25 Ocak 2023 DEVA Partisi Genel Başkanı Ali Babacan’ın 30. Haftalık Değerlendirme Toplantısı Konuşması

25 Ocak 2023

Otuzuncu
Haftalık Değerlendirme Toplantısı

Değerli yol arkadaşlarım,

Kıymetli basın mensupları,

Ekranları başında ve sosyal medya hesaplarımızdan bizleri izleyen değerli dostlarımız,

Hepinizi sevgiyle, saygıyla selamlıyor, haftalık değerlendirme toplantımıza hoş geldiniz diyorum.

*****

Değerli arkadaşlar,

Çalışmalarımızı gittikçe hızlandırdığımız günlerden geçiyoruz.

Eylem planlarımızın tamamını bitirdik.

9 Mart 2020 günü yola çıkarken milletimize söz verdiğimiz gibi; Siyasete yeni bir soluk getirdik. Yeni bir yol açtık.

Siyaset tarihimizde görülmemiş bir çalışmayı da tamamladık.

İşte arkadaşlar… Bu elimdeki kitap bu ülkenin krizden çıkışının yol haritasıdır.

Yaşadığımız derin ekonomik krizinden, hukuk krizinden, insan hakları krizinden, sağlık, eğitim, sosyal haklar; her alandaki krizden çıkışımızın yol haritasıdır.

Ve Cumhuriyet tarihinde bir ilktir.

Daha önce hiçbir siyasi parti bu kadar geniş bir alanda ama her alanda çözümlerini böyle seçimden çok önce tamamlayıp bitirip vatandaşın önüne koymamıştı.

Bu bir ilk.

Bu çalışmanın nasıl yapıldığını kısaca hatırlatmak isterim.

Biz ülkemizi şehir, şehir; köy köy gezerek gidilmedik mahalle bırakmadık.

Sorunları önce yerinde tespit ettik.

Girmediğimiz sokak, görmediğimiz köşe bırakmadık.

Sorunları tek tek yerinde tespit ettik. Öyle Ankara’dan sağa sola ahkam kesenlerden olmadık.

“Biz her şeyi biliyoruz” da demedik.

Derdi, derdin sahibinden; yani vatandaşlarımızdan dinledik.

Ardından her seferinde Ankara’ya döndüğümüzde oturup masamızın başında çalıştık.

Gece-gündüz çalıştık.

Sadece partili arkadaşlarımızla ve sadece bu binada mı çalıştık? Hayır.

Dünyanın dört bir yanında, hayalinde özgür ve zengin Türkiye olan yüzlerce arkadaşımız emeğini ortaya koydu bu çalışma için.

Ülkemizin her yanından; konunun uzmanı dostlarımızın, hocalarımızın emeği var bu çalışmada.

Dertlilerin emeği var damdan düşenlerin emeği var bu çalışmada.

Tam bir Türkiye çalışması bu.

Eylem planlarımızın topluca yeniden lansmanını ise 15 Ocak’ta Ankara’da düzenlediğimiz büyük bir etkinlikle gerçekleştirdik, tamamladık.

Gerçekten muhteşem bir organizasyonla tüm Türkiye’ye “DEVA hazır” dedik.

Bu etkinliğe destek veren, 15 Ocak’ta Atatürk Spor Salonu’nda olan, salonu doldurup taşıran tüm çalışma arkadaşlarıma ve vatandaşlarımıza bir kez daha teşekkürlerimi sunmak istiyorum.

*****

Değerli arkadaşlar,

Biz 15 Ocak itibariyle ülkemizin her alandaki, tekrar ediyorum, HER ALANDAKİ sorunlarının çözümünü net bir şekilde artık ilan etmiş durumdayız.

Bunların her birinin, yani bunun içindeki 22 eylem planın aynı anda uygulandığında aynı zamanda eş zamanlı uygulanmaya başladığında bu ülke ayağa kalkacaktır, koşmaya başlayacaktır ve kanatlanıp uçacaktır.

Tıpkı 22 şeritli yolda gider gibi eş zamanlı 22 eylem planımızın uygulamasına başlıyoruz.

Emniyetli bir şekilde ama seri bir şekilde.

İşte biz seçimden sonra ne yapacağımızı çok iyi biliyoruz, vatandaşlarımıza da ilan ediyoruz.

Ha ayrıca da iktidara kopya veriyoruz. “Alın diyoruz hiç değilse şunların bir kısmını seçime kadar hayata geçirirseniz vatandaşımız biraz nefes alır rahat eder” diyoruz.

Çünkü burada her konuda çözümler var.

