Seyhan 1. Olağan İlçe Kongresi
DEVA Partisi’nin değerli genel merkez kurul üyeleri,
Adana il teşkilatımızın ve Seyhan ilçe teşkilatımızın çok değerli başkanları,
Siyasi partilerin kıymetli temsilcileri,
Değerli teşkilat mensuplarımız,
Sevgili adanalı gönüldaşlarımız,
Türkiye’nin farklı illerinden gelip bugün bizlerle beraber olan saygıdeğer konuklarımız,
Ulusal ve yerel basınımızın değerli mensupları,
Ekranları başında ve sosyal medya hesaplarımızdan bizleri izleyen tüm vatandaşlarımız;
Hepinizi en içten duygularımla selamlıyor, Seyhan ilçe teşkilatımızın Birinci Olağan Kongresi’ne hoş geldiniz diyorum.
*****
Seyhan ilçemizde görev alan tüm yol arkadaşlarımıza başarılar diliyorum.
*****
Değerli arkadaşlar;
Haftaya Aksaray’da başladık. Peşinden üç gündür Mersin’deydik. Silifke, erdemli ve Tarsus kongrelerimizi gerçekleştirdik.
Bugün Adana’da, Seyhan kongremiz vesilesiyle sizlerle buluşmaktan dolayı çok mutluyum.
Akdeniz’e ayak bastığımızdan beri ne görüyoruz biliyor musunuz?
DEVA damlalarının Çukurova’nın bereketli topraklarıyla buluşmasını görüyoruz.
Yaşar kemal ustamız edebiyata ilk adımını bu topraklarda atmıştı. Ve ne demişti?
“Ey Seyhan, karışarak beyaz köpüklerine; Suyundan bir damlacık gönlüm almak istiyor; Ruhumda çağlayanlar yaratıyorsun Seyhan!” Sağ olun, var olun!
*****
Değerli arkadaşlarım;
Biliyorsunuz ülkemiz çok derin bir sistem krizi yaşıyor. Biz de ülkemizi içine girdiği bu derin sistem krizinden kurtarmak için çalışıyoruz.
Türkiye’nin keyfi uygulamalarla yönetilemeyecek kadar büyük bir ülke olduğunu her gittiğimiz yerde haykırıyoruz.
Çünkü Türkiye, her şeyin en iyisine layık bir ülke.
Çünkü Türkiye güçlü, istikrarlı bir hukuk devletini hak ediyor.
Ancak, ülkemizde kuvvetler ayrılığı kalmadı. Ne yazık ki kuvvetler ayrılığı yerini kuvvetler birliğine bırakmış durumda.
Bütün kuvvetler tek bir kişinin elinde.
Yargı, bağımsızlığını ve tarafsızlığını koruyamıyor.
Yargıçlarımız ve savcılarımızın vicdanları, yasalar, anayasa, evrensel hukuk ilkeleri hükûmetten gönderilen talimatlar bakıyoruz iki arada bir derede kalıyorlar iki konu arasında sıkışıp kalıyorlar. Bir yandan evrensel hukuk ilkeleri, anayasa, yasa, vicdan bir yandan da hükûmet baskısı.
Değerli arkadaşlar sadece yargı değil, Gazi meclisimizin yetkileri gasp ediliyor. Meclisimizin yetkisini gasp edenler, meclisimizi kukla yerine koyuyor.
Merkez Bankası’ndan Türk’e, RTÜK’ten TRT’ye kadar tüm kurumları şamar oğlanına çevirdikleri yetmiyormuş gibi, milletin egemenliğinin simgesi olan meclisimiz de gün geçtikçe aşağılanıyor ve etkisi gücü azalıyor.
100 yılı aşkın süredir ayakta duran meclisimizde komisyonda görüşülen; meclisimizin Genel Kurulu’nda onaylanan ve yürürlüğe giren uluslararası sözleşmelerden, tek bir kişinin keyfine göre çıkılabiliyor.
Tek bir kişi keyfine göre meclisimizin yetkisini gasp edebiliyor. Üstelik bunun gerekçesini dahi açıklamıyor.
Peki, o meclisin başkanı ne diyor?
Yüce meclis ’in onurunu korumakla görevli meclis başkanı ne yapıyor, biliyor musunuz?
“Cumhurbaşkanı isterse Montrö gibi sözleşmelerden de çıkar” diyor. Bakın lafa bakın... Gerçekten hayretler içerisinde izliyoruz.
Ne günlerden geçiyoruz arkadaşlar. Bu sözleri duyunca aklımız almıyor. Hani “Başkası adına utanmak” derler ya, inanın utanıyoruz. Ülkemizi içine düşürdükleri bu durum utanç verici bir durum.
Ama daha kötüsü, bu zihniyet yüzünden bu ülke kaybediyor. Bu ülkenin yarınları kayboluyor. Bu ülkenin gençleri bu ülkeden umudunu kesiyor.
