24 Mart 2021 DEVA Partisi Genel Başkanı Ali Babacan’ın 1. Olağan Erdemli İlçe Kongresi Konuşması

24 Mart 2021

Erdemli 1. Olağan İlçe Kongresi

DEVA Partisi’nin değerli genel merkez kurul üyeleri,

Mersin il teşkilatımızın ve erdemli ilçe teşkilatımızın çok değerli başkanları,

Siyasi partilerin kıymetli temsilcileri,

Değerli teşkilat mensuplarımız,

Sevgili Erdemlili gönüldaşlarımız,

Türkiye’nin farklı illerinden gelip bugün bizlerle beraber olan saygıdeğer konuklarımız,

Ulusal ve yerel basınımızın değerli mensupları,

Ekranları başında ve sosyal medya hesaplarımızdan bizleri izleyen tüm vatandaşlarımız;

Hepinizi en içten duygularımla selamlıyor, Erdemli ilçe teşkilatımızın birinci olağan kongresine hoş geldiniz diyorum.

*****
Erdemli ilçemizde görev alan tüm yol arkadaşlarımıza başarılar diliyorum.

*****
Değerli arkadaşlarım;
Memleketin üstüne gecenin zifiri karanlığı çökmüş durumda.
Karanlıkta alınan kararlarla yarınlarımız karartılmaya çalışılıyor.

Biliyorsunuz alışkanlık haline geldi, gece yarısı saat 1'de 2'de kararnameler açıklanıyor. Askeri muhtıra dönemleri gibi. O zaman da gece yapılırdı biliyorsunuz pek çok iş.

Sanki bir kâbusun içindeyiz. Korkunç bir rüya görüyoruz. Bu kâbusta ne oluyor biliyor musunuz?

Bu kâbusta;
Zam üstüne zam var. Doğal gazdan elektriğe, motorlu taşıtlar vergisinden köprü ve otoyollara kadar her yerde zam üstüne zam var.

Bu kâbusta;
Yüksek enflasyon var. Yüksek faiz var. Yüksek kur var. Yüksek borç var.

Bu kâbusta;
İşsizlik var, geçim sıkıntısı var, hayat pahalılığı var. Yoksulluk var. Anne babaların çocuklarının yarınlarından duyduğu endişe var.

Bu kâbusta;
Her üç gençten biri işsiz. Gençler evlerindeki odalarına hapsolmuş, işsizlikten yakınıyor. Gençler “ev genci” olmuş...

Bu kâbusta;
Toplumun yarısını, 42 milyon kadını şiddetten korumayı amaçlayan bir insan hakları belgesi yakılıyor.

Bu kabusta;
Bu milletin alın teriyle biriktirilen, bu milletin, bu devletin bankasına konulan 130 milyar dolar döviz rezervi eritiliyor.

Bu kâbusta;
Esnaf kepenk açamıyor, emekli ay sonunu getiremiyor, işçimiz, memurumuz mutfak alışverişi yapamıyor.

Bu kâbusta;
Büyüklü küçüklü ortaklarıyla iktidar vatandaşlarımıza korku saçıyor. Tüm ülkemize endişe saçıyor.

Ama değerli arkadaşlar;

Kimsenin bir şüphesi olmasın. Bu sadece kötü bir kâbus... Kötü bir kâbustan daha fazlası değil.

O sandık günü var ya o sandık günü... Ertesi sabahında uyandığımızda tüm bunlar geçecek. Sabah uyanıp da yüzümüzü yıkadığımızda çok derin bir nefes alacağız.

“Geçti gitti” diyeceğiz.

Kimsenin şüphesi olmasın; biz bu ateşi yakanların, bu ülkeyi küle döndürmelerine izin vermeyeceğiz.

Biz bu kâbusun daha fazla sürmesine müsaade etmeyeceğiz.

Bu damlalar var ya bu damlalar...
Bu yangını bu damlalar, DEVA Partisi’nin damlaları, söndürecek.

Gerçekten değerli arkadaşlarım bu ülkenin sorunları büyük. Gittikçe de büyüyor. Bir dokunsak bin ah işitiyoruz, herkesten. Esnafından, çiftçisinden, emeklisinden, gencinden, yaşlısından, kadınından, erkeğinden, herkesten. Bu kadar büyük problemler olmasına rağmen inanın bu sorunların çözülmesi bir o kadar da kolay. Aynı kabustan uyanır gibi bu memleketin sorunlarının çok hızlı bir şekilde çözülebileceğini biz tüm ekibimizle iyi biliyoruz. Bunları daha önce yaptık. Ülkeyi içinde bulunduğu çukurdan defalarca çıkarttık. Yine yaparız inşallah.

