Tarsus 1. Olağan İlçe Kongresi
DEVA Partisi’nin değerli genel merkez kurul üyeleri,
Mersin il teşkilatımızın ve Tarsus ilçe teşkilatımızın çok değerli başkanları,
Siyasi partilerin kıymetli temsilcileri,
Değerli teşkilat mensuplarımız,
Sevgili Tarsuslu gönüldaşlarımız,
Türkiye’nin farklı illerinden gelip bugün bizlerle beraber olan saygıdeğer konuklarımız,
Ulusal ve yerel basınımızın değerli mensupları,
Ekranları başında ve sosyal medya hesaplarımızdan bizleri izleyen tüm vatandaşlarımız;
Hepinizi en içten duygularımla selamlıyor, Tarsus İlçe Teşkilatımızın Birinci Olağan Kongresi’ne hoş geldiniz diyorum.
*****
Tarsus ilçemizde görev alan tüm yol arkadaşlarımıza başarılar diliyorum.
*****
Ama biliyor musunuz değerli arkadaşlar, bütün bu coğrafya 2 haftada gördüğümüz, kucaklaştığımız, dertleştiğimiz bütün bu coğrafyanın dertleri, ortak dertler. Nedir? İşsizlik. Nedir? Yoksulluk. Nedir? Hayat pahalılığı. Nereye gidersek gidelim karşımıza bu konular çıkıyor. Biraz daha deşiyoruz, adaletsizlik, hukukun olmayışı, eşitliğin olmayışı, insan hakları ihlalleri. Bütün Türkiye'nin değerli arkadaşlarım, problemleri, sorunları, ortak sorunlar. Ama şunu da büyük bir mutlulukla gözlemledik ki bütün bu farklı coğrafyaların çözümü, bütün bu coğrafyaların Türkiye'nin yarınları için beklediği, umut ettiği, adeta iple çektiği yine ortak bir değer var, ortak bir hedef var. O da nedir? DEVA Partisi'nin günü geldiğinde sorumluluğunu üstlenmesi. Bakın bizim kadar böyle tüm Türkiye sathında, tüm illerde, tüm ilçelerde rahatlıkla gezebilen, alnı açık, başı dik yürüyebilen siyasi parti pek yok. Öyle diyorlar. Bazı siyasi partiler, bazı illere, ilçelere daha rahat gidiyor, diğerlerinde zorlanıyor. Farklı partiler o illerde, ilçelerde daha rahat gidiyorlar, başka yerlerde zorlanabiliyorlar. Ama bizim çok şükür DEVA Partisi olarak Türkiye'nin her yerinde, dört bir köşesinde, tüm illerde, ilçelerde, mahallelerde, köylerde karşılaştığımız ilgi, karşılanma şeklimiz, vatandaşlarımızın o güler yüzü her yerde aynı, değişmeyen bu. Çok şükür, bu büyük bir nimet. Bütün teşkilat mensuplarımıza ben buradan özellikle seslenmek istiyorum, bunun kıymetini bilelim arkadaşlar. Zemin hazır. Şimdi Mersin aynı zamanda tarım coğrafyası. DEVA Partisi için verimli bir toprak hazır. 1 dikip, 1 ekip 10 almaya müsait bir zemin var. Ama ne yapacağız? O 1'i dikmemiz gerekiyor. O 1'i dikeceğiz ki 10'u alalım. İnanın bütün Türkiye şu anda bir arayışta. Bir miktar karamsarlık var. Umutsuzluk var mı? Var. Ülke bir karanlığa girdi mi? Girdi? Ama bir o kadar da bunların çözümü var, bir o kadar da bütün bu sorunların, dertlerin DEVA'sı var. Biz hazırız, geliyoruz inşallah.
*****
Değerli arkadaşlar;
Dün biliyorsunuz Ankara’da “lebaleb” bir kongre daha yapıldı. İktidarın büyük ortağı aldı eline mikrofonu, anlattı da anlattı.
Kongrenin sloganını gördünüz mü? “Güven ve istikrar” yazıyordu.
Şaka mı yapıyorlar, yoksa ciddiler mi anlamakta gerçekten güçlük çekiyoruz artık.
İşte toplumdan bu kadar kopunca, ülkedeki gerçeklerden bu kadar uzaklaşınca bir hayal dünyasında geziyorlar demek ki, güven ve istikrar yazarak.
