9 Temmuz 2021 DEVA Partisi Genel Başkanı Ali Babacan’ın Çarşamba İlçe Binası’nın Açılış Konuşması

9 Temmuz 2021

GENEL BAŞKANIMIZ ALİ BABACAN’IN ÇARŞAMBA 1. OLAĞAN İLÇE KONGRESİ KONUŞMASI

Deva Partisi'nin değerli genel merkez kurul üyeleri,
Samsun il teşkilatımızın ve Çarşamba ilçe teşkilatımızın çok değerli

başkanları,

Siyasi partilerin kıymetli temsilcileri,

Değerli teşkilat mensuplarımız,

Sevgili Çarşambalı, Samsunlu gönüldaşlarımız,

Türkiye'nin farklı illerinden gelip bugün bizlerle beraber olan saygıdeğer konuklarımız,

Ulusal ve yerel basınımızın değerli mensupları,

Ekranları başında ve sosyal medya hesaplarımızdan bizleri izleyen tüm vatandaşlarımız;

Hepinizi en içten duygularımla selamlıyor, Çarşamba ilçe teşkilatımızın hizmet binasının açılış törenine hoş geldiniz diyorum.

*****

Sözlerimin başında, Çarşamba ilçe teşkilatımızda görev alan ve görev alacak tüm yol arkadaşlarımı kutluyor, kendilerine çalışmalarında üstün başarılar diliyorum.

Dün Bafralı, Alaçamlı dostlarımızla buluştuk. Bugün de Çarşamba’dan sonra Tekkeköy ve Atakum’a geçerek çalışmalarımıza devam edeceğiz.

Önümüzdeki haftalarda tüm teşkilat mensuplarımız Samsun’un her bir köşesinin nabzını tutacak.

Tarihi ilk adımın atıldığı güzel şehrimizde adım atmadık tek bir köşe, kapısını çalmadık tek bir kapı, uğramadığımız tek mahalle, hatırını sormadığımız tek bir esnaf, derdini dinlemediğimiz tek bir çiftçi bile bırakmayacağız.

İl başkanımıza ve tüm teşkilatımıza soruyorum; kapı kapı dolaşmaya, tarla tarla dolaşıp çiftçilerimizle buluşmaya var mıyız?

Esnafımızı dükkan dükkan ziyaret edip, dertleriyle dertlenip çözüm önerilerimizi onlara sunmaya var mıyız?

Çarşamba hazır, DEVA Partisi hazır.

*****

Değerli arkadaşlarım,

Bildiğiniz gibi, ülkemizde bir süredir akıl almaz iddialar havada uçuşuyor. Bir suç örgütünün başındaki şahıs, tüyler ürpertici iddialar ortaya atıyor. Sosyal medyaya videolar yüklüyor, tweetler paylaşıyor.

Millet bir yandan geçim derdinde, bir gözü cebinde, diğer gözü de bu iddialarda. Çünkü öyle şeyler anlatıyor ki milletin cebi delinirken, fakirlik artarken başkaları haksız paralarla zenginleştikçe zenginleşmiş.

Bu iddiaları endişeyle ve üzüntüyle takip ediyoruz.
Ne yazık ki, ülkemizin, suç örgütlerinin oyun alanına çevrildiğini görüyoruz.

Bir menfaat şebekesi kurmuşlar. Suç örgütlerine ayrıcalık tanımışlar. Bu örgütlerin hareket alanını genişletmişler.

Kendilerini hukukla bağlı hissetmeyenler; ülkemizi derin bir bataklığa sürüklemişler.

Bir de bunlar her köşede, her sokakta, her kıraathanede konuşulurken, haklarında iddialar olanlar herhangi bir cevap da vermiyorlar. Susuyorlar.

Millete cevap verecekleri yerde ne yapıyorlar biliyor musunuz?

“Devletin bekası” diyorlar. Yahu tüm bu bataklığı yaratanlar, beka sorununun tam kendisi oldu kendisini oluşturuyor.

