29 Mart 2021 DEVA Partisi Genel Başkanı Ali Babacan’ın 1. Olağan Hakkâri İl Kongresi Konuşması

29 Mart 2021

Hakkari 1. Olağan İl Kongresi

DEVA Partisi’nin değerli genel merkez kurul üyeleri,

Hakkari il teşkilatımızın çok değerli başkanı, Siyasi partilerin kıymetli temsilcileri, Değerli teşkilat mensuplarımız,
Sevgili Hakkarili gönüldaşlarımız,

Türkiye’nin farklı illerinden gelip bugün bizlerle beraber olan saygıdeğer konuklarımız,

Ulusal ve yerel basınımızın değerli mensupları,

Ekranları başında ve sosyal medya hesaplarımızdan bizleri izleyen tüm vatandaşlarımız;

Hepinizi en içten duygularımla selamlıyor, Hakkâri il teşkilatımızın birinci olağan kongresine hoş geldiniz diyorum.

*****

Bugün sizleri; bu güzel dağın Sümbül Dağı’nın eteklerinden selamlıyorum. Tüm Türkiye’ye buradan selam olsun diyorum.

Sizleri Cilo’dan, Sümbül’den, Mere’den, Sat Dağları’ndan; Heybetini dünyaya duyuran Mezopotamya’nın zirvesinden;

Dil, din, köken, mezhep demeden binlerce yıldır bağrında kardeşliği taşıyan Çölemerik’ten;

Medreselerin, âlimlerin şehrinden;
Nehri Köyü’nün diyarından;
DEVA Partisi’nin damlalarına hasret kalmış Zap Suyu’nun yamacından; Hakkari’den,

Sizleri sevgiyle, saygıyla selamlıyorum. Buradan, Hakkari İl Kongremizden;

Derecik’e, Çukurca’ya, yarın inşallah ziyaret edeceğimiz Şemdinli’ye, Yüksekova’ya en içten selamlarımı gönderiyorum.

*****
Değerli arkadaşlar,
Bir selam da Ankara’ya gönderelim.

Biliyorsunuz bugün sabah saatlerinde Ankara’da Kadın Politikaları Başkanımız Elif Esen ve beraberindeki DEVA Partili kadınlar, Genel Merkezimizden Danıştay’a yürüdü.

Bir gece yarısı, yetki gaspıyla gerçekleşen İstanbul Sözleşmesi’nin sözde feshi kararının, yargı yoluyla iptal edilmesi için elini taşın altına koyan DEVA Partili kadınlar dilekçelerini verdiler. Buradan ben kendilerine selamlarımızı göndermek istiyorum.

*****

Değerli yol arkadaşlarım;

Bildiğiniz gibi taraflı, Partili Cumhurbaşkanlığı Sistemi’yle beraber, keyfi yönetim zihniyeti, ülkemizi gün geçtikçe istikrarsızlaştırıyor.

Bir türlü aşılamayan sistem krizi yüzünden ülkemiz güven kaybı üstüne güven kaybı yaşıyor.

Bunun sonucunda,
Gençler yarınlara güvenle bakamıyor. Kadınlar yarınlara güvenle bakamıyor. Esnaf güvenle bakamıyor.
Çiftçi güvenle bakamıyor.
İşçi güvenle bakamıyor.
Emekli güvenle bakamıyor.

Nasıl güvenle bakabilsin ki arkadaşlar?

Bu işler öyle Ankara’daki kongre salonlarının duvarlarına iki kelime yazmakla olmuyor .

Biliyorsunuz Cumhurbaşkanı’nın konuştuğu kongre salonuna koca harflerle “güven ve istikrar” yazmışlardı.

Güven güven diye içi boş slogan atanlar, daha kendi kendilerine bile güvenmiyorlar. Birbirlerine güvenmiyorlar. Bu halk nasıl güvensiz. Biz onlara nasıl güvenelim?

Hükûmetin bir bakanı çıkmış, ortadan kaybolan bakanının televizyonunu eleştiriyor. Kaybolan bakanının trolleri de diğer bakana saldırıyor.

Bir bakan çıkıyor, “Şu zaman, şu kadar aşı gelecek” diyor. Ama söylediği kadar aşı, söylediği tarihlerde gelmiyor. Sürekli erteleniyor.

