28 ARALIK
2. Aday Tanıtım Toplantısı
Çok Değerli Genel Merkez Kurul Üyelerimiz,
Kıymetli İl Başkanlarımız,
Belediye başkan adaylarımız,
Teşkilat mensuplarımız,
Saygıdeğer misafirlerimiz,
Değerli basın mensupları,
Ekranları başında ve sosyal medya hesaplarından bizleri izleyen değerli vatandaşlarımız.
Hepinizi saygıyla, sevgiyle selamlıyor,
Aday tanıtım toplantımıza hoş geldiniz diyorum.
*****
Özellikle, ekran başındaki ve burada, bu salonda bulunan gençleri selamlamak istiyorum.
Çocuk yaştan itibaren, sokakta, okulda baskıyla yaşamak zorunda kalan gençler…
Sabahın karanlığında, güneşi görmeden okula gitmek zorunda kalan gençler…
Günlük ihtiyaçları artık lüks haline gelen, Avrupa’daki yaşıtlarını ekranlardan izlemek zorunda kalan…
Hayatını ağız tadıyla yaşayamayan gençler…
Özellikle gençlere hoş geldiniz diyorum.
Hep ne diyorum:
“Bizler gençlerin yanında değil, arkasından yürüyoruz” diyorum.
Bu iktidar gençlere ne diyor, sizlere ne diyor?
“İş var, ama bu gençler iş beğenmiyor” diyor.
Sevgili arkadaşlarım; beğenmediğiniz ne varsa haklısınız!
Bugünkü hayatınız, çocukken hayal ettiğiniz hayattan farklıysa, hayallerinize benzemiyorsa; elbette beğenmeyeceksiniz.
Bugün, bu ülkede yarınlarınızı göremiyorsanız; elbette beğenmeyeceksiniz.
Beğenmediğiniz ne varsa haklısınız gençler! Biz de beğenmiyoruz.
Genç arkadaşlarıma sesleniyorum:
Bu ülkenin sizlere bir “gençlik” borcu var!
Evet, sizlere bir “gençlik” borcumuz var. Ve bunun gayet iyi farkındayız.
İstediklerinize kavuşamıyorsunuz. Hepsinin farkındayız.
İşte, geçtiğimiz günlerde açıklandı:
2021 ve 2022’de ekonomik kriz ve hayat pahalılığı sebebiyle, tam 728 bin öğrenci üniversiteyi bırakmış.
Türlü hayallerle hazırlanıp, bin bir zorlukla sınavı geçip üniversiteye başlıyorsunuz;
Ardından ekonomik kriz yüzünden okulu bırakmak zorunda kalıyorsunuz.
Hatta bazı aileler eğer oğlu kızı bulunduğu şehirde değil de bir başka şehirde üniversite kazandıysa ve yurt çıkmadıysa çocuklarını üniversiteye kayıt bile ettiremiyorlar.
Yurt yok.
Bu barınma fiyatları ile bu gıda fiyatlarıyla “ben seni oğlum kızım başka bir şehirde okutamam” diyorlar.
Ülkenin gençliği açlığa, yokluğa terk edilir mi ya?
Hepsinin farkındayız.
Bizim hedefimiz, her alanda, ama her alanda Avrupa standartlarını yakalamış bir Türkiye.
Dünyadaki akranlarıyla aynı hayalleri kuran, aynı başarıları kazanabilecek bir gençlik hedefliyoruz.
Çünkü Türkiye, her alanda en iyisini hak ediyor.
Demokraside, temel hak ve özgürlüklerde, hukukun üstünlüğünde Türkiye en iyisini hak ediyor.
Ekonomide, eğitimde, sağlıkta, sanatta; Türkiye en iyisini hak ediyor.
İşte bu yüzden;
81 ilde, yüzlerce ilçede, gecesini gündüzüne katarak çalışan DEVA’lı arkadaşlarım; en çok da siz gençler için çalışıyor, gençlerle birlikte çalışıyor.
*****
Değerli misafirlerimiz, değerli katılımcılar,
DEVA partisinin ülkemizdeki siyasete en önemli katkılarından birisi ne oldu biliyor musunuz?
Sadece 18 yaş üstü değil, her yaştan insanın rahatlıkla izleyebileceği temiz, sakin ve seviyeli siyaset üslubu oldu.
İsmi lazım değil bazı genel başkanlar grup konuşması yaparken kürsüye çıktıklarında televizyon haberlerinde mutlaka bir uyarı sayfası koyulmalı bir uyarı işareti koyulmalı.
Ancak 18 yaş üstü bunu izleyebilir diye.
2001 yılında yola çıkarken, “siyasetin kaybolmuş seviyesine irtifa kazandıracağız” diyenler, bugün siyasetin dilini ahlak ve hukuk zemininden hızla uzaklaştırıyorlar.
İbretle izliyoruz.
Öfke, kin ve hırs dolu sözlerin, siyasette bir hitabet sanatı olduğunu savunanlar; kutuplaşmanın ve toplumsal ayrışmanın daha da derinleşmesine sebep oluyorlar.
Aziz şehitlerimizin manevi hatıratını incitecek sorumsuz beyan ve davranışları üzülerek izliyoruz.
Kutsal kitabımızda, haklarında “ölü” tabirinin bile kullanılmasının uygun görülmediği şehitlerimizin ebediyete uğurlandığı törenleri, kaosa dönüştürmek, siyasi şov alanına çevirmek, istismar siyasetinden başka bir şey değildir arkadaşlar.
Yazık, gerçekten çok yazık.
Bu vesileyle şunu da vurgulamak istiyorum ki;
Terörün ve şiddetin karşısında milletçe tek vücut olmamız gerekiyor.
Komşularımız ve müttefiklerimiz şunu anlamalı:
Mesele bu ülkenin egemenliğiyse, mesele bu ülkenin siyasi birliği ve toprak bütünlüğüyse;
Türkiye Cumhuriyeti, devletiyle, milletiyle bir olur; gereken her türlü mücadeleyi verir.