Bunlardan şimdi binlerce set hazırlatıyoruz. Bütün milletvekillerine gönderiyoruz, bakanlara, bakan yardımcılarına, STK’lara, meslek örgütlerine, siyasi partilerin genel başkanlarına. Sayın Erdoğan’da dahil bütün genel başkanlara da bundan bir set gönderiyoruz.

Çünkü biz diyoruz ki DEVA Partisi olarak varlığımız milletimizin varlığına armağan olsun diyoruz. Onun için yola çıktık.

Bizim değerli arkadaşlar tek bir derdimiz var; ülkemizdeki her bir vatandaşımızın özgür ve zengin olması.

Ülkemizin atılım yapması.

Yaşadığımız bu haksızlıkların, sefaletin, açlığın, yokluğun son bulması.

O yüzden de işte böyle; her çalışmamızı herkesin dikkatine sunuyoruz.

Şimdi arkadaşlar; ben bu eylem planlarını aylardır böyle elime alıp tek tek anlatıyorum ya;

Eskiden tek tek gösteriyorduk şimdi 22 fasiküllük bir cilt bir ansiklopedi haline getirdik neredeyse.

Geçenlerde bir genç arkadaşım dedi ki “Ya Sayın başkanım dedi sen bunu aynı bir esnaf gibi tanıtıyorsunuz esnaf gibi anlatıyorsun” dedi.

Eh, biz çocukluktan esnafız.

3 nesildir esnaflık yapan bir aileden geliyorum ben.

Şimdi elimizdeki ürünümüz bu. Tabii ki anlatacağız, tabii ki tanıtacağız.

Dedem rahmetli derdi, ‘ya göstereceksin ya anlatacaksın’ derdi. Biz hem gösteriyoruz hem anlatıyoruz. Başka türlü olmuyor bu iş.

Esnaflık demişken arkadaşlar …

Geçen hafta biliyorsunuz bazı gelişmeler oldu. Arkadaşlarım da kısa kısa kayıtlar haline getirdiler. Şimdi bir izleyelim.

Video 1- GİR

(ERDOĞAN: İŞTE BU İŞİN REKABETİNİN OLUŞMASI LAZIMMIŞ. YA SEN REKABET NEDİR BİLİR MİSİN? SEN GİT ÇOCUK BEZİ SATMAYA DEVAM ET, HOME TEKSTİL ÜRETMEYE DEVAM ET.)

Video 1- ÇIK

Ben Davos’tayken arkamdan atmış tutmuş maşallah.

Zannediyor ki ben bundan gocunacağım.

Bu utanılacak bir şey mi? utanılacak bir şey mi?

Çocuk bezi satmak, ev tekstili satmak utanılacak bir şey mi?

Evet, ben esnaf bir ailenin çocuğuyum.

Evet çocukluğumda, daha ilkokulda bile okurken, Çıkrıkçılar Yokuş’ndaki dükkanımıza giderdim, çalışırdım.

Hayatımın her döneminde çalıştım. Hep çalışkan kadrolarla birlikte çalıştım.

Hamdolsun, boğazımdan tek bir lokma haram geçmedi.

Eğitimimi ve finans sektöründeki çalışmamı tamamladıktan sonra, Amerika’dan dönünce, yine ticarete geri döndüm.

Ailemize de çalışanlarımıza da helal parayla ekmek kapısı olmuş iş yerinde çalışmaya devam ettim.

Bundan şeref duyarım, onur duyarım. Bu ülkedeki milyonlarca insan gibi; alnımın teriyle çalışmaktan onur duyarım.

Şimdi ise karşınızda bir siyasetçi olarak bulunmaktayım.

Ben siyaseti meslek değil, görev olarak görüyorum. Vatandaşlık görevi olarak görüyorum.

Onun için DEVA Partisi’ni kurduk. Onun için arkadaşlarımızla beraber bu yola çıktık.

Ama şimdi ben kendisine sormak istiyorum:

Sayın Erdoğan eskiden siz de simit sattınız, bisküvi sattınız, sucuk sattınız.

Alnınızın teriyle ekmeğinizi kazandığınız yıllar vardı. Siyasete girerken ‘tek bir yüzüğüm var’ dediniz.

Şimdi ne oldu? Sonra ne yaptınız? Diye ben buradan kendisine soruyorum.

Keşke şu koltuk inadınızdan vazgeçseydiniz.

Müteahhitliğe soyundunuz da ne oldu? Kendinizi ekonomist sandınız da ne oldu?

