7 Aralık 2020 DEVA Partisi Genel Başkanı Ali Babacan’ın 1. Olağan Muş İl Kongresi Konuşması

7 Aralık 2020

 

GENEL BAŞKANIMIZ ALİ BABACAN’IN
1. OLAĞAN MUŞ İL KONGRESİ KONUŞMASI

DEVA Partisi’nin değerli genel merkez kurul üyeleri,
Muş il teşkilatımızın çok değerli başkanı,
Değerli ilçe başkanlarımız, teşkilat mensuplarımız,
Siyasi partilerin sivil toplum kuruluşlarının kıymetli temsilcileri, Sevgili Muşlu gönüldaşlarımız,

Türkiye’nin farklı illerinden gelip bugün bizlerle beraber olan saygıdeğer konuklarımız,

Ulusal ve yerel basınımızın değerli mensupları,

Ekranları başında bizleri izleyen tüm vatandaşlarımız;

Hepinizi en içten duygularımla selamlıyor,

Muş teşkilatımızın birinci olağan il kongresine, hoş geldiniz diyorum.

***

Murat Köprüsü’yle, Hamurpet Gölü’yle, Malazgirt Kalesi’yle, camileri ve kiliseleriyle tarihten günümüze ulaşan,

Anadolu’ya açılan kardeşlik kapımızda, bu bereketli ovanın yanı başında sizlerle olmaktan dolayı büyük mutluluk duyuyorum.

Sizlerin huzurunda Bulanıklı, Malazgirtli, Hasköylü, Korkutlu ve Vartolu hemşerilerimize selamlarımı iletiyorum.

***
Değerli arkadaşlarım,
DEVA Partisi’nin 9 Mart günü başladığı yolculuğun 41. durağındayız.

Bugün Muş il kongremizle beraber 41 ilimizde kongre sürecimizi tamamlamış oluyoruz. Dokuz ay bile olmayan bu kısa sürede, hem de pandemi kısıtlarına rağmen hızla büyük kongremiz için gerekli il sayısına ulaştık.

Büyük kongremizin takiben, 6 aylık bir süreden sonra seçimlere hazır hale geleceğiz.

Ülkemizi bu kötü gidişattan bir an evvel çıkarmak için durmayacağız, çalışacağız.

Siz değerli yol arkadaşlarımla birlikte, Türkiye’nin dört bir yanına, damla damla yayılıp, umudu yeşertmeye devam edeceğiz.

Buradan desteğini bizden esirgemeyen tüm vatandaşlarımıza ve siz değerli partili dostlarıma bir kez daha teşekkür ediyorum.

***
Değerli arkadaşlarım,

DEVA Partisi, Türkiye’de siyasetin yepyeni bir soluk kazandığının göstergesi. Biz herkes için adalet, herkes için eşitlik, herkes için refah diyerek yola çıktık.

Şimdi şu siyasi resme bir bakın... Türkiye’de ayrım yapmadan herkese aynı yakınlıkta olan, herkesi dinleyen, herkesin sesi olan bir başka siyasi anlayış görüyor musunuz?

İşte DEVA Partisi, öteki-beriki diye ayırmadan, senden-benden demeden, kimliğine bakmadan Türkiye için yoluna devam ediyor.

Hak ne ise biz onun yanındayız.

Doğru ne ise biz onun yanındayız.

Hakikat ne ise biz onun yanındayız.

İşte bu yüzden biz belli bölgelere, belli şehirlere, belli alanlara sıkışmıyoruz.

İşte bu yüzden bizim sesimiz ülkemizin her ilinde, her köyünde, her mahallesinde, her sokağında duyuluyor.

Biz çok partili ve çok sesli demokratik hayatımızı tek sesli hale getirmeye çalışan bugünkü iktidarın, bu yönetim zihniyetinin karşısındayız.

Bu zihniyet toplumu parçalara bölmeye çalışıyor, kutuplaştırıyor.