Ancak bu millet hem teröre “dur” demesini bilir, hem de şehit cenazelerini istismar edenlere” dur” demesini bilir.
Geçtiğimiz hafta Irak’ta şehit olan askerlerimizi tekrar rahmetle anıyorum.
Yaralı askerlerimize de Allah’tan acil şifalar diliyorum.
*****
Dostlarım, arkadaşlarım…
Her sokağa çıkışımızda, farklı siyasi görüşlerden, farklı sosyokültürel çevrelerden gelen yüzlerce vatandaşımız dinliyoruz.
Ne zaman çarşıya pazara şöyle adımımızı atsak ki Ankara’da bunu hemen hemen her hafta yapıyoruz.
Sokak sokak gezerken, esnafımızın derdini dinlerken, bir şey dikkatimizi çekiyor.
Bakın, bu dikkatimizi çeken şey ne?
Bizim yanımıza gelen, önümüzü kesen ya da selam verdiğimiz hiç kimse
“Siz iktidara gelirseniz, çalarsınız çırparsınız” demiyor.
Hiç kimse, bize “İhaleleri arkadaşlarınıza, eşinize dostunuza verirsiniz” demiyor.
Hiç kimse, “Benim hayat tarzıma, kılığıma kıyafetime karışırsınız” demiyor.
Biz, çok şükür, bu güveni insanlarımıza verdik ve DEVA kadroları olarak bu güveni vermeye devam ediyoruz.
Fakat yeter mi? Yetmez.
Daha fazlasını yapmalıyız.
Değerli arkadaşlarım, işte görüyoruz:
Otoriter rejimler var ya, Avrupa’nın, dünyamızın dört bir yanını sarmış durumda.
Bu otoriter anlayış, bu “ben dedim olsun, ben hukuk tanımam anayasa tanımam” anlayışı maalesef sadece Türkiye’ye özgü bir şey değil.
Dünyanın pek çok bölgesinde şu anda var olan bir gerçek.
Hamaset, bu kafatası milliyetçiliği günden güne dünyada ivme kazanıyor.
Şöyle bir meclise bakın… Aşırılıkta, ayrımcılıkta, kutuplaştırmada yarışan yarışana…
Seçimde aradığını bulamayan da gidiyor hamaset yapıyor, seçimi kazanan zaten hamaset üstüne bir siyaset üretmiş durumda.
E dolayısıyla koskoca TBMM fikrin değil hamasetin üretildiği bir kurum haline geliyor.
Ama arkadaşlar hiç endişeniz olmasın biz buradayız.
Biz, insanlarımız böylesi bir hamaset siyasetine, bu türden bir kolaycılığa, hapsedilmesin diye buradayız.
Geçtiğimiz günlerde, aday tanıtım toplantılarımızın ilkinde söylemiştik.
“Buradan kurtulmak bize düştü” demiştik.
Hatırlıyorsanız Güney Amerika'da düşen bir uçaktan bahsetmiştim. Ve o uçağın arama çalışmasından vazgeçildiğini kazazedeler tarafından radyodan dinlenildiğini öğrenildiğinden bahsetmiştim.
Ondan sonra dönüp ya “bu iyi haber bundan sonra arama kurtarma faaliyetlerinden vazgeçmişler. Dolayısıyla iş bize düştü” diye gayrete başladıklarından bahsetmiştim.
İşte şu anda bizim üzerimize düşen bu. DEVA Partisi olarak üzerimize düşen bu, millet olarak üzerimize düşen bu.
Öyle gelip de birilerinin bizi kurtarmasını bekleyemeyiz. Birilerinin gelip de bu yerle bir edilmiş hukuk sisteminin anayasal sistemini birilerinin gelip düzeltmesini bekleyemeyiz.
Eğer sen beklersen ben beklersem onlar beklerse bu ülke hiçbir yere gitmez.
Kolaya kaçmak yok.
Sosyal medyada alınacak üç fazla tık adına;
Birkaç haber bülteninde birkaç dakika fazla görünmek adına;
Kimse bizim ağzımızdan inanmadığımız tek bir söz duymaz.
Bizim tiyatro sanatına saygımız sonsuz ancak siyaseti sadece bir tiyatrodan ibaret görenler var…
Bizim alnımız ak başımız dik çok şükür.
O seçimlerde milleti aldatanlar utansın. Aldatarak seçimi kazananlar helalinden kazanmayanlar utansın.
Niye dik duracağız biliyor musunuz arkadaşlar çünkü biz dünyada rüzgâr nereden eserse essin, siyasette moda ne olursa olsun biz, kafatasçı bir zihniyetin, otoriter bir anlayışın bu ülkeye yaptıklarını, bu ülkenin insanına çektirdiklerini hiç unutmadık.
Dini inancı yüzünden yuhalanan vekilleri de unutmadık;
Meclis çıkışı gözaltına alınan vekilleri de unutmadık.
28 Şubat’ta, devlet eliyle adliye koridorlarında yapılan zulümleri de unutmadık;
İşkencehaneye çevrilen karakollardaki zulümleri de unutmadık.
Kısacası:
Nereden geldiğimizi, nasıl bir ülkede yaşamak isteyeceğimizi unutmayacağız.
Geldikleri yeri unutanların, gittikleri yol ortada.
İşte mevcut iktidar.
Neredeeen nereye değil mi?
Kim derdi ki; bir zamanların 28 Şubat zihniyetinin zulmettikleri, o baskı ve zulüm ortam içindekiler kendileri iktidar gücünü ele geçirdiklerinde başkalarına baskı yapacaklar başkalarına zulüm yapacaklar.
Neredeeen nereye.
Kimlerle iş tuttuklarını görüyoruz şu an.
Sayın Erdoğan bir yanına almış Bahçeli’yi bir yanına almış Perinçek’i yarınların Türkiye’sini oralarda görüyor.
