3 Kasım 2022 DEVA Partisi Genel Başkanı Ali Babacan’ın 16. İl Başkanları Toplantısı Konuşması

3 Kasım 2022

DEVA Partisi Genel Başkanı Ali Babacan’ın 16. İl Başkanları Toplantısı Konuşması


DEVA Partisi’nin değerli genel merkez kurul üyeleri,

Çok değerli il başkanlarımız,

Basınımızın kıymetli temsilcileri,

Ekranları başında ve sosyal medya hesaplarımızdan bizleri izleyen değerli dostlarımız,

Hepinizi sevgiyle, saygıyla selamlıyor,

İl başkanları toplantımıza hoş geldiniz diyorum.

*****

Bugün ilk kez il başkanları toplantımızı İstanbul’da gerçekleştiriyoruz.

Tabii İstanbul’a kendimizi salonlara kilitlemek üzere gelmedik.

Sadece kapalı odalarda toplantılar düzenlemeye de gelmedik.

Ne yapacağız? Hep beraber İlçe ilçe, mahalle mahalle dolaşacağız.

İstanbul’un her sokağını DEVA Partisiyle coşturacağız.

Tüm hafta boyunca sivil toplumuyla, sokağıyla İstanbul’un sesi olacağız.

İstanbul demek, 81 vilayetten vatandaşımızın evi demek.

Onun için buradaki sivil toplum çalışmalarımız değerli arkadaşlarımız çok çok önemli.

Hemşerilerinizle buluşmak ve o dernekleri vakıfları ziyaret etmek bu önümüzdeki günlerde en önemli faaliyet alanımız olacak.

Tabii bu derneklere vakıflara girerken şöyle tabelalara bir dikkatinizi çekmek istiyorum arkadaşlar.

O tabelalarda aslında en güzel değerlerimizi göreceksiniz.

Hangi ifadeleri göreceksiniz?

“Kültür” “Dayanışma” “Yardımlaşma” “Yaşatma”, “Kalkınma” gibi değerlerimizin yazılı olduğu tabelaların olduğu binalarda bu buluşmaları gerçekleştireceksiniz.

Bunların hiçbirisi bizim için tabelada asılı kalan sözcüklerden ibaret konular değil biliyorsunuz.

Her birisi, bizi biz yapan değerlerimiz.

Ben şimdiden, yapacağınız ziyaretlerde, hemşerilerinizle kucaklaşmalarınızda başarılar diliyorum ve verimli bir İstanbul programı olmasını diliyorum. Buluşmalarda, başarılar diliyorum.

Hepiniz tekrar İstanbul’a hoş geldiniz.

*****

Değerli Arkadaşlar,

Dün partimizin on altıncı eylem planını burada İstanbul’da, tarihi Osmanlı Kibritleri Fabrikası’nda açıkladık.

Kalkınma Seferberliği Eylem Planımızla özgür ve zengin Türkiye’ye bir adım daha yaklaşmış olduk.

Burada gördüğünüz 16. Eylem planımız Genel Başkan Yardımcımız Burak Dalgın eşgüdümünde hazırlandı. Ve sanayimizden KOBİ’lerimize esnafımızdan girişimciliğe kadar ihracata kadar istihdama kadar hedeflerimizi somut olarak koyduğumuz çok kapsamlı bir çalışma oldu.

Bir bakıma işin yerel sektör ayağını bu eylem planımızla beraber sapasağlam ortaya koymuş olduk.

DEVA Partisi iktidarıyla çarkları döndürme sözünü milletimize böylece bu eylem planıyla vermiş olduk.

Biz Milletimizi hiçbir zaman aldatmadık.

Yerine getiremeyeceğimiz sözleri hiçbir zaman vermedik. Gerçekçi hedefler belirledik.

Ne dedik?

Sanayide 1 milyon yeni istihdam, dedik.

10 yeni sanayi vahası dedik.

Ne dedik?

100 bin Süper KOBİ’ dedik.

İhracat hedefi koyduk. 500 milyar dolarlık ihracata ulaşacağız dedik.

Hepsini tek tek hesapladık.

Anlayacağınız, boş yapmadık.

*****

Arkadaşlar,

Eylem planlarımızda yer alan maddelerin sayısı bini geçti.

Bunların tamamı; özgür ve zengin Türkiye’nin yol haritası.

Ve daha önemlisi her bir eylem planımızda en az 100 kişinin 150 kişinin 200 kişinin katkısı var.

Sunumu biz genel başkan yardımcılarımızla beraber yapıyoruz, ama onlarca meslek örgütünün, sivil toplum kuruluşlarının, düşünce kuruluşlarının, akademisyenlerin emeği var bu çalışmalarda.

İşinin ehli kim varsa, bilgisine güvendiğimiz kim varsa bu eylem planlarında mutlaka katkısı var, imzası var.

Biz hiçbir zaman “Ben bilirim” diyerek hareket etmedik. Şimdi de “Ben bilirim” demiyoruz. Ne diyoruz, bin biliyorsak bir bilene sorarız diyoruz.

Binlerce kıymetli uzman dostumuzla beraber bu eylem planlarımızı hazırladık, hazırlıyoruz.

İnşallah yakın bir zamanda bunların sayısı biliyorsunuz tam 22’ye ulaşacak.

22 eylem planıyla beraber 360 derece bir hükümetin yapması gereken ne var ne yoksa hepsini ortaya koymuş olacağız.

Bu hazırladığımız hükümet programından öte çalışmalar arkadaşlar bakın.

Ben tam 4 tane hükümet programı hazırlamanın içinde veya başında oldum.

Bizim yaptığımız hükümet programı artı o hükümet programını uygulama planı.

Çok kapsamlı çalışmalar.

Ve bunun Tamamı; Türkiye’nin alnı ak, yüzü açık yarınlarının hazırlığı aslında.

Tamamı; doğruları sürdürmenin, eksikleri tamamlamanın ve yanlışları düzeltmenin hazırlığı.

Aynı zamanda ayıpları gidermenin hazırlığı.

Mesela bu ayıplara bir örnek vereyim:

Türkiye kara paranın aklanması ve terörizmin finansmanını engellenmesinde şu anda gri listeye düşmüş bir ülke.

Beyaz liste var, gri liste var bir de kara liste var.

Bu gri liste nerenin gri listesi? OECD’nin Mali Eylem Görev Gücü, yani FATF biriminin gri listede.

