5 Ekim 2022 DEVA Partisi Genel Başkanı Ali Babacan’ın 25. Haftalık Değerlendirme Toplantısı Konuşması

5 Ekim 2022

Yirmi beşinci Haftalık Değerlendirme Toplantısı

Değerli yol arkadaşlarım,

Kıymetli basın mensupları,

Hepiniz hoş geldiniz.

Yeni yasama döneminin açılışıyla beraber, haftalık değerlendirme toplantılarımıza bugün tekrar başlıyoruz.

Son derece verimli bir yaz döneminin ardından yine beraberiz.

Geçtiğimiz yaz, mitinglerle sahaya inen ilk siyasi parti olduk.

Bütün bir yaz ülkemizin kuzeyinden güneyine, batısından doğusuna; tüm şehirlerimizde yoğun bir şekilde sahadaydık.

Partimizin miting sürecini resmen başlattık.

Gaziantep, Gebze, Yozgat, Siirt ve Trabzon’daki miting meydanlarımızda iktidar yürüyüşümüzün işaretini güçlü bir şekilde verdik.

Bu ayın 15’inde, 15 Ekim Cumartesi günü de Erzurum’da İstasyon Meydanı’nda olacağız.

Mitingimize tüm Erzurum davetlidir.

Bizim her mitingimiz, büyük bir değişimin ayak sesidir, arkadaşlar.

Tüm engellemelere rağmen; büyük kalabalıklarla, coşkuyla buluşuyoruz milletimizle.

Şunu çok net görüyoruz ki, iktidar partisinin korkulu rüyası olmuşuz artık.

DEVA Partisi’ni her sokakta, her mahallede engellemek için ellerinden geleni yapıyorlar.

İstediğimiz miting alanlarını vermediler, mitinge gelenlerin araçlarını çok uzaklardan geri çevirdiler, afişlerimizi indirdiler, duyurularımıza mani oldular, tuvaletlerin kapılarını kilitlediler ya. İnsanlar ihtiyaç olduğunda erken bırakmak zorunda kalsın sahayı terk etsin diye. İnanılır gibi değil.

Sayın Erdoğan, miting yaptığımız şehirlerin hemen yakınlarında, aynı gün, aynı saatte programlar düzenledi ve vatandaşlarımızı oraya davet etti.

İktidar mensupları, miting yaptığımız illerde bizimle aynı gün aynı saatte başka etkinlikler düzenleyip vatandaşlarımızı oraya ettiler.

Peki, bütün bunları yaptılar da sonuç ne oldu?

Kime mani olabildiler?

Buradan Beştepe’ye seslenmek istiyorum: Siz kime mani olabileceğinizi sanıyorsunuz, yahu?

Bizi engellemeyi ancak rüyanızda görürsünüz, rüyanızda.

Milletimiz olan biteni gayet iyi anlıyor. Siz ne kadar engellemeye çalışıyorsanız inadına geliyorlar dolduruyorlar o meydanı inadına.  

Arkadaşlar, kim ne derse desin, DEVA Partisi tarih yazıyor, tarih.

Hakkın, hukukun, eşitliğin, güvenin, birlikteliğin, coşkunun tarihini hep birlikte yazıyoruz.

Bu vesileyle, gerçekleştirdiğimiz bu büyük organizasyonların hazırlığında görev alan tüm arkadaşlarıma, yoğun emekleri için tekrar teşekkür ediyorum.

Mitinglerimize katılan tüm vatandaşlarımıza da, cesaret gösterip o meydanda bizlerle beraber oldukları için ayrıca şükranlarımı sunuyorum.

***

Değerli arkadaşlar,

Seçime doğru hızla ilerliyoruz.

Geçtiğimiz pazar günü, seçim yolunda çok önemli bir aşama kaydettik.

Altı partinin genel başkanları olarak, işbirliğimizi 2 önemli alanda ilerletmenin kararını verdik. 

Altı parti olarak, temel politika alanlarını kapsayan ortak bir seçim beyannamesinin hazırlanması için çalışmalara başladık.

