On birinci
İl başkanları toplantısı
Çok değerli il başkanlarımız,
Bölge koordinatörlerimiz,
Demokrasi ve Atılım Partisi’nin değerli Genel Merkez Başkanlık Kurulu üyeleri,
Basınımızın kıymetli temsilcileri,
Ekranları başında ve sosyal medya hesaplarımızdan bizleri izleyen değerli dostlarımız,
Hepinizi sevgiyle, saygıyla selamlıyor,
Bugünkü İl Başkanları Toplantımıza hoş geldiniz diyorum.
*****
Değerli yol arkadaşlarım,
Parti çalışmalarımız açısından dolu dolu geçen bir dönemdeyiz.
Geçtiğimiz on gün içinde, Bursa’da, İzmir’de, Balıkesir’de, Çanakkale’de sizlerle bir araya gelme fırsatı buldum.
Hem kongrelerimizi gerçekleştirdik hem de sokaklara çıkıp vatandaşlarımızın derdine kulak verdik.
Bu gerçekleşen yapmış olduğumuz güzel yoğun program sebebiyle tüm il başkanlarımıza ve ekiplerine buradan tekrar teşekkür etmek istiyorum.
Biliyorsunuz bu ay içerisinde mart ayı içerisinde partimizin 2. Kuruluş yıl dönümünü kutladık. Tam 2 yaşımızı doldurduk. Bu kuruluş yıldönümü vesilesi ile tüm Türkiye’de vatandaşlarımızla buluştuk, kaynaştık.
İlk günden itibaren söylediğimiz cadde cadde, sokak sokak, mahalle mahalle, kapı kapı gezeceğiz dediğimiz uygulamanın bir güzel örneğini de kuruluş vesilesi ile gerçekleştirdik.
Tabi burada bu çalışmalarımız bitmeyecek. Yoğun bir şekilde devam edeceğiz.
Halkımıza dokunmadıkça, vatandaşlarımızı dinlemedikçe onlara hazırlıklarımızı, bu ülke için yaptığınız güzel çalışmaları birebir anlatmadıkça arkadaşlar işimiz kolay olmayacak bunu bilmemiz lazım ve bu hedefe dönük olarak hep beraber tüm teşkilatlarımızla beraber yoğun bir çalışma ortaya koymamız lazım.
Bu süreç içerisinde bir yandan teşkilatlanma çalışmalarımızı hız kesmeden sürdürürken bir yandan da ülkemizin yarınları için yoğun bir hazırlık içinde olduk.
Biliyorsunuz Türkiye’de bir ilki gerçekleştiriyoruz ve her alanda eylem planları hazırladık, hazırlıyoruz.
Geçtiğimiz ay içerisinde ekonomi ve finansla ilgili eylem planımızı açıkladık.
Makroekonomi finans ve istihdam konusunda neler yapacağımızı tam 119 maddelik çok kapsamlı bir eylem planıyla ortaya koyduk.
Bu 5. Eylem planımızdı. Biliyorsunuz tarımla başladık. Afet yönetimi ile devam ettik. Arkasından sosyal politikalar sosyal destek ile ilgili eylem planımızı açıkladık. Dijital dönüşüm ve teknoloji ile ilgili eylem planımızı açıkladık ve en son 5. Eylem planımız ekonomi ve finans eylem planıyla da mart ayını tamamladık.
Şimdi önümüzde tamamen hazır olan ve açıklamak için takvimi çalıştığımız eylem planları var.
Mesela Yerel Yönetimler ve Şehircilik eylem planımız. Tamamen hazır.
Doğa Hakları ve Çevre Eylem planımız tamamen hazır.
Üniversitelerle ilgili üniversite eylem planımız tamamen hazır.
Sağlıkla ilgili eylem planımız tamamen hazır.
Ve bu eylem planlarının sayısı arkadaşlar 20’ye çıkacak binlerce maddelik adımları somut bir şekilde ortaya koyacağız.
Bu yaptığımız çalışmaların yanından geçebilen yok.
Yakınına yaklaşabilen yok.
Devlet tarafında böyle bir şey yok. Plan program kültürü yok.
Her şey rastgele her şey günü birlik adımlarla yönetiliyor.
Şöyle ülke için yarınlara bakıp da ne gerekiyor? Ne yapmak lazım bunun bir planlaması, hesabı kitabı şu anda hükümet için yok.
Eskiden bir Devlet Planlama Teşkilatı vardı biliyorsunuz.
Onu da kapattılar. Çünkü plan program sevmiyorlar.
Planlarla programlarla kendilerini bağlamak istemiyorlar.
Aklıma geleni o anda yapmalıyım diyorlar.
Sabah uyanınca aklıma ne eserse, keyfim ne gerektirirse yapıp geçmeliyim diyorlar.
İşte böyle bir zihniyetle yönettiklerinde de ülke bir krizden bir başka krize savruluyor.
Bu kafayla bu krizler bitmez.
Bu hükümetin iş tutma tarzıyla bu ülke krizlerden asla çıkamaz.
Küçücük bir işletmenin dahi yahu 5 kişi 10 kişi çalışan bir işletmenin bile bir bütçesi olur bir hesabı kitabı olur. Bir gelir gider dengesi olur.
Bunlarda hiç birisi yok, hiç birisi yok.
Koskoca ülkenin bir ekonomi politikası yok.
Koskoca ülkenin bir dış politikası yok.
Bir eğitim politikası yok.
Bir tarım politikası yok.
Onun için savruluyoruz arkadaşalar.
Her karşılarına çıkan konuda o günün kararını alıyorlar o günü ne kurtarır ona bakıyorlar ama ne o günü kurtarıyorlar nede bu ülkenin yarınlarına faydaları dokunuyor.
İşte o yüzden bu ülke sorunların gittikçe büyüdüğü bir hale geldi.
İşte biz plandan programdan yanayız.
Biz her zaman iyi bir hazırlıktan yanayız.
Hazırlığımızı öyle yüzeysel de değil derinlemesine yapıyoruz.
Bakın güçlendirilmiş Parlamenter sistemle ilgili çalışmamızı, partimiz kuruldu Mart 2020’de Aralık 2020 geldiğinde tamamen bitirmiştik.
Kodifikasyonu tamamlanmış 74 maddelik bir anayasa paketi hazırlamıştık.
Ama biliyorduk ki anayasa değişikliği mecliste nitelikli çoğunluk gerektiriyor.
En az 360 milletvekili evet diyecek ki referanduma götürebilin.
En az 400 milletvekili evet diyecek ki bunu mecliste gerçekleştirebilin, değiştirebilin.
Yakın tarihimizde hiçbir zaman hiçbir siyasi parti anayasayı değiştirecek güce ulaşmamıştır.
Avrupa Birliği sürecinde bakın Kopenhag siyasi kriterlerini yeterince karşılayabilmek için bizden çok miktarda anayasa değişikliği beklentisi vardı.
