8 Ekim 2021 DEVA Partisi Genel Başkanı Ali Babacan’ın 1. Olağan Osmangazi İlçe Kongresı̇ Konuşması

8 Ekim 2021

GENEL BAŞKANIMIZ ALİ BABACAN’IN OSMANGAZİ İLÇE KONGRESİ KONUŞMASI

Merhaba Osmangazi...

“Ovanın yeşili, göğün mavisi ve mimarilerin en ilahisi”

Güzel şehrimiz Bursa, merhaba.

Bugün Osmangazi’nin asırlık bereketli çarşılarının, tarihi hanlarının,

Türbelerinin, külliyelerinin ve heybetli camiilerinin yanı başında, sizlerle buluşmaktan büyük mutluluk duyuyorum.

Değerli il başkanımız, değerli ilçe başkanımız, Siyasi partilerin kıymetli temsilcileri,
Değerli teşkilat mensuplarımız,
Değerli basın mensupları,

Hepiniz Osmangazi birinci olağan ilçe kongremize hoş geldiniz.

Sizlerin huzurunda; ekranları başında ve sosyal medya hesaplarımızdan bizleri izleyen tüm vatandaşlarımızı da muhabbetle selamlıyorum.

******

Sözlerime, bu salondaki ve tüm Türkiye’deki DEVA Partili kadrolara seslenerek başlamak istiyorum.

Bizler, hep beraber, riyakarlığa karşı dürüstlüğün, yanlışa karşı doğrunun mücadelesini vermek için yola çıktık.

Bizler “hakikat mücadelesi”nin neferleriyiz.
Bugünkü iktidar kendisini “uydurulmuş gerçeklik” dünyasına hapsetti.

Halkımızı da o hayal alemine davet ediyor.

Ben bu bir yılda 60 kadar şehre gittim. Bundan daha fazla ilçe gördüm. Her gün caddelerde sokaklarda vatandaşlarımızla beraber oldum. Ekip olarak hep beraber sahadayız.

İktidar hayal alemindeyken, halkımızın ne zorluklar çektiğini, hangi sıkıntıları yaşadığını gayet iyi biliyoruz ve bizzat kendilerinden dinliyoruz.

İsrafın içinde yüzenler, “itibardan tasarruf olmaz” diyenler gençlerimizi bu güzel memleketten soğutuyor.

Sokakta yolumuzu çeviren anne babalar feryat ediyor. İş aramaktan yorulmuş çaresiz gençler isyan ediyor.

Çok açık söylüyorum.

Bir ülkeni itibarını farklı farklı tarif edebilirsiniz. İtibar nedir diye sorduğumuzda farklı başlıklardan bahsedebilirsiniz ama bir ülkenin itibarı aynı zamanda o ülkenin gençleridir.

İtibar; gençlerin yarınlarını, kendi doğup büyüdüğü bu güzel topraklarda kurmak istemesiyle ölçülür.

İtibar; sadece memlekette havalimanı sayılarını çoğaltarak elde edilmez.

Sizin gençleriniz o havalimanlarının dış hatlarını, kendileri için bir “umut kapısı” olarak görüyorsa bu ülke için bir itibar değildir.

İtibar, anne-babaların, çocuklarının yarınlarından endişe etmeyeceği bir ülkede yaşamasıyla sağlanır.

Bakın arkadaşlar,
Sizlerle bir veriyi paylaşmak istiyorum.
Genç nüfus için tutulan bir istatistik vardır:
Bu istatistik, “ne eğitimde ne de işte” olanlarla ilgilidir.

Yani, eğitim hayatından ayrılmış, ancak iş hayatına da girememiş gençlerin sayısıdır bu.

Bu sadece Türkiye’de değil bütün OECD ülkelerinde bu istatistik tutuluyor ve karşılaştırma olarak da ülkeler bu konuda hangi aşamada bunu görmek mümkün.

Şöyle baktığımızda bu yılın en son açıklanan verisi, elimizde ikinci çeyrek verisi var. Ne eğitimde ne çalışma hayatında olan kaç genç̧ var, biliyor musunuz?

Tam iki milyon sekiz yüz beş bin kişi. Bu TÜİK’in rakamı. O da inanıyorsak.

Grafik - oecd sıralaması

Bakın arkadaşlar, ekrandaki grafiği görüyor musunuz?