Bu kâbustan uyandığımızda ne göreceğiz biliyor musunuz? Yatırım göreceğiz. Üretim göreceğiz. İstihdam göreceğiz. Bu kâbustan uyandığımızda;
Huzurlu, mutlu, umutlu kadınlar göreceğiz.

Kadınların hayata geriden başlamadığı, her alanda önde yer aldığı bir Türkiye’ye uyanacağız!

Bu kâbustan uyandığımızda;

Gençlerin eli ekmek tutacak. Gençleri, meslekleriyle buluşturacağız. İş sahibi olacaklar, yarınlar için heyecanlanacaklar.

Gençlerin yarınlarını kurmak istediği bir vatana, bir Türkiye’ye uyanacağız! Bu kâbustan uyandığımızda;

Öyle 3-5 kişi değil... Topyekûn zenginleşeceğiz. Hep beraber refaha kavuşacağız.

Hiç kimsenin şüphesi olmasın. Mersin’den Rize’ye, İzmir’den Kars’a, Şırnak’tan Sinop’a, Edirne’den Isparta’ya hep beraber bir oh çekeceğiz.

Bu kâbustan nasıl bir Türkiye’ye uyanacağız, biliyor musunuz? Huzur ve eşitlik içinde, bir arada yaşayan bir Türkiye’ye uyanacağız!

Komşularıyla barış ve iş birliği içinde zenginleşen, çözümün adresi, saygın bir Türkiye’ye uyanacağız!

İşçinin, çiftçinin, emeklinin, sanayicinin, girişimcinin yüzünün güldüğü bir Türkiye’ye uyanacağız!

Ayağa kalkan, konuşan, kalıplardan kurtulan ve çözüme inanan bir Türkiye’ye uyanacağız!

Adalete uyanacağız. İnsan haklarına uyanacağız! Herkesin eşit vatandaş olarak yaşadığı, her inancın koşulsuz saygıyla karşılandığı bir Türkiye’ye uyanacağız!

İnsanını seven bir Türkiye’ye uyanacağız! Yaşayan ve yaşatan bir Türkiye’ye uyanacağız!

Değerli arkadaşlarım,

Çocuklarımızın en iyi eğitimi aldığı, fırsat eşitliğinin sağlandığı, anne babaların huzurla başını yastığa koyduğu Türkiye’ye uyanacağız!

Zamanın ruhuna uyan, kendi teknolojisini üreten bir Türkiye’ye uyanacağız! İnsan onuruna yaraşır yaşamın hüküm sürdüğü bir Türkiye’ye uyanacağız!

Verimli topraklarında üretim yapılan, tarladan sofraya dek çiftçisinin yanında duran bir Türkiye’ye uyanacağız!

Esnafın huzur içinde dükkanını açtığı, yarınından endişe duymadığı, ailesini rahatça geçindirdiği bir Türkiye’ye uyanacağız!

Mavisini yeşilini koruyan, suyu zenginlik kabul eden, nesiller arası adalete inanan bir Türkiye’ye uyanacağız!

Kısacası değerli arkadaşlarım;
Hep birlikte kazanan bir Türkiye’ye uyanacağız!

İşte bu damlalar, yarınların Türkiye’sinin müjdecisidir. Bu damlalar, bu kâbusun ardından alacağımız o rahat nefesin simgesidir!

*****
Değerli arkadaşlarım;

Bu kâbusu yaratanların zihniyetini her gün milletimizle paylaşıyoruz. Ama gün geçmiyor ki bu bozuk zihniyet kendisini göstermesin.

Bakın arkadaşlar, biliyorsunuz geçtiğimiz cumayı cumartesiye bağlayan gece yarısı karanlıkta merkez bankası başkanını değiştirdiler.

Taraflı Cumhurbaşkanı tek imzayla, gece 2’de almış o kararı.

Pervasızlığa bakar mısınız ya? Sanki çok normal bir şeymiş gibi söylüyorlar bir de. Neymiş? “Aldığı kararın nedenini kendisi açıklar”mış.

Bugün baktık bir konuşma yaptı, öyle kararın nedenini filan açıklamıyor. Niye? Çünkü keyfi bir karar. Ama keyfi kararların bir memlekete zararı olur arkadaşlar.

Merkez Bankası başkanını değiştirdi de ne oldu peki? Ciddi bir güven ve belirsizlik sorunu daha oluşturdu.

