12 Ekim 2022 DEVA Partisi Genel Başkanı Ali Babacan’ın 26. Haftalık Değerlendirme Toplantısı Konuşması

12 Ekim 2022

Yirmi altıncı
Haftalık Değerlendirme Toplantısı

Kıymetli basın mensupları,

Değerli yol arkadaşlarım,

Hepiniz hoş geldiniz.

Sözlerime, hafta başında canımızı çok sıkan bir konuyla başlamak istiyorum.

Gerçekten içimiz yanıyor arkadaşlar.

Ülkenin Cumhurbaşkanı, geçtiğimiz pazartesi günü, milletimize Türkiye’yi nasıl çökerttiklerini bir kez daha ilan etti.

Hiç sıkılmadan, üniversiteli gençlere yılda iki defa “ulaşım desteği” vereceklerini müjdeledi.

Versin, tamam. Bugünün şartlarında ihtiyaç. Verme diyen yok ama şöyle bir dakika deyip olayı masaya yatırmak gerekiyor.

Elinizi vicdanınıza koyup bir sorun: 7-8 yıl önce aldığı bursla, öğrenim kredisiyle, Interrail yapan, Avrupa’yı gezen gençler, nasıl oldu da bugün bir şehirlerarası otobüs biletine muhtaç oldu ya. Bunu bir düşünelim hep beraber.

İnsan önce kendisine sormaz mı? “Biz öğrencileri bir otobüs bileti bile alamayacak hale nasıl getirdik?” diye önce kendisine sormaz mı?

10 sene önce 150 dolar eden aylık KYK bursu ve kredisi, bugün 45 dolar ediyor arkadaşlar.

150 dolardan 45 dolara düşmüş durumda aylık KYK kredisi, bursu.

10 sene önce Avrupa’ya gezmeye giden gençler, şimdi ailelerinin yanına bile gidemez hale geldi.

İnanın, yüreğimiz burkuluyor.

10 sene önce bütün dünyadan gençlerin gelmek için, akın akın gelmek için her ülkeden gencin gelmek istediği Türkiye, nasıl oldu da bugün kendi gençlerimizin kaçmak istediği bir cendereye döndü diye herhalde sormak lazım.

Şöyle hükûmetin kafasını iki elinin arasına alıp ‘Ben ne yapıyorum’ diye kendini bir sorgulaması lazım.

Gençlerin 10 sene önce gönül rahatlığıyla kurdukları hayalleri bugün kim çaldı diye ben buradan soruyorum.

Yazıklar olsun! Gerçekten yazıklar olsun!

Bir de bunu bir müjde diye sunmuyorlar mı? Hiç utanmadan sıkılmadan güzellik yapıyorlar müjde diye sunuyorlar.

Önce yüksek kur ve yüksek enflasyon yoluyla herkesin kesesinden “kepçeyle” aldılar, şimdi de “kaşıkla” vereceklerinin müjdesini veriyorlar.

İşte bakın; “çocuk yoksulluğu”nda arkadaşlar OECD ülkeleri içinde en yüksek oran şu anda Türkiye’de.

OECD’ye üye bütün ülkelerde bu araştırma yapılıyor. Çocuk yoksulluğu araştırması yapılıyor. Ve Türkiye o sıralamada maalesef en üst sırada.

Yani çocuk yoksulluğunun en yüksek yaşandığı ülke şu anda Türkiye.

Bunlar yeni kavramlar getirdiler Türkiye’ye. “Öğrenci yoksulluğu”, “çalışan yoksulluğu”, “barınma yoksulluğu”, “enerji yoksulluğu” gibi yeni yoksulluk kavramlarını maalesef bunlar Türkiye’ye getirdiler.

Şu anda Nüfusun %61’i, yani 50 milyon kişi, bir hafta bile tatil yapamıyor.

Bakın bunlar TÜİK’in rakamları ha.

O rakamları ayarlama enstitüsü var ya onların bile üstünü kapatamadığı gerçekler bunlar.

50 milyon insan yılda 1 hafta bile tatil yapamıyor Türkiye’de.

Vatandaşlarımızın %38’i, yani tam 32 milyon insan, haftada iki gün bile protein tüketemiyor.

Halkımızın %20’si, yani 17 milyon insan kışın ısınma sorunu yaşadığından yeterince ısınmadığından ısınamadığından şikâyet ediyor.

Tablo ortada…

Biliyorsunuz, bir müjde de esnafa açıkladılar.

Pandemi döneminde tüm Avrupa kendi esnafına yoğun bir şekilde hibe desteği verirken, bunlar bizim esnafımızı yapayalnız bıraktılar.

O kadar çağrıda bulunduk hatırlayın. Pandemi başlar başlamaz.

Esnafa bakın destek verin. Bu çok özel bir durumdur, bu öyle krediyle falan geçiştirilecek bir durum değildir diye.

Bütün Avrupa bu desteği verdi hibe desteğini verdi Türkiye’den maalesef esnafımız devletten yeterince destek alamadı.

Şimdi de ne diyorlar? Esnafımıza ilave kredi limiti açacaklarını söylüyorlar.

Yani esnafımıza daha çok borç, daha çok kredi diyorlar.

Üstelik limit artışları gerçek enflasyonun dahi çok çok altında.

Bakın arkadaşlar,

Bugün TÜİK’in açıklandığı baskılanmış, düşürülmüş makyajlanmış enflasyon rakamı yüzde 83 buçuk.

Bu dahi son 24 yılın rekoru bakın 24 yıldan bahsediyoruz.

TÜFE yüzde 151 buçuk. Gene TÜİK’in rakamı ha.

Baskılanmış makyajlanmış rakam.