Bunlar ülkede ne güven bıraktılar ne istikrar...
Bir de kalkıp kongrelerine koca koca harflerle yazmışlar. Hiç utanma sıkılma da yok.
Vatandaşın gecenin ikisinde Resmî Gazete beklediği bir ülkede güven olur mu?
Artık insanlar “Başımıza ne gelecek acaba?” diye Resmî Gazete başında nöbet tutmaya başladılar.
Bir kişinin kafasına esince Merkez Bankası başkanını görevden aldığı bir ülkede istikrar olur mu? Böyle bir ülkede güvenden bahsedilebilir mi?
Hani o muhtıra dönemlerinde, askeri vesayet dönemlerinde de kararlar gece yarısı alınırdı ya.
İşte o günlerdeki gibi yönetmeye başladılar ülkeyi.
Peki dün Sayın Erdoğan, ne anlattı?
Bu millet; kendisinin gece yarısı karanlığında aldığı kararların gerekçesini merak ediyordu.
Etrafındakiler de biliyorsunuz son günlerde kanal kanal gezip bu kararla ilgili “Cumhurbaşkanımızın tasarrufu, kendisi anlatacaktır” dediler. “Nedenini biz de bilmiyoruz” dediler.
Biz 6 gündür bekliyoruz. Sayın Erdoğan, Merkez Bankası başkanını neden görevden aldığını anlattı mı? Anlatmadı.
Keyfi isteyince, kararı alıyor; keyfi istemeyince gerekçesini anlatmıyor. Biliyorsunuz; aynı gecenin aynı karanlığında bir karar daha aldı. Kadınları şiddetten korumayı amaçlayan,
Aile içi şiddeti önlemeyi hedefleyen,
İstanbul’da imzalandığı için adına kısaca “İstanbul Sözleşmesi” denilen, Uluslararası bir insan hakları belgesinden ayrılmak istediğini açıkladı.
Peki bunun gerekçesini anlattı mı? Hayır, onu da anlatmadı. Hatta anlatmaya çıkmıştı ama, kürsüdeyken bir anda vazgeçti.
Şimdi ben buradan soruyorum: aldığınız kararların gerekçelerini neden anlatmıyorsunuz?
“Hem kafama göre karar alırım. Hem de bunun hesabını kimseye vermem” diye mi düşünüyorsunuz?
Acaba yaptığınızın ne kadar vahim olduğunu yeni mi idrak ediyorsunuz?
Eskiden arkadaşlar bu tek imzayla alınan kararlar ya meclisten çıkardı ya Bakanlar Kurulu kararı olurdu. Bakanlar Kurulu kararı demek; 25 tane Bakan, Başbakan ve Cumhurbaşkanı’nın imzasıyla çıkan karar demekti. Bütün o ortamlarda bunlar görüşülürdü, konuşulurdu, nedeni, niçini tartışılırdı. Herkes görüşünü söylerdi. Şimdi tek bir imzayla bir karar alınıyor. Kimse nedenini, niçinini duymuyor, bilmiyor. İşte bu sistem, şu andaki sistem böylesine kötü bir sistem.
“Bir siyasi partiyi ittifaka katabilmek için tatlandırıcı sunduk, ama çıkıp şimdi bunu kimseye anlatamayız. Kadınlara anlatamayız” diye mi düşündünüz acaba?
Bu yanlış karar yüzünden artacak kadına şiddet vakalarından mı korktunuz bir anda?