Taraflı Cumhurbaşkanlığı Sistemi‘ne geçildiğinden beri yaşanan 3. Büyük döviz krizine sebep oldu.

Niye oluştu? Çünkü siz Merkez Bankası’na kafanıza göre müdahale ederseniz, işte böyle problem çıkar. Kriz çıkar.

Kafanıza esti diye merkez bankası başkanı değiştirilir mi? Sizin işiniz gücünüz yok mu?

Burası 84 milyonluk bir ülke, 20 ayda 4 Merkez Bankası başkanı değişti ya. Böyle bir şey olabilir mi? Bu kardeşiniz yıllarca ekonomiyi yönetti. Benim dönemimde 3 tane Merkez Bankası başkanı gördük. Her birinin de görev süresi tam 5 yıldır, 5 yıl doluncaya kadar hiçbirine dokunmadık. İstikrar budur, öngörülebilirlik budur. İşler iyiye gidince "Benim alanım ekonomi" de, işler kötüye gidince faturasını kesecek birini bul, kurumları şamar oğlanına çevir, bir başkan gitsin öbür başkan gelsin. Niye? Suçu yıkacak ya birine.

Kafanıza esince yapacağınız işleri ben size söyleyeyim:

Şöyle bir gidin, halkın arasına karışın. İnin şu konvoylardan. Şöyle çarşıya, pazara inin, vatandaşa halini hatırını sorun. Durumunu sorun.

Özellikle esnafa dönüp “destekten ne haber?” Diye sorun. Açıkladığımız desteği alıyor musunuz diye bir sorun bakalım. Kaç esnaf alabilmiş duyun, öğrenin.

Bakın biz il il, ilçe ilçe dolaşıyoruz. Girdiğim her dükkâna soruyorum, destek aldığını söyleyen şu anda değerli arkadaşlarım, 100 dükkândan 1'i bile değil. “Yok” diyorlar, gülüyorlar. “Biz öyle bir şey almadık” diyorlar. Bazıları da diyor ki "Başvurduk, kaç tane form doldurduk, oraya gittik, buraya gittik zaten aylık alacağımız, alamayacağımız 500 lira onu da alamadık, vermediler" diyoresnaf.

Kafanıza hiç esmiyor mu bunlar?

Başka neler esmiyor diye bakıyoruz:

Kafalarına nedense kanal İstanbul’dan vazgeçmek esmiyor.

Kafalarına kaybettiği belediyelerle uğraşmaktan vazgeçmek esmiyor.

Kafalarına nedense “üreticinin, çiftçinin maliyetini düşürüp, kârını nasıl artırırım?” Diye düşünmek esmiyor.

Bu milletin doğmamış çocuklarını bile borca batırdılar. Kafalarına nedense bu milletten özür dilemek esmiyor.

Kadın haklarını koruyan bir sözleşmeden gece saat 2’de çıkmasını biliyorlar; ama kafalarına “Ya şimdi bu potansiyel katiller bundan cesaret alır mı?” diye esmiyor.

Kafalarına nedense “Olumsuz göstergelerde zirvedeyiz, olumlu göstergelerde diplerdeyiz, bu nasıl iştir, bunu bir düzeltelim” diye esmiyor.

Ne esiyor kafalarına? Anca bir Merkez Bankası başkanını görevden alıp, yerine yenisini atamak esiyor.

Sayın Erdoğan, hiç uğraşmayın bunlarla.

Bu bürokrat arkadaşlara da yazık, biri gidiyor biri geliyor, biri gidiyor biri geliyor. Zaten Merkez Bankası'nın Para Politikası Kurulu ayda bir toplanır, 2-3 saatlik bir toplantıdır.

Varlık Fonu’na yaptığınız gibi bir atama da Merkez Bankası’na yapın. Varlık Fonu’na nasıl kendinizi atadıysanız, Merkez Bankası’nın başkanlığına da kendinizi atayın.

Zaten fiilen siz yönetiyorsunuz Merkez Bankası’nı. Tek imzayla, geçin Merkez Bankası’nın başına.

Sonra da atama kararnamesine şöyle bir bakın. “Benim alanım ekonomi” diyen birisini görevlendirdiğiniz için eminim kendi kendinizle gurur duyacaksınız.

Sizi tutan mı var? Çevrenizde “bu kadar da olmaz” diyen mi var? Ya sahiden çevrenizde kim var?

Bir yanınızda, vaktiyle sabah akşam size hakaretler eden, ağza alınmayacak küfürler savuran siyasetçiler var.