Bir ülkenin bekası suç örgütleriyle, mafyayla, çetelerle iş tutarak sağlanmaz. Bu ülkenin, bu milletin bekası ancak hukukla, adaletle sağlanır.

Ülkemizi, uyuşturucu ticaretinin merkezi haline getirmişler. Güzelim ülkemizi dünyanın kara para aklama merkezi haline getirmişler.

Bizim esnafımız geçim derdine düşmüşken, bunların konuştukları rakamlar sürekli milyon dolar, milyon euro.

Yeri gelince yerli ve milli diyenler kendilerine gelince dolarla, euroyla konuşuyorlar.

Bazı devlet görevlilerini de, pis işlerini tutturdukları maşa yapmışlar.

Bu derin pisliğin içinde olanlar beka laflarının arkasına saklanıyorlar.

Ama yetti artık!

Ülkemizin bir avuç menfaat şebekesinin elinde oyuncak edilmesine biz müsaade etmeyeceğiz.

Ülkemizi en kısa zamanda bu bataklıktan kurtaracağız.
O bataklığı da kurutacağız, arkadaşlar. Bataklığı da kurutacağız.

Tertemiz DEVA kadrolarıyla birlikte emaneti teslim alıp, ülkemizi hızlıca temizleyeceğiz.

*****

Değerli arkadaşlar,
Ortalara saçılan iddialara göre;
Şu kurdukları menfaat şebekesinde kimler var bir bakalım.

Suç örgütlerinin liderleri var. Siyasetçiler var.

Bürokratlar var.
İş insanları var.
Medya mensupları var. Yargı mensupları var.

Biliyorsunuz; tüm bu iddialar kabineden bir ismin etrafında dolanıp duruyor. Şaibelerin ortasında o var.

Kendisi iki kere canlı yayına çıktı. Birinde de aklınca bana da sataştı. “Ali Babacan milletin refahını düşünüyordu. Bu konular bizim derdimiz değildi” diyor.

Kusura bakmayın. Ben bu ülkenin 11 yıl ekonomisinin başında oldum. Tabii ki bu milletin refahını düşüneceğim. Tabi ki gençlerimizin eğitimini düşüneceğim.

E tabii, anlamıyorlar. Ben onlar gibi siyasi ikbalini düşünenlerden olmadım. Kendi menfaatim için bu ülkeyi yoksullaştıran, hukuku katledenlerden olmadım.

Dün olduğu gibi bugün de milletimizin işini, aşını düşünüyorum, hep beraber milletimiz için çalışıyoruz.

Değerli arkadaşlar,

Şaibelerin üstünde toplandığı bu şahıs, geçen gün kendisine “dünyanın en kötü adamı” dedi. Üstüne, bir de gülüyor. Ülkenin bakanlarından birinden bahsediyoruz.

Biz gülmüyoruz. Ülkece acı çekiyoruz. Daha iki gün önce Gerze sokaklarında, 77 yaşındaki ambar memuru emeklisi amca durdurdu beni. Şunu söyledi.

“Madem kötü, gitsin o zaman” dedi.
Yok gitmiyor. Kimse de görevden almıyor. Onunla ilgili iddialar ne biliyor musunuz?

Servet transferi var, Şantaj var,
Uyuşturucu ticareti var,

Akraba kayırmacılığı var,
Şirketinin bakanlığı döneminde ölçüsüz büyümesi var, Arazileri ona buna peşkeş çekmeler var...

İddialar saymakla bitmiyor.

Bir de emniyet bu kişiye bağlı. Emniyet ya, emniyet. Huzur ve güven içinde yaşamamızın güvencesi olması gereken kurumdan bahsediyoruz.

Vatandaşın, toplumun güven içinde olmasını sağlayacak kurum ona teslim edilmiş.

