20 Ekim 2022 DEVA Partisi Genel Başkanı Ali Babacan’ın Madencilik ve Enerji Eylem Planı Konuşması

20 Ekim 2022

Madencilik ve Enerji Eylem Planı
 
Kıymetli basın mensupları,
 
Değerli konuklar,
 
Değerli çalışma arkadaşlarım,
 
Ekranları başında ve sosyal medya hesaplarımızdan bizleri izleyen değerli vatandaşlarımız,
 
Hepinizi saygıyla sevgiyle selamlıyorum, partimizin Madencilik ve Enerji Eylem Planını açıklayacağımız basın toplantısına hoş geldiniz diyorum.
 
*****
 
Acı günlerin ortasındayız. 
  
Geçtiğimiz cuma günü, 6 gün önce, Amasra’daki faciada 41 madenci kardeşimizi kaybettik.
 
Acımız büyük. Çok üzgünüz. Ülkece üzüntümüzü tarif edecek kelimeler bulamıyoruz. 
 
Ne zaman konu açılsa gerçekten boğazımız düğümleniyor.
 
Bir kere daha huzurunuzda acılı ailelere başsağlığı ve Allah’tan bol sabır temenni ediyorum. Mekanları cennet olsun.
 
Her bir canımızın apayrı bir yaşam öyküsü vardı. Her birisinin sevdikleri vardı. Her birisi hayali olan insanlardı.
 
Hepsine bir kez daha Allah’tan rahmet diliyorum. 
 
Biliyorsunuz, geçtiğimiz cumartesi günü önceden planladığımız bir Erzurum Mitingi vardı. 
 
Arkadaşlarımız gerçekten yoğun bir hazırlık yaptılar ve tüm Erzurum’da çok ciddi bir hareketlenme olmuştu.  Ama biz Cuma Erzurum’a vardıktan sonra haberleri almaya başladık. Cumartesi sabah tablo net ortaya çıktıktan sonra Erzurum mitingimizi iptal etme kararı aldık. 
 
Mitingin ardından yaptığım kısa açıklamada da ifade etmiştim; kaybettiğimiz canları sadece sayıyla ifade etmek gerçekten gücümüze gidiyor.
 
Çünkü her bir kayıp canın ayrı hayat hikâyesi var, ayrı ayrı sevdikleri var. Her biri; birinin babası, birinin kardeşi, birinin oğlu, birinin arkadaşı, birinin eşi... 
 
Cumartesi günü Erzurum’dayken açıklanan isimler henüz tamamlanmamıştı. 
 
Sayı aşağı yukarı belli olmuştu kayıp sayımız fakat isimlerin hepsi açıklanmamıştı. 
 
Şimdi ben her birini isimleriyle tek tek anmak istiyorum:
 
Ali Doğru, Aziz Köse, 
Berkay Kesim, Berkay Pınaroğlu,
Burçin Saban, Deniz Baysal, 
Emrah Kaval, Emrah Kaya, 
Enes Aydın, Ercan Akdeniz, 
Ercan Saraç, Ferhat Poyraz, 
Fikret Kansız, Gökhan Mercan, 
Gürdal Serenli, İbrahim Köse, 
Mehmet Bulut, Mehmet Kara, 
Murat Ergin, Murat Öztan, 
Mustafa Can Yıldırım, Mustafa Çelik,
Okan Akgül, Orhan Altun, 
Öner Yıldız, Rahman Özçelik, 
Ramazan Özer, Rasim Bulut, 
Remzi Özçelik, Rıdvan Acet, 
Sabri Akdere, Selçuk Ayvaz, 
Serhat Kahraman, Serkan Nakaş, 
Soner Ak, Suat Demirkıran, 
Şaban Yıldırım, Şuayip Okul, 
Yasin Çelik, Yener Saygın, 
ve Yusuf Özerkan
 
Bir kez daha, her birini rahmetle anıyor, tüm ülkemize başımız sağ olsun diyorum. 
 
*****
 
Değerli arkadaşlar,
 
Facianın ertesi günü, pazar günü Amasra’daydık. Ailelerin acılarını paylaştık. Ağıtları dinledik.
 
Hayatlarını kaybedenlerin eşleriyle, analarıyla, babalarıyla, kardeşleriyle acılarını paylaştık. Arkadaşlarıyla buluştuk, dertleştik. 
 
Cenazelerden geliyoruz.
 
Kederliyiz, üzgünüz.
 
Evet; madencilik insanlığın en tehlikeli mesleklerinden birisi.
 
Çalışanlar; yanma tehlikesiyle, yaralanma tehlikesiyle, ölüm tehlikesiyle yaşayarak hayatlarını kazanıyorlar.
 
Aileleri nefes alsın diye, her gün kendileri akciğerlerini tüketiyorlar.
 
Yerin yüzlerce metre altında ekmeklerini taştan çıkarırken, sürekli ölüm tehlikesiyle baş başalar. 
 