Diğer yanınızda, ekonomide işlerin iyi gittiği, demokratikleşme adımlarının atıldığı günlerde size hakaret edenler, aşağılayanlar var.

Şöyle bir çevrenize bakın da o çok sevdiğiniz “kimler kimlerle beraber” cümlenizi tekrar edip gerçek halinizi bi anlayın hele.

*****
Değerli arkadaşlarım,

Bakın, biz Merkez Bankası’nın eritilen 130 milyar dolarlık rezervini gündeme getirdik.

Ardından, yıllarca devlette üst düzey görevler yapmış olan, ana muhalefet partisinin temsilcisi aynı analizi yaptı ve aynı soruyu sordu.

Hemen ardından, yıllarca DPT’de üst düzey görevler yapmış olan, bir başka siyasi partinin yöneticisi yine bizimle aynı analizi yaptı ve yine aynı soruları sordu.

Aklın yolu bir.

Bu konuyu sağa sola çekmek isteyenler, saçma sapan argümanlarla taraflı Cumhurbaşkanı’nı veya akraba bakanı savunmaya çalışmasınlar hiç.

Nereye gitsek bana soruyorlar "Ya sizin haberiniz var mı?" diyorlar, "130 milyar dolar yokmuş ortada" diyorlar. Biz de diyoruz ki “Evet yok ama bir açıklama yapmadılar. Biz her gün soruyoruz, açıklayın, konuşun” diyoruz. Ne yaptınız bunu?

Önce Merkez Bankası’nın internet sitesinden hangi sayfaya ve verilere bakılacağını öğrensinler.

Önce, brüt rezerv ile net döviz pozisyonu arasındaki farkı öğrensinler.

Eğer beceremiyorsanız, Merkez Bankası’nı bir tana genç 25 yaşında uzman yardımcısı size göndersinler. İnanın 5 dakikada kendilerine anlatır.

Bakın, biz bu eriyen, çarçur edilen döviz rezervi konusunu gündeme getirdiğimizde;

Bunlar önce sessiz kaldı, kulaklarını tıkadı, ölü numarası yaptı.

Sonra dediler ki; “Döviz satıldı ama piyasa kurallarına ve hukuka uygun satıldı” dediler.

Şimdi de öyle bir rezerv yok ki nasıl satalım diyerek inkâr moduna girdiler.

Bir başka vahim hata daha yapıyorlar. Bu dövizlerin Türk lirası karşılığı satıldığını söyleyerek, masum bir işlem olarak göstermeye çalışıyorlar.

Bakın arkadaşlar,

Bu rezervler, Merkez Bankası’nın ilan ettiği serbest kur rejimine aykırı bir biçimde eritilmiştir. Burada ciddi bir kural ihlali vardır.

Rezervler, şeffaf olmayan bir biçimde, örtülü ve dolambaçlı yollarla harcanmıştır.

Bakın ben 2015'in Ağustos ayında bakanlıktan ayrıldım. O tarihe kadar yapılan bütün döviz işlemleri Merkez Bankası'nın web sitesinde açık bir şekilde ilan edilmiştir. Açık, şeffaf. Doğru, hesaptan kaçmaz. Niye karartıyorsunuz? O gün bugündür niye hala söylemiyorsunuz?

Rezervlerin ne zaman, kimlere, hangi kurdan, hangi yöntemlerle aktarıldığı açıklanmamaktadır.

Ben anlamıyorum, bunlar neden korkuyorlar?

Yaptıkları iş doğruysa, neden sorularımızı cevaplamıyorlar? Neden bu sorulardan kaçıyorlar?

Bu ülkenin insanı gayet iyi bilir ki, doğru, hesaptan kaçmaz.
Evet arkadaşlarım,
Bunlar doğruyu konuşmuyorlar, gerçekleri inkâr ediyorlar.
Biz de diyoruz ki, gelin bu yalpalamaları bırakın. Kem küm etmeyi bırakın. Çıkın milletimize hakikati açıklayın.

Biz zaten, DEVA Partisi iktidarında bunların hepsini, kuruşuna kadar kamuoyu ile paylaşacağız.

O karanlıkta yapılan işlemlerin hepsini gün yüzüne çıkaracağız.

*****

Değerli arkadaşlarım;

İşte tek bir kişi kafasına esince bu millete zarar vermesin, veremesin diye biz ne diyoruz?

