23 Aralık 2023 DEVA Partisi Genel Başkanı Ali Babacan’ın Tuzla 2. Olağan İlçe Kongresi Konuşması

23 Aralık 2023

Ali Babacan Tuzla 2. Olağan
Kongresi


DEVA Partisi’nin çok değerli Genel Merkez kurul üyeleri,

Çok değerli İstanbul İl Başkanımız,

Çok değerli Tuzla İlçe Başkanımız,

Siyasi partilerin ve sivil toplum kuruluşlarımızın kıymetli temsilcileri,

Değerli muhtarlarımız,

Değerli teşkilat mensuplarımız,

Kıymetli konuklarımız,

Ulusal ve yerel basınımızın değerli temsilcileri,

Ekranları başında ve sosyal medya hesaplarımızdan bizleri izleyen tüm vatandaşlarımız;

Hepinizi en içten duygularımla selamlıyor, Tuza ilçe teşkilatımızın ikinci olağan kongresine hoş geldiniz diyorum.

*****

Sözlerimin hemen başında, Irak’ın kuzeyindeki bir bölgede şehit olan askerlerimizi rahmetle anıyor, yakınlarına ve tüm milletimize başsağlığı diliyorum.

Yaralılara da acil şifalar diliyorum.

Milletimizin bu terör belasından en kısa zamanda kurtulmasını temenni ediyorum.

*****

Değerli dostlarım, arkadaşlarım,

Bugünlerde milyonlarca öğrencimizin, çalışanımızın şikayetçi olduğu bir konuyla başlamak istiyorum sözlerime…

Küçükken, öğrenciyken bizlere hep bir şey öğretildi.

Ülkemiz sadece yeraltı zenginliklerine sahip değildi.

Jeopolitik olarak da önemli bir yerdeydi.

Asya’yı Avrupa’yla birleştiren bir köprü gibiydi ülkemiz.

Dört mevsimin de yaşandığı, doğasıyla tabiatıyla, yaşanır bir ülkeydi.

Ülkemiz, başka ülkeler gibi günün 20 saati güneş görmeyen bir ülke değildi.

Küçük yaşlarda hep bunları öğrettiler bize…

Fakat, şimdiki çocuklar, müfredatta böyle görse de sabah karanlıkta okula gidiyorlar. O günün 20 saati güneş görmeyen ülkelere benzer bir şekilde sabahın karanlığında okula gidiyorlar.

Ve bu konuda öyle garip bir inat var ki, vatandaşlarımız tüm bu güzellikler içinde gün ışığına adete hasret kalıyor.

Ülkenin dört bir yanından kalıcı yaz saati uygulaması sebebiyle şikâyetler Türkiye'nin her yerinden geliyor.

Milyonlarca insan gün ışığı görebilmek için sesini iktidara duyurmaya çalışıyor.

Ama iktidar duymuyor.

Partili medyada bu konu haberde olmuyor…

Onlara bakarsanız her şey güllük gülistanlık.

Ne açlık var... Ne yoksulluk…

Ne de karanlıkta işe-okula giden insanlar…

E Cumhurbaşkanı da bakıyor etrafına, bir sorun görmüyor.

Çünkü Beştepe’de her şey yolunda.

O hep izlediği televizyon kanallarına bakıyor, herkesin mutlu olduğunu görüyor o kanallarda.

Çünkü o kanallar ülkendeki sorunları işlemiyor…

Etrafında bir Sadık abisi de yok.

Keçiören’deki apartman dairesinde otururken böyle değildi. Külliye ’ye taşındıktan sonra artık etrafında samimi, gerçek, dürüst insanların sayısı çok çok azaldı.

Okula giden bir öğrenci veya bir öğretmen yok çevresinde.

Sabah erken saatte işe gitmek için evden çıkan bir güvenlikçi, temizlikçi, kurye; bir emekçi yok, onlarla hiç karşılaşmıyor, görmüyor onları. Çünkü hep Külliye’nin içinde.

Fakat vatandaşlarımız, gün ışığı görmeden işe gidip geliyorlar.

Çocuklar zifiri karanlıkta okula gidiyorlar şu anda.

Yetmiyor, kimi bölgelerde bu karanlıkta gidip gelme serüvenine sokak köpekleri de eşlik ediyor.

Bazı yerlerde vatandaşlarımız güne, köpek saldırısı korkusuyla başlıyor.

Arkadaşlar,

Herkesin şikâyet ettiği bu olaya kulak tıkamak, iktidarın içinde bulunduğu halktan kopuk halinin en önemli göstergelerinden bir tanesi.

Ben buradan sesleniyorum…

Sayın Erdoğan; vatandaşlarımızın isteklerini bu denli görmezden nasıl gelebiliyorsunuz? Bu kadar mı toplumdan uzaklaştınız?