Soruyorum ne oldu? Ülkemize iyi mi oldu? Hem kendinize yazık ettiniz hem de bu güzel ülkeye yazık ettiniz.

(Es)

Bakın arkadaşlar,

Ben bu siyasete Sayın Erdoğan’la beraber ve pek çok arkadaşımızla beraber bu salonda da olan bazı arkadaşlarımızla beraber başladım.

O gün ahitleştik. ‘3 dönem’ dedik.

Çünkü ‘uzun süre bu güç kullanımı insanları bozuyor’ dedik. ‘Tarihte sabit’ dedik. ‘Siyaset tarihinde devlet yönetimi tarihinde bu sabit’ dedik.

Onun için tüzüğe bunu yazdık.

O ne yaptı? Koltuğuna sıkı sıkıya yapıştı. Yetmedi, oturduğu koltuğun yetkilerini artırmak için daha da fazlasını istedi. Sistemi değiştirdi.

Şimdi aynı dengesiz bir otobüs şoförü gibi oldu. Ülkeyi güvensiz, kötü yollara soktu. Bata çıka gidiyoruz.

3Y’yi bitireceğim diye yola çıkmamış mıydık biz o zaman?

Neydi 3Y? Yoksulluk, yolsuzluk, yasaklar.

Şu anki iktidar tekrar 3Y’nin adresi oldu arkadaşlar.

Soruyorum size arkadaşlar:

Yoksulluk var mı? (...)

Hem de nasıl var. Orta direk çöktü. Rahmetli, Özal’ın çok önemsediği orta direk çöktü bu ülkede.

Yolsuzluk var mı? (...)

Yasaklar var mı? (…)

Ne oldu? Üç dönem kuralını çiğneyip iktidara yapıştı da ne oldu?

Sonuçlar ortada.

15 Ocak’ta ki o lansman törenimizde söylemiştim, tekrar ediyorum:

Sayın Erdoğan, siz adaletten, ortak akıldan, istişareden, çoğulculuktan vazgeçmiş olabilirsiniz.

Yola birlikte çıkarken taahhüt ettiğimiz değerlerden vazgeçmiş olabilirsiniz.

İnsanların size, tüm bunlar için destek olduğunu unutmuş olabilirsiniz.

Ama biz, hedeflediğimiz özgürlüklerden, ileri demokrasiden, hukuk devletinden, çoğulculuktan, katılımcılıktan, uzlaşı kültüründen vazgeçmedik, vazgeçmeyeceğiz!

Bunu da yaptıklarımızla çalışma usulümüzle her gün hem Türkiye hem de dünya aleme gösteriyoruz.

*****

Bana bir şey daha demiş. İzleyelim arkadaşlar.

Video 2 - GİR

(ERDOĞAN: ÜZGÜNÜM; 15 SENE YANIMDA BULUNDU AMA DEMEK Kİ BENDEN BİR ŞEY ALAMADI.)

Video 2- ÇIK

Evet 15 sene YAN YANA çalıştık. Ama Allahtan bazı şeyleri almamışım Allahtan. Evet, ben 15 sene ülkemiz için çalıştım. Yaptıklarımıza, çalışmalarımıza da bu millet şahittir.

Tek bir kuruşluk haksızlık yapmadan, tek bir hukuksuzluğa karışmadan; arkadaşlarımla beraber daima milletimiz için çalıştık.

Zaten bir şeyler olsaydı oo şimdiye kadar neler neler ortaya dökülürdü.

Yani 5 dakikalık konuşmadan belki 50 cümlelik 100 cümlelik konuşmadan bir kelimeyi cımbızlayıp neler neler yaptıklarını görüyoruz değil mi her gün?

Demek ki bir şey bilseler bulsalar neler neler ederler.

Ama yok kurcalıyorlar kurcalıyorlar yok.

“Demek ki benden bir şey alamadı” diyor ya…

Aslında ülke çook büyük bir ders aldı arkadaşlar.

Bu ülkenin de dünyanın da şu Türkiye’de olanlardan aldığı bir der var. Nedir o ders?

“Güç yozlaştırır. Mutlak güç mutlaka yozlaştırır” sözünün canlı örneği oldu.

Güç zehirlenmesi diye adlandırılan vakanın tam da adresi oldu.

Tek bir kişiye verilen gücün, ülkeyi ne hale getirebileceğini tüm dünyaya gösterdi.

Devamı da var arkadaşlar. İzleyelim.