Her gün sosyal medya hesabından “Maske, mesafe, temizlik” diyen bakanlara karşın, cumhurbaşkanı lebalep kongre yapmakla övünüyor.

Güven yazıyorlar da bu millet nasıl güvensin?

Bir dedikleri, bir başka dediklerini tutmuyor, neye inansın insanlar?

Birinin söylediği başka, diğerinin yaptığı başka. Hangisine güvenilecek?

Ha bir de... Tarımı bitiren, istikrarlı bir şekilde tarımı tüketmeye çalışan bir bakan daha var biliyorsunuz.

Değerli arkadaşlarım, aslında şu bakan, bu bakan diyoruz da bu bakanların hepsinin tek bir kişinin söylediğine baktığını da gayet iyi biliyoruz. Cumhurbaşkanı’nın iki dudağının arasından çıkacak ne var ne yoksa işte ona bakacak şekilde hepsi sıraya dizilmiş bekliyor.

Tabii Cumhurbaşkanı’nın da artık bu aralar sürekli vakti kendi dediğiyle çelişmekle geçiyor. Bir gün söylediğini, bir başka gün reddediyor. Birkaç sene önce söylediğinin tam tersini söylüyor.

Bu halk kime güvensin, niçin güvensin insanlar?
Böyle bir ortamda kalkmışlar bir de istikrar yazmışlar duvarlara. Türkiye’de istikrarlı giden yerlere şöyle bir bakalım arkadaşlar.

Sayın Erdoğan’ın bu memlekete hangi alanda istikrar kazandırdığına bir bakalım.

Hukuk. İstikrar var mı? Hakkını yemeyelim var. Sayın Erdoğan anayasayı istikrarlı bir şekilde çiğniyor. Getir-götür talimatlarla alınan kararlar, hukuksuzluğu istikrarlı bir şekilde büyütüyor.

Refah seviyesi. İstikrar var mı? Var ama nerede var? Gün geçtikçe yoksullaşıyoruz. Paramız, pula dönüyor. Halkımız bayat ekmek kuyruklarına giriyor. Çöplerden sebze meyve topluyor. İstikrarlı bir şekilde fakirleşiyoruz. Fakirleşmede istikrar var.

İstihdam. İstikrar var mı? Var. İşsizlik istikrarlı bir şekilde artıyor. Her üç gencimizden birisi işsiz, ev genci olmuş durumda. Ne okula gidiyorlar ne de çalışıyorlar .

Bugün Van’da uçaktan indik. Yolda Van’ın Başkale ilçesine selam verelim dedik. Önümüzü kesen her 3 kişiden birisi “İşsizim, çaresizim, ben ne yapayım?” diye bize soruyor. Gerçekten durum çok çok kötü. Türkiye’de işsizlik sorunu hiç bu kadar yoğun olmamıştı. Türkiye’de genç işsizlik oranı hiçbir zaman bu kadar yüksek olmamıştı.

Enflasyon. İstikrar var mı? Var. Rakamlarla oynaya oynaya düşük göstermeye çalışsalar da enflasyon istikrarlı şekilde artıyor. Hayat pahalılığı arttıkça artıyor.

İşte “İstikrar” diye diye oluşturdukları istikrar bu.

Bu tablo bu işsizlik, yoksulluk, hayat pahalılığı Sayın Erdoğan’ın eseri. Kimse sağa sola bakmasın, suçu ona, buna yıkmasın. Bu tablonun altında onun tek başına attığı imza var.

Unutmayın, her şeyin altına tek başına imza atmak isteyen kendisiydi. 2017 referandumda, 2018’de “Şu yetkiyi bana verin bu ülkenin sorunları nasıl çözülüyor?” diyen kendisi. O, tek imzayı çok istiyordu.

Sayın Erdoğan;

Bu tablo sizin eseriniz. Bu eseri siz istediniz. Sonunda ülkemizi bu duruma da siz düşürdünüz. “Altına da imzayı attınız” diyorum.

Şimdi soruyorum; bu eserinizle gurur duyuyor musunuz?