Maalesef, son 40 yılda, bini aşkın madencisini, görevi başındayken kaybeden bir ülkeyiz.
 
Ben bundan tam 1 sene önce Zonguldak’taki bir kömür madenine indim. Böyle bir 8-10 arkadaşımızla beraber.
 
Ta en uç damarlara kadar girdik. Ve gerçekten yerin altında o kömür damarı nereye doğru gidiyorsa o damarı takip eden ve bitmeyen bir yer altında yolculuk söz konusu. 
 
Ve o damarların en ucunda en dar alanlarında bazen kazmayla bazen kompresörle arkadaşlarımız çalışarak hayatlarını kazanmaya çalışıyorlar. 
 
Zor bir meslek.
 
Ama biz bu ölümlerle yaşamaya alışamayız arkadaşlar. 
 
Madencilik ile ölümü eşitleyemeyiz. 
 
Onun için bugün güçlü bir şekilde “İtirazımız var” diyoruz. 
 
Geçmişten ders çıkarılmamasına itiraz ediyoruz.
 
İş güvenliğini yok sayan çalışma sistemine itiraz ediyoruz.
 
İnsanların; tedbirsizlikten, denetimsizlikten göz göre göre ölmelerine itiraz ediyoruz.
  
Önlenebilir kazaların ardından, yargılamaların adil olmamasına itiraz ediyoruz. 
 
Cumhurbaşkanının 2022 yılında çıkıp, ta 1906 yılında Fransa’da olan bir maden faciasını örnek göstermesine itiraz ediyoruz.
 
“Kader” gibi, “fıtrat” gibi önemli kavramların istismar edilmesine itiraz ediyoruz. 
 
Değmez arkadaşlar bakın gerçekten değmez.
 
Dün gördük. Ülkenin cumhurbaşkanı, partisinin grup toplantısında, “Ben kaza ve kadere iman etmiş bir insanım” diyor. 
 
Eyvallah.
 
Ama böyle bir ortamda da karşısındakiler iştahla alkışlıyor.
 
Bir sakin olun ya... Bir mahcup olun. İnsanların kutsallarını istismar etmenin şu an sırası değil.
 
Hepimiz kadere inanıyoruz. Hepimiz kazaya inanıyoruz ama olayın sadece bu çerçeveden sunulup hiçbir şey yokmuş gibi hükümetin bu işte hiçbir sorumluluğu yokmuş gibi elini sabunlayıp çıkmasına da itirazımız var. 
 
41 cenazemiz var ve acımız taptaze.
 
Yönetimin başındaki kişinin, birilerini dinsizlikle suçlamadan önce şunlara cevap vermesi lazım:
 
Çünkü ne yapıyor? Dikkat edin hep kutuplaştırıyor. 
 
Yani biz inananlarız diyor bizi eleştiren adeta inanmayan demeye getiriyor. 
 
Biz kadere ve kazaya inanıyoruz diyor bizi kim eleştiriyorsa demek ki onlar inanmıyor demeye getiriyor. 
 
Böyle bir şey olur mu yahu? Gerçekten ayıp. 
 
“Madenciler neden öldü?” , “Neden ölümler önlenmedi?” diye biz burada soruyoruz. 
 
Raporları neden dikkate alınmadı? Neden uyarılara kulak asılmadı diye soruyoruz. Buna cevap verin diyoruz.
 
İşi hemen “kader”, “fıtrat” çerçevesine sokmadan siz önce bir sorun, soruşturun.
 
“Acaba tedbirde bir kusur var mıydı?” diye bir denetlemeyi önce tamamlayın ondan sonra konuşun yahu. 
 
Şu acı günlerde bari kutuplaştırmayı, ötekileştirmeyi bir kenara bırakın milletçe hep beraber acıyı paylaşma gününde bu ülkeyi siz inanan inanmayan diye siz ayırmaya kalkamazsınız. 
 
Buna haddiniz yok.
 
Bakın değerli arkadaşlar, 
 
Dünkü grup konuşmasında Cumhurbaşkanı bu kazada taraf olmuştur. 
 
Uzun uzun tedbirleri okuyor kürsüden. Şu tedbiri aldık bu tedbiri aldık diye. 
 
Bu tedbiri aldık şu tedbiri aldık diye sen kürsüden açıklama yaptıktan sonra bu işi soruşturan savcıların elini kolunu bağlıyorsun yahu.
 
Taraf oluyorsun çünkü. 
 
Burada yapılması gereken derhal ama derhal bu işin başındakilerin hemen görevden el çektirilmesi ve soruşturmanın tarafsız, bağımsız bir şekilde yapılması.
 
Bu işin yöntemi bu.
 
Hatırlayın eskiden demokrasimizin daha iyi olduğu dönemlerde soruşturmanın selameti için görevden el çektirmek diye bir kavram vardı. Bir hatırlayın. 
 
Bakın son zamanlarda bunların tamamı unutuldu. Tamamı unutuldu. 
 