Soruyorum, merak ediyorum.

Bu inadı sebebi ne? Kaynağı ne?

İnsanlara ekonomide gün yüzü göstermediniz, ama yetmedi…

Gerçekten gün ışığı da göstermiyorsunuz.

Tekrar ediyorum;

Vatandaşlarımızın taleplerine kulak verin.

İnsanların psikolojisiyle daha fazla oynamayın.

Ülkemizi, gün ışığına hasret bırakmayın.

*****

Değerli arkadaşlarım,

Hükûmetin vurdumduymazlığı, hükûmetin bu ülkenin gerçeklerinden sorunlarından kopuk olması sadece demin verdiğim kalıcı yaz saati uygulamasından ibaret değil.

Hep diyorum: Bu ülkede Tahtakale’nin, Karaköy’ün, Sultanhamam’ın, Çıkrıkçılar Yokuşu’nun tozunu yutmadan ekonomi yönetmeye kalkarsanız başarılı olmazsınız.

Tuzla’daki Organize Sanayi Bölgesininim gerçeklerini bilmeden bu ülkenin ekonomisini yönetemezsiniz.

Halktan, vatandaştan kopuk; esnaftan işçiden bihaber ekonomi de yönetilmez, siyaset de yapılmaz.

Bakın; Geçtiğim gün, perşembe günü, Kur Korumalı Mevduat uygulaması tam ikinci yılını doldurdu.

O zaman dedim, şimdi de diyorum: Kur Korumalı Mevduat bir devleti, hazineyi batırma projesidir. İlk gün söyledim.

Hani “dış mihrak, dış mihrak” diyorlar ya bunlar…

İnanın düşman istese, bundan daha fazla zara veremez bu ülkenin ekonomisine… Dışardan bu kadar ülkenin ekonominse zarar verecek başka bir şey bulamazsınız...

Gittiler 70 model bir tavşanı şapkadan çıkardılar. Çok önemli bir buluş gibi…

Rahmetli Özal’ın memleketten söküp attığı bir sistemi getirdiler 40 sene sonra 50 sene sonra tekrar uygulamaya başladılar.

Rahmetli’nin gelecek nesillere “Aman ha, sakın bir daha yapmayın” dediği uygulamayı getirdiler on yıllar sonra bu ülkenin başına musallat ettiler…

Lafa gelince Özal’ı da sahiplenirler, Menderes’i de sahiplenirler

Ama bakıyorum artık pek çok alanda ne Özal'ın ne de Menderes'in yaptıklarının artık izi bile yok. Esamesi okunmuyor bunlarda. Tam tersini yapıyorlar.

Koskoca Türkiye'ye adeta bir laboratuvar muamelesi yapıyorlar ya.

“Ben ekonomistim. Benim alanım ekonomi” diyor. Ondan sonra gidiyor bilime, Allah’ın verdiği akla aykırı deneyler yapıyor.

“Benim tezim budur” diyor. Ya sen de bir kulsun. Her şeyi herkesten iyi bilmen mümkün değil ki.

Ne demiş atalar? Bin biliyorsan bir bilene soracaksın.

Ve son 7 senede arkadaşlar, inanın denemedikleri saçmalık kalmadı ülkede ya. Yazık günah bu ülke.

Ve sonuçta ne oldu? Çok yaygın ve derin bir yoksulluk geldi, çöktü ülkenin başına.

Bu ülkenin bir laboratuvar olmadığını, bu ülkenin insanlarının da tek bir kişinin aklına gelenleri deneyeceği, uygulayacağı kobaylar olmadığını artık anlamalı bu hükûmet.

*****

Seçimden sonra yeni bir ekonomi yönetimi var değil mi?

Ne yapıyorlar? Bu Kur Korumalı Mevduat sistemini kaldırmak için kıvranıp duruyorlar. Ama aynı o taşı kuyuya atarsınız sonra çıkaramazlar ya, aynı onun misali şu anda.

Ha bunu da doğrudan direkt somut politikalarla da yapmıyorlar.

Şu an Kur Korumalı Mevduat’ta hala 94 milyar dolarlık bir rakam söz konusu. 125 milyar dolar çıkmıştı. 6 aydır, 7 aydır uğraşıyorlar, uğraşıyorlar, indirebildikleri 94 milyar.

Birisi attı kuyuya taşı, kimse çıkaramıyor.

Üstelik Sayın Erdoğan'ın ağzından da bu konuyla ilgili tek bir kelime duyduk mu ya? Çıkıp da dedi mi? “Ya ben burada yanlış yapmışım. Bu iş hatalı olmuş. Onun için artık bu hatamdan geri dönüyorum” dedi mi? Tek bir kelime etmiyor. Tek bir kelime.