VİDEO-3 GİR

(Erdoğan: BİZİM KENDİ ADIMIZA "AH" ETTİĞİMİZ HUSUS İSE, BİR DÖNEM BUNLARI ADAM YERİNE KOYUP, GÖREV VERMİŞ OLMAMIZDIR. HATAYI KABUL ETMEK VE DERS ÇIKARTMAK DA BİR ERDEMDİR. BİZ, DERSİMİZİ ÇIKARDIK. MİLLETİMİZDEN DE HELALLİK DİLİYORUZ.)

VİDEO-3 ÇIK

Şimdi sorarlar. Peki, madem böyle de Ali Babacan ayrılırken sen niye kal ısrar ettin sorarlar değil mi?

O defterleri geçelim.

Şimdi özür diliyor. Ya siz neyin özrünü diliyorsunuz? Biz o dönemde arkadaşlarımızla beraber; ülkemize altın çağında bu işlerin başında olmaktan hep gurur duyduk onur duyduk.

Arkadaşlarımızla beraber işin başında olduğumuz günler, dış politikaya dış politika Avrupa Birliği meseleleriyse o, ekonomi ise ekonomi, gerçekten ülkenin en başarılı olduğu dönemlerdi.

Hani özür diliyor ya bakın.

Grafik -1 GİR

Rakamlar ortada. Bu rakamlar 2002 sabit fiyatlarıyla olan rakamlar. Yani dolar enflasyonundan arındırılmış rakamlar.

Bakın 2002 sabit fiyatlarıyla milli geliri 3.600 dolardan almışız, 9.700 dolara çıkarmışız. 2022’de geldiğimiz nokta ortada. 5 bin 800 dolar. Doların satın alma gücüne göre bu rakamlar hesaplanmış durumda.

Şimdi 9.700 dolara milli geliri çıkarttık diye mi acaba özür diliyor? O dönemde bu ülkenin itibarını yüksek noktalara çıkarttık, bütün uluslararası basında gazetelerde manşet olduk, dergilerde kapak olduk ama parlayan ülke olarak, yıldız ülke olarak, başarılı ülke olarak bütün dünya bizi andı.

Onun için mi özür diliyor acaba?

Cumhuriyet tarihinin en yüksek milli gelirini yakalamışız o dönemde.

Bunlar tesadüfen mi oldu, rastgele mi oldu? Bunlar inanın çok çalışkan bir kadronun alın teriyle, akıl teriyle, bilgisiyle, gerçekleşti bunlar.

Ne zamanki ortak akıldan, bilimden, bilgiden vazgeçildi; işte sonuçlar ortada.

Çok açık ortada. Ülkenin geldiği nokta ortada.

Her birimiz fakirleşti, Ülkemiz yoksullaştı.

Şu anda Türkiye’de halinden memnun olan küçük bir kesim var. O da vazet varlıklı olan insanlar. Varlıklı insanların üzerine varlık katıldı.

Devletin bütçesinden faiz adı altında kur farkı adı altında yüz milyarlarca lira varlıklı insanlara transfer yapıldı.

Küçük küçük vergiler asgari ücretlilerin çalışırken ödediği gelir vergisi, evinize 1 kg peynir alırken ödediğiniz katma değer vergisi, Alo dediğinizde ödediğiniz özel iletişim vergisi. Küçük küçük küçük küçük bütün bu vergiler toplandı heybeye dolduruldu. Heybede olduğu gibi zaten varlığı olana verildi.

Onun için ülkede yoksulluk arttı. Onun için gelir dağılımı bozuldu.

Grafik -1 ÇIK

Sayın Erdoğan; biz bir dönem ülkemizi zenginleştirdiğimiz, özgürleştirdiğimiz için mi özür diliyorsunuz?

Nedir bu özrün sebebi?

Liyakatli kadrolarımızın emeğiyle, sizin etrafınızdakilerin değil; tüm ülkenin topyekûn zenginleşmesinden mi utanıyorsunuz o dönemde acaba?

Arkadaşlar şimdi ben artık Sayın Erdoğan’a cevap vermeyeceğim bu konuda çünkü kendi verdiği bir cevap var.

Tarih: 2002. Onu bir izleyelim.

Video 4 - GİR

3 Nisan 2002 Erdoğan: Finansman yönetimi. Yani parayı finansmanı emin ellere teslim edeceğiz. Ne demek bu, tüyü bitmemiş yetimin yemeyecek ve yedirmeyecek bir kadro. Bu kadro yalana, talana, dolana hiçbir zaman prim vermeyecek, eyvallah etmeyecek

Video 4 - ÇIK

İşte böyle başladık biz. Nereden nereye.

Doğru söylüyor.