Ya siz o işten sorumluları hala görevde tutarsanız delilleri karartmaya kadar işlemler orada yapılabilir. 
 
Çok temel bir hukuk kaidesi çok temel bir bağımsız tarafsız yargı süreci kaidesidir bu. 
 
Bırakın öyle istifa ettirmeyi, görevden geçici el çektirmeyi, ülkenin Cumhurbaşkanı çıkıyor şu tedbiri almıştık, bu tedbiri almıştık.
 
Adeta ne demeye getiriyor. Ya bizim suçumuz yok kader diyor fıtrat diyor işi o çerçeveye oturtup geri çekiliyor.
 
Biz buna izin vermeyeceğiz. 
 
Bu işin üzerine üzerine gideceğiz. 
 
Bakın ben pazar günü maden alanında yaptığım açıklamada ne demiştim? Mutlaka demiştim bir araştırma komisyonu kurulması lazım. Hemen ve mecliste bu işin tarafsız bağımsız bir sürecin hemen başlaması lazım demiştim. 
 
Bizim arkadaşlarımız pazartesi sabahı bu hazırlığı yaparken baktık iktidar partisi bu işin sonu kötü ön alıp hemen kendisi araştırma komisyonuyla ilgili bir teklifte bulundu. 
 
Şimdi orada bu işin rahat bir şekilde ele alınıp iyi incelenmesi gerekiyor. Üzerine gidilmesi gerekiyor.
 
Çünkü olanlardan ders alacağız ki bir daha tekrar edilmesin. 
 
Burada bir sıkıntı var bir sorun var. 
 
Bir patlama oldu yahu. Bunu bir sebebini önce inceleyin bulun. 
 
Nedir? Kusur nerede, nasıl. Bir önce inceleyin. 
 
İşte arkadaşlar biz bu yönetim zihniyetine itiraz ediyoruz.  
 
Biz sadece itiraz etmekle kalmıyoruz. Aynı zamanda ilan da ediyoruz.
 
Madenci ölümleri, Türkiye’nin üstünde bir kara lekedir. Ve biz bu lekeyi inşallah sileceğiz.
 
Hep beraber sileceğiz. 
 
Nasıl sileceğimizi inşallah Candan Bey birazdan madde madde açıklayacak.
 
Çünkü biz sadece durum tespitiyle kalmıyoruz arkadaşlar. Biz çözümlerimizi de ortaya koyuyoruz. 
 
Ve uzun süredir üzerinde çalıştığımız bir eylem planı var Madencilik ve Enerji Eylem Planı. Madencilik Eylem Planı’nda da bu kazalar tekrar olmasın diye ne yapılacağını açık açık açık ortaya koymuş durumdayız.
 
Çok kapsamlı bir çalışma ve bunu biraz sonra sizlerle paylaşacağız.
 
Tabi burada mesele madencilik olunca öncelikle işin her yönüne bakmamız gerekiyor. Her açıdan meseleye yaklaşmamız gerekiyor. 
 
Ve meselenin bir iş güvenliği var perspektifi var bir can güvenliği perspektifi var, çevre perspektifi var. 
 
Çünkü bugün madencilik dendiğinde eşittir çevre katliamı olarak da bir tablo karşımıza çıkıyor.
 
Dolayısıyla biz altını çiziyorum: Emekçilerin can verdiği bu madencilik sistemine son vereceğiz.
 
Çevrenin yok edildiği bu madencilik sistemine de son vereceğiz.
 
Bu amaçla, iktidarımızın ilk 6 ayında “Sorumlu Madencilik İlkeleri”ni Türkiye’ye getireceğiz.
 
Özellikle bakın “getireceğiz” diyorum.
 
Kimse kusura bakmasın, her konuda “yerli ve millî” kılıfı içerisine abuk sabuk işeri doldurup millete dayatma dönemini sona erdireceğiz.  
 
Dünyayla uyumlu olmayan dünyadan kopuk, dünyanın en iyi örneklerini uygulamayıp yerli milli kılıfı içerisine sokup milli madencilik milli kurallar dediğinizde başınıza ne geldiğini görüyorsun işte yaşıyorsunuz. 
 
Biz bakacağız: Madencilik sektöründe en öndeki ülkeler hangileri? Kanada mı? Amerika mı? Almanya mı? Avustralya mı? Neresiyse ama dikkat edin bunların hepsi demokrasinin ileri olduğu ülkeler demokrasi ileri buralarda. 
Demokrasi endeksinde hangi ülke en yukardaysa o ülkede madencilik ölümleri en dipte. 
 
Dün bir de çıkmış Sayın Erdoğan ölüm rakamlarını veriyor. 
 
Ya oradaki üretim rakamlarını sen niye vermiyorsun arkadaş? 
 
Bizim kaç katı üretim yapan o ülkeler. Bizim kaç katı üretim yapıyorlar kaza ve ölüm sayıları orada, e bizim üretimimize göre bakın istatistikler bir facia. 
 