“Hızla vatandaşımızın imdadına yetişeceğiz ve bu sistemi bitireceğiz” dedi mi? Demiyor.

Merkez Bankası faizi yüzde 8,5’dan yüzde 42,5’a çıkarttı. 6 ayda altı kere faiz indirdi. Bu ülkenin cumhurbaşkanından seçimden bu yana faiz kelimesini hiç duydunuz mu? Hiç bahsediyor mu?

Tüketici kredileri faizleri aldı başına gitti. Esnafın, sanayicinin ödediği faiz aldı başına gitti. Tek bir kelime ediyorum faizle alakalı. Yok.

Sanki zamanında “faiz indi, daha da inecek” diyen başkasıymış gibi tamamen kulağın üzerine yatıyor.

İşte bunun içindir ki güven oluşmuyor. Tamam ekonomi yönetimde iyi isimler var, yeni isimler var ama öbür tarafta cumhurbaşkanında bu konularda hiç sesi soluğu çıkmıyor. Sağ solda belli olmaz. Yarın bir uyanır, hepsini görevine alır ve bakarsınız bambaşka bir dönem başlar. Olur mu olur? Çünkü kaleminin ucunda hepsi. Yeni sistem bir kişiye bütün yetkiyi vermiş durum.

Lafa gelince faize karşılar, amaa şu anda bunlar Cumhuriyet tarihinin gelmiş geçmiş en faizci hükûmeti oldular!

Evet tekrar ediyorum: Cumhuriyet tarihinin en yüksek faiz ödeyen hükûmeti şu anki hükûmet oldu arkadaşlar…

Bu bütçede şu anda hala mecliste şu saatlerde görüşülmekte olan bütçede faiz ödeneği tam 1 trilyon 254 milyar TL.

Eski parayla 1 kentilyon 254 katrilyon. Eski parayla. Rakam büyüklüğünü görüyorsunuz he?

Bu yıl 2023’te ödenenin tam iki misli faiz ödeyeceğini şu anda bütçede Meclis’e götürdüler ve meclisten bu bütçeyi geçiriyorlar. Bu mu faizle mücadele ya? Ne oldu?

6 aydır söylüyorum. Tek bir kelime cevap veremiyorlar.

Çünkü işlerine geldiği zaman kendilerine bağlı televizyon kanalları, gazeteler kullandığım tek bir kelimeyi yakalayıp oradan her türlü haber yapmasını gayet iyi biliyorlar. Şu anda da dinliyorlar ha. İzliyorlar şu anda. Ama tık yok. Çünkü söyleyecekleri bir şey yok.

Bakın; 2023 Temmuz’una kadar Kur Korumalı Mevduat’a ödenen kur farkı tam 312 milyar lira. 6 ayda…

Bu 312 milyarın üzerine artı bir de 800 milyar lira Merkez Bankası'ndan kur farkı ödüyorlar bu yılın ikinci yarısında. Rakamlara bakın ya. Bakın Temmuz 'a kadar ödenen 300 milyar, yuvarlayarak söyleyelim. Temmuz'dan sonra Merkez Bankası tarafından ödenen de 800 milyar.

Bu rakamları tabir etmek zor arkadaşlar biliyorum. Ama mukayese edelim. Mesela 2024'ün bütçesinde tarıma sağlanan desteğin tamamı topla, topla, topla, topla 90 milyar. Sadece son 6 ayda Kur Korumalı Mevduat için Merkez Bankası'ndan ödedikleri 800 milyar.

Merkez Bankası bu parayı nereden buluyor? Para basıyor, para basarak ödüyor.

Merkez Bankası'nın bu kadar yüksek miktarda para bastığı bir ülkede enflasyon düşer mi? Ne yaparsanız yapın düşmez ya.

Sen faizi artır, vergileri artır. Faiz artarsa, vergiler artarsa halk daha az alışveriş eder. Tüketim düşer, tüketim düşüncede enflasyon düşer. Hey yavrum hey. Bunların hesabı bu kadar.

Ya bu ülkede sanki insanların ceplerinden paralar fışkırıyor da çok alışveriş ediyorlar da onun için de enflasyon oluyor.

Bu ülkede gıda enflasyonu varsa bu gıda enflasyonunun sebebi tarımsal üretimdeki maliyetlerin artışıdır.

Gübredeki, mazottaki, elektrikteki, tohumdaki, yemdeki fiyat artışlarıdır.

Siz dönüp de çiftçiye yeteri kadar destek vermezseniz bu enflasyonu düşüremezsiniz. Türkiye'de gıda fiyatları düşmez. Bu kadar.

