17 Şubat 2023 DEVA Partisi Genel Başkanı Ali Babacan’ın Gaziantep Deprem Basın Toplantısı Konuşması

17 Şubat 2023


Gaziantep
Deprem Basın Toplantısı


Başımız sağ olsun. Tüm ülkemizin başı sağ olsun.

Değerli arkadaşlar,

Kıymetli basın mensupları,

Gerçekten çok acılıyız. İçimiz yanıyor. Kahroluyoruz.

Bir baba olarak, bir evlat olarak, bir eş olarak; tek tek dinlediğim hikayelerle, tanık olduğum acılarla gerçekten kahroluyorum.

Ülkece çok büyük bir felaket yaşadık, yaşamaya devam ediyoruz.

6 Şubat’tan bu yana ciğerimiz yanıyor.

Hâlâ enkaz başında sevdiklerine kavuşmayı bekleyen kardeşlerimiz var. Hâlâ yerin altındaki eşine, kardeşine, annesine, babasına, akrabasına ulaşmaya çalışan dostlarımız var. Acı büyük.

Anlatmaya kelimeler yetmiyor.

Sözler anlamını yitirdi. Kalp sızısı şurada duruyor.

Bir kere daha başımız sağ olsun diyorum.

Bugün itibariyle bu büyük felaketin üzerinden 11 gün geçti. 11 koca gün…

İlk günden beri ülkemizin dört bir köşesinden gönüllüler, sivil toplum kuruluşları, kamu görevlileri sahada canını dişine takıp çalışıyor. Dünyanın dört bir yanından gelen kurtarma ekipleri de olay mahalline.

Herkes karınca misali bu büyük enkazın bir ucundan tutup kaldırmaya çalışıyor.

Bu çabanın, bu çalışmanın bir parçası olan herkese minnet ve şükran doluyum. Huzurlarınızda bir kere daha tüm bu çalışmalara katkı veren, çalışmaların içinde olan herkese teşekkürlerimi iletiyorum. Sağ olsunlar var olsunlar.

Değerli arkadaşlar, geçtiğimiz hafta depremden en çok etkilenen şehirlere gittim. Genel başkan yardımcılarımızla beraber, genel merkez yönetim kurulu üyelerimizle beraber sahadaydık.

İnanın yürek dayanmaz bunca acıya bunca yaşanana.

Kahramanmaraş’ta depremden kurtulan bir vatandaşımızla konuştum.

O kahrın içinde “Allah halkımızın ayağına taş değdirmesin” dedi. Gerçekten değdirmesin. Bu millet öyle güçlü kenetlendi ki, öyle sıkı sıkıya birbirine tutundu ki; bunu yerinde gözlerimizle gördük müşahede ettik.

Yakın çalışma arkadaşlarımdan Sadullah Bey’in, Sadullah Ergin’in aile apartmanını Hatay’da gördüm. Depremin 3. Günüydü. Yerle bir olmuştu. İş makineleri ancak dördüncü gün enkazda çalışmaya başladı.

Girildikten sonra da ancak yakınlarının cansız bedenlerine ulaşabildi. Ve belki de biliyorsunuz ama en zoru, kendi elleriyle son görevini yerine getirdi.

Tüm bu şehirlerde bildiğimiz bilmediğimiz hikayelerin çoğu böyle. Sadullah Bey’in hikayesi, herkesin ortak hikayesi… Sadece buraya bakarak gördüğümüz tablo her şeyi özetliyor bize.

Öyle bir şey oldu ki arkadaşlar, yıkım istisna olacakken, yıkım her yerde.

Ölüm istisna olacakken, ölüm her yerde.

Kurtarmak kural olacakken, kurtulanlara “mucize” gözüyle bakılıyor. Vatandaşımız adeta “mucize”ye mahkûm olmuş durumda.

Bu hak da değil reva da değil.

Arkadaşlar devlet niye var? Soruyorum niye var?

Ben söyleyeyim size: Devlet yaşatmak için var. Devlet her bir vatandaşımızın yaşaması için var. Devlet tüm bu yıkımlara mani olmak için var.

Vatandaşımız, oturduğu binaya “afete dayanaklı” diye ruhsat veren, oturma izni veren kamu kurumuna güvensin diye devlet var.

Bina yıkıldıktan sonra, hemen arama-kurtarma ekibi oraya ulaşsın diye devlet var.

Yakınının acısını bile yaşayamadan, tek tek onların toprağını kendisi kazıp kendisi gömmesin diye devlet var.

Evet arkadaşlar, bu iktidar devletin kurumlarını tek tek zayıflattı. Beştepe’den başka hiçbir kurumun önemi kalmadı ülkede.

Ehliyet ve liyakat terkedilince, devlet kurumları inisiyatif alamayınca, devlet kurumları kendi başlarına karar alıp yürüyemeyince maalesef ülkenin geldiği noktayı hep beraber görüyoruz.

Ehliyet liyakat terk edildi. İnisiyatif alamayan kendi kendine karar veremeyen yöneticiler de maalesef kamu kuruluşlarını şu anda işgal etmiş durumda.

Yukarıdan talimat gelmeyince, harekete geçemeyen hantal bir yapıya dönüştürdüler maalesef bu koskoca devleti.

Acımız büyük dert büyük.

Biz Sayın Erdoğan’ın ve küçük ortaklarının sebep olduğu bu devlet anlayışını bu devlet yönetme anlayışını reddediyoruz.

Biz, yaşamı tanımayan, vatandaşının canını enkaz altında kendi kaderine terk eden bu anlayışı reddediyoruz.

Biz, bu karda kışta, yerle bir olmuş şehirlere gerekli araçları gönderemeyen bu anlayışı reddediyoruz.

Biz, yerin altında kalanlara, yakınlarının duası dışında hiçbir şey bırakmayan bu anlayışı reddediyoruz.

Biz yaşatan bir devlet diyoruz. Milletine hizmet eden hizmetkar bir devlet istiyoruz.

Rahmetli Erbakan’ın tabiriyle garson devlet istiyoruz.

Arkadaşlar, yaşadığımız elbette çok büyük felaket.

Elbette hiç kimse böylesine iki büyük depremin peş peşe olmasını ve bu kadar büyük bir yıkıma sebep olmasını belki de hayal edemiyordu.

Ama arkadaşlar şunu unutmayalım ki ülkemiz fay hatları üzerinde bir ülke.

Çok sayıda fay hattı geliyor geçiyor birbirini kesiyor.

Ve uzmanlar senelerdir hangi fay hattının hangi durumda olduğunu söylüyor aslında. Uzmanlar senelerdir doğrudan Maraş’ı, doğrudan Hatay’ı işaret ediyor.