Bu kadar az üretime bu kadar yüksek sayıda kaza bu kadar az üretime bu kadar yüksek sayıda ölüm böyle bir şey yok. 
 
İşte biz en iyiyi örnek almak zorundayız.
 
Ve o en iyi bu işin en iyi yürüdüğü ülkeler ne yapıyorsa tedbir konusunda alacağız buraya getireceğiz.  
 
Maden kazalarının istisna olduğu, insana değer verilen ve çevreye değer verilen ülkelerin kurallarını örnek almak bir fazilettir.
 
Bilmiyorsan öğreneceksin. 
 
Ne demiş? İlim Çin’de de olsa git öğren demiş değil mi? 
 
Öyle yerli milli deyip de milli kurallar bizim kurallar deyip daha fazla can kaybına bizim tahammülümüz yok. 
 
Ve arkadaşlar, en önemlisi, denetim mekanizmalarını sağlamlaştıracağız.
 
Bağımsız denetimi esas alacağız.
 
Tam demokrasi hedefimizden de taviz vermeyeceğiz.
 
Çünkü arkadaşlar demokrasi hayat kurtarır. 
 
Evet, tam demokrasi hayat kurtarır. Niye? Çünkü tam demokraside bağımsız denetim vardır da ondan.
 
Tam demokraside güçler ayrımı vardır. Tam demokraside yasama, yürütme ve yargı birbirinden bağımsız çalışır. 
 
Yargı yürütmenin etkisi altında kalmadan denetimini yapar. 
 
Yargı hükümetin etkisi altında kalmadan olayı soruşturur mahkeme süreçleri işler. 
 
Geçmişten ders alınca da gelecekte hatalar kazalar tekrar etmez. 
 
Olsa bile miktarlar çok düşer. Kaza sayıları çok düşer ölüm sayıları çok düşer. 
 
Onun için tam demokrasi diyoruz. Onun için tam demokrasi hayat kurtarır diyoruz. 
 
*****
 
Değerli arkadaşlar,
 
Ben çok fazla detaylara girmeden birazdan sözü Candan Beye devredeceğim. Ancak birkaç hususun daha altını çizmek istiyorum.
 
Eylem planlarımızı hayata geçirdikten sonra, inanıyorum ki, madenciliği sadece ekonomimize sunduğu katkılarla konuşacağız.
 
Evet ülkemizin değeridir yer altındaki varlıklarımız.  Bu değeri açığa çıkartmak ülkemizin refahı açısından önemlidir. 85 milyonun refahı açısından önemlidir ama bunu yaparken hem iş sağlığı ve güvenliğini tam sağlam tedbirlere bağlamamız gerekiyor hem de çevreye duyarlı çevreye zarar vermeden bu işi yapmamız gerekiyor.
 
İşte bu kapsamda, madenciliğe dayalı sanayimizi stratejik bir sektör olarak tanımlamamız gerekecek.
 
Böylece hem ihracatımızı hem de istihdamımızı artıracağız.
  
Değerli arkadaşlarım,
 
Değerli basın mensupları,
 
Bugün açıkladığımız çözümlerimiz sadece madencilik ile sınırlı değil. Enerji alanında da topyekûn bir atılım yapmayı hedefliyoruz.
 
Yani bugünkü eylem planımız biliyorsunuz Madencilik ve Enerji Eylem Planı. 
 
Şu ana kadar konuştuklarım ağırlıklı olarak işin madencilik boyutuydu. 
 
Şimdi de enerji konusuna gelmek istiyorum. 
 
Ve biliyorsunuz, Beştepe’nin en çok istismar ettiği konulardan birisi bu enerji konusu.
 
Tarihimizin en uzun süre bakanlık yapmış insanlarından biri olarak söylüyorum bakın: Ülkemizin şu anda bir Enerji Bakanlığı yok. Enerjiyi değil, algıyı yöneten bir hükümet var şu an Türkiye’de. 
 
Yetki zaten Algıları Ayarlama Enstitüsü olarak çalışan İletişim Başkanlığı’nda. Sürekli bir propaganda makinesi çalışıyor.
 
Gerçek bilgiye ulaşmak gerçeği anlamak hemen hemen artık mümkün değil. 
 
Çünkü hükümetin söylediğine açıkladığına güven yok. 
 
Bugün alışverişe giden her insanın yaşadığı enflasyonu gerçeğinden farklı olarak açıklayan bir TÜİK’e ya da hükümetin diğer birimlerine güven yok. 
 
Geçtiğimiz hafta Beştepe’dekiler, her 100 liralık elektrik ve doğal gaz faturasının 80 lirasını üstlendiklerini söylediler.
 
Bakın biz üstleniyoruz diyor. 
 
Sanki Beştepe kendi cebinden ödüyor gibi. 
 
Ya siz nereden ödüyorsunuz o parayı? 
 
