28 Kasım 2020 DEVA Partisi Genel Başkanı Ali Babacan’ın 1. Olağan Kocaeli İl Kongresi Konuşması

28 Kasım 2020

GENEL BAŞKANIMIZ ALİ BABACAN’IN
1. OLAĞAN KOCAELİ İL KONGRESİ KONUŞMASI

DEVA Partisi’nin değerli Genel Merkez Kurul Üyeleri, Kocaeli İl Teşkilatımızın değerli Başkanı,
Değerli ilçe başkanlarımız, teşkilat mensuplarımız, Siyasi partilerin kıymetli temsilcileri,

Sevgili Kocaelili gönüldaşlarımız,

Türkiye’nin farklı illerinden gelip bugün bizlerle beraber olan saygıdeğer konuklarımız,

Ulusal ve yerel basınımızın değerli mensupları, Ekranları başında bizleri izleyen tüm vatandaşlarımız;

Hepinizi en içten duygularımla selamlıyor, Kocaeli Teşkilatımızın Birinci Olağan İl Kongresine hoş geldiniz diyorum.

***
Asya ile Avrupa arasındaki önemli bağlantı şehirlerimizden, Medeniyetlere başkentlik yapmış,
Ülkemiz sanayisinin göz bebeği,
Serindere Kanyonu, şelaleleri, Kartepe’si, plajları, ormanları, yaylaları ile Körfez’in sırtına inci gibi dizilmiş Kocaeli’den sesleniyorum bugün sizlere. ***
Değerli arkadaşlar,
Türkiye uzun süredir karanlık bir tünelin içinde.

Ekonomi, hukuk, sağlık, dış ilişkiler, eğitim, kısacası her alandaki yanlış politikalar nedeniyle ülkemiz topyekun çöküş yaşıyor.

DEVA Partisi ise 9 Mart günü, ülkemizi her alanda hak ettiği seviyeye kavuşturmak için, topyekun bir atılım için yola çıktı. Biz tünelin ucundaki ışığı görüyoruz.

DEVA Partisi, ülkemizi ışığa, refaha ulaştıracak tek kadro hareketi. Bunu biliyoruz, halkımız da bunu görüyor. Ve biz hazırız.

***

Değerli arkadaşlar,

Önce sağlık.

Biliyorsunuz, aylardır hepimizden gizlenen vaka sayıları birkaç gündür açıklanmaya başlandı.

Geçtiğimiz haftalarda yaptığım pek çok konuşmada ben, vaka sayısı açısından Türkiye’nin dünyada ilk beşte olduğunu söylemiştim. Tahmini vaka sayılarını da söylemiştim.

Tahmilerimiz maalesef isabetliymiş, doğruymuş.

Aylardır önlem alınsın diye çağrı yapıyoruz. Neler yapılması gerektiğine dair açıklamalarda bulunuyoruz. Dinlemediler. Hâlâ dinlemiyorlar.

En baştan beri sayısız hata yapıldı. Maske krizimizi hatırlıyorsunuz. Hele hele 1 haziran’dan sonra doğru dürüst önlem almayı bıraktılar.

Sırf salgınla mücadele için bir Bilim Kurulu oluşturuldu. Ama vaka sayıları, bilim kurulundan da gizlendi. Biliyorsunuz bilim kurulu üyeleri “biz de bilmiyoruz” demişti. Şimdi de “çok şükür öğrendik” diyorlar herhalde...

Demiştim ki “lütfen ‘biz elimizden geleni yaptık, halkımıza söz dinletemedik' demeyin.” Bunu da dediler arkadaşlar. Hatta dün Sayın Erdoğan “sorumluluk bilim kurulunda. Vatandaşlarımız da önlemlere uymuyor” dedi.

Faturayı; rapor bile tutamayan, vaka sayıları kendinden gizlenen, konunun tüm uzmanlarının yeterli oranda temsil edilmediği Bilim Kurulu’na kesti. Peşinden de vatandaşa.