Bakın kendi kurumunda neler oluyor:

Son dönemde ağır çalışma şartları, amirlerin uyguladığı baskı, mobbing, tehdit ve ekonomik sıkıntılar nedeniyle birçok polisimiz intihar ediyor.

Evet değerli arkadaşlar, emniyet mensupları kendi canına kıyıyor.

Bu yılın sadece ilk 6 ayında 47 polis memurunun intihar ettiği medyaya yansıdı. Bu rakam da sadece medyaya yansıyan rakamlar.

İntihar eden polis memurlarımızın bir kısmı mesleğe daha yeni başlamış tazecik gençler. Canlarına kıyıyorlar.

Biz, polisimizi intiharın eşiğine getiren sebepleri sorguluyoruz.

Açıklamaları, kabahatlerinden beter. İntihar eden polislerimizin ardından, psikolojik sorunlardan bahsediliyor.

İyi de siz polisleri işe başlatırken bununla ilgili bir duruma bakmıyor musunuz? Yoksa sizin saçma sapan yönetiminiz, baskı ikliminiz yüzünden mi polislerimiz bu hale geliyor.

Ben buradan tekrar soruyorum; açıklayın; son 5 yılda kaç polis memurumuz intihar etti?

Polis memurlarımız neden intihar ediyorlar? İntiharın altında yatan gerçek nedenleri araştırıyor musunuz?

Bu nedenleri ortadan kaldırmak için hangi çalışmayı yapıyorsunuz?

Emniyet teşkilatımızda üstler astlarına psikolojik baskı mı uyguluyor? Buna sessiz mi kalıyorsunuz?

Polislere psikolojik destek sunmak için, polis rehabilitasyon merkezleri kurmayı düşünüyor musunuz?

Polislerin ve ailelerinin sosyal güvenlik hakları ve mâli açıdan desteklenmesi için herhangi bir çalışmanız var mı?

Biz gülmüyoruz, bu soruların cevabını bekliyoruz.
Bakın arkadaşlar,
Biliyoruz. Bu bunalım psikolojisi toplumumuzun tümüne yansıyor.

Bunların döneminde millet antidepresana başladı. Gittiğim her il ve ilçede eczacılara soruyorum. Antidepresan satışlarının nasıl arttığını her eczacıdan duyuyoruz.

İnsanları bunalıma soktular. Milletin psikolojisini bozdular. Yazık. Bu millet böyle bir yönetimi hak etmiyor.

*****

Değerli arkadaşlar,

Tüm bunlar karşısında, şu anda her şeyin en tepesinde olan kişi ne diyor? Tüm yetkiyi tek elde toplayan cumhurbaşkanı ne diyor?

Susuyor. Ses yok, cevap yok. Her konuda açıklama yapan cumhurbaşkanı bu konuda suspus.

Tüm bu ağır iddiaların yükünü çekiyor. Bakın, bu iddiaları ortaya koyan gazeteci, iddiaların ortaya konulduğu günün ertesi işinden ayrıldı.

Çünkü çalıştığı medya kuruluşu o gazetecinin yükünü taşıyamadı.

Ben hayret ediyorum Sayın Erdoğan bu yükü nasıl çekiyor? Niye adım atmıyor? Sadece kendisi de değil tüm ülkeye çektiriyor.

Sayın Erdoğan, size soruyorum:

Ülkenin iç güvenliğini sağlamakla görevlendirdiğiniz kişinin, kendisinin bir güvenlik sorunu olmasına ses çıkarmayacak mısınız?

Ülkenin huzurunu sağlamakla görevli bir kurumda huzurun bozulmasına susacak mısınız? Polislerimizin niçin intihar ettiğini merak etmiyor musunuz?

Siz şaibelerin ortasındaki bu ismin yükünü taşımaya daha ne kadar devam edeceksiniz?

Yoksa krizlerin ortağı Sayın Bahçeli’yi hükümet sözcüsü olarak mı atadınız? Bu şahısla ilgili tasarruflarınızı Sayın Bahçeli aracılığıyla mı duyuruyorsunuz?