Çünkü biz sürekli işliyoruz. “Vebali, günahı boynunuza” diyoruz. “Bu aldığınız karar yüzünden kadına şiddet artarsa, aile içi şiddet artarsa, kadın cinayetleri artarsa, katiller sizden cesaret alırsa bunun vebali, günahı boynunuza” diyoruz. Bunu söylüyoruz. Herhalde biz söyleye söyleye bunun sebebini söylemekten hatta mümkünse bunu hiç gündeme getirmemekten yana olacaklar. Benim tahminim bu. “Bunu unutturalım, bir yandan sözleşmeden çekilelim” deyip mutlu etmek istedikleri her kimse onları da biz henüz tanımadık, tanışamadık. Kimler mutlu oluyorsa bu sözleşmeden çekilmekten? “Bir yandan onları mutlu edelim, bir yandan da asıl geniş kesimleri, özellikle kadınları daha fazla herhalde kızdırmayalım, korkutmayalım” diye akıllarından geçiyor. Ben buradan Sayın Erdoğan'a seslenmek istiyorum. Biliyorsunuz bu konuşmasında enteresan bir ifade var. Diyor ki "Kadın hakları kağıtlarla korunmaz, vicdanla korunur" diyor. Kağıtlar dediği ne biliyor musunuz arkadaşlar? Hukuk. Kağıtlar dediği anayasa, kağıtlar dediği kanunlar, kağıtlar dediği yasalar, kurallar. İşte zihniyet bu. Zihniyet bu olunca hemen açığa çıkıyor. Uluslararası anlaşmalara, anayasaya, yasaya bir kağıt parçası muamelesi yapıyorlar. “Saygı duymam” diyebiliyorlar. “Uymuyorum” diyebiliyorlar. İhlal edebiliyorlar. Böyle bir ülkede istikrar olur mu? Böyle bir ülkede güven olur mu? Siz hukuka kağıt parçası derseniz istediğiniz kadar dönün o kongreye yazın "güven ve istikrar" diye, yapamazsınız, beceremezsiniz. Zaten bunun için olmuyor. Bunun için bu ülkenin sorunlarını çözemiyorlar. Bu ülkenin sorunlarının çözümü hukuktan geçiyor, adaletten geçiyor, eşitlikten geçiyor, insan haklarından geçiyor, demokrasiden geçiyor. Siz bunları halletmezseniz "Hukuk bir kağıt parçasıdır" diye zihninizin gerisindekini açığa çıkarırsanız işte bu memleketi düştüğü bu çukurdan asla çıkaramazsınız.
Yaptığınız tüm o siyasi hesapların, kadınların hayatına mal olacağını mı hatırladınız?
Sayın Erdoğan;
Siz bu ülkenin Cumhurbaşkanlığı makamında oturuyorsanız, attığınız her adımın hesabını vermek zorundasınız.
Bu ülkenin yaşadığı sorunların asıl sorumlusu da sizsiniz, kaçamazsınız. Öyle ben tek imzayla aklıma geleni yapayım ama problem çıktığında ortadan kaybolayım, böyle bir şey yok. Siz değil miydiniz biz işin içindeyken, bu ülkenin ekonomisini yönetirken ikide bir “Benim alanım ekonomi” deyip kendinizi ortaya atan? Siz değil miydiniz? Niye bugün hiç böyle demiyorsunuz? Niye çıkıp da “Benim alanım ekonomi” diyemiyorsunuz? 20 ayda 4 tane Merkez Bankası başkanı gördük. 20 ayda 4 tane TÜİK başkanı gördük. Bu nasıl istikrar ya? Böyle bir ülkede istikrardan bahsedilebilir mi? Güvenden bahsedilebilir mi?
Seçimde üç beş oy almak uğruna, niçin kadına şiddete karşı imzalanan bir anlaşmadan çekildiğinizi de açıklamak zorundasınız.
Acaba şunu mu demek istiyorlar? Bakın böyle birkaç tane fısıltı argümanı var, fısıltı argümanı. Nedir bunlar? İşte yaşam tarzı olan kadınlar var, farklı olan kadınlar var ve bu anlaşmada onun adı geçiyor, adı geçiyor. Bu anlaşmada diyor ki “Ya kültürel farklılıklar şiddet sebebi olamaz” diyor. Şimdi fısıltı gazetesinde yaydıkları bu. Yani ne demek istiyorlar? Ne demek istiyorlar? “Eğer yaşam tarzı farklı olan, farklı yaşam tarzını tercih etmiş bir kadın varsa şiddet görebilir.” Bunu demek istiyorlar. Ya da ne diyorlar? “Kültürel farklılık” diyorlar. Ne demek istiyorlar? “Ya bizim kültürümüzde kadına dayak vardır” demek istiyorlar herhalde. Böyle bir şey var mı? Böyle bir şeyi kabul edebilir misiniz? Çıkın diyoruz ki açık açık söyleyin, karnınızdan konuşmayın. Böyle fısıldayarak 3-5 oy almaya çalıştığınız çevrelere hitap etmeyin. Çıkın bu millete, bu ülkenin kadınlarına açık açık niyetinizi söyleyin. Gerçek düşüncenizi anlatın. Biz hukuk sürecini başlattık. Usulen de tek bir imzayla böyle bir anlaşmadan geri çekilmenin mümkün olmadığına biz inanıyoruz ve Danıştay nezdinde de davamızı açıyoruz. Usul davası. Ama tabii ki bir de bununla siyasi bir mücadele vermek gerekiyor ve o mücadelemizi de topladığımız imza kampanyasıyla ve farklı etkinliklerle sürdüreceğiz.