O dönemde onun için işler iyi gitti. Onun için başarılı olduk. Onun için ülkemiz yükseldi. Onun için insanların yüzü güldü.

Ama ne zaman ki kadrolar dağılmaya başladı maalesef ülkenin geldiği durum ortada.

2002’de gerçekten böyle bir kadroyla başladık, ülkemize altın çağını yaşattık.

Kimseye eyvallah etmedik. Tüyü bitmemiş yetimlerin hakkını da kimseye yedirmedik.

Yalana dolana talana da prim vermedik. Doğru.

Oysa şimdi, belli ki unutmuş o günleri.

O unutsa da biz hatırlatacağız. Unutturmayacağız.

Uzun süre koltuğa yapışınca, etrafını ehil ve dürüst olmayan insanlarla doldurunca, ülkenin ne hale geldiğini görüyoruz. Yaşıyoruz.

*****

Değerli arkadaşlar,

Henüz kesinleşmese de seçim tarihi 14 Mayıs olarak şu anda ilan edilmiş durumda.

Bu vesileyle, sizinle demokrasi tarihimizin anlı şanlı seçimlerinden bir hikâyeyi paylaşmak istiyorum.

Konu 14 Mayıs olunca tabi insan 1950’yi hatırlamadan geçemiyor.

Biliyorsunuz 14 Mayıs 1950 çoğulcu demokrasiye geçiş tarihimiz.

Tek parti yönetimine son veren 14 Mayıs 1950 seçimlerinin meşhur sloganı “Yeter, söz milletindir” idi.

Bugün hâlâ güzellikle andığımız o efsane afiş, hatırlarsınız ve bu slogan rahmetli Selçuk Milar’a aittir. Slogan, herkeste büyük hayranlık uyandırdı.

Hayran kalanlar arasında Eski Milli Eğitim Bakanlarımızdan Hasan Âli Yücel de vardır.

Hasan Âli Yücel, Selçuk Milar’a: “Keşke” der… “Keşke bu afişi bizim için yapsaydınız”

Selçuk Milar, bakana “yapamazdım. Milletimizin demokrasi gerçeğini dinlemesinin değil, yaşamasının hasreti içindeyim. O nedenle sizin iktidarı halkın oylarıyla kaybetmenizi ve muhalefetteki partinin de yine halkın oylarıyla iktidara gelmesini istiyorum. Ben onun için bu sloganı bu afişi ortaya koydum ürettim” dedi.

Hasan Âli Yücel her ne kadar durumu kabullense de kendini tutamadı. Bir soru daha sordu;

“Peki, ama ‘Yeter’ sözü ile ne demek istiyorsunuz?’ İktidarda olunca anlamak zor oluyor. Bugünkülerden örnek alın. Anlamıyor. ‘Ne yeter?” demek istiyor.

O da diyor ki “Muhalifleri destekleyen vatandaşlara yapılanlar yeter” der Selçuk Milar.

“Her gün gazetelerde okuduğumuz tatsız olaylar yeter” diyor.

“Devletin görevi olan hizmetlerin muhalefetteki vatandaşlardan esirgenmesi yeter” diyor.

İşte arkadaşlar, bugün, bu sefer biz; 73 sene sonra, bir kere daha “Yeter” diyoruz.

İşte yine bir 14 Mayıs ve yine “Yeter” diyoruz.

Selçuk Milar’ın dediği gibi:

Muhalifleri destekleyen vatandaşlara yapılanlar artık yeter.

Her gün gazetelerde okuduğumuz tatsız olaylar yeter.

Devletin görevi olan hizmetlerin, muhalefetteki vatandaşlardan esirgenmesi yeter diyoruz.

Ve ekliyoruz:

“Adaletsizliğe yeter, ayrımcılığa yeter” diyoruz.

Bugün bir kez daha, “3Y’ye yeter” diyoruz.

Yoksulluğa yeter.
Yolsuzluğa yeter.
Yasaklara yeter, diyoruz!

Ve yine bir 14 Mayıs’ta, Sayın Erdoğan’a fiyakalı bir jübile yapmaya hazırlanıyoruz.

Kendisine teşekkür ediyoruz ve emaneti artık kendisinden teslim almaya geliyoruz.

Seçim günü ne yapacağız arkadaşlar? Seçim günü hep beraber damgayı damlaya basacağız.

Ne diyoruz? Damga damlaya oylar DEVA’ya diyoruz. Böyle inşallah hep beraber 14 Mayıs’a yürüyoruz.

İktidarı, tereyağından kıl çeker gibi değiştireceğiz.