Alışkanlık haline getirdiler. Ne zaman bir sorun olsa “dış güçler, iç güçler” diyorlar.

Ama baksanıza işin ucu epey kaçmış anlaşılan. Salgınla mücadelede gerçekleri gizleyen, yeterli önlem almayan, kendileri değilmiş gibi önce Bİlim Kurulu’nu, peşinden de vatandaşı suçluyorlar. Canıyla uğraşan vatandaşımız, ölürken bile suçlu.

Buradan açıkça şu soruları soruyorum:

Hâlâ yaygın bir şekilde tarama testi yapmıyorsunuz. Bunun kararını bilim kurulu mu verdi, vatandaş mı verdi yoksa siz mi verdiniz?

Hastayla yakın temas edenlerde semptom yoksa test yapmıyorsunuz. Bunun kararını bilim kurulu mu verdi, vatandaş mı verdi, yoksa siz mi verdiniz?

Şehirlerin farklı noktalarına, hastanelerden bağımsız test istasyonları kurun dedik, kurmadınız. Bunun kararını bilim kurulu mu verdi, vatandaş mı verdi, yoksa siz mi verdiniz?

1 Haziran’dan sonra önlemleri iyice gevşettiniz, bunun kararını kim verdi?

Ben cevap vereyim: arkadaşlar bu sistemde ilgili bakan bile karar veremiyor. Bakanlar kendi alanlarındaki konularda konuşurken “sayın cumhurbaşkanının talimatlarıyla” diye söze başlıyor.

Hatırlayın daha ilk zamanlarda sokağa çıkma sınırlandırılması ile ilgili krizi. Bir bakan “sınırlandırma var” dedi, diğeri “yok” dedi. En son yine Cumhurbaşkanının talimatını beklediler.

Şu an ülkemizde Koronavirüse karşı, bu salgına karşı alınmayan tüm önlemlerden, tek bir kişi sorumlu.

Kimse suçu kendilerinden dahi bilgi gizlenen Bilim Kuruluna, hele hele vatandaşımıza atmasın.

Şu an eğer bu yönetimsizliğe rağmen milyonlarca vakadan bahsetmiyorsak, bu yine sadece vatandaşımızın kişisel önlemleri sayesinde gerçekleşiyor. Çünkü tek tek bireyler dışında salgını ciddiye alan yönetim, devlet yok.

Vaka sayıları ve ölümler niçin bu kadar yükseldi arkadaşlar? Haziran ayında öyle ya da böyle kontrol altına alınmıştı. Sonra bir baktık, önlemler turizm için gevşetildi. Beklenen turizm geliri oldu mu? O da olmadı. Bu nasıl bir plansızlık ve öngörüsüzlüktür? Ayrıca hangi gelir, vatandaşımızın canından daha kıymetli? Bu ülkenin insanının canı bu kadar ucuz mu?

Buradan tekrar hükûmete sesleniyorum: Artık yeter!

Önce şeffaf olun. Halkımız hayatını kaybediyor. İşin ucunda bu milletin hayatı var.

Derhal ama derhal etkili önlemler alın. Tarama testlerini yaygınlaştırın.

Vatandaşlarımıza ekonomik destek sağlayın. Sağlayın ki vatandaşımız salgının ekonomik yıkımından korunsun.

Değerli arkadaşlar,

Bu kötü yönetim ekonomiyi batırdıktan sonra, piyasa daha da durgunlaşmasın diye, halkımızın sağlığını da gözden çıkardı. On binlerce insanımızı, yüzlerce sağlık çalışanımızı bu nedenle kaybettik.

Biz bu anlayışı reddediyoruz. Ülkemizdeki her bir ferdin hayatı, yaşam hakkı, sağlığı bizim için esastır.

***
Değerli arkadaşlar,

Pandemiyle ilgili en önemli konulardan biri de aşı. Tüm dünya aşı sırasına girdi. Ama Türkiye önlemler konusunda olduğu gibi aşıda da geç kaldı. Bunun da sebebi hazineyi boşaltmış olmaları.