*****
Değerli arkadaşlarım,

Seçilmiş belediye başkanlarının indirildiği, yerlerine atanmış kişilerin oturtulduğu bir ülkede demokrasi olur mu? O zaman siz niye halkın oyuna başvuruyorsunuz? Halk neden sandığa gidiyor?

Güven olur mu, istikrar olur mu?
Demokrasinin en temel ilkesi bu ya, en temel ilkesi.

Halkımız oy verecek, seçecek. Seçtiği kişiler de halk adına, bu millet adına yönetecek. Yetkiyi sadece seçmen, seçilmişlere verecek. Demokrasi bu demek, değil mi?

Ama bakıyoruz; halkın iradesi, seçme ve seçilme hakkı ayaklar altında.

Seçimler adeta bir aldatmaca haline getirilmiş. İktidar seçimle kazanamadığı her belediyeyi, hukuksuzca ele geçirmeye çalışıyor. Hukuksuzca seçimde kaybettiği şehirlere kayyum atıyor.

Sadece belediye başkanları görevden alınmıyor, belediye meclisleri de çalışamaz hale getiriliyor.

Vatandaş oy vermiş, birilerini Belediye Başkanı seçmiş, birilerini meclise seçmiş, birilerini başkan seçmiş; kimin umrunda! “Ben yaptım oldu” diyor, ben yaptım oldu.

Şunu açıkça görüyoruz: iktidarın kayyum politikası, seçimlerde kazanamadığı yönetimleri başka yollarla ele geçirmenin aracına döndü.

Peki, bu kayyumlar yerelin dinamiğine uygun hareket ediyor mu? Hayır, etmiyorlar. Başka illerden insanları alıp istihdam ediyorlar.

Kayyumlar iş başına geldiğinde bakıyoruz ne yapıyorlar, diye. Kadrolarını oluştururken yerelden insanlar seçmek yerine bakıyoruz uzak yerlerden bazı görevler getiriyorlar. Üst düzey yöneticilerini başka illerden getirip görevlendiriyorlar. Hâlbuki her ilin kendi potansiyeli var. Her ilin kendi yetiştirdiği insanları var. O ilde insan kaynağı var. Yeter ki siz biraz çaba gösterin arayın bulun ki vatandaş sahiplensin bu işi.

Milletin oy verdiği kişiler görevden alınıp, yerine atanan da denetlenmeyince, şeffaflık olmayınca ne güven olur ne istikrar.

İstedikleri kadar bu iki kelimeyi yazsınlar kongre duvarlarına. İstedikleri kadar “istikrar” yazsınlar, güven yazsınlar.

Şimdi arkadaşlar, buradan bir kere daha tekrar edeceğim.

Hükûmete bir tavsiyem var. Kötüye gidişi durdurmanın yolunu gösteriyorum.

Duvarlara, pankartlara, panolara büyük harflerle “güven ve istikrar” yazmasınlar. Millet zaten buna inanmıyor. İstediğiniz kadar yazın, yazmakla, söylemekle olmuyor, yapmakla oluyor. Şimdi onlara tavsiye ediyorum şu iki kelimeyi yazın:

“Özür diliyoruz” yazın. Bu yeter.

Değerli arkadaşlar bu ülkenin sorunlarını çözmeye başlamak istiyorlarsa, bu ülke için gider ayakta olsa hayırlı bir şeyler yapmak ihtiyarlarlarsa

Bu milletten önce özür dileyerek başlasınlar.

İnanın çok etkili olacak! İnanın yanlışların farkında vardıklarını ve belki de yanlışlardan vazgeçeceklerini şu millete bir anlatsınlar biraz ülke nefes alır.

Gerçekten nefes alır. Hiç olmazsa derler ki “Bunlar artık hatasını anladı. Bunlar artık görüyor gerçekleri ve belki de düzeltmeye başlarlar” diye insanlar ümitlenmeye başlar.

Mesela; seçme ve seçilme hakkını gasp ettiğiniz halkımızdan özür dileyin.

Kürtçeyi yeniden “bilinmeyen bir dil” yaptığınız için, bu milleti yarı yolda bırakıp, Kürt meselesini yeniden dirilttiğiniz için özür dileyin.

KHK’larla işlerine son verdiğiniz ve yargı kararına rağmen işine iade etmediğiniz vatandaşlarımızdan özür dileyin.