Faizi istediğin kadar artır. Faiz artırınca çiftçinin maliyeti mi düşüyor? İstediğin kadar ÖTV’yi KDV’yi artır. Çiftçinin maliyeti düşüyor mu? Ya enflasyonun kaynağı oralarda.

Sen akıl dışı, bilim dışı uygulamalarda döviz kurunu patlat, gübreden yeme kadar her şeye, elektriğe, mazota, zam gelsin, gıda fiyatları artsın, ondan sonra da dön Merkez Bankası'na faiz artır, vergi artır, enflasyon düşürmeye çalış. İnanın bilmiyorlar ya. Bilmediklerinin de farkında değildir.

Akaryakıt zamları artırılan KDV en temel ihtiyaç maddelerinde ağırlaşan vergiler, motorlu taşıtlar vergisi bir aldılar, bir daha aldılar ya. Arabası olan herkes bir vergi ödedi, sonra gitti bir daha ödedi aynısını. Niye? E kemer sıkma. Ya sen dar gelirliye kemer sıktırıyorsun da elinde parası olan kur korumalı mevduata yatıranlara vergi avantajı sağlıyorsun. Hala vergi avantajları devam ediyor orada. Bu kadar dengesizlik olur mu ya? Ve ne uğruna bütün bunlar arkadaşlar? Ne uğruna? Bir inat uğruna. Bir inat…

Marketlere gidiyorsunuz, değil mi?

Neye dokunsanız el yakıyor.

Sayın Erdoğan gitmiyor. En son ne zaman gördük onu market alışverişinde gördük onu, bilmiyorum.

100 lirayla ne alınır bilmiyor.

Bir kilodan, yarım kiloya; 100 gramdan 90 grama, 80 grama düşen paketlerden, alışveriş çantalarından, torbalarından habersiz.

Yoksulluk sınırı memlekette olmuş 45 bin lira. Açlık sınırı olmuş 14 bin lira ve maalesef şu anda asgari ücretli, emekli, evinin artık kirasını ödeme imkanını tamamen kaçırmış durum.

Bugün bu ülkede bir emekli vatandaşımız eğer oturduğu ev kendinin değilse bir emekli maaşıyla kirasını karşılayamaz hale geldi. Ülkeyi düşürdükleri durum bu. Ve tamamen bilgisizlikten. Tamamen. Ve etrafındakilerin çıkarcı insanlar olmasınlar. Etrafındakiler kendileri için en iyi karar neyse kendi paralarına para katacak servetlerine servet katacak karar neyse o kararı empoze ediyorlar. Çünkü etrafı öyle insanlarla sarılmış durumda.

Menfaat şebekelerinin çoğu böyle, aynı mıknatıs nasıl her şeyi üzerine çeker? Çer çöp. Burada tersanede mıknatısla çalışan makineler var ya işte mıknatıs dal diyorsun hurdalı dolayısıyla her şey yapışıyor üzerine.

Şu andaki iktidarın elinde bulundurduğu güce de aynı o mıknatısla yapışan çerçeve küpü her şeye yapışmış durumda.

Ve Şimdi soruyorum:

Şöyle sokağa çıkıp bir seslenin…

“Ben çok rahat geçiniyorum” diyebilen bir insan var mı?

“Ben halimden memnum” diyen kaç kişi var Allah aşkına…

Bakın; çalışan, işsiz kalmayan, maaşına az da olsa zam alabilen artık nispeten şanslı bir insan ama olanlarda dahi geçinemiyor.

Rahat geçiniyorum diyen var mı?

Döviz borcu olmayanlardan, büyük kira yükü altında olmayan iş güç sahibi olanlardan bahsediyorum. Onlar bile zorlanıyorlar. Rahat geçinebiliyorlar mı?

İnsanlar tatillerden falan vazgeçti, dışarı çıkıp bir fincan kahve içeyim içmeyim mi diye hesap yapar hala geldi bu ülkede.

İnsanlar evlerine daha az misafir çağırıyor artık… Çünkü bakıyorlar ikram, hesap kitap uymuyor, olmuyor.

*****

Değerli arkadaşlarım,

Buradan hep birlikte tarihe bir not düşmek istiyorum.

İleride, içinde bulunduğumuz bu günler anlatılırken, birileri bu kaydı görsün, izlesin, duysun istiyorum.

Çünkü onlar sürekli “Her şey çok güzel” propagandası yapıyorlar ya, onların televizyonları, medyası devamlı “Her şey güzel” diye işliyor. Ama tarihinin kayıtlarına gerçekleri geçirmek zorundayız.

Onun için ben şimdi sizlerden şahitlik istiyorum.

Birileri anlatırken tarihi çarpıtmasın, gerçeklerden sadece şu anda, bu ülkede yaşayanlar değil; yarınların da haberdar olsun istiyorum.