Halk arasında “kaza geliyorum demez” diye bir tabir vardır “kaza geliyorum demez” diye bir tabir ama deprem “ben geliyorum” diyor. “Er geç geleceğim” diyor.

Bir tek zamanını tam kestiremiyoruz. Yaklaşık olarak zaman aralıklarını da artık bilim insanları söylüyor. Ama nokta atışı ‘Şu gün şu saat şu dakikada deprem olacak’ diye bilgi yok elimizde.

Ama bir gün olacağını biliyoruz.

Bu kadar hazırlıksızlık gerçekten olmaz.

Peki… İktidar bütün bunların farkında değil mi? İktidar bütün bu olanlara büyük bir şaşkınlık ve hayret içinde mi yakalandı?

Hayır.

Belki duymayan vardır. Ben burada tekrar anlatayım.

2019’da bu ülkenin İçişleri Bakanlığı, tüm mülki yönetimle beraber, merkez üssü Pazarcık olan 7,5 şiddetinde bir depremin senaryosunun tatbikatını 3 gün boyunca yaptı.

Yıl 2019 bakın. Daha şurada 3 sene 4 sene önce. 7.5 şiddetinde diyor, merkez üssü Pazarcık diyor.

Ve böyle bir depremde nerelerin yıkılacağı, nasıl hasar olacağı hepsinin tatbikatı yapılmış durumda.

Peki…yapıldı da ne oldu? Tüm bu bilgiler ışığında gerekenler yapıldı mı? Önlemler alındı mı? Atılması gereken adımlar atıldı mı?

Kimse şimdi propaganda aygıtını çalıştırıp süslü dosyalar, videolar hazırlayıp bizi aptal yerine koymasın.

Cevap vereyim, ne oldu:

Arkadaşlar asrın ihmali oldu. Asrın kayıtsızlığı oldu. Asrın işbilmezliği oldu.

Evet, deprem önlenemez. Ama ölümcül yıkımlar önlenebilir.

Vatandaşlarımızın çoğu “önlenebilir yıkımlar” nedeniyle hayatlarını kaybetti, yuvalarını kaybetti.

Benim bugün iktidara sorularım var arkadaşlar.

Çünkü ben bugün itibariyle depremden etkilenen tam 10 şehrimize gittim. Onlarca ilçemize gittim, çok sayıda köyün içinden geçim ve karayoluyla hareket ettim.

Öyle birileri gibi helikopterle uçaktan tepeden inip, 3 kelime açıklama yapıp tekrar helikoptere binip dönmedim.

Benzin kuyruklarında bekledik arkadaşlarımızla, trafiğe takıldık.

Arabalarımızın bagajlarında bidonlarda benzin taşıdık mazot taşıdık.

İhtiyacı olanlara kumanya götürdük yakıt götürdük. Bütün bunları fiilen sahada yaşadık. Gözlerimizle gördük.

Çünkü şu andaki felaket televizyon ekranlarından cep telefonunun küçücük ekranlarından sığacak oralardan anlaşılacak bir felaket değil.

Görmeyince anlamak mümkün değil.

Çünkü ben bu 10 şehirde, yüzlerce vatandaşımızın feryadını tam yüreğimde hissettim.

Afet bölgesindeki vatandaşlarımız bana sorular sordu.

Vatandaşlarımız benden bu soruları, ülkeyi yönetenlere sormamı istedi.

Ben de vatandaşlarımıza söz verdim dedim ki “Sizin adınıza bütün bu soruları toplayacağım ve en sonunda da bu 10 ili tamamladığımda da bu soruları aynen hükümete iktidara yönlendireceğim.

“Üzerime aldığım emanetin gereğini bugün yerine getirmek üzere sizlerle beraberim.

Vatandaşımız soruyor, bize soruyor. Biz de onları toplayıp iktidara soruyoruz.

Gün, bu soruları sorma zamanıdır.

Gün, şeffaf şekilde sorularla yüzleşme zamanıdır.

Gün, vatandaşımıza gerçekte ne olduğunu anlatma zamanıdır.

Sorumluluk sahibi bir iktidar tüm bu soruların cevabını vermelidir.

Vermelidir ki bir daha bu acılar yaşanmasın.

*****

Bakın arkadaşlar geçen hafta Gaziantep'in depremden en çok etkilenen 2 ilçesi İslâhiye ve Nurdağı da içinde olmak üzere depremin en büyük yıkıma sebep olduğu yerlerdeydik arkadaşlarımızla beraber.

Antakya'daydık. Kahramanmaraş'taydık Adıyaman’daydık. Birinci depremin merkez üssü Pazarcık.

Buradan Gölbaşı’ndan Adıyaman'a geçtik. Hemen ilk hafta genel merkezimizdeki bütün arkadaşlarımız kurucularımızla beraber derhal bölgedeydik sahadaydık.

Tabloyu net görelim bilelim vatandaşlarımızı net dinleyelim diye.

Deprem günüyle başlıyorum. Vatandaşlarımız o gün olanları anlayamıyor, bize soruyorlar.

6 Şubat sabahı, depremden 1 saat sonra, saat 5:34’de bu felaket için iktidar “dördüncü seviye alarm” açıkladı. Nedir bu 4. Derede alarm? Tüm ulusal kapasite ile depreme müdahale edilmesi ve ayrıca uluslararası yardım çağrısıydı.

Yani felaketin ne kadar büyük olduğunu iktidar aslında ilk 1 saatte anlamış durumda.

Bırakın Türkiye’deki bütün yardım çağrısını bütün dünyada da yardım çağrısı yapmışlar depremin olduğu sabah 5:34’de .

Demek ki felaketin büyüklüğü gayet iyi anlaşılmış idrak edilmiş.

AFAD’ın çok önceden hazırladığı bir Müdahale Planı vardı.

Buna göre, özellikle acil durum anında görevli; arama-kurtarma, sağlık, yangın, güvenlik, trafik, haberleşme, enerji, tahliye, ulaşım, beslenme, barınma hizmetlerinden sorumlu kurumlarımızın hazır olması ve derhal müdahale etmesi gerekiyordu.

Soruyorum: Derhal, anında hareket etmesi gereken bu kurumlar ne zaman harekete geçtiler? Hangi kurum ne zaman harekete geçti? Ben merak ediyorum soruyorum. Niçin geciktiler? Kurumlarımız böyle bir afete karşı gerçekten hazır mıydı?

Yoksa bütün bu hazırlıklar kâğıt üzerinde kalan bir egzersizden mi ibaretti?

AFAD biliyorsunuz arkadaşlar eskiden Başbakanlığa bağlı bir kurum idi. Kurulurken ilk öyle kuruldu. Diğer bakanlıklar arasında koordinasyon yapma gücü ve pozisyonu vardı.