AK Parti’ye gönül veren vatandaşlarımız o desteği verirken, Sayın Erdoğan’ı başkalarıyla ortaklık yapsın, başkalarıyla iş tutsun diye seçmedi ki.

Sayın Bahçeli’nin peşine düşsün diye seçmedi ki. Doğu Perinçek’in rotasını ben çiziyorum dediği geminin kaptanı olması için seçmedi.

Sayın Erdoğan’ın bu millete, kendisini seçenlere karşı bir sorumluluğu var.

Daha dün Sayın Erdoğan: ekonomiyle ilgili bazı açıklamalar yapmış. Ne diyor: “Gezi olaylarındaki amaç neyse ekonomimize yönelik saldırılardaki amaç da odur.”diyor.

Diyor ki, “Çukur eylemlerindeki niyet neyse, kur, faiz, enflasyon üçgeni üzerinden kurulan oyun da aynıdır.”

“15 Temmuz darbe girişiminin gerisindeki sinsi gaye ile ekonomimizi sıkıntıya sokma gayesi aynıdır." diyor.

Burada ne var? Ekonomimizde yaşanan bütün bu sorunların sebebini yine dışarılarda, başka yerlerde gösterme gayreti var.

Ben buradan açıkça soruyorum:

Bu ülkenin Hazine’sinin borcu 2018 yılından sonra ikiye katladı mı? Katladı.

970 milyar liralık borç 2 trilyonu geçti mi? Geçti.

Bu ne zaman oldu? Taraflı cumhurbaşkanı ve akraba bakan göreve başladıktan sonra oldu.

Gezi olayları 2013’teydi. Gezi olaylarını çıkaran mı ülkenin borcunu ikiye katladı?

Çukur eylemleri diyor. Biz bu ülkenin Merkez Bankası’nın döviz rezervini biz 27 milyar dolardan aldık 132 milyar dolara çıkarttık.

O dövizler ihracatçımızın, turizm çalışanlarımızın alın teriydi. Damla damla biriktirdik yıllarca. Ak akçe kara gün içindir dedik.

Bunlar ne yaptı? Taraflı cumhurbaşkanı ve akraba bakan el ele ülkenin 130 milyar dolarlık döviz rezervini cayır cayır sattılar.

Çukur eylemleri 2016, yıl 2021 olmuş. Aradan 5 yıl geçmiş. Çukur eylemlerini yapanlar mı 130 milyar doları cayır cayır sattı?

Bu ülkenin döviz rezervini satan sizsiniz. Hem de gizli kapaklı. Biz ortaya çıkarınca kabul etmek zorunda kaldınız.

2018’de Gezi olayları kalmadı, Çukur olayları bitti. 15 Temmuz hain darbe teşebbüsüne kalkanların çoğunun hesabı dürüldü.

2018 Haziran’da siz tek yetkili olarak göreve başladınız. Bütün yetki elinizde.

Üstelik kendinizi tanımlarken, “Benim alanım ekonomi, ben ekonomistim.” diyorsunuz.

O zaman hadi buyurun düzeltin.

Gezi olaylarını çıkaranlar mı geliyor faizi yükseltiyor? Çukur eylemlerini yapanlar mı faizi yükseltiyor?

Dört tane Merkez Bankası başkanı değiştirdi. Laf dinlemiyor diyerek hem de.

Şimdi laf dinleyen bir Merkez Bankası başkanı var. Niye hala faiz %19?

Şu anda Merkez Bankası emrinde mi? Emrinde.

2018’de seçimlere giderken ne diyordu? “Şu kardeşinize yetkiyi verin, faiz de enflasyon da nasıl düşürülür ben göstereceğim.” diyordu.

3 yıl geçmiş hala faiz Avrupa’nın en yüksek faizi. Dünyanın da 7. yüksek faizi.

Kimse kusura bakmasın. Bu millet saf değil. Bu millet bu kadar kolay inanmıyor.