Sabah akşam “Terör terör” diyen bir iktidar var, ama, mesele kara paranın aklanması ve terörün finansmanı olduğunda laf çok, iş yok.

Nazan Öncel 90’larda bir şarkısında ne diyordu?

“Tantana var iş yok / Gürültü var ses yok” diyordu.

İşte bugünkü iktidarda tantana var iş yok, gürültü var ses yok!

Ya sen terörle mücadele diyorsun da terörün finansmanı kara para paranın aklanması konusunda niye gerekeni yapmayıp da ülkeyi o listeye düşürüyorsun yahu.

Yazık değil mi? Ayıp değil mi?

İşte değerli arkadaşlar biz mesela bu gri liste utancına son vereceğiz.

Yıl başında açıkladığımız Ekonomi ve Finans Politikaları Eylem Planımızda ilan etmiştik. Bir kere daha sizlerin huzurunda bunu tekrar etmekte fayda gördüm ve bunu tek bir örnek olarak verdim.

O eylem planımızda da biliyorsunuz tam 116 madde vardı. 116 maddenin birisi bu.

Dünkü eylem planımızda tam 76 madde ilan ettik.

Bunlar arkadaşlar herkesin kolay halledebileceği işler değil.

Biz bununla da yetinmeyeceğiz. Ülkemizin bundan sonraki dönemde tekrar o gri listelere düşmesine de izin vermeyeceğiz.

Türkiye’nin tüm lekelerini temizleyeceğiz inşallah.

*****

Değerli arkadaşlar,

Bıkmadan sıkılmadan tekrar edeceğiz: Eylem planlarımız Türkiye tarihinde bir ilk.

Evet bizi kıskananlar çok, çekemeyenler çok.

Diyorlar ki ya ‘kim okuyacak’ bunu. Kardeşim eğer sen bunu okumaya üşeniyorsan kusura bakma bu ülkenin sorunlarına çözüm üretme iraden yoktur.

Bu ülkenin sorunlarına çözüm üretme kabiliyetin ve becerin de yoktur.

Eğer samimiysen eğer gerçekten bu ülkenin sorunlarını çözmeye talipsen tabii ki biraz emek harcayacaksın. Tabii ki çalışacaksın. Çalışmayınca olmaz.

‘Ee ben oturayım oturduğum yerden bu beynime bir şekilde aksın.’ Böyle bir şey yok. Çalışacağız hem de çok çalışacağız.

İlk kez bir siyasi parti arkadaşlar; seçimlerden sonraki ilk 90 dakikada, ilk 90 günde, 360 günde, ilk dönemde yani ilk 5 yılda neler yapacağını takvimiyle bütçesiyle vatandaşlara taahhüt ediyor.

Daha önce böyle bir şey yapılmadı.

Ben buradan iktidara soruyorum buradan. ‘Ya arkadaş diyorum, seçimler yaklaşıyor. Senin bir planın programın var mı?’ Diye soruyorum iktidara.

Bakın biz hazırlıyoruz. Aslanlar gibi.

Tam 16 tane eylem planı hazırlamışız 16 tane.

Artık tek elle taşıması bile zor ha.

Yarın 22 olduğunda ancak 2 elle taşıyacağız bunu.

Çünkü biz çalışıyoruz. Evet, biz sınıfın çalışkan öğrencisiyiz.

Tembeller düşünsün.

Büyük tantanalarla vizyon misyon dediler dünyanın televizyon reklamı dünyanın tantanası. Ellerindeki bütün reklam tanıtım araçlarını kullandılar kullandılar vizyon vizyon diye ortaya ne çıktı? İçi boş bir çerçeve yahu.

Boş hiçbir şey yok.

Çünkü vizyon diye açıkladıkları inanın bizim konuşmalarımızdan bizim belgelerimizden çektikleri kopyalar.

Çoğulcu demokrasiymiş. Vay vay vay…

Sen her gün ülkeyi kutuplaştır, her gün ülkeyi ger, öteki beriki diye bu toplumu ayır, gencecik çocuklara ‘siz muhafazakâr devrimcisiniz onlar da düşmanlarınız’ diye bu ülkenin diğer gençlerini onlara düşman göster ondan sonra çoğulcu demokrasiymiş hukukmuş adaletmiş. Hiç kimse inanmıyor artık sizin bu sözlerinize. Bitti.

Ayinesi iştir kişinin lafa bakılmaz. Bunlar ayinesini laf zannediyorlar onun için olmuyor, onun için yapamıyorlar.

Çalışacaksın çalışacaksın başka türlü olmaz ama bu millet için çalışacaksın. Bu ülke için çalışacaksın.

Yandaşların için kendin için çalışmayacaksın.

Çünkü çalışınca oluyor.

Biz bunu yıllarca gördük. Ama bu millet için değil de dar bir çevre için çalıştığında olmuyor.

Tutup da milyonlarca vatandaştan toplanan ÖTV'yi KDV'yi bir avuç bankada mevduatı olan insanlara eğer sen aktarıyorsan, Cumhuriyet tarihinin en büyük servet aktarımı şu anda yoksuldan zengine doğru oluyorsa bunun sebebi bugünkü iktidardır.

Bu yıl bakın Cumhuriyet tarihinin en yüksek faizini ödeyecekler. ‘Merkez Bankası’nın faizini düşürdüm düşürdüm’ deyip duruyor değil mi Erdoğan?

Merkez Bankası’nın faizini düşürdüm diyor. Peki ben soruyorum Merkez Bankası’nın faizini düşürdüm diyorsun da nasıl oluyor da hazinenin ödediği faiz yılda 180 milyardan 330 milyara çıktı diye ben soruyorum buradan.

Nasıl oluyor bu? Siz bu milleti aldatamazsınız.

Merkez Bankası’nın faizi merkez Bankası’nın bankalara kullandırdığı kredinin faizi.

Bankalar onu alıyor üzerine 20 puan 30 puan 40 puan koyup kredi olarak kullandırıyor.

Siz milletin ödediği faize bakın. Bu milletin hazinesinin ödediği faize bakın.

330 milyar yetmedi bakın.

Merkez Bankası’nın faizini düşürüyorsunuz da niye gelecek senin bütçesini şimdiden 567 milyar lira faiz ödeneği koyuyorsunuz yahu. Siz kimi aldattığınızı zannediyorsunuz?