Hedefimiz, belirleyeceğimiz ortak Cumhurbaşkanı adayımızın da katkısıyla, milletimizin karşısına tek bir seçim beyannamesi ile çıkmak. 

Farklılıklarımızı değil, ortaklıklarımızı ön plana çıkaracak bir çalışma içindeyiz biz şu an.

Farklı siyasi partiler olsak da ülkemizin yarınları için aynı hedefe doğru beraberce yürüme iradesini ortaya koyduk.

Ne demiştim?

Daha yola ilk çıktığımız gün; “Türkiye 1’den büyüktür” demiştim.

Seçimden sonra da Türkiye’yi tek bir kişinin dağarcığına bırakmayacağız.

85 milyonu tek bir kişinin insafına bırakmayacağız.

Seçimden önce milletimizin önüne ortak bir bildirge koyacağız.

Seçimden sonra da söz verdiğimiz politikaları aynen uygulayacağız.

Hedefimiz bu.

Yok o parti, bu parti, şu parti değil; tüm ortak sözlerimizi hayata geçirmenin mücadelesini vereceğiz seçimden sonra.

Ve ne olacak?

Türkiye, bir daha asla, istikrarsızlığın yaşandığı bir döneme girmeyecek.

Neyin nasıl yönetileceğini bugünden çalışıp kararlaştıracağız.

İşte biz buna -ilk günden beri söylediğimiz gibi- “geçiş sürecinin yol haritası” diyoruz. Güçlendirilmiş Parlamenter Sisteme geçişin yol haritası.

Geçtiğimiz pazar günü, 6 parti olarak, Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem’e geçiş süreci için bir yol haritası hazırlamaya da başladık.

Bunun da artık teknik çalışmalarına eğiliyoruz.

Yani; açık ara farkla seçilmesini hedeflediğimiz 13. Cumhurbaşkanının, sistem değişene kadar, ülkeyi nasıl yöneteceğini beraberce çalışıp kararlara bağlayacağız. Özü bu.

Biliyorsunuz, Cumhurbaşkanlığı makamının elinde şu anki anayasaya göre dünya kadar yetki var.

Parlamenter sisteme geçene kadar, bu yetkilerin hangileri nasıl kullanılacak?

İstişare mekanizmaları nasıl çalışacak?

Meclis’imizi nasıl güçlendireceğiz?

Güçler ayrımı ilkesini nasıl kuvvetlendireceğiz?

Kısacası, geçiş sürecinde, Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem’in ruhunu nasıl hemen hayata geçireceğiz?

Seçimlerden sonraki ilk gün hedeflediğimiz Güçlendirilmiş Parlamenter Sistemin ruhunu hemen nasıl fiiliyata uygulamaya geçireceğiz?

İşte tüm bu soruları beraber yanıtlayacağız. Cevapları netleştireceğiz.

Biz de DEVA Partisi olarak yaptığımız tüm çalışmaları diğer siyasi partilerle paylaşmaya devam edeceğiz.

Hiç kuşkunuz olmasın.

Biz, elimizden gelenin en iyisini yapıyoruz arkadaşlar. DEVA Partimiz, 6’lı masanın başarılı olması için elinden gelenin fazlasını yapıyor.

Kafamızda 6 ay sonrasının, 1 yıl sonrasının, 2 yıl sonrasının, 5 yıl sonrasının Türkiye’sini şimdiden belirliyoruz.

Hiçbir şeyi sonra bakarız diye ileriye bırakmıyoruz.

Nasıl olsa kervan yolda düzülür demiyoruz. Bugün detaylı çalışmamız lazım.

Çünkü seçimlerden sonra ülkenin tek bir gün kaybedecek vakti olmayacak.

Sorunlar birikiyor, büyüyor. Yangın yayılıyor.

Seçimlerden sonra derhal icraata başlamanın hazırlığını bugünden yapıyoruz. İlk dakikadan itibaren neler yapacağız.

İlk 90 dakikada neler açıklayacağız? İl 30 günde, 90 günde 180 günde, 360 günde neler yapacağız?

Hepsine çalışıyoruz.