O kafalarda görüyor o zihniyetlerde görüyor.
Halbuki bunlar o geçmişin Türkiye’sinin karanlık günlerinin temsilcileri olan isimler.
Bir okula, zamanının ünlü işkencecilerinden birinin adını vermeye kadar işi götürdüler.
Meclis kayıtlarında tutanaklarında sabit.
İşkenceci olduğu tescillenmiş.
Bir okula ismini veriyorlar, körpecik çocuklara rol model olarak gösteriyorlar.
Şu kafaya bakın.
İşte arkadaşlar kolunuzu bir kere kaptırırsanız bundan kaçış yok.
Seçimlere zaten böyle bir ittifakla girmediler mi? Böyle bir otoriter kafayla girmediler mi?
Faili meçhullerin, 28 Şubatların, baskının, ayrımcılığın ittifakını kurmadılar mı?
İşte gerisi de çorap söküğü gibi geliyor.
Tek bir taviz arkasından neleri getiriyor görüyoruz.
Bu büyük ve güzel ülke, Anayasa Mahkemesi’nin açık kararlarının uygulanmadığı, ihlal edildiği bir ülke haline geldi.
Bu büyük ve güzel ülke, bir kişinin inadı yüzünden, insanların haksız yere hapishanelerde ömür tükettiği bir ülke haline geldi.
İşte 30 Aralık geliyor.
Bu büyük ve güzel ülke, Sinan Ateş’lerin hukuk cinayetlerine kurban gittiği, insanların hesap sormaktan korktuğu bir ülke haline geldi.
Gerçekten içimiz yanıyor arkadaşlar.
Bu ülke buna layık değil. Gerçekten çok yazık.
Bu büyük ve güzel ülkeye, bu ülkenin insanlarına çok yazık.
Türkiye böyle kötü yönetilmeyi hak etmiyor!
İşte tam da bu noktada bizlere çok büyük işler düşüyor.
DEVA Partililer olarak biz, sapasağlam ve dimdik şekilde tam demokrasi hedefimizden şaşmadan yürümeye devam etmek zorundayız.
Biz doğru yerde duruyoruz.
Ancak bizim üzerimize düşen durduğumuz bu doğru yeri vatandaşlarımıza daha iyi anlatmak daha sık anlatmak, daha çok anlatmak.
Biz hukuk ve adalet hedefimizden şaşmadan yürümeye devam edeceğiz.
Ne demişti büyük şairimiz Mehmet Akif:
“Cehennem olsa gelen, göğsümüzde söndürürüz;
Bu yol ki Hak yoludur, dönme bilmeyiz, yürürüz."
Hep beraber yürüyeceğiz inşallah hep beraber.
Biz bu ülkenin yarınları ile ilgili Türkiye hedefimizden Türkiye hayalimizden emin miyiz?
Biz önce insan önce hak, adalet, özgürlük duruşumuzdan emin miyiz?
Biz ekonomimize fırsat eşitliği, şeffaflık, sosyal adalet duruşumuzdan emin miyiz?
Dolayısıyla bu durduğumuz sağlam noktayı çıkacağız kapı kapı herkese çok daha iyi anlatacağız, daha sık anlatacağız.
Yapacağımız bu arkadaşlar.
*****
Değerli kardeşlerim,
Seçimden bu yana yeni bir ekonomi yönetimi var, biliyorsunuz.
Tabi işin başında Sayın Erdoğan var. Yeni ekonomi yönetiminin başında da Demokles’in kılıcı gibi o imza kaleminin ucu sallanıyor.
Bir gece ansızın bakarsınız bu ekonomi yönetimi gitmiş bambaşka insanlar gelmiş.
Teşkilatımızın ve adaylarımızın dikkatini çekiyorum:
Sokağa çıktığınızda insanlara bir sorun.
“Ben çok rahat geçiniyorum, keyfim yerinde” diyen var mı?
Bırakın o 7 bin 500 lira emekli maaşı ile geçinmeye çalışanları bırakın işsiz gençleri bakın çalışan işsiz kalmayan maaşına az da olsa zam alabilen nispeten şanslı olan insanlardan bahsediyorum…
Şimdi artmış haliyle ocağın sonunda 17 bin lira asgari ücret alacak vatandaşlarımızdan bahsediyorum.
Rahat geçiniyorum diyen var mı?
Döviz borcu olmayanlardan, büyük kira yükü altında ezilmeyen, iş güç sahibi olan insanlardan bahsediyorum dikkat edin.
Onlar arasında bile rahat geçiniyorum diyen var mı?
Yahu, insanlar tatillerden falan vazgeçti, kahvesinden, ekmeğinden yemeğinden kıstı. Eve daha az misafir çağırmaya başladı insanlar.
İşte dün uzun müzakerelerden sonra, değerlendirmelerden sonra asgari ücret açıklandı.
17.000 TL net.
Bu maaş, bu asgari ücret insanların eline ne zaman geçecek?
Ocak sonunda geçecek.
Bakın, Kasım ayı için, bekar, tek bir işçinin aylık asgari gideri Türk-İş’e göre 18.239 TL.
Bu hangi ayın rakamı? Kasım ayının rakamı.
Şimdi aralık sonunda açıklanacak, bu rakam artacak değil mi? Ocak için de yeni bir rakam açıklanacak. Yani Aralık'ta artacak, Ocak'ta daha da artacak. Ama ocak sonunda bir asgari ücretli işçinin eline geçen rakam 17 bin lira olarak artık sabitlenmiş durumda.
2 lira tabii çok önemli. Onu atlarsak yanlış olur. Çünkü iki liranın satın alma gücü malum
Ya biz bu ülkede tekrar kuruşu kıymetli hale getirmiştik. Bırakın lirayı ya. O altı sıfır attığımız dönemlerde bir kampanya başlatmıştık.