‘Faizi düşürdüm, ben faiz düşmanıyım’. Faiz düşmanısın da neden geçen sene 180 milyar faiz ödedin. Bu sene niye 330 milyar ödüyorsun. Gelecek sene niye ‘567 milyar faiz ödeyeceğim’ diye bütçe hazırlayıp meclise gönderiyorsun yahu?

Kimi aldatıyorsunuz siz.

Bakın arkadaşlar dürüst olmak lazım dürüst. Kimse kimseyi aldatmasın.

Beceremeyip yönetemeyip bu millete ödettiğiniz faizlerin biz geleceğiz o günü İnşallah göreceğiz nasıl olduğunu ne olduğunu kime ödediklerini tek tek tek tek ortaya çıkaracağız.

Ödedikleri faiz de yetmiyor bakın. Bu yıl 330 milyar faiz ödedikleri yetmiyor bunun üzerine bir de kur korumalı mevduat için kur farkı ödüyorlar.

Bu rakam ne kadar olacak? 300 ile 350 milyar arasında bitecek bu yıl.

300 ile 350 milyar arasında. Çünkü kur değiştikçe bu değişiyor. O yüzden Aralık sonu itibariyle ben şu an tam kesin rakam söylemiyorum. Aralık sonunda kesin rakam ortaya çıkacak.

Yani 330 milyarın üzerine 300 350 milyar daha kur farkı ödemesi gelecek.

Bu da faizin bir türü.

Çünkü bankada parası olana ne diyor? ‘Bankada paran var faiz alıyorsun ama diyor eğer kur artarsa mağdur olma ben aradaki farkı sana daha da ödeyeceğim’ diyor. ‘Faiz sana yetmez üzerine bir de kur farkı ödeyeceğim’ diyor. Bu onun parası.

Toplam rakam bu yıl en az 650 milyar olacak. Faiz artı kur farkı. 650 milyar ne demek biliyor musunuz arkadaşlar? Tanesi 650 binden TOKİ açıkladı ya konut projesi işte 650 binden başlıyor fiyatlar yaklaşık. Tanesi 650 binden tam 1 milyon konut demek.

Yani ne demek? Bu hükümetin Sayın Erdoğan'ın bu yıl ödediği faiz ve kuru farkı ile tam bir milyon tane konutu üretip vatandaşlara bedava dağıtabilirler bunlar. Bu bu demek.

Hesap ortada hesap çok basit yani.

Bir de övünüyorlar. ‘Konut projesi yaptık 8 milyon kişi kuyruğa girdi’ diye.

Siz ayda ne kadar konut yapacaksınız? 100 bin. 8 milyon kişi 100 bin konut, yılda 100 bin konut. 8 milyon kişi. Hesap basit. Yılda 100 bin konutta 8 milyon kişiye kaç yılda sıra gelir? 80.

80 yılda sıra gelecek 80.

Tamamen hayal satıyor milli piyango bileti dağıtıyor.

Bakalım kuraları çekecekler mi çekmeyecekler mi onu da göreceğiz seçimden önce.

Kura olacak mı olmayacak mı? Kura çektikleri anda kurada çıkanlar sevinecek kura da çıkmayanlar üzülecek. Göreceğiz.

Seçimden önce o kurayı yapma cesaretini bulacaklar mı kaç kişinin kurasını çekebilecekler bunların hepsini göreceğiz.

Kimse kimseyi aldatmasın.

Siz faizle kur farkını ödediğiniz parayla öyle 80 yılda falan değil ha bu yıl 1 milyon tane konut yapıp bedava dağıtabilirdiniz.

Hesap açık.

Ama siz faiz ödemeyi tercih ettiniz.

Siz kur farkı ödemeyi tercih ettiniz.

Bu parayı nereden buldunuz? Yoksuldan vergi ile topladınız zaten var olana faizle kur farkıyla ödediniz. Hesap bu kadar basit.

 

Peki arkadaşlar, biz bu çalışmaları niye yapıyoruz? Bu eylem planlarını niye hazırlıyoruz? Niye bu kadar akıl teri alın teri döküyoruz?

Çünkü ortada çok büyük bir yük var. Ortada çok ciddi işler var.

Şöyle düşünün: Bir örnek verelim; Evinizi taşıyacaksınız değil mi. Eşyalarınızı topladınız. Buzdolabını, avizeyi, çamaşır makinesini yeni evinize sağ salim götürmek için ne yaparsınız?

Herhalde o yükü kırmadan dökmeden taşıyacak birilerini ararsınız değil mi?

İşi bilen, işini hakkıyla yapan insanlar ararsınız.

Her işi yapacak insan farklı olur. Mümkünse yükün altında kalmayacak, genç, zinde, kolu kuvveti yerinde ve aynı zamanda tecrübeli birilerini bulursunuz.

‘Ben geleyim buzdolabını taşıyayım’. E sen daha önce yaptın bu işi? Yok yeni deneyeceğim.

‘Kusura bakma. Daha önce bu işi yapmış birisi gelsin avizemi kırmasın, dolabımı kırmasın eşyalarıma zarar vermesin’ dersiniz.

İşte arkadaşlar; biz bu yükü layıkıyla taşıyacak bir ekibiz.

Kırmadan, dökmeden, incitmeden, sağa salim 85 milyonumuzun huzurunu sağlayacak ekibiz.

Bakın Dün akşam Sabancı Üniversitesinde genç arkadaşlarımızla buluştuk.

Üniversitenin toplam 4 bin-5 bin civarında öğrencisi var. Lisans ve lisansüstü olarak. Herhalde 700-800 kişilik bir salonda öğrenciler geldiler ülkemizin her sokağında, mahallesinde gördüğüm o pırıl pırıl gençlerden bir salon dolusu vardı.

Bizim gençlere, değerli arkadaşlar bakın hakkıyla yaşanacak bir “gençlik” borcumuz var yahu.

Gerçekten bu devlet ülkenin gençlerine tam bir gençlik borçlandı.

İşte o yüzden bu eylem planları hazırlıyoruz.

Bizim gençlere “insan onuruna yaraşır bir hayat” borcumuz var.

Bu toprakları, gençlerin kaçmak istediği değil, yaşamak istediği topraklar yapacağız.

Bu toprakları; “gidemeyenlerin ülkesi” değil, “yaşamak isteyenlerin” ülkesi yapacağız.

Daha önce bunu gördük yaşadık. İlk defa bu yola çıkıyor olsak daha önce hiç devlet yönetimi yapmamış olsak deriz ki ya bu iş zor.

