Yerköy
İlçe Binası Açılış Konuşması
DEVA Partisi’nin Değerli Genel Merkez Kurul Üyeleri,
Yozgat İl Teşkilatımızın ve Yerköy İlçe Teşkilatımızın Çok Değerli
Başkanları,
Kıymetli teşkilat mensuplarımız,
Bugün burada bu açılış töreni vesilesiyle bizlerle beraber olan çok değerli Milletvekilimiz, Değerli Belediye Başkanımız, siyasi partilerin çok değerli yöneticileri,
Çok değerli Yerköylü, Yozgatlı gönüldaşlarımız, Ulusal ve yerel basınımızın değerli temsilcileri,
Ekranları başında ve sosyal medya hesaplarımızdan şu anda bizleri izlemekte olan çok değerli vatandaşlarımız;
Hepinizi en içten duygularımla selamlıyor, Yerköy ilçe binamızın açılış törenine hoş geldiniz diyorum.
*****
Bugün açılışını yaptığımız sadece bir ilçe binası değil Değerli Arkadaşlar,
Şu anda biz Yerköy için bir demokrasi merkezinin açılışını gerçekleştiriyoruz.
Bir atılım merkezinin açılışını gerçekleştiriyoruz. Bir çözüm adresinin açılışını gerçekleştiriyoruz.Yerköy’e ve Yozgat’a hayırlı olsun diyorum.
*****
Değerli Konuklar,
Değerli Teşkilat Mensuplarımız,
Şu anda Yerköy’deyiz. Yozgat’tayız.
Yozgat gerçekten Anadolu’muzun en önemli şehirlerinden birisi.
Ve siyasetin kalbinin attığı şehir aynı zamanda burası.
Siyasetin Türkiye’deki nabzını tutmak istiyorsanız, Yozgat’ta, Yerköy’de tutacaksınız.
İşte biz bunu bilerek buradayız, Değerli Yerköylülerle, Yozgatlılarla beraberiz.
Değerli arkadaşlar,
Türkiye gerçekten çok zor bir dönemden geçiyor.
Her alanda sorunlar gittikçe büyüyor.
Ve hiçbir soruna maalesef şu ana kadar köklü bir çözüm üretilebilmiş değil.
Vatandaşlarımıza soruyoruz: “En önemli problem nedir?” diyoruz. “İşsizlik” diyorlar. “Hayat pahalılığı” diyorlar. “Yoksulluk” diyorlar.
Şu anda işsizlik, değerli arkadaşlar, TÜİK’in istatistik tutmaya başladığı günden bugüne kadar en yüksek seviyede.
Gençlerde %27 işsizlik var.
Ev gençleri oluştu Türkiye’de. Ev gençleri. Okulunu bitirmiş, iş bulamayan veya iş arayıp artık aramaktan vazgeçen ev gençleri oluştu.
Hayat pahalılığı aldı başını gidiyor. Şöyle camiden buraya doğru yürürken, Cuma sonrası, yol üstündeki esnafımıza bir girdik, çıktık.
Dedim, “Aldığınız, sattığınız malların fiyatı ne kadar arttı ne oldu?” %87 diyen var, %100 diyen var.
Dün TÜİK enflasyonu açıklıyor, %16,5. Bu hangi enflasyonsa biz anlamıyoruz. Şöyle bir çarşıya, pazara çıkan, evine biraz gıda alışverişi yapan, çocuğuna ufak tefek giyecek bir şey, ayakkabı alan vatandaşımız, o %16,5 enflasyonu görmüyor. Onlar %30’u, %50’yi görüyor, %100’ü görüyor.
Biz devraldığımızda, 2002’de değerli arkadaşlar, enflasyon tam 34 yıl boyunca 2 haneli olmuştu, 3 haneli olmuştu.
%100’ün üstünde enflasyon gördü bu memleket.
Ve dedik ki “ İnşallah bir gün biz bunu tek haneye indireceğiz..” 2003, 2004. 2 yıl sonunda tek haneye indirdik.
Ve paradan 6 sıfırı attık. Bugünleri yaşadı bu ülke.
Enflasyonla mücadele öyle zor bir mücadele değil, imkansız bir mücadele de değil. Bunu yaptık, başardık. Bu ülke bunu başardı. Ama bu sorunları çözmek için ne gerekiyor? Öncelikle ülkeyi yönetenlerin dürüst ve işinin ehli insanlar olması gerekiyor.