Bugünkü yönetim değerli arkadaşlar ülkeyi bölerek, parçalayarak, beriki-öteki diye ayırarak, toplumun bazı kesimlerini çok uzaklara iterek yönetmeye çalışıyor.

Biz ise DEVA Partisi olarak, Türkiye’yi yeniden birleştirmek istiyoruz. Hepimiz Türkiye Cumhuriyeti’nin eşit, onurlu vatandaşlarıyız. Bunun refahını

hep birlikte yaşamalıyız.

Etnik kökeni, dili hiç fark etmez;

Dini, mezhebi, inancı hiç fark etmez;

Siyasi fikri, ideolojisi, içinden geldiği toplumsal kesimi hiç fark etmez;

Bu ülkenin her bir vatandaşı, eşit, haysiyetli ve saygın bir muamele görmek zorundadır.

Devlet, herkese eşit davranmak zorundadır.

Biz geçmişte yaşanan olayları da bugünün mağduriyetlerini de çok iyi biliyoruz ve tüm acıları paylaşıyoruz.

Yarınlarımızı bu mağduriyetlerin gölgesinden kurtaracak anlayış ise bu çatının altındadır, DEVA Partisi’nin çatısı altındadır.

Biz yarınlarımızı hep birlikte inşa edeceğiz.

Biz; vatandaşlarımızın doğuştan gelen tüm haklarını tanıyacağız, koruyacağız. Vatandaşlarımızın tüm haklarına sahip çıkacağız.

Biz bu hakları asla pazarlık konusu etmeden, asla talep edilmesini beklemeden, olduğu gibi tanıyacağız.

Hakkın pazarlığı olmaz.
Hakkın aması-fakatı olmaz. Hakkın talep edilmesi beklenmez.

Aslolan insan onurudur.

Biliyorsunuz, ben ve arkadaşlarımın hükûmette olduğumuz dönemlerde, demokratik haklarla ilgili önemli iyileştirmeler yaşanmıştı.

Bugün geldiğimiz noktada bu iyileştirmelerin birer birer geriye götürüldüğünü görüyoruz.

Âdeta filmi geri sarıyorlar. Bizi 90’lı yılların karanlığına götürüyorlar.

Bakıyoruz, çete liderleri tehditler savuruyor. Küçük ortak çete liderlerine methiyeler düzüyor. Büyük ortak ise izliyor, hatta bu anlayışa sahip çıkıyor.

Sadece bu da değil, biliyorsunuz bir de küçüğün de küçüğü bir ortak var. Ne diyor? “Geminin rotasını biz çiziyoruz. Kaptanı orada ama gemi bizim çizdiğimiz rotada ilerliyor” diyor. Hani şu 28 Şubat destekçisi olan.

Ben şimdi değerli arkadaşlar o kadar çok üzülüyorum ki. Düşünün bir 2002 yılını. O 28 Şubat zulmünü düşünün. O 2001 krizini bir düşünün. O 2002 seçimlerinde şu andaki iktidar partisinde, şu andaki iktidarın büyük ortağına destek verenler, oy verenler bugün acaba ne hissediyor. 28 Şubat’ın karanlığına destek verenlerle, bugünkü iktidarın büyük ortağının aynı rotada seyretmesine acaba ne diyor?

Değerli arkadaşlarım; gerçekten halkımız büyük bir hayal kırıklığı içerisinde. Derin bir hayal kırıklığı içerisinde.

Ne diyor biliyor musunuz? “Biz iktidarla aynı gemideyiz, rotayı biz çiziyoruz” diyor.

Değerli arkadaşlarım, biz bu ülkeyi çetecilere, 28 Şubatçılara, vatandaşımızın haklarına göz dikenlere bırakmayacağız.

Kimse Türkiye’yi sahipsiz sanmasın. Türkiye’nin DEVA’sı var, Türkiye’nin DEVA’sı hazır.

