7 Aralık 2023 DEVA Partisi Genel Başkanı Ali Babacan’ın TBMM 8. Haftalık Değerlendirme Toplantısı

7 Aralık 2023


8. Haftalık Değerlendirme Toplantısı

Değerli basın mensupları, kıymetli arkadaşlarım, ekranları başında bizleri izleyen değerli vatandaşlarımız…

Hepinizi saygıyla, sevgiyle selamlıyorum.

Haftalık Değerlendirme toplantımıza hoş geldiniz…

*****

Geçtiğimiz pazar günü, 3 Aralık’ta, “Türkiye’ye DEVA” dedik…

Yerel seçimlerdeki yol haritamızı kamuoyu paylaştık ve ilk etapta 51 belediye başkan adayımızı vatandaşlarımızla buluşturduk, tanıttık.

“DEVA, Türkiye için burada” dedik.

“Umut DEVA’da” dedik,

“Güzel günler gelecekse, DEVA’yla gelecek” dedik.

Her gün yaşıyoruz, görüyoruz… Ülkemiz gerçekten zor dönemlerden geçiyor.

Sadece ekonomik anlamda değil, siyasi ve hukuki anlamda da ülkemiz zor günler yaşıyoruz.

İstanbul Anadolu Cumhuriyet Başsavcısı tarafından HSK’ya yargıdaki çeteleşme ve rant çarkı için yapılan başvuruyu her fırsatta hatırlatacağım, dillendireceğim değmiştim. Yine bugün hatırlatıyorum.

Fakat arkadaşlar…

Bugün, önümüzdeki yerel seçimleri, kötü giden ekonomiyi veya yargı darbesini konuşmayacağım.

Bugün sadece; coğrafyamızı kana bulayan, anne karnındaki bebekleri öldüren, binlerce sivil insanın hayatına, yaşamına, evine kasteden vahşeti konuşacağım.

Bu vahşet sadece Gazze’yle de sınırlı değil…

İsrail devleti, yıllar boyu hapishanelerine doldurduğu Filistinlilere işkence ediyor.

Copla, tazyikli suyla, plastik mermilerle Filistinliler her gün işkence görüyor.

Gazze zaten bir açık hava hapishanesiydi.

Hatırlayalım, Batı Şeria, zaten İsrail askerlerinin, polislerinin kontrolünde olduğu bölge. Filistinlilerinde yaşadığı bölge. Gazze coğrafya olarak ayrı Akdeniz kıyısında ve sadece Filistinlilerin yaşadığı bölge.

Gazze zaten dediğim gibi bir açık hava hapishanesiydi.

7 Ekim’den bu yana devam eden saldırılarda can kaybı şu ana kadar 16 bini geçmiş durumda.

Yaralanan insan sayısı arkadaşlar 40 binin üzerinde.

40 bin.

Biliyorsunuz, Gazze’den yaşayan nüfus yaklaşık 2 milyon 300 bin.

Ölen ve yaralanan Filistinlilerle, ABD nüfusuyla bir mukayese edelim, bir orantı kuralım.

Amerika nüfusu ne kadar? 340 milyon.

Öyle bir savaş düşünün ki, ABD’de yaşayan insanlardan tam 2 milyon 400 bin öldürülmüş olsun.

Öyle bir savaş düşünün ki tam 6 milyon Amerikan vatandaşı yaralanmış olsun.

Gazze boyutlarında, 2 milyon 300 bin yaşadığı bir bölgede, 16 bin hayatını kaybedenin ve 40 bin yaralının, ABD nüfusuyla karşılaştığında aslında ne kadar büyük bir katliam olduğunu ne kadar büyük bir insanlık faciası bize daha iyi anlatıyor bu sayılar.

