bine yakın işyeri bu sel felaketine maruz kaldı.

Aynı yıl Kasım’da, bu kez mal kaybının yanına, can kayıpları da eklendi.

2024 Türkiye’sinde, afetlere verecek tek bir canımız olamaz, olmamalı.

Altyapıyı elden geçirmek ve insanlarımıza onurlu bir yaşam sunmak şart.

Saldırgan sokak hayvanları sorunu, Zonguldak’a yakışmıyor, Türkiye’ye yakışmıyor.

İnanın bunlar çözmesi zor işler de değil, böyle çok para tutan işler de değil.

Bu soruna hâlâ çözüm bulunmamış olması, 2024 Türkiye’si için büyük bir ayıp, büyük bir utançtır.

Belediyesiyle, iktidarıyla hepsinin de ortak sorumluluğu bakın.

Kimse birbirine suç atmasın.

Hepsinin imkanları var, hepsinin elinde yapabilecekleri işler var.

Biz inşallah bütün bu sorunları da çözeceğiz.

Sokakların her yaştan insan için güvenli olduğu bir şehir kuracağız.

Toplu taşıma araçlarının duraklara zamanında geldiği, gideceği yere zamanında ulaştığı, çarpık kentleşmenin olmadığı, doğasına, tabiatına sahip çıkılan bir Zonguldak’a hep beraber kavuşacağız.

Biz, iktidara bir şehir nasıl yönetilir göstereceğiz ki, ülke nasıl yönetilir anlasınlar.

*****

Değerli arkadaşlar,

Şu anda biliyorsunuz, son bir kaç hafta izleyin, siyasi partiler apar topar yerel yönetimlerle ilgili seçim beyannamesi hazırlıyorlar.

Sanki seçimin bu yıl 31 Mart’ta olacağı yeni belli olmuş gibi.

Anayasaya göre 5 sene önceden seçim tarihi belli.

Anayasal bir tarih, otomatik takvim başlıyor.

Biz ne yaptık? Bundan tam 2 yıl önce “Yerel Yönetimler ve Şehircilik Eylem Planı”mızı açıkladık.

Bütün detaylarıyla bakın sayfalar dolusu bir eylem planı, sayfalar dolusu.

Her şey var, yerinden yönetim anlayışı var burada.

Belediye başkanlarına, belediye meclislerine ve muhtarlara kadar daha çok yetki ama aynı zamanda daha çok imkân var bu çalışmada.

Türkiye çok büyük bir ülke.

Bu büyük ülkenin bu güzel ülkenin sadece tek bir yerden, Beştepe’den, Beştepe mahallesindeki Külliye ’den, Külliye içerisindeki tek bir odadan yönetilmesi mümkün değil.

Yerelin sorununu yerel görür, yerel daha iyi anlar, yerel daha iyi çözer.

Siz yeter ki imkân verin ve aynı zamanda yetki verin.

İşte bizim çalışmamızın tam da özünde bu var.

Bu da yetmedi biz Türkiye’de bir ilki gerçekleştirdik.

DEVA belediyeciliğinin “Etik Kurallar Bildirgesi”ni hazırladık.

3 sayfalık bir metinle bizim belediye başkanlarımızın hangi ahlaki kurallar çerçevesinde belediyeyi yöneteceklerini yazılı hale getirdik ve bizim adaylarımız önce bunu imzalıyorlar. Ondan sonra bizim adayımız oluyorlar.

Şu anda belediyelerle ilgili yasal düzenlemeler çok esnek.

Lastik gibi sündür istediğin yere.

Aklına geleni yap kitabına uydur.

Maalesef şu anda ki yasal düzenlemeler böyle.

Onun için haksız imar rantları, adam kayırma, her türlü her türlü yanlışa izin veren bir mevzuat var Türkiye’de.

Biz bunu zamanında 2014’te 2015’te benim Başbakan yardımcılığım döneminde yasa haline getirmeye çalıştık.

Fakat reddedildi.

Sayın Erdoğan ne dedi?

“Bu dediklerini yaparsak il başkanı, ilçe başkanı bulamayız partiye” dedi.

Bakın etik kurallar getirmeye çalışıyoruz, “Yaparsak il başkanı ilçe başkanı bulamayız” diyor.

O günlerde hatırlarsınız, bu basına da düşen bir ifadesiydi.

Çünkü kalabalık bir toplantıda söyledi bunu.

Biz çok şükür 81 il başkanı, 650 tane de ilçe başkanı bulduk.

Bizim biz iktidar değiliz.

Bugün için daha tek bir belediyemiz yok?

Biz nasıl bulduk?

Demek ki niye?

Sağlam olunca oluyor.

Ve bunu biz ne yapıyoruz?

Kanun haline getiremediğimiz için ha şunu da söyleyeyim, biz 6’lı Masaya da bunu getirdik.

6’lı Masa’nın dokümanlarına da bunlar girdi.

Eğer geçen sene seçimi kazanmış olsaydık o zaman bütün bunları kanun haline getirme taahhüdü vermiştik milletimize.

Hatırlarsanız, o 2 bin 300 maddelik ortak eylem planında, siyasi ahlak, siyasi etikle ilgili maddeler vardır, o maddeler aslında bunlardır.

Bizim çok büyük katkımız vardır oralara.

Ama baktık ki o da olmadı ne yaptık?

“Biz artık siyasi parti olarak kendi kurallarımızı kendimiz koyalım” dedik.

Yani o geniş, çok esnek alan sağlayan kanunların içerisine bir ahlak çerçevesi oturttuk ve bizim belediye başkanlarımız görevlerini yaparken o ahlak çerçevesi içinde yapacak.