Başbakanlığa bağlı bir kurum diğer tüm bakanlıkların üzerinde, diğer tüm bakanlıkları koordine etme gücü ve imkanına sahip bir kurumdu. Kendi ilgisi görevi alanında.

Daha sonra ne oldu? Bu 2017 sistem değişikliği 2018 seçimleriyle beraber AFAD bir bakanlık altında sıradan bir kurum haline getirildi. AFAD uzmanlarıyla karar vericiler arasına çok sayıda kademe, uzun mesafeler konuldu.

Halbuki bu tür kuruluşların yatay bir yapılanmaya sahip olması lazım yatay.

Yani uzmanlardan gelen bilgiler çalışmalar anında karar vericilere ulaşacak ki hemen adım atılsın karar verilsin.

AFAD’ın uzmanlarıyla ülkenin tek karar vericisi pozisyonunda olan Sayın Erdoğan arasında belki 5,6,7 kademe yönetim katmanları var.

Tüm koordinasyon bu sistem değişikliğiyle beraber, devletin tüm koordinasyonu sadece ve sadece Beştepe’de toplandı. Belki çoğunuz bilmiyordu şu an silahlı kuvvetlerde farklı kuvvetler Genel Kurmay Başkanlığına bağlı değil biliyor musunuz artık.

Hava Kuvvetleri, Kara Kuvvetleri, Deniz Kuvvetleri... Zannediyorsunuz ki Genel Kurmay Başkanlığına bağlı. Değil. Milli Savunma Bakanlığıyla ilişkilendirildi.

Yani tek tek hükümetten bir bakandan talimat almayınca silahlı kuvvetlerin ayrı ayrı birimleri bile hareket edemez hale getirildi neredeyse.

Şimdi soruyorum: Pek çok kurumu sıradanlaştırsan, Beştepe dışındaki her kurumu önemsizleştiren Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi AFAD’ı zayıflatmış mıdır? Kurumun koordinasyon kabiliyetini yok mu etmiştir? Diye buradan hükûmete soruyorum.

‘Yok öyle değil’ diye bir izahatları varsa buyursunlar cevap versinler.

Şunu da baştan söyleyeyim. ‘Ali Babacan Gaziantep'te bir basın toplantısı yapmış bizim haberimiz yok duymadık' demesinler. Benim iki saatlik bir televizyon programında kullandığım tek bir kelimeyi takip edip ağzına dolayan bir hükümet var şu anda karşımızda. Öyle bilmedik duymadık falan yok.

Şu anda ki sorduğum soruların her birini kelime kelime dinliyorlar duyuyorlar. Bilmiyorduk dinlemedik duymadık yok.

Canlı yayınla uydudan tüm Türkiye'ye bunları duyuruyoruz şu anda bu soruları.

Hiç duymadık demesinler.

Vatandaşlarımız bu soruların cevabını bekliyor.

Ben de bu ülkenin vatandaşı olarak bu soruların cevabını bekliyorum. Desinler ki ‘hayır sistem değişikliği hiç etkilemedi.’ Bir izah etsinler niye etkilemedi?

Devam ediyorum: Deprem öncesine, yapılan, yapılmayan hazırlıklara dair epey bir soru var.

Bakın arkadaşlar, AFAD, 2012-2023 yıllarını kapsayan bir eylem planı hazırlamıştı. İşte burada. Hala internet sitesinde de var. 2012 yılında başlayıp 2023’e kadar bir ulusal deprem stratejisi ve eylem planı.

Ben soruyorum burada takvim var tarih var yapılacaklar var. Bunları tamamladınız mı tamamlamadınız mı diye soruyorum.

Unutmayalım 2012-2013 nispeten Türkiye'nin itibarının yüksek olduğu Türkiye'de demokrasinin ekonominin oldukça ileri olduğu ve Türkiye'nin 2023 hedeflerini koyduğu yıllar bunlar.

O, 2023 için 25 bin dolarlık milli gelir hedefini koyduğumuz, 2023 için 500 milyar dolar ihracat hedefini koyduğumuz yıllardan bahsediyoruz.

Türkiye'nin artık şöyle başını kaldırıp ileriye doğru bakabildiği, uzun vadeye bakabildiği yıllarda bakın böyle bir şey çalışılmış hazırlanmış.

Bu plan o günkü Bakanlar Kurulu kararı ile yürürlüğe girdi. Resmi Gazete ’de hepsi kayıtlı. Tam adı: Ulusal Deprem Stratejisi ve Eylem Planı.

Bu planın uygulamasının 2023 yılında tamamlanması hedefleniyordu. Yani bu yıl bunun tamamının bitmesi hedefleniyordu. Planın ana amacı neydi? “Depremlerin neden olabilecekleri fiziksel, ekonomik, sosyal, çevresel zarar ve kayıpları önlemek veya etkilerini azaltmak.” Bunun amacı bu.

Şimdi soruyorum: Bu eylem planına ne oldu? Bu planda yer alan çalışmaların ne kadarı hayata geçirildi ne kadarı ihmal edildi?

Örnek olarak söylüyorum sadece.

Bakın bu eylem planındaki bir hedef. Örnek olarak söylüyorum sadece.
2017 için konulmuş bir hedef. 6 sene önce tamamlanması gerekiyordu bu plana göre.

Neydi bu hedef? Başta okul ve hastaneler olmak üzere, Türkiye’deki bina envanteri çıkarılacak ve mevcut yapılar hasar görebilirlikleri ve riskleri esas alınarak gruplandırılacaktır.

Soruyorum şimdi: 2017 yılında tamamlanmış olması gereken bu hedefe ne oldu?

Özellikle deprem yaşadığımız 11 ilimizde kamu binalarının hasar görebilirlikleri ve riskleri belirlendi mi? Belirlendiyse gereği olarak ne yapıldı? Ya da bunun tamamlandığı bu 2017 yılında tamamlanması gereken bu çalışma hangi illerde tamamlandı bugüne kadar Türkiye’de.

“Okul ve hastaneler başta” deniyor; okul, yurt ve hastanelerin hangi ilimizde ne kadarı ile ilgili tarama gerçekleştirildi?

Okul, yurt ve hastanelerden hangileri hakkında yıkım, güçlendirme veya kullanım kararı verildi? Bunların ne kadarı yıkıldı? Güçlendirilecekse, bu güçlendirme projeleri yapıldı mı? Bunlar gerçekten uygulandı mı? Binalar güçlendirildi mi?

Vatandaşımız bana soruyor, ben de hükümete soruyorum.

Size bu plandan bir başka madde şimdi söyleyeceğim.

“Başta depremler olmak üzere tüm afetler öncesi ve sonrasında yaşanan bilgi kirliliğinin önlenmesi ve toplumun doğru olarak bilgilendirilmesi sağlanacaktır.” Diyor.