Demokrasimizin ilerletilmesi için, temel hak ve özgürlükler konusunda Türkiye’nin ilerlemesi için, güçler ayrımının iyileştirilmesi için çok sayıda anayasa değişikliği gerekiyordu.
Biz 2005 yılında müzakerelere başladık ama 2003 ve 2004 yılında 2 yıl boyunca hummalı bir çalışmayla gerekli reformları yaptık.
Anayasanın 3’te 1’ini değişirdik.
Çoğunuz hatırlamaz, referanduma dahi gerek olmadan anayasanın 3’te 1’ini değişirdik.
Mecliste sadece 2 parti 2 parti vardı. 2 parti uzlaştı, uzlaşma olduğu anda anaysa değişikliği yaptık.
Ve bu uzlaşı kültürü arkadaşlar çok kıymetli bakın. Kavgayla, gürültüyle, kutuplaştırmayla eğer ülkeyi yönetiyorsanız, inşaları ötekileştirerek sürekli düşman arayarak ülkeyi yönetiyorsanız hiçbir faydanız dokunmaz memlekete.
Yapamazsınız, köklü reformları gerçekleştiremezsiniz.
Köklü reformlar ancak ve ancak siyasi uzlaşı siyasi mutabakat zemininde yapılır. Ve tabi ki toplumsal uzlaşı toplumsal mutabakat zemininde yapılır.
İşte biz köklü değişiklik istiyoruz bu ülkede.
Biz bu ülkede sistemi yeniden inşa etmek istiyoruz.
Yepyeni bir devlet, ülke yönetim sistemi inşa etmek istiyoruz.
Onun için güçlendirilmiş parlamenter sistem diyoruz.
Onun için parlamenter sisteme geçişle alakalı çalışmamızı bitirdiğimiz ilk günden itibaren uzlaşı arayışına başladık.
Hatırlayın, Aralık 2020’de bitirdik Ocak 2021’den başlayarak ben diğer partilerin siyasi başkanlarını ziyaret etmeye başladım.
Dedim ki biz hazırız. Siz hazır olduğunuz anda da beraber olmaya hazırız. Arkasından geçen sene Eylül ayı geldiğinde bütün partiler çalışmalarını bitirdi, parlamenter sistem istiyoruz diyen partilerin hepsi “Biz hazırız” deyince o 6’lı masayı ilk defa kurmuş olduk.
Genel başkan yardımcılarımızın temsil edildiği 6 kişilik masa gerçekten Eylül, ekim, kasım, aralık... 4 ay içerisinde çok güzel bir çalışma örneği ortaya koydu.
Hem sağlam bir içerik, uluslararası standartlarda sağlam bir içerik, hem de uzlaşı kültürünün beraber çalışma kültürünün nasıl olması gerektiği ile ilgili gerçekten güzel bir örnek ortaya koyulmuş oldu.
Ben bu vesileyle başta Genel Başkan Yardımcımız Mustafa Yeneroğlu olmak üzere bu çalışmada, güçlendirilmiş parlamenter sistem çalışmasında emeği geçen bütün arkadaşlarımıza tekrar huzurunuzda teşekkür etmek istiyorum.
Bir şeyi iyi bilebilirsiniz arkadaşlar bir şeyi çok da iyi bilirsiniz ama önemli olan o iyi bildiğinizi diğer bilenlerle de konuşup uzlaşı kültürünü ortaya koyabilmeniz.
Önemli olan işin omurgasından taviz vermeden omurgayı sağlam tutup uzlaşı arayışıyla hem siyasi hem toplumsal uzlaşı arayışıyla bir ortak çalışma kültürünü oluşturabilmek.
Biz bunun çok önemli bir örneğini ortaya koyduk.
Yapamazlar diyorlardı... Beş benzemez diyorlardı 6 benzemez diyorlardı.
Hepsini yaptık.
Ne kadar çabalarlarsa çabalasınlar ne kadar uğraşırlarsa uğraşsınlar hiç alışmış olmadıkları biz uzlaşı kültürünü biz Türkiye’de yeniden inşa ediyoruz yeniden...
Yeniden bir mutabakat kültürünü inşa ediyoruz.
Bu ülkenin buna çok şiddetle ihtiyacı var arkadaşlar.
Halkımız yoruldu, gençlerimiz yorgun. Her gün hakaret işitmekten her gün kavga gürültü dinlemekten insanlarımız yorgun.
Bu iktidarın bu ortaklığın sürekli olarak ülkeye gelmesinden, sürekli bu nefret dilini kullanmasından sürekli olarak toplumu germesinden insanlar yorgun.
Yahu biraz sakinleşelim.
Problemlerimizi ortaya koyalım, özgürce sorunlarımızı tartışalım bu ülkede. Çünkü derdini söylemeyen derman bulamaz. Atasözü.
Siz bu millete derdini söyletmiyorsunuz ki derman bulabilesiniz. Benim problemim var, sorunum var diyeni konuşturmuyorsunuz.
İfade özgürlüğünü bitirdiniz bu ülkede yahu.
10 bin tane gazeteciyi işten kovdurdunuz.
Sivil tolum, meslek örgütleri baskıyla, zulümle sus pus ettiniz hepsini.
İnsanlar derdini, konuşamıyor. Derdini konuşmayan derman da bulamıyor.
İşte onun için biz ne diyoruz arkadaşlar, özgürlük.
Önce özgürlük. İfade özgürlüğü, basın özgürlüğü..
Buralardan başlamamız gerekiyor.
Onun için dedik bakın bizim parti programımızın ilk bölümü, 1’inci sayfa 1’inci bölümü özgürlükle başlıyor. Bunun için.
İnşallah seçimlerden sonra kurulacak hükümetin ilk 90 dakikalık açıklamasının ilk paragrafları da özgürlüklerle başlayacak. Bunu da hazırlıyoruz.
İnsanlarımıza döneceğiz, ya rahat bir nefes alın. Korkma Türkiye diyeceğiz korkma. Konuş Türkiye diyeceğiz. Bunu diyeceğiz hep beraber.
Bırakın insanlar rahatça tartışsın, rahatça konuşsun. Bu ülkenin şuralarda şuralarda sorunu var desin. Önerilerini getirsin hep beraber çözelim.
Akıl akıldan üstündür. Bin biliyorsan bir bilene sor demiş atalar değil mi?
Bunların artık ne uzlaşı kültürü var ne istişare kültür var. Onun için ülke bataklıkta çırpınıp duruyor. Çırpındıkça da bataklığın derinlerine doğru sürüklüyor maalesef.
Değerli arkadaşlar biliyorsunuz şubat ayının sonunda bu partilerin üzerinde uzlaşmış olduğu güçlenmiş parlamenter sistem metnini 45 sayfalık bir metni kamuoyu ile paylaştık.
Hem o metnin açıklanmasından önce yapmış olduğumuz 12 Şubat’taki yuvarlak masa toplantısı hem o şubat sonundaki imza töreni hem de geçtiğimiz pazar akşamı bizim ev sahipliğimizde düzenlemiş olduğumuz 6 genel başkanın buluşması gerçekten ülke için çok büyük bir umut kaynağı oldu.