Değerli arkadaşlarım;
Bu saydıklarım, dünkü konuşmasında anlatmadıkları... Bu soruların cevaplarını dün anlatmadı.
Peki ne anlattı, o kadar konuştu da ne anlattı? Şimdi oraya gelelim.
Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ün 29 Ekim 1923'te kurduğu Cumhuriyet'in 100. yılını inşallah hep beraber 2023 yılında kutlayacağız. Tabii 29 Ekim 2023 biliyorsunuz, seçimler ta 2023'ün Haziran'ında olsa dahi o seçimlerden sonraki bir tarih. Ve inşallah o gün bambaşka bir Türkiye olacak, ben buna gönülden inanıyorum, o ayrı mesele. Ancak 2023 hedeflerinden bahsetti değil mi? 2023. Bakın ben fazla rakamlarla yormayacağım sizi ama, bu kardeşiniz tam 11 yıl bu ülkenin ekonomisinin başında oldu. Ve çok düzgün, iyi bir ekiple biz bu işi yönettik ve çok şükür çok güzel gelişmelere de şahit olduk. Yıl 2011. Türkiye'nin 2023 hedeflerini açıkladığı ilk yıl değerli arkadaşlarım, 2011. 2011 ne zaman? 2002'de ben göreve başladım. Birinci dönem 2007'ye kadar, ikinci dönem 2011'e kadar ve artık 2011 Türkiye'nin gerçekten Avrupa Birliği sürecinde, ekonomide ciddi mesafeler aldığı bir yıl. Ve 2011 yılında o özgüvenle 2002'yle 2011 arasındaki 9 yıllık performansa da bakarak biz 2023 hedeflerini açıkladık. 2023 hedefleri. 2023 için koyduğumuz hedef değerli arkadaşlar, 25 bin dolarlık milli gelir. Kişi başına düşen milli gelir 25 bin dolar. Geçen sene sonunda açıkladıkları OVP'de, Orta Vadeli Program'da 2023 için koydukları milli gelir ne kadar biliyor musunuz? 2023 için, 10 bin dolar. Belgeler ortada, açın web sitesinden bakın. Geçen sene Eylül, Ekim gibi açıkladıkları Orta Vadeli Program'daki 2023 hedefi 10 bin dolar. Dün Sayın Erdoğan 2023 hedefleri derken ne diyor? 10 bin dolardan bahsediyor. Ya biz 12 bin 500 doları ta 2013'te gördük. 2013'te bu ülke 12 bin 500 doları yakaladı. İşte görüyor musunuz ülke ne hale düştü? Yani 2023'te 10 bin doları yakalarsa ülke, bunlar çok mutlu olacaklar. Diyecekler ki “Bak hedefimizi tutturduk.” İşte dünkü konuşmasında ortaya koyduğu durum bu, tablo bu. İçine düşürdüğü, ülkeyi içine düşürdüğü tablo bu. Bir başka hedef, biz iş başına geldiğimizde bu ülkenin ihracatı 36 milyar dolardı. Çok kısa bir süre içerisinde biz bu ihracatı 132 milyar dolara çıkarttık ve 2023 için bir hedef koyduk, 2023 için. 2023 için koyduğumuz hedef 500 milyar dolardı arkadaşlar, 500. Ve şu andaki yine aynı orta vadeli programa bakıyoruz, hükümetin 2023 ihracat hedefi 214 milyar dolar. Bakın biz iş başındayken 500 milyar dolar hedef koymuşuz bunlar şimdi indirmişler hedefi 214 milyara. Diyorlar ki “2023 hedeflerimize doğru yürüyoruz.” Hedef dediği bizimkinin yarısının altında. Bakın milli gelir 25 bin demişiz biz, indirmişler 10 bine, 10 bini tutturmaya çalışıyorlar. 500 milyar dolar ihracat demişiz, 214'ü tutturmaya çalışıyorlar. Ülkeyi düşürdükleri durum bu. Hani o 2023, 2023 dedikleri hedefler bu. İşsizlik. Biz demişiz ki “2023'te Türkiye'nin işsizliği yüzde 5'e iner. Geçen yılki orta vadeli programda 2023 hedefleri yüzde 11. Yani yüzde 11'e düşerse işsizlik, diyecekler ki “Biz 2023 hedeflerimizi tutturduk.” Tablo bu. Yani gerçekten değerli arkadaşlar nereden bakarsak bakalım Türkiye'nin durumu çok, çok kötü. 2023, 2023 diyip durdukları bizim işin başındayken koyduğumuz hedefler değil. Siz o hedefleri aşağıya düşürün ondan sonra deyin ki “Biz 2023 hedeflerini biz de tutturacağız.” O kadar yağma yok, o kadar basit değil bu iş.
