19 Mart 2023 DEVA Partisi Genel Başkanı Ali Babacan’ın İzmir İktisat Kongresi Konuşması

19 Mart 2023

İzmir İktisat Kongresi Konuşma Metni


100 sene sonra yeniden, ülkemiz bir demokrasi eşiğinde iken; iktisat konuşuyoruz.

100 sene sonra, bağımsızlığımızın bir asırı devirdiği günlerde; yeniden iktisat konuşuyoruz.

Saygıdeğer genel başkanlar,

Siyasi partilerin değerli mensupları,

Sivil toplum kuruluşlarımızın ve meslek örgütlerimizin kıymetli temsilcileri,

Değerli basın mensupları, değerli konuklar

Hepinizi saygıyla, sevgiyle, muhabbetle selamlıyor, İzmir Büyükşehir Belediyesi’nin düzenlemiş olduğu bu önemli kongreye tekrar hoş geldiniz diyorum.

*****

Konu iktisat olunca, bazen anlaşılması zor kelimeler havada uçuşuyor. Endojen, eksojen faktörler; ortodoks, heterodoks yaklaşımlar, epistemolojik kopuşlar, kelimeler alıyor başını gidiyor.

Ben mümkün olduğunca sade anlatmaya çalışacağım.

Çok değil birkaç grafik ile başlamak istiyorum. Son 20 yıldan ders almamız gereken birkaç grafikle başlamak istiyorum.

Arkada enflasyon oranlarını görüyorsunuz. 34 yıllık bir 2 hane 3 haneli enflasyon döneminden sonra enflasyon tek haneye iniyor. 2012-2013 yılları en dip nokta.

Son yıllarda tekrar enflasyon alıyor başını gidiyor.

Bunu şöyle bir fotoğraf hafızamızda tutalım hemen 2. Grafiğe geçelim.

Bu da milli gelir. 3 bin küsür dolarlardan başlıyor yine 2012-2013 yıllarında zirveye ulaşıyor. Arkasından tekrar bir düşüş dönemine giriyor.

Bunu da fotoğraf hafızamıza şöyle bir koyalım.3. ve son grafiği gösterelim.

Bu da şeffaflık endeksi.

Türkiye uluslararası şeffaflık örgütünün şeffaflık endeksinde ya da tersten okuduğunuzda yolsuzluk algı endeksinde kötü bir noktadan başlıyor 2012-2013’de yine zirveye ulaşıyor, sonra tekrar aşağı doğru düşüyor.

Bu 3 grafik aslında bize neyi gösteriyor? Siz enflasyonu düşük ve öngörülebilir hale indirdiğinizde ekonomik büyüme geliyor.

Yine şeffaflık ne kadar yükselirse yolsuzluk endeksinde ülke ne kadar aşağı doğru inerse ekonomi o kadar büyüyor.

Şeffaflık azaldığında, ülke fakirleşiyor.

Yolsuzluk çoğaldığında ülke fakirleşiyor.

Bu 3 grafiğin özeti bu temel mesajlar.

*****

Ekonomi için olmazsa olmaz en önemli iki kavramdan biraz bahsetmek istiyorum.

Hukuk ve eğitim olmazsa olmaz. Bu Türkiye'nin zirvede olduğu yıllarda bundan çok bahsediyorduk.

Hatta 2013'te benim en son katıldığım İzmir İktisat Kongresi'nin 90'ıncı yılında ki sanırım o en son kongreydi.

10 yıldır yapılmadı. Burada bu kürsüde bir konuşma yaptım. Dedim ki; 2023'e hedef koyduk 25 bin dolar milli gelir hedefi. 2 trilyon toplam milli gelir hedefi ve ihracatta da 500 milyar dolarlık bir hedef koyduk ama eğer eğitimde ve hukukta gerekenleri yapmazsak bu ülke ortak gelir tuzağına düşecek demiştim.

Bundan tam 10 sene önce. 2013 İzmir İktisat Kongresi'nin 90 yıl dönümünde. Ve maalesef düştük.

Şu anda ülke bir orta gelir tuzağında. Fakat bu tuzaktan çıkış mümkün.

Endişeye mahal yok.

Doğruları yaptığımız sürece Türkiye bu tuzağı kırıp atar, Türkiye yükselir ve yüksek gelirli ülkeler grubuna rahatlıkla girer.

