Yirmi dokuzuncu
Haftalık Değerlendirme Toplantısı
Değerli yol arkadaşlarım,
Kıymetli basın mensupları,
Ekranları başında ve sosyal medya hesaplarımızdan bizleri izleyen değerli dostlarımız,
Hepinizi sevgiyle, saygıyla selamlıyor, haftalık değerlendirme toplantımıza hoş geldiniz diyorum.
Bugün aramızda, başkentimizde her gün direksiyon başında olan taksi şoförü arkadaşlarımız da var.
Değerli taksici esnaf arkadaşlarımızı da aramızda görmekten mutlu olduğumu ifade ediyor onlara da hoş geldiniz diyorum.
*****
Değerli basın mensupları,
İçinde bulunduğumuz günlerde, gazetecilik mesleğinin ne kadar önemli bir işlevi olduğunu görüyoruz, daha iyi anlıyoruz.
Bir vakıf yapılanmasının içinde yaşanan vahim bir olayın kamuoyuna taşınmasını gazeteciler sağladı.
O nedenle, sözlerimin hemen başında, söz konusu vahim iddiaların üzerine giderek, hak odaklı habercilik yapan tüm gazeteci arkadaşlarımıza teşekkürlerimi sunmak istiyorum.
Yaptıkları haberler, basın özgürlüğü ile insan hakları arayışının birbiriyle kardeş olduklarını gösteren önemli bir örnek teşkil etti.
Hep söylediğim gibi, “özgür basın hayat kurtarır.” Acı da olsa bir kez daha bunun örneğini maalesef yaşadık, yaşıyoruz.
Bu süreçte, gerçeğin peşinde gazetecilik yapanlara saldıranları da kınamak istiyorum.
İşini yapan, gerçeğin peşinde olan insanlarla kimsenin bir derdi olmaması lazım.
Tabii, iddialar tam bir skandal.
Bir alçaklıkla, bir zulümle, bir tecavüzle karşı karşıyayız.
Geçen hafta söylediğim gibi: Biz, var gücümüzle adalet arayan kadının yanındayız.
Çocuk istismarı bu topraklardan silinene kadar da mücadelemizi sürdüreceğiz.
Çünkü biz siyaseti, herkesin hakkını korumak ve milletimizin güvenlik içinde yaşaması için yapıyoruz.
Hak için, adalet için, özgürlük için siyaset yapıyoruz.
Biz, siyaseti vicdanla yapıyoruz. İşte tam da bu yüzden, sessiz kalmak, görmemek bizim yapabileceğimiz bir şey değil arkadaşlar.
Bu olay, bir genç kadının çocukluğundan beri uğradığı sistematik istismarın ifşasıdır.
Peki ifşa edilen yalnızca bir hayat hikayesi midir?
Hayır.
İfşa edilen; bir çocuğu, bir kadını koruyamamış devletin yüzüdür.
İfşa edilen; görevini kötüye kullanan devlet memurlarıdır.
İfşa edilen; ülkemizde denetimden uzak tutulan yapılardır.
*****
Değerli arkadaşlar,
Kaç yaşında olursa olsun, çocuk istismarının sorumlusu olan hiçbir zihniyet, hiçbir yapı ne hukuki ne de vicdani yönden meşrulaştırılamaz.
Bir çocuğu, çocukluğunun dışında eş olmakla, anne olmakla, bağdaştırmak ve bunu normalleştirmeye çalışmak, suça ortak olmaktır.
Biz sessiz kalmayı, görmezden gelmeyi, geçiştirmeyi, kaçmayı REDDEDİYORUZ.
Çocuğu, kadını hiçe sayan anlayışı REDDEDİYORUZ.
Böylesine bir istismar karşısında, hiç kimsenin, “Mahallemize zarar verir mi” derdine düşmesinin de bir izahı olamaz.
İstismarı duyar duymaz kutuplaşma yangınına odun taşıyanların da bu millete hiçbir faydası yoktur.
Biz bu kutuplaşmayı REDDEDİYORUZ.
Duruşumuz açık ve nettir.
Bizim en önemli görevimiz, çocukların huzurlu ve mutlu olacağı bir ülke inşa etmektir.