Devletin 130 milyar dolarlık döviz rezervini bunlar sürekli erittiler. Bir yandan da gittiler döviz borçlandılar. Şu anda Merkez Bankası'nın gerçekten kendisinin sahip olduğu döviz tükenmiş durumda, borçlandığı döviz kasasında duruyor. Kasasını açıp gösterdiğinde diyor ki Sayın Erdoğan, "92 milyar dolar döviz rezervimiz var" diyor. İyi ama o döviz rezervinin karşılığında 138 milyar dolar, Merkez Bankası'nın piyasaya borçlandığını niye söylemiyor? Bir ülkenin Merkez Bankası borçlu olabilir mi ya? Böyle bir şey var mı? Ve 92'den 138'i düştüğünüzde tam 46 milyar dolarlık Merkez Bankası'nın şu anda negatif, eksi döviz pozisyonu var arkadaşlar. Şimdi bütün bunları yaptılar. Bu memleketin yıllarca alın teriyle biriktirdiği dövizleri 2 yılda tükettiler. TaraflıCumhurbaşkanı, akraba bakan el ele verdi memleketin dövizini tüketti. Şimdi bugün çıkmış diyor ki vatandaşlarımıza "Ya yastık altında, şurada burada döviziniz, altınınız varsa onları getirin" diyor. Bak, işe bak ya. Sen bu devletin, milletin alın teri olan dövizi tüket, ondan sonra tekrar dön, milletten döviz, altın iste. “Bunları sisteme katın” de. Ne hale getirdiler ülkeyi? Hatırlıyorsanız pandemi çıktığında da ne yapmışlardı? IBAN numarası vermişlerdi. Ya bütün dünya, vatandaşına pandemi döneminde doğrudan destek verdi, doğrudan. Kredi falan değil ha, doğrudan destek. Esnafa, çiftçiye, berbere, kuaföre, kahvehane sahibine, restoran sahibine kredi değil, doğrudan destek. Zararını karşılayacak kadar destek verdi, bizimkiler pandemi başladığı anda vatandaşa IBAN numarası verdi, “Bize para verin” diye. Bak, bak. Ya bunlar hiç iş bilmiyor ya. Tabii sıfırı tükettiler o da ayrı mesele. Sıfırı tükettikleri için her krizde dönüyorlar vatandaştan yardım talep ediyorlar. Kimse kusura bakmasın, bu millet sizin yanlışlarınızın bedelini ödemek zorunda değil. Böyle bir şey yok. İşte değerli arkadaşlarım bakın, bir tek kişi kafasına esince iş yaparsa memleketin durumu bu olur. Bakın hafta sonu kafasına göre 2 tane iş yaptı değil mi? 2 tane. Bakın hafta sonu, geçtiğimiz hafta sonu cumayı cumartesiye bağlayan gece 2 tane karar açıklandı değil mi? Bir tanesi İstanbul Sözleşmesi'yle ilgili karar, diğeri de Merkez Bankası başkanıyla ilgili karar. Cuma günü bu ülkenin hazinesi borçlanırken Türk lirası bazında %13-14 faiz ödüyordu. Merkez Bankası faizi yüksekti ama uzun vadeli borçlanmada nasıl olsa yavaş yavaş “Herhalde bu kadar sürmez bu iş” beklentisiyle, %13-14 hazine borçlanabiliyordu. Bugünkü göstergelere göre aynı hazine şu anda %19-20'yle borçlanabiliyor. Tam 6 puanlık faiz artışı var hazine borçlanmasında, cuma gününden bugüne. Düşünebiliyor musunuz? Ben görevden ayrıldığımda, 2015 yılında bu ülkenin bütçesindeki faiz ödeneği, faiz harcaması 53 milyar TL'ydi. Bu yılki bütçeye ne kadar koydular biliyor musunuz faiz harcamasını? 179 milyar TL arkadaşlar, 179. O esnafımızın hani ödediği vergi var ya 500 lira, 600 lira, 800 lira vergi, hani o kiradan alınan stopaj var ya 100 lira, 200 lira, 300 lira, şu elektrikten alınan ÖTV, KDV var ya buradan toplananın tam 179 milyar lirası, eski parayla 179 katrilyon, çünkü altı sıfırı attık ama bazen hesap karıştırılabiliyor. Eski parayla 179 katrilyon yeni parayla 179 milyar. Şu anda bu ülkenin devlete sadece faize para ödemek zorunda kalıyor. Bakın döviz bazında borçlanmada daha cuma günü %4,5-5,5 arası hazinenin borçlanma faizi varken şu anda bu %7-8 arasında, vadesine göre. %4,5-5,5’tan %7-8'e çıkmış. Sırf kötü yönetim, keyfi yönetim. Bakın gerçekten, gerçekten çok üzülüyoruz. Yahu bu ülkenin kaynaklarının böylesine heba edilmesi inanın içimizi böyle bir cız ettiriyor. Yazıktır, günahtır.