Keyfi kararlarınız yüzünden her gün daha da fakirleşen milletimizden özür dileyin.

Önce siz hele bir özür dileyin.

Sonra da bu milletin karşısına çıkın, yanlış politikalarınızı kabul edin. Bakın özür dileyip, “Hata yaptım” derseniz belki bu millet tekrar yavaş yavaş güvenmeye başlar. Ama hatada ısrar ederseniz, yanlışta ısrar ederseniz güveni sağlayamazsınız.

Son 10 güne bir bakın. Cumhurbaşkanı ne yaptı? Tek bir imzayla Merkez Bankası başkanını görevden aldı. Yine tek bir imzayla Türkiye’yi İstanbul Sözleşmesi’nden geri çekti. Ne oldu o gün bugündür? Bu kararı aldığı cuma gecesi dolar kuru 7.20. Bugün ne kadar? 8,10, 8,15 civarı devam ediyor. Bunun bu millete maliyetini düşünebiliyor musunuz? Türk lirası faizleri 4-5 puan arttı, o günden bugüne. Hazineden borçlanma faizi arttı. Bütün bunların sebebi o tek imza, tek imza.

Sayın Erdoğan;

Siz şu anda Türkiye’ye güven değil, güvensizlik veriyorsunuz. Yaptığınız yanlışlarla ve ısrarla, inatla bu hataları yaparak bu millete bedel ödetiyorsunuz.

Halkımızın kendisini ekonomik ve sosyal anlamda güvende hissetmemesinin sebebi sadece ve sadece bu kötü yönetim.

Ama artık bu değişecek. Bu kötü yönetim gidecek. İlk seçimde inşallah gidecek.

İstikrar ve refah için, atılım için, demokrasi için, özgürlükler için ve gerçekten güven için DEVA Partisi emaneti teslim almaya hazır.

***
Değerli arkadaşlar,

Bakın bunlar halkın güvenini kaybettikçe ne yaptılar? Yeniden neyi gündem ettiler?

6 milyon oy almış, meclisimizde en çok milletvekili bulunan ikinci sıradaki muhalefet partisini kapatmayı gündem ettiler.

Gerginlik artsın, huzur kalmasın diye yapmayacakları şey yok. Çünkü başarı üretemiyorlar başarı. Bu ülkenin sorunlarına çözüm üretemiyorlar. Bütün bu sorunların üstünü kapatmak için durmadan gündem oluşturuyorlar. Durmadan ona buna sardırıyorlar. Biz açıkça kendilerine buradan sesleniyoruz;

Yahu defalarca kendileri söyledi “Parti kapatmak olmaz” dediler.

“Suç varsa şahıslar yargılanır, kurumların tüzel kişiliğine ceza vermek yanlış” demediniz mi?

“Bir yasa olacaksa, o da parti kapatılması teklif dahi edilemez olmalı” demediniz mi? Bunların hepsini Sayın Erdoğan demedi mi vaktinde?

Hatta ve hatta o tarihte şimdiki küçük ortak, Bahçeli’ye laf yetiştiriyorlardı.

Zamanında da kapatılmaya çalışılan bir parti vardı ya;

Onun kapatılmasını istediği için Sayın Erdoğan çıktı, Sayın Bahçeli’yi kastederek “ülkenin huzursuzluğunda bunların yeri vardır” dedi. Demedi mi? Bunların hepsini yaşadık. Başta dedim ya, bunların bir dedikleri birini tutmuyor. Nasıl güveneceksiniz? Bugün siyah dediklerine yarın beyaz diyorlar. Bugün “Doğru” dediklerine yarın “Yanlış” diyorlar. Nasıl güven oluşturacaklar, nasıl istikrar oluşturacaklar?

Şimdi ne oldu? Bunlar küçük ortağın gemisine bindiler, rotayı da Perinçek’in eline verdiler.

Değerli arkadaşlar,
Biz;
Demokrasiyi yok sayan,
Şahsi bekalarını bu milletin çıkarlarının üstünde gören, Ülkeyi şiddet sarmalına sokan,

Çetelerle iş tutan,
Sokak ortasında siyasetçileri, gazetecileri döven,

Vesayet odaklarıyla, 28 Şubatçılarla hiçbir zaman aynı gemiye binmedik. Binmeyeceğiz. Bunu herkes böyle bilsin.