Ben şimdi buradan soruyorum;
Meclisimiz ne zaman kendi tartıştığı, onayladığı sözleşmelerin fesih yetkisini tek kişiye devretti? Böyle bir yetki devri var mı? Bu nerede yazıyor? Böyle bir yetki devri olsa dahi bunun mecliste konuşulması tartışılması lazım. Yetkiyi alan kim bir kararname ile? Cumhurbaşkanı. O yetkiyi kullanan kim? Yine Cumhurbaşkanı. Ve o meclisin başkanı sadece izliyor ve destek veriyor buna.
O yüzden ben geçen hafta alınan o İstanbul Sözleşmesi’ni fesih kararını “Sözde fesih” diye niteliyorum ve hukuku olmadığını biz DEVA Partisi olarak iddia ediyoruz. Bunula ilgilide Danıştay’da yargı sürecimizi başlattık.
Hukuku çiğnediler, meclisi çiğnediler diyorum.
Ama gazi meclisimizi temsil eden kişi ne yapıyor? Bırakın Meclis’in haysiyetini korumayı, Cumhurbaşkanı’na meclisi çiğnemesi için cesaret veriyor.
Kalkmış, Cumhurbaşkanı’na “Anayasayı az çiğnedin, biraz daha çiğne” diye akıl veriyor.
O kadar önemli mi ya bu makamlar? Çok mu kıymetli o koltuk? Ama ne oluyor biliyor musunuz arkadaşlar? Bakın, meclis kendi başkanını seçmezse, meclis başkanını Cumhurbaşkanı seçerse, o işi hallederse o meclisin başkanı da kendisini Cumhurbaşkanı'na karşı sorumlu tutuyor. Halka değil, meclise değil Cumhurbaşkanı'na karşı kendisini sorumlu hissediyor. İşte tam da şu andaki sistemin en önemli sorunu bu işte. Güçler ayrımının kalmaması.
İnanın endişe ediyoruz. Dün İstanbul sözleşmesinden çıktık dendi, bugün Montrö ortaya atılıyor.
Acaba hedefte, tek imzayla, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ni feshetmek de mi var?
Biliyorsunuz insan hakları denince hemen huzursuz oluyorlar, hemen rahatsız oluyorlar.
Şimdi meclis başkanına sesleniyorum: Sayın başkan, size tek bir soru soracağım:
Bunun yanıtını verin. Siz de kurtulun, biz de çenemizi yormayalım. Bu milletin kafasındaki karışıklığı da giderin.
Hiç öyle Cumhurbaşkanı isterse şunu yapabilir, bunu yapabilir diye kendinizi yormayın. Şuna bir cevap verin:
Bugün Cumhurbaşkanı isterse ne yapamaz? Bugün Cumhurbaşkanı’nın önünde nasıl bir engel olabilir? Bunun cevabını verin.
Cumhurbaşkanı ne yaparsa karşısında duracaksınız? Meclis ne demek? Halkımızın %90’ının-95’nin iradesinin oluştuğu yer demek. Cumhurbaşkanı ne diyor "Ben 50 artı 1'i cebime koydum" diyor. Ama meclis %90-95 oranında, seçimden seçime değişir, bu vatandaşın iradesini temsil eder.
Ben soruyorum şimdi, Cumhurbaşkanı ne yaparsa “Ya bu kadar da olmaz” diyeceksiniz merak ediyorum.
Ne zaman hukuku hatırlayacaksınız diye merak ediyorum?
“Cumhurbaşkanı daha ne yaparsa meclisimizin haysiyetini savunacaksınız?” diye soruyorum kendisine.
Sayın başkan;
Devlet protokolünün tepesindeki iki isimden birisisiniz. 0001 numaralı plakaya biniyorsunuz, kullanıyorsunuz.
Cumhurbaşkanı anayasayı ihlal ediyor, siz de onun önünü açıyorsunuz, destek oluyorsunuz, yol-yöntem gösteriyorsunuz. Daha da fazlasını yap diyorsunuz.
Bir meclis başkanına yakışıyor mu bu?
Anayasayı ihlal etmesi için Cumhurbaşkanı’na cesaret vermek bir meclis başkanına yakışıyor mu?
Hukuku, anayasayı tek kişi için eğip bükmek, gazi meclisin başındaki kişiye yakışmıyor.
Bunu özellikle tekrar ifade ediyorum ve kendisine çağrı yapıyorum. Şu anayasayı alın bir okuyun ve bu meclisin milli iradenin, en yüksek siyasi meşruiyetle temsil edildiği meclisin itibarını, onurunu koruyun. Siz 600 kişilik meclisin itibarını, onurunu korumakla mükellefsiniz. Bu meclisi çiğnetmeyin.
*****
Değerli arkadaşlar;
Tüm milletimize söz veriyoruz. İktidara geldiğimizde öncelikle ülkemizin içine girdiği bu sistem krizini çözeceğiz.
Bu enkazı ortadan kaldıracağız. Bu binanın çatlaklarını tamir edeceğiz. Yıktıkları her şeyi daha güçlü bir şekilde inşa edeceğiz.