Ülkenin sıkıntıları çok büyük. Ama öyle değil.

Bu ülke düzgün yönetildiğinde düzgün işler yapıldığında nasıl ayağa kalkıyor nasıl koşuyor nasıl kanatlanıp uçuyor yaşadık.

Bırakın kendi gençlerimizi dünyanın gençlerinin gelip yaşamak istediği bir ülke olmuştu Türkiye.

“Nasıl olur da şöyle 3 ay 6 ay Türkiye'de kalabilirim? Nasıl şu İstanbul'da değişim programıyla bir geçici eğitim programıyla acaba Türkiye'ye gelebilirim. Türkiye'nin bir suyunu içsem havasını solusam” diye dünyanın dört bir köşesinden gençler Türkiye'ye gelmek için can atıyordu. Biz bunları yaşadık gördük.

Onun için şu an ülkenin içine düştüğü duruma üzülüyoruz.

Bırakın dünyanın gençlerinin gelmek istemesini kendi gençlerimizin kaçmak istediği bir ülke haline getirdiler burayı.

*****

Değerli arkadaşlar bakın,

Bütün bunlar ne biliyor musunuz? Bütün bunlar bir zihniyet meselesi zihniyet.

Bakın, devlet kurumlarının görevi sadece iktidar partisine değil, tüm vatandaşa hizmet etmektir değil mi. Bunun lamı cimi yok!

Devlet kurumundaysanız partizanlık yapamazsınız.

Devlet kurumuysanız tutup sendensin bendensin iktidar partisindensin başka partidensin deyip vatandaşlar arasında ayrım yapamazsınız.

Devlet kurumları siyasi partiler arasında taraf olamaz.

Tarafsızlıklarını kaybettikleri anda onlar artık devlet kurumu olmaz. Bir partinin aparatı haline gelirler.

Daha canlı taze bir örnek bakın yaşadık.

Emniyet Teşkilatı değil mi? Hepimizin iç güvenliğini sağlamak zorunda olan bir kurum değil mi? Buna itiraz olur mu yok. Kurumun varlık amacı.

Peki, iktidar ortaklarının dar siyasi çıkarlarının emri altında hareket etmeye zorlanan bir teşkilat ülkemizin tümüne rahat hizmet edebilir mi?

Mümkün değil.

Böyle bir teşkilat suçla, suçluyla mücadele edebilir mi?

E bakacak o suçlu acaba iktidara yakın mı uzak mı? İktidara yakında ‘dur başımıza bir iş gelmesin biz buna dikkatli yaklaşalım.’

Böyle bir şey olmaz.

Partilileştirilmeye çalışılan bir emniyet teşkilatının, suçla mücadele kabiliyeti zayıflar. Hangi parti olduğunun hiçbir önemi yok.

Devlette partizanlığın yeri olmaz arkadaşlar. Devlet yönetiminde devlet kurumundaysanız partizanlık olmaz. Nokta.

Bakın, ben polis kardeşlerimin özlük haklarını, çalışma koşullarını, üstlerinden astlara yapılan baskıları defalarca gündeme getiren bir insanım.

Gördüğüm her polis intiharı haberinde kahroluyorum. Her birinde isyan ediyorum.

İşte aynı şekilde, bugün, polis teşkilatımıza ideolojik bir üniforma giydirilmesine de itiraz ediyorum.

Gördünüz değil mi Polis Akademisi mezuniyet Töreni. Polis Akademisi’nin bir töreni.

Gözümüzün önünde, iktidar partisinin seçim şarkısını söylettiler yahu.

Yani Polis Akademisinin törenindeki o bandoya iktidar partisinin seçim şarkısı olarak ilan edilmiş şarkısını söylettiler.

Bir dakika diyoruz yahu bir dakika! Hop diyoruz ne oluyor diyoruz.

Kaşla göz arasında acaba Kızıl Ordu Korosu’na mı özendiniz diyoruz?

Çok istiyorsanız partinizin özel müzik grubunuzu kurarsınız, şarkılarınızı Spotify’a yüklersiniz, istediğiniz gibi çalıp oynarsınız.

Ama kalkıp da bir devlet kurumunun töreninde, bizim emniyet mensuplarımıza kendi partinizin seçim şarkısını söyletemezsiniz. Olmaz böyle bir şey.

Siz, adil ve şeffaf yapılması gereken seçimlerde, sokakta güvenliği sağlamakla görevli bir kuruma, partinizin şarkısını söyletemezsiniz.

Böyle bir şey olmaz. Bu toplumun vicdanını incitiyor arkadaşlar.

Böyle bir şey yok. Böyle bir şey yok.

Ben iktidar partisiyim diye devlet kurumlarını partilileştiremezsiniz.

Buna toplumumuz hayır der.

*****

Değerli arkadaşlar bakın bugünün tarihine dikkat çekmek istiyorum.

Bugün ayın kaçı? 3 Kasım. Yani, AK Parti’nin iktidara gelişinin tam 20. yıl dönümü.

Şimdi buradan soruyorum: AK Parti, 20 yıldan sonra, seçim şarkısını emniyet mensuplarına söyletmek için mi iktidara geldi?

Bu muydu AK Parti’nin yola çıkış amacı?

On milyonlarca insan, AK Parti’ye adaleti, hukuku çiğnesin diye mi oy verdi?

Parti aidatını ödemek için kenara köşeye para koyan insanlar, AK Parti’yi 20. yılın sonunda yoksuldan alıp zengine versin diye mi destekledi?

AK Parti’yi yıllarca iktidara taşıyan tertemiz insanlar, günün sonunda, iradesini başkalarına kaptırmış bir parti göreceğini tahmin edebilir miydi?

20 sene önce yolsuzlukları bitirsin diye oy verdiği iktidarın, milletin parasını çarçur edebileceğini tahmin edebilir muydu?

Hayır tahmin edemezdi. Gerçekten tam bir ibretlik durumla karşı karşıyayız.

Bu kısır döngüden HERKES illallah etti.

20 sene önce ezilenlerin adına yola koyulanlar, o geniş kitlenin desteğini bugünler için mi aldı yahu? O kitlenin istediği Türkiye bu muydu?

