27 Ekim 2020 DEVA Partisi Genel Başkanı Ali Babacan’ın 1. Olağan Edirne İl Kongresi Konuşması

27 Ekim 2020

Genel Başkanımız Sayın Ali Babacan’ın Edirne 1. Olağan İl Kongresi Konuşması

DEVA Partisi’nin değerli Genel Merkez kurul üyeleri, Edirne il teşkilatımızın çok değerli başkanı,
Değerli ilçe başkanlarımız, teşkilat mensuplarımız, Sevgili Edirneli gönüldaşlarımız,

Türkiye’nin farklı illerinden gelip bugün bizlerle beraber olan saygıdeğer konuklarımız,

Değerli basın mensupları,
Ekranları başında bizleri izleyen tüm vatandaşlarımız; Hepinizi en içten duygularımla selamlıyorum.

Büyük usta Mimar Sinan’ın şaheseri Selimiye Camiiyle,

Tunca Nehri, Meriç Nehriyle,

Romanları, Pomakları, Arnavutları, Türkleri, Kürtleriyle

Avrupa’ya açılan kapımız, Avrupadan açılan kapımız Edirne’den sizleri saygıyla selamlıyorum.

Sözlerimin hemen başında, yaklaşmakta olan Cumhuriyet Bayramımızı şimdiden kutluyor, Gazi Mustafa Kemal Atatürk ve silah arkadaşlarını gururla ve minnetle anıyorum.
...

Saygıdeğer konuklar,

Bildiğiniz gibi Demokrasi ve Atılım Partisi olarak 9 Mart tarihinde farklı kesimlerden, farklı dünya görüşlerinden, farklı kimliklerden 90 kurucu üyemizle yola çıktık. Siz değerli teşkilat mensuplarımız ve gönüllülerimizle birlikte binlerce kişilik büyük bir aile olduk.

Hızla genişleyen kadrolarımız, ülkemizin DEVA Partisi’ne ihtiyacını gösteriyor.

İhtiyaç vardı çünkü uzun süredir ülkemiz çok kötü yönetiliyordu.

İhtiyaç vardı çünkü halkımızın dertlerini dinleyen, anlayan ve bu dertlerin çözümüne talip olan fazla kimse yoktu.

İhtiyaç vardı çünkü hukuk uzun zamandır yerlerde sürünüyor, demokrasi can çekişiyor, ekonomi ağır bir kriz içindeydi.

Eğitim, sağlık tüm alanlar kötüye gidiyordu.

İşte biz ülkemizin demokrasi ve atılıma şiddetle duyduğu ihtiyaç nedeniyle partimizi kurduk.

DEVA Partisi’ni Edirne’den Ardahan’a, Antalya’dan Rize’ye, Konya’dan Diyarbakır’a varana dek geniş kesimlerin bize seslenmesiyle kurduk.

...

Saygıdeğer konuklar,

Türkiye’nin en büyük sorunu nedir diye vatandaşımızın sesini duyduğumuzda, bize “işsizlik” diyor, “hayat pahalılığı” diyor, “ekonomi” diyor.

Gerçekten de Türkiye ekonomisi son yirmi yılın en kötü seviyelerinde. Günbegün fakirleşiyoruz.
Günbegün cebimizdeki para değer kaybediyor.
Paramız pul oldu.

Bugün çarşı ziyareti yaptık. Lokantalara uğradık. Garson arkadaşlar diyor ki: “Eskiden Bulgarlar gelirdi, bize Leva bahşiş bırakırdı. Paranın hiçbir değeri olmadığı için onu çöpe atardık”.

Bugün Leva neredeyse 5 Lira, şimdi “Keşke Bulgarlar gelse de biraz Leva harcasalar” diye esnafımız dört gözle Bulgar komşularımızı bekliyor.

Bulgaristan’ın para birimiyle Türkiye’nin para birimini karşılaştırıyoruz. İşler nereden nereye geldi. Türk Lirasının bütün bir coğrafyada güvenilir bir para birimi olduğu dönemi yaşadık.

Parayı pul yaparsanız, aynı ülkenin itibarı gibi paranın değerini bu hale getirirseniz vatandaşımızın gelecekle ilgili ümitsizliğine de katlanmak zorunda kalırsınız.

Ülkemizdeki yoksulluk tarihin rekor seviyesinde.