Kalkınmış ülkeler tarafından şimdiden satın alınan ve rezerve edilen aşılar var. Amerika’da ve Almanya'da aralık sonuna doğru aşılama başlayacak. 55 milyonluk İngiltere toplam 145 milyon doz aşı siparişi verdi bile.

Biz ise henüz risk gruplarına mevsimsel grip aşısını bile yaptıramamış durumdayız arkadaşlar.

Bu hastalığa karşı bağışıklık kazanmamız gerekiyor. Uzmanlar bunun için en az 100 milyon doz aşıya ihtiyacımız olduğunu söylüyor.

Kendi hekimlerimizin geliştirdiği ve tüm dünyanın sipariş listesine giren aşıdan ne kadar sipariş verilmiş biliyor musunuz değerli arkadaşlar? Yalnızca bir milyon. Çin’de daha fazları tamamlanmamış aşıdan ise 10 milyon sipariş etmişiz. Bu aşının etkisi nasıl, belli değil. Daha ne zaman piyasaya sürüleceği bile belli değil. Koskoca 84 milyonluk ülkeye alabildikleri aşı sayısı bu. Aşının ne zaman geleceği de belirsiz.

Ekonomi yönetiminde çuvallayanlar, ülkemizi ilaç ve tıbbi cihaz firmalarına karşı da borca soktular. Ödemelerini yapamadılar. Ülkenin itibarını kaybettiler. Tüm bunlar aşı ihtiyacımızın karşılanmasını olumsuz yönde etkiliyor.

Artık önlenebilir bir hastalıkla karşı karşıyayız. Bugünkü iktidar önlemleri alamadığı gibi aşıdan da adeta feragat ediyor.

Ama biz yeniden hatırlatıyoruz: bu sizin tercihinize bağlı bırakılamaz. Halkımızın sağlığı için güvenli aşı almak zorundasınız.

Son olarak şunu da dile getireyim. Hani diyorlar ya “itibardan tasarruf olmaz” diye.

Olur olur, sizin o şatafatlı yazlık-kışlık külliyelerinizden, bilmem kaç uçaklı gezilerinizden bal gibi tasarruf olur.

Ama asıl sağlıktan tasarruf olmaz. Bu milletin her bir ferdinin canından kıymetli bir itibar olamaz!

***
Değerli arkadaşlarım,

Biliyorsunuz, artık ülkemizi %10 oy almış bir genel başkan yönetiyor. Daha da şaşırtıcı olanı büyük ortağın kendi partisinin iç işlerini de küçük ortak yönetiyor.

Türkiye siyasi tarihinde görmediğimiz manzaralara şahit oluyoruz.

Her gün “milli irade” diyenler, milletin iradesini bir hiç yaptılar. Grup başkan vekilleri ne diyor? Biz bir hiçiz diyor.

%10’luk bir genel başkana hem devleti hem yönetimi hem kendi partilerinin anahtarını verdiler.

Bir de biliyorsunuz, %1 bile oy alamayan, 28 Şubat karanlığının bir destekçisi de bugünkü iktidarın destekçisi olmuş. “fikirlerim iktidarda” diyor.

İnsan utanıyor. Nereden nereye...

Büyük ortağa soruyorum; Bu muydu vaktiyle size destek olmuş mazlumların hayali? Bu muydu size güvenip oy verenlerin görmek istediği?

Gittiler geldiler, başka bir vesayetin altına girdiler.

Koalisyon dönemini bitireceğiz diye çıktıkları yolda, önden ittifaklar kuruyorlar. Sonra da oy oranına bakmaksızın yönetimde söz sahibi olmalarına sebep oluyorlar. Demokrasinin temel ilkeleriyle, ayarlarıyla oynuyorlar.