O her 100 liralık elektrik faturasının doğalgaz faturasının 80’ini biz üstleniyoruz diyor. 
 
E çıkarsınlar hesapları göstersinler.
 
Kim ödüyor yahu o yüzde 80’i? 
 
Siz o yüzde 80’i de bu milletten topladığınız vergilerden ödüyorsunuz kusura bakmayın yani. 
 
Bu milletten vergiyi topluyorsunuz milletten topladığınız vergiyle tekrar o doğalgazın yüzde 80’ini süspanse ediyorsunuz.  
 
Bu milletin parası arkadaşlar, sizin bizim her birimizin ödediği vergiler bunlar. 
 
Asgari ücretlinin çalışırken ödediği vergi bu. 
 
Evine şöyle bir yarım kilo peynir alanın alışveriş yaparken ödediği KDV o.
 
Oralardan birikiyor bu paralar. 
 
Süspansiyon oradan sağlanıyor.
 
Biz üsteniyormuşuz. Lafa bak. Biz...
 
Kimsin sen yahu? 
 
Sen bu ülkenin vergisini toplayıp vergiden bunları ödüyorsun kimse kimseyi kandırmasın. 
 
Sanki devletin büyük petrol kaynakları var Petrolü satıyor devletin eline petrol geliri geçiyor da onu dağıtıyor. 
 
Bunu yapan ülkeler var ama Türkiye’nin böyle bir imkânı yok. 
 
Türkiye hala enerjiyi ithal etmek zorunda olan bir ülke. 
 
Demek ki devletin her bir kuruş bütçe geliri yine bu milletten toplanan para. 
 
Kimse bunu sanki bir “hayır işliyor” gibi anlatmasın.
 
*****
  
Değerli arkadaşlar,
 
Bu hükümet, artık kalmayınca, sadece boş propaganda ile şu anda gemiyi yürütmeye devam ediyor.
 
Boş propaganda. 
 
Gerçek hayatta başarısız oldular.
 
Şimdi hayal alemini kurtarmaya çalışıyorlar.
 
Fakat bu mesele, ciddi bir mesele. Gerçekçi ve akılcı çözümler isteyen bir mesele.
 
Biz de enerjide atılım hedefimizi tam da bu çerçevede hazırladık.
 
İddialı bir eylem planı hazırladık.
 
Enerji piyasalarını özgürleştireceğiz arkadaşlar ve Rekabetin önünü açacağız.
 
Enerji sektörü, hükümete yakın olanın kazandığı, uzak duranların zarar ettiği bir sektör olmayacak artık.
 
Çünkü bakın dikkat edin enerjide de madencilikte de Beştepe’ye yakınsanız işleriniz tıkırında. 
 
Beştepe’ye uzaksanız para kazanmak mümkün değil. Tam tersine zarar.
 
Batan şirketler var, iflas edenler var kredi borcunu ödeyemeyen şirketler var madencilikte de enerjide de. 
 
Ama Beştepe’ye yakınsanız işler yürüyor.
 
Biz işte bu düzensizliğe son vereceğiz. 
 
Adil ve şeffaf bir anlayışla bu sektörün düzenlemesini ve denetlemesini gerçekleştireceğiz. 
 
Gerçek anlamda fırsat eşitliğini sağlayacağız. 
 
Herkes hak ettiğini alacak.
 
Ve öngörülebilir bir sektör oluşturabileceğiz öngörülebilir. 
 
Siz insanlara milyarlarca dolar yatırım yaptırıyorsunuz arkasından kuralları bir değiştiriyorsunuz insanlar kredi borcunu ödeyemeyecek hale geliyor.
 
‘Ya siz ne yapıyorsunuz arkadaş ben size güvendim sizin bu kurallarınıza güvendim yatırım yaptım şimdi siz kuralları düzenlemeleri değiştiriyorsunuz benim yatırımımı zarar eder hale getiriyorsunuz.’ Bunu soruyor yatırımcı. Cevap ne? ‘Sen özel sektörsün riskine katlanacaksın. Bana sordun da mı bu yatırımı yaptın.’
 
Bakın bunlar gerçek cevaplar ha. Bunlar bizzat sektörün içindekilerin bize anlattığı olaylar. 
 
‘Sen özel sektörsün riskine katlanacaksın.’
 
Sen devlet olarak yerinde sağlam durma devlet olarak durmadan kuralları değiştir oyun sahasını durmadan bir o tarafa bir bu taraf bük sonra ‘E sen özel sektörsün riskine katlan’ 
 
Kusura bakmayın bu ülkedeki özel sektör sizin keyfiliğinize katlanmak zorunda değil yahu. 
 
Buraya yatırım yapmak zorunda da değil. 
 
İmkânı olan gider o zaman ne yapar? Başka ülkelere yatırım yapar.
 
Şu anda da harıl harıl inanın bu oluyor yahu. 
 
İnanın içimiz kan ağlıyor.
 
Bu ülkenin imkânı olan yatırımcıları gidiyor artık başka ülkelere yatırım yapıyorlar. 
 
Başka ülkelerin gençlerine istihdam sağlıyorlar. 
 
Bakın arkadaşlar biz sosyal devletin gereği neyse bunu da yerine getirmeye devam edeceğiz. 
 
Biz Hiçbir vatandaşımızın faturalar nedeniyle geçim sıkıntısı çekmeyeceğini söylüyoruz.
 
Elektrik ve doğalgaz faturalarında dar gelirli ailelere indirimli tarife uygulayacağız. Yani özelikle küçük hanelerde küçük konutlarda az tüketen ailelerde ve ihtiyacı olan ailelerde asgari gelir desteği projemizle de bu konuyu entegre edip çözümler sunacağız vatandaşımıza.
 
Kimse ay sonu faturalarını nasıl ödeyeceğim diye düşünmeyecek.
 
Aynı zamanda bu faturaları şeffaflaştıracağız.
 
Elektrik ve doğal gaz faturalarına, faturanın detaylarını açık açık yazacağız. Eline faturayı alan vatandaş neye, ne kadar ödediğini açıkça görecek. Şeffaflık çok önemli.
 
Şeffaflık yoksa işler karanlıkta tutuluyorsa bilin ki orada bir üç kâğıt var. 
 
Açık söylüyorum.
 
Eğer doğruysan açık yap. 
 
Doğru hesaptan kaçar mı yahu.
 
Yaptığın iş doğruysa açık şeffaf yap. 
 
Bir şeyleri örtüyorsan açıklamıyorsan demek ki orada kaçamak bir iş var bir üç kâğıt var. 
 
*****
 
Değerli konuklar,
 
Elektrik üretiminde önümüze somut hedefler koymuş durumdayız. 
 
Bakın İktidarımızın ikinci dönemi bitmeden önce rüzgâr ve jeotermal enerjinin toplam enerji üretimindeki payını yüzde 30’a yükselteceğiz.
 
Gerçekten bu çevre açısından son derece önemli bir adım olacak. 
 
Başarıyla tamamlamaya kararlı olduğumuz bu stratejik hedefimizi çok boyutlu olarak ele alıyoruz.
 
Bildiğiniz gibi enerjide dışa bağımlılık ülkemizin hareket alanını oldukça daraltıyor. Ve bakın dışa bağımlılıkta çeşitlendirme şart arkadaşlar.
 
Yani yumurtanın hepsini bir sepete koymayacaksın.
 
Mesele enerjiyse enerji tedarik ettiğin ülkeleri ve coğrafyayı çeşitlendireceksin. 
 
Tek bir ülkeye daha fazla daha fazla daha fazla bağımlı kalmak Türkiye’nin yarınları açısından büyük bir risktir. 
 
Durmadan yeni enerji projesi açıklayanlara ben buradan tekrar duyuruyorum, uyarıyorum. 
 
Tek bir ülkeye daha fazla daha fazla daha fazla bağlanacak projeleri sürekli getiriyorlar bakın. 
 
Onun için dikkat etmemiz gerekiyor. 
 
Yumurtanın hepsini bir sepete koymamamız gerekiyor. 
 
Çünkü milli egemenlik diyorsak bağımsız bir Türkiye diyorsak işte ekonomide de enerjide de kaynak çeşitliğine gitmek sorundasınız. 
 
Yoksa bağımlı hale gelirsiniz. 
 
Çünkü bu Dış politikada yapılan hataların bedelini arkadaşlar 85 milyon ödüyor.
 
Bakın burada Bir noktanın daha altını çizmek istiyorum.
 
Sağda solda kara propaganda yapmasınlar diye özellikle söylüyorum.
 
DEVA Partisi iktidarında, doğal gaz ve petrol arama, sondaj ve üretim faaliyetlerine daha da önem vereceğiz.
 
Şu anda yapılanın kat kat daha fazlasını biz yapacağız. 
 
Ve kendi imkanlarımızı daha çok devreye sokarak. Ama şeffaf açık bir şekilde yapacağız. 
 
Ne yapıyorsak milletin gözü önünde yapacağız. 
 
Olmayanı var gibi gösterme 1 birimliği 10 birim 100 birim gibi gösterme böyle bir şey olmayacak. 
 
Bu sürece biz sadece hız değil, akıl da kazandıracağız akıl.
 
Hakiki faaliyetlerle enerjide atılım gerçekleştireceğiz.
 
Bakın Bir örnek vereceğim. Dış politikadaki bu savrukluğun bu keyfiliğin bize çok ciddi bir maliyeti var. 
 
Şu an Beştepe harıl harıl Mısır’la ilişkileri düzeltmeye çalışıyor değil mi? Ah keşke diyor şu Sisi bir elimi sıksa diyor.
 
Elini sıkmam masasına oturmam dediği Sisi’nin şu an Beştepe peşinde koşuyor. 
 
Şu anda durum bu. 
 
Yapmadıkları şey, vermedikleri taviz kalmadı. 
 
Ama Olan 85 milyona oldu.
 
Niye?
 
Tüm bu kavga gürültü sonunda Akdeniz’deki münhasır ekonomik bölge paylaşımı şu anda Türkiye’nin aleyhine işliyor arkadaşlar.
 
Türkiye burada yalnızlaştı. 
 
Ne oldu?
 
Sen Mısır’ı düşman ilan edince dünya aleme ‘Bu benim düşmanımdır’ deyince Mısır da tuttu ‘Madem Türkiye beni düşman belledi ben de giderim Rumlarla konuşurum dedi, İsrail’le konuşurum dedi, Yunanistan’la konuşurum dedi. 
 
Bakın Akdeniz’deki haritayı gözünüzün önüne getirin Mısır var Akdeniz’e en uzun kıyısı olan ülkelerden bir tanesi, bir tarafta İsrail var Kıbrıs Rum Kesimi var Yunanistan var ve aralarında yaptıkları anlaşmalarla Akdeniz’i paylaşıyorlar arkadaşlar. 
 
Ve bizim aleyhimize paylaşıyorlar.
 
Türkiye’de ne yapmak zorunda kalıyor. Bir arama gemisi gönderiyor peşine iki tane savaş gemisi takıyor. 
 
Ya buralarda durun benimde hakkım olabilir falan filan. 
 
Sen konuşmazsan sırf kuru bir inat için bir ülkeyle Mısır gibi önemli bir ülkeyle arayı bozarsan işte döner dolaşır kaybolan haklarını yeniden kazanmak için kıvranır durusun.
 
İşte dış politikadaki bu keyfilik bir kişiye odaklı, bir kişinin duygularına dürtülerine odaklı bir hareketin neye mal olduğunu şu anda görüyoruz. 
 
Akdeniz’de büyük enerji kaynakları var evet. Ve Akdeniz’deki bu büyük enerji kaynaklarının Avrupa’ya ulaştırılmasının en ekonomik yolu da Türkiye’den geçiyor arkadaşlar. 
 
Haritayı koyun çok basit.
 
Yani Doğu Akdeniz’de ne kadar enerji kaynağı varsa denizin dibinde bunun Avrupa’ya ulaşmasının yolu Türkiye. 
 
Başka yollar çok pahalı, çok uzun. Olmuyor. 
 
Ama sen ilişkiyi bozarsan işte o Türkiye’nin önemli rolünü yerine getiremezsin. 
 
Hem kendi enerji kaynaklarına ulaşamazsın ihtilaflar yüzünden hem de şu anda Avrupa büyük bir enerji krizi yaşıyor bu bağımlılık yüzünden. Tek bir kaynağa bağımlılık yüzünden. Ve Avrupa’nın enerji bağımlılığını azaltmakta, Avrupa’nın enerji çeşitliliğini kaynak çeşitliliğini sağlamak da Türkiye’nin çok önemli rolü fonksiyonu var bakın.
 
Bu kadar önemli rol ve fonksiyon bir kişinin kuru inadına, ‘Ben onun elini sıkamam’ inadına feda edilmiş durumda yahu. 
 
Gerçekten şu büyük meseleye bakın bir de bu tek adam sisteminin Türkiye’ye verdiği zarara bakın. 
 
Bu Beştepe’nin fevri tavırları nedeniyle burnumuzun dibindeki Akdeniz’in kaynaklarından yararlanamıyoruz şu anda. 
 
Öyle araştırma gemisi takıp onunda peşine iki tane savaş gemisiyle sadece araştırma yapabilme sondaj falan yok ha, araştırma yapabilme gerçekten şu anda Türkiye için yeterli bir şey değildir.
 
Bir an önce bir an önce Akdeniz’e münhasır ülkeler hızla belirlenmeli Türkiye hakkını almalı ve kendi hakkı olan bölgede de derhal sadece keşif araştırma değil artık sondaj rezerv bulma çalışmalarına hızlı bir şekilde mutlaka girmelidir. 
 
İşte arkadaşlar biz bu akılsızlığa son vereceğiz.
 
Dış politikada akılcı ve barışçıl politika izleyeceğiz.
 
Böylece hem Akdeniz’in hem de Karadeniz’in kaynaklarından bol bol istifade edeceğiz.
 
Geçtiğimiz hafta Dış Politika eylem planımızı sizlerle paylaştık. Orada da bu taahhütlerimizi açık açık ortaya koyduk. 13 nolu eylem planımız biliyorsunuz. 
 
Ayrıca, Avrupa Birliği istikametinde yürüyeceğimizin de sözünü verdik.
 
Niye Avrupa Birliği?
 
E çünkü bakıyorsunuz dünyada en ileri demokrasi şu anda Avrupa ülkelerinde var. 
 
Gençler bakın nereye gitmek istiyor? Türkiye’deki gençler ağırlıklı olarak, maden kazlarının çok olduğu ülkelerin şimdi adlarını saymayayım oralara gitmek isteyen gencimiz pek yok değil mi? 
 
Maden kazalarının az olduğu ülkelere gidiyorlar. Maden kazası az diye değil orada demokrasi olduğu için orada özgürlük olduğu için orada insan haklarına saygı duyulduğu için orada insana değer verildiği için gençlerimiz oralara doğru gitmek istiyor.
 
E biz de ne diyoruz? Gençler nereye biz oraya. 
 
Biz Türkiye’yi işte o Avrupa Birliği standartlarına yükselteceğiz. 
 
Gençlerimizin gitmek istediği ülkeler gibi yapacağız Türkiye’yi. 
 
O yüksek standartları gençlerimize kendi ülkesinde sağlayacağız. 
 
Ve çok açık. Kim ne derse desin bizim bu konudaki istikametimiz net. 
 
Aslında biz buna, “Kaldığımız yerden devam edeceğiz” desek belki daha doğru. 
 
Çünkü hatırlarsanız, ben Türkiye’nin ilk Avrupa Birliği Bakanıyım.  Avrupa Birliği Başmüzakerecisiyim. 
 
Ve o dönemde 3 yıl gibi kısa bir sürede tam 10 faslı müzakereyi açtık bakın 10 tane fasıl. 
 
3 yılda 10 tane faslı açtık aradan geçen toplam 14 yıllık sürede sadece 6 fasıl açılabildi.
 
3 yılda 10 fasıl 14 yılda 6 fasıl. İşin hızını görüyorsunuz değil mi? 
 
Ve diğerlerinin de bu 10 faslı açtık diğerler fasılların da açılamasını hazır hale getirmek için bütün planımızı programımızı yaptık. 
 
Kalın kitap yayınladık. Avrupa Birliği  Müktesebatına uyum programı diye. 
 
Evet artık be n ayrılıyorum ekonomide ihtiyaç var ve bizden sonra bu işi devam ettirecek arkadaşlara dedik ki plan program bu, günler bu, yapılacak bu, ev ödeviniz bu dedik verdik ama çalışkan öğrencilerin yapması başka tembel öğrencilerin yapması başka. 
 
Olmadı yürümedi.
 
Ha Avrupa Birliği tarafında a sorunlar çıktı. Evet orada da sorunlar var, orada da maalesef denge bozuldu.
 
2008-2009’dan sonra bambaşka yerlere doğru gitmeye başladı işler ama bu bizim şu anda irademiz arkadaşlar. 
 
Avrupa Birliği’ne üye olalım ya da olmayalım umurumuzda değil ama Avrupa Birliği standartlarına ulaşmak bizim umurumuzda. O standartlara ulaşmak 85 milyonun hayat kalitesini artıracak 85 milyonun yaşam standardını ileriye doğru götürecek.  
 
Onun için biz ne diyoruz? İlla Avrupa Birliği üyeliği demiyoruz bakın ama Avrupa Birliği üyeliği için gereken standartlara Türkiye’yi ulaştıralım diyoruz. 
 
Üyelik zaten peşinden gelir inanın. 
 
Türkiye bir güçlensin onlar gelecek kapımıza.
 
‘Siz güçlüsünüz zenginsiniz arkadaş gelin beraber olalım’ diyecekler. 
 
Bizim gücümüzden zenginliğimizden istifade etmeye çalışacaklar gün gelecek.
 
İnanın bunu göreceğiz bakın. Bunlar şimdi kayda geçiyor. Tarihe kayıt düşüyoruz.
 
Gün gelecek Avrupalılar Türkiye’nin gücünden zenginliğinden istifade etmek için bizi üye yapmak için çaba gösterecekler.
 
Yeter ki biz önce oralara ulaşalım.  O özgürlük seviyesine o refah seviyesine ulaşalım onlar bize gelecek. 
 
Değerli arkadaşlar, 
 
Bakın DEVA Partisi iktidarında Avrupa Birliği’yle donmuş ilişkilerimizi biz ısıtacağız ve Yeni fasıllar açmak için de her türlü gayreti göstereceğiz.  
 
İşte bunlardan bir tanesi de Enerji Faslı olacak.
 
Biliyorsunuz 33 fasıldan bir tanesi enerji. O faslın açılması çok önemlidir. 
 
Avrupa da bundan büyük istifade eder. Türkiye’nin de bu lehinedir.
 
Dolayısıyla bu enerji başlığının enerji faslının açılması Avrupa Birliği müzakerelerinde çok çok önemli bir konu diyorum ve artık sözü eylem planlarımızın detayını sizlerle paylaşmak üzere, Tarım, Enerji ve Ulaştırma Politikaları Başkanımız Sayın Candan Karlıtekin’e bırakıyorum.
 
Hepinize teşekkür ediyorum.