Siz yaptığınız yanlış işlerin faturasını hiç başkalarına kesmeye çalışmayın. Bu faizi %19’da tut diye bu millet mi söylüyor size?

Daha pazartesi günü açıklanan enflasyon TÜFE %17, ÜFE %42 son 20 yılın en yüksek enflasyonu arkadaşlar bu.

O da tabii TÜİK’in açıklandığı rakamlara inanıyorsak. Makyajlanmış rakamlara inanıyorsak.

Ben çiftçimize soruyorum diyor ki, “Gübrenin fiyatı 2’ye 3’e katladı.” Esnafımıza soruyorum “enflasyon %50, 100.” diyor.

Biraz önce bıçak, satır, keser imalatçısına uğradık. “Demirin fiyatı ikiye katladı.”dedi.

TÜİK hadi %42 açıklıyor velev ki doğru, o %42 bile son 20 yılın en yüksek enflasyonu.

Yıllarca faiz sebep, enflasyon sonuç demediniz mi?

Niye %19’u düşürmüyorsun o zaman? Niye yapmıyorsun? Eğer tezin doğruysa indir. Tezin yanlışsa çık bu milletten özür dile.

Ben yanlış bir şey yaptım de. Ben yanlış insanları görevlendirdim. Zaten kendim de pek anlamıyorum bu işten de.

Olabilir, herkes her şeyi bilmek zorunda değil ya. Bir ülkenin cumhurbaşkanı her şeyden anlamak zorunda değil.

Ama ne yapacak? Dürüst ve ehil insanlardan oluşan kadrolar kuracak. Bizim dönemimizde ekonomimizde bunun için başarılı olduk.

Merkez Bankası’na, Hazine’ye pırıl pırıl, tertemiz insanları koyduk. Aynı zamanda dünyaca tanınmış, işini bilen insanları koyduk.

Dünyadaki iktisatçıların ellerine su dökemeyeceği, kaliteli, dürüst ve ehil, kendi vatandaşlarımızı getirdik, kilit görevlere yerleştirdik. Bunun için başarılı olduk.

Ama o dürüst ve ehil insanlar sistemden çıkınca, kovulunca, ayrılınca işte sonucu gördük.

Maalesef şu anda bunun bedelini toplum olarak hep beraber ödüyoruz. Bu ülke bunu hak etmiyor.

Ve inanın çok çabuk düzelir işler. Bir kabustan uyanırcasına işler düzelir. Bir korkulu rüyadan uyanınca nasıl “oh be rüyaymış” dersiniz, işte o hızla düzelir.

Formül ne? Çözüm ne? Birincisi dürüst ve ehil kadro. İkincisi istişare.

Çiftçimizi dinleyeceksin, esnafımızı dinleyeceksin.

Damdan düşenlerle konuşacaksın. Kapalı kapılar ardında, 100 araçlık konvoyların içinde, 1200 odalık kışlık, 300 odalık sarayların içinde çalışmayacaksın.

Vatandaşla iç içe olacaksın. Şurada Çarşamba’da 30-40 tane esnafımızı Sayın Erdoğan bir ziyaret etse, oturup dertleşse, bir çaylarını içse yaptığı hataların en az yarısını yapmaz.

Ama yapmıyor. Öyle bir menfaat şebekesi var ki etrafında adeta kumpas altına almışlar. Kendini de boğuyorlar, bu ülkeyi de boğuyorlar. Şu anda yaşadığımız bu.

Etrafında 3-5 kişi zenginleşince zannediyor ülkenin durumu iyi.

İhracatımız artıyor diyor. Doğru, ihracatta özellikle geçen sene pandemi dönemiyle mukayese ettiğimizde bu yıl artış var.

Ama ihracat ne demek? Başka ülkelerin vatandaşlarının tükettiği mal demek.

Biz Almanya’ya satıyoruz Alman halkı tüketiyor. İtalya’ya satıyoruz İtalyan halkı tüketiyor.