Yüzde 151 buçuk.

Son 27 yılın rekoru bu.

27 yıldır TÜFE bu kadar yükselmemişti.

Açıklanan resmi enflasyon doğruysa dahi 27 yılın rekorundan bahsediyoruz.

Ve bakın başka önemli rakam; TÜFE ile ÜFE arasındaki fark. Yani yüzde 151 ile yüzde 83 arasındaki fark tam 68 puan.

Bu tüm zamanların rekoru.

Yani, Türkiye Cumhuriyet tarihinde bu istatistikler tutulmaya başladı başlayalı hiçbir zaman üretici fiyat enflasyonu ile tüketici fiyat enflasyonu arasındaki fark 68 puana hiçbir zaman çıkmamıştı.

Bu ne demek biliyor musunuz?


Üretici fiyatları, yani maliyetler % 151 arttı, ama tüketici fiyatları henüz o maliyetlerin artışı kadar atmadı.

Yani esnafımız hep şikâyet ediyor ya ‘satıyorum sattığım malı yerine koyamıyorum’ diye işte esnafımız eski maliyetle malı satıyor ama dönüyor bakıyor ki alış rakamı sattığı rakamın çok üstüne çıkmış.

O yeni fiyattan ne zamanki malı alacak rafına koyacak işte o zaman enflasyona bir dalga daha gelecek.

Yani yüzde 68’lik oradaki 68 puanlık fark henüz etiketlere yansımadı demek.

Bakın buraya özellikle dikkatinizi çekiyorum: Daha gelecek çok zam var demek.

Şu Eylül’ün sonu itibariyle açıklanan enflasyon yani ekimin başında eylül içinde açıklanan enflasyon rakamı bize diyor ki ‘arada 68 puan fark var. Maliyetler arttı fiyatlar daha da artacak’ diyor.

2018’den bu yana tek imzayla her türlü kararı tek başına alan Sayın Erdoğan, enflasyonu patlattığında ne demişti? ‘2021 Temmuz ayında enflasyon düşecek’ demişti.

Daha önce gösterdim burada hepsi kayıtlarda.

Geçen yazın temmuzundan bahsediyoruz bakın 2021 Temmuzundan.

Ne demişti? ‘2020’de Temmuz’da düşecek’ demişti.

Düştü mü? Arttı.

Şu anda o günkü enflasyonun tam 5 katı var.

2021 Temmuzuna göre.

Daha sonra ne dediler?

‘2022 Martında düşecek’ dediler. Düştü mü? Gene Düşmedi.

Şimdi ne diyor? Sık sık ne diyor?

‘Gelecek yılın Şubat Mart ayı gibi enflasyon düşecek’ diyor.

Yahu sen tam 4 yıldır enflasyonu düşüremedin de, seçime 2 ay kala mı enflasyonu düşüreceğini söylüyorsun.

Böyle bir şey mümkün mü?

Kim inanır buna yahu?

Geçtiğimiz ay, Cumhurbaşkanı’nın imzasıyla resmi gazetede yayınlanan orta vadeli programda, 2025 yılında dahi, enflasyonu tek haneye indiremeyeceklerini itiraf etmiş durumdalar.

Eylülün başında biliyorsunuz yeni orta vadeli ekonomi programı açıkladılar.

2023-24-25 için hedefler koydular. Ta 2025’in sonu için bile enflasyonun tek haneye düşmeyeceğini resmi gazetede kendileri ilan etti.

Cumhurbaşkanının tek imzasıyla açıklanan orta vadeli programda ilan ettiler bunu.

Bakın arkadaşlar; bunlar ağızlarıyla kuş tutsalar yapamazlar.

Çünkü güven olmadan enflasyon düşmez!

Adalet olamadan, hukuk olmadan, demokrasi olmadan enflasyon düşmez.

Sen Allah’ın verdiği aklı kullanmazsanız, ilimi yok sayarsanız, enflasyon düşmez ya.

Anlayın artık şunu yahu!

Bu millet sizin yanlışlarınızın inatlarınızın bedelini ödemek zorunda değil!

Ülkeyi mahvettiniz ya! Perişan ettiniz!

Yeter artık!

*****

Değerli arkadaşlar,

Değerli basın mensupları,

Çok net söylüyorum.

Şu Beştepe’dekilerin elinden, ekonomiyle ilgili alet edevatı komple almak lazım.

Çok ciddiyim.

Bu gidişle ne esnafın yüzü gülecek, ne vatandaşın ya…

İşte, elektrikte, akaryakıtta, doğal gazda herkesi perişan etmediler mi?

İnsanlar bu kışı nasıl geçireceklerini kara kara düşünüyor şu anda.

Sonra, her fırsatta “Vay efendim, enerji sübvansiyonu veriyoruz” diyorlar.

E onu da yanlış yapıyorlar. Onu da yanlış yapıyorlar.

İnanın ne yaptıklarını bilmiyorlar ya.

Üstüne basa basa söylüyorum: Şu anda doğal gazla ilgili uygulamalar bütünüyle hatalı. Yanlış yapıyorlar.

Herkes aynı oranda sübvansiyon alıyor. Hâlbuki hakkaniyet değil.

Yapılacak iş basit. Bakın buradan yine kopya veriyorum hükûmete.

Öncelikle, şu düşük gelirli hanelere doğrudan enflasyon desteği sağlayın. Doğrudan enerji ile ilgili maliyetleri karşılayacak desteği sağlayın. Ama bunu düşük gelirli hanelere ve doğrudan sağlayın.

Başka türlü olmaz.

Bu sırada tabi enerji piyasasından da bu kadar yoğun müdahaleden de derhal vazgeçmeleri lazım.