Bunun için sizden şahitlik istiyorum.

2023 yılı Türkiye’sinde, Erdoğan’ın Cumhurbaşkanı olduğu Türkiye’de;

İnsanların 1 kilo peynir almakta zorlandığı bir dönem yaşanıyor…

Şahit misiniz? (…)

2023 yılı Türkiye’sinde, “yerli ve milli” kelimelerini dilinden düşürmeyen bir iktidar iş başındayken;

Vatandaşlarımızın yerli sebze meyveleri taneyle ancak alabildiği bir dönem yaşanıyor...

Şahit misiniz? (…)

2023 yılı Türkiye’sinde, üç tarafları denizlerle çevrili bu ülkede, insanlar balık yemeye hasret kaldılar…

Şahit misiniz? (…)

“Doğalgaz rezervleri bulundu, her şey ucuzlayacak, doğalgaz bedava olacak, geleceğimiz artık garanti altında” diyenler de duysun.

2023 Türkiye’sinde, kış gelince, hava soğuyunca, yağmur yağınca insanlar yağmura bakıp “berekettir” diye artık sevinmekte zorlanıyor.

Gelecek doğalgaz faturasını düşünüyor insanlar hava soğuduğu zaman…

Şahit misiniz? (…)

*****

Evet arkadaşlar,

Ülkemiz zor günlerden geçiyor.

Ancak, bizim lügatımızda umutsuzluğa yer yok.

İnşallah, bu kötü günleri hep birlikte, dayanışma içinde, siyaset yoluyla, çalışarak ve çok çalışarak atlatacağız. Bu ülke büyük ve güçlü bir ülke. Yeter ki iyi yönetilsin. Yeter ki iyi ve düzgün insanlar, çalışkan insanlar mücadeleden asla vazgeçmesin.

İnşallah, çocuklarımız bizim yaşadığımız bu sorunları yaşamayacak.

Bunun için biz DEVA Partisi olarak çok çalışmak zorundayız.

Her zaman diyorum: Bir çalışacaksak iki çalışacağız, iki çalışacaksak dört çalışacağız.

Her mahalleye, her haneye ulaşmak zorundayız,

İnsanlara önce DEVA’yı, sonra DEVA Belediyeciliğini anlatmak zorundayız.

Değerli arkadaşlar, bakın yerel seçimlere gidiyoruz.

Ben bakıyorum bizim şu ana kadar ilan ettiğimiz adaylarımıza, süreç içerisinde ilan edeceğimiz adaylarımıza şöyle bakıyorum, inanın bizim her bir adayımız o ilçeyi ya da o ili mevcut belediye başkanlarından çok daha iyi yönetir.

Ve aynı zamanda bizim arkadaşlarımız temiz yönetir temiz.

Bakın biz partimiz kurulduktan hemen sonra bir Yerel Yönetimler ve Şehircilik Vizyon Belgesi açıkladık. Bir eylem planı açıkladık. Bizim gibi böylesine detaylı çalışma yapıp madde madde, madde madde belediyecilikle ilgili neler yapacak? Yerel yönetimlerle ilgili neler yapacak? Bunu açıklayabilen başka bir siyasi parti yok. Takvim vermişiz, tarih vermişiz. Hepsi var.

Ve bununla da kalmadık. Türkiye'de bir ilki daha gerçekleştirdik. Bir Etik Kurallar Bildirgesi hazırladık. Etik Kurallar Bildirgesi. Burada arkadaşlar tam on bölüm halinde madde madde, madde madde bizim belediye başkanlarımızın kendi belediyelerini yönetirken hangi ahlaki kurallar içerisinde yöneteceklerini bu belge içerisinde sıralıyorlar, altlarına, isimlerini, imzalarını atıyorlar ve milletimizin karşısına bir taahhütle çıkıyorlar.

Yani “Temiz Belediyecilik” taahhüdüyle. Bu herkesin lafta kolayca söyleyebileceği bir şey. Ama ya lafta değil, sen ne anlıyorsun? Belediyecilikte, yerel yönetimlerde ahlaki kurallar, etik kodlar dediğimizde ne anlıyorsun? Bir anlat bakalım. İnanın üçüncü cümlede tıkanırlar. Devamını getiremezler.

İşte biz burada bütün detaylarını yazıyoruz. Ne demek? Nasıl olacak? Ve bir ilk, bunu yapmak DEVA Partisi'ne nasip oldu. Başka hiçbir siyasi partide böyle bir şey yok.

Çünkü maalesef Türkiye'de “belediye” deyince, “yerel yönetimler” deyince insanların aklına gelen ilk kelime öyle ahlaki etik değil. Hangi kelime akla geliyor? Rant, rant. Tamamen rant odaklı.