Bakın hafta sonu alınan bir başka önemli karar, Türkiye'nin bu İstanbul Sözleşmesi'yle ilgili, yürürlükten kaldırılmasıyla ilgili karar. Sözde karar, çünkü biz dava açtık, böyle bir kararın tek imzayla atılmasının hukuka karşı olduğunu, hukuka aykırı olduğunu düşünüyoruz. Bu, kadına şiddeti önleyen, aile içi şiddeti önleyen ve bu konuda devletleri mecbur tutan bir uluslararası anlaşma. Tek imzayla geri çekilmeye çalışıyorlar. Ve bugün de Sayın Erdoğan diyor ki yine konuşmasında "Kadın hakları öyle kağıtlarla korunmaz vicdanla korunur" diyor. Bakın şimdi kağıtlarla korunmaz, vicdanla korunur. Diyorum ya zihniyet, zihniyet. Kağıtlar dediği ne biliyor musunuz arkadaşlar? Kağıtlar dediği hukuk, kural, anayasa. Siz eğer anayasaya, yasalara, kurallara kâğıt parçası gözüyle bakarsanız o ülkede hukukun üstünlüğü olmaz. O ülkede hukuk devletinden bahsedilemez.

Kadına şiddeti tabii ki hukukla koruyacağız, tabii ki hukukla koruyacağız. Sağlam hukuki teminatlar olacak. Kadına şiddete cüret edenin eli yanacak, hak ettiği cezayla karşılaşacak. Bunu da hukuk devleti sağlayacak. Hukuka kâğıt parçası diyebilecek bir zihniyet arkadaşlar. Böyle bir şey olur mu? Böyle bir ülkede ekonomi düzelebilir mi? Mümkün mü? Hukukun olmadığı ülkeye sermaye gelir mi? Hukukun olmadığı ülkeye kendi vatandaşımız yatırım yapar mı? Zihinlerinin gerisindeki böyle söyledikleri laflarla açığa çıkarıyorlar. Ve ne diyorlar "Kadın hakları vicdanla korunur." Şimdi biz ülkede kadın haklarını katillerin insafına mı bırakacağız? Suçluların insafına mı bırakacağız? Ne demek vicdanla korunur? Tabii ki vicdan sahibi olmak önemlidir ama bu ülkede kadına şiddet var mı? Var. Aile içi şiddet var mı? Var. Kadın cinayetleri bütün ülkeler arasında çok miktarda Türkiye'de oluyor mu? Oluyor. E siz nasıl böylesine önemli bir konuyu suçluların insafına bırakırsınız ya? Böyle bir şey olabilir mi? Devlet niye var? Hukuk niye var? Anayasa niye var? Yasalar niye var? Suçlu, hak ettiği cezayı bulsun diye var. Suçlu, hak ettiği cezayı bulunca diğerleri cüret edemesin, korksun diye hukuk var. Fakat gerçekten değerli arkadaşlarım çok vahim bir tabloyla karşı karşıyayız. İnanın bu zihniyetten bu ülkeye faydalı artık hiçbir icraat çıkmaz, hiçbir icraat çıkmaz. Zaten dikkat edin hiçbir problemi çözemiyorlar. Ülkedeki her türlü sorun hızla artıyor, hızla artıyor.