Tüm senaryolara karşımıza çıkacak tüm senaryolara karşı vızır vızır hazırlanıyoruz. Ülkemizin önündeki fırsatları ve tehditleri bütün detaylarıyla masaya yatırıyoruz.

Ama bununla da yetinmiyoruz.

Kendi eylem planlarımızı da çalışmaya devam ediyoruz. 12 ayrı alanda biliyorsunuz yapacaklarımızı açıkladık. Hız kesemeden devam edeceğiz.

Hız kesmeden devam edeceğiz. Kasım ayı bitmeden 10 eylem planımız yayınlanmış olacak.

10 alanda birden şu an çok yoğun bir çalışma var. Kasım ayı bitmeden biz kendi hazırlıklarımızın tamamını bitirip kamuoyu ile paylaşacağız. Kendi hazırlılarımızın tamamını da 6’lı masaya koyacağız.

Hazır olan diğer partiler de koyacak. Bakacağız, çalışacağız ve bu ülkenin yarınları için en iyisi neyse o mutabakatı sağlamak için yoğun bir gayret göstereceğiz.

Yani seçimlere biz DEVA Partisi olarak tam 22 eylem planımızla gireceğiz.

Özellikle bu Ekim ve Kasım ayları, DEVA Partisi’nin eylem planı şovuna sahne olacak.

Bunu beraber yapacağız.

Önümüzdeki hafta kısmet olursa burada bu salonda Dış Politika ve Güvenlik eylem planımızı da kamuoyuyla paylaşacağız. Arkadan dediğim gibi sırayla haftada bir iki eylem planıyla yürüyeceğiz ve kasım ayı bitmeden tamamını kamuoyuyla paylaşmış olacağız.

Ülkemizi, gençleri, kadınları, bu ülkenin haysiyetli insanlarını, kontrolsüz güce emanet etmeyeceğiz!

Yeterince ders aldık. Herhalde yaşadığımız şu son 4 yıl tek bir kişinin aklına eseni yaptığıyla ülke yönetildiğinde ne kadar büyük felaket yaşadığımızı ne kadar büyük kriz yaşadığımızı savrulduğumuzu Türkiye’ye gösterdi.

85 milyon bunun acısını yaşadı yaşıyor.

Ders alacağız. Hataları tekrar etmeyeceğiz. Hep ileriye bakacağız.

***

Evet arkadaşlar,

Bu eylem planlarımızla birlikte hem yurt içinde özgürlüğe, eşitliğe ve zenginliğe giden yolun taşlarını döşüyoruz; hem de ülkemize uluslararası alanda itibar kazandıracak politikalar geliştiriyoruz.

Bir yandan “Yarının Türkiyesi”ni hazırlarken, diğer yandan bölgemizdeki gelişmeleri çok yakından izliyoruz.

Dışarıya baktığımızda; özellikle Rusya Federasyonu’nun aylardır uluslararası hukuku çiğnediğini görüyoruz.

Topraklarını silah gücüyle genişletmeye çalışırken, yaptıkları hukuksuzluğu, geçtiğimiz hafta, referandum kılıfının içinde sunmaya kalktılar. 

Biz, bu konudaki net tavrımızı ilk günden itibaren açıkça ortaya koyduk.

Rusya yönetiminin yaptıklarını kınıyor, bu tavrı insani, siyasi, hukuki ve ahlaki yönden reddediyoruz.

Ülkemizin de dış ilişkilerde, itibarlı ve tutarlı bir politika yürütmesi gerektiğine inanıyoruz.

***

Değerli arkadaşlar,

İtibarlı dış politika, ancak güçlü bir ekonomiyle olur.

Güçlü bir ekonomi de ancak sapasağlam bir demokrasiyle yürür.

Sağlam demokrasi de gerçek bir hukuk devletiyle olur.

Hukuk sağlanmadan demokrasi sıhhatle işlemez.

Hukuk olmadan demokrasi 5 yılda bir yapılan seçimlerden ibaret kalır.

Hukuk olmadan seçim sonuçlarına saygı da kalmaz.

Hukuk her şeyin temeli.