Soruyorum şimdi: Afet sonrasında iletişim konusunda ne yaptınız? Sosyal medya kısıtlaması ile kurtarma ve yardımlaşma çalışmalarına engel olduğunuzu düşünüyor musunuz? Vatandaşımızın haber alma özgürlüğüne engel olduğunuzu düşünüyor musunuz?

Devlet kurumlarından gelen açıklamalara, devletin söylediklerine, bu iktidarın bakanların yaptıkları açıklamalara vatandaşımız tam olarak güvenseydi, vatandaşlarımız gerçekleri sosyal medyadan oradan buradan öğrenmek aramak zorunda kalır mıydı? Diye ben soruyorum şu anda.

Devam ediyorum: AFAD’ın bir başka çalışması var. 2022 Performans Programı kitapçığı. Burada diyor ki 1789 arama kurtarma personelimiz var diyor.

Peki şimdi soruyorum: Kamu, özel kuruluşlar, askeri ve sivil kuruluşlar, belediyeler, itfaiye gibi kurumların bünyelerinde bulundurdukları toplam arama kurtarma personel sayısı kaçtır? Bunun envanteri afet öncesinde AFAD’da var mıydı?

Afete müdahale edebilecek arama kurtarma personel sayısı yeterli mi görüldü yoksa yetersiz olduğu öngörülmesine rağmen takviye edilmedi mi?

Afetlerin sık yaşandığı ülkelerde çok sayıda gönüllü eğitiliyor ve afet anında derhal mobilize oluyor. Koordinasyon içinde çalışıyor.

Bu depremde AFAD’ın eğittiği, mobilize ettiği, koordine ettiği gönüllü sayısı kaçtır? Bu gönüllülerden ilk 24 saatte ilk 48 saatte kaç tanesi gerçekten afet bölgesine intikal etmiştir ve çalışmalara katkı sağlamaya başlamıştır?

Çok sayıda gönüllünün ortada ne yapacağını bilemez halde gezdiğini, bir koordinasyon aradığını, yönlendirme aradığını hepimiz hep beraber sahada gördük müşahede ettik.

Bir başka konuya geçiyorum:

AFAD’ın 9-10-11 Ekim 2019 tarihinde Kahramanmaraş merkezli bir deprem senaryosu tatbikatı yaptığını biliyoruz. Bu senaryoya göre Kahramanmaraş Pazarcık ilçesinde bakın merkez de veriyor Pazarcık, 7,5 büyüklüğünde bir deprem meydana geldiği ve 7 ilin bu depremden etkileneceği öngörülmüştü.

Soruyorum: Bugün yaşadığımız depreme çok benzer olan bu senaryoya göre yapılan tatbikatın sonucu ne olmuştu? Şu anda bu tatbikatın raporu arkadaşlar ortalarda yok. Baktık internette falan bulamıyoruz yok. Yok oldu rapor ortadan kalktı.

Bu tatbikat sonrasında hangi kararlar alınmıştı? Tatbikatta tespit edilen eksiklikler nelerdi? Eksikler tespit edildiyse neden bugüne kadar o eksiklikler giderilmedi? Bu tatbikatı ve sonuçlarını kamuoyu ile ne zaman paylaşacaksınız? Bunun bir muhasebesi olmayacak mı?

Normalde demokrasinin iyi işlediği hesap verebilirlik hissiyatı olan anlayışı olan bir hükümeti ne yapması lazım böyle bir dönemde.

Demesi lazım ki, ‘Evet bakın biz böyle bir tatbikat yaptık demek ki öne alıcı bir iş yaptık. Bu tatbikatta alınması gereken kararların atılması gereken adımların da bugüne kadar şu kadarını tamamladık’ deyip açık açık ortaya çıkması lazım. 4 sene olmuş çünkü…

Biz bugüne kadar böyle bir şey duymadık. Tatbikatın yapıldığı ile ilgili bilgi var ama tatbikatın sonucunda yapılması gerekenlerle ilgili neler vardı ve bunların ne kadarı yapıldı? Ne kadarı yapılmadı? Niye ihmal edildi? Bunları ben yine buradan soruyorum.

2019’da tatbikata göre kaç binanın yıkılacağını öngörmüştünüz? Kaç canımızı kaybedeceğimizi tahmin etmiştiniz?

Yine bu tatbikata göre kaç arama kurtarma personeline, kaç adet çadır ve battaniyeye ihtiyaç olacağı hesaplanmıştı? Hava alanları, kara yolları, demir yolları tatbikat dediğiniz zaman hepsinin olması lazım değil mi? Buralarla ilgili o senaryoda nasıl bulgular vardı? Bunun gereği yapıldı mı? Ulaşımdaki aksamalar ve kesintisiz haberleşme nasıl sağlanacaktı?

Antakya’da 7. Gün telefonlar çalışmaya başladı arkadaşlar cep telefonu 7. Gün. İnsanlar bir sokaktan ötesine seslerini duyuramadılar telefon sistemi çöktüğü için.

Bunları soruyorum arkadaşlar çünkü bu tatbikatın amacı tüm bu sorunlara önceden hazırlanmaktı. Bu soruların cevabını önceden vermekti.

O yüzden soruyorum: 2019’da ki tatbikatın ardından ne yaptınız?

Yine aynı tatbikata göre, ulaşım ile ilgili yapılan tespitler ne oldu?

Geçiyorum: Kahramanmaraş’ta 6 ay evvel başta İl Başkanımız olmak üzere, sivil toplum kuruluşları ve diğer siyasi partilerin il başkanları deprem uyarıları yaptılar. Hepsi basın kayıtlarında hepsi sosyal medyada. Bu uyarılar dikkate alındı mı?

Adeta arkadaşlarımız feryat ederken ‘bakın deprem geliyor gelecek bir gün kapıyı çalacak. Sadece gününü saatini bilmiyoruz’ diye duyuru yaparken basın toplantılarıyla basın açıklamalarıyla feryat ederken bu uyarılar karşısında ne yapıldı? Hangi adımlar atıldı?

Bu uyarılar dinlenip de onlara bir cevap verildi mi? Yoksa kapalı kapılar ve parmaklıkların önünde mi gidip yapmak zorunda kaldı bu açıklamaları arkadaşlar.

Depremin olduğu bölge ve yakınında AFAD lojistik depoları olduğunu biliyoruz. Bunlar gerçekten çok önemli.

Ama vatandaşlarımız soruyor: Bu depolarda depremden önce kaç adet çadır ve çadır içi malzeme vardı. Bu malzemeler neden bölgeye derhal ulaştırılamadı? Malzeme eksiği nedeniyle mi yoksa lojistik planlama yapılmadığı için mi vatandaşlarımız mağdur oldu?