Bu iş olmaz, bu iş düzelmez, nu ülke bu sıkıntılardan çıkamaz, bunlar bir araya gelemez diyenlere de inat gayet güzel bir birlikteliği ortaya koymuş olduk.
Ve bu toplantıda gerçekten güçlendirilmiş parlamenter sistem metnini tamam açıkladık ama bundan sonra ne yapacağız?
Önümüzde çok kritik bir süreç var. Güçlendirilmiş parlamenter sistem çalışması çok önemli ve gerekli.
Ama o bir hedef. O hedefe ulaşıncaya kadar ne yapacağız? O hedeflere ulaşmak için hangi adımları atacağız?
Çok önemli konular var tartışılması gereken, konuşulması gereken.
İşte onun için bu 27 Mart buluşmamızın yani geçen Pazar bizim ev sahipliğimizde yapılan buluşmanın ön hazırlığı çok önemliydi.
Biliyorsunuz ben tek tek genel başkanları ziyaret ettim. Her birinin görüşünü aldım.
Dedim bizim bir taslağımız elimizde ama siz ne düşünüyorsunuz? Bir öneriniz var mı? Ya da bu taslakta çıksın, girsin, değişsin dediğiniz hususular var mı diye tek tek görüşlerini aldım ki iyi bir ön hazırlık olsun diye.
Ve arkasından 27 Mart akşamı oturduk 5 saati aşkın bir süre içerisinde önümüzdeki ayların hatta seçime kadar ki sürenin güzel bir planlamasını yaptık.
Ekonomi ve dış politika alanında yaşanan güncel gelişmeleri de masaya yatırdık.
Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem’e geçiş sürecinin yol haritasını belirlemek üzere bir komisyon oluşturduk.
Burada çok detaylar var arkadaşlar çok kritik.
Çünkü bir geçi sağlıyorsunuz. Mevcut sistem içerisinde, seçime gidip mevcut sistemle devam edecek olsanız belki yönetmesi daha kolay bir süreçten bahsediyoruz ama yeni bir sistem iddianız var.
Mevcut sistemle seçime gidip mevcut sistemle seçimi kazanıp, seçimi kazanan hükümetin ve meclisin ülkeyi parlamenter sisteme götürmesi gerekiyor.
Nakış işler gibi işlenmesi gereken süreçten bahsediyoruz. İnce işçilik gerektiren bir süreçten bahsediyoruz.
Aksi halde bugün iyi niyetle başlayan çalışmalar yarın ihtilaflarla sonuçlanabilir. Milletimizde de çok büyük hayal kırıklığı oluşturabilir.
Onun için çalışmaktan korkmayacağız. İnce planlama yapmaktan korkmayacağız.
Her şeyi masaya yatıracağız, yüzleşeceğiz ve bu ülkenin yarınlarını hep beraber nasıl kurtarırız? Bu ülkenin gençlerinin tekrar bu ülkede nasıl yaşama umudunu yeşertiriz? İşte buna çalışacağız.
Başka konularda çalıştık.
Önümüzdeki seçimden başlayarak, yeni sistem tesis edilene kadar, ülkenin nasıl yönetileceğini çalışmaya başlamaya karar verdik ama bir yandan da seçim güvenliği konusunda da ortak hareket etme kararını aldık.
Bu da son derece önemli.
Çünkü arkadaşlar milletimizin iradesinin, seçim sonuçlarına olduğu gibi yansıması burada çok temel bir konu.
Sandıklara sahip çıkmamız gerekiyor. Teşkilatları iyi organize etmemiz gerekiyor.
Hukukçularımızı çok iyi organize mobilize etmemiz gerekiyor. Çok sağlam bir bilgi işlem altyapısına sahip olmamız gerekiyor.
Çünkü arkadaşlar bakın tarih boyunca sandık bilinci hep en üst seviyelerde seyretmiş milletimizin, demokratik iradesine leke sürülmesine izin veremeyiz.
Hem seçimi açık farkla kazanmak zorundayız hem de sandıklara tek tek sahip çıkmak zorundayız.
Bu otoriter ittifaktan kurtulmak için sandık gününü iple çeken milletimizin umudunu da boşa çıkaramayız.
İşte bu nedenle altı siyasi parti seçim güvenliğini sağlamak üzere de bir komisyon oluşturdu.
Dediğim gibi işin teşkilat boyutu var, hukuk boyutu var ve bilgi işlem altyapısı boyutu var.
Hepsini çalışacağız ve en iyisini yapacağız.
Arkadaşlarımız gereken tüm çalışmaları detaylı bir şekilde ortaya koyacaklar.
Rehavete kapılmadan, çalışılmadık alan bırakmadan üzerimize düşen tüm işleri biz layıkıyla yerine getireceğiz.
Çünkü arkadaşlar, bu altı partinin sistem değişikliği üzerinde çalışması demek; tüm Türkiye’nin yuvarlak masa etrafında oturması anlamına geliyor.
Bakın orası bir Türkiye masası. İktidar tarafı bunu kaçırıyor.
Hep kafası öteki, beriki, sen, ben üzerine çalıştığı için, sürekli zihinleri bir kutuplaşma koduyla işlediği için o masayı anlamıyorlar.
Birbirinde çok farklı siyasi görüşlerin farklı siyasi partilerin bir arada oturup, “Bu memleket hepimizin ve hep beraber çalışmak zorundayız” diyebileceğini hayal bile edemiyorlardı.
Öyle bir zihin dünyaları yok.
Sürekli kavga üzerine sürekli bir gerginlik üzerine siyaset inşa etmeye çalışmışlar bugüne kadar.
İşte onun için anlamıyorlar anlamayacaklar da. Anlayamadıkları için anlayamayacakları için de zaten engel olamayacaklar sorun orada.
Çözemiyorlar...
Bakın, Kimliği, inancı, dili, dini ne olursa olsun, siyasi görüşü, yaşam tarzı ne olursa olsun; herkes kendi gibi, olduğu 84 milyonun o masanın etrafında temsil edilebileceğini düşünmüyorlar.
Bunu zihinlerine bir türlü oturtamıyorlar.
İşte biz yepyeni bir başlangıç yapıyoruz. Bu yeni dönemde Türkiye tam demokrasiyle taçlanacak ve DEVA Partisi bu değişimin asli unsuru olacak arkadaşlar.
Gerçekçi bir çalışmayla, halkımızı özgür, adil ve zengin bir Türkiye’ye kavuşturmak için üzerimize düşen sorumluluğu yerine getireceğiz.
“Bu iktidar gider mi?” diye soranlar olduğunu biliyorum,
“Geçiş süreci sağ salim tamamlanır mı?” diye endişelenen vatandaşlarımız olduğunu biliyorum.
Ama milletimiz hiç merak etmesin.
Önce seçim güvenliğini sağlayacağız. İktidar ortakları ağır bir seçim yenilgisi alacaklar ve onları yolcu edeceğiz. Müsait bir yerde inecekler.