Ülkemizi birinci sınıf hukuk devletine, birinci sınıf demokrasiye ve birinci sınıf ekonomiye kavuşturacağız.
1920’den beri ayakta olan, 15 Temmuz darbe girişiminden sağ çıkan meclisimize de itibarını iade edeceğiz.
*****
Değerli arkadaşlarım;
Birinci sınıf demokrasi; ileri, geri, aksak, eksik değil; tam demokrasidir.
Birinci sınıf hukuk devleti; insan haklarına dayalı, vatandaşının özgürlüklerini koruyan, bağımsız ve tarafsız bir yargı sistemiyle işleyen bir hukuk devletidir.
Peki, birinci sınıf ekonomi nedir arkadaşlar?
Birinci sınıf ekonominin diğer adı “DEVA Ekonomisi”dir, DEVA Ekonomisi. Biliyorsunuz;
Ülkemiz ekonomiden zerre kadar anlamayanlar yüzünden;
Yatırımlar durdu, üretim sıkıntıda, Türk lirası, milli paramız tarihinin en değersiz seviyesine düştü.
Paramız pul oldu, pul.
Lafa gelince milliyetçiliği hiç kimseye kaptırmıyorlar değil mi? Lafa gelince “milli” diyorlar, “yerli” diyorlar. İyi de bizim paramız milli para değil mi? Bizim paramız yerli paramız değil mi? Niye bu parayı korumuyorsunuz? Niye bunun değerini düşürüyorsunuz? Niye parayı pul ediyorsunuz? Milliyetçilik bu mu?
Ülkemizde işsizlik hızla arttı. İşsiz gençlerin sayısı çoğaldı. Genç işsizlik oranı rekor seviyede şu anda. Ev gençleri oluştu. Liseyi bitirmiş, üniversiteyi bitirmiş, iş arayan bulamayan, iş aramaktan vazgeçmiş ev gençlerimiz var bu ülkede.
Kendi şehirlerinden gitmek istiyorlar, kendi ülkelerinden bile gitmek istiyorlar. Kendi yarınlarını başka ülkelerde kurmayı hayal ediyorlar.
Çünkü iş yok, ekmek yok, umut yok.
Tüm ülkeyi açlığa mahkûm ettiler. Gençleri açlığa işsizliğe mahkûm ettiler. Arkadaşlar, bu tablo bir kader değil.
Bu sorunların çözümü çok basit, iki kelime:
DEVA Ekonomisi.
Bakın daha dün akşam geç vakitte bir grup arkadaşla sohbet ediyoruz. Bizim o sohbetteki arkadaşlarımızdan birisi ne dedi biliyor musunuz? Genç bir arkadaşımız, iş güç sahibi. “Dedim baktım olmuyor bütün Türkiye'deki mal varlığımı satıp, başka bir ülkeye taşınıp ailemle beraber başka bir ülkede yarınlarımı kurmanın kararını almıştım. Fakat sonra bir duydum ki siz bir parti kuracakmışsınız ve en sonunda DEVA Partisi kuruldu. Ve ben bundan vazgeçtim. DEVA Partisi bana ışık oldu, umut oldu. Ben artık kendi yarınlarımı, ailemin ve çocuklarımın yarınlarını yeniden bu ülkede görmeye başladım” dedi. Değerli arkadaşlar; Bakın bu işte çok önemli, işte biz bunun için yola çıktık. Bu ülkenin karanlığına yeniden aydınlık getirmek için yola çıktık. Bu ülkenin ümidini kaybeden insanlara yeniden bir umut olmak için, bir ışık olmak için yola çıktık ve çok şükür bu oluyor, gerçekleşiyor.
Peki, DEVA Ekonomisi ne demek?
DEVA Ekonomisi; adil rekabete, fırsat eşitliğine, özel sektör öncülüğüne ve verimliliğe dayalı bir ekonomik sistem demek.
DEVA Ekonomisi; kaliteli bir büyüme demek.
DEVA Ekonomisi; ekonomik büyümenin vatandaşa daha iyi eğitim ve daha iyi sağlık hizmeti olarak geri dönmesi demek.
DEVA Ekonomisi; tutarlı, öngörülebilir, ortak akla dayanan, şeffaf ve hesap verebilir politikalar demek.
DEVA Ekonomisi; her bir vatandaşımızın insan onuruna yaraşır iş, gelir ve refah içinde olması demek.
DEVA Ekonomisi; bu ülkenin insanlarının yatağa aç girmemesi demek.
DEVA Ekonomisi; anne babaların çocuklarının yarınlarından endişe etmemesi demek.
DEVA Ekonomisi; esnafın kepenk kapatmaması, faturalarını rahatça ödeyebilmesi, emeklilerin saygın bir gelir elde etmesi demek.