Adıyaman'da 5. gün gece -17-18 derecede ateşi yakıp bir battaniye ile sabahlayan vatandaşlarımızı bizzat gördüm. ‘Bir çadır’ diyorlardı ‘bir çadır.’ ‘Talebimiz başka bir şey değil.’

Bu lojistik planlama niye yapılmadı? Ne oldu? Sistem nerede tıkandı?

Yoksa Cumhurbaşkanın talimatıyla yangın söndüren itfaiye gibi, AFAD da talimat gelmeden depolardaki malzemeleri dağıtmaya başlamadı mı acaba başlayamadı mı? Kendiliğinden hareket edemedi mi? Ben soruyorum.

AFAD tüm yardımlara el koyup kendisi dağıtmaya çalışıyor. Biraz önce Ertuğrul Bey ile il başkanımızla görüştük. Bazı ilçelerdeki durumu anlattı. Vatandaşlarımızın kendi çabalarını sivil inisiyatife adeta göz açtırmayacak bir baskı başlamış orada.

‘Sen yemek dağıtamazsın, sen yardım toplayamazsın, vay yardım tırın var ki dün Kahramanmaraş’tan da geldi aynı haber. Bir kamyonetin arkası su dolu. Gidiyorlar suya el koymaya çalışıyorlar. Neymiş ‘bu suyu biz dağıtırız. Bizden başkası dağıtamaz’ Bu ne demek?

Vatandaş kendi imkânlarıyla gitmiş yardımı bulmuş buluşturmuş toplamış kendi yardım etmiş, elinden geldiğince yardım etmeye çalışıyor buna engel olmaya başladılar.

AFAD’ın imkânlarının sınırlı olduğunu kendileri söylüyor. Açıklamadılar mı AFAD’ın sadece şu kadar personeli var ne yapalım, bu kadar personelle olmuyor demediler mi kendileri. Hem bunu söylüyorlar hem de sadece biz yapacağız AFAD yapacak şu bu diye ortaya çıkıyorlar.

Siz bu AFAD’ın imkanlarının sınırlı olduğunu bile bile vatandaşlarımızın kendi aralarındaki dayanışmaya niçin mâni oluyorsunuz?

Ben buradan soruyorum, hükümete soruyorum; iktidara soruyorum, Sayın Erdoğan’a buradan soruyorum; Siz bu yardımlaşma dayanışma gücü ve dayanışma ruhu çok kuvvetli olan bu milletin birbirine yardım etmesine niye engel oluyorsunuz? Diye soruyorum. Bir açıklasın.

‘Biz bunu çok iyi yapıyoruz’ diyorsa ilk günlerde yapamadın işte olmadı. Olmayınca vatandaş kolları sıvadı kendisi yapmaya başladı. Buna niye engel oluyorsunuz.

Bir başka husus: Askeri kuruluşlar ve emniyet mensupları arama kurtarma faaliyetlerinde planlama kapsamına alındılar mı? Yani böyle bir anlayış böyle bir anlaşma protokol var mıydı kurumlar arasında. Özellikle asker ve polislerimizin, aldıkları eğitim gereği, derhal müdahale etmeleri mümkünken, neden afetin olduğu ilk anda kurtarma çalışmalarına katılmaları sağlanamadı?

Gittiğim 10 şehirde de duyduğum cümleyi söyleyeceğim “İlk 48 saat kimse bize yardım etmedi, kimse kurtarmaya gelmedi.” Kahir ekseriyeti. Bu cümle hiçbir yerde değişmiyor bakın. Kahir ekseriyeti. Birkaç belki küçük istisna var ama onun dışında gittiğim illerin tümünde ‘ilk 48 saat bize hiç bir şey gelmedi. Kimse sesimizi duymadı’.

Neden ilk 48 saatte sistem adeta felç oldu. Niye işler yürümedi? Buradan soruyorum.

Bir başka önemli konu: Maden işçileri, yaptıkları iş gereği, hepsi birer doğal arama kurtarmacı değil mi?.

Maden işletmeleriyle ve çalışanlarıyla AFAD arasında önceden yapılmış bir protokol var mıdır?

Vatandaşımız acıyla soruyor: Maden işçileri arama kurtarma çalışmalarına niçin çok geç dahil oldular? Diye soruyorlar.

Bölgeyi incelediğimizde ve vatandaşlarımız ile konuştuğumuzda birçok aksayan hizmet olduğuna tanık olduk. Ama bunlardan en önemlisi arama kurtarma faaliyetleriydi. İlk günlerde enkazların çok küçük bir bölümüne müdahale edilebildiğini gördük.

Şimdi soruyorum: İlk 48 saatte ve ilk 72 saatte, toplam kaç enkaza kurtarma amacıyla müdahale edildi? Buradan soruyorum.

Vatandaşlarımızın kuşkuları var, soruları var. Bunları açıklığa kavuşturmak gerekiyor.

Mesela: Hangi enkaza müdahale edileceği ya da hangi enkaza müdahale edilmeyeceği nasıl belirlendi? AFAD buradaki koordinasyon görevini nasıl yaptı? Yeterli sayıda olmayan arama kurtarma personeli ile enkaza müdahale ederken önceliklendirme nasıl yapıldı? Bunun bir kuralı var mıydı bir süreci protokolü var mıydı?

Çok sayıda arama kurtarma ekibi, uzunca süre çalışmaya başlayamadı, AFAD’dan yönlendirme beklediler. Bununla ilgili pek çok örnek bizzat bana anlatıldı.

Soruyorum: Sahadaki arama kurtarma ekiplerinin takibi neden sağlanamadı? AFAD dışından arama kurtarmalara dahil olan yerli ve yabancı ekipler AFAD ile neden uyumlu bir saha çalışması yürütemedi? Gönüllülerin koordinasyonu niçin gecikti? AFAD’ın irtibatta olduğu gönüllülerin sayısı yeteli miydi? Bu gönüllü vatandaşlarımıza gerekli arama kurtarma ve yardım dağıtım eğitimi verilmiş miydi?

Bir başka önemli soru: Arama kurtarmada hayati öneme sahip ses dinleme ve termal kamera gibi cihazların AFAD’ın envanterinde olup olmadığını vatandaşlarımız soruyor merak ediyor.

Bu çok önemli bir cihaz değil mi? Yani bakıyorsunuz betonun arkasını gösteriyor. Enkazda bir can var mı yok mu onu gösteriyor. Bunlardan AFAD’ın envanterinde var mıydı? Ve kaç adet vardı?

Bunlar öyle büyük bütçe isteyen şeyler değil arkadaşlar. Büyük şeyler değil bunlar. Devlet bütçesinin yanında bunlar hava cıva inanın.