Demek ki başka ülkelerin durumu iyi. Başka ülkelerin ekonomisi düzgün. Onlar tüketiyor ki biz bunları ihracat yapıyoruz.

İhracatla övünelim ama peki bu ülkenin işçisinin, çiftçisinin, esnafının durumu ne olacak?

Dün Samsun Merkez’de yürürken bir apartmanın balkonundan bir karı koca el işareti yaptılar, bir kahveye gelin dediler. Çıktık yukarı.

Beyefendi emekli öğretmen, eşi de bir hafta sonra emekli olacağım dedi. İki memur emeklisi öğretmen. Çok üzüldüm. Dediler ki iki maaşı birleştirdiğimizde herhalde ancak gıda masrafımızı karşılayabileceğiz.

Yazık değil mi bu ülkenin insanına?

Çünkü emekli maaşı resmi enflasyon oranında artırılıyor. Devletin açıkladığı enflasyon neyse emekli maaşı ancak o kadar artıyor.

Ama etrafınıza bir bakın, çarşıya pazara bir bakın.

Bizim dönemimizde emekliler 5-6 maaşını biriktirdiğinde İtalya’da tatile gidiyordu. Öyle yağma yok.

Bizim dönemimizde gençler trenle Avrupa turu yapıyordu. Gördük o günleri, unutmayalım.

Benim dönemimde milli gelir 3600 dolardan 12.600 dolara çıktı. Rakamlar ortada. Şu anda 8500.

Biz 2023 hedefi koyduk, 25.000 dolar. Şu andaki hükümetin 2023 hedefi 10.000 dolar.

Ekonomiden anlıyorsa, alanı ekonomiyse, ekonomistse düzeltsin yapsın. Niye yapamıyor?

Baştan da dedim olabilir, bilmeyebilir. O zaman bilenlerle çalışacak. Zaten en büyük problem bu. Bilmediğini bilmiyor.

Atalar “Bin biliyorsan, bir bilene sor.” demiş. Bunlar hep atasözleri. Devleti yönetenlerin bunları bilmesi lazım.

Ben esnaf bir aileden geliyorum. “Sen dünyayı biliyorsun, ticareti biliyorsun, iyi de yapıyorsun. Gel şu ekonominin başına geç.” dediler.

Üç kere hayır dedim. Dördüncüsünde evet dedik, başladık.

Ve 34 yıldır iki hane üç hane olan enflasyonu tam iki yılda tek haneye indirdik. Paradan altı sıfır 2004’ün sonunda attık.

Bir köşe yazarı, adı lazım değil, biz paradan altı sıfır atacağız dediğimizde dedi ki, “Babacan bunu yapsın, ben de Ankara’da Kızılay Meydanı’nda bazı hayvan sesleri çıkartacağım.”dedi.

6 sıfır attık. Baktım ertesi gün yazmış, özür dilemiş. Ben yapabileceklerini zannetmiyordum demiş.

Bakın, 34 yıl ya dile kolay. Neredeyse iki nesil. 34 yıl enflasyon inmemiş, biz iki yılda aşağıya çekmişiz.

Niye? Dürüst ve ehil kadrolarla yaptık bunu. İstişareyle yaptık. Bin biliyorsak bir bilene sorduk. Ortak akıl arayışıyla yaptık.

84 milyonluk bir ülkeyi yönetiyorsanız, küçülmüş haliyle bile dünyanın en büyük 20 ekonomisinden birisi olan Türkiye Cumhuriyeti Devletini yönetiyorsanız kadrolarınız sağlam olacak.

Soracaksınız, konuşacaksınız. Meslek örgütleriyle, sivil toplum kuruluşlarıyla konuşacaksınız.

Basın susturmayacaksınız. Özgür basın, demokrasinin temelidir. Basını susturursanız o zaman gerçekleri hiçbir yerden duyamazsınız.