Biraz önce bir esnaf kardeşime sordum. “Ya” dedim, “ülkeyi yönetenler gelse” dedim, “Senin bu dükkânını çevirebilir mi?” “Mümkün değil” dedi ya. “1 ay yönetemezler, batarlar. Biz ayaktayız, pandemiye rağmen, krize rağmen ayaktayız. Zorluk çekiyoruz ama ayaktayız. 1 ayda bitirirler,batırırlar, beceremezler” dedi.
Şurada 15 m2 dükkânı yönetme bilgisinden, becerisinden uzak olan insanlar maalesef koskoca ülkenin ekonomisini yönetmeye çalışıyorlar.
Ben hep diyorum ya, bir bakkalın yanında, bakkalın yanında, 2 ay çıraklık yapan bunların yaptığı hataları yapmaz. O kadar bariz hatalar yapıyorlar. O kadar büyük yanlışlar yapıyorlar.
Ve maalesef ülkeyi yönetenler sadece iş bilmemezlik de değil arkadaşlar, kadrolarda ağırlıklı oranda artık niyeti iyi olmayan insanlar var. Kendisi için çalışan insanlar var. Düzgün insanların sayısı çok çok azaldı. Devleti yönetenler, üst düzey siyasi kadroya baktığını zaman maalesef düzgün insan sayısı çok azaldı.
Bakın, şu andaki ülkedeki yoksulluk sorunu gerçekten çok ileri bir aşamaya geçmiş durumda.
Vatandaşlarımız çöplerden, konteynırlardan yiyecek arıyorlar. Kendi gözümle kaç ilde ben bunu gördüm.
Partimiz kuruldu kurulalı 50’den fazla vilayete gittim. Gittiğim her yerde çöp karıştıran, konteynır karıştıran vatandaşlarımızı gördüm.
Böyle bir şey yoktu Türkiye’de.
Yoksulluk intiharları var.
Yoksulluktan, fakirlikten kendi canına kıyan vatandaşlarımız var bu ülkede. Biz böyle bir şey bilmezdik.
Bakın mutlak yoksulluğu biz sıfırladık, sıfırladık.
Dünya Bankası’nın raporlarında Türkiye, mutlak yoksulluğu sıfırlayan bir ülke olarak en başarılı ülkeler arasında ilan edildi.
Fakat şu anda baktık Türkiye’ye, yine o uluslararası raporlarda, mutlak yoksulluk yine var. Mutlak yoksulluk tekrar dirildi.
Marketlere gidiyorsunuz ambalajlar küçüldü.
Dün manavın önünden geçiyoruz, fiyatlar yazmışlar, Gölbaşı’nda Ankara’da, yarım kilonun fiyatını yazıyor, yarım kilonun.
Çünkü “1 kilonun fiyatı ürkütücü görüyor” diyor manav, yarım kilonun etiketini koca koca yazmış, altına yarım kilonun fiyatı diye.
Marketlerde ambalajlar küçüldü, taneyle, gramla satılır hale geldi. Memleketi maalesef bu yokluk haline düşürdüler.
Bakın bizim çiftçimiz gerçekten perişan.
Traktörüne haciz geliyor haciz, böyle bir şey yoktu Türkiye’de.
Bizim dönemimizde traktöre haciz diye bir şey duydunuz mu arkadaşlar? Yoktu böyle bir şey.
Biz inşallah Salı günü Adana’da tarımla ilgili eylem planımızı açıklıyoruz. Bütün hazırlıklarımızı tamamladık. Ve Adana, Mersin, Konya’yı içeren 3 ayaklı bir programla DEVA Partisi’nin tarımla ilgili detaylı çözümlerini açıklıyoruz.
Hükümet kurulduktan sonra ilk 90 gün içerisinde ne yapacağız ve ilk 1 yıl içerisinde ne yapacağız bunu takvimiyle beraber açıklayacağız.
Öyle, yüzeysel, genel laf üretme değil bizimki.
Siyasette bir laf üretme vardır biliyorsunuz, bol bol yapıyorlar.
Biz iş üreten bir siyasi partiyiz.
Biz iş üretmeye alıştık.
Yıllarca öyle çalıştık.