Bizim görevimiz; çocuklarımızın ihtiyaçlarını karşılamak, onları hiçbir yapının insafına mecbur bırakmamaktır.
Bizim görevimiz; yargıyı bağımsızlaştırmak, hiç kimsenin bu acı olayların üzerini örtmeye kalkmamasını sağlamaktır.
Bizim görevimiz; liyakati etkin kılmak, devlet kadrolarında işini dürüstçe yapacak insanlara yer vermektir.
İddiaların içinde, ortaya çıkan zincirleme suçları gördünüz.
Çocuğun istismarı başta olmak üzere, resmî belgede sahtecilikten tutun, kaçak yapılaşmaya kadar türlü türlü iddialar var ortada.
Soruyorum size, Türkiye’de güçlü bir sosyal devlet olsaydı, insanlar yokluk yüzünden çocuklarını başkalarına bırakmak zorunda kalırlar mıydı?
Türkiye’de bağımsız yargı olsaydı, bu tür yapılar devlet denetiminden uzak kalabilir miydi?
Türkiye’de şeffaf, adil bir yönetim olsaydı, bazı yapılar, sağlanan imtiyazlarla güçlenebilirler miydi?
Sorun çok büyük ve derin.
Köklü değişikliklere ihtiyaç var.
Demokratik, lâik ve sosyal bir hukuk devletinde insanların;
Din ve vicdan özgürlüğü, ifade özgürlüğü, örgütlenme özgürlüğü vardır.
Ama arkadaşlar, devletin görevi, aynı zamanda, çok sıkı bir denetimi de yerine getirmektir.
Her türlü örgütlenme de ticaret de siyaset de açık olacak. Şeffaf olacak.
Devlet kayırma, torpil falan yapmayacak.
Demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devletinden bahsediyorum arkadaşlar.
Sosyal devlet olacak ki, güvenli yurtlarda barınma hakkını tüm öğrencilere garanti edecek.
Hukuk devleti olacak, yargı bağımsızlaşacak ki, hiçbir yapı yargıyı etkisi altına alamayacak, hiçbir yapının mensupları yargıda kadrolaşmayacak.
Ehliyet ve liyakat ilkesi hâkim olacak ki, devlette kimse kendi kadrosunu kuramayacak.
Devlette işe hak eden girecek. Onun yakını, bunun mensubu falan denmeyecek.
Ancak böylece, bu toprakların, bu ülkenin pırıl pırıl gençleri ülkesini zirvelere yükseltecek.
O nedenle arkadaşlar biz devekuşu olmayacağız. Başımızı toprağa gömüp hakikati reddetmeyeceğiz.
Ülkemizin dört bir yanında, her çocuk, güvenle başını yastığa koyana kadar da canla başla çalışacağız.
Siz gazetecilerin, biz siyasetçilerin ve bu devletin bürokratlarının denetleme sorumluluğu var.
Bu ülkenin din alimlerinin de büyük sorumluluğu var. Hepimizin vicdanını yaralayan bu davada onları da bu mücadeleye davet ediyorum.
*****
Değerli arkadaşlar;
Biz çözümsüz yaklaşımı reddediyoruz.
Bugün devleti 28 Şubatçılara teslim edenlerin, dindar insanlara o günlerde yapılan baskıları hatırlatmaya hakları yoktur.
Biz, 28 Şubatçıları baş tacı eden iktidardaki bu anlayışı reddediyoruz.
Ama en önemlisi nedir, biliyor musunuz?
Hiçbir adalet sisteminin çocuk istismarını örtbas etmeye hakkı yoktur.
Böyle işleyen bir adalet sistemini reddediyoruz.
Bakın; mağdur, 2020 yılında yargıya başvuruyor, değil mi?
Deliller var.
Kayıtlar var.
Fotoğraflar var.
Son derece kuvvetli bir şüphe var ortada.
Fakat iki senedir bir arpa boyu yol kat edilmemiş.
Bu nasıl bir adalet ya?
Bir yandan bakıyoruz, iktidarı eleştirenler soluğu hemen cezaevinde alıyor.
Bırakın eleştiriyi falan, sahnede espri yapan şarkıcılar soluğu hemen cezaevinde alıyor.