Ne eğitimde ne de istihdamda yer alan gençlerin toplama oranı, OECD ülkelerinde ortalama yüzde 12,8.

Ortalamanın altındaki ülkeler var, ortalamanın üstünde ülkeler var. Ama bu grafiğin en sağındaki ülkeye dikkatinizi çekmek istiyorum bakın.

Yüzde 28,8 orana sahip olan bir ülke var. O ülke maalesef bizim ülkemiz Türkiye.

Dünyadaki halimize bakın. Slovakyalı, Yunanistanlı, Macaristanlı, Polonyalı gençlerle yapılan şu kıyaslamaya bakın. Bizim gençlerimizden daha fazla oranda ya işteler veya okuldalar.

Grafiğin özellikle ortalamanın sonundaki ülkelere bakın. Hepsi var. Bunlar OECD ülkeleri. Çek Cumhuriyeti var, Estonya var, Belçika var, İngiltere var, Letonya var.

Yüzde 12,8 ortalama. Yani 18-25 arasındaki genç nüfusun ortalama yüzde 12,8’i ne eğitimde ne de işte.

Biz neredeyiz? Ortalamanın iki katından fazla: %28,8. Böyle bir ülkeye itibarlı bir ülke denilebilir mi?

Böyle bir ülkeye başarılı bir ülke denilebilir mi?

Ben buradan Sayın Cumhurbaşkanına sormak istiyorum.

3 yıl 3 aydır bütün yetki elinizde. 2017 referandumu ve 2018 seçimlerinden sonra çok istediniz, dediniz ki “bütün yetkiyi bana verin hem enflasyon hem de faiz nasıl düşürülür, göstereceğim” dediniz.

“Ülkenin sorunlarını nasıl çözeceğim” dediniz. Sonuç bu.
OECD şampiyonuyuz. Nerede? Gençlerimizin boşta olması istatistiğinde.

Zaten dikkat edin. Ne zaman bir başarıdan bahsediyorsa hep eskilere gidiyor. Bizim ve arkadaşlarımızın görevde olduğu dönemden bahsediyor. Hep eski defterleri karıştırıyor.

Ortak aklın ve istişarenin olduğu dönemlerde elde edilen başarıları anlatıyor. Ben soruyorum.

Şu son 3 yıl 3 aydır bütün yetkiyi elinizde topladınız. Bu ülke hangi alanda başarılı oldu? Hangi alanda iyileştik?

Hukukun üstünlüğü deseniz sıralamalarda diplerdeyiz. Basın özgürlüğü ilkesinde sıralamalarda diplerdeyiz. Şeffaflık, yolsuzlukla mücadele endekslerinde diplerdeyiz.

Nerede bir kötü değerlendirme, kötü istatistik varsa diplerdeyiz.

Ve iyi değerlendirmelerin hiçbirinde de Türkiye artık yok. Türkiye sürekli kaybeden bir ülke oldu.

Bizim gençlerimiz bu tabloyu hak etmiyor. Bizim gençlerimiz böyle bir ülkede var olma mücadelesini vermeyi hak etmiyor.

Üstelik ülkemizde eğitim durumu yükseldikçe bu oran da yükseliyor. Gençlerimiz ne kadar çok eğitim alırsa o kadar işsiz olma ihtimali yüksek biliyor musunuz? Bir de böyle acı bir gerçek var.

Türkiye’deki eğitim sistemi istihdam oluşturmuyor.

Daha iki gün önce Ankara’nın Haymana ilçesinde yolumuzu bir vatandaşımız kesti. Dedi ki “Benim üç evladım var, büyük olan kızım bundan dört sene önce üniversiteyi birinci olarak bitirdi” dedi. “Dört yıldır işsiz” dedi.

“İkinci kızım ortanca çocuğum şu anda lisede okuyor, üniversiteye girmek için hazırlanmak istiyor, şu anda kendi lisesinin birincisi, fakat ben ona diyorum ki, kızım ablanı görüyorsun boşuna uğraşma, üniversiteyi okuyup da ne yapacaksın diyorum” diyor.

Böylesine parlak öğrencilerin umudunun, hayallerinin yıkılması, anne babaların bu ülkenin yarınlarından umudunu kesmesi gerçekten yazıktır günahtır ya, insanın içi parçalanıyor.

Bizzat yaşayanlarla konuştuğunuz zaman gerçek tabloyu çok iyi görüyorsunuz. Zaten şu anda hükûmetin en büyük sorunu bu. Hükûmet artık sokağa rahat çıkamıyor.