Bakıyoruz, çiftimizle konuştuğumuzda her türlü maliyet en az 2’ye katladı diyorlar, en az 2’ye katladı.
Gübre tam çarpı 2, 1 yılda.
İlaç tam çarpı 2.
Hayvancılıkla uğraşan kardeşlerimiz biliyor, yem fiyatları tam 2’ye katladı.
Fakat çiftçimizin hayvancılıkla uğraşan vatandaşlarımızın ürününü kaça sattığına baktığımızda, 2 katına falan çıkmış değil fiyatlar. Zaten vatandaşın alım gücü yok. Çiftçimiz maliyetlerdeki artışı satış fiyatına yansıtamıyor. Karın azaldığı çoğu üründe de zarara geçti. Zarar ediyor. Ne kadar çok üretse o kadar çok zarar ediyor. Üretmekten vazgeçen çiftçimiz çok şu anda.
Türkiye tekrardan tarım ürünleri ithal eden ülke oldu. En temel ürünleri ithal ediyoruz ya en temel.
Bir zamanlar ne derdik: Türkiye tarımda, gıdada kendine yeterli ülke derdik değil mi?
Şimdi o bitti, öyle bir şey yok. İthal ediyoruz.
Hani milli diyorlar, yerli diyorlar. Millik ve yerlilik kavramını ağızlarından düşürmüyorlar değil mi şu andaki hükümete baktığınızda. İki lafın başı yerli ve milli.
Bizim paramız, Türk lirası milli paramız değil mi? Bu parayı pul etmek mi millilik ya, ben soruyorum onlara.
Para pul oldu.
Türkiye’yi temel gıda ürünlerini ithal etmeye mecbur bıraktılar. Yerlilik bu mu?
Noldu bizim yerli tarımımıza?
Bunların neresi milli, neresi yerli, ben anlamıyorum artık.
Sırf laf, laf. Laf üretiyorlar.
Çözüm yok, sonuç yok.
Değerli arkadaşlar,
Esnafımız, küçük işletmelerimiz gerçekten çok büyük zorluklar içerisinde.
Hemen sıradan şöyle 10 tane esnafımıza uğrayalım ki biraz sonra selamlaşacağız inşallah.
Devletin verdiği destekler bu pandemi döneminde çok çok sınırlı kaldı. Bazı esnafımız hiç alamadı.
Biz pandeminin ilk haftasında dedik ki bakın bütün vergi ödemelerini dedik, sosyal güvenlik, vergi bunları pandemi bitene kadar öteleyin dedik.
Esnafımızın boğazına vergi diye sarılmayın. Dükkân kapalı, iş yok, ailesini geçindiremiyor.
Öteleyin şu vergiyi dedik.
Kira için destek verin dedik. Ama doğrudan destek, kredi değil, borç değil. Doğrudan destek verin dedik. Şu anda Türkiye vatandaşına doğrudan destek veren ülkelerin sıralamasında G-20’de en altlarda, en altlarda. Niye biliyor musunuz? Çünkü pandemi başlamadan bunlar sıfır tüketti. Merkez Bankası’nın döviz rezervleri pandeminin başladığı ay zaten sıfır noktasındaydı sıfır. Merkez Bankası’nın yedek akçelerini sıfırlamışlardı.
2018 seçimi sonrası, Partili Cumhurbaşkanı, akraba Bakan el ele verdiler ve bizim yıllarca, ihracatımızın, ihracat çalışanlarımızın alın teri olan o döviz rezervlerini başladılar gizli kapaklı, harıl harıl, el altından satmaya.
Gizli yaptılar bunu.
Soruyoruz, halen açıklamıyorlar.
Bakın 130 milyar doları biz söyledik, ya dedik hesap tutmuyor. “Merkez Bankası’nın rezervlerinden 130 milyar dolar kayıp” dedik, “nerede bu?” dedik.
Aylar sonra tek tek açıklamaya başladılar. En son Sayın Erdoğan ne diyor “Merkez Bankası’nın rezervi mi sorulur” diyor. Tabi ki sorulur. Kimsenin babasının malı değil kusura bakmasın kimse. Bu ülkenin, bu milletin rezervleriydi onlar. Şu anda tam -60 milyara düşmüş durumda arkadaşlarMerkez Bankası’nın rezervleri. -60 milyar dolar.
Biz Cumhuriyet tarihinde böyle bir şey görmedik, görmedik. Yazıktır günahtır.