Ama küçücük yaştaki çocuğun istismar edildiği iddiaları ortadayken, yargı lay laylom… Rahat.
Bakın arkadaşlar biz bu adalete adalet diyemeyiz. Bu teraziye terazi diyemeyiz.
Kendisine “muhafazakâr devrimci” diyenlerin adaleti bu mu Allah aşkına?
Bu mu?
Devrim dedikleri adaleti yok etmek mi? Yargıyı ayaklar altına alıp çiğnemek mi?
Yıllarca çocuk istismarı iddialarının üstüne gitmemek ne muhafazakârlığa ne de devrimciliğe sığmaz. Kabul edilemez böyle bir şey.
Bir kız çocuğu eğitimden mahrum bırakılıyor; Millî Eğitim Bakanlığı yok ortada.
Bir çocuk istismara uğruyor, düğün yapılıyor; İçişleri Bakanlığı ortada yok.
14 yaşındaki çocuk, kemik testinde 21 yaşında çıkıyor; Sağlık Bakanlığı ortada yok.
Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı 2020’de olayı öğreniyor. Ortalığı ayağa kaldırmaları gerekirken, hiçbir şey yaptıkları yok.
Adalet Bakanlığı’nı saymıyorum bile. Adalet Bakanı, iktidarın yargıyı baskı altına almasının bir aracı haline gelmiş bu ülkede.
Oysa H.K.G. davası, tarihi bir dava arkadaşlar.
Zincirleme suçların ve ihmallerin tüm boyutlarıyla açıklığa kavuşturulması gerçekten ülkemiz için büyük bir imtihan olacak.
Bakın toplum olarak burada çok büyük bir imtihan vereceğiz.
Bu tür olayları geçiştirecek mi birileri? Yoksa üzerine üzerine gidip bir daha tekrar edilmemesi için gereğini mi yapacağız?
Söz konusu hükümet iktidar ve hükümete yakın yapılanmalar olunca bakıyoruz yargının eli ayağına dolaşıyor. Bakanlıkların eli ayağına dolaşıyor.
Hukuk denen bir şey var, kanun var. Yapsana gereğini. ‘Ya acaba yaparsam başıma bir iş gelir mi?’
‘Falanca yapı hükümete yakın, falanca yapı bunlara dokunursak başımıza iş gelir.’ Böyle bir şey olur mu?
Bu ülkede hiç kimsenin dokunulmazlığı olmaz arkadaşlar.
Bu ülkede suç işleyen suça ortak hazırlayan herkes adalet ve yargı önünde hesabını vermelidir.
Başka türlü Türkiye Cumhuriyeti’ne siz hukuk devleti diyemezsiniz.
Koskoca devlet bazı yapıların esiri haline getirilemez.
Ama şu andaki hükümet bunu göz göre göre yapıyor.
Şu andaki hükümet bir yandan bazı yapılarla bir yandan yasa dışı suç örgütleriyle iş birliği yaparak ülkeyi karanlığa gönderiyor.
Ama biz buna ‘hayır’ diyeceğiz. Biz bu ülkenin bu hükümet tarafından bu iktidar tarafından karanlıklara gömülmesine ‘hayır’ diyeceğiz.
Dimdik ayakta duracağız ve hep beraber ‘itiraz ediyoruz’ diyeceğiz.
Ancak bu işler böyle düzelir. Bu işler birilerinin korkmadan cesaretle kendini ortaya atmasıyla düzelir.
Nasıl birkaç gazeteci arkadaşımız korkmadan kendini ortaya attı ‘burada sorun var, yazık günah’ dedi onlara da saldırdılar. Ama sonuçta ne oldu? İş ortaya çıktı.
Ve toplumda farkındalık oluştu. Buna rağmen ört bas etmeye çalışanlar var.
Buna rağmen ‘Şimdi bununla ilgili laf edersek acaba bazı mahalleler rahatsız olur mu?’ diye vicdansızlık yapanlar var.
Biz bunu kabul etmiyoruz arkadaşlar. Üzerine üzerine gideceğiz.
Sonuna kadar biz bu meselenin takipçisi olacağız.