İnsanların fikirleri yüzünden hapis yattığı,

Azıcık muhalif her STK’nın, her gazetecinin görüldüğü yerde ezildiği,

Tek bir sesin bütün sesleri bastırdığı,

Polisin iktidar partisinin şarkısını söylediği,

Camilerde siyasi propaganda yapıldığı,

Gençlerin mutsuz olup odasına kapandığı,

Kadınların ne evde ne sokakta huzur bulabildiği,

Ötekileştirmenin zirveye vardığı bir ülke mi hayal etmişlerdi?

Et almak lüks olsun diye mi hayal etmişlerdi?

Çocukların beslenme çantası boş kalsın,

Yasaklar baskılar daha da artsın,

Çalışanlar ay sonunu getiremesin,

Herkesin emeği yolsuzluklarla yok edilsin diye mi hayal etmişlerdi?

Devran dönsün de aynı adaletsizlikler başkalarına yaşatılsın mı istemişlerdi?

AK Parti’ye oy verenler bunu mu arzu ediyordu?

Hayır arkadaşlar hayır. Bu ülkenin muhafazakâr insanlarının istediği de bu değildi.

Biz işte bu nöbetleşe zorbalık dönemine son vereceğiz.

Eski Türkiye’nin ezilenleri, “ötekileri ezerek özgür olamayacaklarını” bilecek kadar bilge insanlardır.

Ben AK Partiyi oluşturan ve büyüten muhafazakâr demokratların büyük bir çoğunluğunun derin bir hayal kırıklığı yaşadığını gayet iyi biliyorum.

Konuşuyoruz. “Biz böyle olsun istememiştik” diyorlar.

“Bizim niyetimiz, bize yapılan haksızlıkları başkalarına yapmak için iktidar olmak değildi ki” diyorlar.

“Bu yapılanlar bizim ahlakımıza, inancımıza örfümüze adetimize uymuyor” diyorlar.

Büyük çoğunluk henüz bunları yüksek sesle dillendirmiyor.

Ama ne yapıyorlar? Biliyorum ki, o adaletli insanlar aile meclislerinde, kahvelerde, şöyle komşularıyla baş başa kaldıklarında bunları konuşuyorlar. Ve dertleşiyorlar.

Şimdi ben buradan, büyük umutlarla iktidara taşıdığı partisinin icraatlarından artık rahatsız olan insanlara sesleniyorum:

Aziz dostlarım,

Gelin, eski mağdurların, yeni mağduriyetler karşısında kayıtsız kalmayacağını hep beraber gösterelim.

Dindar insanların, muhafazakâr insanların, kendi kendilerini eleştirebilme ve yenileyebilme kabiliyetinin olduğunu hem Türkiye’ye hem de dünyaya göstermek için gelin el ele verelim.

Gelin özgür ve zengin Türkiye’yi hep beraber inşa edelim.

Bugün 20 yılını dolduran bu hikâyenin kaybedeni evet Erdoğan oldu arkadaşlar.

Onların hikâyesinde artık son 4-5 yılda bakın bir zafer mafer yok.

İşte görüyorsunuz: Döndüler, dolaştılar, başka partilerin desteğine muhtaç kaldılar yahu.

Geçen ki fotoğrafı görüyorsunuz değil mi?

Bir tarafına almış 1994 krizini çıkaran o dönemin başbakanı Çiller’i, bir tarafına almış 2001- 2002 krizinde planlama teşkilatından sorumlu başbakan yardımcısı olan krizin ortağı Bahçeli’yi, bir tarafına almış 28 Şubat’ın destekçisi Perinçek’i ‘ortaklarım bunlar’ diye millete gösteriyor yahu.

Bunu da ne zaman gösteriyor? Türkiye Yüzyılı lansmanı programında gösteriyor.

Geçtiğimiz Cumhuriyetin ilk yüz yılında ülkeyi batıran iki ayrı krizin mimarların yanına almış 28 Şubat'ın destekçisi Perinçek’i yanına almış onlarla Türkiye'nin yeni yüzyılına doğru yürüyormuş.

Vay yavrum vay.

Bu mu sizin vizyonunuz yahu. Bu mu sizin vizyonunuz.

Yazık gerçekten çok yazık. Önce bir kişinin iki dudağı arasından yönetilmeye başlayan bir partiye dönüştürdü, kendi partisini, şimdi de iki kişinin dört dudağı arasından yönetilen bir parti oldular.

Krizlerin Ortağı istedi; 2015’te erken seçime gitti.

Hatırlayın o günleri.

Krizlerin Ortağı istedi 2018’de de erken seçime gitti.

İlk açıklayan Bahçeli unutmayın.

Krizlerin Ortağı istedi; rejim değişti.

Krizlerin Ortağı istedi; mafyayı dışarı saldı.

Krizlerin Ortağı istedi; şaibelerin ortasındaki bakanı yanında tutmak zorunda kaldı.

Krizlerin Ortağı istedi; dünkü grup başkanvekilini bir günde kovdu.

Krizlerin Ortağı “tak” dedi, “şak” diye oldu.

Sayın Erdoğan, milletin kendisine emanet ettiği anahtarı artık Bahçeli’ye kaptırdı arkadaşlar. Bunu görüyoruz.

Yahu millet size bunun için oy verdi. 2018 seçimlerinde Sayın Erdoğan'a AK Parti'ye oy veren vatandaşlarımız ‘sen bu emaneti al git Bahçeli’ye teslim et’ diye mi size destek verdi?

Ve nihayetinde sonuçta; iktidardaki 20. yılın sonunda da Beştepe’yi, Bahçeli’nin mahalle temsilciliğine çevirdi.

Geldikleri nokta bu.

Gerçekten hazin. Gerçekten yazık.

*****

Değerli arkadaşlar,

20 yıl önce bugün ekonomi yönetimini devraldığımızda gerçekten büyük bir krizin ortasındaydık.

Unutmayın, 2001-2002 krizinde esnaf Başbakanlığın önünde o yazar kasa fırlattığında, Bahçeli’nin ofisi o binadaydı. Başbakanlık binasında başbakan yardımcılarının ofisleri olur. O yazar kasa fırlatıldığında o binadaydı.

20 yıl önce biz ne yaptık? Tam 3 Kasım tam 20 yıl önce, ekonomi yönetimini ekimizle birlikte devraldık.

Pırıl pırıl bir kadroyu oluşturduk hemen takviye ettik.

Enflasyonu 2 yılda tek haneye indirdik. Enflasyona 34 yıldan sonra ilk defa tek haneyi gösteren benim başında olduğum ekonomi kadrosuydu.