Değerli arkadaşlarım,
Biz, bütün vatandaşlarımızın doğuştan sahip oldukları tüm hakları tanıyacağız.

Ana dilinin, vatandaşlarımızın analarının ak sütü kadar helal olduğunu biliyoruz. İnsanımızın anadilini, öz dilini bir çatışma konusu olmaktan çıkaracağız.

Resmi dilimiz Türkçe’nin yanı sıra, vatandaşlarımızın anadillerini korumak, kullanmak ve geliştirmek için adımlar atılması gerektiğini çok iyi biliyoruz.

Ayrıca; biz tüm vatandaşlarımızın, inançlarının gereğini korkusuzca ve huzurla yaşayabilecekleri özgür bir ortamı oluşturacağız.

Biz vatandaşlarımızın inanç, kültür ve referans ekseninde, hak ve özgürlük taleplerini adalet temelinde karşılayacağız.

Bu kapsamda, Alevi vatandaşlarımızın başta cemevlerine ilişkin talepleri olmak üzere inanç, düşünce ve davranış temelinde birikmiş sorunlarının çözümü için de gerekli her türlü adımı atacağız.

Biz tüm din ve inanç gruplarının, kamusal görünürlüklerinin önündeki tüm kanuni ve idari engelleri ortadan kaldıracağız.

Biz, ötekileştirme hissi doğuran tüm uygulamalara son vereceğiz. Çok açık söylüyorum:
DEVA Partisi, kazanılmış tüm hakların güvencesi olacaktır.

DEVA Partisi, kazanılacak haklar için mücadele verecektir.

DEVA Partisi; din, mezhep, köken farkı demeden, hiçbir ayrımı kabul etmeden, her bir vatandaşımızın kendisini özgür hissedeceği bir ülkenin teminatı olacaktır.

İşte bu yaklaşımla, bu birleştirici vizyonla diyoruz ki; Biz hazırız. Emaneti teslim almaya geliyoruz.
***
Değerli dostlarım,

28 Şubat sürecinde gerçekten çok büyük bir zülüm gördük. Büyük mağduriyetler yaşandı. Büyük haksızlıklar yaşandı. Ve gerçekten 2002 yılından itibaren o zulme karşılık çok önemli adımlar atıldı. Mağduriyetle giderildi. Ve vatandaşlarımız çok önemli haklarını tekrar kazandılar. Başörtüsü yasağıydı imam-hatiplilerle ilgili sıkıntılardı. Bunların hepsini biliyorsunuz. Türkiye gerçekten olması gerektiği gibi o sıkıntıları aştı.

Şimdi bugünkü iktidar şöyle bir hava oluşturmaya çalışıyor. Diyor ki; “Bakın ha! Ben gidersem o yasaklar tekrar gelebilir” diye böyle satır altından işlemeye çalışıyor. Değerli arkadaşlar biz bahsettiğim gibi vatandaşlarımızın kazanılmış bütün haklarının garantörüyüz, kefiliyiz.

Kazanılmış hiçbir haktan bir adım geri atılmaz, atılamaz. Üstelik bunu iddia edenler var ya, bunu iddia eden hükümetin büyük ortağı eğer samimi ise şu 28 Şubat zihniyetinde olan o küçüğünde küçüğü ortağı gemiden indirsin hele. Eğer samimi ise...

Halkımız her gün yoksullaşıyor.

Vatandaşımız aylardır ekonomik krizi iliklerine kadar hissediyor.

İşsizlik gittikçe büyüyor.

Açlık her geçen gün artıyor.

Umudunu yitirip canına kıyanlar var. Yazıktır bu millete.

İstanbul’daki halk ekmek büfelerinin önünde sırf 75 kuruş daha ucuz diye uzun kuyruklar oluşuyor.

Sokakta yaşamak zorunda kalan vatandaş sayımız gittikçe artıyor.

Bugünkü asgari ücret, artık açlık sınırının altında kalan bir tutar. Dört kişilik bir ailenin asgari ücretle geçinebilmesi mümkün mü?