Soruyorum. Var mıydı envanterde varsa kaç tane vardı?

Devletin elinde uçak ve helikopterin yanı sıra insansız hava araçları var. Tüm bu araçların koordinasyonu ile havanın aydınlanmasıyla beraber derhal yıkılan konutlar, yollar, köprüler tespit edilebilir.

Gözlenemiyor mu havadan her şey? Yani teröristlerin bütün hareketleri değil mi an an izlenebiliyor.

Daha sonra açıklamada yapıldı bu yıkım biz havdan insansız hav araçlarıyla da tespit ettik dediler. Peki, bu kadar büyük yıkım bu kadar geniş sahada madem tespit edildi soruyorum: Yıkımın tespiti ile yardımlar yönlendirilebilecekken ve AFAD kanun gereği bu yetkiye sahipken ilk günlerde bu yönlendirme neden yapılamadı? Yukarıdan bakınca belli değil mi? Enkaz var mı var. Üzerinde çalışma var mı var. O da belli.

Bakıyorsunuz iş makinesiyle yukarıdan uçarken görüyorsunuz. Birileri enkazda çalışıyorsa onu da görüyorsunuz.

Peki niye sistem çalışmadı? Ne oldu? Talimat mı beklendi? Kimin talimatı beklendi?

Enkaz kaldırma çalışmaları için vinç ve iş makinelerine ihtiyaç var. Bu araçlar niçin derhal seferber edilmedi? Bu araçlar şehirlerin girişindeki sağdaki soldaki parklarda dururken ilk 1 gün 2 gün 3 gün çoğu şehirde niye bu vinçler kepçeler, dozerler harekete geçmedi? Ne oldu? Kimden talimat beklendi?

Ve bellide en önemli soru: Arama kurtarma faaliyetlerindeki gecikme ve yetersizlik nedeniyle evet kaç vatandaşımız hayatını kaybetti?

Değerli arkadaşlar,

Biliyorsunuz tedbir her şeyden önemli. Tedbir, tedbir tedbir.

Afet ve acil durumun tümüyle yönetilmesi açısından haberleşme sistemlerinin daima faal olması hayati önem taşıyor.

Buna rağmen, bazı bölgelerde haberleşme sistemi niçin çöktü? Neden iletişim kurulamadı? AFAD’ın bu konuyla ilgili hiçbir hazırlığı yok muydu? Bırakın AFAD’ı bizim Silahlı Kuvvetlerimizin Allah korusun acil bir askeri operasyon olur bir savaş olur yani cep telefonu sistemine bağlı bir iletişimi düşünebilir misiniz bu ülkede?

Silahlı Kuvvetlerimizin acaba böyle bir kapasitesi yok muydu? Ben olmadığına inanmıyorum. Mutlaka vardır. Mutlaka haberleşme sistemleriyle alakalı devreye sokulabilecek unsurlar mutlaka vardır.

Peki bunlar devreye sokuldu mu? Bilmediğim için soruyorum. Yeterli miydi?

Mobil şebekelerde yaşanan aksaklıkları gidermek için, yurtdışından gelecek ekipman ve uydu sistemlerinin geri çevrildiği söyleniyor. Bunu da duyduk.

Tamam bizde yeteri kadar baz istasyonu şu bu falan yok tamam ama dışardan ekipman ve uydu sistemlerinin sağlanmaya çalışıldığı ama bunun da yetkililer tarafından reddedildiği ile ilgili bazı söylemler var. Bu doğru mudur değil midir?

Yanlışsa çıksınlar desinler ki ‘yok öyle bir şey. Hiç olmadı’.

Tamam.

Arkadaşlarımızla beraber kendi gözlerimizle gördük: Deprem sonrası ilk bir kaç gün bazı bölgelerde vatandaşlarımız temel gıda ürünlerine ulaşamadı.

Bizim Malatya il başkanımız Kahramanmaraş il başkanımız etraftaki karı eritti içme suyu haline getirip içebildiler. Suya ulaşamadılar. Bunlar bizim teşkilatımız. Birisi yeminli mali müşavir birisi doktor arkadaşımız. Çevresi geniş olan arkadaşlarımız. Ama ulaşamadılar yok. Kar suyunu eritip içtiler ilk iki gün.

Soruyorum: Vatandaşımız hangi ihmaller nedeniyle bir tas çorbaya, bir damla suya muhtaç kaldı diye ilk 2 gün soruyorum.

Şu an afet bölgesinde gördüğümüz en büyük, en temel eksiklik tuvalet… 11. Günü tamamladık 12. Gündeyiz hala tuvalet.

Ki ben bunu ilk Antakya’da hatırlıyorsanız depremin 3. Günü ‘bakın bu çok önemli. Çünkü orada biz 7 saat 8 saat tuvalet görmedik etrafta. Ve insanların nasıl zorluk çektiğini gördük. İlk Antakya’dan depremin 3. Günü akşamı ben bu çağrıda bulundum. Bakın çok önemli. Hijyen sorunu var. Bu yarın salgın hastalıkların yayılmasına sebep olacak. Acilen Türkiye’de ne kadar seyyar tuvalet ne kadar şantiye kapasitesi varsa bunlar buraya taşınsın. Türkiye’nin şu an da başka bir yerde başka bir şantiyeye ihtiyacı yok inanın. Şu anda Türkiye’nin şantiyesi bu 11 ilimizdir. Nokta.

Başka bir şeye gerek yok.

Çok müzmin sebep olmadıkça konteyner, yatacak yer, seyyar duş, seyyar tuvalet ne var ne yoksa acil Türkiye’den bu bölgeye taşınmalıdır. Çünkü önce insan. Önce can.

Resmi rakam 36 bini geçti. Gerçek sayının kaça ulaşacağını bilmiyoruz. Daha hala enkaz altında çalışma devam ediyor.

Bakın Diyarbakır’da dün topo topu 6 tane bina yıkılmış şehir merkezinde. Diyarbakır, büyükşehir. Bütün kamu imkanları orada, belediye imkanları orada. Hala 60 kadar vatandaşımızın cenazesi enkazın altında ve hala çalışma devam ediyor.

12. gündeyiz.

Gerçekten inanılır gibi değil.

Arama kurtarma çalışmalarında enkaz altında ulaşılamayan veya kayıp olarak sınıflandırılan vatandaşlarımızın sayısını kamuoyu ile ne zaman paylaşacaksınız?

Pandemi dönemi ile ilgili maalesef kötü bir tecrübemiz var. Pandemi ile ilgili ölüm istatistikleri biliyorsunuz tam yayınlanmadı.

Hatta TÜİK her yıl muntazam açıkladığı ölüm istatistiklerini pandemiden bu yana açıklamaya başladı. Her sene TÜİK muntazam olarak o sene kaç vatandaşımızın hayatını kaybettiğini açıklardı.