Bu tuzaktan nasıl çıkacağımızı da gayet iyi biliyoruz.

Biliyoruz ki;

Ne kadar demokrasi, o kadar ekonomi.

Ne kadar adalet, o kadar ekonomi.

Ne kadar liyakat, o kadar ekonomi.

Ne kadar eğitim, o kadar ekonomi.

Ülkemizi bu çoklu kriz ortamından çıkarmak hem bugünkü dünyanın gerçeklerini iyi görmemiz, anlamamız gerekiyor, hem de ülkemizin içinde bulunduğu durumu iyi analiz etmemiz gerekiyor.

Dünya bugün çok net, çok keskin bir ayrıma gidiyor.

Dünyanın pek çok köşesinde, otokratlara demokrasi mücadelecileri şu anda karşı karşıya.

Otokratlara karşı demokratların verdiği mücadeleyi pek çok coğrafyada görüyoruz şu anda.

Bu mücadele Avrupa’da var. Asya’da var. Afrika’da var. Amerika’da var.

Bugün, ülkemizde de otokrat yönetime karşı bir haysiyet mücadelesi var.

Kurumların yok edildiği, kuralların tanınmadığı, hukuk devletinin ayaklar altına alındığı bir yönetime karşı geniş mahallelerin ortak bir mücadelesi var şu anda.

Ve bu mücadele şu anda bu salonda.

Bu mücadele şu anda Millet İttifakı çatısı altında yürüyen bir mücadele.

İşte bizler, bu demokrasi feryadının sesiyiz.

Bu ülkede, uluslararası anlaşmalara, anayasaya, yasaya bir kâğıt parçası muamelesi yapıldığında, bu ülkenin ekonomik gelişmişlikten bahsetmesi mümkün olmaz, olamaz.

AİHM kararlarına, anayasa mahkememizin kararlarına “Saygı duymuyorum”, “Uymuyorum” diyenlerin yönetiminde refahtan bahsedilemez.

Zaten basamak basamak basamak refah düşüyor gördük.

Bu ülkenin sorunlarının çözümü hukuktan geçiyor, adaletten geçiyor.

Bu ülkenin sorunlarının çözümü eşitlikten geçiyor, insan haklarından geçiyor, gerçek anlamda güçlü bir demokrasiden geçiyor.

Siz, "Hukuk bir kâğıt parçasıdır" diye zihninizin gerisindekini açığa çıkarırsanız, bu memleketi düştüğü bu çukurdan asla ama asla kurtaramazsınız.

Ve en önemlisi de beka beka diye gün aşırı ülkeye korku pompalayan bu yönetim; ülkemizi gerçek anlamda beka sorunlarının tam da ortasına düşürmüş durumda.

Bugün eğer bir ülkenin devlet başkanı gidip de bir başka ülkenin devlet başkanından 3 milyar dolar, öbürüne gidip 5 milyar dolar, öbürüne gidip doğalgaz ödemelerimizi ertele demek zorunda kalıyorsa bu ülkenin ekonomik bağımsızlığı artık risk altına girmiş demektir.

Bunu iyi görmemiz gerekiyor.

Otokratik bir yönetimde, toplumun topyekûn zenginleşmesinden söz edilemez. Otokrasiyle yönetilen ülkelerde ancak bir avuç zengin türer; tıpkı şu anda olduğu gibi.

Kurumların zayıfladığı, kural bazlı yönetimin terkedildiği bir ülkede fırsat eşitliğinden söz edilemez.

Çünkü adalet sadece yargının hızlı ve düzgün çalışması değildir. Adalet aynı zamanda sosyal adalettir, adalet aynı zamanda fırsat eşitliğidir. İşe girerken fırsat eşitliğidir. İşte yükselirken fırsat eşitliğidir. Ticarette sanayide fırsat eşitliğidir.

Adalet çok geniş bir kavramdır.

Ve maalesef son yıllarda bir grafiğimiz daha var onu da gösterelim o son.

Dedim fazla grafiklerle rakamlarla yormayacağım diye.

Ama şu arkadaki grafik bakın çarpıcıdır. Sadece son 2 yılda milli gelirden alınan payı gösteriyor bakın. Bunlar TÜİK verileri.