Başka sayılarla devam ediyorum:

Yaralılara şifa olmak için, Gazze'de bu ağır bombardıman altında, uzuvlarını kaybeden, yararlanan can çekişen insanlara yardımcı olmak için çırpınan, sağlık çalışanlarından tam 281’i hayatını kaybetmiş durumda. 281 sağlık çalışanı…

Gazze’de olan biteni dünyaya duyurmaya çalışan, oradaki zulmü, katliamı dünya kamuoyunu ulaştırmaya çalışan basın çalışanlarından tam 73 kişi, İsrail’in saldırılarında ölmüş durumda.

Gazze’de yaşayan 1 milyon 800 bin kişi evinden çıkıp Gazze içinde başka bölgeler sürülmüş durumda. Yani Gazze nüfusunun tam %80’i şu anda evsiz barksız...

Bu da yetmedi, 7 günlük ardından sonra İsrail saldırıları tekrar başladığında, özellikle güneyden de işgal başladığında, ne diyorlar? “Buradan gidin”. Siz zaten nüfusu işgal ettiniz “Buradan gidin” dediniz, İnsanlar Güney’e doğru hareket etmek zorunda kaldı, şimdi Güney’den de kuşatıyorsunuz, Güney’i de işgal ediyorsunuz. İnsanlara yine “Gidin” diyorsunuz.

Nereye gidecek bu insanlar? Siz ne yaptığınızın farkında mısınız?

Zaten bir açık hava hapishanesinde olan insanları daracık bir alana sıkıştırıp, sıkışmış alanda da her gün üzerlerine uçaklarla bomba yağdırıyorsunuz. İnanılır gibi değil.

Meseleyi sadece sayılardan ibaret gördüğümüzde dile kolay geliyor.

Çoğu zaman istatistikî bir hüviyete büründürülmeye çalışan rakamlardan her birinin, birer “insan” olduğunu sürekli hatırlatmamız gerekiyor.

Her biri bir can, her biri bir insan.

Gazze’den gelen ölü sayılarının her birinin bir hikâyeye, bir yüze, bir hatıraya sahip olduğunu hiç unutmamız gerekiyor, hep hatırlatmamız gerekiyor.

Arkadaşlar…

Rakamlar, çok şey anlatır, doğru.

Ekonomiye dair çok şey anlatır rakamlar.

Kişi başına düşen milli gelir deriz

Borç, faiz, kur deriz…

Hepsi rakamdır.

Bize bir ülkenin nasıl yönetildiğiyle ilgili önemli ipuçları verir.

Bir davanın “kaç” ay sürdüğü, sokak ortasında birini öldüren çete üyesinin “ne kadar” ceza verildiği de yine rakamlardan ibarettir.

Kiralar, öğrencilerin aldığı burslar, asgari ücret… Hepsi, birer rakam, birer veridir.

Bunları en çok dile getirenlerden birisi benim.

Rakamlar bize ülkenin gidişatına dair çok şey söyler.

Fakat…

Söz konusu insan yaşamı olduğunda, rakamlardan fazlasını konuşmak gerekiyor.

Yiyecek ekmeğe, içecek suya ulaşmanın her geçen saat zorlaştığı;

Artık şu saat itibariyle hiçbir hastanesinde ameliyat yapılamadığı, Tıbbi malzemelerin ve yakıtın güç bela bulunabildiği bir bölgeye dair sadece rakamları konuşmak, Orada yaşam mücadelesi veren insanları bir “zayiata” indirgemek demektir.

İşte tam da bu yüzden, bugün, sizlerle sadece Filistin’i sadece Gazze’yi konuşmak istedim.

Daha önce de söylemiştim, “Söz konusu Gazze’yse ses çıkartmayan, sessiz kalan herkes bu zulme bu suça ortaktır” demiştim.

Biz konuşacağız, konuşmak zorundayız.

Çünkü Gazze’dekilerin sesini kısıyorlar.

Sosyal medyada gönderiler yasaklıyor, kapatıyorlar.

İnsanlar Gazze ile ilgili paylaşımları yüzünden işlerinden oluyorlar. Bu nerede oluyor? Avrupa'da oluyor, Amerika’da oluyor.