Zenginle fakir arasındaki gelir uçurumu büyüdü, büyümeye de devam ediyor.

Hayat pahalılığı can yakıyor, can alıyor.

Asgari ücret, sefalet ücretine dönmüş durumda.

Bugünkü iktidarın ortaklarından biri “askıda ekmek kampanyası” yapıp meydanlara ekmek astı. Biliyorsunuz. Geleneklerimizle dalga geçercesine, saygısızca.

Diğer ortağı da evvelsi gün “eve ekmek götüremiyoruz” diyen vatandaşa “abartıyorsun” dedi.

Ya hanginiz doğru söylüyor, bir karar verin hele?

Biri vatandaşın ekmek parasına muhtaç kaldığını meydanlara astığı ekmeklerle ilan ediyor, diğeri de ekmek parasına muhtaç olan kimse yok diyor.

...
Değerli dostlarım,

Ben ve arkadaşlarım boş aldığımız hazineyi dolu teslim ettik. Bizim alnımız açık, hesabımız ortada, başımız dik.

Şu andaki hükûmet ne yaptı?

Hazineyi tüketti, kasa boş. Ülke borç batağında. doğmamış çocuklarımıza kadar borçlandırdılar memleketi.

Soruyorum onlara;
Vicdanınız sızlamadan nasıl çarçur ediyorsunuz bu milletin kaynaklarını? Har vurup harman savururken hiç mi durup düşünmüyorsunuz? İsraf çok, hiç mi vicdanınız sızlamıyor?

Bakın, bunlar yönetemiyorlar ve arkasından da halkımızın onuruyla oynuyorlar.

Üzülerek söylüyorum ki bu yönetim anlayışı ile Türkiye’nin sorunlarını çözmek artık mümkün değil.

Tekrar ediyorum:

Ülkede özgürlükleri askıya alırsanız, insan haklarını askıya alırsanız, adaleti askıya alırsanız, demokrasiyi askıya alırsanız; ekmeği de askıya koymak zorunda kalırsınız.

Ama biz tek tek hepsini askıdan indireceğiz dostlarım. Normalleştireceğiz bu ülkeyi.

Özgürlükleri askıya aldılar, biz özgürlükleri askıdan indireceğiz.

Adaleti askıya aldılar, biz adaleti askıdan indireceğiz.

Demokrasiyi askıya aldılar, biz demokrasiyi askıdan indireceğiz.

Halkımızı ekmek parasına muhtaç eden bu yönetime son vereceğiz.

Vatandaşa “abartıyorsun” deyip, yoksulun halini, vatandaşın halini anlamayan görmeyen bu yönetimin artık sonu yaklaşıyor.

...

Değerli konuklar, fakirleşiyoruz.

Hazinede para falan bırakmadılar.

Ben ve arkadaşlarımın dolu teslim ettiği kasa bugün boş.

Öyle dış güçler iç güçler falan yapmadı bunu.

Bunun tek nedeni kötü yönetim!

Artık yeter. Biz bu yanlışların bedelini ödemek istemiyoruz. Halkımız bunu hak etmiyor.

Edirne’de de, Erzurum’da da, Diyarbakır’da da, Çorum’da da aynı ifadeyi duyuyoruz. Geliyorlar yanımıza, “Kurtarın bizi” diyorlar. Artık vatandaşımızın sabır sınırına geldiğini görüyoruz.

Ülkemizin sorunlarının çözümü ancak ve ancak bu milletin, çalışanların ve yatırımcıların geleceğe güvenle bakmasıyla mümkündür. Mevcut yönetimle güven ortamını sağlamak mümkün değildir. Geçti artık.

Güveni tuğla tuğla inşa edersiniz, güven kazanmak vakit alır. Ama güveni kaybetmek çok hızlı olur. Kaybedilen bir güveni yeniden inşa etmeleri artık imkansız.

Bu yönetim başta olduğu sürece yatırımcı yatırım yapmaktan çekinecek, yeni istihdam oluşmayacak, işsizlik sorunu artmaya devam edecek.

Bakın kendi vatandaşımız parasını başka ülkelere götürüyor. yastık altında tutuyor. Korkuyor. Devlete güvenmiyor kimse.

Türkiye’nin bütçe açığı beş senede on kat arttı. Bir ülkenin bütçe açığı niye artar? İsraf ederseniz, kötü yönetirseniz artar. Vatandaş yokluk çekerken, hâlâ saray inşaatları devam ediyorsa o zaman bütçenizi denk getiremezsiniz. İki yakanız bir araya gelmez.