Hiç endişeye mahal yok hiç.

Hemen ardından derhal sorunları çözmek için kolları sıvayacağız.

Atalarımız söylemiş; sayılı gün çabuk geçer.

İnanın, 14 Mayıs’ta yokluk devri kapanacak.

Evet, bu seçimi otoriter ittifakın görmezden geldiği milyonlar kazanacak.

Bugün 25 Ocak. Bugün buraya yazıyorum.

85 milyonun endişeyle bakan gözleri 14 Mayıs gecesi umutla dolacak.

Endişeye mahal yok.

Seçim akşamı sonuçlar açıklanınca göreceğiz ki, seçimin yıldızı DEVA Partisi. Bunu göreceğiz inşallah.

Ve göreceğiz ki altılı masanın ortak adayı da Türkiye’nin cumhurbaşkanı seçilmiş.

Önümüze ne engel koyarlarsa koysunlar fark etmez.

Hepsini aşacağız. Tüm dalavereleri boşa çıkartacağız.

Hakem taraf mı tutuyor?

Biz büyük takımız. Hakemi de yeneceğiz. Hakemi de yeneceğiz.

Adil rekabet için gereken ne ise tabii ki yapacağız.

Tam bu noktada tüm dostlarımıza buradan bir çağrı yapmak istiyorum.

Asla umutsuzluğa kapılmayın kardeşlerim asla. Sandığa gidin ve oyunuzu kullanın.

Bu ülkenin kaderi hepimizin elinde.

Biz gidip irademizi sandıkta açık bir şekilde ortaya koyduktan sonra milletin iradesinin gücünün önünde hiçbir kuvvet duramaz.

Demokrasi de zaten buna dayanır.

Dosdoğru çalışacağız. Niyetimiz sağlam olacak.

Biz hep şuna inanıyoruz, Allah doğrunun yardımcısıdır. Dosdoğru çalışacağız ve her türlü hedefimize hep beraber ulaşacağız ve Türkiye olarak başaracağız inşallah.

Siz gönül rahatlığıyla oylarınızı kullanacaksınız, kurduğumuz sandık güvenliği kadrosu da sabaha kadar o oyları koruyacak.

Tek bir oyun dahi zayi olmaması için sapasağlam bir network kurmamız gerekiyor. Her bir sandığa sahip çıkmamız gerekiyor. Tek bir oyun bile sahibi olmamız gerekiyor.

Ve sabaha kadar böyle keyifle inşallah ekranların karşısında farkın böyle açıla açıla gittiğini hep beraber göreceğiz.

Bütün bir millet olarak 14 Mayıs’ta;

“Korku mu, umut mu” sorusunu yanıtlayacağız.

“Depresyon mu, mutluluk mu” sorusunu yanıtlayacağız.

“Açlık mı, zenginlik mi” sorusuna cevap bulacağız.

“Çatışma mı, barış mı” sorusunu yanıtlayacağız.

“Baskı mı, özgürlük mü” sorusunu yanıtlayacağız.

Ve elbette “Otokrasi mi, demokrasi mi” sorusunun cevabını hep beraber sandıkta vereceğiz.

Umudu, mutluluğu, zenginliği, barışı, özgürlüğü ve demokrasiyi seçeceğiz hep beraber.

Dediğim gibi, şunun şurasında 110 gün kaldı. Ama bu 110 günün her birisi çok kıymetli arkadaşlar. Her bir gün her bir saat her bir dakika.

Artık DEVA kadroları olarak tek bir dakikamızın bile boş geçmeyeceği bir hızla ve yoğunlukla hep beraber sahada olmamız gerekiyor.
İnanın sonra üzülürüz.

Bakın Ankara'da 3 tane seçim bölgesi var değil mi? ‘Ya şu seçim bölgesinde 100 kapı daha çalsaydık 100 daha oy alsaydık bir milletvekili daha fazla çıkaracaktık’ diye inanın çok üzülürüz.

Seçim günü gelip de artık sandıklar açıldığında içimizin rahat olması lazım. Dememiz lazım ki ‘biz elimizden gelen her şeyi yaptık vaktimizi boş geçirmedik. Her türlü tedbir aldık ve elimizden gelen bu’ rahatlığında olmamız lazım. Asla keşke demememiz lazım.

Şimdi kenetlenme vakti arkadaşlar.

Kimsenin şüphesi olmasın. En doğru aday ve en doğru ekiple seçime gideceğiz.

Türkiye’nin seçimden sonra her şeyi özgürce tartışabilmesi için, şimdi vakit, iç tartışmaları bir kenara bırakma vaktidir.