Bakın dün Silifke'deydik, bugün Erdemli ‘de merkezde esnafımızla buluştuk. Şöyle bir çiftçilerimizle, emeklilerimizle, vatandaşlarımızla oturduk şöyle bir çay içtik, onları dinledik. Bize ne diyorlar bakın, ne diyorlar? Nakliyeci, taşımacı arkadaşlarımız, servis şoförlerimiz ne diyorlar? "Araçlarımızı bir tamirhaneye götürüyoruz, masraflar, tamir, bakım masrafları ikiye katladı, üçe katladı" diyorlar. "İki lastik alıyoruz, 6 bin lira para ödüyoruz” diyorlar. “Eskiden taşımadan aldığımız nakliye ücretiyle masraflarımızı karşılarken şimdi mümkün değil, arabamızın lastiği eskiyecek de değişecek diye korkuyoruz. Bunu yapacak gücümüz yok" diyorlar. Hele hele bu okul servisleri, şehir içi taşımacılık yapan vatandaşlarımız, çok ciddi mağduriyetler var. Bunların faizleri gelmiş, ödeme günleri gelmiş ve bir yandan hala vergi ödüyorlar, bir yandan hala çalıştırdıkları elemanların maaşlarını ödemeye çalışıyorlar, bir yandan büyük bir varlık mücadelesi veriyorlar. Gerçekten çok büyük bir varlık mücadelesi. Çiftçimize bakıyoruz, çiftçimize. Ki Erdemli ‘de biliyorsunuz tarım çok önemli bir sektör. Erdemli ‘de limon üretimi var, sebze var, meyve var, her şey var. Bugün bakıyorsunuz, tohumun, fidenin maliyeti en az ikiye katlamış. Gübre şu son aylarda bile %50, %60 artmış. Bir sera malzemesi satan iş yerine girdik “Naylon” diyordu. “Daha geçen hafta kilosu 16 liraydı, şu anda 35 lira oldu Başkanım” diyor. Bakın, bunlar hayatın gerçeği. Gübre fiyatlarını biliyorsunuz, ilaç fiyatlarını biliyorsunuz, mazot fiyatlarını biliyorsunuz. Gerçekten çok ciddi bir maliyet artışı söz konusu, fakat çiftçimizin sattığı ürünün fiyatları artmıyor, zarar ediyor. Ne kadar çok üretirse o kadar çok zarar ediyor. Ve bugün Erdemli merkezde kaç tane çiftçimizden neyi duyduk biliyor musunuz? “Artık ben üretimi bıraktım” diyor. “Yapamıyorum” diyor. Ve Türkiye'de tarımsal üretim, pek çok üründe arkadaşlar düşmeye başladı. Geçen yıllardaki üretim seviyesini artık yakalayamıyoruz. Pek çok üründe tablo bu. Bir yandan maliyetler yüksek, bir yandan satış fiyatı artmıyor ve gerçekten ülkemiz, çiftçilerimiz büyük zorluklarla karşı karşıya.

Değerli arkadaşlarım bakın biz DEVA Partisi olarak biliyorsunuz tek bir kişi kafasına esince bu millete zarar vermesin, zarar veremesin diye “Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem” diyoruz, Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem.

“Yargı bağımsız olmalı ve tarafsız karar almalı” diyoruz. “İşleyen bir denge ve kontrol mekanizması olmalı” diyoruz.

“Güç sınırlandırılmalı” diyoruz. “Yönetenlerin hukuk ve süreyle sınırlandırılması gerekir” diyoruz.

Ülkemiz, senelerdir içinde debelenip durduğu bu yönetim krizinden ancak böyle çıkabilir.

Bu taraflı Cumhurbaşkanlığı Hükûmet Sistemi’yle bir adım bile ilerleyemeyiz. Görüyorsunuz zaten 90’lı yılların ortasına dönmüş gibiyiz.
Çünkü bu sistemde bir kişi kafasına eseni yapabiliyor.

İstişare var mı? Yok.

Ortak akıl var mı? Yok.

Müzakere var mı? Yok.

Hatırlayın; yeni sistemle beraber istikrar, ekonomik büyüme ve huzur getireceklerini vadettiler, değil mi?

Peki ne yaptılar?

Ekonomiyi dibe batırdılar.

Hukuku dibe batırdılar.

Demokrasiyi dibe batırdılar.

İşte tam da bu yüzden biz parti programımıza açıkça yazdık: biz bu sistemi değiştireceğiz!

Böyle bir sistem olmaz. Bu sistemi buruşturup çöpe atacağız!

İşte biz DEVA Partisi olarak, sorunlarımızı derinleştiren, siyasal kutuplaşmayı ve toplumsal bölünmeyi körükleyen bu sisteme son vereceğiz.

Yerine de güçlendirilmiş parlamenter sistemi koyacağız, değerli arkadaşlar.

Çünkü biz güçlü, uzun vadeli ve istikrarlı bir yönetim sistemi tesis etmeyi amaçlıyoruz.

Bu arada, parlamenter sistem dediğimizde aklınıza eski sistem gelmesin.

Aziz milletimiz müsterih olsun, Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem önerimiz, 90’lı yılların sistemi değildir.

DEVA Partisi olarak kuvvetler ayrılığına ve insan haklarına dayanan, güçlü hükûmet, güçlü meclis ve güçlü yargıyı esas alan bir Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem’den yanayız.