Bir de biz bunu dillendirince, küçük ortak edep sınırlarının dışında, hakaretamiz ifadelerle bize saldırmaya kalkıyor. Bizim halkımız, onlara oy veren vatandaşlarımız da dâhil olmak üzere, bu seviyesizliği hak etmiyor. Bağırarak, çağırarak, hakaret ederek haklı çıkamazsınız.

Biz bu küçük ortağın ülkeyi soktuğunuz darboğazları biliyoruz. Geçmişte yaptıklarını da unutmuyoruz. İçinde yer aldığı iktidarla ülkemizi 2001’de de tıpkı bugünkü gibi hatta daha derin krize soktuğunu iyi biliyoruz. Gecelik faizlerin %7500’leri bulduğu, bankaların battığı, esnafın başbakanlık önüne yazarkasa fırlattığı krizin de ortağıydı bunlar.

Tıpkı bugünkü krizin de sebebi oldukları gibi.

Bundan kaçamayacaklar. Unutturmaya çalışsalar da biz onlara bunu hatırlatacağız.

Suç örgütü yöneticilerine methiyeler düzüp, hukuksuzluğa hapsettikleri ülkemizi, uçurumdan aşağı yuvarlamalarına göz yummayacağız.

Bağırarak bir yere varamayacaklar. Bağırıp çağırarak haksızlığınızın üzerini örtemezsiniz, başarısızlığınızın üzerini hiç örtemezsiniz.

Çünkü biz haklıyız, hakkın yanındayız.

Değerli arkadaşlarım,

Türkiye’nin geldiği nokta içler acısı bir nokta.

Sadece birkaç rakam vermek istiyorum;

2018 haziran ayı, Partili Cumhurbaşkanı göreve başladı ve en yakın akrabayı da ekonomik işlere baksın diye göreve getirdi.

2 senenin muhasebesini yapalım ne olmuş?

Haziran 2018’de bu ülkenin hazinesinin iç dış borcunun toplamı 970 milyar lira.
En son açıklanan rakam ne kadar biliyor musunuz? Tam 1 trilyon 935 milyar lira. İki yılda hazinein iç dış borcu ikiye katlamış.

Görüyor musunuz? Yanlış sistem, partili cumhurbaşkanı, yakın akraba ataması ülkeye faturası bu.

Aynı dönemde Merkez Bankası, tam 130 milyar dolarlık rezervini eritmiş, bitirmiş ve eksi 44 milyar dolara düşmüş. Çünkü piyasaya döviz borçlanıyor. Bir ülkenin Merkez Bankası’nın döviz rezervi olur piyasaya döviz borcu olur mu arkadaşlar?

Biz yıllarca bütün sanayi illerimizin alın teriyle, bilek gücüyle ürettiği ihraç ettiği ve ihracatın dövizini kara günler için biriktirdik.

İki yılda hepsini tükettikleri yetmiyor gibi bir de eksi 44 milyar dolar borçlandılar.

Bir başka rakam vereyim, ben ve arkadaşlarım görevden ayrıldığında bu ülkenin toplam bütçe açığı 24 milyar lira. Şu an mecliste görüşülen bütçede açık ne kadar biliyor musunuz? 245 milyar lira. 10 misline çıkmış. İtibardan tasarruf olmaz diyenler, har vurup harman savuranlar şimdi memlekete bu bedeli ödetiyorlar.

Faiz faiz diyorlardı ya, benim ayrıldığım yıl arkadaşlarımızla beraber ülkenin toplamn faiz ödemesi 53 milyar lira, şu andaki görüşülen bütçede ne kadar biliyor musunuz? 179 milyar lira arkadaşlar.

Yanlış bir tezin, bir inadın, bir kötü yönetimin ülkeye yüklediği yükü düşünebiliyor musunuz?

Bakın şöyle bir neler söylendiğini hatırlayın. Cumhurbaşkanı diyordu ki; “Faiz sebep, enflasyon sonuçtur.” Özellikle biz ayrıldıktan sonra artan bir tonda her yerde bunu konuştu.