Ardından da Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem’e geçeceğiz. Geçiş sürecini de inşallah tereyağından kıl çeker gibi tamamlayacağız.
Kimsenin endişesi olmasın.
Ve bir kere daha hatırlatmak isterim ki; bu geçişin ardından rövanşizmmiş, Devri Sabık, şuymuş buymuş hiçbiri olmayacak, hiçbiri olmayacak.
Bakın bir yanlış başka bir yanlışla düzeltilemez.
Hukuksuzluk yapanlar olabilir. Hukuku delenler olabilir. Şiddet yapanlar, terör bile yapanlar olabilir ama devlet bütün bunlarla mücadelesini hukuk içinde verir.
Devleti devlet yapan hukuktur. Hukuk dışına çıkıyorsa onun adı devlet olmaz başka bir şey olur.
İşte biz ne olursa olsun öyle üste çıkanın alttakini ezdiği nöbetleşe zorbalık günlerine de asla döndürmeyeceğiz bu ülkeyi. Yapmayacağız bunu.
Herkesin bir diğerini olduğu gibi kabul ettiği, eşit vatandaşlığın istisnasız uygulandığı “Yarının Türkiyesi”ni hep beraber inşa edeceğiz.
Ama arkadaşlar unutmayalım ki bütün bunları gerçekleştirmek öncelikle seçimi kazanmakla mümkün ve seçimi açık ara kazanmakla mümkün.
Öyle 50 artı 1 falan değil, açık farkla Cumhurbaşkanlığı seçimini kazanmak zorundayız.
Açık farkla nitelikli çoğunluğu rahatlıkla sağlayacak bir meclis aritmetiğini oluşturmak zorundayız.
Yoksa bir şey değişmez bu ülkede. Bunu kimsenin unutmaması gerekiyor. Hiç kimsenin unutmaması gerekiyor.
Burada önemli bir ortak hedef var.
Seçimi kazanmadan sistem değişmez.
Açık farkla Cumhurbaşkanlığı seçimini kazamadan, nitelikli çoğunluğu sağlamadan mecliste bu ülkede biz sistemi değiştiremeyiz.
Bu büyük gerçeği herkesin şöyle gözünün önüne koyması lazım ve herkesin bu hedef için beraberce çalışması lazım.
*****
Değerli arkadaşlar,
Anlaşılan o ki, altı siyasi partinin demokratik bir olgunluk göstermesi, iktidar ortaklarının epey bir ilgisini çekmiş. Öyle görünüyor.
Krizlerin ortağı Bahçeli de dün yine konuşmuş. Sürekli nefret, sürekli olumsuzluk, sürekli hakaret. Başka bir şey bilmiyor çünkü bilmiyor.
Yahu bu ülke için şimdiye kadar faydalı, yararlı ne yapmış bir göster diyorum bakın bu ve benzeri kürsülerden çağrı yapıyorum.
Allah aşkına diyorum ya.
Sayın Bahçeli bu memleket için bugüne kadar faydalı ne yaptınız?
Hangi icraatı ortaya koydunuz? Hangi projeyi ortaya koydunuz?
Deyin ki ben şu tarihte şöyle bir şey yapmıştım ve ülke şöyle bir faydalanmıştı.
Bu ülkenin topyekûn ama ha topyekûn, kendi yandaşlarının çıkarlarından bahsetmiyoruz.
Bu ülke için ne yaptınız diyoruz, bu ülke için faydalı ne ortaya koydunuz diyoruz.
Bunu soruyorum bakın. 2 yıldır bir tane cevap veremiyor ha.
Bir tane proje ortaya koyamıyor. Bir tane faydalı bir icraat yok. Yapamıyor.
Ne yapmış? Dünkü konuşmasına baktık, merak ede ede, birbirimizle nasıl yüz yüze bakabildiğimizi merak etmiş.
Hiç şaşırmadım. Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem’le hak ve özgürlükleri nasıl tanıyacağımız merak etseydi, zaten ben o zaman şaşardım.
48 sayfalık Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem metnimizi şöyle bir eline alıp “Ne yazıyor burada” diye okusaydı, zaten o zaman şaşardım.
Kendisi umarım siyasi paparazzilikten fırsat bulur da Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem’in içeriğini de konuşur.
Bilmiyor çünkü.
Şimdi ne diyor? ne diyor?
Sayın Bahçeli, “Bunlar farklı düşünüyor, nasıl yüz yüze bakabiliyorlar” diyor değil mi?
Dünkü ifadesi o.
Siz nasıl diyor yüz yüze bakıyorsunuz diyor.
Hayrete düşmüş. Sanıyor ki farklı fikirleri olan insanlar yan yana gelip sorunu çözemez.
Önce şunu söyleyeyim; bakın biz genel başkanlar olarak, herhangi bir çatışma alanı içinde değiliz.
Tabi ki farklı fikirlerimiz olabilir. Ama biz ayrı insanlarız, ayrı siyasi partilerin mensubuyuz.
Fakat hep birlikte ne diyoruz? “demokrasi” diyoruz.
Hep birlikte, “hukukun üstünlüğü” diyoruz, “adalet” diyoruz.
Hep birlikte, “insan hakları” diyoruz, “özgürlük diyoruz.
İşte Sayın Bahçeli, biraz demokrasi bilincine sahip olsa, insanlık için küçük, ama kendisi için büyük bir adım atacak ve ne diyecek ya bunların da belki haklı olduğu yerler var diyecek ama işi bu değil.
İşi sürekli nefret üretmek, sürekli hakaret.
Bakın siz hakareti, hamaseti, nefret üretmeyi bir siyaset üslubu haline getirirseniz asıl o zaman yüz yüze bakamazsınız.
Bizim öyle bir üslubumuz yok.
Biz bugüne kadar çok şükür tek bir kelimeyle dahi kime hakaret etmişiz ki oturup konuşamayacağız.
Biz haklı eleştirilerimizi yapıyoruz, yanlışları işaret ediyoruz ama bizde hakaret dili yok.
Hakaret dili alışkanlığı kendisinde var.
Asıl sürekli sürekli her önüne gelene hakaret edip daha sonra hakaret ettikleriyle nasıl ortaklık kuruyorlar nasıl ittifak kuruyorlar diye kendilerine sormak lazım.
Tüm dünyanın bildiği basit bir gerçeği söyleyeyim şimdi:
Bakın siyasetçilerin, hatta her bir insanın, ülkenin sorunlarına dair farklı fikirleri olabilir. İnsanlar bunları yüz yüze gelerek konuşabilirler, tartışabilirler.
Bu bir medeniyet göstergesidir.
Ama medeniyetten nasibini almayanların bunu anlamasının zor olduğunu da biliyorum.
Şimdi buradan Sayın Bahçeli’ye bir video izletmek istiyorum. Hani diyor ya “Nasıl yüz yüze bakabiliyorlar” diye.
Sayın Erdoğan da izlesin. Onun da ibret alacağı hususlar var buralarda.