Bizim rotamız; insan haklarından, özgürlüklerden, demokrasi ve atılımdan şaşmayacak.

Bizim rotamızı Hakkari belirliyor. Bizim rotamızı İzmir belirliyor. Zonguldak, Diyarbakır belirliyor. Uşak, Antalya belirliyor. Bizim rotamızı milletimiz belirliyor arkadaşlar, milletimiz.

İşte bunun için güçlüyüz.
Bu nedenle alnımız açık, başımız dik geziyoruz.

İşte bu nedenledir ki; sadece son iki hafta içinde bile, Diyarbakır’da da, Trabzon’da da, Aksaray’da da, Mersin’de de, Adana’da da ve bugün Hakkari’de de vatandaşlarımızın güler yüzüyle karşılanıyoruz.

Umutla karşılanıyoruz!

Dualarla karşılanıyoruz!

İşte bugün Hakkari’ye girişte, özgürlük meydanında Hakkarili gönüldaşlarımız çok güzel bir karşılamayla bizi karşıladı. Gerçekten Hakkari’ye, DEVA Partisi’ne yakışır bir başlangıç yaptık buradaki programımıza. Hatta baktılar ki kalabalık çok konvoyda araç çok “Hakkari’ye girene kadar rotayı mı değiştirtsek? Araç sayısını mı azaltsak, otobüs sesli mi geçse, sesiz mi geçse?” durmadan bunlar konuşuldu durdu. Ya merak etmeyin. DEVA Partisi geliyor, öyle de gelecek böyle de gelecek. Halkın iradesini arkasında almış bir siyasi parti engellenemez. Bir yola çıktık. Bu yola başımızı koyduk. Türkiye’nin dört bir yanında böylesine güzel kadrolarla hareket ediyoruz. Hep beraber yürüyoruz. Bizim niyetimiz temiz. Bizim yolumuzu belli, rotamız belli. Kendimize güveniyoruz. Kadrolarımıza güveniyoruz. Ve şunu biliyoruz ki Allah doğrunun yardımcısı. Bizim desturumuz bu.

***

Sevgili arkadaşlar;

Bakın bu hükûmet ne yapıyor?

Halkımızı önce yoksulluğa mahkûm ediyor, sonra da yaptığı cılız sosyal yardımları bir lütufmuş gibi sunuyor.

Bizim buna tahammülümüz kalmadı artık.

Bakın bizim çok somut bir projemiz var; asgari gelir desteği.

Nedir bu asgari gelir desteği?

Bir ailenin, farklı kanallardan oluşan aylık gelirine bakacağız. Bir de o ailenin aylık asgari ihtiyacına bakacağız.

Mevcut geliri ile asgari ihtiyacı arasındaki farkı da biz devlet olarak ödeyeceğiz. Buna biz asgari gelir desteği diyoruz. Nedir mesela? Diyelim ki bir hanede 7-8 kişi var. 7-8 kişilik aileye örnek veriyorum aylık 2500 gelir geliyor. O ailenin gerçekçi ihtiyacı ne kadar? Tamamen rakamlar farazi. 5 bin diyelim o aradaki farkı 2500 devlet gelip kapatıyor. Biz buna “Asgari gelir desteği” diyoruz.

Çünkü bunun vatandaşlarımızın hakkı, devletin de bir görevi olduğuna inanıyoruz.

Tıpkı aile hekimlerinde olduğu gibi, her bir aile için görevlendirilecek sosyal destek uzmanları olacak.

Aile-aile, fert-fert vatandaşlarımızı takip edecek ve tüm eksiklikleri tespit edecek.

Sosyal destek uzmanları, sadece maddi ihtiyaçları değil; ailenin iş, eğitim, sağlık gibi diğer ihtiyaçlarını da yerinde tespit edecekler.

Eksik gedik ne varsa, tamamlansın diye çalışacaklar.

Üstelik biz, halkımız sosyal yardımlara muhtaç hale gelmesin diye çalışacağız. Halkımız sosyal yardım almadan, kendi üreterek, kazanarak rahat bir hayat sürsün diye ekonomimiz düzeltmek için çalışacağız.