Değerli arkadaşlar, bizdeki asgari ücret, tüm dünyanın “ucuz işçilik” gözüyle baktığı Çin’in bile gerisine düştü. Çin’de bile çoğu şehirde asgari ücret bizimkinden daha yüksek.

Bakın kış geldi. Elektrik faturası, doğalgaz faturası kapıda. Vatandaş artan bu pahalılıkta karnını mı doyuracak? Çocuğuna uzaktan eğitim için bilgisayar mı alacak, tablet mi alacak? Kirasını, faturalarını mı ödeyecek?

Çalışanların neredeyse yarısının aldığı ücret bu asgari ücret. Türk-İş’e göre yoksulluk sınırı da 8 bin küsur lira. Soruyorum, kaç ailenin eline aylık 8 bin lira geçiyor? Biliyorsunuz 2021 bütçesi açıklandı.

Bu kadar Türkiye yoksulluk varken, sabit gelirli bu kadar sıkıntı çekerken tuttular Cumhurbaşkanlığının bütçesini tam %28 oranında artırdılar.

Bu ne demek biliyor musunuz? Bu ülkenin artık gerçeklerinden kopmak demek. Bu ülkede bu kadar yoksulluk varken, esnaf kepenkleri kapatmak zorunda kalırken, işsizlik hızla artarken, bu ülkenin gerçeklerinden haberdar olmamak demek. İnsan biraz düşünür, biraz memleketteki durumu görür. Tasarruf edecek hiçbir yer bulamıyor musunuz ya! Ciddi bir israf var biliyorsunuz değil mi? Çok ciddi israf var ve tasarruf edecek çok yer var arkadaşlar çok.

Biz diyorlar ya bazen “Kalkıp bize ders veriyorlar” diye. Ama derse ihtiyaçları var. Hatta eğer tasarrufu nereden, nasıl yapacaklarını bilemiyorlarsa, biz onu da öğretebiliriz istiyorlarsa.

Ülkeyi “çalışan yoksullar topluluğuna” çevirdiler.

Vatandaşımız çalışıyor, çabalıyor, gecesini gündüzüne katıyor. Çalışmaktan çocuğunun yüzünü bile göremiyor. Ama eline geçen para yine yoksulluk sınırının altında.

Bugünkü iktidara bakıyoruz. “Ekonomi yukarı doğru pik yapıyor” diyor. Vatandaş öyle demiyor?

Ziyaret ettiğimiz illerde vatandaşlarımız bana “Ekonomi dip yapıyor, dip” diyorlar. Çok da haklılar.

Ziyaret ettiğimiz her ilde, caddelerde sokaklarda esnafımızla birlikte oluyoruz. Dükkânların içini boş görmek bizi çok üzüyor.

“Elektrik parasını ödeyemiyoruz, kirayı ödeyemiyoruz, zor durumdayız” diyorlar.

Ama bugünkü iktidar sokağa çıkamıyor. Gelip şu Muş’un sokaklarında gezip halkı dinleyecek durumda değiller artık.

Bakın bugün Muş’tan merkezden geçerken, birkaç defa otobüsümüzün önünü kesti ve durdu vatandaşlarımız. Diyorlar ki; “Artık ne olur şu vatandaşın sözüne bir kulak verirsin. Vatandaşın durumu bir anlaşılsın” diyorlar. Ve âdete hasretle bekler gibi DEVA Partisi’ni bekliyorlar.

Etraflarına bakınca da gördüğü insanların hali vakti yerinde maşallah. E epey bir kalabalık yandaş grubu var. Zaten o dar halkanın dışına çıkıp da insanları görme halleri yok. Arabayla giderken de kimi zaman 50 araba kimi zaman 100 araba konvoy etrafı çeviriyor. Oradan yine sokağı çarşıyı görme imkânı yok. Ve zannediyor üç beş kişinin zenginleşince memleketin hali iyi. Öyle değil.