Hukukla beraber demokrasi.

Ve sağlam bir hukuk demokrasi temelinde yükselen bir ekonomi.

Bizim modelimiz bu.

Ama en çok da başarı neyle olur biliyor musunuz: Gençlerine verdiği değerle olur.

Tam bu noktada şunu anlatmak istiyorum:

Sokaklarda çok ciddi şikayetler duyuyoruz. Aileler yaşadıkları mahallelerde uyuşturucunun yaygınlaşmasından çok şikayetçi.

Orada da yangın büyüyor.

Uyuşturucu; cinnet, şiddet ve dehşeti de beraberinde getiriyor.

Bakıyoruz, Afganistan ve Balkanlar’dan gelen zehir trafiğinin ucu Türkiye’ye çıkıyor.

İşte Afgan göçü meselesi.

Ben bunu Beştepe’ye 1 buçuk yıldır her fırsatta soruyorum. Bir kez bile yanıt alamadım.

Derin bir sessizlik var.

Tekrar soruyorum:

Yahu bu kadar Afgan, Türkiye’ye elini kolunu sallaya sallaya nasıl geliyor? Bir kısmı yanlarında ne getiriyorlar?

Sınır güvenliği olmayınca, insan kaçakçılığına ihtiyacı kalmayanlar, uyuşturucu kaçakçılığına mı giriyor? Diye soruyorum Beştepe’ye.

Çıkın açıklayın yahu. Zaten bakın bu soruya iki şıklı bir cevap sunuyorum.

Ya Beştepe, Türkiye’nin sınır güvenliğini sağlamayı bilmiyor.

Ya da Beştepe, Amerika ile gizli bir anlaşma yaptı ve bu anlaşma gereği Afganlar Türkiye’ye geliyor.

Bundan başka seçenek yok herhalde.

Ya sınırlarımız eleğe döndü yol geçen hanına döndü. Gelen geçen geçiyor. Yani artık bu hükümet bu ülkenin sınır güvenliğini sağlayamıyor. Ya da Amerika’yla yapılan anlaşmayla Afganlar Türkiye’ye geliyor.

Bunlardan hangisi.

Bir buçuk yıldır cevap bekliyorum arkadaşlar tık yok.

Sadece Afganlar değil. Balkanlar’la Türkiye arasında da çok ciddi bir uyuşturucu trafiği olduğu iddia ediliyor.

Belli ki, Türkiye’nin coğrafi konumu, bu zehir sevkiyatında stratejik olarak kullanılır hale gelmiş.

Gerçekten Çok yazık yahu.

Ve dahası var dahası. Geçtim yakın coğrafyayı ta güney Amerika ile Türkiye arasında bir uyuşturucu hattı oluşmuş.

Şu som-n 1 yıldır 2 yıldır yakalanan uçakları gemileri şöyle bir hafızanızda tazeleyin.

Ta dünyanın öbür ucu yahu.

Bunlar anlaşılan Türkiye’yi tam bir merkez haline getirmişler tam bir merkez.

Türkiye, ne yazık ki, uluslararası zehir trafiğinin neredeyse yol geçen hanına dönmüş.

Bir Güney Amerika’dan geliyor, bir Afganistan’dan.

Zehir, ülkemize yürüye yürüye, denizleri aşa aşa giriyor.

Gençlerin sağlığı ve hayatı tehdit altında bakın.

Çünkü bu ülke, bu büyük ülke ciddi bir trafiğin merkezi haline gelince uyuşturucu kolay ulaşılır kolay erişilir hale geliyor.

Anne babalar buna feryad ediyor.

Daha geçen cumartesi, Trabzon’da miting sonrası yine etrafımı sardılar ve ‘gençlerimizin herkesin gözü önünde mahvoluyor’ dediler. ‘Bir şeyler yapın ne olur hükümet ilgisiz. Devlet bu konuya bakmıyor. Ve bu alenen göz önünde çok kolay erişilir ulaşılır şekilde ticareti yapılıyor’ dediler.

‘Yazıktır çocuklarımıza üzülüyoruz acıyoruz’ dediler.