Kimsenin şüphesi olmasın;
Önce güveni tesis edeceğiz, ardından topyekûn zenginleşeceğiz. DEVA Ekonomisi’siyle birlikte bu verimli topraklarda,
İşsizlik değil, yoksulluk değil, açlık değil,
Bereket akacak. Bolluk akacak. Refah akacak.
İşte bunun için bizler, DEVA Partisi’nin tüm kadrolarıyla beraber, emaneti teslim almaya geliyoruz.
*****
Değerli arkadaşlarım;
Biliyorsunuz daha 2 gün evvel iktidar partisinin kongresi yapıldı. Sayın Erdoğan orada çıktı uzun uzun anlattı bazı şeyleri durdu. Baktı ki kongre salonunu kocaman bir şeyler yazmışlar, arkaya. Demişler ki "Güven ve istikrar." Şimdi güler misin ağlar mısın? Ülkeyi düşürdükleri duruma bak. Ülkede güven mi kaldı istikrar mı kaldı? Fakat arkaya hala "Güven ve istikrar" yazıyorlar. O eskidendi, artık bunu yapamazsınız. Fakat eğer bir yerlere bir şeyler yazmak istiyorsanız, “Bir yerlere bir şeyleri yazıp çizelim de sabah akşam okuyalım” diyorsanız, bu ülkenin sorunlarına gerçekten çözüm üretmek istiyorsanız aslında yazmanız gereken başka şeyler var. Hatırlamanız gereken başka şeyler var. Eğer "Güven ve istikrar" diyorsanız ona ulaşmak için yapmanız gereken şeyler var. Biz diyoruz ki “Bakın o yazıları indirin, silin hiç gerek yok. Deyin ki ‘Önce hukuk, adalet. Önce hukuk, adalet.’ Bunu demezseniz, bunu tekrara etmezseniz, bunu içselleştirmezseniz bu ülke güvene de ulaşamaz, istikrara da ulaşamaz. Olmaz.”
Bakın durmadan kadro değiştiriyorlar, durmadan bir başkan geliyor, öbür başkan gidiyor. İşte parti yönetimini değiştirdiler. “Şimdi kabine değiştirecek” diyorlar, bilmiyoruz bakalım. Fakat Sayın Erdoğan şunu anlamıyor bakın, problem adamlarda değil, problem insanlarda değil, görevlendirdiğiniz, görevden aldığınız kadınlarda değil. Şunu önce anlayın; problem sizin zihniyetinizde. Hiçbir şey değişmez, hiçbir şey fark etmez. A gider B gelir, C gider D gelir. Değişmesi gereken o bir kişinin zihniyeti. Bunu değiştirmediğiniz sürece bu iş olmaz. Değerli arkadaşlarım tabii bu kadar yıldan sonra o zihniyetin değişmesini de hiç beklememek lazım olmaz. Bu işin tabiatına aykırı. Onun için biz ne diyoruz; topyekûn bir iktidar değişikliği olmadan bu ülkenin sorunları çözülmez, çözülemeyecek diyoruz, onun için hazırlanıyoruz.
Bakın kongrede “2023 hedeflerimize ulaşacağız” diyor, 2023 hedefleri değil mi? Bakın 2023 hedeflerini 2011'de biz koyduk. İşte o gün o hedefleri yazarken beraber çalıştığımız arkadaşlarımız da burada. Beraber yazdık o hedefleri. Ama yıl 2011, Türkiye hızlı kalkınıyor. Türkiye Avrupa Birliği yolunda çok hızlı adımlarla yürüyor, demokrasisini ilerletiyor, ekonomisini ilerletiyor. Milli geliri almışız 3 bin 500 dolardan ta 12 bin 500 dolara çıkartıyoruz, o süreçten bahsediyoruz. Ve biz 2011'de 2023 hedeflerini koyduk. 2023 için bizim koyduğumuz hedef 25 bin dolar milli gelirdi arkadaşlar, 25 bin dolar. 2011'de koyduk o hedefi. Bugünkü hükûmetin hedefi ne biliyor musunuz, 2023 deyip durdukları hedef? 10 bin dolar. Ya biz 2013'te 8 sene önce, 12 bin 500 doları yakalamışız. “2023 hedeflerimize ulaşacağız, tutturacağız” dedikleri 10 bin dolarlık milli hedef. Yaptıkları bu, patinaj, yalpalama, yerinde sayma, geri gitme. Ne diyorlar? “İhracat hedefimiz” diyorlar, 2023 hedeflerine ulaşacağız. Ne hedef? 214 milyar dolar. Ya bizim 2011'de koyduğumuz hedef 500 milyar dolardı, 500. Ve biz o hedefleri inanarak koyduk. Türkiye bunu başarır, yapar dedik. Ama nasıl başaracağını, nasıl ulaşacağını da ortaya koyduk. Dedik ki bu hedefe ulaşmak için hukuk lazım, iyi bir eğitim sistemi lazım. Hukukta ve eğitimde bunları yapmazsanız orta gelir tuzağına düşecek bu ülke dedik. Ve maalesef düştü. Diyorum ya eğer bir yazı istiyorlarsa, bir şeye bakıp böyle sık sık hatırlamak istiyorlarsa, “Önce hukuk, önce adalet” desinler. Bunu öğrensinler, bunu içselleştirsinler. Bu ülkenin sorunları ancak böyle çözülecek.