Sayın cumhurbaşkanın kendi açtırdığı marketlerde dolaşmasının haricinde şöyle bir çarşı, sokak, pazarda yürürken gördünüz mü? Şöyle insanlarla oturup dertleştiğini gördünüz mü son dönemde? Yok.

Kendilerine ayrı bir halka çizdiler. Ayrı sanal bir uydurulmuş gerçeklik halkası oluşturdular. Ve memleketin durumunu bilmiyorlar.

Eğer memleketin ne halde olduğunu bilse daha dünkü yaptığı konuşmasında “bizim işçimizde, çiftçimizde hayatından çok memnun” ifadesini kullandı, böyle bir şey diyebilir mi?

Ülkenin gerçeğini bilse böyle bir ifade kullanabilir mi? “İşçimizde, memurumuz da memnun hayatından” diyor.

Bu rakamları görüyoruz ya, %28. Bu %28 ne işte ne eğitimde ortalama sayı. Kadınlarla erkeklerin ortalaması.

Kadınlarda rakam ne biliyor musunuz? %40 seviyesinde. Yani 18-25 yaş arasında olup da ne eğitimde ne işte olan kadınların ortalaması yüzde 40 şu anda.

Tablo bu.

8 milyona yakın kayıtlı üniversite öğrencimiz var. Ama mezun olduklarında iş bulmayla ilgili hiçbir ümitleri yok.

Üniversiteyi kazanıyor, birinci sınıfa başlıyor, diyor ki “Ben o kadar okuyacağım, ailemde bu kadar maddi imkân sağlayacak ama bir şey fark etmeyecek ki, üniversiteyi bitireceğim, diplomamı elime alacağım yine iş bulamayacağım” diyor.

Gençlerimizdeki hissiyat bu. Üniversitelerde okuyan öğrencilerimizin durumu bu.

Peki, çalışan gençlerimize bakıyoruz... Gençler çağrı merkezinde çalışıyor, müşteri temsilcisi oluyor. Mağazalarda satış danışmanı oluyor. Dikiş makinecisi oluyor. Konfeksiyon işçisi oluyor. Çalışanlarda bu işleri yapıyor.

Ben buradan Türkiye’nin tüm gençlerine seslenmek istiyorum. Değerli gençler,

Artık buranıza kadar geldiğinin farkındayız. Bazen hayallerinizin peşinden koşmayı bırakmak istediğinizi çok iyi biliyorum. Artık hayal kurmaktan bile vazgeçtiğinizi biliyorum.

Geçen her yeni yılın, sizi hak ettiğiniz hayata yaklaştırmadığını biliyorum.

Kendinizi kapattığınız o odalarınızda “ev genci” olarak yaş almak istemediğinizi de biliyorum. Biliyorsunuz, gece ayakta olup gündüz daha çok ailesiyle muhatap olmak istemeyen çok gencimiz var artık.

İşsizliğin sebebini, gençlerin sözüm ona kalifikasyonunun olmadığına bağlayan bir yönetim zihniyetiyle hayat geçmez. Bunu da biliyorum.

Ne dedi geçen gençlerle yaptığı sohbette Sayın Erdoğan? “Kalifikasyonu olan iş buluyor” dedi.

İyi de kalifikasyonu olmayan diye tabir ettiğiniz gençlerin kendi suçu mu bu? Siz eğitimde gerekli olanı yapmazsanız, eğitimde gerekli adımları atmazsanız iş hayatında gerekli olan diplomalar ne meslek ne buna göre üniversitelerin bölümlerinin kontenjanlarını ayarlamazsanız, eğitimin topyekûn kalitesini artırmazsanız bunu suçu gençlerde mi yoksa ülkeyi yönetenlerde mi?

Gençlerimize seslenmeye devam ediyorum.

Türkiye’de adalete hiçbir şekilde güvenmemekte de son derece haklısınız.

Ancak sizlerden tek bir şey istiyorum.

Bu mevcut koşullara sakın “kader” demeyin. Bu ülke bu kadar, Türkiye’den bu kadar demeyin. Sakın ümitsizliğe kapılmayın.

Karamsarlığın, sizin parlak yarınlarınızı esir almasına asla izin vermeyin.

Emin olun; tüm bu günler çok kısa sürede geçecek. Türkiye bir kabustan uyanırcasına, korkulu bir rüyadan uyanırcasına bir aydınlığa kalkacak.