İtibardan tasarruf olmaz deyip ülkeyi borç batağına soktular.

Biz ekonomi yönetiminden ayrıldığımızda Türkiye’nin faiz ödemesi 53 milyar liraydı. Devletin ödediği faiz bu. Bu yıl tam 137 milyara çıkmış durumda.

Gelecek yıl 179 milyara çıkacağını şu anda Meclis’te görüşülen bütçede ilan etmiş durumdalar.

Hani siz faize karşıydınız? Hani önceki Merkez Bankası yönetimiyle uğraşıp duruyordunuz. “Faizci bunlar” diyordunuz.

Arka arkaya 50 milyar civarında faiz ödemek mi faizcilik, bu sene 137, gelecek sene 179 milyar faiz ödemek mi?

Bu bizim kaderimiz değil arkadaşlar. bu kötü yönetim bu ülkenin kaderi değil.

Toplumuzun bir kesiminde böyle bir hissiyat var: “Ne yapalım daha kötüsü olmasın bari” hissiyatı var. Öyle değil. Bu ülke bunu haketmiyor. İnanın şu andaki iktidarı destekleyen vatandaşlarımız daha kötüsünden korktukları için destek veriyorlar. Daha iyisi olsun diye destek vermiyorlar. Elimizdekini kaybederiz korkusuyla destek veriyorlar.

İnsanları kötüsüyle korkutarak mı oy toplamaya çalışacaksınız? Niye iyiyi vaat edemiyorsunuz?

Ekonomi yönetiminde öyle adımlar atıyorlar ki, bir bakkalın yanında iki aylık çıraklık yapan bir insan bunların yaptığı hatayı yapmaz. Azıcık bir ticaret, iktisat nosyonu olan bu hataları yapmaz.

Diyorlar ya bazen bizim için, “Zamanında dünyada para boldu, bunlar oturduğu yerden ekonomiyi iyileştirdi”. Öyle değil. 2002’de Amerikan Merkez Bankası bilançosu 800 milyar dolar. Bugün 7 trilyon vermişler. O günkü dolar maliyeti yüzde 4 buçuk. Bugün yüzde 0’ın az üstünde. Avrupa Merkez Bankasına bakıyorsunuz, o da yaklaşık 800 milyar eurodan 7 trilyon euroya çıkartmış. Maliyeti eksi.

Dünyada paranın en bol olduğu dönemde bu ülkeye böylesine yoksulluk çektirmek, esnafı kan ağlatmak, çiftçiyi perişan etmek bu ülkenin kaderi değil. Bu düzelir ve çabuk düzelir. Bırakın elin parasını, kendi insanımız, kendi yatırımcımız ürküyor. İnsanlar ürkünce yatırım yapmaz.

Biz, bu kötü yönetimi sona erdirmek için yola çıktık.

Ekonomiyi ehil olmayan ellerden kurtaracağız. Bu milletin kaynaklarını küçücük bir zümrenin çıkarı uğruna heba eden anlayışa son vereceğiz.

Doğmamış çocuklarımıza kadar her birimizi borca sokan Varlık Fonu’nu kapatacağız.

Merkez Bankası, TÜİK ve Bankacılık Düzenleme ve Denetleme (BDDK) gibi tüm kurumları 1 ayda yeniden ayağa kaldıracağız.

İktidar olanların niyetleriyle şekillenen, keyfi kararlarla ülkenin geleceğini karartan tüm uygulamalara son vereceğiz.

Devletin imkanlarını iktidar ve yandaşlarına değil; millete, sadece millete hizmet eder hale getireceğiz.

...
Kıymetli Edirneli dostlarım,

Biliyorum, sizler de bu kötü yönetimden fazlasıyla nasibinizi aldınız. yatırımlardan, desteklerden mahrum kaldınız.

Edirne bir tarım şehri...
Ama izlenen yanlış tarım politikalarıyla çiftçilerimiz zor günler geçiriyor.

Herkes krediyle, borçla ve o borcun faiziyle mücadele ediyor.

Kur arttıkça mazot fiyatları artıyor, gübre fiyatları artıyor, ilaç fiyatları artıyor, yem fiyatları artıyor. çiftçimizin bütün masrafları artıyor. Üretim yapılamıyor.