Peki, bugün enflasyon kaç? İşte 1 saat önce açıkladılar değil mi?

TÜFE yüzde 85 buçuk. Gıda enflasyonu yüzde 99. Artık ne kadar hassas hesap ediyorlarsa. Kuyumcu terazisi ha. 99 virgülüne kadar böyle.

ÜFE yüzde 157.

Bırakın son 20 yılı ta 1990’lardan bu yana ülkenin gördüğü en büyük enflasyon bu.

Ve bu hangi enflasyon? TÜİK’in açıkladığı makyajlanmış, üstü örtülmüş enflasyon.

Gerçek enflasyon en az yüzde 200 civarında.

Çarşıya pazara alışverişe giden herkes gerçek enflasyonun ne olduğunu görüyor.

İşte o 20 bankayı batıran, gecelik faizleri yüzde 7500’lere fırlatan 2001 krizinden ülkemizi nasıl çıkardıysak arkadaşlar, inşallah bu krizden de ülkeyi çıkaran yine bizler olacağız. DEVA kadroları olacak. Hiç merak etmeyin

Bizim Ayinemiz işimiz. Diğerleri gibi laf değil. Biz yaptığımız işi konuşuyoruz.

Ha bu işi batıranlar ömründe hiç bu işi yapmayanlar konuşabilir ifade özgürlüğü var. Ama biz başarılarımızla konuşuyoruz.

İnşallah şimdi çok daha güzelini yapacağız.

Hem de çok daha güçlü bir ekiple, bu sefer DEVA kadrolarıyla, yani sizlerle beraber yapacağız.

İlk 6 ayda arkadaşlar bu krizin havasını dağıtacağız.

En geç ikinci yılda da tekrar enflasyonu tek haneye indireceğiz.

Bu enflasyonun tek haneye inmesi 2 yıl.

Çünkü bu yüksek rakamları gördüğü zaman baz etkisiydi şuydu buydu şimdi teknik şeylerle yormayayım sizi bu o rakamları görünce tekrar tek haneye inmesi 2 sene sürüyor.

Ama yaparız bunu başarırız inşallah.

Şimdi Sayın Erdoğan ne diyor? Ben ne zaman vaktinde ekonomi kadromuzla birlikte yaptığımız başarılardan bahsetsek, dışişleri kadrolarımızla beraber dış politikada elde ettiğimiz başarılardan bahsetsek, ne zaman Avrupa Birliği kadromuzda beraber Avrupa Birliği yolunda elde ettiğimiz başarılardan bahsetsek ne diyor? ‘Ben imza attım da sen onun için yapabildin’ diyor. ‘Ben imza atmasam yapamazdın’ diyor.

Ben de birkaç kere söyledim ama buradan tekrar ediyorum çünkü tekrar edeceğiz ki anlayacaklar tekrar etmeyince zihinlerine zor giriyor bu iş.

Ben de diyorum ki Erdoğan'a ‘ya madem hikmet imza da o imzadan bir kere daha at da şu faizi de enflasyonda düşür de bir görelim’ diyorum ‘niye yapamıyorsun’ diyorum?

Üstelik tek imza, başkasının da imzasına ihtiyaç yok. 4,5 yıl oldu neredeyse yahu neden yapamıyorsun? 4,5 yıldır bu ülkeyi tek yetkili olarak yönetiyorsun. Bağımsız kurum bırakmadın. Merkez Bankası’nı tamamen talimatla çalışan sözünü dinleyen bir kurum haline getirdin. Demek ki Merkez Bankası senin sözünle yapıyor her şeyi.

Suçu kimseye atamazsın. Bunun faturasını kimseye kesemezsin.

Çok istedin tek imza dedin tek yetki dedin bu millete ‘al hadi bakalım yahu görelim ne yapacaksın’ dedi ama sonunda batırdın beceremedin.

Bu kadar açık.

Bu iş değerli arkadaşlar öncelikle kadro meselesi kadro. Dürüst ve ehil kadrolar olmadan yapamazsınız. Kadronuzdaki her bir insanın hem dürüst hem de işini bilen insan olması lazım. Bu iki vasfın tek kişide buluşması lazım. Kadrolarınızın da bu tür insanlardan oluşması lazım.

Yoksa ağzınızla kuş tutsanız yapamazsınız.

Ve İstişare ile karar almak lazım. ‘Ben biliyorum, ben ekonomistim, benim alanım ekonomi’ diye burnunuzun dikine gittiğinizde demek ki bu iş olmuyormuş.

Bunun bedelini millet ödüyor yahu. Bu ülke deney laboratuvarı değil ki. Bu ülkenin insanları da kobay değil.

‘Benim tezim var ben farklı düşünüyorum.’ Dünya gidiyor Mersin'e bizimki gidiyor tersine. Oralarda çıkmaz sokak var oralarda çamurlu yollar var çamurlu yollara batırdığı ülkeyi.

Onun için arkadaşlar önce ne diyoruz bilimle hareket edeceğiz diyoruz. Allah'ın verdiği aklı kullanacağız diyoruz. Başarı ancak ondan sonra elde ediliyor.

Biz ne yapacağız arkadaşlar bakın, Önce şu mutfaktaki yangını söndüreceğiz. Bu gıda enflasyonunu düşürmenin yolunu inanın bunlar bilmiyor yahu. Bilmiyor.

Bu gıda enflasyonunu sen kendine bağlı bin tane market kurarak düşüremezsin. İşte olmuyor.

Enflasyon yükselince ne yaptı? Dedi ki ‘bu marketler var ya bu pazarlar var ya bu pazarcı esnafı bakkal manav enflasyonu onlar arttırıyor’ demeye getiriyor.

‘Ben kendi marketlerimi açacağım ve orada ucuz gıda temin edeceğim’ diyor.

Sanki öbür taraftaki fiyatları patlatan enflasyonu patlatan başkasıymış gibi burada kendi marketlerinden, o tarım kredi marketlerinden ucuz gıda satarak enflasyonu düşürebileceğini zannediyor. Kafaya bak ya.

Tüm konut fiyatlarını patlatıyor, inşaat maliyetlerini patlatıyor yüksek kurla ondan sonra ne diyor? Onu yapan başkasıymış gibi ‘ben size ucuz sosyal konut temin edeceğim TOKİ ile’ diyor.