Haksız adaletsiz rant ve bunun yine haksız adaletsiz bir şekilde paylaşılması.

Yolsuzluk, maalesef, üzülerek söylüyorum. Ve bu ülkeye çok yazık oluyor ya. Bu ülke böyle kötü yönetimlere layık değil ki.

İşte biz bunun farkında olduğumuz için yol açık. Onun için hazırlanıyoruz. Onun için bizim adaylarımız seçildikten sonra nasıl etkin yönetilir? Nasıl temiz yönetilir? Bunu dünya aleme inşallah göstereceğiz.

Bakın bir örnek vereyim,

6 Şubat'ta Kahramanmaraş depremlerini yaşadık değil mi? Ve bu depremler “asrın felaketi” olarak nitelendirildi. Ben depremin ikinci günü AFAD'daydım Ankara'da. O zamanki Cumhurbaşkanı Yardımcısı, orada.

Dedim ki; “ilk 2 günde bizim Türkiye'deki teşkilatlarımızdan tamamen gönüllü olarak bizden bir yönlendirme talimat gitmemesine rağmen tamamen gönüllü bir hareket olarak ikinci günün akşamı tam 100 tırlık yardım toplanmış durumda. Sizin AFAD olarak bu işle ilgili eminim altyapınız vardır. Depolarınız vardır. Sisteminiz vardır. Dolayısıyla biz bu tırları sizin gösterdiğiniz depolara indirelim, dağıtımını yapın.”

Doğalı bu değil mi? Devletin bunu yapması gerekmiyor mu? AFAD niye var bunu yapamayacaksa değil mi?

Dedik ki; “tırın plakasını verelim. İçindeki malzeme listesini verelim. Siz de bize adres verin, o adrese insin. Kahramanmaraş'sa Kahramanmaraş. Hatay'sa Hatay. Adıyaman'sa Adıyaman. Ama bize adres gösterin ki biz indirelim orada dağıtım olsun.”

Adres veremediler ya. Olmadı, yok. İlk haftanın sonunda sayı çıktı 250 tıra. Artık Ankara'yı bıraktık hemen deprem bölgesine geçtik. İşte üçüncü gün Hatay'dayım. Dördüncü gün İslâhiye. Baktım İslâhiye’de bizim Gaziantep il başkanımız gayet güzel bir depo tutmuş. Oraya tırlar iniyor. Depodan küçük araçlarla yardım dağıtılıyor.

Ertesi gün Kahramanmaraş'taydım. Kahramanmaraş il başkanımız şehrin biraz dışında bir depo ayarlamış. Tırlar iniyor. Küçük araçlarla köylere dağıtılıyor. “Çünkü merkezde durum fena değil ama köylere yardım ulaşmıyordu. Onun için biz köylere odaklandık” diyor.

Geçtik Malatya'ya. Organize sanayide 2 bin metrekare kapalı alan depo dolu. Tırlar iniyor. Yardım dağıtılıyor. Beşinci günde, beşinci günde…

Ya devlet kurumlarının yıllardır yapamadığı hazırlığı bizim il başkanlarımız deprem bölgesinde üç günde, dört günde, beş günde yapmış.

Demek ki ne demek? Bu deprem Allah korusun başka illeri de vurabilirdi. İşte İstanbul'dayız değil mi? Tam en büyük deprem riskinin olduğu bir şehrimizdeyiz. İstanbul’u da vurabilirdi. Başka yerleri de vurabilirdi.

Ama ben şuna inanıyorum. Hep diyorduk ya “İşinde iyi insan ve iyi insan.” Bu ne demek? İşinde iyi insan yani kabiliyeti, organizasyon becerisi olan iyi insan da düzgün, dürüst insan. İşte bu iki niteliğe haiz insanlardan oluşan bir DEVA teşkilatı olduğu için Türkiye genelinde deprem 11 ilimizi vurdu, on bir ilde de teşkilatımız hemen gereğini yaptı. Kimseden bir şey beklemeden, kimseye sırtını dayanmadan, hemen.

Ve “yerinden yönetim” diyoruz ya “belediyecilik, yerinden yönetim”, yerinden yönetim de tam da bu iştir. Yani yetkiyi yerele vermek ama yerelde de imkân, beceri olması. Ve hemen o imkânın ve becerinin harekete geçmesi ve vatandaşımıza iyi hizmet ulaşması. İnanın bu kadar basit ya. Fakat yok. Yok.

Çünkü siz dediğim gibi belediyeciliği, “belediye” kelimesini, “rant” kelimesini böyle yan yana kodladığınız anda oradan iyi hizmet çıkmaz.