Ve pandemi döneminde, salgın hastalık döneminde tam da devletin vatandaşına en çok destek vermesi gereken dönemde sıfırı tüketmiş bu hükümet hiçbir şey yapamadı.
Esnafa büyük paket diye en son açıkladıkları nedir?
3 bin lira ya da 5 bin lira destek vereceğiz diyor, bir de 1 defalık. Ya 3bin lira 5 bin lira neye yetsin?
Yanında 1 kişi çalıştırıyorsa asgari ücretle çalışan 1 kişinin işverene maliyeti 4200 lira bugün 4200.
Bir defalık veriyor 3 bin veya 5bin. O da alabilirsen. Başvurmak da kolay değil o şartları yakalamak da kolay değil. Hep yokuş. Başvurduğu halde destek alamayan çok esnafımız var.
Gerçekten arkadaşlar ülke şu anda Cumhuriyet tarihinin en zor dönemlerinden birisini yaşıyor. Bu sadece ekonomide değil arkadaşlar, sadece ekonomide değil. Türkiye uluslararası alanda da çok itibar yitirdi. Türkiye’nin artık sözü geçmiyor.
Son yıllarda ülkemiz dış ilişkilerde yerli yersiz, gereksiz pek çok polemiğin ve kavganın içinde oldu. Çünkü bunlar kavgayı seviyor. Ne diyor Cumhurbaşkanı: “Bir taraf olan bertaraf olur” diyor. Yani “mutlaka taraf tut” diyor. İyi de uluslararası ilişkilerde başka ülkelerin iç meselelerinde sen taraf tutarsan hain diye zalim diye diktatör ilan ettiğin Sisi’nin yarın peşine sen düşersin. Heyet ardına heyet gönderiyor bugün Mısır’a. Ne oldu? İlişkileri niye bozdun? Zamanında Mısır’ın özellikle Doğu Akdeniz’deki haklarımız açısından önemli bir ülke olduğunu bilmiyor muydun? Niyearayı bozuyorsun? Arayı bozduğun, zalim ilan ettiğin, onun masasına oturmam, elini sıkmam, selam vermem dediğin Sisi’nin olduğu yere niye kendi adamlarını gönderiyorsun?
Normalde değerli arkadaşlar, güçlüyseniz, saygınsanız onlar size gelir, onlar.
Onlar gelir.
Bakın, Amerika Birleşik Devletleri’nde seçim oldu değil mi?
Aradan geçmiş 5 ay, bir kere kısa bir telefon görüşmesi yapabildiler. Aylarca telefon kuyruğunda beklediler ya.
Ben ülkem adına hicap duyuyorum ya. Benim ülkemin Cumhurbaşkanı nasıl olur da 5 ay telefon kuyruğunda bekler? Böyle bir şey olur mu, kabul edilir mi?
Şimdi önümüzdeki hafta, NATO Zirvesi’nin yanında, o da özel bir görüşme değil. NATO Zirvesi’nde zaten bütün NATO ülkelerinin devlet başkanları orada, o zirvenin yapılacağı salonun yanındaki bir odada ki o odalar küçük küçük odalardır, biz hepsini gördük zamanında, Dışişleri Bakanlığı dayaptım ben biliyorsunuz. İşte oralarda bir yüz yüze görüşebilir miyiz? Ben Dışişleri Bakanı’yken o dönemki seçilen Amerika’nın Başkanı ilk Türkiye’ye çıktı geldi bak, Türkiye’ye. Seçiliyor, ilk ziyaret ettiği ülke Türkiye. İtibarlı, onurlu ülke böyle olur.
Sisi’nin peşine düşmezsin. “Ya ne olur barışalım” diye, her türlü hakareti yaptıktan sonra.
Her türlü “Ey Amerika, Ey Batı, hac hilal deyip de ondan sonra ülkeye zarar verip benim milletime zarar verip, sonra ya galiba bu ilişkileri düzeltmek gerekecek diye aklı başına gelip ondan sonra gidip milletin peşine düşmez. Onurlu bir ülke bunu yapmaz.
Ülkenin itibarı çok önemlidir arkadaşlar.
Ben hamdolsun bunu yaşadım. Türkiye’nin ilk Avrupa Birliği Bakanı’yım biliyorsunuz. İlk Dışişleri Bakanı’yım daha doğrusu Avrupa Birliği Bakanlığı’ndan sonra Dışişleri Bakanlığı yaptım.