*****
Değerli arkadaşlar,
Hukukun, adaletin olmadığı bir düzen hiç kimseye huzur getirmez.
Yaşadığımız adalet krizinin somut örneklerini Sayın Bahçeli’nin tavırlarında da açık açık görüyoruz.
Zaten ortada yasa dışı unsurlarla ilişkileri ayyuka çıkmış bir iktidar ortağı söz konusu.
Krizlerin ortağı, devleti “yasadışı örgütlerin geçit alanı”na çevirdi!
Bugüne kadar bu ülke için bir taşı bir başka taşın üstüne koymamış, ama arka bahçesinde irili ufaklı bütün çeteleri saklıyor.
Sağa sola öfkeyle bağırıp çağırmayı da iş yapmak zannediyor marifet zannediyor.
Tahliye olduğunda ilk iş olarak Bahçeli’yi ziyaret eden bir şahıs, bir şirketin genel müdürünü aleni olarak tehdit ediyor. Resmen öldürmekle tehdit etti.
Ortada “tehditten” açılmış bir soruşturma var mı merak ediyorum.
Peki, aynı cümleyi, aynı şahıs Bahçeli için kullansaydı ne olurdu? Çoktan cezaevini boylamıştı.
Böyle bir devlet olur mu? Böyle bir adalet olur mu?
Bu tür suç örgütlerinin kullanılması, yakın tarihimizin kara sayfalarında mevcuttur arkadaşlar.
Hatırlayalım, o çeteler dönemini hatırlayalım. O Susurluk olaylarını hatırlayalım.
Ama bu ülkenin hiçbir menfaati olmamıştır. Bu ülkede yaşayan herkes zarar görmüştür o dönemlerde.
Sayın Erdoğan, bunlarla mücadele sözü vererek bu milletten destek aldı.
Defalarca söylemedi mi ‘Ben bunlarla mücadele edeceğim’ diye.
Kendisine soruyorum şimdi: Ülkeyi ne hale getirdiğinizin farkında mısınız?
Ortağınızın, bu ülkeyi hızla o karanlık günlere geri götürme gayretinde olduğunu hala anlamıyor musunuz?
Yazıklar olsun.
Gerçekten yazıklar olsun.
*****
Bu konuyu tekrar hatırlayalım arkadaşlar.
Tehdit falan dedim. Neydi bu konunun özü?
Yüksek fiyatların sorumlusu marketlermiş.
Hep diyorum ya haftanın bir düşman panosu var, haftanın bir suçlu panosu var diye bu haftanın da suçlu panosu baktık düşman panosu, üzerine yazmışlar marketler, üç harfliler şunlar bunlar diye.
Arkadaşlar, bakın açıkça tekrar söylüyorum:
Bu ülkede etin, sütün, peynirin, yağın bu kadar pahalanmasının sebebi ve suçlusu ülkeyi yönetenlerdir.
Kiraların fırlaması bu ülkeyi yönetenlerin suçudur.
Elektrik fiyatını, doğalgaz fiyatını, akaryakıt fiyatlarını belirleyen iktidardır.
Buğday fiyatını, et fiyatını belirleyen iktidardır.
Döviz kurunu patlatıp, ülkede enflasyonu azdıran iktidarın kendisidir.
Daha dün akşamki kararnameyle ilaca %34 zam yapan Cumhurbaşkanının kendisidir.
Siz bu ülkenin pazarcı esnafını, kuru soğan satanlarını, bakkalını, manavını, marketleri, kasabı zam yapmakla suçlayamazsınız.
Bu ülkenin Cumhurbaşkanı kim?
Kararları kim veriyor?
Pazarcı Ahmet mi?
Marketçi Ayşe mi?
Çiftçi Hasan mı?
Bu ülkeyi kim yönetiyor arkadaşlar?
Bakkal Şükrü mü? Yönetiyor.
Kasap Hayri mi? Yönetiyor.
Esnaf Zehra mı? Yönetiyor.
Dünkü ilaç kararnamesinin altında Eczacı Ayşe Hanım’ın mı imzası var.
Yüzde 34 zammı kim yaptı ilaca daha dün akşam?
Ayıp.
Kimse sağa sola bakmasın, marketlere savaş açmasın.