Gerçekten buradan ben hükümete çağrı yapıyorum Beştepe’ye tekrar sesleniyorum:

Derhal ama derhal gerekli önlemler alın ve sokakları temizleyin.

Çocuklarımızın, gençlerin sağlığını güvence altına alın.

Eğitimi güvence altına alın.

Hukuku güvence altına alın.

Yazık etmeyin bu ülkenin körpecik insanlarına.

***

Hukuk demişken değerli arkadaşlar,

Türkiye’nin hukuk karnesi, hak ve özgürlükler karnesi ne durumda görüyorsunuz.

Tarihin en kötü seviyelerinde.

Bütün uluslararası sıralamalarda hukukun üstünlüğündeki en dipteki ülkeler arasına girdik.

Yolsuzlukta sıralamanın en dibindeki ülkeler arasına girdik.

Bu hükümet bunu da gösterdi yahu.

Hukuk devleti var mı? Yok.

Adil yargılanma hakkı var mı? Yok.

Özgürlük, İfade özgürlüğü. Var mı? Yok.

Protesto hakkı var mı? Yok.

İşkence yasağı var mı? Yok.

Kısacası: Yok. Yok. Yok.

2000’li yılların ilk yarısında, o Avrupa Birliği ile müzakere döneminde biz bir başarı elde etmiştik değil mi? Kazanımlar sağlamıştık. Hiçbirinde bakın o gün bugündür ilerleme yok.

Hatta geri geri geliyor.

O dönemde Türkiye hangi alanda ne kazanım sağladıysa hepsinden kaybediyoruz.

İşkenceye 0 tolerans demiştik 0 tolerans. Ve bunu gerçekleştirmiştik.

Ama sapasağlam bir iradeyle bunu ortaya koymuştuk o zaman.

Şimdi bakıyoruz öyle bir şey yok.

Her gün işkence haberleri işkence iddialarıyla kaynıyor bu ülke yahu.

Başka ne yok?

Basın özgürlüğü yok arkadaşlar.

İşte dün Meclis’te Genel Kurul’a dezenformasyon yasası getirdiler.

Daha önce de söylemiştim.

Bu dezenformasyon yasası değil arkadaşlar bu tam bir, sansür yasasıdır. Tam bir sansür yasası.

Basını, internet sitelerini susturmanın yasasıdır. Milletin sesini kesme yasasıdır.

Şimdi bunlar ne yaptılar? Belli başlı basın organlarının bir kısmını ama önemli bir kısmını teşvikle ya da tehditle kendi emirleri altına bağladılar.

Hala özgün yayın yapma mücadelesi veren az sayıda yayın kuruluşu var. Gazete televizyon var ama önemli bir bölümünü tehdit veya teşvikle baskı altına aldılar.

Ama bakıyorlar ki teknolojinin de verdiği imkanlarla sosyal medyaya o kadar sözleri geçmiyor.

Sosyal medyada insanlar daha özgür.

Dilediklerini yazıyorlar.

Neymiş efendim, “halkı yanıltıcı bilgiyi alenen yaymak” suçmuş.

Yeni bir suç tipi uyduruyorlar.

Ya madem halkı alenen yanlış bilgilendirmek suç bu yeni yasaya falan gerek yok. Sizin bir kurumunuz var biliyorsunuz.

Ben buradan ihbar ediyorum, adres veriyorum.

Ankara Necatibey’de Rakamları Ayarlama Enstitüsü diye bir yer var. Namı değer TÜİK yazıyor.

Her ay düzenli olarak halkı yanıltıcı bilgiyi alenen paylaşıyorlar.

Enflasyonu daha geçen pazartesi kaç açıkladı. Yüzde 83.

Gerçek enflasyonun yüzde 200’e dayandığını bu millet bilmiyor mu?

Bu milletin zaten her gün bildiği yaşadığı o yüksek enflasyonu yüzde 200’e yaklaşmış enflasyonu TÜİK hala yüzde 83 diye açıklıyor.

Ve insanların emeklerinin erimesine sebep oluyor bakın bunlar.