Bunlar Avrupa’nın göbeğinde yaşananlar; Amerika’da yaşanan hadiseler.

Bilmediğimiz başka neler var kim bilir neler oluyordur? Bunlar sadece basına yansıyanlar. Basında ağır bir baskı ve kontrol altında olduğu için maalesef her şeyi basından öğrenemiyoruz.

Avrupa’da sokağa çıkan binlerce insan Gazze için ses yükseltmeye çalışsa da asli görevi insanı yaşatmak olan devletler sessiz.

Sessizliği bırakın, birçok kurum ve kuruluş, kendilerini, İsrail hükümetinin yaptıklarını meşrulaştırmaya adamış durumda.

Nedir bu korktukları anlamıyorum. Çekindikleri nedir?

Batı’nın yıllarca, 2. Dünya Savaşı’nın sonra, 50 milyon insanın öldüğü savaştan sonra İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi’ne, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ne imza atarken ‘Vicdan’, ‘İnsanlık’ diyenler bugün nerede? Bilmiyorum.

Devlet binalarında, muhalif partilerin bürolarında, derneklerde sarkıtılan İsrail bayraklarını görüyoruz.

Onlar için Gazze’de yaşananlar, izledikleri Hollywood filmlerinden farksız. Ve bir psikolojik ambargoya alınmışlar.

Özellikle siyasetçiler, devletleri yönetenler İsrail lobisinin korkusuyla, havucuyla baskı altına alınmış durumdalar.

Ve arkadaşlar,

Onlara göre Gazzeliler, yasları tutulmaya değer canlılar bile değiller.

Dedik ya, onlar için sadece birer “zayiat”…

İşte tam da bu nedenle, Gazze’de yaşayanların ve ölenlerin rakamlardan ibaret olmadığını anlatıyorum bugün.

Dua ederken evinde öldürülen Lurin’den, futbolu seven Taha’dan;

Arkadaşları tarafından bir türlü evine gönderilemeyen çalışkan Doktor Mithat’tan… Büşra’dan;

Anne karnında ölen Daoud’tan…

On yaşındaki Eymen’den bahsetmek istiyorum sizlere.

Bakın Arkadaşlar…

Üç aylık hamile Fatma, kızları Farah ve kardeşi Zekeriya’yla yemek sofrasında katledildiğinde yıl 2006’ydı. Yeni değil bu hadiseler, çabuk unutuluyor.

Abdullah Bey, oğlu Mahmut’u “iki kez” defnetmek zorunda kaldığında, yıl 2009’du.

Abdullah Bey, önce, çoraplarından teşhis edebildiği oğlunun bedeninin bir bölümünü bir kere defnetti…

Sonra, birkaç gün sonra, evladının bedeninin bir başka bölümüm buldu teşhis etti... Ve onu ikinci kez defnetti…

Ve on dört yaşındaki oğlunu iki kez defnetme acısı bir baba için çok ağır…

Hamad, annesinin kollarında, uykusunda kaybetti hayatını…

Roket saldırısıyla, O da on dört yaşındaydı.

Çok örnek var çok, gerçekten okumaya devam etmekten hicap duyuyorum…

Bunların hepsi çocuk, savunmasız.

Futbol oynarken ölen Taha, sokakta yürürken ölen Ahmet,

Hiç sokağa çıkmayayım, evimde durayım derseniz…

Büşra, evinde ders çalışırken öldürüldü…

Şunlar ne biliyor musunuz?

Bunlar ilk 20 günde yani 7 Ekim ile 26 Ekim arasında ölenlerin isimlerin listesi.

165 sayfa.

6767 kişi…

Her bir satır, her bir isim bir hayat.

Filistin Sağlık Bakanlığı tarafından yayımlanan, ölenlerin ve ismi tespit edilebilenlerin listesi. Daha ismi tespit edilemeyen yüzlercesi var. Bu sadece ilk 20 gün. 6767 kişi…

Şu anda dün itibariyle tam 60 gün doldu.