Bakın ne diyor:
“Satın alma gücü paritesine göre milli gelirde Türkiye’yi dünyada 17’den 13’üncü sıraya yükselttik.”
Hesapta bir sorun var da... Hadi, doğru olduğunu varsayalım.
Ne yapıyor, biliyor musunuz? 2014 yılının rakamlarıyla övünüyor!
Doğru, 2014 yılında milli geliri o dediğiniz yere biz yükselttik. Siz de o gün bugündür yerinizde sayıyorsunuz.
Ben ve arkadaşlarım krizde olan ekonomiyi aldık, çalıştık çabaladık, krizden çıkardık. Dünya sıralamalarındaki yerimizi yükselttik.
Biz görevi devrettikten sonra, aldılar ekonomiyi geri götürdüler. Diyorum ya, mirasyediler...
Bakın, başka ne diyor?
“Salgın döneminde, geçtiğimiz yıl yüzde 1,8 büyümeyle, g-20 ülkeleri arasında ikinci sırada yer aldık.”
İstihdam azalıyor, çalışılan toplam saat azalıyor, ekonomi büyüyor. Bu nasıl oluyormuş, anlayan varsa bana anlatsın.
Esnafın, çiftçinin, işçinin, emeklinin geliri reel olarak azalıyor, milli gelir reel olarak çoğalıyor. Anlayan varsa, bunu da biri anlatsın bana.
Bir de kalkmış, “Büyümede ikinci sıradayız” diyorlar. Türkiye nerede ikinci sırada biliyor musunuz?
G-20 ülkelerinde, en yüksek enflasyonda 2. sırada. G-20 ülkeleri arasında en yüksek faizde 2. sırada. Bir göstergede daha ikinci sırada.
Salgın döneminde halkına gelir desteği veren ülkeler arasında ikinci sırada. Ama sondan ikinci sırada, sondan...
Başka ne diyor?
“Borç stokunun milli gelire oranını yüzde 42,6 seviyesinde tuttuk.”
Doğrusunu söyleyelim: Ben ve arkadaşlarım 2015’te görevi devrederken bu oranı yüzde 27,4 olarak bırakmıştık. Bunlar aldılar bu oranı tam yüzde 42,6’ye çıkarttılar. Anlatırken hiç yüzleri de kızarmıyor.
Bitmedi. Bakın, başka ne diyor?
“İhracatımızı 36 milyar dolardan aldık 170 milyar dolar bandına kadar
çıkardık.”
Yahu, 2002’de 36 milyar dolar olan ihracatı benim ekonomi yönetiminde olduğum dönemde, 2014’te 167 milyar dolara kadar zaten çıkartmıştık biz. Yıl 2020, ihracat 170 milyar dolar. 6 yılda 167’den 170’e çıkarmakla mı övünüyorsunuz?
Yerlerinde saymayı da marifet diye yutturacaklar akılları sıra.