TÜİK’e de tabi inanıyorsak.

2020’de ücretlilerin milli gelirden aldığı pay yüzde 37 iken, yüzde 25’e düşmüş. İş gücünün milli gelirden aldığı pay.

Peki sermayenin aldığı pay tam o kadar yükselmiş.

Sermaye ne demek? Varlığı olan değil mi? Parası pulu varlığı olan. Demek ki elinde zaten varlığı olanın milli gelirden aldığı pay yükselmiş aylık ücretle geçinmeye çalışan insanların milli gelirden aldığı pay düşmüş.

Rahmetli Özal’ın da tam da dediği gibi Türkiye’de orta gelirli vatandaşlarımız yani orta direk çökmüş. Grafik bunu gösteriyor.

*****

Peki ne yapacağız nasıl çıkacağız buradan?

Az sonra geleceğim ama şöyle dünyaya hızlıca bir bakmamız gerekiyor.

Çünkü dünyayı anlamadan dünyanın şu an içinden geçmekte olduğu zor dönemi iyi anlamadan Türkiye’nin sorunlarına çözüm bulmamız mümkün olmayacak.

Bakın, Birleşmiş Milletler sisteminin kurulmasından bu yana jeopolitik dengelerin en çok bozulduğu bir dönemden geçiyoruz şu anda.

Hemen kuzeyimizde iki komşumuz savaş halinde.

Güneyimizde ise 10 yılı aşkın bir zamandır devam eden bir iç savaş tablosu var.

Pandemiyle bozulan tedarik zincirleri henüz eski dengesine kavuşabilmiş değil.

Lojistik tedarik zinciri tamamen değişti. Artık daha çok sistem olarak kendisine benzeyen ve uzun vadede güvendiği ülkelerden tedarik etmek istiyorlar alacakları ürünleri.

Bu da tabi Türkiye’ye çok önemli fırsat açıyor.

Bölgesel ekonomik kümelenmeler ve bunları örgütleyecek yeni kurumlar ortaya çıkıyor.

Ve Türkiye şu an pek çoğunun dışında. Türkiye bütün bu küresel değişimin maalesef dışında.

İklim kriziyle mücadele, küresel aşınma, iklim değişikliği artık tam bir kriz tehdidi olarak kapımızda.

İklim kriziyle mücadele Avrupa Birliği 2050 net sıfır hedefi ve yeşil mutabakat, ülkemiz için de ekonomideki yeşil dönüşümün artık belirleyicisi haline gelen çok önemli bir konu.

Enerji; özellikle Rusya Ukrayna savaşından sonra dünyada bütün enerji denklemi değişmiş durumda. Bundan 1 sene önce bildiğiniz her şeyi enerjiyle ilgili unutup yepyeni bir enerji gerçeği ile karşı karşıyayız şu anda.

Türkiye gibi büyüyen çok yüksek miktarda enerji ihtiyacı olan ve olacak ülkenin dünyadaki enerji politikalarındaki yeni trendleri kaçırmaması gerekiyor.

Gıda, Gıda krizi, yeni bir tarım politikasını artık mecbur kılıyor ülkemizde.

Küresel enflasyon, merkez bankalarının aldığı tedbirler bu olağan üstü hızlı parasal sıkıştırma bugün yepyeni finansal koşullar oluşturmuş durumda dünyada.

Ve uluslararası pek çok önemli finans kuruluşunun bugünlerde ciddi sıkıntılara girdiğini görüyoruz. Ve bizim de çok çok dikkat etmemiz gereken bir dönemdeyiz şu anda.

Dünyada refah yeteri kadar artmıyor, dünyada da gelir dağılımı bozuluyor. Dünyada da maalesef özellikle 2008-2009 krizinden sonra zengin daha zengin oldu yoksul daha yoksul oldu.

Popülist dalgaların yükseldiği bir dönemde, bir yandan otoriter rejimlere karşı liberal demokrasi mücadelesi devam ederken, diğer yandan da ekonomide piyasanın ve devletin rolünün ne olması gerektiği de şu anda çok büyük bir tartışma.

*****
Dönelim Türkiye’ye:

Peki biz dünyadaki bu büyük değişimi dikkate alarak, güzel ülkemiz ve ülkemizin güzel insanları ne yapmalıyız?