O günden bugüne, bu liste yayınladıktan sonra hayatını kaybedenlerin sayısı bunun iki misli daha. Hepsini eklesek 500 sayfa.

Her biri can, her biri insan…

Bu isimlerin her biri bir Eymen, bir Büşra, bir Ahmet, bir Fatma.

Burada enteresan yaşlılar var, gün gün yaş sırasında göre, yaşı 50-60’ın üzerinde olan çok az var.

Geriye kalan hepsi genç, çocuk, kadın… Savunmasız

Ellerinden hiçbir şey yok tepelerine uçaklarla bombalar yağdırılıyor. Tam bir insanlık suçu, tam bir savaş suçu.

Her geçen gün büyüyen bu insanlık krizini, uluslararası toplum derhal çözmek zorunda. Böyle bir şey görünmemiş.

Biz Gazze’deki masumların artık ölmemesi için şunu söylüyoruz:

Öncelikle İsrail Hükûmetinin ve Ordusunun, içinde bulundukları “cinnet” haline derhal son verilmelidir. İnsanlık ayağa kalkmalıdır.

Nedir bu vurdumduymazlık, ben anlamıyorum.

Öncelikle dinmek bilmeyen bu” intikam körlüğüne” dur denilmelidir.

Öyle 5 günle, 7 günle durdurmakla çözülmüyor bu iş.

Ne anladık? Dertleri esirleri şöyle bir almak ama ondan sonra bombalara devam etmek.

İsrail, içine girdiği bu yolun bir çıkmaz sokak olduğunu anlamak zorunda.

Siz İsrail’in sözüm ona güvenliğini böyle sağlayamazsınız.

Mazlumlara zulmedip, ondan sonra kendiniz huzur ve güvenlik içinde yaşayamazsınız. Bunu anlayın…

Olmadı, 70 yıldır olmadı, 700 yıl geçse de olmayacak. İsrail'in bunu anlaması lazım.

Aksine her geçen gün İsrail Hükümeti ve Ordusu’nun insanlık suçları ve savaş suçları daha da kabarmaktadır.

Bu suçların failleri er ya da geç uluslararası yargı önünde hesap verecekler.

Nasıl Bosna’da zalimler çıktılar, mahkeme önünde haber verdiler. Aradan onlarda yıl geçse de adalet bunu unutmadı. O vicdanların adaleti bunu unutmadı. Bugün Gazze’de yaşananları da insanlık vicdanı unutmayacak.

Yapılan katliamı biz de DEVA Partisi olarak tüm kadromuzla unutmayacağız, unutturmayacağız.

*****
Buradan İsrail halkına ve tüm dünyadaki Yahudilere de seslenmek istiyorum:

Bebek katili Netenyahu ve eli kanlı Savaş kabinesi, tüm Yahudileri asırlarca sürecek bir utanca maruz bırakmaktadır.

Tarih boyunca acılar çekmiş, zulüm görmüş bir halktır Yahudiler. Adeta topyekûn bir “failliğe” hapsetmeye çalışan Netanyahu, tüm Yahudi toplumlarını hapsetmeye çalışıyor. Şu anki İsrail hükümeti sadece Filistinliler için değil, dünyadaki Yahudiler için de bir tehdit haline gelmiştir.

Yahudi toplumları itirazlarını daha güçlü biçimde ortaya koymalı ve bu canilere artık dur demelidir.

Amerika Birleşik Devletleri ve birçok Avrupa ülkesi anne karnındaki bebekleri öldürmenin, okul, hastane, cami ve kilise bombalamanın, sivil altyapıyı yok etmenin bir meşru müdafaa olarak görülemeyeceğini artık anlamalı, idrak etmelidirler.

Pek çok Batı ülkesi, şu ana kadar ortak oldukları suçun ve utancın daha fazla taşınamaz olduğunu görmelidir.