Peki, pandemiden sonra o veri artık yok açıklanmıyor. Çünkü pandemide hayatını kaybetti diye açıkladıkları sayıyla o sene vefat eden vatandaşlarımızın sayısı arasında muhtemelen çok büyük farklar var ki o veriyi karartmaya başladılar.

Bakın şuraya yazmışsınız demişsiniz ki zamanında 2012 2023. 'biz afet öncesi ve sonrası bütün verileri açık ve şeffaf bir şekilde vatandaşımızla paylaşacağız' demişsiniz.

Biz şimdi bunun gereğini bu depremle ilgili de bekliyoruz. Kimseyi şüpheye düşürmeyin. Her rakamı olduğu gibi bütün açıklığıyla ortaya koyun. Bilelim.

Kaç vatandaşımız hayatını kaybetmiş, kaç vatandaşımızın cenazesi enkaz altından çıkmış? Kimliği tespit edilen kaç vatandaşımız var? Kimliği tespit edilemeyen kaç vatandaşımız var? Özellikle köylerde ve kırsalda büyükşehirlerde de gördük gerçi ama vatandaşımızın kendi imkanıyla enkazdan çıkarttığı ailelerinin yakınlarının cenazesini yine hemen yakın bir yere kendi imkanları ile defnettiğini biliyoruz.

Bunların hiçbir kayıtta yok.

Benim şahit olduğum en az 30-40 tane böyle vaka var yani en az 30-40 tane.

Bizzat şahit oldum. Bunların kayıtları hiçbir yerde yok. Bunların kayıtlarını ne zaman toplamayı düşünüyorsunuz? Ne zaman bununla ilgili bir istatistik yayınlayacaksınız diye ben burada yine soruyorum.

Afet bölgesinde, 2018’deki imar aflarından yararlanarak Yapı Kayıt Belgesi alan 300.000 yapı var.

Hatırlayalım 2018 seçiminin en önemli kampanya unsuruydu değil mi? Büyük müjde.

Ve toplam 300 bine yakın yapı kayıt belgesi almış.

Ben yine soruyorum; Bu yapıların ne kadarı depremde yıkıldı?

Çünkü o imar barışına giden yapılar belli ya kayıtta, yıkılan bina da kayıtta. Bir karşılaştırın bakalım onların ne kadarı örtüşüyor? Kaç tanesi bu deprem de yıkıldı?

Bu yıkılan binalarda kaç vatandaşımız hayatını kaybetti?

1. derece deprem bölgesi olduğu bilinen bu bölgede, binaların imar barışından faydalanabilmesi için, depreme dayanıklılık raporu istendi mi? İstenmediyse neden istenmedi?

Bir başka soru: Yaşanan gerçekten “asrın felaketi” ise gerçekten asrın felaketi diye bunu nitelendiriyorsak yani bir bakıma ‘asrın felaketi tabii ki yıkım olacak’ diyorsak o zaman niçin müteahhitlerle ilgili hızla bir yargı süreci başlatıldı?

Sorumluluk sadece müteahhitlerde mi? Müteahhitleri denetleme görevini yürüten kamu görevlilerinin hiç sorumluluğu yok muydu?

Savcılıklar niçin sadece bu binaları yapanlarla ilgili işlem başlatıyor da asıl bu binaları denetlemekle görevli olanlar hakkında bir süreç başlatmadı.

Depremde yıkılan binaların enkazından bilirkişi eşliğinde örnekler alınmadan, neden enkaz toplama işlemine apar topar girişildi? Yıkılan her bir binanın analizi yapılacak mı? Nasıl yapılacak?

Hukuki tabirle delil karartma dediğimiz sürecin yaşanmaması için hangi tedbirleri alıyorsunuz ne yapıyorsunuz? Buradan bunların hepsini soruyorum ve cevap bekliyorum.

Yaşanan can kayıpları ve ardından mali zararlar için adli ve idari soruşturmalar başlayacak mı? İhmallerin tespiti hâlinde olası kast veya bilinçli taksir ile insan öldürmekten davalar açılacak mı?

Bir başka konu: Sayın Erdoğan, çıktı dedi ki “yıkılan yapıların % 98’inin” kendi iktidar döneminden önce yapılmış. Böyle bir şey söylüyor. Metinden de okumadı. Söyleyiverdi. Sahadaki durum bu rakamın doğru olmadığını gösteriyor. Son 20 yıl içinde inşa edilen binlerce yapının çöktüğünü enkaz haline geldiğini biz gittiğimiz yerlerde gördük.

Sayın Erdoğan’a soruyorum: %98 rakamının kaynağı nedir? Hangi kamu kuruluşunun hangi raporuna dayanmaktadır? Diye soruyorum.

Unutmayın, bu rakamların takipçisi olacağız. Vatandaşı doğru bilgilendirmenin iktidarın en önemli ödevi olduğunu hep hatırlatacağız.

Bir başka konuya geçiyorum: Deprem bölgesinde olup, yıkılmayan binalarda evi olan yüzbinlerde vatandaşımız var. Bu vatandaşlarımız binalarının hasar durumunu öğrenemedikleri için içeri giremiyorlar. Çadırlarda konaklıyorlar, ya da geceyi sokaklarda geçiriyorlar.

Soruyorum: İlgili bakanlıkta, yapıların hasar derecesiyle ilgili rapor hazırlayan uzman personelin sayısı yeterli midir? İzmir depreminde çok daha az sayıda bina hasar görmesine rağmen haftalar süren bu hasar tespit çalışması, bu depremde ne kadar sürecektir? Bu konuda meslek örgütlerinin birikiminden ve uzman personelinden istifade etmeyi düşünüyor musunuz? Diye soruyorum.

Önemli bir konu daha: Deprem sonrası afet bölgesinden tahliyeler için deprem öncesinden planlamalar yapılmış mıydı? Eğer yapıldıysa, bu tahliye planları neden zorlaştı niçin günlerce vatandaşlarımız bulundukları şehirden bir başka şehre intikal etmedikleri için beklemek zorunda kaldılar.

Bir başka önemli konu; Deprem sonrası yaşanan iç göç için, göç alan şehirlerimizde bir planlama ve yönlendirme var mı?

Afet bölgesinde yaşanan deprem ile birlikte işyeri zarar gören esnaf, sanayi kuruluşları ve serbest çalışanlar için gerekli planlamalar yapılmakta mıdır?

Devam ediyorum:

Afet nedeniyle kaç hastanenin yıkıldığı halen açıklanmadı. Bizim bildiğimiz, İskenderun Devlet Hastanesi’nin A Bloğu, Hatay’da iki devlet hastanesi ve birçok özel hastane yıkılmış veya kalıcı zarar görmüş. Ama bunların sayısını bilmiyoruz merak ediyoruz, soruyoruz.