İnanın, 14 Mayıs, hepimizin bayramı olacak. Türkiye’nin bayramı olacak.

*****

Değerli basın mensupları, değerli çalışma arkadaşlarım,

Bir hususa daha dikkatinizi çekmek istiyorum.

Bildiğiniz gibi geçen hafta Dünya Ekonomik Forumu’nun düzenlediği Davos Zirvesi’ne katıldım.

Dünyanın konuştuğu önemli gündem maddeleri hakkında, çok sayıda toplantıda görüşlerimi dile getirdim.

Bir yandan, Balkan ülkelerinin başbakan ve cumhurbaşkanlarıyla bir araya gelerek Rusya-Ukrayna savaşının getirdiği yeni ortamı değerlendirme fırsatı buldum;

Diğer yandan da küresel barış ve istikrarın sağlanması için, uluslararası kamuoyuna G20 gibi mekanizmanın yeni bir görevle yeni bir ödevle harekete geçirmeyi önerdim.

Davos’ta, Türkiye’nin Akdeniz’de güven veren varlığını güçlendireceğimizi anlattım.

Böylece, Avrupa ile, petrol ve doğal gaz üreten ülkeler arasında Türkiye’nin çok önemli bir köprü doğal bir köprü rolü üstlendiğini ve saha çok üstlenebileceğini açık açık ifade ettim.

İklim değişikliğiyle ve küresel ısınmayla mücadelenin hızlanması gerektiğini söyledim. Bunun finansman yollarını anlattım. Sistem kilitlenmiş yürümüyor.

Tek tek tek anlattım. Evet para yok diyorsunuz ama paranın kaynağı burada diye görüşlerimi anlattım.

Dünyaya “Türkiye’den vazgeçmeyin. Türkiye’ye güvenin.” çağrısında bulundum. Her konuştuğum kişiye bunu vurguladım.

Fakat baktım Davos'ta kimse bana çocuk bezi de sormuyor ev tekstilde sormuyor. Herhalde o konularla ilgili değil de başka konulardaki görüşlerimi birikimlerimi ve kadro olarak Türkiye'nin nasıl bir Türkiye olması gerektiğini sormak için davet ettiklerini anlıyorum ben oradaki toplantılardan.

Türkiye arkadaşlar, tek bir kişiden ibaret değil.

Türkiye, 85 milyonuyla kimsenin vazgeçmemesi gereken büyük ve güçlü bir ülke.

Avrupa’nın en büyük ve en genç nüfusuyla, çalışkan ve metanetli milletiyle Türkiye burada.

Avrupa’nın en geniş topraklarıyla, en büyük tarım arazileriyle Türkiye burada.

Çağrımı dünya aleme bir kez daha tekrar ediyorum.

Türkiye’den vazgeçmek yok.

Seçim falan için de beklemeye gerek yok.

Biz zaten en kısa zamanda direksiyona geçeceğiz inşallah.

Güzel ülkemizi işini bilen sapasağlam dürüst ve güvenilir bir kadroyla yöneteceğiz.

Özgür ve zengin Türkiye’yi kendimiz için inşa edeceğiz.

Şimdi… Benim Davos’taki gündemimi anlayamayan; kıymeti kendinden menkul iktidarın bir küçük ortak var biliyorsunuz…

Dün yine herhalde atmış tutmuş.

Küfürsüz hakaretsiz, bağırmadan konuşamayan, nam-ı diğer, krizlerin ortağı…

Dünyadan bihaber atıp tutmuş yine.

Burada videosunu gösterip vaktinizi ziyan etmek istemiyorum.

Ama arkadaşlar,

Dünyanın masasında ne varsa, Türkiye’nin o masada bir sözü, bir yeri, bir temsili olmak zorunda.

Türkiye’nin güvenliği boş hamasetle sağlanmaz. Pasaportumuzun itibarı öyle kuru laflarla artırılmaz, artırılamaz.

Yalnızlık senfonisi okuyarak güçlü ülke olunmaz.

Akıl yoksa, rasyonalite yoksa, anlamsız maceralara girip ülkemizi durduk yere yalnızlaştırmanın bedelini ödedik ödüyoruz.

Yalnızlığın bedelini bu milletimiz ödüyor şu anda.

Sonra da etrafınızda ülkemizin hakkını savunan, hakkını teslim eden hiç kimseyi bulamazsınız.

O yüzden biz dış politikada Allah’ın verdiği aklı kullanmayan şu andaki çizgiye artık tahammülümüz yok. Sıfır.