Bir de şu da var; “Ya çalıyor ama bir şeyler de yapıyor.” Böyle bir şey olmaz ya. Çünkü çalmasa çok daha iyisi yapılacak. Kaynaklar tam da hedefine ulaşacak. Dolayısıyla bunu biz kökünden değiştirmemiz gerekiyor. Bu anlayışı Türkiye'de kökünden silmemiz gerekiyor.

Değerli arkadaşlar, bakın bu yerel seçimler gerçekten belediyelerimizin çok daha iyi yönetilmesi için önemli bir fırsat.

Biz tüm Türkiye genelinde adaylarımızın kazanması ve belediye başkanı olması, adaylarımızın meclis üyeleri olması için elimizden giren her gayreti son güne kadar göstereceğiz. Tabii ki bu çok önemli bir amacımız.

Ama bir başka amacı da bu seçimlerin bu seçimler arkadaşlar merkezi hükümete Beştepe'ye bir mesaj vermek için de çok önemli bir fırsat. Çünkü bu yerel seçimler aynı zamanda bir güven oylaması. Yani siz şu andaki iktidarın yaptıklarını onaylıyor musunuz, onaylamıyor musunuz? Bütün bu yüksek faizi, yüksek enflasyonu onaylıyor musunuz, onaylamıyor musunuz? Bunun için de çok önemli fırsat.

Onun için bu yerel seçimler, 31 Mart seçimleri hükûmete “aklını başına topla, ben seni uyarıyorum” demenin tam zamanı. Yani bu yerel seçimler hükümete sarı kart göstermenin tam zamanı arkadaşlar. “Hata var, farkındayım, seni izliyorum, kendine gel.”

Dolayısıyla sadece belediye seçimleri değil bu iş. Aynı zamanda bir sonraki genel seçime kadar iktidara bir uyarı seçimi.

Zaten biz şu andaki iktidarın Türkiye'nin sorunlarını çözecek kapasiteye, insan kaynağı yapısına, hazırlığa sahip olmadığını biliyoruz. Onun için de ne yapacağız inşallah? Bir sonraki genel seçimlerde de şu andaki iktidara hep beraber kırmızı kartı göstereceğiz. “Artık yeter” diyeceğiz. Artık yeter. Çünkü bu ülke çok daha iyisini hak ediyor.

2013 yılında 12.500 dolar milli geliri yakalayan bir ülke 2023 yılında o rakamın çok daha altında bir refaha şu anda mahkûm oldu. 10 bin dolar 11 bin dolar açıklıyor TÜİK. Tabii TÜİK'e inanıyorsanız. TÜİK'in açıkladığı rakama inanıyorsanız

TÜİK giyim enflasyonu açıklıyor. Giyim maddeleriyle ilgili enflasyon. Diyor ki yüzde 40. İTO açıklıyor İstanbul Ticaret Odası yüzde 100. ENAG açıklıyor yüzde 140. E bu TÜİK 'in hangi açıkladığı rakama güveneceğiz Allah aşkına ya? Ondan sonra da Merkez Bankası ben enflasyonu düşüreceğim diyor. Ya hangi enflasyon ya? Hangi enflasyon? Sen önce şu gerçek doğru dürüst enflasyonu bir ilan et bakayım.

Çıksın ülkenin cumhurbaşkanı desin ki “Ya bizim bu TÜİK yanılmış. TÜİK beni aldatmış.” Hani çok aldatıldı ya. “TÜİK beni aldatmış” desin. Hani öyle artık anlatsın. TÜİK'e talimatla mı indi falan o enflasyon oraları karışık. Muhtemelen kendileri indiremeyince TÜİK'e döndüler “Şu enflasyonu indir” dediler. Ki onu yapan başbakanlar oldu bu ülkede daha önce.

Yani o zamanki eski adı DİE, Devlet İstatistik Enstitüsü başkanı çağırıp “ya başkan bu enflasyon yüksek. Bununla ilgili bir şey yapmalıyız.”

Tabii o zamanın dirayetli başkanları ne dedi cevap olarak? “Efendim bizim görevimiz enflasyonu ölçmek düşürme görevi sizin.”

Dolayısıyla doğru olacaksın doğru. Doğruluk da önce açıklanan rakamların gerçekliğinden başlıyor. Dolayısıyla çok yazık oluyor gerçekten bu ülkeye. Ve onun içindir ki çok çalışmamız gerekiyor.

Evet Erdoğan seçimi kazandı arkadaşlar ama helalinden kazanmadı.

Şimdi ben soruyorum size dolar kurunu mayıs ayına kadar baskı altında tutmuşlar diyen yeni bakan değil mi? Demek ki ne demek? Dolar kurunu bu vatandaşa 18 lira gösterdiler. Hemen seçimden sonra 28, 29, 30 liraya patlattılar. Bu aldatmak değil mi? Aldatma.