Depremde yıkılan hastane sayısı kaçtır? Bu hastaneler neden yıkılmıştır? Deprem riskine dair bilgiye rağmen hastaneler neden depreme karşı güçlendirilmemiştir?

2017’ye kadar tamamlanması gereken burada bahsettiğim bu süreç okul hastane niye tamamlanmamıştır?

Son olarak:

AFAD ve diğer kurumlar bünyesinde toplanan bağış ve yardımlardan, nerelere ne kadar harcama yapıldığı ve bundan sonra yapılacağı kamuoyuna şeffaf bir şekilde açıklanacak mıdır?

*****

Değerli basın mensupları, kıymetli arkadaşlarım,

Depremden sonra ziyaret ettiğim yerlerde vatandaşlarımızın bana sıkça sorduğu soruları sizlerle paylaştım.

Yaşadığımız afet karşısında, “Kader Planı” deyip geçemeyiz.

Unutmayalım: Tedbir bizden, takdir Allah’tan.

Ben depremin 3. Gününden itibaren afet bölgesinde oldum.

Söylediğim gibi geçen hafta en ağır yıkımları gördüm. Bu hafta Elbistan’daydım. Malatya’nın Akçadağ ve Doğanşehir ilçelerindeydim. Malatya Cumhuriyet Örnek Köyünün ardından Malatya merkez peşinden Diyarbakır, Şanlıurfa ve bugünde Gaziantep’teyim.

Gaziantep merkezde de yıkılan binalar var. Gaziantep merkezde de hayatını kaybeden vatandaşlarımız var. Ben hepsine Allah’tan rahmet diliyorum. Tüm kayıplarımıza Allah’tan rahmet diliyorum. Ailelerine yakınlarına baş sağlığı diliyorum. Allahtan sabır diliyorum. Yaralılarımıza acil şifalar diliyorum.

Ve arkadaşlar bakın, arkadaşlarımızla beraber on gündür sahadayız. Bu afetin öncesiyle beraber analizini yapıp eksiklerin hepsini tespit ediyoruz. Vatandaşlarımızın bize sorduğu soruları burada toplu bir şekilde sizlerle paylaştım. Kamuoyuyla paylaştım. Ve önümüzdeki süreçte de bu yıkımın altından nasıl kalkacağız? Bu sosyal ve ekonomik enkazı nasıl kaldıracağız?

Bununla ilgili de bir çalışma başlatmış durumdayız. Damdan düşenlerle işin uzmanlarıyla, partilimiz olsun ya da olmasın geniş bir ekiple beraber çalışıyoruz.

Bu çalışmamız bittikten sonra 22. Eylem Planımızı ek olarak bir de bu eylem planımızı açıklayacağız.

Biliyorsunuz biz zaten 1 buçuk sene önce Afet Eylem Planımızı zaten açıklamıştık. Neler yapılması gerektiğini açıklamıştık DEVA Partisi olarak.

Bunun özü neydi? Yerinden yönetim.

Yani Ankara’dan Külliye ‘den şuradan buradan talimat beklemeden muhtarlarımıza kadar herkesin ne yapacağını bilip hemen harekete geçmesi. Özü buydu.

Bununla ilgili ilk önce Genel Başkan Yardımcımız Mehmet Emin Bey’in döneminde çalışma başladı. Arkasından Candan Bey’in çalışmasıyla devam etti. Nihayetinde şu anda sorumlu Genel Başkan Yardımcımız Cem Avşar Bey döneminde de devam ettirdik bu çalışmaları. Şimdi nihayetinde de bundan sonrası ile ilgili ne yapılması lazım. Bununla ilgili eylem planımızı hazırlıyoruz.

Biter bitmez de kamuoyuyla paylaşacağız.

*****

Kaybımız büyük, acımız çok derin.

Bir kez daha bu büyük afette hayatını kaybeden tüm vatandaşlarımıza Allah’tan rahmet, acılı ailelerine sabır diliyorum.

Kaybettiğimiz çok sayıda teşkilat mensubumuz var.

Onlara da ayrıca Allah'tan rahmet diliyorum.

Teşkilat mensuplarımızın yakınları var. İslahiye ilçe başkanımızın 51 yakını hayatını kaybetti. Nurdağı’nda durum öyle.

Gerçekten büyük felaket. Acı büyük kayıp büyük. Milletçe başımız sağ olsun.

Son olarak şunun altını çizmek istiyorum. Sahada büyük bir dayanışmaya arkadaşlar karşılaştık.

Gerçekten bu millet basiretli bir millet sağduyusu çok güçlü bir millet. Bu millet birbirini seven bir millet.

Bu vesileyle bir kez daha arama ve kurtarma çalışmalarına katılan, ülkemizin ve dünyanın dört bir yanından yardım elini uzatan herkese tek tek teşekkür ediyorum.

AFAD’ından belediye ekiplerine,

AHBAP’ından İHH’sına tüm sivil toplum kuruluşlarımıza,

Askerimizden madencilerimize,

İtfaiyecimizden sağlık çalışanlarımıza,

Varını yoğunu ortaya koyan tüm gönüllü vatandaşlarımıza,

Haberi alır almaz yardıma koşan tüm uluslararası ekiplere şükranlarımı sunuyorum.

Ayrıca, ilk andan itibaren yardım çalışmalarını büyük bir titizlikle ve aksatmadan sürdüren DEVA Partisi teşkilatına ne kadar teşekkür etsem az kalır.

Burada da Gaziantep’te de sağ olsun Ertuğrul Bey’in başkanlığında teşkilatımız derhal mobilize oldu. Hemen depremin 2. Günü İslâhiye’de depo oluşturuldu, yardımlar o depoya indi. Oradan dağıtılmaya başlandı.

Ve çok şükür kimseden talimat beklemeden yönlendirme beklemeden zaten ehliyetli liyakatli iş bilen kadrolarımız var ve o kadrolarımız hemen gereğini yapmaya başladılar. Ve eksik gedik neyse imkânı ölçüsünde bu eksiği gediği tamamlamaya çalıştılar.

Yitirdiğimiz canları geri getiremeyiz, biliyorum. Metanetle yaralarımızı saracağız.

Yine tüm ülke kenetlenerek bu acının da üstesinden gelmek zorundayız. Omuz omuza hep beraber çalışmak zorundayız.

‘Ben ben’ diyerek değil ‘biz’ diyerek inşallah bu acı günleri de atlatacağız. Bu büyük sorunun da altından hep beraber millet olarak kalkacağız diyorum.

Tekrar bizlerle beraber olduğunuz için hepinize teşekkür ediyorum.