Biz, kalkınma demenin, öyle üç beş kişinin zenginleşmesi anlamına gelmediğini biliyoruz.

Kalkınma, ülkemizin topyekûn zenginleşmesidir. Kalında demek hep beraber büyümektir. Refah içinde yarınlara güven içinde bakabilmektir.

Bizim anladığımız ekonomik büyüme; vatandaşımıza daha iyi eğitim ve daha iyi sağlık hizmeti demektir.

Bizim anladığımız ekonomik büyüme; büyümenin nimetlerinden tüm halkımızın faydalanmasıdır.

Değerli arkadaşlar,

Bunlar; ekonomik sorunları, hayat pahalılığını, işsizliği örtmek için bir kılıf bulmuşlar.

O kılıfın adı da dış ilişkiler. İçeride bir sorun olduğu zaman hemen dışarıda bir düşman buluyorlar. Gündemi değiştirmeye çalışıyorlar.

Biliyorsunuz ben buna dış politika bile demiyorum. Çünkü politika falan yok ortada.

İçeride işler kötüleşince, hemen başlıyorlar birbirleriyle kavgaya. “Ey ey” nidalarına başlıyorlar hemen.

Ülkenin itibarıymış, vatandaşın gördüğü zararmış; hiç umurlarında değil. Dış ilişkiler, bir kişinin duygularıyla, dürtüleriyle şekilleniyor.
Ve bundan da ne yazık ki Hakkâri gibi sınır illerimiz büyük zarar görüyor. Ticaret zarar görüyor. Yatırım zarar görüyor. İstihdam zarar görüyor.

Bakın değerli arkadaşlarım, bu kardeşiniz 3 yıl Avrupa Birliği Bakanlığı yaptı, iki yıl Dışişleri Bakanlığı yaptı.

Dış politika demek? “Diplomasi, siyasi diyalog” demek, “Konuşmak” demek. “Problemleri barışçıl yöntemlerle çözmeye gayret etmek” demek.

Dış politika demek: “Dostları çoğaltmak, düşmanları azaltmak” demek. Fakat bizler ayrıldıktan sonra baktık dış politika tamamen dar bir ideolojik perspektifle yürütülüyor. Ve bizim Cumhuriyet tarihimizin bir ilkesi vardı. Nedir bu ilke? Başka ülkelerin iç siyasetine karışmama ilkesi. Bunlar o ilkeyi de çiğnedi ve başka ülkede sorun olduğu zaman “Ya bu ülkenin taraflarını barıştırılalım, uzlaştıralım, aralarını bulalım” demek yerine bir kavga mı var? Hemen kollarını sıvıyorlar, başlıyorlar yumruk atmaya. Kime denk gelirse. Dikkat etin şu anda Türkiye birçok ülkenin kendi iç mesellerinde taraf. Hâlbuki biz yıllarca komşularda sorun varsa, aralarında sıkıntılar yaşıyorlarsa arabulucu olduk. “Ya siz kardeşsiniz nedir derdiniz?” dedik. Uzlaştırdık, barıştırdık, kaynaştırdık. Böyle yürüttük biz dış politikayı. Şu an Türkiye sorunların parçası, sorunların. Çözümlerin parçası değil. Biz yıllarca çözümlerin parçası olduk, sorunların parçası olmadık. Çözüm ürettik. Gerçekten kavgayı seviyorlar. Gerçekten çatışmayı seviyorlar. İçeride kavga et, ayrıştır, içeride ötekileştir. Dışarıda kavga et. Ver gerçekten bu ülke büyük zara görüyor.

Bakın hemen yanılasımızdaki komşumuz Irak, çok önemli bir ülke. Bağdat, biliyorsunuz yüzyıllarca kitabın en çok okunduğu şehir olmuş. Bir kültür şehri, medeniyet şehri. Mezopotamya uygarlığı diye bir uygarlık var bu topraklarda ve çok büyük doğal kaynaklar var. Ve Irak’ta artık yepyeni bir gerçek var karşımızda. Öncelikle Irak’ın yeni gerçeklerini kabul etmek gerekiyor. Irak ile her türlü ilişkiyi geliştirmek lazım.