Ülkedeki pahalılığın tek sorumlusu bu otoriter ittifaktır.
Bu pahalılığın sorumlusu 2018’den bu yana ülkeyi tek imzayla yöneten Sayın Erdoğan’dır başkası değil.
Enflasyon almış başını gitmiş, hâlâ masal dinliyoruz yahu.
Resmen 85 milyonu karşılarına almışlar, dalga geçiyorlar.
Bu ülkede et tüketimi bir yılda tam yarı yarıya azaldı arkadaşlar yarı yarıya azaldı.
Yazıktır günahtır.
Geçtiğimiz Ekim ayında, şu son geçtiğimiz Ekim ayına kadar daha bu sabah açıklandı tereyağı üretimi ülkede %27 azalmış, süt üretimi %24 azalmış.
Rakamlar ortada.
85 milyonun en temel gıda ihtiyaçlarının üretimi de azalıyor tüketimi de azalıyor. Çünkü insanların gücü yetmiyor artık.
1 kg peynirin fiyatının 1 kg etin fiyatını geçtiği ülkede siz hangi ekonomik başarıdan bahsediyorsunuz?
Hangi ekonomik büyümeden bahsediyorsunuz?
Ekonomi büyümüşte bizim emeklilerimizin niye haberi yok.
Ekonomi büyümüşte bizim asgari ücretle geçinmeye çalışan vatandaşlarımızın niye haberi yok?
Ekonomi büyümüşte bizim memurlarımızın bütün sabit gelirli vatandaşlarımızın niye haberi yok.
Ekonomi sadece kendi çevresindekiler için büyüyor. Cepten cebe konuştuklarıyla ilgili tabloya baktığınızda onların ekonomisi büyüyor.
Türkiye’nin ekonomisi, geniş kitlelerin ekonomisi büyümüyor.
Hükümetten biri de çıkıp ne diyor? “Asgari ücretliye, memura, emekliye ne verilse haklarıdır. Fakir fukaraya vermek bereket getirir”
Lafa bak, lafa bak.
Şimdi açıkça itiraf arkadaşlar açıkça itiraf.
Diyorlar ki aslında ‘Biz bu milletin asgari ücretlisini, memurunu, emeklisini “fakir fukara” haline getirdik diyorlar. Kendileri itiraf ediyor.
İşte bu, Beştepe yönetiminin ülkeyi getirdiği durumun çok açık bir itirafıdır.
Evet; sizin yüzünüzden bu bolluk ülkesi, yokluk ülkesi haline geldi.
Sizin yüzünüzden memur fakirleşti. Sizin yüzünüzden asgari ücretli fakirleşti. Sizin yüzünüzden emekliler fakirleşti.
Sizin yüzünüzden bu ülkenin tertemiz insanlarının onuru çiğnendi, onuru.
Emeklilere bakın, dokunsanız ağlayacak durumda milyonlarca insan. Dokunsanız gözyaşları hazır.
Çarşıda pazarda biz onlarla her yerde görüşüyoruz. Feryat ediyorlar isyan ediyorlar.
Bu yoksulluk; insanların haysiyetlerini koruma mücadelesine döndü.
Bakın, gençlerde de durum böyle.
Gençlerin sorunlarını yok sayan bir iktidar var şu anda.
Tutturmuşlar bir Z kuşağı var diye. Sanki bir uzaylıdan bahsedercesine söylem kuruyorlar.
Çünkü gençleri bilmiyorlar tanımıyorlar.
Bu ülkenin gençlerinden kopuk bir iktidar var. Çünkü bu iktidar yoruldu arkadaşlar yoruldu.
Bu iktidar artık ihtiyarladı, yoruldu.
Onun için gençlerin dilinden anlamıyorlar.
Halbuki, gençlerimizin dertleri ve istekleri oldukça gerçek ve somut.
Ancak bunlar dinlemedikleri için, umursamadıkları için görmezden geliyorlar.
Ezgi’nin derdinin, akşam sokakta özgürce yürüyememek olduğunu umursamıyorlar.
Umursamıyorlar ki, İstanbul Sözleşmesinden bir gecede bir imzayla çıkıveriyorlar.