Çiftçiye mazot 18 lira, 19 lira, 20 lira diye gösterip seçimden hemen sonra ÖTV 'yi üçe katlayıp mazotu 36 lira, 38 lira, 40 lira yapmak milleti aldatmak değil mi ya?

“Faiz indi, daha da inecek” deyip Merkez Bankası faizini yüzde sekiz buçuk gösterip seçimden hemen sonra her ay 6 ay boyunca 6 kere Merkez Bankası faizlerini artırmak 8,5’tan 42,5’a çıkartmak bu milleti aldatmak değil mi?

Onun için diyorum “kazandı ama helalimden kazanmadı.”

Biz hamdolsun dosdoğru olduk. Hiç kimseyi aldatmadık. Söylediğimiz her şeye inanarak söyledik. Büyük bir samimiyetle çalıştık. Ama bizi ve içinde bulunduğumuz birlikteliği destekleyen vatandaşlarımızın oranı yüzde 48’de kaldı.

Evet, kazanamadık ama tarihin doğru zamanında doğru yerde durduk biz. Demokrasiden yana durduk. Doğruları savunduk.

“Adalet” dedik. “Hukuk” dedik. “Eğitim” dedik.

Ve yine aynı noktadayız. Ve ısrarla biz bu duruşumuzu devam edeceğiz çünkü ne yaptığımızı gayet iyi biliyoruz, duruşumuzdan, tutumumuzdan eminiz.

*****

Evet arkadaşlar,

Tuzla’yı DEVA Belediyeciliğiyle tanıştırmak zorundayız

Ceylan Hanım tanıştıracak mıyız?

Siz şöyle bir tekrar alalım…

Bugün Tuzla’da örnek bir bayrak devir teslimine şahidiz hep beraber. Gerçekten çok güzel bir örnek. İlçe Başkanımız, Belediye başkan adayımız oluyor bugünkü kongrede. Yeni bir ilçe başkanımız seçilecek. Tabii seçim bitene kadar belli olmaz. İnşallah Tuzla’ya yakışan bir belediyeciliği biz burada yaşatacağız.

Bir kez daha sorayım:

Tuzla’yı DEVA Belediyeciliğiyle tanıştıracak mıyız? (…)

Ceylan Yalçın; aklıyla, bilgisiyle, gençliğiyle Tuzla’nın ilk kadın ilçe başkanı oldu. Benim bildiğim başka örneği yok.

Şimdi de Ceylan Hanım’ı Tuzla’nın ilk kadın belediye başkanı olacak.

Hep söylüyorum, “Siyaset sadece erkeklere bırakılmayacak kadar ciddi bir iş”.

Dikkat edin “sadece erkeklere bırakılmayacak” diyorum. “Erkeklere bırakılmayacak” demiyorum. Tabii ki erkekler de olacak, kadınlar da olacak. Omuz omuza hep beraber inşallah bu ülkeyi çok daha güzel yarınlara doğru taşıyacağız.

Ceylan Hanım’la Tuzla’nın DEVA’sı olmak için hep beraber canla başla çalışmak zorundayız.

Bakın bu salondaki herkes, bu salondaki herkesin tanıdığı, akrabası, yakını, arkadaşı herkesin 31 Mart’a kadar yoğun bir şekilde çalışması gerekiyor. Çalmadığımız kapıyı bırakmamamız gerekiyor. Çünkü bu iş insan insana temas.

Onların medyası olabilir, parası da olabilir. Devlet gücünü sadece kendi çıkarları için kullanıyor da olabilirler. Ama biz kendimize güveniyor. Biz bu işi onlardan daha iyi yapacağımıza biliyoruz. Bunun içindir ki o özgüvenle vatandaşlarımızın karşısına çıkacağız. “Biz onlardan daha iyisini yaparız” diyeceğiz. Ama bunu yüz yüze söylememiz gerekiyor.

Çünkü devlet imkanları özellikle hükûmetin kontrol ettiği propaganda makinası bizim elimizde yok. Ama bizim inancımız var doğrularımız var ve kendimize güvenimi var.

İşte kendimize güvenimizi vatandaşlarımıza şöyle bir hissettirdiğimiz bu iş olacak inşallah.

Ben diyorum ki;

Tuzla’ya DEVA yakışır, Tuzla’ya Ceylan Yalçın yakışır diyorum.

Çünkü…

Her zaman söylediğim gibi;

Biz Türkiye’nin haysiyetli insanları için buradayız.

Türkiye’nin DEVA’sı var,

İstanbul’un DEVA’sı var,

Tuzla’nın DEVA’sı var, diyorum

Hepinizi saygıyla, sevgiyle selamlıyorum.

Sağ olun…