Elinizi şu enerji piyasasından çekin, tekelci yapıya son verin diyorum.

Kimsenin güvenmediği ihalelerle, tek şirkete verilen enerji işlerine artık son verin diyorum yahu.

Bunun için fiyatlar artıyor bakın, yeterince rekabet olmadığı için fiyatlar artıyor.

Enerjide siz rekabeti oluşturun, rekabeti artırın ve sonrada fiyatların nasıl düştüğünü görün, göreceksiniz diyorum.

Aksi halde biz petrol fiyatları 20 dolardan 150 dolara çıkarken vaktiyle enflasyonu nasıl tek haneye indirdik. Rakamlar çok artık arkadaşlar. Gidin bakın hepsi açık.

2002’de petrol fiyatı 20 dolar, 2008’de 150 dolar. Aynı dönemde Türkiye enflasyonu tek haneye indirmiş ve tek hanede tutmuş. Bunu nasıl başarmış Türkiye?

Ya bilmiyorsanız şu yakın tarihe gidin bir okuyun.

O Türkiye’nin bütün dünyada dillere destan olan başarısı nasıl olmuştu diye açın anlayın yahu.

Öyle ben imza atmasaydım olmaz diye bir kişiden kaynaklı bir başarı saymayın bunu. Öyle bir şey yok.

Eğer bir imzayla olacaksa işte kalem elinde imza elinde. Atsın imzayı düşürsün şu enflasyonu. Ama yapamaz yapamıyor.

Ben buradan tekrar hükûmete de Sayın Erdoğan’a da sesleniyorum. Enerji konusunda milleti aldatmayın dürüst olun dürüst.

Bu arada hani bizim Karadeniz’deki doğalgaza ne oldu? Ben onu merak ediyorum. Ne oldu?

Hani bu sahalar tüm Türkiye’nin doğalgaz ihtiyacını karşılayacaktı? Ne oldu diye buradan soruyorum. Yıllar geçti ya yıllar geçti.

Ta damadın hatırlayın enerji bakanlığı dönemi 2016 mıydı neydi. 6 yıldır aynı türküyü çalıyor. ‘Karadeniz’de doğalgaz bulduk. Karadeniz’de doğalgaz bulduk.’

Ne oldu?

Yıllar önce araştırma gemisinde boy göstermiyor muydu damat.

Sen gelip burada basın toplantılarıyla kontrolündeki medya kuruluşlarıyla ‘Doğalgazı bulduk’ diye insanlara umut satmıyor muydun? Ne oldu?

Nerede ya, bizim şu Karadeniz’de ki doğalgazımız nerede ben soruyorum.

Nerede bu doğalgaz?

Bakın arkadaşlar burada da aldatıyorlar milleti burada da. Karadeniz’deki sadece bir keşif. Bir keşif.

Keşif ne demek? Ha burada doğal gaz bulma ihtimali var demek. O kadar.

Onun ötesinde bir şey değil.

Keşif ayrıdır kanıtlanmış doğalgaz rezervi ayrı bir şeydir.

Kanıtlanmış doğalgaz rezervi için daha yılarca çalışmanız lazım.

Farklı farklı noktalardan sondaj atıp farklı yerlerden ölçüm yapıp aşağıdaki rezervi önce bir tahmin etmeniz lazım.

Bu da yetmiyor. Bu da yetmiyor.

Oradaki rezervi çıkarmak kaç para?

Kaça mal olacak size?

Bir de çıkarttığınız doğalgazın piyasa fiyatı ne kadar?

Ona da bakmanız gerekiyor en sonunda.

Romanya, Karadeniz’deki doğalgaz üretim tesislerini durdurdu. Niye?

Bir baktı ya 1500 2000 metre denizin altına iniyor. Yetmiyor birkaç bin metre bir de denizin dibinden aşağı iniyor ondan sonra oralardan çıkıyor doğalgaz.

Oradan doğalgaz çıkarmanın maliyeti şu anda ki piyasa maliyetinin çok üzerine çıkıyor.

Bunlar daha keşfi daha ortada kanıtlanmış rezerv yokken keşfi doğalgaz bulduk diye satıyorlar bu millete yahu.

Yazık artık aldatmayın şu insanları.

*****

Bakın Değerli arkadaşlar,

Bu hükümet, 2018 yılında, enflasyonla, faizle mücadele edeceğim diye iş başına geldi,

Ne diyordu 2018 seçimlerine giderken? ‘Bana yetkiyi verin enflasyon da faiz de nasıl düşürülür göstereceğim’ diyordu.

‘Merkez Bankası laf dinlemiyor’ diyordu. Merkez Bankası başkanı artık laf dinleyen başkan. Yani Cumhurbaşkanı ne talimat verirse onu aynen yerine getiren başkan.

Ne oldu? Sonuç ne oldu sonuç? Ya siz faizi de patlattınız enflasyonu da patlattınız yahu.

Bakın bu yıl, devletin bütçeden ödeyeceği faiz ne kadar biliyor musunuz?

Eylül başındaki orta vadeli programda bunu yine ilan ettiler bu sene ki faiz ödemesini. Sadece faiz. 330 Milyar TL.

Geçen sene bu rakam 180.

Geçen sene 180 milyar TL’yi bu yılın bütçesinde ve orta vadeli programa tam 330 milyar lira olarak yazdılar. Yetmedi.

Bir de kur korumalı mevduat diye bir şey icat ettiler değil mi?

Bu kur korumalı mevduata bugüne kadar ödedikleri kur farkı arkadaşlar yaklaşık 130- 140 milyar civarında. Yaklaşık diyorum çünkü Merkez Bankasından ne ödediklerini açıklamıyorlar. Gizli tutuyorlar.