Onurlu, itibarlı, ekonomik gücü yerinde olan bir ülkenin uluslararası sahnede sözü nasıl geçiyor, onu yaşadım.
Bir cümlemiz yeterdi, bir cümlemiz olayların akışını değiştirmeye. İşte en son yaşamadık mı?
İsrail- Filistin arasında yine savaş olmadı mı geçtiğimiz aylarda? Yüzlerce Filistinli kardeşimizi kaybetmedik mi?
Bunların hepsini gördük. Ve Türkiye ne yaptı? Türkiye ne yaptı? Soruyorum, Türkiye’nin neye gücü yetti?
Allah rahmet eylesin.
Değerli arkadaşlarım, şu anda Filistin davası sahipsiz biliyor musunuz? Sahipsiz.
Filistin davasına sahip çıkan bir hükümet yok. Dikkat edin yaptıkları ne? Telefon diplomasisi diyorlar. Al telefonu eline 10’ar dakika Orta Doğu’daki Başbakanları, Cumhurbaşkanları ara. E sonuç?
Sen konuştuğun zaman İsrail üzerinde etkili olabiliyor musun ya, ondan haber ver.
“One minute” vardı değil mi “One minute.” Hatırlıyor musunuz? O “one minute” ne zamandı? Benim Dışişleri Bakanlığı dönemimdeydi. Türkiye’nin ekonomisi sapasağlamdı. İtibarı güçlüydü. O zaman “one minute” dediğinizde insanlar susuyordu. Saygı gösteriyordu, şimdi ne oldu?
İstersen “one minute” de, istersen 1 dakika, 5 saat, 1 gün... Hiç kimsenin umurunda değil. Çünkü Türkiye’nin dışarıdaki algısı nasıl biliyor musunuz arkadaşlar?
Bağırıp çağıran, ona buna sataşan, kavga oldu mu hemen kollarını sıvayıp yumruk atmaya başlayan bir ülke.
Şu andaki durumumuz bu.
Bu bize ekonomik açıdan da kaybettiriyor.
Kavgalı bir ülkenin, tüm komşularıyla düşman olmuş bir ülkenin ekonomisi iyiye gitmez. Yatırım olmaz. Bunlar iç siyasette sıkışınca dışarıda düşman üretmeye başladılar.
Dolar yükseliyor dış düşman. Borsa düşüyor dış düşman.
Hatırlayın yıllarca dış düşman hikâyesi ürettiler. Dışarıya bağırıp çağırdılar, doğru yanlış. Ama sonuçta ne oldu? Kaybeden ülke oldu. Kaybeden bizim milletimiz oldu.
Değerli arkadaşlarımız biz önce kendimiz güçlü olacağız.
Kendi içimizde birlik, beraberlik halinde olacağız.
Türkiye çok güçlü bir ülke.
Küçülmüş haliyle bile dünyanın en büyük 20 ekonomisinden birisi.
O kadar sağlam bir altyapı kurduk ki tepiniyorlar, tepiniyorlar üzerinde hala ekonomide yavaş da olsa çarklar dönüyor.
Bankalar açık...
Ben ekonomiyi devraldığımda 20 tane banka batmıştı memlekette, 20.
Bütün onun yükü hazinenin sırtındaydı.
Hazine %66 faiz ödüyordu, %66. Şu anda ve bu 66 faizi biz aldık %4,6’ya kadar düşürdük, 4,6.
Sonra ne oldu?
Sonra ne oldu?
2018 seçimlerinde Sayın Erdoğan ne dedi?
“Bana yetkiyi verin, şöyle bir Cumhurbaşkanı olayım, faiz de enflasyon da nasıl düşermiş, ben size göstereceğim” dedi değil mi?
Ne oldu?
Niye düşmüyor?
Şu son 2 yılda, 4. Merkez Bankası Başkanı görevde. Yolgeçen hanı oldu. 4 yılını atıyor, 4 ay sonra görevden alıyor.
Ben de dedim ki geçenlerde “Ya niye uğraşıyorsunuz ki?” Varlık Fonu kurdular biliyorsunuz, 65 milyar borca batık şu anda Varlık Fonu. Hazine’nin Raporlarına girin bakın web sitesine, 65 milyar Varlık Fonu batık şu anda. Varlık Fonu diye kurdukları fon.