Ve değerli arkadaşlarım gerçekten pek çok konuda ülke geriye gidiyor ama insan hakları konusunda, özgürlükler konusunda da maalesef büyük bir kayıp var. Bakın siyasi şiddet, siyasal şiddet kavramı tekrar artık Türkiye'nin gündemi. Gazeteciler sokak ortasında şiddet görüyor, siyasi partilerin üst düzey yöneticileri sokak ortasında şiddet görüyor. Ve Cumhurbaşkanı tek bir kelime etti mi bugüne kadar? Tek bir açıklama yaptı mı? Siz çeteyle, mafyayla iş tutan bir çalışma şekline girdiyseniz, bunu yapan otaklarınız varsa işte o sokak şiddetine, siyasal şiddete karşı da tek bir kelime edemezseniz. Yanlış ortaklar seçtiniz, yanlış. Artık kılavuzlarınız yanlış. Ne diyor üçüncü ortak, Sayın Perinçek “Rotayı ben çiziyorum” diyor ben. “Bu gemi” diyor, “Bu iktidar gemisi benim çizdiğim rotada gidiyor.” Ne demişler? Kılavuzu karga olanın, artık. Problem bu, problem bu.
Değerli arkadaşlarım bakın bu ülkede Kürt sorununu tekrar dirilttiler. Gerçekten çok önemli mesafeler almıştı bu ülke. Ama şu anda bakıyoruz o 1990’ların... Değerli arkadaşlarım şimdi İsmail'i dinledik. “Kardeşimiz simitçi, simit satmama izin vermiyorlar” diyorlar. “Tablamı deviriyorlar” diyorlar. “Simitlerimi çiğniyorlar” diyorlar. Derdini geliyor burada dillendirmek zorunda kalıyor. Başka yerde derdini dinleyen, çözüm üreten kimse bilemiyor ki gelmiş bizim kongremizi bulmuş, bizlere derdini anlatmaya çalışıyor. Allah kolaylık versin, gerçekten memleketimizin durumu çok kötü. Her yerde, her ilde, her ilçede benzer tablolarla karşı karşıya kalıyoruz. Bazıları derdini böyle açıktan ifade ediyor, feryat ediyor ama çoğu vatandaşımız da sessiz sedasız o çileyi, o derdi çekiyor. Gerçekten kahroluyoruz. Gördüğümüz her tablo bizi çok çok üzüyor.
Değerli arkadaşlarım bakın memleketin sorunları hızla büyüyor, hızla. Ve hiçbir konuda çözüm yok. Çok üzülerek söylüyoruz bunu, üzülerek görüyoruz. Ve değerli arkadaşlarım bakın son 1 haftada şöyle bandı hızlı bir şekilde gözden geçirelim, son 1 hafta. Ne oldu 1 haftada? Merkez Bankası başkanı görevden alındı, Türkiye tek bir imzayla İstanbul Sözleşmesi'nden çekilmeye çalışıldı diyelim. Çünkü bize göre kanunsuz, yapamaz. Arkadan bir kongre yapıldı. Fakat şunu görüyoruz ki ısrarla yanlışa devam ediyorlar, inatla yanlışa devam ediyorlar. Son 1 haftadır ülkenin ekonomisi yine karıştı değil mi? Döviz kurları fırladı gitti, hazinenin borçlanma faizi tam 5 puan arttı, 1 haftada ya 1 haftada. İçimiz cız ediyor, cız. Ben bıraktığımda bu devletin bütçesinde 53 milyar liralık faiz ödeneği vardı şu anda 179 milyar koydular bu yılın faiz ödeneğine. Çiftçiye destek 23 milyar, sadece devletin faize ödediği 179 milyar arkadaşlar. Çabalayıp duruyorlar bir yandan da ama yapamayacaklar. Bakın ben buradan Sayın Erdoğan'a çok basit bir tavsiyede bulunacağım. Eğer kurun düşmesini istiyor mu? Faizlerin düşmesini istiyor mu? Şu ülkenin ekonomik sisteminin bir nefes almasını istiyor mu? Çok basit bir tavsiye ya basit. Çıksın desin ki “Ya ben alanım ekonomi diyordum ama galiba hata yaptım, yanlış yaptım. Yanlış bir tezi bu ülkeye dayattım, bu yüzden de ülke zarar etti. Hatamı anladım ama artık bu hatamdan vazgeçiyorum, dönüyorum. Artık Merkez Bankası'na ilişmeyeceğim, TÜİK'in yakasından düşeceğim, yargıya artık karışmayacağım.” İnanın 2-3 dakikalık bir basın toplantısı yapsın, hatasını kabul etsin. O arkaya yazmışlar ya “güven ve istikrar” onun yerine bir şey daha öneriyorum; “özür diliyoruz.” İki kelime ya, özür diliyoruz. “Bu ülkeyi içine düşürdüğümüz durumdan üzülüyoruz ve özür diliyoruz.” İnanın ülke bir rahatlar ya derler ki “Hiç olmazsa bunlar hatalarını anladılar ya. Artık hiç olmazsa aynı hatayı tekrarlamazlar” diye ülke rahatlar. Bakın formül çok basit. 3 dakikalık basın toplantısıyla bunları söyleyin ve ülkeyi şöyle bir rahatlatın, nefes aldırın. Ama yapmıyorlar.