“Yere düşen bir kuruşu alalım çünkü artık kuruşun değeri var bu ülkede” demiştik.
Hatırlarsınız Merkez Bankası'nın kampanyalarını. Enflasyonla mücadele çerçevesinde paranın kıymetini bilelim. Ve kendi yerli milli paramızı değerli kılalım diye o kuruş kampanyasını başlatmıştık.
Şimdi bazen değersizse öyle, bazılar da bakıyor, üzerinde yazandan metal değeri daha fazla topluyorlar piyasadan metal olarak eritiyorlar, üzerinde yazandan daha fazla ediyor.
Eğer demir paraysa, kâğıt paraysa zaten hala var.
Ve değerli arkadaşlar bakın, ocak sonu geldiğinde vatandaşlarımızın eline 17 bin lira asgari ücret geçtiğinde bekar tek bir kişinin aylık ihtiyacı 19 bin liraya zaten geçmiş olacak.
Ocak sonunda dakika bir gol bir.
17 bin lira asgari ücret, 19 bin lira tek bir kişinin asgari aylık ihtiyacı.
Kim söylüyor bunu? Türk-İŞ söylüyor. Milyonlarca çalışanı temsil eden kuruluş söylüyor.
Oysa asgari ücret Türk lirası olarak aynen yerinde saymaya devam edecek.
Ne dediler?
“Yıl ortasında öyle artış martış da yok” dediler.
“Yıl sonuna kadar idare etsin herkes” dediler.
Buna gerçi sendikalar şart düştü ama bunu hükümet istemiyor. O belli.
Bu ne demek?
Ocak ayında 17 bin lira olan asgari ücret aralık sonuna kadar 17 bin lira olmaya devam edecek.
Hükümetin iktidarını istediği bu.
Açıkladı da bu değil mi?
Ülkenin cumhurbaşkanı çıktı “yıl ortasında artısı falan yok” dedi.
Peki, aynı ülkenin aynı iktidarı demiyor mu?
“2024 yılında yüzde 36 enflasyon olacak” diye.
Merkez Bankası'nın açıkladığı ve TÜİK'in makyajlanmış enflasyonuna göre hesap edilen hedef, rakam yüzde 36 değil mi?
Bu ne demek?
Şu anda ülkenin iktidarı asgari ücret alan bütün işçilerin ve sabit Türk lirası cinsinden maaşı olan herkesin 2024 yılının sonu geldiğinde yüzde 36 fakirleşeceğinin ilanı değil mi bu.
Hesap basit.
Maaş yıl sonuna kadar sabit.
Fiyatlar yüzde 36 artacak.
Ne demek?
Her ay her ay her ay daha fakirleşeceksiniz.
“Öyle temmuz ayı geldiğinde de ben dinlemem anlamam” demek.
Her Allah'ın günü satın alma gücü gücü düşecek bu ülkede.
İşte OECD’in araştırma sonuçları ya.
Gençlerden bahsettik ya. Türkiye'de her 100 öğrenciden yaklaşık 20’si, haftada en az 1 gün 2, 3 gün, 5 gün olanlar da var. Parası olmadığı için yemek yiyemiyor bu ülkede.
Yani 100 öğrencimizden 20’si, haftada en az 1 gün okulda aç derslere giriyor.
PISA testi sonuçları da ortada. Bütün OECD ülkeler içerisinde başarı seviyesi en düşük olan ülkelerden birisi biziz.
Ya siz çocukların en temel ihtiyacını, beslenme ihtiyacını artık karşılayamayan bir ülke haline getirdiniz bu Türkiye'yi.
Gerçekten bu işleri hiç yapmasak, hiç bilmiyor olsak deriz ki ya ne yapalım çalışıyorlar ama bu kadar oluyor.
Dış güçler var, bilmem şu var, bu var falan filan diye belki biz de kanabiliriz.
Ama bu ülkenin tam 11 yıl ekonomisinin başında olan bir arkadaşınız olarak söylüyorum ki bu ülkenin ekonomisinin içine düştüğü durumun tek bir sebebi var.
O da tek bir kişi.
Akıl dışı, bilim dışı bir tezi dayatan ve bu ülkeye kur korumalı mevduat gibi bataklık politikaları empoze eden tek bir kişi.
İnanın başka bir şey değil.
Çünkü tek sorumlu. Öyle istedi. “Tek imzayla her şeyi yapabilmeliyim” dedi.
E millet “hadi yap bakalım” dedi. “Görelim” dedi. Ne oldu?
34 yıl sonra tek haneye indirdiğimiz ve yıllarca tek hanede tuttuğumuz enflasyonu patlattı.
Döviz kurunu patlattı. Ve üstelik yeni ekonomi yönetimi bunu itiraf ettiği için söylüyorum.
Ne yaptı seçimden önce?
Dolar kurunu 18 lirada 19 lirada tuttu.
Seçimden sonra 28 lira 29 liraya patlattı.
Ben şimdi size soruyorum; Seçimden önce insanlara dolar kurunu 18 lira gösterip seçimden sonra 28 liraya patlatmak halkı aldatmak değil mi?
Seçimlerden önce mazotu çiftçimize 20 lira gösterip seçimlerden sonra 40 liraya patlatmak bu halkı aldatmak değil mi ya?
Seçimlerden önce faiz ben olduğum sürece inecek, daha da inecek deyip, Merkez Bankası'na faizi 8,5’a indirip seçimden sonra yüzde 42,5 faizi yükseltmek halkı aldatmak değil mi?
Onun için hep diyorum arkadaşlar kazandı ama helalinden kazanmadı.
Çünkü aldattı.
Millete binlerce kişinin katıldığı miting meydanlarında montaj videolar izletti ya.
Montaj olduğu ortaya çıkınca da ne dedi?
“Ama montaj ama şu ama bu.” Böyle bir şey var mı ya?
Bizim inancımızda ne aldanan olacaksın ne de aldatan olacaksın.
Böyle bir şey yok.