Bu ülkeler; İsrail’i gözü kapalı desteklemenin, cesaretlendirmenin, askeri ve mali yardımlara devam etmenin, vahşeti artırma dışında bir sonucunun olmadığını anlamalıdır.

Buradan Amerikan yönetimine ve pek çok Avrupa ülkesinin hükümetlerine seslenmek istiyorum:

Filistin halkına karşı onlarca yıldır sürdürülen tecrit, baskı ve zulüm devam ettiği sürece;

Yerleşkelerin inşası devam ettiği sürece; Yerleşkeler yaygınlaştığı sürece

İlahi dinlerin kutsal mekanları her gün taciz edildiği sürece;

İsrail ve Filistin arasında kalıcı bir barış asla sağlanamaz.

Dertleri İsrail’in güvenliği ise; zulüm bitmeden, işgal bitmeden, taciz bitmeden güvenlik sağlanmaz, sağlanamaz.

Özelde bölge ülkeleri, genelde tüm İslam ülkeleri, İsrail ve destekçilerine karşı daha net, somut, kararlı ve caydırıcı adımlar atmak zorundalar.

İşte gördük, Arap Birliği ile İslam İşbirliği Teşkilatı ortak bir toplantı yaptı değil mi? Bütün liderler oradaydı. Sayın Erdoğan’da oradaydı. Yaptıkları açıklamaya bakın, somut ne var? “Kınıyoruz”, “Uyarıyoruz” iyi de somut olarak ne yapıyorsunuz?

Bugüne kadar herhangi bir Arap ülkesinden, herhangi bir İslam İşbirliği Teşkilatı’na üye ülkelerden birinden bir ekonomik yaptırım, kısıtlama duydunuz mu?

Türkiye’den son 60 günde, bu zulüm başladı başlayalı yüzlerce geminin sevkiyatıyla alakalı en ufak bir tedbir bir yavaşlama duydunuz mu? Para söz konusu olunca herkesin gözünde yeşil dolar işaretleri beliriyor. Çok yazık gerçekten yazık.

İslam ülkeleri, aralarındaki ihtilafları derhal bir kenara bırakmalı ve İsrail’e karşı diplomatik siyasi, hukuki ve ekonomik adımları atmada tek vücut olarak hareket etmek zorundalar.

İslam ülkeleri Gazze’ye insani yardımları ulaştırma ve yaşanan insanlık dramına son verme konusunda da bedeli ne olursa olsun hep birlikte kararlı adımlar atmalıdır.

*****

Ve değerli arkadaşlar, tam da bu noktada Türkiye’de çok önemli bir rol ve sorumluluk düşüyor.

Masum insanların kanı dökülürken, Türkiye hamasi söylemlerin değil, çözümün tarafı olmak zorundadır.

Türkiye, Gazze’deki insani kriz için çaba göstermek, çözüm önerilerini bir an önce somutlaştırmak zorundadır.

İktidar, Gazze’de yaşanan dramı bir iç siyasi hamasi söylem malzemesi olmaktan öte, aktif bir oyuncu olarak, etkili bir oyuncu olarak barış için rol almak görev almak zorunda.

Önceliğimiz, kalıcı barışın konuşulabildiği bir ateşkes olmalıdır.

Önce bir silahlar susmalıdır.

Arkasından kapsamlı bir çözüm için derhal kollar sıvanmalıdır.

Ben söylüyorum, tekrar söyleyeceğim,

Söylediğim 10-20 sene sonra da ortaya çıkacaktır, Sadece zulümle, sadece masumları öldürmekle bir ülke güvenliğini sağlayamaz.

Güvenlik öncelikle Hukuki meşruiyetle sağlanır, vicdanı meşruiyetle sağlanır.

Yaptıklarınız hukuken, vicdanen gayrimeşru ise, gayrimeşru yollardan güvenliğinizi sağlayamazsınız.