Çünkü her bir akılsız hamlenin, 85 milyona vurulan ağır darbe olduğunu biliyoruz.

Onun için iktidar değişikliğinin hemen ardından kolları sıvamak orundayız.

Türkiye’yi bir “akıllı güç” yapacağız.

Türkiye’yi barışın gücü yapacağız.

Yeri gelmişken; savunma sanayimize de güç katacağız.

Ülkemizi; birbirinden değerli mühendisleriyle, insanıyla her alanda zirveye taşıyacağız.

Sahici bir şekilde sözünü dinleten bir ülke olacağız.

Tüm bunlara sadece bir seçim mesafedeyiz arkadaşlar, bir seçim.

İnşallah 15 Mayıs’ta mutlu, huzurlu ve güvenli bir ülkeye hep beraber uyanacağız.

*****

Evet arkadaşlar,

Sözlerimi bitirmeden önce, mikrofonu gazeteci arkadaşlarımıza vermeden önce, dün meydana gelen bir olaya değinmek istiyorum.

Dün TBMM çatısı altında Bahçeli’nin çok değerli bir gazeteci arkadaşımıza, Yıldız Yazıcıoğlu’na yönelik tavrını en sert şekilde kınıyorum.

Basın mensuplarının herhangi bir engellemeyle karşılaşmadan, saygısızlığa uğramadan görevini yapmasını sağlamak bizim en büyük sorumluluğumuz.

Yıldız Hanım’a diyor ki, “İşine bak”. Diyor.

Hemen arkasından da bir kadın gazeteciyi itiş kakış uzaklaştırıyorlar. Bakıyoruz 2 - 3 saniyede duvarın dibinde buluyor kendisini.

İşine bak ne demek yahu? Yıldız Hanım, tam da işini yapıyor gazeteciliğini yapıyor. Ama bunların artık buna tahammülü yok.

Ankara’nın orta yerinde işlenmiş bir cinayeti soramayacak mı?

Hem de iddiaların orta yerinde duran partinin genel başkanına sormayacak da kime soracak bu iddiaları?

Sayın Bahçeli, gazeteci arkadaşlarımıza “işine bak” demek sizin haddiniz değil.

O sizin haddinizi aşar.

Gazetecilerin saygınlıklarına halel getirme çabası, haddiniz değil.

Onlar zaten işini yapıyor. Hem de size rağmen işini yapıyor.

Siz önce kendinize ve partinizdekilere işlerini hatırlatın.

Önce siz kendi işlerinizi yapın. Dün akşam da söyledim. Bugüne kadar bu Bahçeli’nin Türkiye’ye hangi hayırlı hizmeti olmuş diye ben hafızamı zorluyorum zorluyorum zorluyorum bir şey bulamıyorum.

Var mı hatırlayanınız bilmiyorum?

Yok. Krizden başka bir şey yok.

Benim şöyle bir eserim var şöyle bir projem var, Türkiye’ye şöyle bir katkım oldu şöyle bir katkılı oldum şöyle bir faydalı oldum diye bir hafızanızı zorlayın arkadaşlar.

Okmuş mu bugüne kadar? Bir taş üstüne taş koymuş mu bu memleket için?

Yaptığı her gün bağırma, çağırma, öfke, nefret, hakaret başka bir şey bilmiyor.

Genel Başkan Yardımcısı da çıkmış, olmadık laflar ediyor. İthamlarda bulunması yetmemiş, bir de basın meslek ilkelerinden bahsediyor.

Hey yavrum hey. Bunlara düştü basın meslek ilkeleri.

Bizim gazeteci arkadaşlarımız basın meslek ilkelerini gayet bilir. Siz kendinizden haber verin.

Önce bir hukuku hatırlayın, önce gazetecilerin mesleği nedir, onu bir öğrenin.

Bu ne hoyratlıktır yahu.

Kimse soru soramasın. Kimse gık diyemesin. Ülkeyi Ali kıran baş kesen ortamına çevirmeye çalışıyorlar bunlar.

Son olarak söylüyorum: Görevi başında, hem de çok zor şartlarda işini yapan basın emekçilerimize kimse parmak sallamaya kalkmasın.

Buna da yeter diyoruz. Bu nobranlıktan, bu hoyratlıktan, bu hukuksuzluktan hep beraber kurtulacağız arkadaşlar.

Ve inşallah sayılı gün çabuk geçer dediğim gibi.

*****

Şimdi özgürce, hakkınız olduğu üzere, sorularınızı sormak için mikrofonu sizlere devrediyorum.