Ben biliyorsunuz bu Merkez Bankası kararından önce, geçtiğimiz hafta tam aynı böyle cuma günü, aynı böyle tam bu saatlerde Sayın Erdoğan'ın önüne 2 tane seçenek sunmuştum. Merkez Bankası faizini %19 çıkarttı ama daha eski Merkez Bankası görevinde o gün. Dedim ki “Ya yıllardır diyordun ki "Yüksek faiz enflasyonun sebebidir, faizi düşür enflasyon da düşer" diyordun değil mi? Eğer bu tezin doğruysa Merkez Bankası tam tersini yapıyor, dön Merkez Bankası'na gereğini yap. Yok, eğer tezin yanlışsa çık bir özür dile, hata yapmışım de ve işi bitir.” İki tane seçenek koydum, iki seçenek de soru. Gitti, yanlış seçeneği işaretledi. Tuttu, Merkez Bankası başkanını değiştirdi. Artık öyle iki seçenek falan da değil, tek seçenek tek cevap tavsiye ediyorum. “Özür dileyin, yanlış yaptım” deyin şu ülke bir rahatlasın. Tek soru tek cevap, kopyası da hazır ya çok zor değil. Bir soru bir cevap kopyası da yazıyor, o kadar basit.
DEVA Ekonomisi’nin en güçlü ayaklarından birisi de tarımdır.
Bugün Seyhan’dayız, Çukurova’dayız. Adana’dayız. Tarımın kalbindeyiz. Burası pamuğun merkeziydi di mi? Ne oldu?
Bitkisel ve hayvansal üretim dengesinde hayvancılık geriledi. Adana’mızda tam yüzde 10 oranında tarım toprağı kaybı yaşandı.
Hal böyleyken çiftçinin yüzü nasıl gülsün?
Destekler geç açıklandıkça, geç ödendikçe çiftçinin yüzü nasıl gülsün?
Bakın dün Adana'ya girişte çiftçilerimiz bizi karşıladı, traktörleriyle gelmişler ve orada bir miktar şöyle ayaküstü konuştuk, dertleştik. Destekler ne zaman ne kadar verilecek belli olmuyor arkadaşlar, o zaten küçücük bir bütçe var ama o bahsettiğim faize 179, tarıma 23 milyar dedim ya onun da ne zaman ne miktarda geleceği belli değil. Hep 1 yıl geriden geliyor. Çiftçimiz ekiyor, biçiyor, ürününü satıyor ondan sonra arkadan destek geliyor. Siz desteğin ne kadar olacağını, ne zaman verileceğini baştan söyleyeceksiniz ki ona göre kararını versin. Ona göre ekip biçsin. Bir yandan bakıyorsunuz hasat dönemi ve öncesinde tarımsal ürün ithalatı yapılıveriyor. Baştan bunların planlanması lazım. Bu ülkenin kendi ihtiyacı ne? Bu ülkenin üretim kapasitesi ne? Bu ülkeye hangi üründen ne kadar açığı kapatmak için ithalat yapmanız lazım? Ne kadar fazlanız olacak? Ne kadar ihracat yapmanız lazım? Bunun önceden 3 yıllık, 5 yıllık hatta 10 yıllık planlarla belirlenmesi lazım. Hiçbir plan yok, hiçbir hesap kitap yok. Bir yandan da bakıyoruz çiftçinin üretim maliyeti arkadaşlar, çiftçinin üretim maliyeti. Çiftçimizin üretim maliyeti artıyor ama enflasyonla mücadele edeceğiz diye ne yapıyorlar? Çiftçimizin satış fiyatını, ürün fiyatlarını baskı altında tutmaya çalışıyorlar.
Bir yandan hasat döneminde ve öncesinde tarımsal ürün ithalatı yapılıyor,
Bir yandan da çiftçinin girdi maliyeti düşürülmeden gıda enflasyonuyla mücadele ediyoruz diye ürün fiyatları baskı altına alınıyor.
Döviz kuru arttıkça, çiftçinin masrafı artıyor. Mazot fiyatı artıyor, gübre fiyatı artıyor, suyun elektriğin fiyatı artıyor.
Çiftçinin borcu artıyor, traktör hacizleri yaygınlaşıyor.
O, ortadan yok olan bakan ne diyordu, akraba bakan? Kuru tutamayınca, 130 milyar dolarlık rezervi eritmelerine rağmen kuru tutamayınca “Biz zaten rekabetçi kur, yüksek kur istiyorduk” diyor. Attan düşüyor, “Ben zaten inecektim” diyor. Şimdi baktı o da olmuyor en son tam gideceği zaman ne dedi "Ben artık kura bakmıyorum" dedi. Ya sen bakıyorsun da bu ülkenin çiftçisi bakıyor, esnafı bakıyor. Öyle bir şey yok “Kura bakmam” ne demek? Tabii hep akraba bakan diyoruz da ona alan açan, onu cesaretlendiren hala bugün yeniden parlatmaya çalışan birisi de var biliyorsunuz. Kayınpeder var, ona da dikkat etmek gerekiyor. Hala parlatmaya çalışıyor. Belli ki bir hazırlığın içindeler, göreceğiz bakalım. Ama hep diyorum ya arkadaşlar bu işte zihniyet meselesi zihniyet. Kendilerine gelince her şeye para buluyorlar, çiftçiye gelince ya kaynak kıt diyorlar.
Bütçeye bakıyoruz, tarımsal destek ödeneği 23 milyar TL. Geçen yıl da zaten 22 milyar TL’ydi. Yani 2020’den 2021’e artış yok gibi.
Bir de Cumhurbaşkanlığı ödeneğine bakıyoruz; 2021 bütçesinde 2020’ye göre tam %28 artış var.
Tarımsal girdi maliyetleri bu kadar artarken çiftçiye verilen destekte hiçbir artış yapmayan hükûmet, Cumhurbaşkanlığı bütçesinde %28 artış yapıyor.
Soruyorum şimdi:
Yahu siz “İtibardan tasarruf olmaz” diyerek, kendi harcamalarınızı her yıl enflasyonun çok üzerinde artırırken, çiftçimize neden daha fazla destek vermiyorsunuz?
Derin bir krizin ortasından geçerken çiftçimize neden el uzatmıyorsunuz?
Ne diyorlar? “İtibardan tasarruf olmaz” diyorlar.
İtibar sizin şatafatlı makam odalarınız değildir. İtibar nasıl olur biliyor musunuz? İtibar bu milletin her bir ferdinin zenginleşmesiyle olur. Çiftçinin yüzünün gülmesiyle olur.
Değerli arkadaşlar;
DEVA Ekonomisi; tarladan sofraya dek çiftçinin yanındadır.
Biliyorsunuz, ben ve arkadaşlarım işin başındayken, lisanslı depoculuğu başlatmıştık. Sistem nispeten yeni. Ama hâlâ eksikleri çok.
Lisanslı depoculuk sisteminin sorunlarını çözeceğiz ve sistemi yaygınlaştıracağız.
Çiftçiye desteği arttıracağız, destek ödemelerini de aynı yıl içinde yapacağız.
Çiftçinin belini büken kredi borçları için çok uygun şartlarda ödeme kolaylığı sağlayacağız.
Değerli arkadaşlar;
Tarım ve kırsal kalkınma desteğinden bu bölge de faydalanacak. Bölgemizde yetişen birçok ürünün işlenmesi için sanayi yatırımları artacak.
Tarımsal sulamada 1950 model açık sistem kanalet yerine, fizibilite raporu yapılmış olan basınçlı kapalı sistem sulama projelerini yaygınlaştıracağız.
Böylece üretimi ve verimliliği artıracağız, toprakları su ve teknolojiyle buluşturacağız. Aynı zamanda su ve enerji tasarrufu sağlayacağız.
Bundan elbette 170 bin hektarlık aşağı Seyhan Ovası da faydalanacak.
Bitti mi? Bitmedi.
Bu verimli toprakların ülkemizi beslemesiyle yetinmeyeceğiz.
Tarımsal ihracatımızı da artıracağız. Tarım ürünlerini demiryolu ve havayolu taşımacılığı ile ihraç edeceğiz.
Bölgesel hal kompleksleri inşa edeceğiz.
Bu haller, soğuk hava depolarıyla beraber, hava, deniz ve kara ulaşımına yakın yerlerde kurulacak.
Çiftçimizin aracılar tarafından ezilmesine izin vermeyeceğiz.
Yaş meyve ve sebze ürünlerinin gösterge fiyatlarının belirlendiği borsa niteliğinde haller olacak.
Bitti mi? Bitmedi.
Günümüzde tarım alanında genetik araştırmalar gelişiyor. Yeni çeşitlerde patent çalışmaları var.
Bu alandaki çalışmaları yakından takip ediyoruz. Üniversite ve araştırma enstitüleri ile iş birliği halinde araştırma altyapısının güçlendirilmesi gerektiğine inanıyoruz.
Üniversitelerimizdeki “biyoteknoloji araştırma ve geliştirme” projelerinden desteğimizi esirgemeyeceğiz.
Ekonomik olarak yüksek maliyetli ve uzun zaman alan araştırmalara gerekli bütçeyi ayıracağız.