Bu videoyu izlerken asıl ben onlara soruyorum. Bunca hakareti yapıp, birbirinizle ilgili bu kadar ileri ifadeler kullanıp siz nasıl birbirinizin yüzüne bakıyorsunuz? Siz nasıl el ele tutuşuyorsunuz diye Bahçeli ve Erdoğan’a buradan soruyorum.
Şöyle bir izleyelim:
VİDEO KOLAJ – BAHÇELİ ERDOĞAN
Bahçeli: Başbakan Erdoğan küresel bir senaryonun figüranı, kanlı bir oyunun ve planın ileri karakolu olmayı benimsemiş ve içselleştirmiştir.
Erdoğan: Irkçılık yaptınız, kavmiyetçilik yaptınız, kabilecilik yaptınız, şeytani olan anlayışa hizmet ettiniz.
Bahçeli: Başbakan Erdoğan kendinden geçmiş, gözünü hırs bürümüş ve akli melekeleri işlemez bir duruma gelmiştir.
Erdoğan: Bu Bahçeli’nin, aman ya Rabbim, baştan aşağı tamamıyla ağzından salyalar akıyor.
Bahçeli: Başbakan Erdoğan’ın uzun zaman öncesinden kaportası delinmiş, şanzımanı dağılmış, vidaları gevşemiş, aküsü bitmiş ve dümeni parçalanmıştır.
Bahçeli: Başbakan Erdoğan bal gibi, gün gibi, belgeli ve şahitli biçimde bir gün söylediklerini ertesi gün inkâr eden güvenilmez, itibar edilmez bir siyaset cambazıdır.
Erdoğan: Milliyetçiyim diyen MHP Genel Başkanı önce gitsin bu milletin edebinden nasiplensin, bu milletin adabını öğrensin.
Bahçeli: Recep Tayyip Erdoğan aslında Türk tipi değil ‘Tayyip tipi' başkanlık hayalleri kurmaktadır.
Erdoğan: Sorsanız milliyetçi… Esed’in milliyetçisi… Pensilvanya’nın milliyetçisi… Kandil’in milliyetçisi… Bir tek bu milletin milliyetçisi değil.
Bahçeli: Bizde kıvırma yoktur, u dönüşü yoktur, çark yoktur.
(FOTOĞRAF İLE BİTİYOR)
Tekrar soruyorum tekrar; Sayın Bahçeli, Sayın Erdoğan: Asıl siz nasıl yüz yüze bakabiliyorsunuz? Birbirinizle ilgili böyle ağır hakaretlerde bulunduktan sonra. Siz nasıl el ele tutuşuyorsunuz.
Evet, biz pek çok konuda farklı düşünüyor olabiliriz. Altı parti olarak her birimizin farklı siyasi parti olduğunu da gayet iyi biliyoruz. Güçlendirilmiş Parlamenter Sisteme geçişle ilgili mutabakata varan 6 siyasi parti, ülkemizin farklı siyasi eğilimlerini de temsil ediyor.
Ama arkadaşlar gün ayrışma günü değil. Gün kamplaşma günü değil.
Gün; ortaklıkları öne çıkarma günü.
Gün ortak paydaları arama günü.
Gün, kendi duruşumuzu koruyarak, farklı duruşu olanlarla da yan yana gelebilme günü.
Bunu unutmamamız gerekiyor.
Gün, demokrasi günüdür arkadaşlar, demokrasi günü.
İşte o demokrasi zemininde buluşmamız gerekiyor.
Önce demokrasi zeminini hep beraber inşa etmemiz gerekiyor.
Önce demokrasinin oyun alanını, maç sahasını hep beraber inşa etmemiz gerekiyor.
Turnuva öncesi güzel bir sahayı hazırlamamız gerekiyor.
Demokrasi sahasını hazırladıktan sonra o sahada tekrar rekabet yapabiliriz.
İyi olan kazansın deriz. Ama öncelikle demokrasinin zeminini güçlendirmemiz gerekiyor.
Demokrasinin alanını genişletmemiz gerekiyor.
Hep beraber bunu inşa etmemiz gerekiyor.
Bunu bir inşa edelim, sağlam bir sistemi kuralım. Tabi ki rekabette fayda var.
Rekabet daha iyi olmalı mücadelesi.
Rekabet olmayınca rehavet olur bunu da biliyoruz.
Ama şu anda ki öncelikler başka. Şu andaki öncelik bu ülkede yeniden bir demokrasi inşası, yeniden sağlam bir sistem inşası.
Yasamanın, yürütmenin ve yargının güçler ayrımı prensibine dayandığı, yargının tarafsız ve bağımsız çalıştığı denge ve kontrol mekanizmalarının da sapasağlam derç edildiği bir sistemi inşa etme günü.
Aksi halde önümüzdeki dönem çok zorlu olur.
Bakın ülkemiz bir krizden diğerine savruluyor. Şu son 5-6 yıldır çekmediğimiz sıkıntı yok.
Dünya değişiyor. İçinde bulunduğumuz coğrafya daha riskli bir coğrafya haline geliyor.
Biz gücünü otokrasiden, tek adamlıktan alan bir sistem istemiyoruz. Biz gücünü milletin iradesine dayayan ve güçlü bir demokrasi üzerine inşa edilen bir sistemden güç alan bir ülke olmak istiyoruz.
Ancak böyle bir güç sürdürülebilir olur. Halka dayanmayan, milletin egemenliğini öncelemeyen, demokrasiye arkasını dayamayan hiçbir güç o ülkenin uzun vadede menfaatine olmaz.
O ülke zarar görür.
Biz bakıyoruz şimdi iktidara ne yapıyorlar masa başında ürettikleri entrikalarla, meclis gruplarındaki garip konuşmalarla, DEVA Partisi’nin önüne geçmeyi planlama çabasını görüyoruz.
Hiiiç boşuna heveslenmesinler.
Başaramayacaklar.
Panik halinde tüm tuşlara basmaya devam etsinler.
Hiçbir şey DEVA Partisi’nin yükselişini durduramayacak.
Hiçbir şey bu milletin topyekûn zenginleşmesini engelleyemeyecek.
Ellerinden geleni artlarına koymasınlar.
DEVA Partisi’nin sel olan damlaları karşısında hiçbir baraj duramayacak.
Türkiye’nin demokrasi ve atılım yürüyüşüne kimse engel olamayacak
Siz 20 yıldır iktidarsanız yahu. 20 yıldan sonra mı aklınıza geldi demokrasi?
20 yıldan sonra mı aklınıza geldi barajı değiştirmek.
20 yıldan sonra mı aklınıza geldi ya bu işin matematiği, aritmetiği yanlışmış demek.
Siz 2018 seçimlerine de girdiniz.
2018 seçimlerine girerken bu aritmetikle bu matematikle girmediniz mi?
O gün seçime giren kim vardı? Bir Cumhur İttifakı vardı bir de Millet İttifakı vardı değil mi?