Başkanı kim? Erdoğan.
Tarihimizde ilk defa bir şey oldu. Fon kuruldu, kararname çıktı diyor ki “ Ben Cumhurbaşkanı olarak, Recep Tayyip Erdoğan’ı Varlık Fonu’nun Başkanı olarak atadım.” Resmi Gazetede bu.
Ben de diyorum ki “Madem Varlık Fonu’nun Başkanı oldun, 65 milyar borca batırdık Varlık Fonu’nu tamam. Merkez Bankası’ndan da şikayet edip duracağına Merkez Bankası Başkanı olarak da kendini ata. Bu mümkün. Daha önce örneği var. Böylece hiç kimseye suç atma. Hemen ver talimatı düşsün.”
Şu anda Merkez Bankası’nın faizi %19 değil mi? %19 değil mi Merkez Bankası’nın faizi. Niye düşürmüyor? Şu anda Cumhurbaşkanı’nın 2 dudağı arasında, açacak telefonu Merkez Bankası Başkanı’nı diyecek düşür. Düşürmüyor mu? Tamam, kendimi atıyorum başkan olarak diyecek, inecek aşağı düşürecek, tekrar devam etsin Cumhurbaşkanlığı’na.
Niye düşürmüyor?
%19 faiz yüksek faiz değil mi arkadaşlar? Niye düşürmüyor?
Demiyor muydu “faiz sebep enflasyon sonuçtur” diyordu.
Bizim tertemiz bürokratlarına, tertemiz, tertemiz bürokratlarına Türkiye’nin, bizim dönemimizdeki o bürokratlara vatan haini diyordu, meydanlarda yuhalatıyordu ya. Faiz %8’ken yapıyordu bunu. Şimdi niye 19, ne oldu?
Değerli arkadaşlar,
Bilmiyor, geçen TRT’de iktisatçıyım diyor. Böyle iktisatçılardan Allah memleketi korusun valla. Olmaz.
Niye indirmiyor faizi, niye indirmiyor bunu?
%19 faiz ya.
Şikâyet ediyordu.
Ben bugün buradan Yerköy’den soruyorum. “Faiz niye hala%19, niye indirmiyorsun?”
Yazık değil mi bu esnafa, vatandaşa, çiftçiye.
Bu ağır faiz altında eziliyor millet, niye indirmiyorsun?
“Faiz sebep, enflasyon sonuç” diyordu.
Aslında arkadaşlar, “Erdoğan sebep, yüksek enflasyon, yüksek kur bir sonuç.” Tez bu.
Bakın bir ülkenin Cumhurbaşkanı her şeyi bilemiyor olabilir. Önce onu bilecek. Zaten bilmediğini bilmek erdemdir. Ben bu işten anlamıyorum. O zaman ne yapacak, bilenlerle çalışacak, bilenleri dinleyecek. Dürüst ve işinin ehli kadrolar kuracak, onu da yapmıyor. Dürüst ve işinin ehli kadrolar ya kendileri ayrıldı gitti ya da onların ayrılmaları istendi. O yanlış insanlar, iktidar mıknatıs gibi her türlü çer, çöp, hurdayı şu anda o iktidar gücü etrafına toplamış durumda. Kafasını kaldırıp başkasını görecek durumu yok. Ülkenin gerçeklerini anlayacak durumu yok. O eskidendi.
Onun için de diyoruz ki artık Sayın Erdoğan için yavaş yavaş görevinden ayrılma zamanı geliyor. Artık yönetemiyor, yapamıyor. Vakitlice, vakitlice yapamadığını bilip görevini yavaş yavaş teslim etmeye hazırlanmalı diyorum. Aksi halde bu iktidarın devam ettiği her gün ülke zarar görüyor. Bu millet her gün kaybediyor. Yazık, günah.
Değerli arkadaşlarım,
Çok konudan bahsettik ama sizi de güneşin altında tutmak istemiyorum.
Son olarak, devleti ayakta tutan, devletin var olma sebebi en önemli varlık sebebi adaletten de çok kısa bahsedip sözlerime son vereceğim.
Devletin varlık sebebi bu arkadaşlar, devlet varsa ne için varsa, ne için var diye sorduğunuzda, 1 numaralı sebebi adalet.