İşte biz DEVA Partisi olarak bundan tam 3 yıl önce partimizi kurduğumuzda en önemli çalışma alanlarından bir tanesi ülkemizin yarınlarıyla ilgili hazırlıklardı.

Ve tam 22 alanda bir hükümetin 360 derece her alanda, neler yapması gerektiğiyle ilgili binlerce sayfalık bir çalışma yaptık.

Hepsi gerçekçi hepsi uygulanabilir. Takvime bağladık hepsinin bütçesini hazırladık.

Hemen arkasından da 6 parti olarak bir araya gelerek yine Cumhuriyet tarihimizde yapılmamış bir işi başardık. Ve ortak mutabakat politikalar metnimizi çalıştık, hazırladık ve kamuoyuna açıkladık.

Tam 2 bin 300 madde.

Tarihimizde böyle bir şey yok. 6 tane birbirinden çok farklı parti ilk önce Türkiye’nin yarınlarında, demokrasi için, parlamenter sistem için bir araya geldi. Anayasa çalışmamızı bitirdik, 84 maddelik bir anayasa paketimizi açıkladık, anayasa değişiklik paketimizi hükümetten hiçbir ses yok.

Yeni anayasa yeni anayasa deyip duruyorlar ortada hiçbir şey yok.

Biz bitirdik açıkladık.

Arkasından da tarihimizde gerçekleşmeyen bir başarıya imza attık.

6 imzayla 2 bin 300 maddelik eylem planının her bir kelimesinde mutabık kaldık.

Bu tam bir Türkiye mutabakatı.

Bu 2 bin 300 maddenin inanın şöyle bir yüzde 60’ını 70’ini gerçekleştirelim 5 yılda Türkiye kanatlanır uçar.

Tam bir hazine var burada hazine. Her alanda eğitimden hukuka, sağlıktan ekonomiye, dış politikaya güvenliğe kadar her alanda hazırız.

Ve bugüne kadar hiçbir siyasi partinin veya partiler grubunun olmadığı kadar biz bu ülkeyi yönetmeye hazırız.

Gerçekten çok önemli bir eşikteyiz.

Biraz önce Sayın Kılıçdaroğlu 4 tane ana sütundan bahsetti.

Hepsi birbirinden önemli sütunlar.

Ve bu sütunların sapasağlam yeni ekonomik modelimizi ayakta tutacak sütunlar.

Bu sütunlardan bir tanesi olmazsa sitem topallar, olmaz.

Bütün ayaklarını bütün sütunları sağlam tutacağız ki ülkemizin hak ettiği o güçlü sürdürülebilir ve kapsayıcı büyüme modeline hep beraber geçeceğiz.

Değerli konuklar gerçekten önemli bir eşikteyiz.

Ve bütün bu çalışmalarda bana sorsanız en önemli en önemli bu işin püf noktası nedir?

Nereden başlamak gerekiyor? Burada evet 2 bin 300 madde yazmışız ama nereden başlamak gerekiyor diye sorsanız cevabım ne olurdu biliyor musunuz?

Özgürlükler. İfade özgürlüğü basın özgürlüğü.

Ve bunu yapmak inanın o kadar hızlı olacak ki.

İlk 90 dakika. İnşallah Sayın cumhurbaşkanımız yemin töreninden sonra herhalde bir konuşma olur diye tahmin ediyorum. Ben şöyle 3 tane cümle önereceğim kendisine. Takdir kendisinin olabilir ama. ‘Ey basın mensupları, köşe yazarları düşünürlerimiz yazarlarımız, çizerlerimiz şöyle derin bir nefes alın artık özgürsünüz’. Bu kadar.

Yargının bağımsızlığı mı? Dönüp hakimlerimize savcılarımıza ‘değerli hakimlerimiz değerli savcılarımız artık rahat olun anayasaya yasalara bakın vicdanınızın sesini dinleyin. Kararlarınızı alın.’ Bu kadar.

Yargının bağımsızlığı bu kadar basit inanın.

Ama yargının bağımsızken tarafsız nasıl çalışabileceği o ayrı mesele.