Peki, niye şimdi bunu değiştirmeye çalışıyorlar?
Niye masa başında harita mühendisliği, siyasi mühendislik yapmak istiyorlar?
Çünkü arkadalar artık DEVA Partisi var. Çünkü biz varız.
Asıl bundan korkuyorlar.
Çünkü 2018’de görülmüş bir seçim sonucu var. Ortaya çıkmış bir meclis aritmetiği var.
Dondt sistemi ile milletvekillerinin ülke genelinde bir dağılımı var.
Peki, 2018’den yana ne değişti?
DEVA Partisi kuruldu.
Biz geliyoruz, geliyoruz. Onu görüyorlar. Onun için bunu yapıyorlar.
Bizi engellemek için yapıyorlar, gayet iyi farkındayız.
Ama daha öncede söyledim.
Vız gelir.
Seçim masa başında kazanılmaz seçim meydanda kazanılır.
Onun için daha önce de söyledim bugünde tekrar ediyorum.
Hodri meydan diyorum hodri meydan.
Değerli yol arkadaşlarım,
İktidarın küçük ortağı siyasi magazinle uğraşırken, büyük ortağı da eski defterleri karıştırmakla meşgul. Ne zaman bir başarı anlatmak istese gidiyor 8 sene 10 sene, 15 sene öncesinden eski defterlerden bir şeyler bulmaya çalışıyor.
Büyük ortak eski defterleri karıştıracak ki bir başarı hikayesi bulsun. Aynı müflis tüccar gibi.
Biliyorsunuz, son 5-6 yıldır, hiçbir alanda üretebildiği bir başarı yok. O da ne yapsın, eski defterleri karıştırıyor.
Ne zaman konuşsa her fırsatta, bizim yönetimde olduğumuz, ortak akılın devrede olduğu, istişarenin devrede olduğu dürüst ve ehil kadroların yönetimde olduğu günlerin başarısıyla övünüyor.
Sonra ne yapıyor? Kendisinin tek yetkili olduğu döneme geçiyor.
Sayın Erdoğan tek yetkili olduğu dönemi anlatırken, ne diyor? “Açlığa razı olun, yoksa özgürlüğünüz elden giderdi” gibi böyle manasız denklemlerle insanların önüne geçiyor.
Çarpıtmaya bakın arkadaşlar çarpıtmaya.
Ülkede açlık varsa, yoksulluk varsa, hayat pahalılığı varsa, işsizlik varsa bunun altında bizzat Erdoğan’ın imzası var.
Çünkü tek imza ile yönetiliyor bu ülke.
Kendisi çok istedi. ‘Hiç kimse bana engel olmayacak’ dedi. ‘Aklıma geleni yapmalıyım’ dedi. ‘Başkanlık sistemi’ dedi. ‘Yerli’ dedi ‘milli’ dedi. Niye? her türlü abuk subuklukların üzerini kapatmak için.
Ama sonuçta geldiğimiz noktada tek imzada eğer yetki varsa tek sorumlular aynı kişidir. Kaçamaz.
Şuna buna bahane bulamaz.
Şu anda arkadaşlar biz Beştepe yapımı, yerli ve milli bir kriz yaşıyoruz.
Türkiye ekonomisini hedef alan kendisi. Hiç dışarıda şurada burada düşman aramasın. Ne yaptığını bilmiyor yahu gerçekten bilmiyor.
Şu son geçtiğimiz Eylül ayında ekonomi ile ilgili aldıkları tedbirlere, attıkları adımlara bir bakın.
İlk ne zaman başladı? Döndü merkez bankasına dedik ki ya dedi sen bu bankalardan dedi aldığın faizi düşür.
Tamam, iyi de Türkiye’deki ilk faiz merkez bankasının bankalarda aldığı faiz değil ki.
Hazinenin ödediği faiz var, bu devletin borçlanma faizi var. KOBİ’lerin borçlanma faizi var. Ticari faiziler var. Tüketici kredisinin faizi var, ,ihtiyaç kredisi faizi var.
Merkez bankasına döndü zorla, zorla faiz değiştirtti.
Fakat zamansız, hedefi belli olmayan, akıldan bilimden uzak atılan adım ne olacağı belli olmayan büyük bir politika stratejisi içerisinde yerleştirilmeyen rastgele bir adım ekonomiye hemen zarar vermeye başladı.
Unutmayalım bakın arkadaşlar Eylül ayının başında bu ülkede dolar kuru 8 lira 30 kuruştu. 8 lira 30 kuruş bakın.
Daha şu 6,7 ay önce yahu.
Unutmayalım.
Daha Eylül ayının başında bu ülkenin hazinesi yüzde 17 ile borçlanıyordu. Yüzde 17... 5 yıl vadeli borçlanma.
Geçtiğimiz hafta 20 yılın rekorunu gördük. Yüzde 29’a çıktı bakın arkadaşlar 5 yıllık hazine borçlanmasının tahvilin faizi yüzde 29.
6-7 ayda oldu bu yahu.
Hiç kimse Rusya- Ukrayna savaşına falan suç atmasın. Savaştan önce oıldu bunların çoğu.
Savaştan önce bu faizler arttı.
Bakın bir başka rekora daha imza attılar geçen hafta.
Bu ülkenin hazinesi dolar bazında tam yüzde 8,6 faizle gitti Eurobond ihraç etti arkadaşlar. Yüzde 8.6...
Ben onu görünce dedim ki hey gidi faiz düşmanı Erdoğan hey dedim.
Şu hale bak.
Bu muydu getireceğiniz nokta?
Bu ülkenin bu seneki bütçesine tam 240 milyar faiz ödemesi koydular arkadaşlar 240 milyar.
Tarıma önce bir 25 milyar koydular. İtiraz geldi. Ya bu kadar mı dediler ya koskoca ülkenin tarımı batıyor, çiftçi zarar ediyor. Artık ekmiyor, dikmiyor.
Yazık değil mi? Ayıp değil mi? 25 milyar dediler 29 milyara çıkarttı.
Aynı bütçede tam 240 milyar faiz ödemesi var. Bu 240 milyarlık faiz ödemesi hangi faize göre hesaplandı?
Bütçe hazırlandığı günkü yüzde 17’lik hazine faizine göre hesaplandı.
Hazine faizi yüzde 17 iken 240 milyarlık faiz ödeneği koydular bütçeye. Yetişmesi mümkün mü?
Dolar kuru 8 lira 30 kuruşken 240 milyarlık faiz ödeneği koydular. Yetişmesi mümkün mü?
Defalarca revize etmek zorunda kalacaklar.
Bakın buradan söylüyorum hepsi kayıtlarda bu 240 milyarlık faiz bütçesi asla yetmeyecek asla.
Kaça gideceği meçhul. Faizler arttıkça daha çok para gerekecek. Kur arttıkça daha çok para gerekecek.
Bir de ne yaptılar? Sözüm ona bütün bu sorunları çözeceğiz diye Aralık ayında şapkadan 1970 model bir tavşan çıkarttılar. 20 Aralık’ta.