Ve biz bütün bu coğrafya için, benim Dışişleri Bakanı olduğum dönemde bir ilkeyi savunduk ve bir dönemde gerçekleştirildik. Dedik ki “Bütün bu coğrafyada insanlar ülkeden ülkeye serbestçe dolaşabilmeli.” Nasıl bugün Avrupa Birliği’nde Almanya’dan Fransa’ya geçerken hudut mu var? Gümrük kontrolü mü var? Küçücük tabela o da dikkat ederseniz. Almanya’dan Fransa’ya geçerken “Fransa’ya hoş geldiniz” diyor. Öbür taraftan Hollanda’dan geçerken “Hollanda’ya hoş geldiniz” diyor. Arabayla basıp gidiyorsunuz, durmuyorsunuz, otoban akıyor. İşte bizim bütün bu coğrafya için hayalimiz bu. Hedefimiz de bu. İnsanlar rahat hareket edebilecek. Ürünler, ticaret serbest olacak. Rahat gelecek çıkacak. Sermaye, rahat hareket edecek ve fikirler rahat hareket edecek. Âdeta bütün bu hudutların, sınırların anlamsızlaştığı bir coğrafya hayalimiz var bizim. İşte gerçek refah, gerçek barış, gerçek huzur ancak böyle sağlanır. Öyle duvarlara dayalı sınırlar değil. Sınırlara duvarlar çekerek beton duvarlar örerek değil. Tam tersine açarak. Komşularımıza gönlümüzü açarak, kapılarımızı açarak, insanların ürünlerinin sermayelerin rahat hareket ettiği bir coğrafya topyekûn bir kalkınmayı beraberinde getirecek.

Bakın yanı başımızda İran var. İran’dan turist gelmiyor. Esendere kapısını açtılar değil mi? Ama tırlar geçiyor, insan geçişi yok. Eskiden bu hareketlilikle canlanan sokaklar sessiz, esnaf fakirliğe terk edilmiş durumda.

Biliyorum, Şemdinli’den de sınır geçişi olsun diye bekliyor halkımız. Biraz önce Rojhat kardeşimiz ne dedi: “Hakkari kapalı olduğu için ancak gelenler Hakkari için geliyor” dedi. Oysaki düşünün bu sınırların bir açıldığını, İran sınırını, Irak sınırınınım hareketli olduğunu bir düşünün. O zaman değerli arkadaşlar, Hakkari bir çıkmaz sokak olmaz, bir hareket yeri olur, bir geçiş yeri olur. Siz o zaman hareketlenmeyi görün o zaman kalkınmayı görün.

Biz bunları görüyoruz. Sınırdan giriş-çıkışların nasıl önemli olduğunu biliyoruz.

Merak etmeyin, DEVA Partisi’yle beraber ticaret, helal ticaret olacak, kanuni ticaret olacak. Kaçağa köçeğe gerek kalmayacak.

*****
Değerli Hakkârili vatandaşlarım;

Anadolu, İran ve Mezopotamya medeniyetlerinin buluştuğu şehrimizdeyiz bugün.

Ama maalesef Hakkâri denilince akıllara bazı olumsuzluklar da gelebiliyor. Güvenlikmiş, terörmüş... Bunlar da akla geliyor.

Hakkâri şehir merkezi, özellikle ilçelerimizden yoğun bir göç alıyor. İşsizlik ve yoksulluğu Hakkâri çok derinden hissediyor.

Gençler yarınlarından ümidini kesiyor, doğup büyüdüğü topraklarda kalmak istemiyor.

Bakın bu kardeşiniz dünyada 100’den fazla ülkeye gitti. İnanın Hakkari coğrafyası başka yerde yok. Böyle güzellikler zor bulursunuz başka yerlerde. Çok büyük potansiyel var buralarda.

Hayvancılıkla uğraşan kardeşlerimiz borç içinde ve devletten yeteri kadar destek alamıyor.

Bir yandan aracılarla ilgili sorunlar, bir yandan borç yükü derken, hayvancılıkla uğraşan kardeşlerimizin beli bükülüyor.

Hakkâri, bu doğa harikası şehrimiz hak ettiği turistik ilgiyi de ne yazık ki göremiyor.

Fakat bunların hiçbiri çözümsüz değil arkadaşlar.