Bütçeden ödedikleri her ay bütçe rakamları açıklandığı için ortada ama Merkez Bankasından ödediklerini açıklamıyorlar.

Merkez Bankasından ödenen bütçeden ödenenden daha fazla onu biliyoruz çünkü Merkez Bankasından karşılanan kur farkının bazı daha yüksek. Oradaki mevduat türü daha fazla bir rakam.

Bizim hesabımıza göre bu yılsonuna kadar kur korumalı mevduata ödenecek kur farkı 300 milyarı geçecek arkadaşlar. 300-330 arası bir rakam tahmin ediyoruz.

Bu ne demek? 330 milyar liralık faizin üzerine bir de yeni icat ettikleri kur korumalı mevduatı yaklaşık bir o kadar da kur farkı ödeyecek bunlar.

Yani toplam rakam yaklaşık 650 milyar civarında olacak. 650 milyar TL. Faiz artı kur farkı.

650 milyar deyince bazen insanlar haklı olarak eski para yeni parayı falan karıştırıyor. Acaba 650 milyar ne kadar büyük bir para?

Hani bahsediyor ya asgari ücret 5 bin 500 lira diyor asgari ücret 5 buçuk milyon falan diyor. Hala altı sıfırı biz atalı aradan 18 sene geçti ama hala toplumsal hafızada ‘milyar milyar’ kavramları var.

Bir de tabi ki şu andaki hükûmet enflasyonu patlattıkça insanlar ister istemez o bol sıfırlı günleri biraz hatırlıyor.

650 milyar lira ne demek?

Bir ölçüyle mukayese edeceğiz bakın.

Bugün TOKİ’nin bugün açıkladığı konut fiyatları var değil mi? Peşin ödeyene konut fiyatı yaklaşık 650 bin civarında bir rakam. Boy boy değişiyor il il değişiyor ama peşin 650 bin lira bir konutun fiyatı diyor yüzde 40 indirimli diyor kabaca. Yuvarlayarak söylüyorum çünkü il il ve büyüklüğüne göre değişiyor.

650 bin lira bir konut demek. 650 milyar liraya kaç konut alabilmek demek?

Tam 1 milyon arkadaşlar 1 milyon konuttan bahsediyoruz.

Şu rakama bakın rakama bakın.

650 milyar lira faiz artı kur farkı toplam ödeyecekler ya bu sene bu rakama 1 milyon tane konut alabiliyorsunuz.

Yani 2022 yılında tam 1 milyon konutluk parayı bir azınlığa, elinde zaten parası olan bankada mevduat olan azınlığa ödüyorsunuz.

İşte bu hükûmet fakirden alıp zengine veren bir hükûmettir.

İşte bu hükûmet hani bir Robin Hood hikâyesi vardır biliyorsunuz, Robin Hood’un yaptığının tam tersini yapıyor bunlar.

Yani fakirden alıp zengine veriyorlar.

Bu devlet bu parayı nereden buluyor 650 miyarı nereden buluyor?

Asgari ücretlinin verdiği vergiden alıyor. Gidiyorsunuz evinize bir kalıp peynir alıyorsunuz o peynirin KDV’si var ya o KDV’sinden alıyor. Bizim memurumuzun sabit gelirlilerimizin, çocuğunu okulda okuturken ödediği KDV var kırtasiye alırken aldığı KDV var ya o KDV’leri topluyor topluyor topluyor faiz ve kur farkı olarak ödüyor.

Bu işte fakirden alıp yoksuldan alıp da zengine vermek değil de ne Allah aşkına yahu. Böyle bir şey olur mu?

Gerçekten değerli arkadaşlar büyük bir tiyatro oynuyor bunlar çok büyük bir tiyatro.

Yani enflasyonu kuru patlatan sanki başka birisi, konut projeleriyle asgari ücretteki artışla işte öğrencilere yol parası vererek güzellik yapan başka birisi.

Ya siz kuru ve enflasyonu patlatarak bu milletin cebinden Kepçeyle aldınız önceden.

Şimdi kepçeyle aldığınızın çok küçük bir kısmını kaşıkla verirken reklam yapa yapa müjde müjde diye açıklıyorsunuz artık bunu anlayın.

Bu büyük bir aldatmaca arkadaşlar büyük bir aldatmaca.

Hükümet sosyal konut projesini “en büyük proje” diye açıklıyor ya hani...

En büyük proje değil mi?

Ya kendi verdikleri rakam bakın. ‘5 milyon kişi kuyruğa girdi’ diyor, Cumhurbaşkanı’nın verdiği rakamlar bakın.

Ne diyor? 1 milyon 200 bin kişiye konut verdik bugüne kadar.

Ne kadar zamanda? 20 yılda. Yani yılda eder 60 bin konut bakın.

20 yılın ortalamasının yılda 60 bin olduğunu toplam 1 milyon 200 bin olduğunu kendi söylüyor.

5 milyon kişinin kuyruğa girdiğini de kendi söylüyor.

Yılda yüz bin civarında konut yapacağını da kendi söylüyor. Bu ne demek yılda 100 bin konut hızıyla yılda 100 bin konut hızıyla 5 milyon kişiye sıra ne zaman gelir? 50 senede gelir yahu 50 yılda.

Ya 50 yılda sıra gelecek millete bunu övüne övüne anlatıyor. Üstelik bütün konut piyasasındaki fiyatı patlatan kim?

Dolar kuru artınca A’dan Z’ye bütün inşaat maliyetlerini artıran kim?

Bu konut fiyatlarını patlatan kim?

Sen konut fiyatlarını patlat hükûmet olarak ondan sonra TOKİ üzerinden vatandaşa kurayla piyangoyla ucuz konut vereceğinin reklamını yap.