Sayın Erdoğan'ın lügatinda var mı böyle bir şey ya?
En azından bizim eskiden beraber çalıştığımız Sayın Erdoğan'ın lügatında biz böyle bir şeyin olmadığını bilirdik.
Ama baktık ki bu güç zehirliyor. Mutlak güç mutlaka zehirliyor. Mutlaka yozlaştırıyor.
Onun için biz bu sisteme “hayır” dedik. Onun için bu “Türk Tipi Başkanlık” dedikleri sisteme onun için biz zamanında “hayır” dedik.
Değerli arkadaşlarım buradan hep birlikte tarihe bir not düşmek istiyorum;
İleride içinde bulunduğumuz bugünler anlatılırken birileri bu kaydı görsün, izlesin, duysun istiyorum. Çünkü eğer bugünlerin tarihini Sayın Erdoğan'ın kitap yazdırdığı kişilere bırakırsak gelecek nesiller “aa Türkiye o günlerde ne güzelmiş” diyecekler.
“Hiç kimsenin hiçbir sıkıntısı yokmuş” diyecekler.
“Her şey güllük gülistanlıkmış” diyecekler.
Durmadan kitap yazılıyor ya.
Şimdi ben sizden değerli arkadaşlar bir kez daha bir şahitlik istiyorum.
Şahitlik yapın ki ülkenin içinde bulunulduğu bu durum tarih kayıtlarına girsin, dijital kayıtlara girsin, bugünün tarihi yazıldığında insanlar gerçekleri bilsin.
Gerçeklerden sadece şu anda bu ülkede yaşayanlar değil, yarınların da haberi olsun.
2023 yılı Türkiye'sinde Erdoğan'ın cumhurbaşkanı olduğu Türkiye'de insanların bir kilo peynir almakta zorlandığı bir dönem yaşıyoruz.
Şahit misiniz?
2023 yılı Türkiye'sinde, “yerli ve milli” kelimeleri dilinden düşünmeyen bir iktidar, böyle bir iktidar iş başındayken, her işin başında “yerli milli” diyen bir iktidar iş başındayken vatandaşlarımızın yerli sebze meyveyi taneyle alabildiği bir dönem yaşıyoruz.
Şahit misiniz?
2023 yılı Türkiye'sinde, Cumhuriyetimizin 100. yılını kutladığımız bir tarihte üç tarafı denizlerle çevrili bir ülkede, insanlar balık yemeye hasret kaldılar.
Şahit misiniz?
“Doğal gaz rezervi bulduk. Artık doğal gazı bedava dağıtacağız. Her şey ucuzlayacak. Geleceğimiz garanti altında” diye seçime gidenlerin ki onlar da duysun bunu,
2023 Türkiye’sinde, kış gelince, hava soğuyunca, yağmur yağınca insanlar havaya bakıp “berekettir” diye sevinemediği günleri yaşıyoruz.
Çünkü havanın soğuduğunu, yağmuru görenler hemen ay sonundaki doğal gaz faturasını düşünüyor.
Şahit misiniz?
Bakın bunların hepsi kayda geçiyor.
Niye?
İleride tarihçiler bugünleri yazsın diye.
Hukukun olmadığı, adaletin olmadığı, otoriterliğin olduğu, baskının olduğu bir ülkede ekonominin nasıl kötüye gidebildiğini, insanların nasıl yoksullaştığını, yoksulluğun nasıl yaygınlaşıp ve derinleştiğini hem gelecek nesiller bilsin hem de tarih kayıtlarına geçsin diye ben bu konulardaki şahitliğinizi istedim.
*****
Değerli arkadaşlarım, kardeşlerim, 2023 yılı için gerçekten çok hayalimiz vardı.
Önce 6 Şubat'la tarihimizin en acı sabahlarından birine uyandık.
Herkes bir akrabasını, bir sevdiğini, bir arkadaşını kaybetti.
Çok zordu. Hala da zor.
Çünkü ateş düştüğü yeri yakıyor.
2023 hayallerimiz depremle sarsıldı ama mücadelemiz bitmedi.
Yeni bir yıla da şu anda girmek üzereyiz. Ancak halkımızda, toplumda yaygın bir umutsuzluk ve hayal kırıklığı var.
Çünkü beraber kurduğumuz hayallerimiz gerçekleşmedi.
Kerhen istemeden iktidara oy vermiş vatandaşlarımız da bizlere destek verenler de çok hayaller kurmuştu.
Olmadı.
Mayıs seçimleri öncesinde güler yüzleriyle birbirlerine kalpler gönderen vatandaşlarımızın yüzünde maalesef şimdi derin bir sükûnet hâkim.
Mecburen “ya daha kötüsü olursa” diye korkup iktidara oy veren ve sonuçtan mutsuz olan vatandaşlarımızın da yüzünde bakıyoruz gülümsemeden eser yok.
Onlar da gördüler ki, seçimden bu ayağına tam 7 ay geçti ama ülkede pek çok şey kötüye gitmeye devam ediyor.
Farkındayım. Hepimiz farkındayız.
İnsanlar inandılar. Bir ideale, güzel bir ülke idealine inandılar.
Ve hayal kırıklığına uğradılar.
Ve haklılar.
Kadınlar, üzgünler ve haklılar;
Sokaklar kadınlar için daha emniyetli olacaktı.
Kadına şiddete karşı ciddi bir çalışma başlayacaktı.
Olmadı.
Öğrenciler, üzgünler ve haklılar;
Aldıkları KYK burslarıyla, KYK kredileriyle geçinebilecekleri bir ülkede yaşayacaklardı.
“Çıkar telefonunu göster” diyen zihniyete teslim olmayacaklar, en iyi telefonları en güzel bilgisayarları çağın gereği olarak kolayca alabileceklerdi.
Yediklerine, giydiklerine kimsenin karışmayacağı bir ülke olacaktı Türkiye.
Olmadı.