Cem’in, bir ders kitabının parasını denkleştirmek için, okuldan sonra kaç saat mesai yaptığını görmüyorlar.
Birileri gösterse bile, görmezden geliyorlar.
Baran’ın, Mehmet’in kantinden bir bardak kahve alacak parasının olmamasını umursamıyorlar.
Ne diyorlar hemen, ‘Çıkar telefonunu göster ‘diyorlar. Utanmadan.
Gençlerimizin hem cebinden hem geleceklerinden çalıyorlar.
İki gün önce biliyorsunuz KYK burslarını, kredilerini artırdık diye övünen bir açıklama geldi. Hem de açıklama kimden geliyor? Ülkenin Cumhurbaşkanı’ndan.
Büyük bir cömertlik yapmış gerçekten.
Buradan kendisine teşekkür etmemiz lazım.
Gönlünden kopmuş gençlerin KYK burslarını artırmaya karar vermiş.
Ne kadar artırmış şurada bir görelim.
GRAFİK – GİR
Ne olmuş 2002’de biz ekibimizle beraber ekonominin başına geçmişiz. Yükselmeyi görüyorsunuz ta 147 dolara çıkmış 10 yıl önce.
Sonra ne olmuş basamak basamak düşmüş ama en keskin düşüş 2018’den sonra başlıyor.
Son yaptığı artırma ne kadar? 67 Dolara çıkarmakla şu anda övünüyor.
Bunu yapan kim? Ülkenin Cumhurbaşkanı.
0 147 doları ben diyorum ki ‚Biz yaptık ‘, o da diyor ki ‘Ben imza atmasaydım yapamazdı ‘diyor.
Ben de diyorum ki ‘imza atta tekrar 147 dolara çıkarıver ‘diyorum. Elini tutan mı var?
İmza at bu kadar basit.
Şimdi diyecek ki ‚ ‘bu ülkede Türk Lirası kullanılıyor. Milli yerli paramız. Türk Lirası, dolarla bu hesap edilir mi ‘diyecek.
Bir dakika arkadaş, sen bankada parası olan kur artınca mağdur olmasın diye ona kur farkını vermedin mi?
Bu seneki bütçeden 300 milyarın üzerinde bir kur farkı sen ödemedin mi bankada zaten parası olana?
Madem bankada parası olan kur artınca mağdur oluyor da bizim gençlerimiz kur artınca mağdur olmuyor mu?
Kur artınca en temel ihtiyacı olan kâğıdın, defterin, kitabın fiyatı artmıyor mu?
Bu ülkede kâğıt dolarla değil mi? Mürekkep dolarla değil mi?
Bu ülkede bilgisayar fiyatı dolarla değil mi?
Gençlerin en temel ihtiyaçlarından bahsediyoruz.
Kırtasiye, kâğıt kalem bilgisayar en temel ihtiyaç değil mi? Hepsi dolarla değil mi?
Bugün kahveden bahsediyoruz. Kahvenin fiyatı dolarla değil mi? Dolar kuru artınca kahve de artıyor işte.
Dolar artınca buğdayın fiyatı artmıyor mu? Dolar artınca elektriğe zam gelmiyor mu? Doğal gaza zam gelmiyor mu?
Uçak biletine otobüs biletine zam gelmiyor mu arkadaş? Doları artıran doları patlatan sensin.
Madem dolar arttı gençlerin bütün masrafları arttı sen gençlerin KYK bursunu niye dolar kadar artırmıyorsun?
Bankada parası olan mağdur oluyor da gençler mağdur olmuyor mu?
Eğer mesele mağduriyet gidermekse adil olacaksın adil.
Öyle işine gelince Türk Lirası işine gelmeyince Dolar diye öyle bir şey yok.
Dosdoğru bu ülkenin gerçeklerini ortaya koyacaksın.
Bakın arkadaşlar o zamanlar gençlerimiz burslarından artırdıklarıyla, Avrupa’yı geziyordu.
Şimdi ne burs kaldı ne de itibarlı bir Türkiye Cumhuriyeti pasaportu kaldı.
Bu ülkenin bakın yetişmiş insanları bu ülkenin itibarlı insanları gidiyorlar vize alamıyorlar vize.