Yılda 100 bin konut yapacağım üstelik parayla satıyor bedava vermiyor. Hâlbuki faize verdiği kur farkına verdiği para yılda 1 milyon konut ediyor yahu.

Hesap o kadar açık ki o kadar aydınlık ki.

Fakat bunlar elindeki propaganda makinasıyla sürekli sürekli sürekli insanlara yalanları yanlışları empoze etmeye devam ediyorlar.

Ama inanın milletimiz artık bunlara kanmıyor, inanmıyor.

Sürekli sahadayız.

İşte daha geçen hafta sonu Konya’daydık Karaman’daydık.

Değerli arkadaşlar vatandaşımız her şeyi anlamış her şeyi.

Her şeyi o kadar iyi biliyor ki o kadar görüyor ki... ‘Tamam diyor ya unlar bir tiyatro oynasın.’ Bu arada tiyatro sanatçılarımıza saygım sonsuz ha.

Yani ama siyaset tiyatro değil. Ona vurgu yapıyorum. Siyasetin sahici olması lazım.

Elindeki replik beyse onu oynamaması lazım siyasetçilerin.

Bugünün rolü bunu gerektiriyor yarının rolü bunu gerektiriyor diye tiyatro sanatçılarımız en iyi şekilde sanatını yapacak siyasetçiler de gerçek dürüst siyaset yapacak.

Bizim vurguladığımız bu.

Bakın değerli arkadaşlar

Bunlar tam 4 yıldır, “faize karşıyız” hamaseti yaptılar, şimdi ise Cumhuriyet tarihinin en büyük faizini ödeyen hükûmet oldular.

Ben buradan Sayın Erdoğan’a sesleniyorum. Ya ‘nas’ diye diye sen bunları yapmadın mı? Sonuca bak sonuca. Sonuçta ne oldu?

Çünkü Allah’ın verdiği aklı kullanmazsan ilim yolundan saparsan düşeceğin hal budur.

Durum çok açık. Çok açık.

Faiz talimatla düşmez arkadaşlar. Faiz güvenle düşer, düzgün ekonomi politikalarıyla düşer, liyakatli kadrolarla düşer, istişareyle düşer ama en önemlisi başta da söylediğim gibi hukukla düşer adaletle düşer demokrasiyle düşer.

Bunlar ekonomiyi de mahvetti sosyal adaleti de mahvetti ama sonuçta bedelini de millet ödüyor şu anda.

Koskoca ülkenin boğazını sıktılar, boğazını. Nefes alamıyor insanlar.

*****

Arkadaşlar durum maalesef gerçekten vahim.

Bakın 3 hafta önce buradan bir uyarıda bulunmuştum.

Demiştim ki bu hayvancılıkla uğraşan vatandaşlarımız feryat ediyor. Gittiğimiz her ilde ‘Ben artık hayvanlarımı kese kese sayısını azaltıyorum’ diye üreticiler bana geliyor feryat ediyor. Bu iş ciddi. Türkiye’deki büyükbaş hayvan stokumuz da azalıyor. Küçükbaş hayvan stokumuz da azalıyor. Giderek ithalata daha bağımlı hale geliyoruz diye buradan hükûmeti uyarmıştım.

Demiştim ki bakın ‘Çiğ sütün litresinin en az 9 liraya yükseltilmesi gerektiğini ve Yem maliyetinin de yarısının da devlet tarafından karşılanması gerektiğini’ söylemiştim.

Siz maliyeti düşürmeden enflasyonu düşüremezsiniz.

Çünkü şu anda Türkiye’deki enflasyon ağırlıklı olarak bir maliyet enflasyonu.

Kur patladığı için maliyetler arttığı için enflasyon artıyor.

‘Vatandaşın satın alım gücü çok yüksek herkesin refahı çok Yüksek o kadar yoğun bir alışveriş var ki oradan enflasyon oluşuyor’ diyemezsiniz.

Sorunu doğru tespit etmeniz lazım.

Şu andaki enflasyonun ana sebebi maliyettir. Siz maliyeti düşürmek zorundasınız.

Maliyeti düşürmek için de üreticiye doğrudan destek vermek zorundasınız.

Biz bakın parti programımızda da yazdık Tarım Eylem Planı’mızda yazdık.

Ne dedik?

Yem fiyatının yarısının devlet tarafından karşılanması lazım dedik.

Başka türlü bu iş olmaz.

Ve çağrı yaptık sütün fiyatı 9 lira olmalı yem maliyetinin yarısını da devlet karşılamalı. Ancak o zaman siz hem üreticimizin az da olsa geçimini sağlamasını gerçekleştirmiş olursunuz hem de süt ve süt ürünlerini vatandaşa makul fiyatlarla yansımasını sağlarsınız dedik. “Aksi takdirde peynir bulamayız, yoğurdu parayla bile alamayız, çocuklarımıza sabah bir bardak süt içiremeyiz” demiştim.

Çünkü Beştepe’nin aklı evvelleri, bu yıl üreticinin tüm maliyeti artarken süt fiyatını baskılamaya çalıştılar. Akıl almaz bir şekilde, “süt fiyatını artırmayalım ki, yem fiyatı da artmasın” dediler.

Hesaba bakın.

Yani inanın bu ülkeyi tanımıyor bunlar bilmiyorlar.

Bu ülkenin 10 tane süt üreticisini çağır konuş sana sorunda söyleyecektir çözüm de söyleyecektir. Ama onlar bunlara ulaşamıyor.

Sarayla kim konuşuyor? Sarayla ithalatçılar konuşuyor.