İnsanlar inanmıyor, dalga geçiyor. Bu kadar problem varken “Ay'a gideceğiz, Ay'a sert vuruş yapacağız, sert iniş yapacağız.” Ya önce şu milletin tepesine sert iniş yapan enflasyon sorununu bir çözün. Bu milletin tepesine sert iniş yapan faizleri bir çözün. Ay'a sert inişten bahsediyorlar, ya tamam güzel. Biz ülkemizin teknolojide ilerlemesinden gurur duyarız. Gerçekten Türkiye'nin uzay teknolojisine sahip olması iyi bir şeydir, önemlidir. Dünyanın 60-70 yıl gerisinden de gelerek yapıyor olsak da hiç yoktan iyidir. Bununla her vatandaş gurur duymalı ama bu ülkenin çok derin sorunları varken eğer siz tutup da böylesine projelere atılırsanız, “Yok Karadeniz'de gaz buldum ülkenin bütün gaz ihtiyacını çözecek, Karadeniz'de şunu buldum cari açık sorunu bitecek...” Hani nerede çözdü ya? Akraba bakanı parlatmaya çalışıyorlar ama olmuyor, tutmuyor, yapamıyor. Çünkü işin gerçeği düzgün olmadıktan sonra böyle algı operasyonlarıyla bu iş yürümüyor. İnsanlar artık neticeye bakıyor, inanmıyorlar, güvenmiyorlar. “Güven ve istikrar” diyorlar ya insanlar güvenmiyor, istikrar falan da yok arkadaşlar.
Ama biz buradayız, anlatacağız, hatırlatacağız.
Devam ediyorum. Bakın, başka ne diyor?
Vatandaştan döviz ve altınını sisteme katmasını istiyor.
Arkadaşlar; bunlar ekonomiyi batırdı, Merkez Bankası rezervlerini tüketti, yedek akçeyi harcadı, Varlık Fonu’nu borca soktu, hazinenin borcunu iki yılda ikiye katladı.
Şimdi kalkmış yine vatandaştan para istiyorlar. “Vergi vergi” diye vatandaşın yakasına yapıştıkları yetmedi, “evde ne var ne yok onu da getir sisteme yatır” diyorlar.
Kongrelerinin adı “güven” ya... Arkadaşlar, yastık altı parasını istediklerine göre biliyorlar. Bu vatandaşın kendilerine güvenmediğini, o yüzden parasını şurada, burada sakladığını da kabul ediyorlar.
Soruyorum sayın Erdoğan’a;
Devletin 130 milyar dolarlık döviz rezervini eritirken aklınız neredeydi? Döviz borçlanırken aklınız neredeydi?
Merkez Bankası’nın kendisinin sahip olduğu döviz tükendi. Merkez Bankası’nın kasasında, borç aldığı döviz duruyor.
Bir de çıkmış diyor ki, ‘Yastık altında döviz, altın varsa getirin’ diyor. Sen bu milletin alın teri olan dövizi tüket, ondan sonra milletten döviz, altın iste.
Hatırlayın, pandemi ilk çıktığında da, bütün dünya vatandaşına doğrudan destek verirken, bunlar IBAN numarası vermişlerdi.
Bu millet sizin yanlışlarınızın bedelini ödemek zoruna değil. Cefayı, fedakarlığı niçin hep bu milletten bekliyorsunuz siz? Niçin yaptığınız kötü işlerin sorumluluğunu üstlenmiyorsunuz?
“Tasarruf” diyorlar değil mi? Tasarruf. Ya siz önce bir kendiniz tasarruf edin. Öyle 50 arabalık, 100 arabalık konvoylarla gezmeyin. Biraz azaltın sayıyı. Öyle 8 tane uçakla yurt dışı turlarına gitmeyin. Yazlık, kışlık saraylarla uğraşmayın. Bakın Mersin'deyiz, tarım şehrindeyiz. Burada sulama yatırımlarına ihtiyaç var. Tarım su istiyor, su kanalları istiyor, damlama, sulama yatırımları istiyor. Bu ülkenin acil ihtiyacı bu. Biz su diyoruz, kanal diyoruz bunlar hala Kanal İstanbul diyor. Niye? Rant. Tabii araziye, tarlaya su götürmekte bakıyorlar üç aşağıdan yukardan hesap rant yok. Nerede rant var, zaten kıt kaynaklar oralara gidiyor. Gerçekten üzülüyoruz arkadaşlar, gerçekten.
Biz görevi bıraktığımız günden beri yerinde sayıyorsunuz. Bunu da bir başarı olarak sunuyorsunuz.
Dün kongrede ekonomiyle ilgili olumlu ne anlattılarsa, hepsi de bizden devraldıkları mirastan ibaret.