Ülkemizdeki istihdam imkanlarını yeniden her alanda yükselteceğiz. Eğitimin her kademesini kaliteyle taçlandıracağız.

Çünkü bizim en büyük amacımız; gençlere hak ettikleri, insani koşullarda çalışma ve yaşama imkânı sağlamaktır.

Onlar zaten hakkı. Bu hakkı sadece bizim teslim etmemiz gerekiyor. Daha önce de söyledim, tekrar ediyorum:
Biz gençlerle yan yana yürümüyoruz. Biz gençlerin arkasından yürüyoruz.

Hiç merak etmeyin. Bu ülke güçlü bir ülke. 84 milyon nüfusuyla, Avrupa’nın en büyük yüz ölçümüne sahip topraklarıyla, küçülmüş daralmış haliyle bile dünyanın en büyük 20 ekonomisinden biri olan ekonomik gücüyle bu ülke çok büyük bir ülke.

Hep beraber el ele vererek bu kabustan uyanacağız.

Türkiye’nin önü açık, yolu açık. Yeter ki Türkiye dürüst ve ehil kadrolar tarafından yönetilsin. Yeter ki ortak akıl ve istişareyle yönetilsin. Yeter ki Türkiye plan program içeren bir çalışmayla yönetilsin. Bizim hayalimizdeki Türkiye bu.

Grafik - oecd sıralaması çıkar

*****

Değerli arkadaşlar,

Gençlerin yüzünün güleceği bir ülkenin parolası hukuktur, özgürlüktür.

Temel hak ve özgürlüklerin güvence altına alındığı, hukukun üstünlüğüne dayanan yepyeni bir sistemdir.

Sistemden bahsedince, biliyorsunuz 2017 cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemiyle ilgili anayasa oylandı. 2018’de fiilen sistem yürürlüğe girdi. Ve o günden bugüne sonuçlar ortada.

Sorun sadece sistemde değil. Sorun aynı zamanda bu sistemle ülkeyi yöneten zihniyette. Sorun iktidarın bu ülkeyi yönetme zihniyetinde.

Hangi sistem olursa olsun ister başkanlık sistemi ister parlamenter sistem eğer anayasayı yok sayan, hukuku önemsemeyen, ben aklıma geleni yaparım kimse de bana karışamaz diyen bir zihniyet varsa işin başında o ülkenin herhangi bir konuda başarı elde etmesi mümkün değil.

Biz onun için diyoruz ki hem sistem değişmeli hem de ülkeyi yöneten zihniyet değişmeli. Topyekûn bir iktidar değişikliği gerekiyor. Başka türlü düzelmez bu ülke. Başka türlü bu ülkenin sorunları çözülmez.

Biliyorsunuz biz parlamenter sistemle ilgili çalışmalarımızı belli bir noktaya getirdik. Arkasından diğer siyasi partilerle ikili temas trafiğimizi başlattık.

Ve geçen sene bunu belli bir noktaya getirmiştik. Bu yıldan itibaren de ikili bazda diğer partilerle konuşmaya başladık.

İadeyi ziyaret için CHP Genel Merkezi’ne gittiğimde ve görüşmemiz sonrası Sayın Kılıçdaroğlu ile basın toplantısını yaptığımızda hatırlayacak olursanız orada ilk defa şunu açıkladık. “Güçlendirilmiş parlamenter sistemle ilgili biz, ikili bazda diyalog sürecini başlatıyoruz” dedik.

Partiler arası bir sürecin ikili bazda ilk deklarasyonu oradadır. Bundan tam dört gün sonra sayın cumhurbaşkanı “yeni anayasa” demeye başladı.

Bakın daha geçtiğimiz günlerde yeni anayasayla ilgili ne diyor?

“Biz, Türkiye’nin gündemine getirdiğimiz, ülkemizin ilk sivil anayasasını hazırlama teklifimizde gerçekten samimiyiz. AK Parti ve Cumhur İttifakı olarak kendi hazırlıklarımızı yapıyoruz.” (Video)

Samimiyetten söz ediyorsak bir kere de sizin huzurunuzda daha evvel yaptığım çağrımı yenilemek istiyorum:

Sayın Erdoğan, siz önce Anayasa’ya, Anayasa Mahkemesi’nin kararlarına uyun. Mevcut anayasayı, mevcut hukuku, uluslararası sözleşmeleri uygulayın.