Adaleti tesis etmek devletin görevi.
Adalet tabi ki bağımsız bir yargıyla olur. Bağımsız ve tarafsız çalışan, dürüst çalışan bir yargıyla olur, ama aynı zamanda adalet fırsat eşitliğidir. Gençlerimizin iş ararken fırsat eşitliğidir. Gençlerimizin okula girerken ki fırsat eşitliğidir. Tüm toplumda fırsat eşitliğidir. Adalet hak edenin hak ettiğini almasıdır. Adalet alın terinin, bilek gücünün kazandığı bir ülkedir. Şu anda bakıyoruz gerçekten memleketteki en önemli sorunlarından birisi, adalet. Ve o perspektiften baktığımızda da özellikle bu 15 Temmuz’daki hain darbe girişiminden sonra, bu FETÖ terör örgütünün bu hain girişiminden sonra ülkemiz ciddi bir travma yaşadı. Zor bir döneme girdik. 2017, 2018 gerçekten sıkıntılı yıllar oldu ülke için. O darbe teşebbüsünün tortularını atmak için büyük bir mücadele gerekiyordu. O mücadele belli ölçülerde verildi. Daha iyisi yapılabilir miydi, yapılırdı. Ancak o dönemdebiliyorsunuz, olağanüstü hâl uygulamasına geçildi. Olağanüstü hâl uygulaması şu demek, Türkçesi: “Anayasayı askıya alıyorsunuz ve Anayasanın insan hakları ile ilgili maddelerini ben uygulamayacağım” diyorsunuz. 3 aylığına ilan edildi, tam 2 sene sürdü. Bir KHK dönemi yaşadık. Gerçekten bu KHK uygulamalarından çok sayıda mağdur olan vatandaşlarımız oluştu, tüm Türkiye genelinde. Ve biz parti programımızda açık açık yazdık. Mutlaka tarafsız ve bağımsız bir yargı sürecinden geçmedikten sonra tek bir imzayla, tek bir idari tedbirle insanların işine son verilmesi, doğru bir uygulama değil. Her bir vatandaşımızla ilgili yargı süreçleri mutlaka işlemeli. Ve yargı süreci sonuçlanıp, beraat eden vatandaşlarımızın da mutlaka özlük hakları aynen iade edilmeli. Yargıya gitmiş yargı sürecinden geçmiş, mahkeme “Tamam beraat” demiş, “hiçbir suçu yok” demiş, o KHK ile uzaklaştırılan vatandaşlarımız hala aynı mağduriyeti yaşamaya devam ediyorlar. Ellerinde mahkeme kararı olduğu halde. Gerçekten bu büyük bir hukuksuzluk. Ve bunun da en kısa zaman da düzeltilmesi gerekiyor. Biz de bunu parti programımızda çok açık birşekilde yazmış durumdayız ve bunun kuşkusuz önümüzdeki dönemde de takipçisi olacağız.
Evet, Değerli arkadaşlarım,
Biz, DEVA Partisi’nin, işinin ehli ve liyakatli kadrolarla Türkiye’nin her yerinde çözümün adresi yapacağız.
Öyle 5 yerden maaştı, şuydu buydu...
Bakın bizim dönemimizde, benim kurumlarımda asla izin vermedim ona, asla.
Bazen oluyor, özellikle bankalarda, şirketlerde, KİT’lerde 1 kişinin birkaç kuruma birden göz kulak olması gerekebiliyor yöneticilerin.
Ama ne yaptık, iç bir düzenleme ile dedik ki “3-4 görevi olabilir bir arkadaşımızın fakat maaşını tek yerden alacak.”
Diğer yerlerde fahri çalışacak ve bunu tüm, ekonomiyle ilgili bana bağlı olan tüm kurumlarda tavizsiz uyguladık.
Şimdi ipin ucu kaçmış, 4 yerden, 5 yerden maaşlar, kendi yetmiyor bir de eşini 3-4 yere koyuyorlar ya. Çünkü bunu derleyip toparlayacak, bu işi kontrol edecek, işin başında duracak kimse yok. Devlet sahipsiz. Yetki tek kişide toplandı ya tek kişide o tek kişinin altından kalkacağı bir iş değil ya. 84 milyonluk bir ülkeden bahsediyoruz. 84 milyonluk bir ülke. Dünyanın en büyük 20 ülkesinden birisi. Yapamaz. Zannetti ki “Ben şu tek yetkiyi toplayayım, tek imzayla her şeyi yapayım.”