Niye?

Asgari ücretlinin, emeklinin, memurun maaşına zam ne kadar yapılıyor. TÜİK’in açıkladığı uydurma yanıltıcı enflasyon oranı kadar yapılıyor.

Asgari ücrete diyorlar ki enflasyon yüzde 80 ona göre artırıyoruz.  Hatta biraz da üzerine veriyoruz. Emekli maaşı zaten enflasyona göre artıyor. Memur, enflasyonu veriyoruz canım. Ama hangi enflasyon?  Siz milleti kasten yanıltıcı bir enflasyon rakamı açıklıyorsunuz. Milletin maaşını ona göre açıklıyorsunuz.  Ondan sonra çıkıp diyorsunuz ki ‘e biz enflasyon kadar artırdık.’

Ama hangi enflasyon?

Siz bir gerçek enflasyondan bahsetsenize yahu. Yüzde 200’e varmış bugün ülkede enflasyon.

İşte bu, halkı yanıltıcı bilgiyi alenen yaymaktır arkadaşlar.

Buradan ben suç duyurunda bulunuyorum. Gitsinler halkı alenen yanıltıcı bilgiyi düzenleyen ve yayan kuruma ve o kuruma o talimatı verenleri incelesinler bulsunlar ve gerekeni yapsınlar diyorum.

Peki, gelelim şu soruya:

Bu kanun bu haliyle meclisten geçerse ne olacak?

Eğer “Açlık sınırı arttı” diyen bir haberi paylaşırsanız, hakkınızda ceza soruşturması açılabilecek.

Çünkü hükümet diyecek ki ‘yok bizim TÜİK öyle demiyor’ diyecek. ‘TÜİK’e göre böyle olmadı’ diyecek. ‘Sen yanlış bilgi açıklıyorsun’ diyecek.

Zaten keyfi olan hukuku iyice oyuncak edecekler.

Sosyal medyada anonim hesap kullanan vatandaşlarımız, kendini cezaevinde bulabilecek.

Evet bakın çok ciddi ya bu iş. Çok ciddi.

Kimin gazeteci olup olmadığına “Algıları Ayarlama Enstitüsü”, yani namı değer İletişim Başkanlığı karar verecek.

İnternet haber sitelerine keyfi müdahalenin önü açılacak.

Yerel gazetelerin resmi ilan gelirlerinde çok büyük bir düşüş yaşanacak. Yüzlerce yerel gazeteci artık bir varlık mücadelesinin içine girecek ve işsiz kalacak.

İnanın Tablo bu kadar vahim.

***

Bakın Ayrıca arkadaşlar, bu sansür yasasının çok tehlikeli bir boyutu daha var.

Bu BTK diye bir kurum var ya biliyorsunuz BTK. Bu BTK başkanı bir içeriğin kaldırılmasını istedi mi mesela Twitter onu kaldırmak zorunda kalacak.

Savcılık, vatandaşın kimlik bilgilerini istedi mi Twitter aynen vermek zorunda kalacak.

Hatta savcılıkla yetinseler yine iyi. Belki orada hatta bağımsız tarafsız en azından teoride bağımsız yapılabilir. Ama emniyet dahi Twitter’dan bilgi isteyebilecek.

Vermezse, Twitter’a giremeyeceğiz çünkü boğacaklar yüzde 90 oranında yavaşlatacaklar.

Açık mı açık. Ama gireceksin dakikalarca bekleyeceksiniz ki bir şey ekrana düşsün.

Bırakın hukuk devletini, kanun devletini, tüm insiyatifi “idari bir birime” bırakma zihniyeti bu.

İktidar resmen, milletin hak ve özgürlüklerine savaş açmış, bunun adına da “dezenformasyon yasası” demiş.

Çok net söylüyorum arkadaşlar:

Bu, vatandaşın üstüne çöreklenme yasasıdır. Vatandaşa nefes aldırmama yasasıdır.

Hiç öyle sosyal medya şirketlerinin Türkiye’ye temsilci gönderip göndermemesiyle oyalanmasın kimse.

Bunun için zaten yasa çıkarmana gerek yok.