Her bölgenin, her toprağın, iklimine uygun tarım çeşitliliğini geliştirmenin önünü açacağız.
Bitti mi? Bitmedi.
Mevsimlik tarım işçisi olarak çalışan kardeşlerimizin başta konaklama, sağlık, umumi ve kişisel temizlik olmak üzere yaşam standartlarının iyileştirilmesi gerekiyor. Çocukların eğitim ihtiyacının karşılanması gerekiyor.
Bu kapsamda yerel yönetimlerle iş birliği ve koordinasyon halinde çalışmalar yapacağız.
Ayrıca;
DEVA Ekonomisi’yle; tarım meslek liselerini yeniden açacağız. Bu liselerden mezun olan gençleri girişimci çiftçi projesi kapsamında değerlendireceğiz.
Hazine arazisi kiralama, girişim sermayesi ve düşük faizli kredi gibi teşvikler başta olmak üzere çeşitli desteklerden öncelikli olarak faydalandıracağız.
Değerli arkadaşlarım,
DEVA Ekonomisi’nin tarım politikasında; İnsana, toprağa, çevreye saygı var.
Üretici ve tüketicinin haklarını korumak var.
Deva ekonomisinin tarım politikasında;
Sağlıklı ve sürdürülebilir üretim var.
Veriye ve bilime dayalı; yüksek katma değer üreten; Rekabetçi, yenilikçi bir tarım sektörü var.
Kısacası değerli arkadaşlarım,
İktidara yürüyüşümüzde, DEVA Partisi’nin damlalarını Adana’mızın, Seyhan’ımızın, tüm ülkemizin verimli topraklarıyla buluşturacağız.
*****
Değerli arkadaşlarımız, değerli teşkilat mensuplarımız, değerli konuklarımız gerçekten ülkemiz çok kritik bir süreçten geçiyor. Bu kritik süreçte her birimizin üzerinde çok ağır bir sorumluluk var, çok ağır bir yük var. Kendimiz için, çocuklarımız için, torunlarımız için, bu ülkenin yarınları için gece gündüz çalışmamız gerekiyor. Hiçbir haftayı, hiçbir günü, hiçbir saati, hiçbir dakikayı heba etmememiz gerekiyor. Kapı kapı dolaşacağız. Girmediğimiz sokak, cadde, mahalle kalmayacak. Her bir hanenin kapısını mutlaka çalacağız. Her esnafımıza uğrayacağız. Her köyümüze uğrayacağız. Her köyün kahvehanesinde çiftçilerimizle sohbet edeceğiz, dinleyeceğiz, anlayacağız ve öğreneceğiz. Ankara'da kapalı odalarda siz günlerce çalışın. Yarın Adana'nın bir köyünde bir çiftçinin size vereceği fikir ve öneri var ya aylarca çalışmadan çok kıymetli olabilir. Ne demiş atalarımız “Bin biliyorum zannetme, bir bilene sor” demiş, atasözü bu. Ve değerli arkadaşlarım, çok çalışacağız. Hem dinleyeceğiz hem de anlatacağız. DEVA Partisi'ni vatandaşlarımıza bol bol izah edeceğiz. DEVA Partisi niye kuruldu, hedefimiz nedir, bu ülkenin yarınlarıyla ilgili hayallerimiz nedir, kadromuz kimlerdir? Sizleri tanısınlar, bilsinler. Vatandaşa dokundukça bunu anlayacaklar. Onun için yarından tezi yok artık Seyhan ilçemiz hazır, diğer ilçelerimiz de ilçe başkanımız göreve başladığı andan itibaren çarşıda, sokakta, caddede olacak ama hele hele yönetim kurulu oluşunca, kongresini yapınca artık 1 dakika bile beklemeye vakit yok, tahammül yok. Hep beraber çalışacağız.
Değerli arkadaşlarım,
Bizler il il, ilçe ilçe gezip, hakikatin sesi olacağız. Bu milletin aklıyla, onuruyla, gururuyla alay eden zihniyeti gittiğimiz her yerde milletimize anlatacağız.
Aziz milletimize kulak vereceğiz, toplumun gerçek gündeminden asla sapmayacağız.
Biz DEVA Partisi olarak bu ülkenin tek umudu olduğumuz bilinciyle çalışıyoruz, çalışmaya devam edeceğiz
Çünkü DEVA Partisi;
Kadınlarla gençlerle, çiftçilerle, emeklilerle, öğretmenlerle, işçilerle, esnafla;
Eşitlik için, adalet için, özgürlük için yola çıktı.
Çözüm haritamız belli. Çözümün sözcüsü bizler olacağız.
Ayrışmayacağız, ayrıştırmayacağız. Toplumu kutuplara ayırmayacağız. Hep beraber Türkiye’nin yaralarını saracağız.
Biz Türkiye’nin haysiyetli insanları için buradayız. Artık Türkiye’nin DEVA’sı var. Seyhan’ın DEVA’sı var. Hepinize çok teşekkür ediyorum.