Ya bu oyunu artık herkesin görmesi lazım değil mi. Bütün enflasyonun hayat pahalılığının sebebi bilinmeyen varlıklar artık uzaylılar mı enflasyon canavarı mı ne onun adı konmuyor. Ama Tarım Kredi marketlerinde ucuz gıdayı satan kendisi TOKİ'de ucuz konut satan kendisi oradan sözüm ona tekrar güzellik yapmaya çalışıyor.

Gıda enflasyonu böyle düşmez arkadaşlar. Siz gıda enflasyonunu düşürmek istiyorsanız bu işin köküne ineceksiniz. Bu işin kökünde ne var bizim çiftçimiz var. Kökünde ne var bizim hayvancılıkla uğraşan üreticilerimiz var.

Biz gübre fiyatlarını düşürmedikten sonra yem fiyatlarını düşürmedikten sonra mazotu çiftçimize uygun fiyatla, elektriği çiftimize uygun fiyatla temin etmedikten sonra bu ülkede gıda enflasyonu düşmez. Bu iki kere iki dört eder gibi basit bir konu bu.

Onun için biz ne yapacağız? Bakın 1 nolu eylem planı. Bunu boşuna 1 nolu diye açıklamadık. İlk adımı boşuna toprağa atmadık.

Çukurova’da yaptığımız lansman programıyla arkasından Konya’da devam ettiğimiz lansman programıyla ne yapacağımızı hazırladık.

Dedik ki ‘gübrenin maliyetinin yarısını devlet olarak biz karşılayacağız’ dedik.

‘Mazottaki ÖTV'yi çiftçimize iade edeceğiz’ dedik, ‘yemin yarısını devlet olarak biz karşılayacağız’ dedik. ‘Elektriğe özel düşük bir tarife uygulayacağız’ dedik. ‘Çiftimizin eski borçlarını şöyle bir rahatlatıp faizini silip dondurup 2 yıl ödemesiz uzun vadeye yayacağız’ dedik. ‘Bütün sulama projelerini ilk 5 yılda tamamlayacağız’ dedik. Bunları yaparak siz ancak ülkede gıda enflasyonunu düşürürsünüz.

Siz bu kafayla giderseniz bu koca memleketi bu 85 milyonluk ülkeyi Avrupa'nın en büyük tarım arazilerine sahip olan ülkeyi Ukrayna’dan gelecek bir gemi buğday ‘işte geliyor yola çıktı’ diye sevindirecek bir haber diye vermezsiniz.

İnanın üzülüyorum yahu.
Gözlerimiz yollarda kaldı buğday gemileri gelecek diye. E sen bu ülkedeki tarımı batır elden gelen öğün olmaz o da vaktinde bulunmaz diye bir atasözü vardır biliyorsunuz.
İşte gemimiz takıldı buğday yok falan filan diye gözümüz yollarda kalsın. Rusya'dan Ukrayna’dan buğday gelecekmiş.
Bakın arkadaşlar bu topraklar 85 milyonu beslemeyi bırakın Avrupa'nın çoğuna gıda üretimini yapacak ve tüm Avrupa'yı gıda konusunda Türkiye'yi iyi bir tedarikçi yapacak kadar büyük topraklar.
85 milyon nüfus Avrupa'nın en büyük nüfusu, aynı zamanda Avrupa'nın en genç nüfusu. Bu topraklar Avrupa'nın en büyük toprakları, Avrupa'nın en büyük tarım arazileri. Ama kötü yönetildiğinde ülkenin bir tarım politikası olmadığında nasıl hem çiftçi eziliyor, nasıl hem süt veren inekler kesiliyor, nasıl gübre olmadığından ülkede tarımda verim düşüyor, nasıl çiftçi zarar ettiğinden artık tarımdan vazgeçiyor üretmekten vazgeçiyor. En iyi örneklerini şu anda Türkiye'nin tüm bölgelerinde görüyoruz yaşıyoruz.

Üreten rahat ürettikçe, tüketen de buzdolabını rahatça doldurabilecek arkadaşlar bu denklem böyle.

Ne kadar üretim o kadar dolu buzdolabı.

Siz enflasyonu üretimden maliyetten aşağı doğru çekeceksiniz.

Tutup da kendi manavınıza kendi bakkalınıza kendi pazarcı esnafınıza rakip olarak enflasyonu düşüremezsiniz yahu.

Böyle bir şey yok. Böyle bir dünya yok.

Sadece geçen yıl Tarım Kredi’nin yaklaşık 500 milyon lira zarar ettiğini arkadaşlar bana söyledi.

Tabii rakamlar hep örtülüyor kapalı. Ancak biz içeriden işi bilenlerden bu bilgileri alıyoruz. 500 milyon lira zarar.

Bu zarar ne için kendi manavımızın, bakkalımızın, pazarcı esnafımızın karşısına rakip çıkıp ‘onlardan daha ucuza satıyorum’ demek için.

E sen 500 milyon lira desteği şöyle bir dağıt bakalım herkes ucuz satar. Herkes fiyatını düşürür.

Böyle bir şey olmaz. Gerçekten çok yanlış yollara soktular ülkeyi çok büyük zarar ettirirler.

Ama bu büyük zararın bedelini sadece Cumhurbaşkanı ödemiyor sadece iktidar partisi ödemiyor 85 milyon ödüyor.

******

Değerli arkadaşlar,

Artık son düzlüğe doğru yaklaşıyoruz. Seçime doğru adım adım ilerliyoruz.

Çünkü biz burada iktidarcılık oyunu oynamıyoruz arkadaşlar. Biz burada yarının Türkiye’sinin hikâyesini yazıyoruz.

Bugünden yazdık bugünden yazmaya başladık bu hikâyeyi.

Bu hikâyenin yazarları işte bu DEVA kadroları, bu hikâyenin yazarları sizlersiniz.

Ve arkadaşlar kadrolarımızı sürekli genişletiyoruz. Bugün 81 ilde 737 ilçede teşkilatımız var. İl başkanlarımız görevlerinin başında ilçe başkanlarımız görevlerinin başında.

Ve her ilde ilçede ve tabii ki genel merkezde katılımlarla da kadromuz genişliyor.

Bakın şu son dönemde gerçekten çok değerli arkadaşlarımızı kadrolarımıza kattık.