Siz, işinize gelmeyince, mevcut anayasa’ya uymuyorsunuz ki. Söylemedi mi? Daha önce Anayasa Mahkemesi karar aldığında “saygı duymuyorum” demedi mi?

Alt mahkeme Anayasa Mahkemesi’nin kararını uygulamadığında, “Uygulamayabilir, daha önce örnekleri var” demedi mi?

Şu andaki anayasada yemin metni var. Sayın Erdoğan görevine başlarken o yemin metnini Meclis kürsüsünde okuyarak görevine başladı. Orada ne diyor? Görevimi tarafsızca yapacağıma ant içerim diyor.

Şu anda Sayın Erdoğan’ın görevini tarafsız bir şekilde yaptığını iddia etmek mümkün mü? Öyle bir şey mümkün mü? Nerede tarafsızlık?

E siz anayasada yemin ettiğiniz tarafsızlık hükmüne uymayın, “Anayasa Mahkemesi’nin aldığı kararlara saygı duymuyorum, uymuyorum” deyin. Alt mahkeme muhtemelen sizin verdiğiniz cesaretle uygulamadığında “Uygulamayabilir” deyin. Sonra da yeni anayasadan bahsedin.

Öncelikle şunu bir ortaya koymanız lazım. Sizin için anayasa önemli bir metin mi? Kendinizi bağlı hissettiğiniz bir hukuk metni mi anayasa? Önce bunu bir ilan edin. Evet, anayasa benim için önemli deyin.

Mevcut anayasaya bir uyun görelim ondan sonra yeni anayasadan bahsetmeniz ciddiye alınacak bir iddia olsun.

Siz anayasa’da yazana zaten uymuyorsanız anayasanın eskisinden ne yenisinden ne bahsediyorsunuz?

Eski anayasadan size ne yeni anayasadan size ne?

Eğer anayasa metni önemsizse, zaten uymuyorsanız, uygulamıyorsanız, uygulamaya çalışan anayasa mahkemesinin kararlarına “uymam, saygı göstermem” diyorsanız, uymayanları cesaretlendiriyorsanız sizin yeni bir anayasadan bahsetme hakkınız yok. Hiç boşuna uğraşmayın.

Yeni dediğiniz anayasaya uyacağınızı nereden bileceğiz?

Kendini hukukla, anayasayla bağlı hissedenlerin ancak yeni anayasadan bahsetmesi lazım. Anayasa değişikliğinden bahsetmesi lazım.

Arkadaşlar,

Bunların yeni anayasa dedikleri de ne, biliyor musunuz? Asıl zihinlerinin gerisinde ne?

İlk önce ne dediler “gelin bütün partiler beraber çalışalım” dediler. Sonra Sayın Bahçeli çıktı hemen “yok, bir dakika yeni anayasa olacaksa yine mevcut sistem olacak” dedi. Ne yaptı? Bir çerçeveyi çizdi.

Daha sonra Sayın Erdoğan’a sordular. “Tabii dedi başkanlık sistemin devamı olacak” dedi.

Yeni anayasa dedikleri ne biliyor musunuz? Bu ucube, taraflı cumhurbaşkanlığı sistemini iyice derinleştirmek.

Keyfi yönetim sistemini memleketimize iyice yapışmasını sağlamak. Başka bir şey yok.

Göreceğiz. Bakın biz açıkladık. Anayasa değişikliğinden neyi kastettiğimizi, parlamenter sistemden neyi kastettiğimizi biz ortaya koyduk. Bizim gibi başka siyasi partilerde ortaya koydu.

Şimdi ne yapıyoruz? Anayasayı değiştirelim ve parlamenter sistem getirelim diyen siyasi partilerle oturup bunları çalışmaya başladık. Bunu da hatırlayacak olursanız yaklaşık bir ay kadar önce ben canlı yayında söylemiştim ‘artık bunun da zamanı geldi’ demiştim.

Çünkü vatandaşımızın karşısında 5-6 ayrı farklı parlamenter sistemle çıkamayız ki. Parlamenter sistem demek aynı zamanda bir toplumsal mutabakat arayışı demek. Bir siyasi mutabakat arayışı demek.

Nihayetinde bu Meclise gelecek. Seçimlerden sonra kurulacak Meclise. Ve Mecliste en az 360 oy gerekecek ki referanduma gitsin. Veya en az 400 oy gerekecek ki Mecliste bu değişiklikler yapılabilsin.