Bugün basın özgür olsa, hiç olmazsa sabah gazetelerden biraz gerçekleri görecek. Ama önüne yığılan gazetelerden en üsttekiler akrabaların çıkardığı gazeteler. Onlar da gayet güzel şeyler yazıyor. Onun için görmüyor.

Memleketin durumu bu. İnsanlar rahat konuşmaktan korkmayacak, konuşurken şöyle sağa sola bakmayacak.

Derdini söylemeyen derman bulamaz demişler. Siz bu millete derdini söyletmiyorsunuz, milleti konuşturmuyorsunuz. Sorunları yok sayıyorsunuz. Hastalığı teşhis etmiyorsunuz. O yüzden o hastalara da tedavi bulamıyorsunuz.

Bizler tüyü bitmemiş yetimin hakkını ona buna çetelere, suç örgütlerine peşkeş çektirenlerin önünde duracağız.

Biz bu hukuksuzluğa göz yummayacağız. Biz susmayacağız, biiz susturamayacaklar.

Biz vatandaşımızın derdini dillendirmek için DEVA Partisi’ni kurduk.

Biz korkan, çekinen, konuşamayan çiftçimizin, esnafımızın derdine tercüman olmak için DEVA Partisi’ni kurduk.

Hem dertleri dillendirmek, hem de sorunlara, problemlere çözüm üretmek için kurduk.

Devlet yönetiminde yozlaşmayı, devlet görevlilerinin yasal olmayan işlere bulaşmasını, usulsüzlüklerin ve yolsuzlukların sıradanlaşmasını tarihin çöplüğüne göndereceğiz.

Bakın, 2002’de hükümet kuruldu. 2003, 2004, 2005 en az 8-10 sene bu çeteden, örgütlerden, mafyadan kimse bahsetmiyordu değil mi?

Ne oldu da mafya, çete birden duyulmaya başlandı? Nasıl oldu da bunlar sokaklarda cirit atmaya başladı?

Siz devlet içinde, siyaset kadroları içinde, bürokrasi içinde bunlarla menfaat paylaşan, bunlara alan açan bir kadro oluşturursanız, bu çete, mafya, örgüt tekrar memleketin başına bela olur.

İnşallah DEVA iktidarında bunlar kaçacak delik bulamayacaklar.

Siz sapasağlam, bunlarla asla iş tutmayacak, bunların canına okuyacak sağlam bir Adalet Bakanı görevlendirin, sapasağlam bir İçişleri Bakanı görevlendirin, tabii ki işin başında kendiniz de bir sağlam durun.

Görün bakalım hareket edebiliyorlar mı? Siz devletsiniz ya. Devlet gücünü böyle gösterir.

Devletin kudret yüzü vardır. İşte o yüzü devlet suçsuz vatandaşına göstermez. Devlet şefkat yüzünü, merhamet yüzünü vatandaşlarına gösterir.

Suç örgütüne, mafyaya, çeteye de o kudret yüzünü gösterir, devlet budur. Biz söz veriyoruz:
Hukuku mutlaka tesis edeceğiz. Özgürlükler üzerindeki baskıyı kaldıracağız.

Yaşayan ve yaşatan bir ülke inşa edeceğiz. Gençlerin kaçmak istediği, insanların umutsuz olduğu bir ülke değil. Bu ülkede yaşayan vatandaşların severek, isteyerek yaşadığı bir ülke inşa edeceğiz.

İktidar ve medyası gerçekleri inkar etseler de biz milletimizin gerçek gündeminden asla sapmayacağız.

Bugünkü iktidar ortakları gibi toplumumuzu ayrıştırmayacağız. Bazı kesimleriötekileştirmeyeceğiz. Kucaklayıcı olacağız, birleştirici olacağız.

Kimsenin şüphesi olmasın.

Vakit; demokrasi ve atılım vaktidir.
Artık Çarşamba’nın DEVA’sı var, Türkiye’nin DEVA’sı var. Ve biz hazırız. Hepinize çok teşekkür ediyorum.