Bursa milletvekilliğimizi yapmış Sedat Kızılcıklı Bey artık bizimle beraber. Daha önce Bingöl milletvekilliğimizi yapmış Mahfuz Güler Bey bizimle beraber. Geçenlerde Büyük Birlik Partisi MKYK üyeliğinden ayrılan Tahir Şahin Bey ve Gökmen Türkkan Bey bizlerle beraber.

Daha önce Tokat milletvekilliğimizi yapmış Dilek Yüksel Hanım artık bizimle beraber. Daha önce Afyonkarahisar'da Baro Başkanlığı yapmış anayasa mahkemesi üyeliğini yapmış hem de hakkıyla yapmış Celal Mümtaz Akıncı Bey artık bizlerle beraber.

Daha önce çalışma bakanlığı müsteşarlığı yapmış SGK başkanlığı yapmış Fatih Acar Bey artık bizlerle beraber. Daha önce her üç kamu bankasında yönetim kurulu üyeliği yapmış Vakıfbank’ın genel müdürlüğünü yapmış Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti merkez Bankası başkanlığı yapmış Mehmet Emin Özcan Bey artık bizlerle beraber.

Daha önce milli eğitim bakanlığında üst düzey görevler yapmış yurt dışında bakanlığı temsil etmiş Hasan Kaplan Bey artık bizlerle beraber. Ve bu Türkiye'nin güzel yarınlara doğru yaptığımız yolculukta kadrolarımız genişleye genişleye genişleye yürüyoruz çok şükür.

İnşallah o seçim günü geldiğinde arkadaşlar DEVA Partisi Türkiye'nin yarınlarında etkili güçlü söz sahibi olan bir parti olarak bu ülkenin, Cumhuriyetimizin 2. yüzyılına yeni yüzyılına damgasını vuracak Bir siyasi parti olacak inşallah.

DEVA Partisi aklıyla ve gövdesiyle yarının Türkiye’sinin asıl mimarıdır.

Tekrar tekrar söylüyorum arkadaşlar.

Ya başaracağız ya da başaracağız. Başka bir seçenek yok bizim için.

Cumhuriyetimizi, yeni yüzyılında tam demokrasi ile taçlandıracağız.

Öyle yarım demokrasi değil, eksik gedik demokrasi değil. Tam demokrasi ile taçlandıracağız.

Türkiye’nin yeni yüzyılında artık otoriter zihniyete yer olmayacak.

Türkiye’nin yeni yüzyılında kavga, dövüş, hakaret, aşağılama olmayacak.

Türkiye’nin yeni yüzyılında, açlık, sefalet, onur kırıcı muamele olmayacak.

Türkiye’nin yeni yüzyılında, kutuplaştırma, düşmanlaştırma olmayacak.

Türkiye’nin yeni yüzyılında sizler olacaksınız. DEVA Partisi olacak.

Tam bir özgüvenle hareket ediyoruz.

Sadece seçimi kazanmak yetmiyor.

Seçimi kazandıktan sonra Türkiye'yi de kazanmamız gerekiyor.

Dünyada örneklerini çok yaşıyoruz. Seçim için koştur koştur koştur laf üret laf üret laf üret tamam. Seçimi kazanıyorlar ama ellerinde eğer bir hazırlık yoksa o hükümetler öyle kötü çuvallıyor ki zaten apar topar erken seçime gitmek zorunda kalıyorlar ve onlar gidiyorlar başkaları geliyor.

İşte biz sadece seçimi kazanmayacağız arkadaşlar biz seçimlerden sonra Türkiye’yi kazanacağız.

Seçimlerden sonra demokrasinin başarı üreteceğini dünya âleme göstereceğiz.

Ve biz ‘demokrasi’ diyoruz değil mi biz ‘parlamenter sistem’ diyoruz değil mi. Ama inanın dünyada çok örnekleri var. Böyle otokrat liderleri deviren demokrasi talebi ile işin başına gelen hükümetler eğer gerekli hazırlıkları yapmadılarsa ellerinde bir plan program yoksa o kadar kötü çuvallıyorlar ki insanların bu sefer demokrasiyi isteyenlere güveni kalmıyor.

Diyorlar ki ‘ya bunlar beceremedi bir tek adam vardı ya o tekrar gelsin veya başka bir tek adam gelsin’ diye onun arayışına başlıyor insanlar.

Dolayısıyla burada sadece seçimi değil Türkiye'yi kazanacağız. Ama aynı zamanda demokrasiyi başarılı kılacağız. Demokrasinin bu ülke için adalet refah üretebileceğini göstereceğiz.

Demokrasinin bu ülke için refah üretebileceğini göstereceğiz.

Ama bunları nasıl yapacağız? Boş lafla değil.

İşte bu eylem planları ile yapacağız.

Bunlar seçimlerden sonra Türkiye'yi kazanmanın ön hazırlığı. Ama aynı zamanda da bunların hazır olması bunların var olması önümüzdeki seçimi kazanmanın da en önemli temeli en önemli mihenk taşı.

Bakın arkadaşlar ben tam bir özgüvenle ve büyük bir rahatlıkla söylüyorum.

Biz Türkiye’nin prangalarını sökeceğiz.

“Yapamazlar” diyecekler. Yapacağız.

Bu sorun “Çözülemez” diyecekler çözeceğiz.

Meselelerimizi hakla, hukukla, adaletle, eşitlikle çözeceğiz.

Kürt meselesini çözeceğiz. Eşit vatandaşlıkla çözeceğiz.

Alevi meselesini çözeceğiz. Onu da eşit vatandaşlıkla çözeceğiz.

İşte o zaman dünya âlem bizi üretimimizle, ihracatımızla, teknolojimizle, zenginliğimizle konuşacak.

Umudunuz diri, özgüveniniz tam, başınız dik olsun arkadaşlar.

Biz Türkiye’nin uçurumdan aşağı yuvarlanmasına asla ama asla müsaade etmeyeceğiz.

****

Ben bu duygu ve düşüncelerle hepinize başarılar diliyorum.

Gün boyu yapacağımız bu il başkanları toplantımızın güzel sonuçlar güzel kararlar oluşturmasını temenni ediyorum. Bu hafta İstanbul’da gerçekleştireceğimiz saha çalışmalarının da hem İstanbul için hem 81 vilayet için hayırlara vesile olmasın temenni ediyorum.

Ve ailelerinize dostlarınıza tüm 81 vilayetimize buradan İstanbul’dan gönül dolusu selamlarımı hürmetlerimi iletiyorum. Sağ olun var olun.