Çalışanlarımız, işçilerimiz, memurlarımız aynı işi yapan Avrupalı akranları gibi daha kolay bir araba, daha kolay bir ev alabileceklerdi.
Olmadı.
En azından kiralarını ödeyebilecekleri müreffeh bir ülke onların da hayaliydi.
7 Şubat sabahı, arkadaşlarıyla kahvaltı yapmak için sözleşen Antakyalı bir genç içinde zordu bu sene, Gazze'de yavrularını toprağa veren bir baba için de zordu.
Söylemekte beis yok değerli arkadaşlar; 2023 üstesinden gelmesi zor bir yıl oldu.
Ben de her yurttaşımız gibi 2023 yılındaki olumsuzluklardan nasibimi aldım ve bugün yol arkadaşlarını, en sevdiklerini, annesini babasını kaybetmiş bir arkadaşınız, bir dostunuz, bir kardeşiniz olarak karşınızdayım…
Fakat;
İnsanları enkaz altında kalanları kurtarmak için çaba gösteren gençleri, kadınları, yaşlıları da hatırlamamız gerekiyor.
Yurdun dört bir yanından, su şişelerini, yiyecekleri, montları, battaniyeleri kolilere yerleştiren;
Futbolcusundan öğrencisine, oyuncusundan bekçisine, yardım için sıraya girenleri hatırlamamız gerekiyor.
Deprem bölgesine akın eden sivil-polis-asker gönüllüleri, madencilerimizi hatırlamamız gerekiyor.
Gecesini gündüzüne katan sağlık çalışanlarımızı;
Kovulma pahasına işini gücünü bırakıp insanlara erzak taşıyan motokuryeleri;
Kazanlarını kepçelerini alıp insanlara yemek vermek için yollara düşen aşçılarımızı hatırlamamız gerekiyor.
Onları unutmadık değil mi? (…)
Çünkü arkadaşlar biz, zor günde nasıl toplum olarak birbirimize kenetlendiğimizi işte o 6 Şubat depremlerinde gayet iyi gösterdik.
Sınavdan kalan iktidardakiler oldu.
Harekete geçemeyen, kilitlenen, ilk 48 saat ilk 72 saat hiçbir şey yapmadan sadece olanı izlemek durumunda olan iktidar oldu.
Vatandaşlarımız depremin ilk dakikalarından itibaren harekete geçtiler. Beklemediler onu bunu.
Biz, değerli arkadaşlarım;
Biz, hiçbir duygu barındırmayan çehreleriyle, insanlar enkaz altındayken kameraya kin kusanlardan ibaret değiliz.
Bu ülke böyle bir ülke değil.
Bunu hatırlatmak istiyorum.
O halde değerli dostlarım
Üzülmesi, darılması, pişman olması gerekenler bizler değiliz.
Bizler, ülkemizin bir olan, beraber olan, birbirine destek veren insanları olarak;
Buradayız, burada olmaya da devam edeceğiz!
Onlara inat, buradayız!
Bizim varlığımızdan o kadar rahatsız oluyorlar ki. Bildiğiniz gibi değil.
14 Mayıs seçim akşamı, seçim sonuçları açıklandı. İstanbul'da Kısılık'taki evinin önünden doğaçlama bir konuşma yaptı değil mi?
Ne dedi Sayın Erdoğan?
Daha ikinci, üçüncü dakikada “Babacan” dedi, “DEVA” dedi.
Geldi Ankara'ya.
Konuşmasının ilk birkaç dakikasında “Babacan” dedi, “DEVA” dedi.
Çünkü niye?
Bizim bu sağlam duruşumuz var ya, bizim bu ilkeli duruşumuz var ya, bizim bu boyun eğemememiz var ya, öyle rahatsız ediyor ki. O kadar rahatsız ediyor ki.
Çünkü biz arkadaşlar, biz arkadaşlar o etrafındakilerin çoğu gibi korkuyla, tehditle sindirdiklerinden de değiliz, gayrimeşru, gayri ahlaki bir şekilde nemalandırdıklarından da değiliz.
Ve biliyor ki ve biliyor ki biz ne tehdide boyun eğeriz ne de menfaatle cebrediliriz.
Gayet iyi biliyor.
Onun için çok rahatsız.
Ya mecliste 600 milletvekili var, kafayı bizim 15 milletvekilimize takıyor.
Niye?
Çünkü onların varlığı var ya isterse 200 tane, 300 tane milletvekili olsun bizim arkadaşlarımızın o 15 arkadaşımızın meclisteki dik duruşu var ya, işte o dik duruş onu çok rahatsız ediyor.
Çünkü herkesin biat etmesini istiyor.
Çünkü herkesin biat ettiği bir ülkede kafasına eseni daha rahat yapabileceğini düşünüyor.
Bizde böyle bir şey yok.
Çok şükür. Biz Allah'tan başka hiç kimsenin önünde eğilmeyiz.
Ve biz, hesap günü geldiğinde ne kadar çok para kazandığından hesap sorulmayacağını, kazanılan paranın helal olup olmadığından sorgu sualin geleceğini bildiğimiz için rahatsız.
Onlar korksunlar.
Değerli arkadaşlarım;
Biz kendimizden emin olalım. Bu yolda emin adımlarla yürüyelim. İnşallah bu duruşumuz her geçen yıl her geçen ay bırakın her geçen saat daha çok vatandaşımızın dikkatini çekecektir.
Bugüne kadar belki dönüp bize bakmayanlar var.
“DEVA Partisi ne söylüyor” diye belki dinlemeyenler var. Ama duruşumuzu bozmadan sapasağlam yürüdüğümüz sürece daha çok vatandaşımız dönüp bize bakmaya başlayacak.
“Ya bu insanlar bir şeyler söylüyor. Bir dinleyelim hele” diyecekler.
Dinlediklerinde görecekler ki, hep biz hakkı konuşuyoruz. Adaleti konuşuyoruz. Doğru noktada duruyoruz.