Hani diyorlar ya “maaşınızı dolarla mı alıyorsunuz” diye. Hayır vatandaşımız maaşını dolarla almıyor. Hükümet emeklinin, memurun, işçinin maaşını dolara göre artırmıyor.

Ama doğalgaza, elektriğe, akaryakıta dolara göre zam yapıyorlar. Piyasada pek çok ürüne dolar arttıkça zam geliyor.

Maliyetteki artışa rağmen çiftçilerimiz desteklenmiyor.

Artık tarımda kendi kendine yeten bir ülke durumunu da kaybettik. İthalata bağımlı hale geldik.

2003 yılında tarımsal ürünlerin ithalat ve ihracatı neredeyse birbirine yakınken, yaklaşık 2,2 milyar dolarken, 2019 yılında 5,4 milyar dolar ihracata karşın, 9,4 milyar dolar ithalat yapıldı. Yani netleştirip baktığımızda 4 milyar dolarlık mal, ürün dışarıdan satın alındı, açığımız oluştu.

Ülkenin hangi ürüne ne zaman ne miktarda ihtiyacı var? Bunu planlamıyorlar. Hiçbir şeffaflık ve öngörülebilirlik yok. Maalesef, Hem çiftçilerimiz hem hayvancılık alanında çalışan vatandaşlarımız artan maliyetlerle baş başa bırakıldı.

Çiftçinin durumu böyle, esnafın durumu iyi mi?

Esnaf kan ağlıyor. Satış yok. Siftah yok. Dükkan kirası, vergi, stopaj, elektrik ve doğalgaz parası derken esnaf neyle geçinecek?

Pandemi döneminde bile destek verilmedi. Arasta, Bedesten ve Ali Paşa tarihi çarşılarında dükkan işleten esnaf pandemi döneminde de kira ödedi. Bir kuruş kazanmadan. Başka ülkeler vatandaşlarına hibe verirken bizde gözler kapatıldı. Esnaf kaderine terk edildi.

Buldukları çözüm vergi borcunu ertelemek ve faizli kredi vermek. Sözde faize karşılar ya hani! Bu gidişle zaten faizli kredi borcu olmayan hiçbir vatandaş bırakmayacaklar ülkede.
...

Değerli Edirneli kardeşlerim,

Sözlerimin başında da ifade ettiğim gibi, Edirne, başta Selimiye Camii olmak üzere, külliyeleri, şifahanesi, Balkan Savaşlarından kalan ünlü tabyaları, roma eserleriyle eşsiz bir tarih şehri...

Bunun nasıl önemli bir turizm imkanı olduğunu biliyoruz. Biz DEVA Partisi olarak, gerekli kazı ve restorasyon çalışmalarıyla tarihi dokuyu ön plana çıkartarak şehrimizi bir açık hava müzesine dönüştürmeyi hedefliyoruz.

Nitekim mevcut yönetim, tarihi eserlerimizi korumayı beceremiyor. 575 yıldır ayakta duran tarihi Uzun Köprü ihmal ediliyor.

Biz, tarihimize sahip çıkacağız, ülkemizin tarih turizmini canlandıracağız.

Bugünkü yönetim altyapı sorunlarıyla ilgili de Edirne’nin sesini duymuyor. İki sene evvel yaşanan sel felaketinin ardından çözüme yönelik kalıcı adımlar atılmadı.

Ergene Nehri için gerekli önlemler alınmıyor. halihazırdaki kirlilik tehlikeli boyutlarda.

Biz, DEVA Partisi olarak Edirne’nin her yoğun yağışta sulara gömülmesine razı değiliz. Sele mahkumiyet bir kader değil arkadaşlar. Altyapının iyileştirilmesi ve sel felaketlerinin önlenmesi için çalışacağız.
...

Değerli dostlarım,

Bugünkü yönetimin “tek tipçi” anlayışı ülkemizde farklı kimliğe sahip pek çok vatandaşımızı incitiyor. Edirne’deki roman vatandaşlarımız da bundan nasibini aldı maalesef.

Açılım diye çıkılan yol, yine sözde kaldı.

Devlet roman kültürünü korumayı, geliştirmeyi, desteklemeyi görev edinmeli.