Bizim görevlendirdiğimiz Merkez Bankası başkanı görevden ayrıldıktan sonra son dönemde üç kere Merkez Bankası Başkanı değiştirdiler. Üçüncü başkanın ilk hafta açıklama; “Merkez Bankası faizini yükselttik, enflasyon düşene kadar yüksek tutacağız.” Peki Cumhurbaşkanı’nın tezi ne oldu o zaman?

Bir kişisel inat uğruna, bir yanlış tez uğruna bir ülkeye bu kadar ağır bedel ödetilebilir mi?

84 milyonluk ülke arkadaşlar, ortak akılla, ilimle, istişareyle yönetilir. Kişisel inatlarla yönetilmez.

Dış politikada da aynı şeyi görüyoruz. “Ben onun masasına oturmam, ben onun elini sıkmam.”

Sen onun elini sıkmazsan, onların hepsi bir güzel aralarında bir araya gelirler, Doğu Akdeniz’de en haklı olduğumuz davamızda, Türkiye’yi haksız duruma düşürürler işte.

Değerli arkadaşlar, sadece şu faiz farkı var ya, biz ayrıldığımızda 53 milyar şu anda 179 milyar. Aradaki fark ne kadar 126 milyar.

Arkadaşlarımız kaba bir hesap yaptı, tüm öğrencilere bir tablet versek diyerek. En azından bir tablet öğrencilerin derse bağlanmasını kolaylaştırıyor. Basit bir hesap yaptı arkadaşlar, yaklaşık 25 milyar lira. Sadece faize ödedikleri fark 126 milyar lira. Bu faiz farkına Türkiye’deki tüm öğrencilere 5’er tablet dağıtmak mümkün.

Kötü yönetimin, yanlış sistem, partili cumhurbaşkanı ve akraba bakanın bu üçgenin ülkeye verdiği zararın işte büyüklüğü bu.

Değerli arkadaşlar,

Merkez Bankası’nın bir yedek akçe hesabı vardır. Yıllardır biriktirilir. Bu devletin, bu ülkenin kara gün parasıdır. Geçen sene, yıllardır biriktirilen yedek akçeyi, bir günde aldılar ve müteahhitlere dağıttılar. Bu yılın da daha ocağın başında, 2019’un biriken yedek akçesini aldılar, hemen harcadılar.

Devletin en çok kaynağa ihtiyaç duyduğu pandemi döneminde, kaynak olmadığı için ne esnafa destek ne işsizlere destek ne ilaç aşı konusunda yeterince kaynak ayırabiliyorlar. Yazıktır, bütün bu yanlışların bedelini bu millet ödüyor.

Değerli arkadaşlar,

Biz zenginlikten üç-beş zengin türetmeyi değil, bu milletin topyekûn refaha kavuşmasını anlıyoruz.

Bunun için DEVA olmaya geliyoruz.
Bunun için Türkiye’nin demokrasi ve atılıma ihtiyacı olduğunu söylüyoruz. Biz hazırız. DEVA Partisi hazır!
***
Değerli Kocaelili dostlarım,

Şimdi, Türkiye’nin problemleri büyük ama bu EYT konusuna da kısaca değinmemde fayda var. Türkiye’de emeklilik sistemi, farklı dönemlerde emekli olan vatandaşlarımızın farklı mevzuatlara tabii olduğu bir sistem.

EYT konusu ile alakalı dedik ki; Farklı farklı dönemlerde emekli olanların farklı emeklilik hakları oluştu ama bunu mutlaka bir adalet süzgecinden geçmesi gerekiyor. Bunu yaparken de sistemin finansal sürdürülebilirliğine de dikkat etmek gerekiyor.

Bu sorunların istişare ile çözümü mümkün. Bunun için konuşabiliyor olmak lazım. Halkımızı dinlemek lazım.