Sarayla cepten cebe irtibatı olan kim? O yüksek miktarda et ithalatı yapanlar. Yüksek miktarda buğday ay çiçeği mısır ithalatı yapanlar ancak cepten cebe konuşuyor.

Çünkü orada rakamlar büyük. Ve birkaç kişi üzerinden dönüyor iş. Sadece birkaç kişiye izin veriliyor.

Kısa süreli kota açılıyor birkaç kişiye izin veriliyor sonra kapatılıyor.

Siz çıkında ‘ben buğday ithal etmek istiyorum’ deyin de bir görün bakalım yapabiliyor musunuz mümkün mü?

Ancak oraya yakın olanlar yapabiliyor bunu.

Dolayısıyla şu anda ki hükûmet et ithalatçılarının buğday ithalatçılarının ayçiçeği ithalatçılarının etkisi altında veriyor bütün bu kararı.

Çitçimizin feryadını onun için duymuyorlar.

Süt üretici vatandaşlarımız da ne yapıyor sırf bu akılsızlık yüzünden, büyük zarar ediyor.

Ve Köylümüz, üreticimiz, masraflarla baş edemez durumda.

İnsanlar, içleri kan ağlayarak her gün emek verdiklerini ineklerini kesime göndermek zorunda kalıyor.

Ulusal Süt Konseyi dün ne yaptı? Sütün litre fiyatını 7,5 liradan, 8,5 liraya çıkarttı. Biz 9 dedik ya 8,5. Ne oldu? Ne oldu? Bizi dinlemediler de ne oldu?

İşte şimdi Ulusal Süt Konseyi’ni de dinleyen yok arkadaşlar. Süt şu anda artık kontrolsüz bir şekilde acık artırmayla piyasada 9 lira 30 kuruş gibi bugünlerde benim aldığım fiyat bu piyasadan.9 lira 30 kuruş gibi zaten piyasada açık artırmada oluşmuş durumda.

Çünkü kıtlaştıkça azaldıkça artık onun fiyatını siz ne açıklarsanız açıklayın dışarda onun ayrı bir fiyatı oluşur.

İnekler kesildikçe, süt veren hayvanların sayısı azaldıkça süt kıtlaştıkça artık bunun fiyatı artmaya mahkûm.

Siz enflasyonu böyle bilim dışı akıl dışı yöntemlerle düşüremezsiniz.

Enflasyonu düşürmenin en önemli yolu arkadaşlar bol üretimdir. Bolluktur.

Ülkede bol yatırım olacak insanlar geleceğe güvenle bakacak. Bol bol üretilecek ki o bollukla ancak enflasyon düşer.

Makroekonomik istikrarla döviz kurunun ve enflasyonun kontrol altına alınması ile ancak bu ülkede enflasyon düşer.

Bunlar bilmiyor. Öğrenemediler. Bilenlerle de konuşmuyorlar.

Yani sonuçta değerli arkadaşlar süt ve süt ürünlerinin daha da pahalanacağı bir döneme giriyoruz.

Süt sadece süt değil biliyorsunuz soframızdaki peynir demek yoğurt demek bunların hepsinin fiyatı artacak.

Ben buradan şimdi Beştepe’ye sesleniyorum; Üretimi teşvik etmediğiniz, maliyetleri patlattığınız için çocuklarımız artık önümüzdeki aylarda süt içemeyecek. Daha az süt tüketmek zorunda kalacak. Saçma sapan tezleriniz ve inatlarınız yüzünden, hayvanlar kesime gönderildiği için insanlar yoğurt, peynir yiyemeyecek.

Zaten biliyorsunuz et tüketimi Türkiye'de yarı yarıya azaldı.

150 lira 200 liraya 1 kilo et.

Öyle bir şey olur mu?

Ve gittikçe de azalıyor.

İnsanların çoğu bakın söyledim haftada iki gün evine proteinli besin alıp da çocuklarına protein içeren bir sofra kuramıyor. TÜİK’in rakamları bunu söylüyor bakın.

TÜİK itiraf ediyor.

Ben buradan açıklıyorum ya gelecek hafta bakarsanız TÜİK o rakamları baskılayabilir.

Talimat gelir sen niye bunu açıklıyorsun diye. TÜİK bunları da daha iyi göstermeye çalışabilir.

Henüz muhtemelen Türk talimat verenlerin dikkatine gelmiyor bu rakamlar.

Ve ben diyorum ki Hiç öyle Ulusal Süt Konseyi’nden de yeni bir müjde falan da açıklamayın. Milletin karnı tok.

Bu müjdelerden insanlar bıkacak.

Maliyetlerdeki artıştan da fiyatların artışından da siz sorumlusunuz.

*****

Değerli arkadaşlar,

Şimdi de yine biraz hakka, hukuka değinmek istiyorum.

Hiç şaşırmıyorsunuz artık. Biz buradan hukuk dedikçe adalet dedikçe şaşırmıyorsunuz çünkü buna çok vurgu yapmamız gerekiyor.

Herhalde bugüne kadar haktan, hukuktan bahsetmediğim hiçbir konuşmam olmadı.

Neden, biliyor musunuz değerli arkadaşlar?

Türkiye’nin DEVAsı, “adalettir” de ondan. Türkiye’nin DEVAsı, “adalettir”.

Türkiye’nin DEVAsı “insan haklarıdır”.

Adaletin, hakkın, hukukun olmadığı yerde hiçbir alanda başarı olmaz. Mümkün değil. Hukuk yoksa adalet yoksa o ülkede sadece 3-5 tane zengin türer.

Topyekûn zenginleşme olmaz. Tam tersine topyekûn yoksullaşma yaşanır.

Şu anda tam onu yaşıyoruz.