Dolayısıyla burada ne lazım? Geniş bir toplumsal mutabakat arayışı. Geniş bir siyasi mutabakat arayışı.

Biz de şu anda tam bunu yapmaya başladık. 6 partinin temsilcileri geçtiğimiz salı günü üçüncü kez bir araya geldiler. Bundan sonra her hafta bir araya gelerek hızlı bir şekilde ilerleyecekler.

Umudumuz; vatandaşlarımızın karşısına çıkarken siyasi mutabakat zemini kuvvetlenmiş tek bir parlamenter sistem önerisiyle çıkabilmek.

Biz bunu ülkemiz için çok önemli görüyoruz.

Türkiye’nin şu aşamada bir yönetim sistemi değişikliğine ve topyekûn bir yönetim zihniyeti değişikliğine ihtiyacı var. Sistem mutlaka değişmeli ama ülkeyi de artık bambaşka bir zihniyet yönetmeli.

Hukuka bağlı, anayasaya bağlı bir yönetim zihniyetiyle yönetilmeli Türkiye.

Ha, günü geldiğinde toplumsal mutabakat sağlanır, ortam oluşur ve gerçekten sivil bir dönemde sıfırdan yazılmış yeni bir anayasa konuşabiliriz kuşkusuz. O günlerde gelir elbet.

Ama şu anda aciliyet kazanan konu sistemin bir an önce değişmesi ve yönetim sisteminin güçlendirilmiş parlamenter sisteme geçmesi.

Biz de o gün geldiğinde, yeni bir anayasayı gerçekten çalışacak bir ortam olduğunda kendi özgürlükçü, demokrat ve barışçıl ilkelerimizi masaya koyarız.

Nasıl bugün koyduk masaya, o gün geldiğinde de fikirlerimizi ortaya koyarız ama şu andaki hükûmetin yeni anayasadan kastı bizim sistem değişikliği değil. Bambaşka bir şey. Getirdikleri zaman göreceğiz.

Dikkat edin ortaya da bir şey çıkarmış değiller. Üç sene üç ay oldu. Niye hala ortada bir şey yok? Bakın biz çalıştık.

Aralık ayında kodifikasyon tamamlanmış, 74 maddelik anayasa değişiklik paketimizi hazırladık. Biz bunu yeni kurulmuş bir siyasi parti olarak hazırladık.

Kuruluşumuzdan 9 ay sonra hazırladık, bitirdik. Kaç yıllık hükûmetsiniz, üç sene üç aydır da tek imzayla ülkeyi yönetiyorsunuz. Bugüne kadar niye yapmadınız?

Niye bizim gerimizde kaldınız? Aklınız bu iş ciddiye binince yani parlamenter sistemle ilgili partiler arası çalışma başlayınca mı acaba aklınız başınıza geldi.

Acaba vatandaşlarımızın yarıdan fazlası her türlü araştırmada parlamenter sistemi destekliyorum dedikten sonra mı aklınıza geldi yeni anayasa çalışması?

Artık bugün bu iktidar ülkenin gündemini oluşturma gücünü kaybetti. Şu anda gündemin peşinden sürüklenen bir iktidar görüyoruz.

Bu kadar devlet gücünü kullanma imkânı, devletin sahip olduğu basın yayın organlarını tek bir partinin lehine kullanmanın verdiği avantaj sopayla ya da havuçla istedikleri haberi yaptırdıkları bu kadar medya mekanizması, sınırsız para gücü ama ne oldu?

Artık ülkenin gündemini oluşturma imkanları kalmadı. Artık gündemi biz oluşturuyoruz. DEVA Partisi. Bizim gündemimizin peşinden koşmaya onu yakalamaya çalışıyorlar.

Demek ki bu işte artık dengeler değişti. Artık terazinin dengesi bu tarafa doğru bastı. Bu çok açık görülüyor. Her yerde görülüyor.

Bizim tabii ki yeni anayasaya günü geldiğinde iyi niyetli gerçekten demokrat bakış açısı olan insanlarla yeni anayasa çalışılır. Ancak bizim bunun için önce şu cumhurbaşkanlığı hükûmet sisteminin yükünü sırtımızdan atmamız gerekiyor. Acil konu bu.

Ülke bu sistemin altında eziliyor. Bu yükün altında eziliyor. Gençlerimiz bu iktidarın bu yükün altında eziliyor.