Değerli konuklarımız;

Ülkemizin farklı yerlerinde yaşadığımız her deprem, 17 Ağustos 1999’daki o büyük acıyı hatırlatıyor.

Siz Kocaelili dostlarımın çok iyi bildiği gibi, deprem ülkemizin gerçeği. Elbette deprem bir doğal afet. Fakat ölüm ve yıkım kaçınılmaz değil.

Deprem gerçeğiyle en ağır yüzleşmeyi yaşadığımız Kocaeli’nde dahi, geçen bunca zamana rağmen, tam 21 yıldır yıkılmayan binlerce ağır ve orta hasarlı bina varlığını sürdürüyor. Üstelik buralarda vatandaşlarımızı hâlâ yaşıyor.

İktidara sormak istiyorum; herhangi bir sarsıntının olmasına gerek dahi kalmadan her an yıkılma tehlikesi bulunan bu binalarda olabilecek kayıpların sorumluluğunu taşıyabilecek misiniz?

Arkadaşlar, deprem ve diğer tüm afetler iyi yönetimle riski azaltılabilecek, hasarı önlenebilecek olaylardır.

Ancak görüyoruz ki, projelerini numaralandırmışlar. Birinci sıraya da Kanal İstanbul’u koymuşlar.

Bir kere daha baştan hatırlatalım: birinci sırada vatandaşımızın sağlığı, hayatı gelir. Bundan daha önemli bir proje yoktur!

Peki bugünkü kötü yönetim ne yapıyor? Deprem gerçeğini göz ardı ediyor. Ülke kaynaklarını kanal İstanbul gibi rant projelerine akıtmayı tercih ediyor.

Kaynaklarımızı Kanal İstanbul gibi dipsiz bir kuyuda, ranta dönüştürmek isteyenler, en azından Kocaeli’ndeki 1500 konutun iyileştirilmesine neden kaynak bulamazlar?

Değerli arkadaşlar,
Durumun vahametini kendileri açıklıyorlar.

İlgili bakan, iki yıl evvel, dönüştürülmesi gereken 6,7 milyon konut bulunduğunu açıklamıştı. Aradan iki yıl geçti, maalesef en son İzmir depremini yaşadık. Ardından Sayın Erdoğan çıkıp yenilenmesi gereken bina sayısını açıkladı. Kaç açıkladı biliyor musunuz?

6,7 milyon. Evet, aynı sayıyı açıkladı. Yahu ne yaptınız siz iki yılda? Kanal İstanbul’la yatıp, Kanal İstanbul’la mı kalktınız?

Bugün burada Kocaeli’nden en güçlü şekilde tekrar ediyorum:

Bizim doğal afetlere tek bir canımızı feda etme lüksümüz yok. Devlet, ülkede yaşayan insanların her türlü can ve mal güvenliğini temin etmek zorundadır. Devletin vazifesi, afet olduğu gün acıyı paylaşmak değil, o acı yaşanmadan vatandaşını korumaktır.

Biz DEVA Partisi olarak bu sorumluluğumuzun bilincindeyiz ve vatandaşlarımızın can ve mal güvenliğini korumak için çalışacağız.

DEVA Partisi olarak biz bu ülkede vatandaşının ölümüne göz yuman, katil binalara ruhsat veren, denetlemeyen, afetler yüzünden ölümü bu toprakların kaderi gören zihniyete son vereceğiz.

Üç kuruşluk rant uğruna vatandaşımızın hayatını riske atan, önemsemeyen bu zihniyete son vereceğiz.

Kentsel dönüşüm projelerini ranta göre değil, afet risklerini dikkate alarak, vatandaşın yararına göre tesis edeceğiz. Mevcut yapı stokunu güçlendirecek sermaye yetersizliğine de çözüm üreteceğiz.

Afete duyarlı kentleşme ve planlama modelinden taviz vermeyeceğiz. Afet tehlikesi ve riskleriyle ilgili verilerin toplandığı ve periyodik olarak değerlendirildiği şeffaf bir afet bilgi sistemi de kuracağız.
İmar barışından yararlanan yapıların da ivedilikle takip ve tetkik edilmesi gerekecek.