Anayasa Mahkemesi’nin ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin kararlarının uygulanmadığı ülkede gençlerin yarınları diye bir şey olmaz.

İşte pazartesi günü geçtiğimiz pazartesi günü bu salonda Dış Politika ve Güvenlik Eylem planımızı açıkladık.

‘İçeride güçlü bir hukuk sistemi yoksa Türkiye dış ilişkilerde bugünkü gibi ele avuç açmak zorunda kalır’ dedik.

‘Cumhurbaşkanı, oradan buradan 3-5 milyar dolar gelsin diye, ülke ülke gezmek zorunda kalır’ dedik.

Değerli arkadaşlar bakın,

İşte hukuksuzluğun en yakın örneği: Sansür yasası maalesef meclisten geçmek üzere.

Buradan meclisteki milletvekillerinin hepsine seslenmek istiyorum:

Bir kişiye değil; ülkemize ve milletimize hizmet edin diyorum.

Bu koltukların hepsi gelip geçici ha.

O milletvekili bir bakın meclisteki milletvekillerine kimler oturmuş bugüne kadar hepsi gelip geçiyor.

Ama bugün siz eğer bu sansür yasasının altına evet derseniz bu utancın altına imza atmış olursunuz.

Ülkemize 30-40 yıl geriye götürecek dünyadan koparacak işlere imza atmayın diyorum.

Verilen zararların telafisi zor telafisi güç.

Hukuku yok ederek ülkemizin yarınlarımıza zarar veriyorsunuz.

Geçen hafta demiştim: Sayın Erdoğan eğer hak ve özgürlükleri Anayasa ile teminat altına almak istiyorsa bu konusunda gerçekten samimiyeti varsa önce şu sansür yasasını meclisten çeksin bakalım demiştim.

Özgürlüklerle ilgili anayasa değişikliğinden bahsediyor aynı gün mecliste sansür yasası konuşulmaya başlandı.

Böyle tutarsızlık olur mu yahu. Samimi iseniz bu özgürlükler konusunda Adalet konusunda gereğini yapın. Anayasası ile de yapın yasasıyla da yapın.

Hiç endişeniz olmasın arkadaşlar. Bakın Biz bu ülkede hukukun üstünlüğünü evelallah tesis edeceğiz.

Herkes için adaleti sağlayacağız.

Üste çıkanın alttakini ezdiği, gücü ele geçirenin de başka kesimlere zulmettiği nöbetleşe zorbalık dönemine son vereceğiz.

*****

Değerli arkadaşlar,

Geçen hafta Sayın Erdoğan Alevi vatandaşlarımızla ilgili de, maalesef müjde verdi.

Maalesef diyorum çünkü bu konuyu da, Alevi vatandaşlarımızın taleplerini de, haklarını da hala anlayabilmiş değil.

Hala Türkiye'ye de bizim vatandaşlarımıza da kendi o dar perspektifinden kendi dar çerçevesinden bakıyor.

Neymiş Kültür ve Turizm Bakanlığı’na bağlı Kültür ve Cemevi Başkanlığı kuracakmış.

Hiç dinlemiyorlar arkadaşlar hiç. Buradaki sorunu inanın hiç görmüyorlar.

Kültür ve Turizm Bakanlığı ne yapacak belli değil. Çalışma usulünün çerçevesi belli değil.

Neden Kültür ve Turizm Bakanlığı? O da belli değil.

Ne yapmaya çalışıyorsunuz ne mesajı vermeye çalışıyorsunuz o bakanlığın altına kurmakla.

Bu ne demek biliyor musunuz? Seçimlerin yaklaştığı bir dönemde, konuyu geçiştirme çabası demek.

Alevi meselesini, onların talepleri idrak etmeden çözemezsiniz.

Evet, mesele yeni bir mesele değil. Ancak, Erdoğan bu meseleyi büyüttü arkadaşlar.

Bu mesele büyüdü büyüyor.

Şimdi seçime giderken, panik halinde ne yapacaklarını şaşırıyorlar.

Bütün butonlara basıyorlar panik halinde. Seçime gidiyorlar ve uçak da düşüşte ya bakalım hangi düğme bizi kurtaracak diye her düğmeye basıyorlar.

Ama insanlar sizin ne yapmak istediğinizin gayet iyi farkında.

Hiç endişeniz olmasın, bu meseleyi de zamanı gelince çözecek olan inşallah DEVA Partisi olacak. DEVA iktidarı olacak.

Değerli arkadaşlar, defalarca söylediğim gibi; Alevi vatandaşlarımız kendilerini nasıl tanımlıyorsa, devlet de onları öylece tanımak zorundadır.

İbadethanelerini nasıl tanımlıyorlarsa, devlet de öyle kabul etmek zorundadır. İnançlarını nasıl tanımlıyorlarsa, devlet de olduğu gibi tanımak zorundadır.

Devletin işi bizim Alevi vatandaşlarına Alevi vatandaşlarımıza onların inançlarını kültürünü onlara öğretmek değildir.

Onlara Şekil vermek onları belli bir kalıba sokmak değildir.

Devletin görevi Alevi vatandaşlarımızın inançlarını kültürünü geleneklerini olduğu gibi tanımak, olduğu gibi kabul etmektir ve onlara özgürlük alanını da garanti etmektir.

O özgürlük alanını korumaktır.

Evirip çevirip işi dolandırıp Kültür ve Turizm Bakanlığına havale etmek çözüm değildir.

Burada mesele eski eser, tarihi eser meselesi değil ki Kültür Turizm Bakanlığı ilgilensin.