Ülkemizin ekonomisi eziliyor. Paramız eziliyor.

Bugün bir yandan otobüsle Bursa’nın bazı caddelerinden geçtik, baktım otobüsün arkasındaki arkadaşlar dolar ne oldu euro ne oldu diye bakıyor.

Tabii ihracatı var imalatı var, ticareti var. Kolay değil ki. Eskiden bu döviz bürolarının önünde trafik tıkanırdı. Çünkü arabayla geçenler şöyle bakıp -o zaman akıllı telefon yok- herkes döviz bürosunun önünden geçerken arabasını yavaşlatırdı.

1990’lı yılların, o krizlerin döneminden bahsediyorum. Oralarda trafik tıkanırdı. Döviz bürosunu geçince trafik tekrar açılırdı. Şimdi insanların gözü haber kanallarının alttaki kur köşesine kilitleniyor.

Arada bir akıllı telefondan ne oldu diye bakıyor. İşte ülkenin geldiği durum bu. Paramızın geldiği durum bu. Faizler yüzde 18.

Şu anda Avrupa’nın hala en yüksek Merkez Bankası faizi bizde %18. Üstelik faizi Merkez Bankası yüzde 19’dan 18’e indirince Hazinenin borçlanma faizi bir buçuk puan arttı.

Faiz kararının öncesine göre bugün T.C Hazinesi bir buçuk puan daha fazla faiz vererek borçlanmak zorunda kalıyor. Ne anladık?

Bakın, Merkez Bankası’na talimatla bir karar aldırtıyor. Ertesi gün hem kur 8,3’lerden 8,9’lara çıkıyor. Hem de Hazinenin borçlanma faizi çıkıyor.

İşte ben ekonomistim, benim alanım ekonomi diyen ancak istişareden, ortak akıldan sapmış düzgün kadrolarla çalışmayan bir cumhurbaşkanının ülkeyi getirdiği noktayı görüyorsunuz.

Dürüst ve ehil kadrolar olmadan olmaz. Ortak akıl ve istişare olmadan olmaz. İki kere iki dört. Bu kadar basit bu iş.

Ne oldu? Hadi düzeltsin. Diyor ki “O başarılı dönemde de ben yaptım”. O zaman yine yap. Meydan açık. Elini tutan yok. “Ben onay vermesem yapabilir miydi o” diyor beni kastederek.

Bir dakika. O günün Merkez Bankası bağımsız. Başbakanının onayına falan ihtiyacı yok. Ama temiz sağlam bir kadro var. Para politikasını biz ne yapmışız? Temiz sağlam bir kadroya emanet etmişiz. İşlerini de gayet iyi yapmışlar.

34 yıllık enflasyonu 2-3 haneli enflasyonu tek haneye indirmişiz, paradan da altı sıfır atmışız. Hadi yine yapın. Korkarım ki bu biraz daha devam ederse paramıza yine sıfırlar eklenmeye başlayacak.

200 liralık banknotun satın alma gücü belli. 200 liralık banknot bugün değeri 20 küsur dolarlarda. 22-23 dolar.

E ne olacak yarın bu yetmeyecek 500-1000 çıkartacağız diyecekler. Korkarım ki sonra gelip bunların eklediği sıfırları atmak yine bize düşecek.

Değerli arkadaşlarım,

Önce anayasanın bazı maddelerinde değişiklik yaparak, “güçlendirilmiş parlamenter sistem”e geçmemiz gerekiyor.

Geçtiğimiz pazartesi günü, genel merkezimizde, güçlendirilmiş parlamenter sistem önerimizin detaylarını paylaştık. Hukuk ve adalet politikaları başkanımız Mustafa Bey ve diğer ilgili arkadaşlarla birlikte.

Orada ne dedik? Soru cevap bölümünde bana sordular. Peki “Ne zaman ne kadar sürer” dediler. Ben dedim ki, eğer seçim öncesi iyi bir hazırlık yapılırsa hem siyasi mutabakat zemini hem de toplumsal mutabakat zemini sağlanırsa seçimlerden sonra bu sisteme geçmek en fazla altı aydır dedim.