‘Sen Türkiye Cumhuriyeti vatandaşısın ‘diye vizelerin artık çoğu reddediliyor.
Bu ülkenin itibarını beş paralık etti bunlar. Yazıktır günahtır.
Bir zamanlar biz vizesiz Avrupa’yı konuşuyorduk.
Avrupa Birliği ile komple vizeleri kaldırma anlaşmasını imzasının eşiğine gelmiştik.
Pasaportunu cebine koyan vizesiz Avrupa’nın her yerinde ‚ ‘Ben Türkiye Cumhuriyeti vatandaşıyım ‘diye alnı açık gezebilecekti.
Ne oldu? Niye siz bu ülkeyi bu hale düşürdünüz?
Türkiye’nin vizesiz Avrupa hayaline ne oldu diye ben buradan Sayın Erdoğan’a soruyorum. Ne oldu?
Hiç düşünüyor musunuz acaba ‚biz nerede hata yaptık da bu ülkenin itibarını böyle beş paralık ettik ‘diye.
Bakın arkadaşlar gençler değil buradan bir Avrupa ülkesine gezmeye, dil öğrenmeye gitmeyi; gençlerimiz bayramda anne babalarının elini öpmeye Ankara’dan Iğdır’a gidemez oldu.
On yıl önce “Yazın interrail yaparım “diyen gençler, bugün tek öğünle acaba yaşayabilir miyim diye kendilerine sınama yapıyorlar.
Okul yemekhanesinde ucuz yemek yiyebilmek için kuyruklarda bekliyorlar.
İşte siz bu ülkenin hayallerini, umutlarını, çayını kahvesini, ekmeğini yok ettiniz.
Soruyorum buradan: Hiç mi vicdanınız sızlamıyor?
Bir de üstelik ülkeyi bu duruma düşüren bu hale düşüren kendileri değilmiş gibi ‚‘evet ücretlere zam yapacağız. Çünkü fakir fukaraya yardım etmek lazım ‘diye utanmadan bu ülkenin başındakiler bu tür laflar edebiliyor.
Bu ülkeyi fakir fukara hale düşüren sizsiniz siz.
Bunu telafi etmek de sizin göreviniz. Ama yapmayacaksınız, yapamayacaksınız.
Biz gelip yapacağız inşallah. Ve az kaldı az kaldı. Çok az kaldı.
Değerli arkadaşlar, gerçekten içim yanıyor bakın.
Ülkemizi gençler için bir çarka dönüştürdüler: gençler koşuyorlar, koşuyorlar ama bir adım ilerleyemiyorlar.
Gençler de bu çarktan acaba çıkabilir miyim diye bir yol arıyorlar bir yön arıyorlar.
Ben buradan Sayın Erdoğan’a sesleniyorum.
Sizin zihniyetinizle gidilecek bir kilometre yol bile kalmadı.
Öyle kendinizi adeta acındırarak ‚ ‘bir dönemcik ya bir kere daha bana bu fırsatı verin ‘diye bu milletin karşısına hiç çıkmayın. Hiç çıkmayın.
O fırsatı millet size 2018’de verdi.
Ne dediniz? ‚ ‘Bütün yetkiyi bana verin enflasyonu da faizi de nasıl düşüreceğim göstereceğim ‘demediniz mi?
Hepsi kayıtlarda.
2018’de o tek yetkili tek imzalı Cumhurbaşkanı olmak için halkın karşısına çıktığınızda demediniz mi ‚ ‘Şu tek yetkili olayım bakın nasıl düşüreceğim enflasyonu nasıl düşüreceğim faizi ‘demediniz mi?
Ne oldu?
Bu ülke size tam 5 yıl verdi 5 yıl. Beceremediniz, olmadı, olmuyor.
Tablo ortada.
Ne kadar karne koysak şu ekrana karnenin hepsi zayıf kaldı zayıf kaldı.
Siz hangi karneyle hangi başarıyla gidip bu milletten bir dönem daha istiyorsunuz?
Üstelik hukukçuların kahir ekseriyeti zaten böyle bir hakkının olmadığını söylüyor.
Kahir ekseriyeti hukukçuları ‘bir daha aday olamaz’ diyor.