Biz DEVA Partisi olarak açıkça söylüyoruz;

Alevi vatandaşlarımıza ve tüm vatandaşlarımıza ayrımcılık hissettiren uygulamaların hepsine son vereceğiz. Hepsine.

Hiç bir vatandaşımızın, devlette işe girerken, terfi alırken, üst düzey yönetici olurken ayrımcılığa uğramasına da izin vermeyeceğiz.

Tek ölçütümüz ehliyet ve liyakat olacak.

Her bir vatandaşımızın bu ülkenin eşit ve onurlu vatandaşı olarak yaşamasını sağlayacağız.

İşte çözüm burada arkadaşlar.

Ve inanın çok hızlı çözülür her şey ya.

Daha önce hiç bu işleri yapmamış olsak daha önce tamamen dışarıdan izliyor olsak deriz ki ya bu mesele çok büyük çok eski nasıl olacak şöyle böyle. Öyle değil ya. İnanın çok kolay.

Avrupa Birliği sürecini yürüten 3 yıl bu ülkenin Avrupa birliği bakanı olarak Türkiye'nin her alanda Avrupa Birliği standartlarını yükselmesi için çabalayan ve sonuç alan bir arkadaşınız olarak söylüyorum ki; inşallah bu işin çözümü bize nasip olacak.

Ve çok hızlı olacak çok hızlı.

Siz yeter ki önce zihninize şunu kodlayın. “Devlet millet için vardır” deyin. “Devlet Millet için vardır.”

*****

Değerli arkadaşlar,

Biliyorsunuz biz DEVA Partisi olarak yola çıktığımız ilk gün dedik ki, “biz alışılmış siyasi partilerden olmayacağız”.

Şikâyet eden, çözümleri çalışmayan, “hele bir seçimi kazanalım sonra bakarız” diyen bir siyasi parti olmayacağımızı zaten açıkladık.

Partimizi kurduğumuz ilk günden beri yoğun bir şekilde çözümler çalışıyoruz, eylem planları hazırlıyoruz.

İktidarımızın ilk 90 ve 360 gününde neler yapacağımızın da sözünü veriyoruz.

Çünkü o sorumluluğu üstlendiğimizde, kaybedecek bir dakikamız bile olmayacağını çok iyi biliyoruz.

Zamanında tam 13 yıl ülke yönetmeyle ilgili çok ciddi sorumluluklar üstlenmiş bir arkadaşınız olarak söylüyorum ki ; “Ne yapsak?” diye kaybedilecek vaktimiz olmayacak seçimden sonra.

Bugünden her şeyi hazırlamak zorundayız.

Biz ilk gün ne yapacağımızı, hatta ilk 90 dakikada neler açıklayacağımızı bugünden hazırlıyoruz. Ne yapacağımızı gayet iyi biliyoruz.

İki gün evvel 13. Eylem planımızı, “Dış Politika ve Güvenlik” Eylem Planımızı açıkladık.

Haftaya da inşallah 14. Eylem planımız olan “Kültür ve Sanat Politikaları ” Eylem Planımızı açıklayacağız.

Kasımla beraber Kasım sonuyla beraber inşallah 22 eylem planıyla 360 derece, ülkemizdeki bütün politika alanlarını kapsayacak bir eylem planı setini tamamlamış olacağız.

Bu bir ilk. Daha önce yapılmış bir şey değil.

Daha önce bakın seçimlere seçim beyannameleri ile gidilir.

Ve seçim beyannameleri sınırlı dokümanlardır.

Hâlbuki bizim eylem planlarımız çok detaylı çok kapsamlı madde madde atılacak adımlar yazıyor öyle Kaçak oynamak yok kaçak güreşmek yok yani. Her şeyi açık açık yazıyoruz takvim veriyoruz ve her şeyinde bütçesini hesap ediyoruz.

Yarın günü geldiğinde ya söz verdik ama paramız yok falan filan Allah utandırmasın Allah da duruma düşürmesin, bugünden bütçesine hesap ediyoruz ki günü geldiğinde sözümüzü tutalım bütün eylemlerimizi verdiğimiz takvim içerisinde inşallah gerçekleştirelim.

Ve bunların hepsini arkadaşlar eş zamanlı olarak gerçekleştireceğiz.

Yani 22 eylem planı zannetmeyin ki 1 ile başlayacağız bitince 2 başlayacak bitince 3 başlayacak öyle değil. Önce şu sonra bu diye ayrım yapmayacağız.

22 şeritli bir yol düşünün her şeritte bir eylem planı olduğunu düşünün, 22 şeritli yolda eş zamanlı olarak icraata başlayacağız.

İnşallah kazasız belasız güven içinde ülkemize o 22 bantla otobanda 22 şeritli otobanda Atılım üstüne Atılım yaptıracağız.

Biz tam da bu yüzden DEVA Partisi’ni kurduk.

Siyaseti, “profesyonel meslek” olarak görenlerden olmadık. Olmayacağız.

Hiçbir zaman çözüm odaklı yaklaşımdan taviz vermedik, vermeyeceğiz.

Biz ülkemize yapışan bu yoksulluğu def etmek için DEVA Partisi’ni kurduk.

Herkesin kendisini özgür, eşit ve güvende hissettiği bir ülke olmak için biz DEVA Partisi’ni kurduk.

Bizim hayallerimizde özgür ve zengin bir Türkiye olduğu için DEVA Partisi’ni kurduk.

İnanıyorum ki, hayallerimize en kısa hep beraber sürede ulaşacağız.

*****

Değerli arkadaşlar,

Değerli basın mensupları,

Ben sözlerime şimdilik burada son vermek istiyorum arkadaşlarımızın soruları varsa onlardan gelecek soruları cevaplayarak toplantımıza devam edelim.