Değerli arkadaşlarım, Kocaeli bir sanayi şehri.

Ülkemizin otomotiv, kimya, metal gibi en önemli sanayi kollarının merkez üslerinden birisi. Stratejik konumu, hem yabancı sermayenin, hem de ülkemizin büyük ölçekli işletmelerinin Kocaeli’yi tercih etmesini sağlıyor.

Türkiye’deki büyük sanayi işletmelerinden %13’ü Kocaeli’nde yer alıyor. Kocaeli’de sanayinin gelişmesini kalkınma için çok önemli buluyoruz ve destekleyeceğiz.

Fakat gelişen sanayi Kocaeli’nde refah yaratmalı arkadaşlar.

Kocaeli halkı, bu sanayideki gelişmenin mükafatlarını, bolluğunu yaşamalı. Sanayileşmenin cezalarını çekmemeli.

Yani dostlarım Kocaeli halkı, sanayi açısından en gelişmiş illerimizden birisi olmanın bedelini böyle ödememeli. Çevre için, Kocaeli halkının sağlığı için acilen önlemler alınmalı.

Bu konuda yazılan raporlara, yapılan araştırmalara kulak verilmeli, eylem planları, projeler yapılmalı.

Değerli yol arkadaşlarım,

Kocaeli’nin ciddi bir internet altyapısı sorunu var. Özellikle pandemi döneminde uzaktan eğitime geçilince, gerekli olan internet altyapısında ciddi sorunlar oluştu.

İnterneti olmayan çocuklarımız cep telefonlarından bağlanıyor. Böylece limit aşımı oluyor ve faturalara yansıyor.

İnternet altyapısı, bir defalık bir yatırım. Ne kadar uzun fiber optik hattı döşerseniz, internet o kadar hızlanır. O kadar kullanıcıya ulaşır. Bu bir defalık yatırımı zamana yaygın bir şekilde karşılığını almak isterseniz, internet de ucuzlar. Çok basit.

Bırakın böyle 3-5 milyar dolarla çözülecek sorunları. Biz çok daha büyüklerini çözdük.

Yine çözeceğiz. Hızlı ve ücretsiz interneti bütün gençlerimize ulaştıracağız.

Değerli arkadaşlar, biz hazırız.
Kocaeli’nin demokrasiye ihtiyacı var. Kocaeli’nin atılıma ihtiyacı var. Kocaeli’nin DEVA ‘ya ihtiyacı var.

Kötü yönetime bir nokta koymaya, emaneti teslim almaya geliyoruz. Biz Kocaeli’ye DEVA olmaya, Türkiye’ye DEVA olmaya hazırız. Soruyorum şimdi Kocaeli hazır mı?
***

Sevgili arkadaşlar,

Bildiğiniz gibi partimiz yoğun bir teşkilatlanma döneminde.

Kocaeli kongremiz belli olduktan sonra, Tunceli için de daha sonra aynı güne tarih verilmiş. Çok arzu etmeme rağmen Tunceli’ye katılamadım. Genel Merkezimizden çok güçlü bir kadro Tuncelili kardeşlerimizle beraber aynı salonda. Arkadaşlarımız Dersim’i yalnız bırakmamış.

1. OLAĞAN TUNCELİ İL KONGRESİNE CANLI BAĞLANTI

DEVA Partisi’nin çok değerli Tunceli İl Başkanı,

Değerli teşkilat mensuplarımız,

Kongremiz vesilesiyle bizlerle beraber olan kıymetli misafirler,

Değerli basın mensupları,

Saygıdeğer Dersimli dostlarım,

Hepinize kucak dolusu sevgilerimi iletiyor, birinci olağan il kongremizin hayırlı olmasını diliyorum.

Genel merkez kurul üyelerimizden bir kısmı bugün aranızda. Biz de can-ı gönülden yanınızdayız.