Bizim kültürümüzde ne vardır? Hayırlı işte acele edin. Niye bekleyeceğiz? Neyi bekleyeceğiz? Kuşkusuz bir Meclis süreci olur. Anayasa değiştirmenin bir usulü vardır. Bunun bir süreci var. Ciddi bir iş yapıyoruz. Öyle tek imzayla gece yarısı kararnamelerine benzemez bu. Anayasayı değiştiriyorsunuz.

Ama bunun da 6 ay gibi bir sürede biz rahatlıkla yapılacağına inanıyoruz. Ama hangi şartla? Seçim öncesi tam bir mutabakat şartıyla. Seçim öncesi mümkün olduğunca birkaç kademe daha detaylarıyla çalışarak ve detaylar üzerinde de mutabakatta kalmak şartıyla.

Yok, bekleyelim seçim gelsin ondan sonra düşünürüz dersek işte seçim gelir geçer ama ondan sonra bu iş vakit alabilir.

Şimdi önümüzde bir zaman dilimi var. Artık seçim ne zaman olur bilmeyiz. Ama ne de olsa bir süre var önümüzde. İşte biz bu süreyi çok iyi değerlendirmeliyiz.

Bu parlamenter sistemle ilgili, anayasa değişikliğiyle ilgili dersimizi iyi çalışmamız lazım. Tek tek pek çok hususta mutabakatı sağlamamız lazım ki seçim sonrası zaten mutabakat sağlanmış bir metni hemen uygulamaya geçirelim. Bu da dediğim gibi en fazla altı aydır.

Peki arkadaşlar, güçlendirilmiş parlamenter sistem ne demektir?

Bizim önerdiğimiz güçlendirilmiş parlamenter sistem;

Ülkemizin tek bir kişinin keyfine göre yönetilmesine son vermek demektir.

Temel hak ve özgürlüklerin garanti altına alınması; ifade, basın ve örgütlenme özgürlüğünün önündeki tüm engellerin kaldırılması demektir.

Medyadaki tekelleşmenin sona ermesi demektir.

Tüm vatandaşların ödediği vergiyle finanse edilen Anadolu Ajansı ve TRT gibi kurumların tek ses haline, hükûmetin propaganda makinesi haline gelmesine son vermek demektir.

Güçlendirilmiş parlamenter sistem;
Yürütmenin, yasama ve yargı üzerindeki vesayetine nokta koymak demektir.

Güçlendirilmiş parlamenter sistem; güçlü meclis, güçlü hükümet ve güçlü yargı demektir.

Meclis’in denetim mekanizmalarının çalıştığı, hükümetin istikrar kazandığı ve yargının bağımsızlaştığı sistemin adıdır.

Güçlendirilmiş parlamenter sistem, cumhurbaşkanının tarafsız olması demektir.

Anayasa Mahkemesi’nin etkinliğinin artması demektir.

Yargı üst kurullarının, yargı bağımsızlığını teminat altına alacak şekilde yapılandırıldığı sistemdir. Yani hükûmetin kendi görevlendirdiği kurullar vasıtasıyla yargının üzerinde hegemonya artık kuramaz demektir.

Ekonomide ve diğer alanlarda bağımsız kurumların rahat işlediği, liyakat esaslı şeffaf bir yönetim anlayışıdır.

Kısacası, güçlendirilmiş parlamenter sistem, sorunlarımızı demokrasi temelinde çözmek için hazırlayacağımız kuvvetli zeminin adıdır.

Arkadaşlar, şimdi Bursa’dan, Osmangazi’den bir söz almak istiyorum. Mevcut sisteme son verip, çiğnenen demokrasimizi ayağa kaldıracak mıyız?

Güçlendirilmiş parlamenter sistem önerimizi kapı kapı dolaşarak anlatacak mıyız?

Demokrasi ve atılım bayrağını Osmangazi’nin her yerinde dalgalandıracak mıyız?

Osmangazi hazır maşallah.

*****

Değerli arkadaşlar,

Bu ülkede hiç kimse, bir daha asla, yalnız yürümeyecek. Çünkü artık Türkiye’nin DEVA’sı var.

Türkiye’yi, gençlerin hayatlarını kurmak istedikleri özgür, zengin ve adil bir ülke yapacağız.

Ülkemizi bu karanlık tünelden hızlıca çıkartacağız.

İşte bu yolculuğumuzun önemli adımlarından birisini bugün Osmangazi’de atıyoruz.

Bursa’ya, Osmangazi’ye ve tüm Türkiye’ye deva olmak için biz hazırız. Hepinize çok teşekkür ediyorum.