Bu mirası da har vurup harman savurup tükettiler, tüketiyorlar. Bizden sonra bir milim ileri götüremediler bu ülkeyi, bir milim. Değerli arkadaşlar,
Güven bırakmadılar ülkede. İstikrar bırakmadılar.
Tek bir kişinin keyfiyle, gece yarısı kararlarıyla yönetiyorlar ülkeyi.
Kongre salonlarına büyük harflerle “güven ve istikrar” yazmakla ne güven ne de istikrar gerçekleşmez.
Güven ve istikrar iyi ve dürüst yönetimle olur.
Hemen arkasından diyeceksiniz; hukuk, adalet, şeffaflık, hesap verebilirlik, özgürlük, insan hakları, demokrasi. Bakın buradan tavsiyelerde bulunuyoruz, bunu yapın diyoruz. Bakın ben iddialı konuşuyorum, bugün Sayın Erdoğan çıksın desin ki; "Ya kusura bakmayın. Ben son yıllarda ekonomiyi çok yanlış yönettim. Bir sürü de hata yaptım. Bu hatalar yüzünden bu ülke bu duruma düştü. Yanlış bir tezi her türlü ilme ve akla aykırı bir tezi dayattığım için bu ülkede hem enflasyon arttı hem faiz arttı hem kur arttı, ülkenin borcu ikiye katladı. Yanlış yaptım" desin. "Özür diliyorum" desin. Ve dönsün desin ki Merkez Bankası'na "Ya siz artık arkadaşlar doğru bildiğinizi yapın. İyi iktisatçılarla konuşun. Bu ülkeye ne gerekiyorsa onu yapın" desin. Şöyle bir çekilsin inanın dolar kuru o anda düşer biliyor musunuz? O anda. Şöyle bir piyasa nefes alır. Piyasa der ki “Ya iyi artık Cumhurbaşkanı bu işlere karışmayacak, demek ki işler düzelecek” der. Bakın buradan formülü söylüyorum. Karıştıkça, müdahale ettikçe, tek başına kararlar aldıkça bu ülkenin ekonomisi düzelmeyecek, olmayacak. Yazık oluyor.
İşinin ehli kadroların yönetimiyle olur. Demokrasiyle olur, hukukla olur. Ortak akılla olur.
Gece yarısı kararlarıyla yönetilen bir ülkede, güven de olmaz istikrar da! Lafla peynir gemisi yürümez.
*****
Değerli arkadaşlarım,
Bu olumsuz tablo sakın içinizi karartmasın. Bu kabustan hep beraber uyanacağız. DEVA Partisi bunun için hazır, adım adım emaneti teslim almaya geliyoruz.
Biz; üretimi, yatırımı ve eğitimi buluşturacağız.
Uzun vadede ekonomik büyümenin en önemli formülü eğitimden geçiyor.
DEVA Partisi olarak şimdiden söz veriyoruz:
Gençleri yarınların bilgisi ve becerisiyle donatacağız. Gençleri, çağımızın meslekleri için gereken eğitimle buluşturacağız.
DEVA Partisi olarak biliyoruz ki, eğer eğitimde başarı sağlayamazsak, ekonomide başarı sağlamak mümkün değildir.
Bakın dünyada finansal kaynak sorunu yok.
Dünyada para kıtlığı değil, iyi yetişmiş insan kıtlığı var.
Ülkemizin de en önemli kaynağı çocuklarımız ve gençlerimiz.
Bunun anlamı şudur: gençlerimizi ne kadar iyi eğitirsek, gençlere ne kadar imkân yaratırsak, işte o kadar zengin oluruz.
Ama biz eğitimi sadece ekonomik büyüme için önemsemiyoruz değerli arkadaşlar.
Eğitimde yapacağımız atılımın hayatın her alanında bizi yükselteceğini biliyoruz.
Eğer iyi bir eğitim sistemimiz olsaydı, yüksek özgüven sahibi öğrencilerimiz olurdu, dünya çapında nam salmış girişimcilerimiz olurdu.
Eğer iyi bir eğitim sistemimiz olsaydı, kadına, sağlık çalışanlarımıza ve herkese şiddet azalırdı.