Biliyorsunuz “Hadi bir sokağa çıkalım” dediler. Bir vatandaşımız “Eve ekmek götüremiyoruz” deyince Sayın Erdoğan “Abartma” dedi.

Artık yeter, el insaf artık.
Bu halk bu yoksulluğa müstahak değil, bu yapılanlar bu halka reva değil.

Bakın, pandemi nedeniyle bazı iş yerleri için kapatılma kararı alınıyor. Evet halkımızın sağlığı için kapanma gerekiyor ama bunun tüm ekonomik yükü sadece esnafa, küçük işletme sahiplerine yüklenebilir mi?
Geçtiğimiz günlerde sosyal medyaya bir görüntü yansıdı. Esnafımız dükkânın tabelasını parçaladı ve aynen şunları söyledi:

“Burada 70 personel var, hepsinin evde çoluk çocuğu aç. Bunlar çalışmaya mecbur. O zaman bize ekmek verin kardeşim. Personele ekmek verin. Bir genelge de SGK primleri için çıkartın, mal sahipleri için çıkartın, vergi için çıkartın” dedi.

Fakat, bu iktidar artık esnafı görmüyor, esnafı duymuyor, esnafın durumunu kavrayamıyor, anlamıyor.

Biz DEVA Partisi’ni kurar kurmaz, pandeminin ekonomik ağırlığının sadece vatandaşlarımıza yüklenemeyeceğini açık açık söylemiştik. Yeniden tekrar ediyoruz:

Derhal küçük işletmelere, esnafımıza doğrudan nakit destek sağlayın. Hiç olmazsa kira yükünü üzerlerinden alın. Şu süreci atlatmalarını sağlayacak faizsiz kredi verin. Şu an faizsiz kredi var mı? Yok. Yeniden yapılandırırken bile faizi ekliyorlar mı? Ekliyorlar. Bir zamanların tertemiz pırıl pırıl, dürüst bürokratlarına faizci derken, faiz lobisi derken, şu an bakıyoruz esnafın, küçük esnafın sırtında hala faiz tahsis etmek derdinde bunlar. Dedik ki; “Şu borçların geri ödemelerini de pandemi etkisi geçene kadar öteleyin. Pandeminin etkisi gidene kadar kimseden bir tahsilat yapmayın.

Şimdi yeniden yapılandırma göndermişler Meclise ocakta süresi başlıyor, ocakta taksit başlıyor. Ya ocak ayında bu iş bitecek mi? Belli ki bu iş daha aylarca sürecek. Siz nasıl ocakta taksit, taksit diye esnafın boynuna sarılıyorsunuz.

Artık kiradan stopaj almayın. Vergi, SGK gibi ödemeleri de pandeminin etkisi bitene kadar erteleyin.

Bir de geçen gün bir açıklama yapmışlar. “Salgın nedeniyle sıkıntı yaşayan bazı ülkelere bütçe desteği vermeye çalışıyoruz” demişler.

Anlıyoruz ki artık ne yaptıklarının farkında değiller.

Ekonomi çökmüş, vatandaş aç biilaç yaşıyor. Madem başka ülkelere destek verebilecek kadar paranız var, neden vatandaşlarımıza doğrudan nakit destek vermiyorsunuz, neden yardımcı olmuyorsunuz? Neden “vergi vergi” diye yakasına yapışıyorsunuz?

Değerli arkadaşlarım, biz Deva Partisi olarak; insan haysiyetine yakışmayan bu yoksulluğu ortadan kaldıracak politikalar uygulayacağız.

Biz zenginlikten üç-beş zenginin türetmesini değil, bu milletin topyekûn refaha kavuşmasını anlıyoruz.

Bunun için DEVA olmaya geliyoruz.

Bunun için Türkiye’nin demokrasi ve atılıma ihtiyacı olduğunu söylüyoruz.

Biz hazırız. DEVA Partisi hazır!