Neymiş, kur korumalı mevduat hesabıymış.
20’sinde açıkladılar arkadaşlar 21’i sabahı Polatlı Ticaret Odasında benim bir toplantım vardı. Polatlı’da çiftçilerle sanayicilerle oturduk.
Oradaki konuşmamda açık açık söyledim. Bu dedim bakın devleti hazineyi batırma projesi dedim.
Bunu bu ülke zamanında denemiş. Kur korumalı mevduat değil de dövize çevrilebilir mevduat hesabı diye bu ülke bunu zamanında denemiş.
1970’lerde 80’lerde uygulanmış.
Rahmetli Özal bu uygulamayı tamamlayıp en son mevduatı da ödedikten sonra çıkmış özel bir basın toplantısı yapmış sırf bunun için.
Bütün basını toplamış demi ki; Arkadaşlar kayıtlara geçsin diye ben bunları söylüyorum. ‘Gençlere nasihatimdir. Asla bu ülkeyi böylesine büyük bir bataklığa bir daha sokmasınlar’ demiş.
‘Bu ülkede yıllarca enflasyon yüksek seyrettiyse bunun en önemli sebebi bu dövize çevrilebilir mevduat hesaplarıdır’ demiş.
‘Dövize çevrilebilir mevduat hesabı kendini uyanık zannedenlerin dalaveresidir’ demiş.
Ben hayret ediyorum yahu.
Bakın eminim ki arkadaşlar eminim ki bu kararı veren Erdoğan bu kararı vermeden önce zamanında böylesine bir yanlış uygulamanın olduğundan ve rahmetli Özal’ın bunu durdurduğundan haberi yoktu.
Zaten kendi bilmiyor mümkün değil. Bildiği anladığı şeyler değil. Her şeyi bilmek zorunda da değil. Ama yahu insan bilmediğinin biraz farkında olur değil mi?
Kendi bilmediğini biraz idrak eder. Biraz şöyle bilenlerle konuşur, onların görüşünü alır.
Bu ülkenin ekonomi tarihini bilen çok iyi iktisatçılar var, çok tecrübeli insanlar var.
Bakın biz bir siyasi parti olarak ne yaptık?
Ekonomi ve finans eylem planımızı açıklamadan önce İstanbul’da Türkiye’nin en iyi iktisatçılarını topladık.
Dedik bakın bunu bir siyasi parti çalışması olarak düşünmeyin. Bu bir Türkiye çalışması. 84 milyonun meselesi var burada dedik.
Kimi davet ettiysek geldi.
Bir 70-80 yaş kuşağından iktisatçılar, bir 50-60 yaş kuşağından iktisatçılar bir de 30-40 yaş kuşağından iktisatçılar.
Üç kuşağı bir araya getirdik.
Tartıştık, konuştuk. Çünkü bu kriz tecrübesi arkadaşlar bambaşka bir şey.
Bu ülkenim daha önce yapmış olduğu yanlışları bilmek ve o yanlışların tekrar etmesini önlemek bir tecrübe meselesi.
Bunun için istişare, istişare, istişare...
Bakın ne oldu? Geçen hafta bu korumalı mevduat hesaplarının ilk sonuçları ortaya çıktı.
İlk faizler ödenmeye başladı. Rakamlar korkunç.
Geçen hafta salı, Çarşamba, Perşembe... 3 ay için sadece 3 ay için ödenen faiz yüzde 27.
Yüzde 27 faizin değerli arkadaşlar yıllık bileşiği yüzde 130’a geliyor.
Rakama bakın yahu.
Hey gidi faiz düşmanı Erdoğan hey diyorum yahu.
Kendi açıkladığın, şapkadan çıkarttığın, ülkeyi kurtaracak dediğin kur korumalı mevduat hesabına sadece 3 ay için yüzde 27 faiz ödedin.
Nereden ödedin bunu? Nereden ödedin?
Bu ülkenin bu milletin hazinesinden ödedin.
84 milyondan toplanan vergilerden ödedin.
Evine yarım kilo peynir alırken yüzde 8 KDV ödeyen vatandaşımızdan aldığın vergiyle onu ödedin.
2 litrelik Ayçiçek yağını buldum aldım ve evime götürüyorum diyen vatandaşın ödediği KDV’den sen o faizi ödedin.
Ne diye açıkladılar bu kur korumalı mevduat hesabını? Mevduat sahipleri mağdur oluyor.
Niye?
E kur artınca Türk lirası mevduatları var mağdur oluyorlar.
Yahu oradaki bir avuç Türk lirası mevduat sahipleri mağdur oluyor da benim Edirne’deki, Artvin’deki, Konya’daki, Diyarbakır’daki peynir alan, ayçiçeği yağı alan vatandaşım mağdur olmuyor mu yahu?
Böyle bir şey olabilir mi?
Döviz kuru arttığında A’dan Z’ye her şeye zam gelmiyor mu?
Döviz kuru arttığında buğday, Ayçiçek yağı, kırmızı et, beyaz et her şey artmıyor mu bu ülkede yahu.
84 milyonun mağduriyetini düşünmüyorsun da bir avuç mevduat sahibinin mi mağduriyetini düşünüyorsun?
84 milyondan topladığın vergiyle bir avuç mevduat sahibine sadece 3 ayda yüzde 27 faiz öderken hiç mi vicdanın sızlamıyor diye soruyorum ben buradan kendisine yahu. Hiç mi vicdanın sızlamıyor?
Hani faiz düşmanlığı? Hani Nas? Nas diyerek başlatmadın mı süreci?
Eylül ayında Nas diyerek başlatmadın mı süreci?
Hangi Nas emrediyor 3 aya yüzde 27 faiz ödersin diye.
Çıksın açıklasın.
Olmaz arkadaşlar olmaz.
Dinimizin kutsallarını siz günlük siyasete alet ederseniz işte böyle elinize yüzünüze bulaştırırsınız.
Bu söylediklerimize de cevap veremezsiniz.
Bakın cevap veremeyecek. Yine cevap veremeyecek.
Çünkü bir cevabı yok çünkü ne yaptığını bilmiyor.
Biz değerli arkadaşlar işimizi bilerek yapmak zorundayız.
Biz milletimizi aldatamayız. Asla aldatan olamayız.
Tabi Milletinde bu çarpıtmaları bu yanlışları görmediğini zannediyor.
Sayın Erdoğan, aynısını Yap İşlet Devret modelini konuşurken de yapıyorsunuz aynısını.
Orada da en iyi bildiği şeyi yapıyor: Meseleyi çarpıtıyor.
Düzgün uygulandığında milletin faydasına olacak bir sistemi, ülkeyi fakirleştirmek pahasına, büyük zararlarla uyguluyor şu anda.
İşte en son, Çanakkale köprüsü. Büyük bir proje. Gurur duyarız.
Türkiye daha iyisine layıktır.
Ama kusura bakmayın da geçen araç başına 95 lira ve her bir araç 295 lira hazine garantisi ödemek zorunda değil bu millet.