Dolayısıyla biz günlük rüzgarlardan asla etkilenmeden “bugün politikada bu modaymış benden bu modaya uyayım” demeden ilkelerimizi, değerlerimizi sapasağlam yerinde tutup her geçen saat, her geçen gün, her geçen ay, her geçen yıl çok daha geniş bir kitleyle inşallah bu yola devam edeceğiz.
*****
Değerli yol arkadaşlarım, Aralığın ilk haftasında yerel seçimler için ilk grup belediye başkan adayımızı açıklamıştık.
Bugün de ikinci grup belediye başkan adaylarımızı açıklıyoruz.
Bizim iddiamız şu:
Bizim her bir adayımız mevcut belediye başkanından da diğer adaylardan da bu işi belediyeciliği çok daha iyi yapacak bilgi ve beceriye sahip.
Adaylarımız buradalar.
Ben her birisinin gözünde, kalbinde bu özgüvenin olduğunu biliyorum.
Çünkü adaylarımızın bir kısmı bizim teşkilatımızdan yıllarca beraber çalıştığımız arkadaşlar.
Bir kısım belki daha son dönemlerde tanıştığımız arkadaşlar, ama ben her birine sorduğumda “ya sen mevcut başkandan çok daha iyi yapar mısın bu işi?” Dediğimde bir saniye bile tereddüt etmeden “tabii, tabii ki yaparım” diyen arkadaşlarımız.
İşte bizim iddiamız ne arkadaşlar?
Biz, bir, etkin yönetiriz, iyi yönetiriz. İki, temiz yönetiriz.
Ve bizden başka, bu konularda iddialarını böyle detaylı olarak yazılı çizili hale getiren bir başka partide yok.
Çünkü biz siyasetin çok ciddi bir işi olduğuna inanıyoruz.
Bu ülkeyi yönetme iddiasının çok ciddi bir olduğunu biliyoruz.
Partimizin kuruluşundan hemen sonra, Yerel Yönetimler ve Şehircilik Eylem Planı’mızı açıkladık. Sayfalar dolusu madde madde madde yerinden yönetim anlayışımızı ortaya koyduk.
Arkasından genel seçimlerdeki sonuçtan sonra, genel seçimlerde merkezi hükümette bugün için yapacağımız şeylerin sınırlı olduğunu bildiğimiz için ne yaptık? Böyle bir özet dokümanla DEVA Belediyeciliğinden ne anladığımızı madde madde bir özet haline getirdik.
Tüm Türkiye için.
Şimdi her adayımız ne yapıyor? Buradan kendi iliyle, ilçesiyle, Büyükşehir'le ilgili konuları tarıyor. O il ve ilçede hangi sorun ön plandaysa, hangi konular acil çözüm bekliyorsa ona uygun kendi yerel mesajlarını oluşturuyor.
Bununla da kalmadık. Şu anda bu salondaki olan adaylarımızın hepsi ne yaptılar?
DEVA belediyeciliği, etik kurallar bildirgesine imza attılar, öyle bir salona girdiler.
Yani bizim belediye başkanlarımız, seçildiklerinde göreve başladıklarında burada yazan her bir etik ilkeye imza atıp adayımız oldular.
Türkiye Cumhuriyeti tarihinde bir ilk arkadaşlar.
Daha önce örneği yok.
Ya kimsenin aklına gelmemiş bu dedim. Arkadaşlara sordum, biraz araştırın ya dedim. Herhalde biz ilk olamayız dedim. Ama ilk. Olmamış.
Çünkü niye?
Bu ülkede belediye deyince insanların kafasında ilk çağrışım yapan kelime rant.
Belediye seçimlerini bir rant kapma yarışı olarak görüyorlar.
Bir rant paylaşım yarışı olarak görüyorlar.
Belediyecilik arkadaşlar bir rant kapma, rant paylaşma yarışı değildir. Belediyecilik hizmet yarışıdır.
Ve bu hizmeti temiz bir şekilde yapmanın yarışıdır.
İşte biz bu inançla, bu ilkeyle yola çıktık.
Ve inşallah arkadaşlar göreceğiz ki, bizim başkanlarımız örnek belediyecilik nedir? Tüm Türkiye'ye gösterecekler.
Bakın bunu yaşadık ya.
Birkaç defa anlattım ama çok hızlı yine özetleyeyim.
Depremde yaşadık.
Deprem oldu. Ben depremin üçüncü günü Hatay'daydım. Daha sonra İslâhiye, Nurdağı, Kahramanmaraş, Malatya ilk bir haftada depremden en çok etkilenen bölgelere bizzat gittim.
Baktım bizim İslahiye’de o zaman Ertuğrul Bey il başkanımız, gayet güzel bir depo oluşturmuş. Tırlar depoya iniyor. Küçük araçlarla yardım dağıtılıyor.
Kahramanmaraş'taydım. İrfan Bey burada. O zaman il başkanımız, Maraş'ın dışında bir depo tutmuş. Tırlar iniyor. Küçük araçlarla köylere dağıtılıyor.
Malatya'daydım. Baktım bizim o günkü il başkanımız Onur Bey, Sinan Bey el ele vermişler 2 bin metrekarelik bir depo tutmuşlar organize sanayi bölgesinde, tırlar iniyor tüm Türkiye'ye dağıtılıyor.
Fakat dediler ki; “ya bizim tırların bir tanesi yanlışlıkla ismini söylemeyeyim. Bir başka kamu kurumunun deposuna inmiş, yanlış adrese gitmiş. Orada onlar öyle kalır haftalarca kimseye o yardım ulaşmaz” diye de arkadaşlarımız baktım üzülüyordu yani.
Bir kere indi ya.
Yürümüyor çünkü sistem yürümüyor. Olmadı.