Onu da göreceğiz bakalım o süreçte nasıl işleyecek? YSK’da burada büyük bir sınav verecek.
Ama halkımız seçim sandığında Sayın Erdoğan’a gerekli cevabı verecek.
Diyecek ki, ‘Ben sana fırsat verdim. Üstelik 5 yıl verdim yapamadın. 5 yılda yapamadın da şimdi nasıl düzelteceksin. Bir anlat hele’ diyecek. Onun da söyleyecek sözü olmayacak.
Anlatacağı zaman ne anlatıyor zaten hep bizim ekonominin başında olduğumuz dönemleri anlatıyor.
Çünkü heybede başka bir şey yok ki. Karıştırıyor karıştırıyor bir şey yok.
Ancak ‘Biz zamanında 6 sıfır atmıştık’ diyor. O kadar.
‘Enflasyon düşürmüştük, 6 sıfır atmıştık.’
E hadi yine yap. Neden yapamıyorsun?
Tek yetkili olduğu dönemde bu ülkede neden enflasyon patladı?
Cumhuriyet tarihinin en yüksek üretici fiyatı artışı bakın arkadaşlar öyle son 20 yılın falan değil üretici fiyatlarındaki artış Cumhuriyet tarihinin en yüksek enflasyonu.
Böyle bir enflasyon bu millet görmedi.
Bunu yaşattı bir de diyor ki ‘Bir defacık daha hak verin bana’
Kusura bakmayın süreniz doldu artık uygun bir yerde ineceksiniz ve inşallah bu ülke yepyeni bir iktidarla DEVA iktidarıyla yepyeni yarınlara yürüyecek.
Bu ülkenin zenginliği değerli arkadaşlar özgürlükle olur, demokrasiyle, bilimle olur.
Bu ülkenin artık, gençlerin önünde duracak siyasetçilere ihtiyacı yok.
Bu ülkenin gençlere nasihatte bulunacak siyasetçilere de ihtiyacı yok.
Bu ülkenin tornadan çıkmış nesiller isteyen siyasetçilere hiç ihtiyacı yok.
Bu ülkenin, gençlerin arkasında duracak siyasetçilere ihtiyacı var.
Biz varız biz.
Çünkü biz gençlerin kaçıp kurtulmak istediği değil, birlikte geliştirmek istediği, yaşamak istediği bir Türkiye’yi inşa edeceğiz.
Ve bunu da inşallah hep beraber inşa edeceğiz.
*****
Değerli arkadaşlar,
Seçimler yaklaşıyor. Özgür ve zengin günler inşallah yakın.
Seçimlerden hemen sonra hep beraber şöyle bir özgürlük nefesi alacağız.
Ve inanın hep söylüyorum bir kabustan uyanırcasına bir korkulu rüyadan uyanırcasına şöyle nasıl uyanıp bir yudum su içersiniz iyi ki rüyaymış dersiniz o hızla bu ülke düzelmeye başlayacak.
Gıda güvenliğimizi, enerji güvenliğimizi, ilaç güvenliğimizi sağlama alacağız.
Mevcut iktidarın yıktığı her şeyi onaracağız.
Daha önce iki büyük ekonomik krizi nasıl çözdüysek, bu krizi de biz çözeceğiz.
İlan ediyorum arkadaşlar; Hep beraber özgürleşeceğiz zenginleşeceğiz.
Bunu gerçek anlamda bir hukuk devletiyle yapacağız.
Bunu liyakatli işini bilen kadroların devlet yönetimine gelmesiyle yapacağız.
Bunu istişare kültürünü devlet yönetimin her kademesinde yaşatarak yapacağız.
Ve bu geçim sıkıntısına son vereceğiz.
Emeklilerin gözündeki yaşları sileceğiz.
Halkımızın desteği ve Allah’ın izniyle bu günleri atlatacağız.
Özgür ve zengin Türkiye yolculuğumuzu başarıyla tamamlayacağız.
*****
Değerli arkadaşlar ben tekrar hepinizi saygıyla ve sevgiyle selamlıyorum.
Şimdi sözü, sorusu olan basın mensuplarına bırakıyorum. Buyurun.