***

Sevgili Muşlu dostlarım,

Muş, keşfedilmesi gereken bir hazine. Hani şair (Ceyhun Atıf Kansu) demiş ya “Anadolu’nun kapısı... Bereketin kardeş ovası...”

Sonra da eklemiş şair, “O sağlam buğdayın sevinci var mı? Bak bakalım doyuyorlar mı?”

Muş’un bereketli toprakları yeterince işlenmiyor, bu verimli topraklar maalesef yoksulluğa çare olmuyor.

Muş, üzerinde kurulduğu ovası ile bir tarım şehri.

Muş’ta şeker pancarı üretimi önemli bir geçim kaynağı. Şeker pancarı üreticisi çiftçilerimiz bu değerli ürün için yıl boyu çalışıyor.

Ama dostlarım, hasat zamanı geldiğinde bir de bakıyorlar açıklanan taban fiyat

üretim maliyetini bile karşılamıyor.

Çünkü döviz kuru almış başını gitmiş. Mazot, ilaç, gübre fiyatları almış başını gitmiş.

O hani ortadan kaybolan o gün bugün ortadan kaybolan akraba Bakan var ya ne diyordu o dönemde “Biz dövize bakmıyoruz” diyordu. Ama işte çiftçi bakıyor. Maliyet sadece döviz. Fakat sattığı ürünün fiyatı Türk lirası. Ve halkımızın satın alma gücü artmadığı için fiyatları artıramıyor. Artan maliyet, sabit fiyat arada çiftçimiz gerçekten sıkışıp kalıyor.

Biz bu anlayışı kabul etmiyoruz.

Tarım meslek liseleri açacağız. Bu liselerden mezun olan gençlere destekler sunacağız. Böylece mesleğin gençleştirilmesini, gençlerimizin tarımla zenginleşmesini, ülkemizin kaliteli tarım ürünlerine ulaşmasını sağlayacağız. Organik tarımı teşvik edeceğiz.

Muş’ta ürün çeşitliliğinin artmasını, katma değeri yüksek tarım ürünlerinin yetiştirilmesini hedefliyoruz.

Sulama sorununu gayet iyi biliyoruz. Bu kadar Türkiye’nin sulama yatırımına ihtiyacı varken sorunu, “Su diyoruz, kanal diyoruz”, “Ha kalan İstanbul mu?” diyor.

Çünkü aklı fikir Kanal İstanbul’da. Niye? Kanal İstanbul’da rant var, rant. Onun için akılları Kanal İstanbul’da. Onun için Kanal İstanbul ile yatıp kalkıyorlar.

Bir Kanal İstanbul parasında değerli arkadaşlar, Türkiye’nin sulanmayan bir karış toprağı kalmaz. Bir ülkenin kaynakları bu kadar yanlış yönetilebilir mi? Bu kadar yanlış yerlere yönlendirilebilir mi? Gerçekten izliyoruz ve çok üzülüyoruz.

Tütün, Muş için çok önemli bir ürün. Tütün öyle bir konu ki hem üreticisinin hem de tüketicisinin korunması gerekiyor. Çünkü gençlerimizi kötü alışkanlıktan korumamız gerekiyor. Ama tütün değerli arkadaşlar özellikle Türkiye’de; Muş’ta, bazı illerde yetişen tütünümüz kalitesi gerçekten çok özel ve iyi bir strateji ile bu tütün burada üretilip dünya piyasalarına çok rahat satılabilir, ihraç edilebilir.

Değerli arkadaşlar,
Muş’ta hayvancılığın sorunlarını da biliyoruz. Hayvancılıkta da sorunlar benzer. Tek tek saymayacağım.

Hayvancılıkla uğraşan vatandaşlarımızda gerçekten büyük sıkıntı yaşıyor. Sadece bir rakam vereyim bakın yem yem. Bir yılda tam %65 zam aldı. Yem fiyatlarının %65 arttığı ki hayvancılığını ana girdisidir bu. Bu üreticimiz bu

üretimi nasıl yapacak. Ürününü kaça, nasıl satacak da bu maliyetleri karşılayacak. Gerçekten sıkıntı büyük. Plansızlık, programsızlık, vurdumduymazlık... Oturup strateji yapan bir ekip yok artık.