70 yıl değil, 700 yıl geçse de İsrail hükümetleri bu kafayla hareket ettiklerinde kendi halklarının güvenliğini sağlayamazlar.

Hükûmet diplomatik adımların yanı sıra, İsrail’e yönelik ekonomik yaptırımları da derhal devreye sokmalıdır.

Dikkat ederseniz bizim hükümet buradaki İsrail büyükelçisini geri göndermedi. İsrail, büyükelçisini geri çekti.

Büyükelçi niye vardır? İletişim için vardır. Elçi, elçilik yapar, iletişim kurar. Artık iletişim kurulamıyorsa, sözün gücü kalmadıysa, o elçiye olan ihtiyaç bitmiş demektir. Türkiye bekledi bekledi en son İsrail geri çekti.

*****

Değerli arkadaşlar…

Üç hafta sonra, yeni bir yıla, 2024’e gireceğiz.

Biz diyoruz ki; bundan on yıl sonra, karşınıza geçip üzerinde başka isimlerin yazılı olduğu sayfalar yine böyle gösterilmesin. Bunlar artık sona ersin, ölümler bitsin.

Biz diyoruz ki; Gazze’deki masumların talepleri, iktidarın ayrı, muhalefetin ayrı hamasi söylemleri arasında kaynayıp gitmesin.

“Masum insanların kanı dökülürken savunulacak şey, onurlu bir barıştır”. İnsan onuruna yakışır, yaraşır bir barıştır.

“Filistinlilerin kendi kaderlerini seçimle belirleyecekleri bir sistem oluşturulmalı ve seçim sonuçlarına içeride, dışarıda herkes saygı göstermelidir”

Çatışma çözümünün ara bulucularından birisi olarak, ülkemizi temsilen barış için gayret gösteren çok sayıda heyete başkanlık etmiş birisi olarak, o gün söylediklerimi bugün de tekrar ediyorum.

Türkiye’deki iktidar partilerine, muhalefet partilerine ve özellikle de Cumhurbaşkanı’na sesleniyorum.

Hamaset çözüm üretmiyor, lafla insanların hayatı kurtulmuyor.

Diplomasiyi iyi çalıştırmanız gerekiyor. Hem yaptırım gücünüzü, caydırıcı gücünüzü iyi kullanmanız gerekiyor ama bir yandan da siyasi diyalog kapılarını sürekli zorlamak gerekiyor.

Biz, Gazze için, bu konudaki bilgi birikimimizi paylaşmalı, ortak bir yol haritası ortaya koymanın elzem olduğunu düşünüyoruz.

Taş büyük, taş ağır, yük ağır.

İşte bu yüzden, Gazze için sağduyuyla hareket etmeli hep beraber iktidar muhalefet demeden taşın altına elimizi “birlikte” koymalıyız.

*****

Değerli arkadaşlar,

Sözlerime son verirken buradan, ateşe su taşıyan karınca misali, küçük büyük demeden yardımlarını Gazze’ye ulaştırmaya çalışan, iyilikte yarışanlardan olan vatandaşlarımıza selam göndermek istiyorum.

Maalesef her konuda olduğu gibi, bu konuda da türlü söylemlerle insanlarımızı birbirinden ayırmaya çalışanlar olduğunu görüyoruz.

Ne demiştik? Her kesimin otokratı var. Hep oldu, olacak. Ama biz onları işaret edeceğiz,

Diyeceğiz ki; “Bu kesimlerin otokratı bunlar”

*****

Sevgili arkadaşlar, ekranları başında bizleri izleyen tüm gençler, yaşlılar…

Önce biz barış için birlik olacağız.

Önce biz barış için birlik olacağız ki;

Filistin kazansın;

Gazze kazansın;

İnsanlık kazansın.

Gazze için elini taşın altına koyan herkese bir kez daha selamlarımı, hürmetlerimi yolluyorum.

Sağ olun, var olun