Bu rakamlar neden bu kadar yüksek?
Çünkü bu projeleri doğru düzgün ihale yapmadan veriyorlar arkadaşlar.
En büyük projeleri milyarlarca dolar tutan projeleri kamu ihale yasasının maddelerini çalıştırmadan veriyorlar.
Acil iş kapsamına aşıp sadece davet usulüyle...
2-3 firmaya diyorlar siz zarf hazırlayın...
Kaç tane firmadan duydum. İhale şartnamesine ulaşamıyoruz diyorlar. Göremiyoruz, yok diyorlar.
Ya biz de belki gireceğiz, belki fiyat kıracağız, Daha uyguna yapacağız. Bizi yaklaştırmıyorlar, sokmuyorlar diyorlar.
Daha önceden konuştukları, tanıdıkları firmadan 2-3 firmadan zarf içerisinde ‘Al teklifi ondan sonra yürü git’
Milyarlarca dolarlık projeler bunlar.
Onun için pahalıya mal oluyor.
Bu Kamu Özel İş birliği projeleri arkadaşlar gerçekten ülkeye büyük maliyet getiriyor ve sadece bu Çanakkale köprüsü içinde kasadan en az 65- 70 milyar bir rakam çıkacak, öyle görünüyor.
Hâlbuki bu senenin bütçesine bakın. Gençlere, kadınlara, insan haklarına, , afet yönetimine, sanayinin üretimin desteklenmesine 40 milyar bile harcanmamış durumda.
Tarım 29 milyar.
Sadece Çanakkale Köprüsünün geçiş ücretlerinin garantisi için devletin kasasından çıkacak 60 küsür milyar.
Arkadaşlar,
Arkadaşlar bakın biz sorunu Kamu Özel İşbirliği’nde görmüyoruz. Sorunu, bu modelin yanlış uygulanmasında ve ihalelerin yeterince yarışma olmadan çok çok pahalıya verilmesi ve projenin pahalıya mal olmasında görüyoruz.
Kamunun düzenleme gücüyle, özel sektörün verimliliğini buluşturan bu yöntem, kendi adamına verme, kendi tanıdığına verme zihniyeti elinde perişan oluyor.
İhaleler açık şeffaf olmuyor. Bu yüzden projeler çok pahalıya mal oluyor.
Geçiş ücretleri bunun için çok yüksek. Hazinenin garanti ödemeleri bunun için çok yüksek çıkıyor.
Ve sonuçta da hazinenin garanti ödemesi sonunda bu vatandaşın cebinden
Çıkıyor.
Bizler, ülkemizin layık olduğu en büyük projeleri en ucuz yoldan ve milletimiz kazıklanmadan yapacağız.
Hem en güzel projeleri yapacağız hem de bu projeleri ucuza mâl edeceğiz.
Öte yandan kamu vicdanını da rahatlatacağız.
Yap-işlet-devret projelerinin tamamını, DEVA Partisi iktidarının ilk 90 gününde teknik, idari, hukuki ve yasama denetimine tabi tutacağız.
Yeni projelerde, Kamu Özel İşbirliği yöntemini, makul bir nakit akışı üreten projelerle sınırlı tutacağız.
Eğitimdi, sağlıktı bu tür alanlarda kullanmayacağız.
Nakit üretmesi lazım nakit. Nakit üretmiyorsa kamu-özel iş birliğine uymaz.
Sürekli akar olacak ve sürekli akar yatırımı karşılamaya yetecek bir miktar olacak.
Aksi halde mantığı yok, anlamı yok.
Bu projelerin ortak akılla ve tüm paydaşların katılımıyla gerçekleştirilmesini de sağlayacağız.
Şeffaf ve açık ihale usulüyle sağlıklı bir yatırım ortamı Türkiye ortamını yeniden oluşturacağız.
Bu projeler nedeniyle kamunun yapacağı harcamaları, şeffaf bir şekilde ve periyodik olarak kamuoyuyla paylaşacağız.
Devlet yönetimindeki her türlü israfı, usulsüzlükleri de sona erdireceğiz.
Ekonomik kriz, milleti inim inim inletirken, bu milletin 1 kuruşunun bile ziyan olmasına asla göz yummayacağız.
Türkiye Cumhuriyeti’nin Hazine’sini içine düşürüldüğü bu bataklıktan da kurtaracağız.
Bu kapsamda, adına kur korumalı TL mevduat hesabı denilen Devleti Batırma Kampanyası’na da son vereceğiz.İlk gün yapacağız bunu.
Bu milletin kaynaklarının bir avuç mevduat sahibi için ayrılmasına daha fazla müsaade etmeyeceğiz.
Önümüzdeki seçimlerde devletin parasını faize gömen bu zihniyetle de vedalaşacağız.
Ekonomi yönetiminde akıldan, bilimden ve istişareden asla şaşmayacağız.
Ülkemizde köklü bir eğitim ve hukuk reformu yaparak ekonomimizi büyüteceğiz.
DEVA Partisi’yle bu ülkenin kaderine damga vuracağız arkadaşlar.
Erdoğan ve Bahçeli’nin başrolünü oynadığı bu korku filmini de bitireceğiz.
Türkiye’nin sahipsiz olmadığını, dünya aleme göstereceğiz.
Tek bir vatandaşımızı bile geride bırakmadan yürüyeceğimizi herkese göstereceğiz.
Ülkemizi barış, özgürlük ve adalet limanına sağ salim yanaştıracağız.
Türkiye’de kimsenin kimseye haksızlık yapmasına izin vermeyeceğiz.
Hakkı yenenin hakkını iade edeceğiz.
Kimse bir daha düşüncesinden veya kimliğinden dolayı ayrımcılığa maruz kalmayacak. Yolumuza Türkiye’yi birleştirerek devam edeceğiz.
İnanıyorum ki bu yolculuğun sonunda 84 milyon hep beraber özgürleşeceğiz.
Batman’dan Samsun’a, Trabzon’dan Adana’ya, İzmir’den Erzurum’a, Hatay’dan Edirne’ye dek her yerde, ülkemizin her sokağında demokrasinin ve atılımın bayrağını dalgalandıracağız.
Ben tabi burada 8 tane ilin ismini saydım 81 ilde dalgalandıracağız arkadaşlar.
Hep beraber.
Bu duygu ve düşüncelerle il başkanları toplantımızın hayırlara vesile olmasını diliyorum.
Bugün hep beraber bu güzel ülkemiz için, bu ülkenin gençleri için, kadınları için ne yapabiliriz? Nasıl partimizi aha başarılı kılabiliriz? Bunu çalışacağız, konuşacağız.
Ama unutmayalım ki arkadaşlar öyle bir noktaya geldik ki artık DEVA Parti’sinin başarısı Türkiye’nin başarısı demek.
Biz yaparsak Türkiye yapacak. Biz kazanırsak Türkiye kazanacak diyorum.
Sağ olun, var olun, teşekkür ederim.