Türkiye’nin bütün konusu gidiyor Külliye’ye. Külliye’de 1200 oda var biliyorsunuz. Ama o 1200 odada hiçbir sorun çözülemiyor. Eğer hasbelkader o bir odaya girerse, son odaya ve o odadaki kişide o soruna bakarsa ancak orada karar verilebiliyor. Bu koskoca ülkenin sorunları tek bir karar merci tarafından çözülemez, mümkün değil. Bu ülke çok büyük bir ülke. Bu koskoca ülke bir kişinin iki dudağı arasına sıkışamaz. Bu ülke, büyük bir ülke.

Değerli arkadaşlar,

Muş’ta sanayinin de bu üretilen değerli tarım ve hayvancılık ürünlerini işleyecek ve il dışına işlenmiş olarak satacak biçimde geliştirilmesi gerekiyor.

Bunun için tarıma ve hayvancılığa dayalı küçük ve orta ölçekli sanayinin desteklenmesi, teşvik edilmesi gerekiyor.

Hem Muşlu girişimcilerin hem de il dışından gelecek girişimcilerin yapacağı yatırımların desteklenmesi gerekiyor.

Ayrıca Muş’un doğal madenleri olan Muş; bazaltı, liz taşı, Şenyayla bazaltı ve Muş beyazı rezervleri var.

Bunları yapı malzemesi haline getirecek işletme ve tesisler yapılması gerektiğini düşünüyoruz.

Değerli arkadaşlar,
Muş’ta plansızlıktan kaynaklanan bir diğer eksiklik de hastanelerin yetersizliği.

Muş’un en yakın tıp fakültesine ve eğitim araştırma hastanesine uzaklığı 250 kilometre.

Yani vatandaşlarımız taşımalı eğitim gibi adeta taşımalı sağlık hizmetiyle maalesef karşı karşıya.

Değerli arkadaşlar,
Muş’un bir de hiç kullanılamayan bir turizm potansiyeli var arkadaşlar.

Muş’un tarihi dokusu, doğal dokusu da onu keşfedilmeyi bekleyen bir hazine haline getiriyor.

Biz Muş’un dağlarıyla, platolarıyla, vadileriyle doğa turizmi meraklıları için bir cazibe merkezi olduğunu biliyoruz.

Muş lalesiyle, bulanık deresiyle, Hamurpet ve Kaz Gölleri ile doğa tutkunlarının uğrak yeri olabilir.

Ayrıca şehrimize bir müzenin de çok yakışacağını biliyoruz.

Değerli arkadaşlar şöyle bir bu alt yapı sorunları halledilsin, bu bahsettiğim konulara biraz eğilsin inananın Muş çehresi değişecektir.

Değerli arkadaşlar biz Muş’a DEVA olmaya hazırız.

DEVA Partisi hazır.

Biz Muş’a deva olmaya, Türkiye’ye deva olmaya hazırız.

Soruyorum şimdi. Muş hazır mı?

***

Saygıdeğer dostlar;

Deva Partisi, kadınlarla, gençlerle, çiftçilerle, emeklilerle, öğretmenlerle, işçilerle, esnafla;

Eşitlik için, adalet için, özgürlük için yola çıktı.
Çözüm haritamız belli. Çözümün sözcüsü bizler olacağız. Ayrışmayacağız, ayrıştırmayacağız.
Toplumu kutuplara ayırmayacağız.
Hep beraber Türkiye’nin yaralarını saracağız.
Biz Türkiye’nin haysiyetli insanları için buradayız.
Artık Türkiye’nin DEVA’sı var.
Muş‘un DEVA’sı var ve biz hazırız.
Hepinize çok teşekkür ediyorum.