Siz ülkede hukuk güvenliğini sağlayın siz bu ülkede yatırım ortamını iyileştirin o şirketler koşa koşa gelir zaten buraya. Zorla birisini Türkiye’de görevlendirip hiç olmazsa avucumuzun içerisine birini alalım da onu sıkalım onun üzerinden o şirketlere yön verelim demenize gerek kalmaz.

Bunlar zaten akın akın gelirler buraya. Burada şirket kurarlar. Burada vergi verirler. Siz yeter ki burada hukuk devletini oluşturun.

Zorlamayla bu iş olmaz.

Ama gerçekten bu yas arkadaşlar sosyal medya şirketlerini Türkiye’ye çağırma değil, tam tersine Türkiye’den kovma yasasıdır.

Bu yasa; Twitter'sız, Facebook'suz, Instagram'sız bir Türkiye’nin yasasıdır.

Bu yasa, yasaklıyor; ifade özgürlüğümüzü kısıtlıyor.

Bu yasa, yalnızlaştırıyor; bizi demokratik dünyadan kopartıyor.

Bu yasa aynı zamanda yoksullaştırıyor; çünkü internetten ticaretin e- ticaretin köküne de kibrit suyunu döküyor.

Esnafla, çiftçiyle kavga ediyor.

İşte bu sebeplerle biz, iktidarın keyfine göre milleti hizaya sokmaya çalışan bu sansür yasasını topyekûn reddediyoruz.

Biz bu yasa gündeme geldiğinden beri karşı çıkıyoruz. Karşı çıkacağız.

Beştepe’nin şu anda tasarlamakta olduğu bir süreç var bakın arkadaşlar. Seçim yaklaşıyor ya seçime doğru giderken “sansüre dayalı seçim kampanyası” yapmaya çalışacaklar bakın.

Sadece bizim borumuz ötsün, millet sadece bizi duysun. Bizden başka söz söyleyen olursa onun sesini kısalım. Bizden başka konuşan olursa onun sesini keselim yasası bu. Bunu görmemiz lazım.

Durdunuz durdunuz da 20 sene sonra mı aklınız başınıza geldi?

Durdunuz durdunuz da seçimlerde kaybedeceğinizi gördüğünüz anda mı böyle bir yasayı düzenlemek aklınıza geldi?

Niye bugünü beklediniz?

Madem dezenformasyondan şikayetçiydiniz niye 2018 seçimlerine giderken bunu yapmadınız?

Niye 2017 referandumuna giderken yapmadınız? Niye 2011’de 2007’de 2002’de yapmadınız getirmediniz meclise de bugün getiriyorsunuz?

Çünkü bunlar normal yollarla hukuk düzeni ile özgürlük ortamında artık seçimi kaybedeceğine inanmış durumdalar arkadaşlar.

Bu yasa bunun da ispatı. Bu yasa bugün meclise sunuluyor çünkü hükümet biliyor ki bu ortamda seçimi kazanamayacak.

Ancak kendi yalanlarımdan başka etrafımda bir şey dolaşmasın.

Doğruyu söyleyenin ben sesini kısayım benim yalanıma inanlarla belki seçimi kazanırımın derdine düşmüş durumda.

Baştan da söyledim en açık enflasyon. Bugün soruyorsunuz, çarşıda pazarda enflasyon kaç diye.

Esnafa soruyorsunuz. Bütün milletin bildiği gerçeği saklayan bir iktidar gerçekleri konuşmayı sansürlemeye hazırlanıyor.

Ama biz buna karşı çıkacağız.

Sonuna kadar milletimize gerçekleri anlatmaya devam edeceğiz. Kim ne derse desin.

En kısa zamanda, ülkemizde ifade özgürlüğünü doyasıya yaşatacağız.

Basının üzerindeki baskıyı da kaldıracağız.

**

Değerli basın mensupları,

Can yakıcı gündemlerimizden birisi de ekonomi. Ekonomimiz; rahmetli Cem Karaca’nın şarkısındaki gibi “bindi bir alamete, gidiyor kıyamete”.