Biz, diğer siyasi partilerle, Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem’e geçiş için, ikili bazda diyalog ve istişare sürecini başlatan partiyiz.

Peki Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem ne demek? Gelin hep birlikte sıralayalım. Tek tek anlatalım.

Birincisi; Cumhurbaşkanlığı makamının, halen geçerli olan anayasadaki yemin metninde de vurgulandığı gibi, tarafsız olmasını sağlayacağız.

Hem “Üzerime aldığım görevi tarafsızlıkla yerine getireceğim” diye yemin eden, hem de bir partinin genel başkanı olup, diğer partilere her gün saldıran bir Cumhurbaşkanlığı makamı düşünülemez.

İkincisi; bakanlıklara daha çok yetki ve daha çok sorumluluk vereceğiz. Bakanlıkları ve devlet kurumlarını güçlendireceğiz. Yürütme yetkilerini aşağı kademelere doğru delege edeceğiz.

Üçüncüsü; yerel yönetimleri güçlendireceğiz. Yerelin sorunları en iyi yerelden çözülür. Bunu çok iyi biliyoruz. Yerel yönetimlere daha çok yetki vereceğiz.

Erdemlinin sorununu en iyi Erdemli bilir, Erdemli çözer. Bunu biliyoruz.

Dördüncüsü; itibarını yerle bir ettikleri gazi meclisimizin itibarını iade edeceğiz. Gazi meclisimizi güçlendireceğiz.

Meclisimiz, yürütmeyi, yani hükûmeti etkin bir şekilde denetleyebilecek.

Meclisteki muhalefet partilerinin bilgi edinme yollarını işlevsel hale getireceğiz.

Gazi meclisimizi, iktidar partisinin uzantısı olmaktan çıkartacağız.

Beşincisi; sivil toplumu güçlendireceğiz.

İfade ve örgütlenme özgürlüğünün önündeki tüm engelleri kaldıracağız.

Konuşan, tartışan, soru soran, hakkını arayan bir Türkiye’yi hep birlikte inşa edeceğiz.

Sivil toplumu kanun yapım süreçlerine daha etkin bir biçimde dahil edeceğiz. Altıncısı; hukuka ve adalete olan güveni ayağa kaldıracağız.

Anayasa Mahkemesi’ne yapılan atamalarda, meclisimizin nitelikli çoğunluğunu söz sahibi kılacağız.

Böylece tek bir parti veya ittifak, yüksek mahkeme heyetini tek başına şekillendiremeyecek.

Yargı mensuplarının özlük haklarını güvence altına alacağız.

Nihayetinde; yargının tarafsız ve bağımsız çalışması, yargıya olan güveni artıracak.

Kısacası değerli dostlarım,
Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem; demokrasi, hukuk ve adaleti tesis edecek.

Bu sistemde tüm vatandaşlarımız haklarından daha iyi yararlanacak, herkes adil muamele görecek.

Ülkemiz, derinleşen yönetim krizini, güçlendirilmiş parlamenter sistem ve topyekûn zihniyet değişimi ile aşacak.

Çünkü Türkiye; tek bir merciden ibaret değildir! Türkiye; tek bir kişiden ibaret değildir!
Türkiye; kimsenin iki dudağı arasına terk edilemez! Türkiye; kimsenin keyfine göre yönetilemez! Türkiye; birden büyüktür!

*****
Değerli arkadaşlarım,

Bizler il il, ilçe ilçe gezip, hakikatin sesi olacağız. Bu milletin aklıyla, onuruyla, gururuyla alay eden zihniyeti gittiğimiz her yerde milletimize anlatacağız.

Aziz milletimize kulak vereceğiz, toplumun gerçek gündeminden asla sapmayacağız.

Biz DEVA partisi olarak bu ülkenin tek umudu olduğumuz bilinciyle çalışıyoruz, çalışmaya devam edeceğiz

Çünkü DEVA Partisi;

Kadınlarla gençlerle, çiftçilerle, emeklilerle, öğretmenlerle, işçilerle, esnafla;

Eşitlik için, adalet için, özgürlük için yola çıktı.

Çözüm haritamız belli. Çözümün sözcüsü bizler olacağız.

Ayrışmayacağız, ayrıştırmayacağız. Toplumu kutuplara ayırmayacağız. Hep beraber Türkiye’nin yaralarını saracağız.

Biz Türkiye’nin haysiyetli insanları için buradayız.

Artık Türkiye’nin DEVA’sı var. Erdemli’nin DEVA’sı var. Hepinize çok teşekkür ediyorum.