Biz Hakkari’mize baktığımızda, bu köklü tarihine yaraşır bir kent görmek istiyoruz.

Biz Hakkari’ye güvenlik gözlükleriyle bakmıyoruz. Hakkari adını duyduğumuzda, gözümüzde refah canlanıyor. İnsan hakları, özgürlükler canlanıyor.

Biz, yatırımların önünü açacağız. Gençlerimizi meslekleriyle buluşturacağız.

1990’lı yıllarda boşaltılan köylere geri dönüşler sağlandı, ancak köyler kaderine terk edilmiş durumda.

Buraların yeniden inşa edilmesi, köylerin canlandırılması, hayvancılıkla buluşması için gereken ne varsa biz bunu yapacağız.

*****

Değerli arkadaşlar;

Hayvancılığı geliştirmek de en öncelikli hedeflerimizden birisidir.

Hayvancılığı yem üretiminden başlayarak destekleyeceğiz.

Yem üretimini arttırmak amacıyla, sulama oranının düşük olduğu alanlarda yem bitkisi yetiştirilmesini destekleyeceğiz.

Meraların ve yaylaların en üst düzeyde kullanılmasını sağlayacağız. Yaylaların sınırlarını belirleyerek gerekli etüt çalışmalarını yapacağız.

Yaylaların gelişme planlarını hazırlayarak; ulaşım, elektrik, barınma gibi ihtiyaçlarını karşılayacağız.

Hayvancılıkla uğraşan, ancak ekonomik gücü yeterli olmayan ailelere doğrudan destek ve uygun kredi sağlayacağız.

Bu amaçla örgütlü üretim, sözleşmeli üretim, elektronik kontrol, kayıt tutma, izleme, sigorta gibi araçları destekleyeceğiz.

Hayvancılıkla uğraşan vatandaşlarımızı asla yalnız bırakmayacağız.

Şehrimizdeki sanayi yatırımlarını, hayvancılığa uygun bir şekilde büyüteceğiz.

*****
Değerli arkadaşlarım;
Hakkari aynı zamanda turizm potansiyeline sahip bir ilimiz.

Dağlarıyla, ovalarıyla, şelaleleriyle, köprüleriyle insanlık için büyük zenginliklere sahip bir yöremiz.

Burada kültür turizmi için çok ciddi bir potansiyel var. Tarih turizmi için potansiyel var.
Doğa turizmi için potansiyel var.
İnanç turizmi için potansiyel var.

Tüm bunların değerlendirilmesi gerektiğine inanıyoruz. Bu yaklaşımla;

Hakkari’nin tüm bu ayrıcalıklarına yakışan bir şekilde devletten destek almasına da öncülük edeceğiz.

Hakkâri’mize sunacağımız desteklerle turizm gelirlerini en üst seviyeye taşıyacağız.

Çünkü Hakkari’nin demokrasiye ihtiyacı var. Hakkari’nin atılıma ihtiyacı var. Ve biz hazırız.

Demokrasi ve Atılım Partisi, DEVA Partisi, Hakkari için hazır.

*****
Değerli arkadaşlarım,
Bizler il il, ilçe ilçe gezip, hakikatin sesi olacağız.

Bu milletin aklıyla, onuruyla, gururuyla alay eden zihniyeti gittiğimiz her yerde milletimize anlatacağız.

Aziz milletimize kulak vereceğiz, toplumun gerçek gündeminden asla sapmayacağız.

Biz DEVA Partisi olarak bu ülkenin tek umudu olduğumuz bilinciyle çalışıyoruz, çalışmaya devam edeceğiz

Çünkü DEVA Partisi;

Kadınlarla gençlerle, çiftçilerle, emeklilerle, öğretmenlerle, işçilerle, esnafla;

Eşitlik için, adalet için, özgürlük için yola çıktı.

Çözüm haritamız belli. Çözümün sözcüsü bizler olacağız.

Ayrışmayacağız, ayrıştırmayacağız. Toplumu kutuplara ayırmayacağız. Hep beraber Türkiye’nin yaralarını saracağız.

Biz Türkiye’nin haysiyetli insanları için buradayız. Artık Türkiye’nin DEVA’sı var. Hakkari’nin DEVA’sı var.

Hepinize çok teşekkür ediyorum.