Defalarca söyledim, yine tekrarlıyorum:

Devlet tüm vatandaşlarının haklarını tanımak zorundadır. Bunlar pazarlık veya açılım konuları değildir. Temel hak ve özgürlükler siyasi iktidarların alıp verebileceği bir meta değildir.

Yine dostlarım, devlet her vatandaşına daha iyi yaşam imkanları sağlamak için çalışmak zorundadır. Roman vatandaşlarımız başta olmak üzere sağlıklı konutlarda oturmayan vatandaşlarımızın sosyal konutlara kavuşturulmasını hedefliyoruz.

Roman vatandaşlarımızın çocuklarının eğitimi için de gerekli her türlü çalışmayı yapacağız.

Bu şehir, Osmanlı İmparatorluğuna 88 sene başkentlik yapmış tarih dolu Edirne bunları hak etmiyor.

Biz Edirne’nin dertlerini biliyoruz görüyoruz. Edirne’nin derdi çok ama devası hazır.

Edirne’nin demokrasiye ihtiyacı var. Edirne’nin atılıma ihtiyacı var. Edirne’nin devaya ihtiyacı var.

Biz Edirne’ye deva olmaya, Türkiye’ye deva olmaya hazırız. Soruyorum şimdi. Edirne hazır mı?
...
Değerli konuklar,

Bugün Türkiye’de insan hakları ayaklar altında eziliyor.

İfade özgürlüğü yok. Fikrini söyleyenler işsiz kalıyor, tutuklanıyor. Olmaz arkadaşlar. Sırf beğenmediğiniz şeyleri söylüyorlar diye, düşünceyi suç sayamazsınız. Düşünceden suç olmaz.

Eğer bu ülkede tek bir tane düşünce olsun istiyorsanız, olmaz. Mümkün değil. İnsanların dilini kesemezsiniz. İnsanların düşüncelerini kontrol edemezsiniz. Düşünce polisliği yapamazsınız.

Herkesin aynı şeyi söylediği bir ülke, bir düzen olamaz. O düzenin adına demokrasi denemez.

Geçtiğimiz günlerde, bir sokak röportajında şu anki yönetimi eleştirdiği için bir vatandaşımızın evine baskın yapıldı ve o vatandaşımızı göz altına aldılar. Yahu ayıptır. Nereye kadar devam edeceksiniz buna?

Susturamadığınız herkesi tutuklayacak mısınız? Zaten habire hapishane inşaatı var. O hapishane inşaatlarının hızı bunların hızına yetişemez. O kadar kapasite yok.

Unutmayın, çevrenizde hep aynı şeyleri söyleyenler olursa, hakikatle bağınızı tamamen kesersiniz. Bu ülkede birileri çıkacak “yanlış yapıyorsunuz” diyecek. Buna tahammül edin. Bundan doğal bir şey yok ki.

Dinlemeye tahammül yok. Hayali bir Türkiye anlatmaya çalışıyorlar, ona da kimse inanmıyor. Hasta, hastalığını inkar ediyor. Tedavi aşamasına bir türlü geçemiyor.

Biz ise arkadaşlar, sözümüzün gücüne güveniyoruz. Biz eleştirilerimizin haklılığından güç alıyoruz.

Bir bakıyorsunuz, sosyal medyada eleştiri yapan gençler tutuklanıyor. Klavye ya, klavye... Klavyeden korkuyorlar.

Bir bakıyorsunuz, gazeteciler tutuklanıyor.

Ne istiyorsunuz? Her gazete aynı manşetle mi çıksın istiyorsunuz? Farklı hiçbir görüşe yer verilmesin mi istiyorsunuz?

Siz gazetecileri papağan mı zannediyorsunuz? Sizin her söylediğinizi tekrar etmek zorundalar mı sanıyorsunuz?

Uluslar arası değerlendirme raporlarında internet özgürlüğü konusunda “özgür olmayan” ülkeler kategorisindeyiz. Zimbabwe’nin Bangladeş’in bile gerisindeyiz.

Bunların hiçbirisi kaderimiz değil, kıymetli dostlarım.

Emin olun, hak ve özgürlüklerle ilgili bu sorunları düzelttiğimiz zaman ekonomimiz de düzelmeye başlayacak. Dış politikayı da, eğitimi de, sağlığı da düzelteceğiz. Çünkü bu bir zihniyet problemidir. Hakkı, adaleti, dürüstlüğü, liyakati ilke edinirseniz inanın her şeyi düzeltirsiniz.