Ama ne oldu?
Beceremedi, olmuyor. Problemler gittikçe büyüyor. Sorunlardan da çoğu zaman haberi yok. Haberi olsa çözecek kadro, beceri zaten yok. Bir de baştan söyledim ya bilmiyor, bilmiyor.
Ama ülkeyi yöneten insanların koskoca bir ülkeyi yöneten Cumhurbaşkanı’nın neyi bildiğinin, neyi bilmediğinin de farkında olması lazım. Bir insan her şeyi bilemez ya. Mümkün değil yani.
Ve atasözü var, ne diyor: “Bin biliyorsan, bir bilene sor” diyor değil mi?
“Bin biliyorsan, bir bilene sor”
Ama öyle bir yönetim anlayışı artık Türkiye’de yok. Maalesef bunun için de her alanda sıkıntılar büyüyor, ülkemiz gittikçe büyük bir bataklığın içinde yavaş yavaş gömülüyor. Çok üzülerek söylüyorum bunu.
Ama değerli arkadaşlarım,
Bu problemler her ne kadar büyükse de çözümü de bir o kadar kolay.
Bakın formülü söylüyorum: “Dürüst ve işinin ehli kadrolar bu ülkenin yönetimine gelecek.” Başka çaresi yok.
“Planlı, programlı çalışacaksınız. Plan, program çok önemli bunlar.” Ne yapacağınızı iyi bileceksiniz.
Hazırlığınızı iyi yapacaksınız. Biz şu anda tam da onu yapıyoruz işte. Hem kadromuzu hazırlıyoruz hem her konuda detaylı planlar hazırlıyoruz, eylem planları. Tarımla başlıyoruz inşallah, arkasından sosyal politikalar var, parlamenter sistem var, sanayi var esnaf var, sağlık var, eğitim var, yüzlerce maddelik eylem planı.
İlk 90 günde şunları yapacağız, ilk 1 yılda da şunları yapacağız diye bunları bölüm bölüm bölüm başlıklar altında vatandaşlarımızla paylaşacağız.
Biz sadece “Bize güvenin, destek verin, çözeriz” demiyoruz. Tabi ki bize güvenin, destek verin ama biz şöyle çözeceğiz diye nasıl çözeceğimizi de detaylı bir şekilde anlatıyoruz.
Bu bizim vatandaşlarımıza bir borcumuz. Vatandaşlarımız bunu bilmek hakkı. Sadece bir algıyla, lafla olmaz.
Sadece lafla peynir gemisi yürümez. Önce iş üretmek gerekiyor. İş.
İşte biz onu da yapıyoruz çok şükür. Zaten DEVA Partisi’ni diğer tüm partilerden ayıran en önemli konu da bu.
Biz her an halkımızın içinde, halkımızla beraber sorunların çözümü olacağız.
Bu milletin aklıyla, onuruyla, gururuyla dalga geçen, alay eden zihniyeti, gittiğimiz her yerde anlatacağız.
%16,5 enflasyon açıklıyorlar dün ya, böyle bir şey olabilir mi? Kim inanacak size.
Adeta alay ediyorlar, dalga geçiyorlar.
Gidip çarşıya pazara giden herkes evine şöyle 2 torba alışveriş eden herkes enflasyonun ne olduğunu görüyor, biliyor.
Onun için biz bu yanlış zihniyeti her yerde anlatacağız.
Aziz milletimize kulak vereceğiz. Toplumun gerçek gündeminden asla sapmayacağız.
Biz, DEVA Partisi, olarak bu ülkenin tek umudu olduğumuz bilinciyle çalışıyoruz, çalışmaya da devam edeceğiz.
Bu vesileyle ben bir kez daha, Yerköy İlçe Başkanlığımızın hizmet binasının ülkemiz için hayırlı olmasını diliyorum. Bu binanın ve İlçe Teşkilatımızdaki görevli arkadaşlarımızın başta İlçe Başkanımız olmak üzere tüm ekibiyle beraber, Yerköy için hayırlı hizmetler yapmalarını Allah’tan temenni ediyorum.
Tekrar hayırlı olmasını diliyorum.
Hepinize saygılarımı, sevgilerimi sunuyorum. Sağ olun.