Burada yazıyor yargı reformu var onu yapmak zorundayız. Anayasa değişikliği ile ve çok kapsamlı bir yargı reformu ile gerçekten bağımsız çalışan yargımızın aynı zamanda tarafsız ve uluslararası standartlarda Avrupa konseyi ve Avrupa Birliği normlarında iş yapabilmesini sağlamak için çok adım atmamız gerekiyor.

Yapılacak çok iş var.

Ben çok uzatmayım. Sözlerimin sonuna geliyorum.

Endişeye mahal yok!

Biz millet olarak 1921’de Kurtuluş Savaşını, meclisle ve hukukun üstünlüğü ile taçlandırmış bir milletiz.

Savaş devam ederken meclisi çalıştıran mecliste her şeyin kayıt altına alındığı cephede bizim askerlerimizi kurtaracak ve zafere ulaştıracak olan hukuktur diyen bir gelenekten geliyoruz biz.

Daha zor şartlarda, 1923’te Cumhuriyet’i kurduk. 1950’de demokrasiye doğru önemli bir adımı hep beraber millet olarak biz attık.

27 Mayıs’ta, 12 Eylül’de, 28 Şubat’ta, 27 Nisan’da, 15 Temmuz’da bu milletin iradesine kast edenleri tarihin tozlu sayfalarına gömdük.

Bunu millet olarak biz yaptık inanın. Yine yapacağız yine başaracağız.

Yaşadığımız tüm krizleri; ekonomik kriz, hukuk krizi, demokrasi krizi hiç fark etmez; hepsini en hızlı çözecek takım burada. Hazırız.

Gençlerin kaçmak istediği değil, yaşamak istediği bir Türkiye’yi hedefliyoruz.

Bu enkazı kaldıracağız. Hep beraber millet olarak kaldıracağız.

Nasıl depremde o ilk bir gün iki gün milletin kendisi o enkazı kaldırdıysa yine bu ekonomik enkazı, eğitim enkazını, hukuk enkazını milletin kendisi kaldıracak.

Hiç endişeniz olmasın.

Ve grafikte gördüğünüz o iyi yıllar, o Türkiye’nin parlak yılları, özellikle vurguladığım tarihler yani gençlerin Interrail ile Avrupa'da gezdiği, KYK burslarından artırdıkları parayla gidip Avrupa turu yaptığı yıllar.

Emeklilerin küçük küçük birikimleri ile Avrupa'da tatil yaptığı yıllar, son model telefonu almanın lüks olmadığı, yeni mezunların hemen işe girer girmez aldığı maaşla taksidini ödeyebileceği araba aldığı yıllar, kira öder gibi ev sahibi olduğu yıllar… Onların çok daha iyisini inşallah yapacağız. Millet İttifakı olarak yapacağız

14 Mayıs’ta kazanacağımız zafer Avrupa’da, Asya’da, Afrika’da, Amerika’da demokrasi mücadelesi verenler için umut olacak.

“Türkiye başardı biz de başarırız” diyecekler.

Dünyanın bütün demokratlarına umut kaynağı olacağız. İnanın yaptıklarımız ders kitabı olacak.

Yok böyle bir şey yok inanın. Avrupa’da yok, Amerika’da, Asya’da yok böyle bir şey.

Gerçekten demokrasi tarihi yazıyoruz şu anda hep beraber yazıyoruz.

Ve kitaplarda okutulacak bir başarı şu an tuğla tuğla inşa diyoruz.

Bu konuşmama da kayıtlarda abartıyor falan demeyin. İnşallah sonradan izlediğimizde kayıtlardan ya demek ki oluyormuş, demek ki hedef koyup iyi niyetle dürüst bir şekilde çalışınca bu iş oluyormuş diye hepsini beraberce göreceğiz, gerçekleştireceğiz.

Türkiye’nin bugünkü demokrasi mücadelesi Orta Doğu’da Balkanlarda, Kafkaslarda sönen demokrasi umutlarını yeniden yeşertecek.

Tüm bu coğrafyaya Türkiye demokrasisiyle hukukun üstünlüğüyle ilham kaynağı olacak.

Bunu gerçekleştireceğiz ve Cumhuriyetimizin 100. yılında Demokrasinin kalbi İstanbul’da, Ankara’da, Antalya’da, Hakkari’de, Rize’de, Edirne’de ve evet İzmir’de atacak.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum.