İzmir Karabağlar İlçe Kongresi
Değerli yol arkadaşlarım,
Partimizin genel merkez kurul üyeleri,
Değerli İzmir İl Başkanımız, değerli Karabağlar İlçe Başkanımız,
Siyasi partilerin ve sivil toplum kuruluşlarımızın kıymetli temsilcileri,
Kıymetli muhtarlarımız,
Teşkilat mensuplarımız,
Sevgili Karabağlarlı gönüldaşlarımız,
Ekranları başında ve sosyal medya hesaplarımızdan bizleri izleyen tüm vatandaşlarımız;
Hepinizi en içten duygularımla selamlıyor, Karabağlar ilçe teşkilatımızın birinci olağan kongresine hoş geldiniz diyorum.
Hemen sözlerimin başında Karabağlar’daki kongremizin aslında birkaç başka mekân denemsinden sonra burada yapıldığını ilçe başkanımızdan öğrendim.
Karabağlar’daki daha büyük mekanlar genelde merkezi hükümetin kontrolündeki iradesindeki mekanlar olduğu için söz vermişler, caymışlar tamam demişler sonra geri almışlar derken böyle biraz küçük bir salonda bugün bu kongremizi gerçekleştiriyoruz.
Ayakta da çok arkadaşımız var hem salon içinde hem salon dışında şöyle yapalım isterseniz daha önce İstanbul’da da yaptık benzer bir durum İstanbul’da da ortaya çıkmıştı.
Biz şöyle il başkanımızı, ilçe başkanlarımızı şöyle sahneye alalım.
*****
Değerli arkadaşlar,
Hemen direk söze giriyorum, sözü uzatmadan lafı dolandırmadan söylüyorum: Gerçekten ülkem adına Utanç duyuyorum.
Bu ülkenin Cumhurbaşkanı çıkıyor; bu ülkede yaşanan açlığı inkâr ediyor. Yoksulluğu inkâr ediyor. Ülkem adına utanç duyuyorum.
Bu ülkenin Cumhurbaşkanı Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarıyla neredeyse her gün alay ediyor. Doğruları söylemiyor. Ülkem adına utanç duyuyorum.
Üstelik, kabinedeki bu işlere bakan ne diyor: dar gelirli vatandaşlar biraz zorluk çekiyor ama zenginlerin hali iyi diyor. Daha da yoksullaştırdıklarını bu memleketi itiraf ediyor. Ülkem adına utanç duyuyorum.
Ama maalesef bakıyorum bunlar ne utanıyorlar ne sıkılıyorlar ne de yüzleri kızarıyor.
Çünkü doğruyu söylememeye alıştılar, gerçekleri inkâr etmeye alıştılar.
Küçük, dar bir grup için çalıştıklarını itiraf ediyorlar. “Büyüdük ama dar gelirli vatandaşlarımızı daha da yoksullaştırdık” diyorlar ve bunu gülerek söylüyorlar.
Gerçekten çok acı bir durumla karşı karşıyayız arkadaşlar.
Halktan kopmuş bir iktidarla karşı karşıyayız.
Bu kadar pervasızlık olmaz.
Bu kadar adaletsiz bir yönetim olamaz.
Gerçekten bir zulüm var ya bu ülkede, zulüm.
Her gittiğim şehirde, vatandaşlarımız yolumu kesiyor:
Bakın daha geçen hafta Bolu’daydık, İskenderun’daydık, Adalar ilçe hizmet binamızı açtık Büyükada’da.
Bolu’da boş cüzdan gösteren genç bir kardeşimin, zamlardan nefes alamayan bir teyzemin, artan maliyetler yüzünden dükkanını kapatmak zorunda kalan bir esnaf arkadaşımın feryadını dinledim Bolu’da…
İskenderun’da pazarda, yarım kiloluk sebze meyve alışverişi yaparak, sattığı ürünün masraflarını dahi karşılayamayarak hayat mücadelesi veren pazarcı esnafımızın derdini dinledim…
İstanbul’da Adalar’da emekli aylığı ile geçinemeyen haykıran “bitsin artık bu zulüm, bitsin artık bu çile” diyen vatandaşlarımızın çığlıklarını dinledim…
Sadece geçen hafta bunlar.
Önceki gün Manisa’da, dün Kuşadası’nda tablo aynı Türkiye’nin neresine giderseniz gidin tablo aynı…
Her yerde bizzat her gün, memleketin bu topyekûn yoksullaşmasını zaten iliklerimize kadar hep beraber kadro olarak hissediyoruz, ama vatandaşlarımızla her buluşmamızda, her konuşmamızda, her sohbette, ayrıca bunu görüyorum ve şahit oluyorum ve çok üzülüyorum.
Beştepe harikalar diyarında birisi kalkıp ne diyor? “Yoksulluk yok” diyor yahu. Duydunuz değil mi? Ülkede açlık yok diyor. Vicdansızlık yapmayın diyor, aç insan mı var diyor.
Çünkü görüp gezmiyor, ülkenin halini artık görmüyor.
Evvelsi gün İzmir’e gidip gelmiş, gören var mı? Duyan var mı? Çarşıda pazarda dolaştığını gören var mı? Taksicilerle oturup şöyle bir dertleştiğini gören var mı? Yok. Çünkü artık halkla muhatap olmak istemiyor.
Şu anda Beştepe, tüm Türkiye’ye adeta bir işkence hayatı yaşatıyor.
Bir de ne yapıyorlar. Gece yarısı peş peşe abuk subuk olup olmadık kararlar yayınlıyorlar yahu.
Geçen akşam yaşadık,
Sayın Erdoğan ülkeyi gece yarısı kararnameleriyle yönetmeye alıştı, ama kendine doğrudan bağlı ekonomik kurumlarda artık gece yarısı yayınladıkları kararlarla koskoca ülkeyi yönetmeye çalışıyorlar.
İyice alıştılar bunlar karanlıkta gecenin karanlığında ülkeyi yönetmeye.
Hatırlayın, Merkez Bankası başkanlarını da gece vakti değişiyor.
Bakanlarda gece vakti değişiyor.
Şimdi Bakanlık, BDDK, SPK, Merkez Bankası falan çıkmış gece 11’den gece 2’ye kadar karar açıklıyor.
Niye, dolar kurunu durduramıyorlar ya. Dolar kurunu durdurmak için ellerindeki imkanların hepsini teker teker yok ettiler ya.
Yaptıkları da hiçbir işe yaramıyor hiçbir işe. Zerre kadar yaramıyor.
Çünkü Allah’ın verdiği aklı kullanmazsan bilim dışına çıkarsan çözemezsin mümkün değil.
Ben bunları merak ediyorum gündüz ne yapıyorlar diye ya. Hani Akdeniz ülkelerinde bir Siesta vardır biliyorsunuz. Öğlen giderler eve yatarlar sonra öğleden sonra tekrar gelirler ama Türkiye’de öyle bir kültür yok. Gündüz saatlerinin kıtlığı var da onun için mi gece yarısı yayınlıyorsunuz siz bunları?
Hadi mesai bitti, bari akşam açıklayın. Akşam 5 var 6 var 7 var değil mi makul saatler var.
Yok!
Millet gece yarısı televizyonlara kilitleniyor, sosyal medyaya kilitleniyor bakalım bu gece ne açıklanacak diye.
Görevlendirilecek devlet memurları, yöneticiler, rektörler, herkes her gece ekranın başında. Bakalım gecenin 2’sinde ben vali mi olacağım? Rektör mü olacağım yoksa diyelim ki Artvin’in Arhavi ilçesinde ilçe sağlık müdürü mü olacağım diyor.
Hepsi tek imzayla çıkıyor ya hepsi resmî gazetede yayınlanıyor ya ama gece yarısı gecenin karanlığında.
İnanın ne yaptıklarını bilmiyorlar artık.
Bir şeyler açıklıyorlar, millet te artık anlamıyor. Bir şeyler açıklıyorlar kendileri de ne açıkladıklarının farkında değiller. Anlamsız şeyler.
Gece yarıları yaptıkları deneylerle sadece ülkenin dengeleri bozdular bugüne kadar başka da hiçbir işe yaramadı.
Bakın arkadaşlar, bu maç çoktan bitti, bitti.
Fakat uzatmaları oynuyorlar şu anda, uzatmalarda da istedikleri abukluklarla devam etsinler. Hepsi nafile olacak, hepsi beyhude olacak.
Ülkenin vatandaşlarına, esnafa, çiftçiye, sanayiciye, yatırımcıya güven vermedikçe; karanlıktan yönetmeye devam ettikçe, ne yaparlarsa yapsınlar beyhude artık. İşlemeyecek, çalışmayacak, mümkün değil.
*****
Değerli arkadaşlarım,
İşte biz, onların gece yarısı bozdukları ekonomiyi gündüz düzelteceğiz. Gündüz gözüyle yöneteceğiz ülkeyi.
Yalnız bakıyorum İzmirli kadınlarımız arkalarda kalmış, sizleri şöyle şu tarafa ve öne doğru alalım lütfen. Sizler önde olacaksınız bizler arkanızdan yürüyeceğiz buyurun. Hanımefendiler arkada kalmasın öne doğru alalım hepsini. Buranın İzmir olduğunu göstermemiz lazım değil mi?
Evet arkadaşlar, biz ülkeyi aydınlıkta yöneteceğiz, şeffaf bir şekilde yöneteceğiz, doğru hesaptan kaçmaz.
Gece yarısı çıktıkları İstanbul Sözleşmesi’ne biz gündüz saatlerinde tekrar döneceğiz.
Gece yarısı işten çıkarttıkları KHK ile işten çıkarttıkları mahkemelerin beraatine karar verdiği, savcıların soruşturma gereği duymadığı kim var kim yoksa yine gündüz saatlerinde görevlerine iade edeceğiz.
Karanlığa sürükledikleri adaleti, gün yüzüne çıkartacağız.
Ülkemizi açık açık, herkesin gözü önünde toparlayacağız. Şeffaf bir şekilde.
*****
Arkadaşlar,
Buraya ben Kuşadası’ndan geldim. Önceki gün Manisa’daydım.
Çarşıda, pazarda, her sokakta vatandaşlarımızla dertleştim.
Sokaklar ne diyor biliyor musunuz? Sokaklar, derhal seçim diyor.
Kasım’da olabilir diyoruz, gelecek sene zamanında Mayıs Haziran’da olabilir diyoruz, biz bekleyemeyiz diyorlar.
Durum çok kötü diyorlar, geçinemiyoruz diyorlar.
Sokaklar: demokrasi diyor, atılım diyor, ama aynı zamanda derhal ve bugün diyor. Sabır yok.
Gelin buradan Karabağlardan da bir demokrasi, atılım, derhal, bugün diyelim ama öyle güçlü söyleyelim ki Beştepe duysun.
Demokrasi!
Atılım!
Derhal!
Bugün!
Artık tünelin ucundaki ışık göründü arkadaşlar.
Tabi, Beştepe oligarkları için de yolun sonu göründü.
Buradan Erdoğan’a sesleniyorum:
Dönülmez akşamın ufkundayız.
84 milyon el ele vermiş, sandık gününü iple çekiyor.
‘Herkes sabrediyor, ama ben söyleyeceğimi seçim günü sandık başında söyleyeceğim’ diyor. ‘Başkanım merak etme’ diyor. ‘Sandık günü seçim günü geldiğinde merak etme bu iş ‘ diyor.
Bende vatandaşlarımıza diyorum ki, sandık günü seçim günü geldiğinde oy pusulasını açın DEVA’nın, damlanın altına evet mührünü basın sonrasında da iş bizde diyorum. Biz yapacağız inşallah.
Birde ne demiş İzmir’de cumhur ittifakının adayı benim demiş.
Bizde yanıtımızı İzmir’den verelim
Evet Erdoğan’ın iyi kötü bu ülkeye hizmetleri oldu. Ama artık emeklilik vakti de geldi. Bu seçimi kim kazanacak biliyor musunuz? En güzel yılları umutsuzlukla, kaygıyla geçen vatandaşlarımız kazanacak bu seçimi.
Evladına harçlık veremediği için gizli gizli ağlayan babalar kazanacak bu seçimi.
Marketten istediğini alamadığı için başı öne eğilen anneler kazanacak bu seçimi.
Bugün açlıkla sınanan emekli, ürettikçe zarar eden çiftçi, geçinemeyen işçi kazanacak bu seçimi.
Ve 28 Şubatçıların 1000 yıllık iktidar hevesini alaşağı eden kardeşlerim kazanacak bu seçimi.
Konserleri yasaklanan sanatçılar kazanacak bu seçimi.
Kısacası, bugünkü otoriter ittifakın görmezden geldiği milyonlar kazanacak bu seçimi.
*****
Ben buradan yine Erdoğan’a seslenmek istiyorum; siz görmezden gelinenlerin zaferini iyi bilirsiniz.
2002’de o sessiz yığının desteğiyle iktidara gelmiştiniz.
İşte şimdi de görmezden gelinenler kazanacak ve sizin artık emeklilik günleriniz başlayacak.
Kazanan o-bu-şu değil; siz de dahil tüm Türkiye kazanacak.
Hiç merak etmeyin. Gözünüz arkada kalmasın.
DEVA kadroları var, bizler varız hiç gözünüz arkada kalmasın
Sizden çok daha iyi yönetecek bir kadro geliyor, koşarak geliyor inşallah.
Çünkü arkadaşlar bu seçimin galibi DEVA Partisi olacak.
Ülkemizin hak, hukuk, adalet hasreti son bulacak.
Memleket şöyle bir nefes alacak,
Şöyle bir özgürlük nefesi alacak.
Haksızlık, adaletsizlik son bulacak.
Türkiye özgür ve zengin bir ülke olacak.
Herkes nefes alacak, herkes. Hiç endişeniz olmasın.
*****
Değerli arkadaşlar,
Bakın, şimdi size bir video izletmek istiyorum.
Bu ülkede 2018 yılında bana oy verin enflasyonu da faizi de nasıl düşüreceğim göreceksiniz diyen, ama 4 yıldır ülkede faizi de enflasyonu da patlatan bir Cumhurbaşkanı var.
Bakın enflasyonla ilgili söylediklerini şöyle bir videodan izleyeceğiz.
Videonun adı ne? Beştepe’den masallar. 5 yıldır enflasyonu düşüreceğim masalı anlatıyor. Kendi sesinden görüntüsünden dinleteceğiz.
Ekrana dikkat edin. Hem tarihlere hem de sağ üstteki enflasyon oranlarına bakın. Hangi tarihte ne söylemiş ve o tarihte enflasyon kaçmış hep beraber izleyeceğiz.
ENFLASYON VİDEO GİR
2 Mayıs 2017: Enflasyonu Allah’ın izniyle daha da düşüreceğiz.
24 Mayıs 2018: Enflasyon sorununu ülkemizin gündeminden çıkartmakta kararlıyız.
9 Aralık 2019:2020’de tek haneli enflasyon rakamına ulaşacağız.
6 Ocak 2020: 2020’de tek haneli rakama faiz de enflasyon da gelecek.
13 Kasım 2020: Önceliğimiz şüphesiz ki enflasyonu süratle tek haneli rakamlara, ardından orta vadeli programımızdaki seviyelere çekmektir.
7 Nisan 2021: Son dönemde bir miktar artış gösteren enflasyonu yeniden tek haneli rakamlara düşürmekte kararlıyız.
1 Ekim 2021: Enflasyonu tek haneli rakamlara düşürmekte kararlıyız.
29 Ocak 2022: Bilin ki enflasyon da inecek daha düşecek.
16 Şubat 2022: En önemli sorumuz yüksek enflasyondur. İnşallah onun da üstesinden her geçen ay inişini görerek geleceğiz.
21 Mart 2022: Hayat pahalılığının önüne geçmek, vatandaşımızı enflasyona ezdirmemek boynumuzun borcudur.
6 Nisan 2022: Bu safhadaki ara hedefimiz insanlarımızın fahiş fiyat artışları ve yüksek enflasyon sebebiyle gerileyen alım güçlerini eskisinin de üzerine çıkartmaktır.
6 Haziran 2022: Aslında bugün bizim ülkemizde teknik anlamda enflasyon değil, fiili bir hayat pahalılığı sorunu vardır.
ENFLASYON VİDEO ÇIK
Baktı ki düşmüyor enflasyon yok diyor, enflasyon sorunu yok diyor.
Daha bunun gibi yüzlerce var yüzlerce faiz hakkında söylüyor, konuştukça faiz yükseliyor. Enflasyonu düşüreceğim diyor konuştukça enflasyon yükseliyor. Dolar kurunu düşüreceğim diyor, konuştukça Dolar kuru yükseliyor. Yapamıyor.
5 yıldır aynı masal, aynı hikâye. Görüyorsunuz, değil mi?
Ya hadi 6 ay olur 1 sene olur değil mi. Şöyle insanlar bir kredi açar insanlar hadi yap bakalım der.
5 yıldır her ay enflasyon düşecek diyor. Enflasyon artıyor.
5 yıldır millete “sabır” diyor. Ama Millet her gün fakirleşiyor ya.
Üstelik arkadaşlar bakın tam 4 yıldır bütün yetki kendinde değil mi?
Tek imzayla aklına gelen her şeyi yapamıyor mu?
Elini tutan mı var ya hadi düşür şu enflasyonu. Düşür şu faizi düşür şu Dolar kurunu.
Ama yapamaz, yapamaz, asla yapamayacaklar. Çünkü ekonomi yönetimi demek Allah’ın verdiği aklı kullanmak demek.
Ekonomi yönetimi demek bilim demek,
Ekonomi yönetimi demek istişare demek,
Bin biliyorsan bir bilene sormak demek.
Sen her gün ben ekonomistim benim alanım ekonomi deyip te kafanın dikine gidersen, bu ülkenin ekonomisini batırırsın ve batırıyor da şu an.
Mümkün değil, yapamaz.
Bakın partimizi kurmaya karar verdiğimiz 2019 yılında ben söylemeye başladım. Bunlar dedim asla düzeltemeyecekler bu işi dedim asla.
2020’de partimizi kurduk DEVA Partisi’ni aynı şeyi söyledim.
Yapamayacaklar. Yapamayacaklarını bildiğimiz için biz DEVA Parti’sini kurduk.
Şu an ki ülkeyi yönetenlerin değil ekonomi bu ülkenin hiçbir sorununa çözüm üretemeyeceklerin bildiğimiz için biz DEVA Partisi’ni kurduk.
Bunun için yola çıktık.
*****
Bakın arkadaşlar,
Enflasyon ne demek biliyor musunuz?
Enflasyon; halkın cebinden parasını almak demek.
Bu kadar basit.
Bakın daha evvelsi gün Manisa’da 6 ay önce emekli olmuş bir vatandaşımız bana dedi ki ya dedi şu son 6 ayda dedi benim emekli maaşımın dedi neredeyse 3’te 1’ini çaldılar dedi.
Çünkü 6 ay önceki emekli maaşımın satın alma gücüyle bugünkü satın alma gücü 3’te 1 azaldı dedi.
6 ay önce alabildiğimi bugün alamıyorum dedi.
Enflasyon; çalışıp çalışıp karnını doyuramamaktır.
Enflasyon; bir otomobil almanın hayat boyu hayal haline gelmesidir.
Enflasyon; ev alamamak, kira ödeyememektir. Barınamamaktır.
Ama bizim planlarımız belli. Eylem planlarımızın hepsini açıklıyoruz.
Taahhütlerimiz belli.
Her alanda, ama her alanda ülkemize atılım yaptıracağız.
Türkiye’nin en yetkin kadrosu bizde.
Bu konuda mütevazı olmayacağım bakın. Eğer Türkiye’de iki tane büyük krizi çözmüş. 2001-2002 krizini çözmüş, 2008-2009 krizini çözmüş bir başka varsa gelsin buyursun çözsün.
Ama yok, yok.
Biz krizleri çözdük sapasağlam teslim ettik ama işi bilmeyene teslim ettiğinizde sağlam işi bozuyor yahu. Bozuyor.
Bakın Sayın Erdoğan bugün gitsin Almanya’ya ve oradaki ekonomiyi yönetmeye başlasa koskoca Alman ekonomisi inanın 3-4 senede batar yahu. Batar.
Niye?
Çünkü kafasına eseni yapacak. Benim dediğim doğru diyecek. Merkez Bankası’nın bağımsızlığını elinden alacak.
Talimatla yat diyecek, kalk diyecek.
Sapasağlam ekonomiyi teslim et bunlar batırır.
Çünkü bilmiyorlar, bilmediklerini de bilmiyorlar. Biliyoruz zannediyorlar, bilenlerle de çalışmıyorlar.
Sorunun tam özünde kökünde bu var arkadaşlar.
Biz Sağlıktan, hukuka; eğitimden dış politikaya Türkiye’nin en güçlü kadrolarıyla çalışıyoruz.
O yüzden taahhütlerimiz net:
Ülkemizi 6 ayda bu kriz ortamından çıkaracağız diyoruz.
Enflasyonu en geç 2 yılda tekrar tek haneye indireceğiz diyoruz.
En geç 2 yıl.
Bakın tek hane diyorum çünkü bu köşede yanıp sönen enflasyon rakamları TÜİK ‘in resmi enflasyon rakamlarıydı.
Yani makyajlanmış, üstü kapatılmış, gerçek enflasyon değil.
İşte en son kaç açıkladı TÜİK enflasyonu yüzde 73 buçuk.
Buçuğu da var ha.
Yani kuyumcu terazisiyle öyle güzel ölçüyorlar ki enflasyonu buçuğuna kadar hesap ediyorlar.
Uydurma, öyle bir şey yok.
Çarşıya pazara giden herkes görüyor gerçek enflasyonun ne olduğunu.
Dün Kuşadası pazarındaydım evvelsi gün Manisa’nın merkez pazarındaydım.
Sordum pazarcı esnafına fiyatlar geçen seneye göre en az en az 2 kat, 3 kat, 4 kat, 5 kat artan ürünler var.
Ortalaması 3- 4 kat, ortalaması. Gıda için söylüyorum.
E bunlar ne açıklıyor? Yüzde 73.
3 kat, 4 kat enflasyon ne demek? 3 haneli enflasyon demek.
Bu ülkede bunlar yeniden 3 haneli enflasyonu hortlattı.
Yeniden 3 haneli oldu yahu enflasyon.
Yüzde 160 ölçüyor bağımsız bir araştırma kuruluşu. Yüzde 160.
3 hane.
Doğru, Mazot aldı başını gitti, otobüs fiyatları aldı başını gitti.
Dün Kuşadası ilçe teşkilatımızın hizmet binasının açılış törenini yapıyoruz tek bir şeritte de trafik akıyor.
Bir minibüs şoförümüz tam yoldan geçerken arabayı durdurdu, çekti el frenini veryansın ediyor.
‘Mazot diyor 30 liraya dayandı. Bir lastik 2 bin 500 TL. Ben
geçinemiyorum. Arabanın bakımını yaptıramıyorum’ diyor.
Evvelsi gün Manisa’da bir servis otobüsü, halk otobüsü şoförü aynı. Bizi görünce durdurdu ana caddenin ortasında otobüsü, içeride yolcular da var.
Çekti el frenini indi. Bana stepne lastiğinin boşluğunu gösteriyor. ‘Bak stepne lastiğini taşıyamıyorum’ diyor.
‘4 bin 500 lira diyor bugün bu otobüsün bir tane lastiği’ diyor.
‘Ben geçinemiyorum, batacağım’ diyor.
Ama bu yüksek fiyatlar, bu yüksek fiyatlar arkadaşlar, ağırlıklı olarak döviz kurundaki artıştan kaynaklanıyor.
Türkiye’de dolar kuru arttığı zaman A’dan Z’ye her şeye zam geliyor. Her şeye...
Bunlar dolar kurunun kontrolünü elinden kaçırdı.
Çünkü ne yaptılar?
2018’de seçildi ya hemen 2019’un başında damatla el ele verip Merkez Bankası’nın 139 milyar dolar dövizini arka kapıdan, gizli saklı cayır cayır satıp sıfırladılar.
Şu anda eksi 60 milyar dolar. Eksi 60 eksi ..
Çünkü borç aldığını da satmış durumda.
Sadece bu yıl başından itibaren gizli saklı Merkez Bankası’nın arka kapısından sattıkları döviz rakamı 40 milyar doları geçti 40...
Ya soruyorum arkadaş niye şeffaf yapmıyorsun bunu niye açıklamıyorsun? Kime sattın bu dövizi? Niye gizli satıyorsun? Hangi fiyattan satıyorsun?
Niye açıklamıyorsun?
130 milyarı o kadar sorduk sorduk, sorduk sorduk, cevap yok.
Bugün gene buradan Karabağlardan soruyorum Ankara’ya, Beştepe’ye soruyorum.
Yıl başından bu yana en az 40 milyar dolarlık döviz cayır cayır, gizli saklı Merkez Bankası’nın arka kapısından satıyorsunuz, sattınız.
Kime sattınız? Kaça sattınız? Niye gizli yapıyorsunuz?
Doğru hesaptan kaçar mı yahu.
Doğruysan açık yap, şeffaf yap.
De ki ben bugün evet sıkıştım. Döviz piyasasına müdahale için gerekiyordu 2 milyar doları sattım de.
Ya biz tam 11 yıl arkadaşlar 11 yıl Merkez Bankası’ndan toplam 8 milyar dolarlık bir müdahale yapmışız. 11 yılın toplamında sadece 8 milyar dolar.
Hepsi şeffaf, hepsi açık.
100 milyon dolarlık müdahale varsa o gün Merkez Bankası açıklıyor. Ben bugün 100 milyon dolar sattım.
Peki, 11 yılın toplamında biz 8 milyar doların bütün hesabını verdik de bunlar şurada 2019 2020’ de, sadece 2 yılda 130 milyar dolar sattı.
Yılbaşından bugüne kadar da en az 40 milyar dolar daha sattılar. Niye hesabını vermiyorlar?
Doğru hesaptan kaçar mı?
Niye hesap vermiyorlar? Soruyorum buradan.
Niye gizliyorsunuz, niye saklıyorsunuz? Söyleyin.
Güven güven...
Güven olmayınca mümkün değil.
Güven oluşturmadan asla asla başarılı olamazsınız.
Gizli saklı iş yaparsanız da asla güven oluşturamazsınız. Yapamazsınız bunu.
Doğru hesaptan kaçmaz.
Ama biz bunu yapacağız arkadaşlar yapacağız.
Nasıl 34 yıllık 2 haneli 3 haneli enflasyon döneminde teslim aldık 2 yılda tek haneye indirdik, 2. Senenin sonunda enflasyonu tek haneye indireceğiz
Lamı cimi yok, tek haneye inecek tekrar.
Daha evvel yaptık, yine yapacağız.
Daha güzelini yapacağız çok daha güzelini yapacağız.
Tüm Türkiye’ye yayılmış DEVA kadrolarıyla yapacağız üstelik.
*****
Değerli arkadaşlar,
Bakın biz bu yola gençler için, gençlerle birlikte çıktık.
Gençlere umut olma sorumluluğunu kalbimizde hissediyoruz.
Bu ülkenin gençlerinin dünyadan geri kalmamasını istiyoruz.
Örneğin, iktidardaki otoriter ittifakın ülkeyi koskoca bir vergi dairesine döndürdüğünü görüyoruz.
Ya başkasından vergi alamıyorsun da üniversiteye giden gencin dersi için kullanacağı bilgisayardan mı vergi alıyorsun ya.
Başka vergi alacak yer bulamıyor musun? Allah aşkına.
Akıllı telefon, Akıllı telefon değil mi? Bugün temel bir insan hakkı akıllı telefon.
Bugün herkesin cebindeki telefon akıllı telefon bir insan hakkı.
Niye?
Bilgiye ulaşma hakkı, doğruyu öğrenme hakkı yahu.
Bunu artık herkes cebindeki telefondan sağlıyor.
Niye bu kadar yüksek vergi alıyorsun bundan? Vergi alacak başka yer yok mu?
Biz, telefondu tabletti bilgisayardı tüm teknoloji ürünlerindeki vergiyi düşüreceğiz.
Hepsini düşüreceğiz.
Üstüne bir de o cihazları kullanan gençlerimizden öğrencilerimizden internet için ücret almayacağız.
Hesabını yaptık. Boşa atıp tutmak bizde yok.
Şu anda bu hükümet faize bu yıl ne kadar ödeyecek biliyor musunuz?
Yılbaşı’nda bütçeye koydukları rakam, faiz bütçesi faiz...
240 milyar. Eski parayla 240 kentilyon.
Tüm tarım desteği bakın bütün çiftçimize Türkiye’de verilen desteğin tamamı 29 milyar, sadece bu yıl faize ödeyeceğiz diye yılbaşında bütçeye koydukları rakam 240 milyar.
Rakama bakın.
Üstelik yetmeyecek.
Niye?
O 240 milyarı koyduğu günkü faiz yüzde 17, bugün yüzde 28.
Daha fazla ödemek zorunda kalacaklar.
Bu devletin şu anda 10 günde ödediği faiz parası arkadaşlar bütün gençlere bir yıl ücretsiz internet sunmak mümkün.
Hesap ortada.
10 günlük faiz parasına bütün gençlere ücretsiz internet sunmak mümkün.
Hesap basit.
Faizi düşürünce oradan korkunç bir tasarruf olacak.
Zamanında yaptık. Yüksek faizle teslim aldık.
Yüzde 4, 6’ya kadar indirdik bu hazinenin borçlanma faizini.
Yine yapacağız inşallah.
Mesele zihniyet meselesi, zihniyet.
Gençlere yokluk dayatan politikaları derhal terk edeceğiz.
Devlet; KYK borçları altında nefes alamayan gençlerin artık yakasından düşecek. Düşecek.
“KYKlılar”a da çözüm olacağız inşallah.
Biz, gençlerin ülkeyi terk etmek istemelerini bir beka meselesi olarak görüyoruz.
Hani ağızlarından düşürmüyorlar ya beka beka...
Bu ülkenin genç vatandaşları bir an önce bu ülkeyi terk edeyim demeye başladıysa en büyük bek meselesi budur.
Ama Erdoğan’a sorduklarında n diyor?
Giderlerse gitsinler diyor.
Doktorlar gidiyor diyoruz.
Giderlerse gitsinler diyor.
Umurunda değil.
Varsa yoksa iktidar, koltuk.
Daha önce de söylemiştim, yine tekrar ediyorum arkadaşlar.
Yeni havalimanları yapmak güzel. Ülkemiz en büyük projelere layık. Çok pahalıya mal ediyorlar ama.
Biz projenin en büyüğünü en güzelini yapacağız ama ucuza mal edeceğiz.
Çünkü yarışmayla yaptıracağız, gerçek anlamda yarışmayla yaptıracağız.
Fakat bu yeni havalimanlarını yaptılar yaptılar da aynı havalimanlarının dış hatlar terminali yurt dışı yerleşmeye giden gençlerle dolu şu anda.
Ne anladık bu işten?
Kendi gençlerimiz bu havalimanlarından yurt dışına gitsin diye mi yapıldı bu havalimanları?
Gençlerin umudunu Türkiye’den koparırsanız, çok yazık edersiniz.
Ama şu anda hükümet bunu yapıyor. Bunu yapıyor maalesef.
İşte o yüzden bizim hedefimiz net: DEVA iktidarında herkes kazanacak ama gençler kazanacak.
Gençlerle beraber ülkemizi özgür ve zengin bir ülke yapacağız.
Bu arada, dikkat ederseniz Türkiye’yi terk etmek isteyen gençlerin hayalinde ne var? Avrupa ülkeleri var.
Her ne hikmetse kimse Şanghay beşlisi ülkelere gitmiyor.
Hani bir ara Erdoğan tutturmuştu ya Şanghay beşlisi, Şanghay beşlisi diye.
Ben geçlerden bugüne kadar bir tane karşılaşmadım ki Şanghay beşlisi ülkelerden birine gitmek istiyorum diyen.
Yok.
Çünkü herkes özgürlük istiyor çünkü herkes demokrasi istiyor, herkes refah istiyor.
Kimse gözünü Türkiye’nin doğusundaki ülkelere dikmiyor.
Niye?
Çünkü gençler çok daha iyi hayat standartlarında yaşamak istiyor.
Öyle Şanghay Beşlisiymiş şuymuş buymuş, bunlar gençlere hiçbir şey vaat etmiyor. Hiçbir şey.
Onlar için boş.
Ülkeyi yönetenlere bakıyoruz, inanın gençler kadar olamıyorlar ya. Gençlerin muhakemesi kendi başına olayları izleyip de kendi muhakemeleri kadar bir muhakeme ülkeyi yönetenlerde yok.
Kafalarına göre bir öyle bir böyle konuşuyorlar.
Bir gün NATO’ya bakıyorlar, bir gün dönüyorlar Şanghay Beşlisi diyorlar.
Bir gün Birleşik Arap Emirlikleri’ni 15 Temmuz’un hain darbe teşebbüsünün finansörü olmakla suçluyorlar ertesi gün gidip Birleşik Arap Emirlikleri’yle sarmaş dolaş oluyorlar.
Suudi Arabistan’a ‘Sana cinayet dosyasını teslim edeyim de delilleri mi yok edeceksin diyorlar, ertesi gün dava dosyasının tamamını alın siz bakın bundan sonra diyor.
Hiçbir tutarlılık yok yahu.
Mısır’a diyor ki ‘Ben Onların masasına oturmam’ diyor, şimdi tekrar onların masasına oturmak için kırk türlü işler yapıyorlar.
İsrail’e 13 yıl boyunca terör devleti dedi terör devleti.
Sonra döndü dedi ki Filistin davasını savunmanın yolu İsrail’le iyi ilişkilerden geçer dedi.
Cumhurbaşkanını devlet töreni ile burada karşıladı.
Yahu madem Filistin davasını savunmanın Filistinli kardeşlerimize destek olmanın yolu İsrail’le iyi ilişkilerden geçiyor. Böyle söylüyorsun bugün de 13 yıldır bu ilişkiyi sen neden bozdun?
Demek ki 13 yıldır Filistin davasına en büyük zararı sen verdin.
Ya o ya o...
Değerli arkadaşlar,
Koskoca ülkenin Avrupa’nın en büyük nüfusuna sahip, Avrupa’nın en büyük topraklarına sahip, Avrupa’nın en büyük tarım alanlarına sahip Türkiye’nin dış politikası tek bir kişinin keyfine endekslendi.
Canı nasıl istiyorsa öyle.
Bugün diyor Yunanistan’a kafa tutayım diyor, 6 ay sonra döner bakar der ki dostum Yunanistan diye sarılır. Şaşırmayın.
Beşer Esad’a demediğini bırakmaz, bakın bunlar, söylediklerim hep kayıtta, yarın döner kardeşim Esad der.
Hepsini yapar.
Hiçbir tutarlılık yok.
Ama biz bütün bu tutarsızlıklarını bütün bu zikzaklarını yüzlerine vuracağız.
Aynı nasıl bu videoyu gösteriyoruz, hepsini göstereceğiz.
Dış politikada sonuç aldıkları bir tane bile alan yok ya.
Haklı olduğumuz konularda bile sonuç alamıyorlar.
En haklı davamızda haksız yere düşürüyorlar bizi.
*****
İşte şu Doğu Akdeniz değil mi?
Mavi Vatan...
Biz orada haklıyız. Yüzde yüz haklıyız. Ama sen 10 tane dış politika konusunun 8’inde insanları aldatırsan, dış politikayı iç siyasi desteğini korumak için bir araç olarak kullanırsan o iki tane doğru söylediğinde de sana kimse inanmaz.
10 konuda 8 tane yanlışı 2 tane doğru söyleyenin o 2 tane doğruyu söylediğine kimseyi inandıramazsın.
Ya bu esip gürlüyor diyor arkası da boş diyor. Bir şey yaptığı da yapacağı da yok diyor. Dünyadaki kanaat bu bakın.
Esip gürlüyor.
Niye?
Güçsüzleşiyor, destek düşüyor... Vatandaşın desteğini korumak için de varsa yoksa dışarda düşman gösteriyor.
En son Yunanistan meselesi...
Ege’de silahlanma ne demek arkadaşlar Ege’de? Uluslararası hukuku ihlal etmek demek. Paris Anlaşması’nda yazıyor.
Ama başka nerede yazıyor?
Lozan’da yazıyor, Lozan’da!
Lozan Barış Anlaşması, bu ülkenin kuruluş noktasıdır. Bu ülkenin başlangıç çizgisidir.
Lozan’ı deldirmemek Türkiye Cumhuriyeti’nin bir numaralı görevidir. Hakkımızı hukukumuzu kimseye çiğnetmeyiz.
Lozan’dan ve uluslararası hukukun diğer belgelerinden kaynaklanan tüm haklarımızı da biz sonuna kadar savunuruz.
Ama bu ne yapıyor?
Tribünlere oynuyor. Yunanistan’ı dönüyor bizim halka şikâyet ediyor.
Ya sen bizim vatandaşımıza şikâyet ediyorsun da gerçekten içerde vatandaşın sana diyeceği ne var?
Kendisi için her şey, iç politikada tüketmek üzerine kurgulanıyor.
E kitabında dış politika diye bir şey yok zaten. Günlük ilişkiler var o kadar.
Sen Yunanistan’ı bize şikâyet edeceğine Yunanistan’ın hukuksuzluğunu Rize’deki Ayşe teyze, Adana’daki Yusuf amca, Konya’daki Hacı dayı mı, Diyarbakır’daki Ahmet’e mi anlatacaksın. Onlara kimi neyi şikâyet ediyorsun?
Eğer varsa bir hukuksuzluk diplomasiyi çalıştır.
Varsa bir hukuksuzluk git uluslararası hukuku iyi bilen, dünyanın neresinde olursa olsun insanları bul, sağlam hukuk görüşleri yazdır ve bizim haklı tezlerimizi öyle yazdır.
Yok, gidiyor vatandaşa şikâyet ediyor. Niye?
Bak herkes bana düşman, Bak herkes bana düşman benim yanımda durun.
İyi de bu düşmanı sen üretiyorsun, bu düşmanları üreten sensin.
Kendi, iç tesislerini korumak için bu düşmanları üretiyorsun.
Yunanistan’ın diplomasi atağına kalktığı bir dönemde, her yerde diplomasi yapıyor şu anda hemen ne yapıyor sopa göstermeye çalışıyor.
Yahu meseleleri önce konuşa konuşa çözmeyi bir öğrenmen lazım. Herkesle hemen bir kavgaya tutuşma.
Eğer haklıysan, haklıysan önce bir konuşa konuşa çözmeye çalış.
Bunu da propaganda kuruluşlarıyla beraber, iç kamuoyuna “bak ben nasıl efeleniyorum” diye anlatıyor.
Gazetelere bakın manşetlerinin hepsi aynı zaten, tek elden yazılma manşetler bütün gazetelerde aynı manşette çıkıyor.
Yüzlerce kez söyledim arkadaşlar bakın çok tehlikeli bir yol deniyor çok. Ülkemizin caydırıcı gücünü örseliyor şu anda bu tutum.
Caydırıcı güç denen bir şey vardır yahu.
Gücü illa kullanmazsınız. Bak gerekirse kullanacağınızı hissettirirsiniz ve onunla karşı tarafa mesajınızı veririsiniz.
Ama bu ikide bir hemen kolları sıvayıp hemen yumruklaşmaya başlayınca ya demek ki diyor senin söyleyecek sözün yok, haklı bir tezin yok ki ikide bir kavgaya tutuşuyorsun diyor insanlar.
Sayın Erdoğan;
Eğer Güçten bahsediyorsan, ülkemizi, savunma sanayimize darbe vuran yaptırımlardan kurtar hele.
Güçten bahsediyorsan, önce git de dört tane temel ortağından biri olduğumuz, parasını ödediğimiz şu F-35 uçaklarını alıver hele.
İste uçakları şimdi Yunanistan’a veriyorlar.
Parasını verdiğimiz tapusunu aldığımız uçakları sen niye getirtemiyorsun Türkiye’ye onu izah et.
Esip gürlemeyle olmuyor.
İşte adam tutuyor bizim uçakları şimdi Yunanistan’a vermeye hazırlanıyor.
Böyle bir şey var mı yahu.
Doğruyu konuşacaksın doğruyu. Doğruyu konuşacaksın.
Dosdoğru olacaksın.
Eğer yok yere zikzaklar yaparsan, sağlam bir çizgin olmazsa güven oluşturamazsın.
İtibarlı bir oyuncu olmazsın dünyada.
Gücümüzü arttırmak istiyorsan, önce Türkiye’yi yalnızlıktan bir kurtarman gerekiyor.
Yapayalnız kalıyoruz yahu.
NATO’da değil mi NATO’da tek başımıza kalıyoruz.
Avrupa konseyinde tek başımıza kalıyoruz. 25 tane 30 tane 35 tane ülke var bu kuruluşlarda.
Bir tanesini ikna edemiyor musun şöyle gel Türkiye’nin yanında dur diye.
Sürekli komşularıyla kavgalı bir insandan uzak duruyorlar tabi.
Bugün Karabağlardayız değil mi?
Diyelim ki bir mahalleyi ele alalım. Öyle bir komşu var ki her gün naralar atıyor. Eyy diyor bilmem şu komşu, eyy diyor bakkal diyor, eyy diyor kasap diyor. Bağırıp çağırıyor.
Komşular ne yapar? Ya biz bundan uzak duralım, ilişmeyelim.
Şu an da Türkiye’nin durumu bu.
Uzak duralım, ilişmeyelim.
Allah’ın verdiği aklı kullanacaksın.
Sorunları konuşa konuşa çözeceksin.
Diplomasi denen bir alan var, bu ülkenin güçlü diplomatları var, bu ülkenin dünyayı iyi bilen hukukçuları var.
Ama diyorum ya bilmiyor bilenlerle de çalışmıyor.
Bakın arkadaşlar, biz olsak ne yapardık, biliyor musunuz?
Hemen Türkiye’yi böyle yalnızlaştırmazdık. Eğer Haklıysak sağımıza solumuza ülkeler alırdık yahu.
Yahu Türkiye haklı gerçekten gelin Türkiye’yle beraber duralım derlerdi.
Uluslararası saygınlığı olan hukukçulara hemen haklılığımızı anlatan raporlar yazdırırdık ve dünyanın masasına koyardık. Bak sadece biz demiyoruz bak, dünyanın en iyi hukukçuları Türkiye haklı diyor. Bunu yapardık.
Hatta Yunanistan hükümetini, Yunanistan halkı nezdinde utandırırdık.
En önemlisi de diplomatik kanalları işletirdik. Aramızdaki husumeti de tüm dünyayı yanımıza arkamıza alarak çözerdik.
Bu arkadaşınız dış işleri bakanlığı yaptı.
Sürekli pozitif gündemle çalıştık yahu sürekli.
Savaşları durdurduk, ateşkesler yaptık, barışlar yaptık, ilişkileri geliştirdik.
Türkiye küresel sorumluluk duygusuna sahip bir ülkedir. Dünyanın neresinde nerede bir sorun varsa, bir insanlık sorunu varsa Türkiye oradadır ve düzeltme çözme gayretindedir diye algılanan bir ülkeydik o zaman.
O günün şöyle uluslararası basınına bakın. Gazetelerde manşetiz, dergilerin kapağıyız.
Türkiye’yi yere göğe sığdıramıyorlar hepsi basın arşivinde.
Yere göğe sığdıramıyorlar Türkiye’yi.
Bunu yaptık.
Türkiye yıldız ülke, parlayan ülke... Bunu gerçekleştirdik. Türkiye turbo ülke, Alman dergisinin kapağı. Turbo ülke... Sayfalarca anlatıyor.
E o gün hiç mi dış düşman yoktu yahu.
O gün biz çıkıp da dış düşmanlardan hiç şikâyet ettik mi?
O gün benim Dış İşleri Bakanı olarak bütün söylediklerime bakın.
Falanca ülke bize düşman, çok düşman var, o yüzden ben başarısızım, düşman çok onun için işimi yapamıyorum.
Böyle bir şey var mı yahu?
Kimi kime şikâyet ediyorsun Allah aşkına.
İşini doğru yap düşman üretme. Dost kazan dost.
Düşman üretip sonra kendi milletine düşman var diye şikâyet etme.
Ama en önemlisi de değerli arkadaşlar sorunlarımızı çözmek için önce muhatabımızla konuşur, öyle çözerdik.
Yunanistan’la da ikili ilişkilerimizde, diğer güçlerin müdahalesine yol açabilecek hiçbir davranışa girmezdik.
Çünkü unutmayın; Yunanistan ve Türkiye, aralarındaki sorunları çözebilecek birikime sahip iki ülkedir iki komşudur.
Hep komşu olduk, komşu olmaya da devam edeceğiz.
Ülkemizin de Yunanistan’la sorunlarını konuşacağı mekanizmalar vardır.
Bizim dileğimiz, komşumuzla sorunlarımızı barışçıl bir şekilde çözmektir.
Bizim çizgimiz nettir.
Biz, dünyada Türkiye’ye dostlar kazandıracak kadrolarız dostlar kazandıracak.
Düşman kazandıracak değil...
Biz haklı olduğumuz zaman zaten güçlüyüz.
Ama haklı olduğunu insanların anlaması için dosdoğru olacaksın. Doğruyu konuşacaksın, kimseyi aldatmayacaksın ki hakkını sana teslim etsinler.
Kimse bizim yönetimimizde bir gram hakkımıza göz dikemez.
Dış politikada, sonuç odaklı bir perspektifle, bölgesel barışın ve istikrarın temsilcisi de yine olacağız.
Dış politikada şahsi gündemlerle değil, ciddiyetle hareket edeceğiz.
*****
Değerli arkadaşlar,
Sözlerimin sonuna gelirken sizlerden bir söz almak istiyorum.
Hazır mısın İzmir?
Hazır mısınız?
Hazır mısın Karabağlar?
Tam demokratik bir Türkiye için hazır mısınız?
Özgür ve zengin yarınlar için hazır mısınız?
DEVA Partisi’ni İzmir’in her ilçesinde, Karabağların her mahallesinde büyütmeye hazır mısınız?
Barajları yıkmaya hazır mısınız?
Siz hazırsanız biz hazırız.
İnşallah hep beraber başaracağız.
Sağ olun, var olun.