Ben bunu şunun için örnek veriyorum, Demek ki bizim teşkilatımız iş başa düştüğünde, görev verildiğinde ya da “ben kimsenin görev vermesini beklemem, bu yapılacaktır. Ben bunu zaten yapmalıyım” dediğinde yapamayacağı hiçbir şey yok.
Bütün il başkanlarımız için bu geçerlidir. Bütün ilçe başkanlarımız ve bütün teşkilatımız için geçerlidir.
Onun için biz inşallah belediye başkanlarımız görevini teslim aldığı anda o dürüst çalışma, çok çalışma, iş bilme nasıl hızlı sonuç getiriyor bunu bütün Türkiye'ye göstereceğiz.
Ve değerli arkadaşlar tabii ki; yerel seçimler belediye yönetimlerini kazanmak için yapılan seçimler ama bu yerel seçimlerin bir özelliği daha var. O da yerel seçimler hükümete bir uyarıdır.
Genel seçimler oldu, 7 ay geçti. Seçimlere kadar bir 3 ay daha geçecek. Etti mi 10 ay?
Yani hükümetin ilk on ayki icraatından memnun musunuz değil misiniz?
Bunun da bir mesajı olacak bu yerel seçimler.
Dolayısıyla bu yerel seçimler, vatandaşlarımıza, hükümeti uyarmak için “arkadaş ben sana kerhen de olsa oy vermiştim” ki o 52 puanın içerisinde kerhen oy veren çok insan var, “Ben sana oy vermiştim ama yanlış yoldasın, yanlış yapıyorsun. Bak bu ülke fakirleşmeye devam ediyor. Bu ülkede adaletsizlik, hukuksuzluk çoğalıyor.” Mesajını vermek için de çok önemli bir fırsattır.
Dolayısıyla biz bütün bu yerel seçim çalışmalarımıza ne diyeceğiz? Bir, biz
etkin yönetiriz, iyi yönetiriz diyeceğiz.
İki, temiz yönetiriz diyeceğiz ama aynı zamanda diyeceğiz ki eğer hükümeti iktidarı uyarmak istiyorsanız yerel seçimler aynı zamanda hükümete sarı kartı göstermenin çok önemli bir vesilesidir diyeceğiz.
Hep beraber sarı kartı gösterecek miyiz arkadaşlar?
Sarı kartı olmayan var mı?
Hep beraber. Bundan sonra ta 31 Mart'a kadar sarı kartlar cebimizde.
Sarı kartı vatandaşlarımızla beraber yan yana duracağız, iktidara göstereceğiz.
Peki, yerel seçimler uyarı, sarı kart zamanı.
Bir sonraki genel seçimler 2028 olur, belki daha erken olur. Ama 2028 tarihi geldiğinde ya da daha erken bir tarihte genel seçimler yapıldığında da iktidara hangi kartı göstereceğiz arkadaşlar?
Hep beraber iktidara kırmızı kartı göstermenin zamanında bir sonraki genel seçimler olacak inşallah.
Böylece inançla dosdoğru çalışmaya devam edeceğiz.
Değerli arkadaşlar, ilk grup adaylarımız açıklarken sizden bir söz istemiştim.
DEVA Partisi olarak ülkemizin dört bir köşesinde çalışmak için sizden sözler istemiştim.
Bugün de yine aynı sözleri almak istiyorum.
Yeni adaylarımız var, yeni adaylarımızdan almak istiyorum. Yeni adaylarımızla beraber çalışacak bütün teşkilat mensuplarınızdan bu sözü almak istiyorum.
Ve şimdi sizlere sormak istiyorum.
DEVA olarak Türkiye'nin dört bir yanında ulaşmadığımız tek bir hane kalmayana kadar çalışacak mıyız?
Söz mü?
İl il, ilçe ilçe, belde belde, mahalle mahalle, ayaklarımızın altı su toplayıncaya kadar her bir kenara, her bir köşeye ulaşacak mıyız?
Söz mü?
Ev hanımlarıyla, çocuklarla, gençlerle; kirayı ödeyemediği için evden atılan o yaşlı ninelerimize dedelerimize konuşacak mıyız? (…)
Evladını şehir dışında okutmak için ek iş yapmak zorunda kalan, ilave gelir peşinde koşan memurlarımıza; çaresiz olmadıklarını, çözümün DEVA Partisinde olduğunu söyleyecek miyiz? (…)
Hangi kesimden olursa olsun, tüm vatandaşlarımıza; birbirimizden korkmamamız gerektiğini, birbirimizi sevmemiz gerektiğini çünkü DEVA Partisi’nin burada olduğunu anlatacak mıyız? (…)
Asansöre binmekten korkan gençlere… Anlatacak mıyız? (…)
Sevdiğiyle evlenmek için para biriktirmeye çalışan gençlere… Anlatacak mıyız? (…)
Hep beraber anlatacağız arkadaşlar, kapı kapı anlatacağız.
Bıkmadan usanmadan anlatacağız.
Şimdi hepinizin huzurunda adaylarımıza, DEVA kadrolarına ve herkese soruyorum:
Çalışacak mıyız? (…)
Çok çalışacak mıyız? (…)
Doğru değil, dosdoğru çalışacak mıyız? (…)
Söz mü?
Demokrasi ve Atılım, ilk adımı 31 Mart'ta, kalıcı ve büyük adımı da inşallah bir sonraki genel seçimlerde.
Çalışacağız arkadaşlar, çalışacağız.
Önce seçimleri kazanacağız, sonra DEVA belediyeleriyle tüm ülkeye demokrasi nasıl yerelden yükselir bunu tüm Türkiye'ye inşallah hep beraber göstereceğiz.
Başkan adaylarımız tüm ülkemize hayırlı olsun diyorum.
Bu belediye seçimleri, yerel seçimler ülkemizin pek çok büyük şehrinde, ilinde, ilçesinde, beldesinde bu millete layık bir hizmetin başlaması için vesile olsun diyorum ve hepinizi saygıyla, sevgiyle selamlıyorum.