Biz düzelteceğiz.

DEVA Partisi düzeltecek! ...

Sevgili dostlarım;

Tüm bu konuştuğumuz, anlattığımız iklim gençlerimizi adeta boğuyor. Ülkemizdeki gençler, dünyadaki akranları gibi eğitim alamıyor, onların yaşadığı hayatı yaşayamıyor, benzer hayaller kuramıyor.

Devlet onlara hizmet, eğitim, iş götürmediği için gençlerimiz oldukları şehirlerden göç etmek zorunda kalıyor.

Köylerdeki, ilçelerdeki ve küçük şehirlerdeki gençlerimiz büyük şehirlere; büyük şehirlerdeki gençlerimiz ise fırsat yakaladığında yurtdışına göç ediyor.

Bir de üstüne bugünkü iktidar, onları birilerine benzetmeye, tek tipleştirmeye çalışıyor. onların fikirlerine, karakterlerine, özgürlüklerine saygı duymuyor.

“Sen şusun, sen busun“ diye tek bir tornadan geçirmeye çalışıyor. düşünmeden emir almaya hazır tek tip genç yaratmaya çalışıyor.

...

Değerli dostlarım,

Gençler, özgür bireylerdir. biz onları birilerine benzetmeye çalışamayız. Birileri gibi olsunlar diyemeyiz. biz onların hak ettikleri imkanlara ulaşmasını ve onların kendileri olmasını istiyoruz.

Devletin görevi, gençleri bir şeye veya birine benzetmek değildir. onlara isteklerini, hayallerini gerçekleştirecek imkanları sunmaktır.

Ülkemizde gençlerimizin çoğu üniversiteden mezun olduğunda iş bulacağına inanmıyor.

Bunun en önemli nedeni ne biliyor musunuz? Liyakatla bir iş edinebileceklerine inanmıyor gençler. çünkü torpil, kayırmacılık, haksızlık her yerde.

Özellikle kamuda işe alımlarda yazılı sınavdan yüksek puan alan gençlerin mülakatta elenmesi, gençlerimizin umutsuzluğunu arttırıyor.

Biz, kamuda işe alımlarda mülakatı kaldıracağız. onun adamı, şunun adamı, o görüşten bu görüşten diye gençlerimizin işsiz bırakılmasına son vereceğiz.

Bizim hedefimiz;
Çocuklarımızın, gençlerimizin her birinin dünyadaki yaşıtlarıyla benzer seviyede eğitim alabileceği,
benzer hayat yaşayacağı,
benzer ekonomik koşullara kavuşacağı
ama en önemlisi de benzer hayaller kuracağı,
bir ülke.

Bizim hedefimiz;
gençlerimizin göç ederek dışarıda imkan kovalayacağı değil, devleti onların hizmetine sunacağımız bir ülke.

Biz bunun için hazırız, biz gençlerle birlikte ülkemizin geleceği için hazırız. ...

Sevgili dostlarım,

Türkiye Avrupa’nın en yavaş internetini kullanıyor. Dünyada 175 ülke arasında internet hızımız 101. sırada. Gençlerimiz hem eğitimde hem de sosyal hayatta tamamen dünya ile entegre yaşamak istiyor. ama bu yavaş internetle ve bu pahalılıkla mümkün değil.

Hem bilgi çağı deyip hem pahalı ve yavaş internet hizmeti sağlamak devletin yapacağı iş değildir.

Biz bu sorunu çözeceğiz. öğrencilere ücretsiz internet sağlayacağız. İnternet hizmetini ülke genelinde hızlı ve uygun ücretle sunacağız. ...
Saygıdeğer konuklar;

DEVA Partisi, kadınlarla gençlerle, çiftçilerle, emeklilerle, öğretmenlerle işçilerle, esnafla, eşitlik için, adalet için yola çıktı.

Çözüm haritamız belli.
Çözümün sözcüsü bizler olacağız. Ayrışmayacağız, ayrıştırmayacağız.
Toplumu kutuplara ayırmayacağız.
Hep beraber Türkiye’nin yaralarını saracağız.
Biz Türkiye’nin haysiyetli insanları için buradayız. Artık Türkiye’nin DEVA’sı var.
Edirne’nin DEVA’sı var ve biz hazırız.
Hepinize çok teşekkür ediyorum.
Kalın sağlıcakla.