Eğer iyi bir eğitim sistemimiz olsaydı, teknolojiyi yalnızca kullanan değil, daha çok üreten ve ürettiğini dünya çapında kendi markasıyla pazarlayan bir ülke olurduk.
Eğer iyi bir eğitim sistemimiz olsaydı, şirketlerimizin sadece iç pazara sahip olmasından mutlu olmaz, dünya çapında pay kapamadığımızdan rahatsız olurduk.
Eğer iyi bir eğitim sistemimiz olsaydı, doğaya rant gözlükleriyle bakanlar olmazdı.
Eğer iyi bir eğitim sistemimiz olsaydı, çarpık kentleşmenin içinde nefes almaya çalışmazdık.
Eğer iyi bir eğitim sistemimiz olsaydı, savunmamız için yabancı şirketlerin ping-pong topu gibi savrulmazdık.
Eğer iyi bir eğitim sistemimiz olsaydı, uzaya çıkmak bir PowerPoint sunumundan öteye geçer, uzay teknolojilerinde yol alırdık.
Eğer iyi bir eğitim sistemimiz olsaydı, haberleşme altyapımızı kendi şirketlerimiz ile kurardık. İnternet sorunu yaşamaz, EBA’da gençlerimiz eziyet çekmezdi.
Görüyorsunuz, değil mi?
Eğitimde atılım, DEVA Partisi’nin tam kalbindedir.
Çünkü DEVA Partisi;
Eğitimi, toplum mühendisliği yapmanın bir aracı olarak görmez.
DEVA Partisi; eğitimde fırsat eşitliğine, adalete inanır. İnsanı merkeze alır.
DEVA Partisi; çocuklarımızın analitik düşünmelerini geliştirmeyi amaçlar. Sosyal, duygusal, psikolojik gelişimlerini ileri taşımayı hedefler.
DEVA Partisi; gençleri sınav kaygılarıyla boğan bir anlayışla hareket etmez.
İşte bu nedenle, üniversiteye giriş sınavlarını yılda birkaç defa yapacağımızın sözünü şimdiden veriyoruz.
Ve değerli arkadaşlar;
Türkiye’nin, yüksek öğretimde akademik özgürlüğe, idari özerkliğe ve performansa dayalı bir üniversite sistemine ihtiyacı olduğunu bizler çok iyi biliyoruz.
İşte biz yeni dünya, yeni üniversite ve yükselen Türkiye modeliyle hareket ediyoruz.
Bir de biz ne yapacağız biliyor musunuz değerli arkadaşlar.
İktidar olduğumuzda anne-babaların üzerindeki eğitim yükünü hafifleteceğiz. Tüm velilere eğitime destek banka kartı temin edeceğiz.
Böylece aileler, çocuklarının ihtiyaçlarını bu kart ile karşılayacak.
Hanedeki öğrenci sayısı kadar, ihtiyaç duyulan harcama tutarını belirleyeceğiz ve bu karta yükleyeceğiz. Böylece temel eğitim ihtiyaçlarının ailelerin üzerinde ağır bir yüke dönmesine son vereceğiz.
Eğitimde adaleti, eğitimde fırsat eşitliğini sağlayacağız.
*****
Değerli arkadaşlarım,
Bizler il il, ilçe ilçe gezip, hakikatin sesi olacağız. Bu milletin aklıyla, onuruyla, gururuyla alay eden zihniyeti gittiğimiz her yerde milletimize anlatacağız.
Aziz milletimize kulak vereceğiz, toplumun gerçek gündeminden asla sapmayacağız.
Biz DEVA Partisi olarak bu ülkenin tek umudu olduğumuz bilinciyle çalışıyoruz, çalışmaya devam edeceğiz
Çünkü DEVA Partisi;
Kadınlarla gençlerle, çiftçilerle, emeklilerle, öğretmenlerle, işçilerle, esnafla; Eşitlik için, adalet için, özgürlük için yola çıktı.
Çözüm haritamız belli. Çözümün sözcüsü bizler olacağız.
Ayrışmayacağız, ayrıştırmayacağız. Toplumu kutuplara ayırmayacağız. Hep beraber Türkiye’nin yaralarını saracağız.
Biz Türkiye’nin haysiyetli insanları için buradayız. Artık Türkiye’nin DEVA’sı var. Tarsus’un DEVA’sı var. Hepinize çok teşekkür ediyorum.