Önceden programlanmış Kocaeli kongremizle, daha sonra gün alınan Tunceli kongremiz, aynı tarihe denk geldiği için, aranızda olmamanın üzüntüsünü yaşıyorum.

Bu vesileyle, kısa bir süre içerisinde, Tunceli’ye özel bir program yaparak, sizlerle beraber olacağımı belirtmek isterim.

Söz veriyorum, en yakın zamanda geleceğim. Ancak sizden de bir söz istiyorum. Geldiğimde hep beraber şöyle bir Munzur'un gözelerinde birlikte çay içeceğiz. Tamam mı?

Değerli dostlarım,

Biz ülkemizin her ilinde, köyünde, mahallesinde, sokağında halkımızın arasındayız.

DEVA Partisi, ülkemizin her köşesine devletin eşit hizmet sunmasını sağlayacak.

Bugün çok partili ve çok sesli demokratik hayatımızı tek sesli hale getirmeye çalışan bir zihniyetle karşı karşıyayız.

Bu anlayış yüzünden toplum ayrıştırıldı, kutuplaştırıldı.
Biz DEVA Partisi olarak, Türkiye’yi yeniden birleştirmek istiyoruz.

Hepimiz Türkiye Cumhuriyeti’nin vatandaşıyız. Bunun refahını hep birlikte yaşamalıyız.

Dili, etnik kökeni hiç fark etmez;

İnanması, inanmaması, dini, mezhebi hiç fark etmez;

Siyasi fikri, ideolojisi, içinden geldiği toplumsal kesimi hiç fark etmez;

Bu ülkenin her bir vatandaşı, eşit, haysiyetli ve saygın muamele görmek zorundadır.

Devlet, herkese eşit davranmak zorundadır.

Bir kez de Dersimli dostlarımın huzurunda sesleniyorum;
Biz geçmişte yaşanan olayları çok iyi biliyoruz ve acıları paylaşıyoruz.

Yarınlarımızı ise birlikte inşa edeceğiz. Yarınlar bizim elimizde.

Biz tüm vatandaşlarımızın, inançlarının gereğini korkusuzca ve huzurla yaşayabilecekleri özgür bir ortamı oluşturacağız.

Biz vatandaşlarımızın inanç, kültür ve referans ekseninde, hak ve özgürlük taleplerini adalet temelinde karşılayacağız.

Biz, ötekileştirme hissi doğuran tüm uygulamalara son vereceğiz.

Vatandaşlarımızın haklarını asla pazarlık konusu etmeyeceğiz, doğuştan sahip oldukları hakları olduğu gibi tanıyacağız.

Bu kapsamda, alevi vatandaşlarımızın başta cem evlerine ilişkin talepleri olmak üzere inanç, düşünce ve davranış temelinde birikmiş sorunlarının çözümü için gerekli her türlü adımı atacağız.

Biz tüm din ve inanç gruplarının kamusal görünürlüklerinin önündeki tüm kanuni ve idari engelleri ortadan kaldıracağız.

DEVA Partisi hazır. Soruyorum şimdi Tunceli’ye: Hazır mısınız?

***

Saygıdeğer Kocaelili ve Tuncelili dostlarım;

DEVA Partisi, kadınlarla gençlerle, çiftçilerle, emeklilerle, öğretmenlerle işçilerle, esnafla; eşitlik için, adalet için özgürlük için yola çıktı.

Çözüm haritamız belli. Çözümün sözcüsü bizler olacağız.

Ayrışmayacağız, ayrıştırmayacağız. Toplumu kutuplara ayırmayacağız.

Hep beraber Türkiye’nin yaralarını saracağız.

Biz Türkiye’nin haysiyetli insanları için buradayız. Artık Türkiye’nin DEVA’sı var.

Kocaeli’nin ve Tunceli’nin DEVA’sı var. Hepinize çok teşekkür ediyorum.