Biz de genel merkezden kurduğumuz bir izleme kadrosuyla hepsini izleyeceğiz ve yakından takip edeceğiz “imzalarına uyuyorlar mı, uyumuyorlar mı belediye başkanlarımız” diye.

Bu Türkiye’de bir ilk.

Bakın hiç yok.

Çünkü Türkiye’de belediyecilik deyince hemen akla rant geliyor.

Belediye deyince çoğunun gözünde dolar Euro işaretleri oluşuyor maalesef.

Evet, şu anda yerel seçimlere gidiyoruz ve yerel seçimlerde belediye başkanlarımız, belediye meclis üyelerimiz doğru bunları seçeceğiz ama bu yerel seçimler aynı zamanda değerli arkadaşlar hükûmete bir güvenoyu verip vermeme anlamına da geliyor.

Yani sandıklardan çıkacak sonuçlar “Hükûmete güveniyorum. Sen aynen bildiğin gibi bu yolda yürü” mü diyecek yoksa “Arkadaş yanlış yapıyorsun, arkadaş hatan var, hukuku çiğniyorsun, milleti perişan ediyorsun” mu diyecek sandıktan çıkacak sonuçlar.

Dolayısıyla biz bu seçimleri aslında hükûmete bir sarı kart göstermek içinde çok önemli bir imkân olarak görüyoruz.

Yani vatandaşlarımız eğer hükûmetten memnun değilse, merkezi hükûmetten, iktidardan memnun değilse verecekleri oy sadece belediye başkanıyla alakalı olmayacak.

İktidara da bir “Sarı Kart” gösterme oyu olacak aynı zamanda.

Dolayısıyla memnun değilsek, şikâyetçiysek, gençlerimiz, emekliğimiz, işçimiz alın teniyle helalinden kazanmaya çalışan herkes şikayetçiyse bu seçim “Sarı Kartı” göstermenin tam zamanı diyoruz.


*****

Ve inşallah 31 Mart günü oy pusulalarımızı elimize aldığımızda, DEVA logosuna “evet” mührünü “tercih” mührünü basmak suretiyle de bu klasik muhalefet anlayışıyla iktidarın vurdumduymazlığı arasında seçeneksiz çaresiz kalan vatandaşlarımız için yeni bir yol, yeni bir tercih, yeni bir imkan oluşturmuş olduk tüm Türkiye genelinde.

Biz biliyoruz ki çözüm sandık, çözüm aslında milletimiz.

Ne diyoruz?

Âlem talansa, yolsuzluksa; DEVA sensin diyoruz.

Âlem, parti üyeliklerine göre dağıtılan sosyal yardımlarsa, DEVA sensin diyoruz.

Âlem, kayırmayla, torpille işe insan almaksa DEVA sensin diyoruz.

Âlem güvensiz sokaklarsa, yanmayan ışıklarsa, susuzluksa; DEVA sensin diyoruz.

Âlem geçim sıkıntısıysa, yüksek kiralarsa; DEVA sensin diyoruz.

Âlem buysa;

DEVA sensin diyoruz.

Âlem buysa, DEVA sizlersiniz, DEVA milletimiz diyoruz.

DEVA milletimiz diyoruz.

O yüzden, biz buradayız;

O yüzden, Zonguldak’tayız.

*****

Değerli arkadaşlar,

Şimdi, Zonguldak belediye başkan adayımız Fatih Keleş’i sahneye davet edeyim.

Ve Fatih Bey’e geçmiş olsun dileklerimi de huzurlarınızda ileteyim.

Fatih bey biliyorsunuz bizim Zonguldak kurucu il başkanımız.

DEVA Partisi’nin Zonguldak’ta ilk bayrağını dalgalandıran arkadaşımız.
Zonguldaklı, iyi tanıyor buraları.

Kendisi hukukçu ve aynı zamanda iş insanı.

Zonguldak'a gözü gibi bakacak ve inşallah Zonguldak’ı layık olduğu en iyi şekilde yönetecek.

31 Mart’a kadar hep beraber çok yoğun bir şekilde çalışacağız arkadaşlar ve halkımızın teveccühü ile Zonguldak’ı DEVA belediyeciliği ile buluşturacağız.

Şehrimize, ülkemize hayırlı olsun diyorum. Fatih Keleş kardeşime başarılar diliyorum.

Çünkü hak ediyor.

Bizim kadromuz da biliyorsunuz çok hukukçu var.

Bizim Ankara Büyükşehir adayımız hukukçu.

Anayasa Mahkemesi üyeliği de yaptı 12 yıl.

İlk bağımsız avukat barolardan seçilen Anayasa Mahkemesi üyemiz emekli olduktan sonra hemen bizim kadrolarımıza mensup oldu ve şimdi Ankara Büyükşehir adayımız.

İstanbul büyükşehir adayımız İdris Bey o da baro Başkanlığı yaptı.

Oda hukukçu.

Zonguldak’ta Fatih Bey hukukçu.

Çünkü ne diyoruz?

“Hukuk ve adalet olmadan ekonomi olmaz” diyoruz.

“Hukuk ve adalet olmadan yöneticilik olmaz” diyoruz.

Hem hukuku bilmek hem de iş dünyasını bilmek, düzgün çalışmak ama her zaman da hukuka riayetle çalışmak demektir.

Biz fatih Bey’e güveniyoruz, kendisine desteğimiz tamdır.

Umarım ki bekliyoruz ki; tüm Zonguldak’ta kendisine güvenecek kendisine inanacak ve bu seçimlerden DEVA Partisi hiç kimsenin ummadığı, beklemediği büyük bir başarıyla inşallah çıkacak diyorum.

Tekrar hepinize saygıyla, sevgiyle selamlıyorum.

Sağ olun, var olun diyorum.