Şu anda tam bir yoksullaşma krizinin ortasındayız.

Yüksek gelir grubundaki yüzde 10’luk kesim toplam servetin tam yüzde 67’sine sahip şu anda.

Gelir dağılımı hızla bozluyor.

Yıllarca düzeltmek için mücadele verdiğimiz ve dünya bankasının raporlarına geçen Türkiye’nin başarısı yani büyürken kalkınırken gelir dağılımını düzelten Türkiye şu anda hızlı bir şekilde zenginle yoksul arasındaki uçurumun arttığı bir ülke haline geldi.  Milyonlarca vatandaşımız 7.245 liraya çıkan açlık sınırına rağmen, 5.500 lira asgari ücretle geçinmeye çalışıyor.

Şu an 23.600 liraya çıkan yoksulluk sınırı, asgari ücretin dört katından fazla.

İnsanlar sebze ve meyveyi artık kilo ile alamıyor. Taneyle alıyor, taneyle. Gittiğim bütün pazarda bunu görüyorum. Bakıyorum 3 tane dolmalık biber almış. Ve bu bakın biberin üretildiği tarlaya 5 kilometre 10 kilometrelik pazarlarda oluyor.

Diyeceksiniz ki taşıma mazot falan öyle değil.

Çünkü üretim maliyeti çok arttı. Maliyet enflasyonu çok arttı. Bu hükümet kuru patlatınca A'dan Z'ye her şeye ülkede zam geldi.

Gübreye zam gelmesinin ana sebebi kurun patlamasıdır.

Mazotun artmasının sebebi kurun patlamasıdır.

İlaca tohuma zam gelmesinin sebebi kurun patlamasıdır.

Kuru patlatan da Erdoğan'ın kendisidir başka kimse değil. 

Lahana alıyor insanlar ya lahana.

Gerçekten böyle bir şey yaşamadı Türkiye son dönemde. 

Allah gördüğünden geri koymasın diye bir dua vardır biliyorsunuz. Çünkü insanlar 12.500 dolarlık milli gelir seviyesine ulaştılar. O refahı bir yaşadılar. Şimdi o refahı yaşadıktan sonra 8000 dolarlık gelire razı olup ‘süfli hevesler peşinde koşmayın’ diyen bir zihniyet şu anda iktidarda.

İnanın akıl alır gibi değil. Bu kadar koptular milletten.

Ekmek kuponları yaygınlaşıyor. Sıradan ürünler bile ya zincirleniyor ya da kilitli dolaplara konuluyor.

Bebek mamasının bebek bezinin kilit altında satıldığı bir ülkeye çevirdiler burayı yahu.

Ucuzluk marketlerinde ikinci el giysi satılmaya başlandı bakın. Giyilmiş kullanılmış kıyafetler satılıyor artık.

Düğün sezonunu geride bıraktık değil mi?

Biz ekonominin başındayken, insanlar düğünlerde çeyrek altın takarken bu küçük mü oldu diye sorarlardı. Yarım altın, tam altın takmam gerekir diye düşünürlerdi.  Şimdi millet gram altın bile takamıyor. Kuyumcular yarım gramlık altın satmaya başladılar. Bir gramında yarısı. Bu hale düşürdüler ülkeyi yahu.

Tepeden tırnağa bir yoksulluk krizi yaşıyor bu ülke.

Bu yoksulluk krizinin bedelini de en çok çocuklarımız ödüyor biliyor musunuz?

Anne babalar bebek maması, sağlıklı gıda, bebek bezi gibi temel ihtiyaçlara erişemiyor.

Eğitim masraflarını karşılayamıyorlar.

Durum gerçekten çok kötü. Ben tüm Türkiye’yi adım adım geziyorum.

Bakın arkadaşlar,

Uluslararası basında, bir haber dolaşıyor. Türkiye’nin Rusya’dan aldığı doğalgazın ödemelerini yapamayacağına dair, ödeme için ek süre istediğine dair haberler yayınlanıyor uluslararası basında.

Bu tür haberler çok tehlikeli haberlerdir.

Bunlar inanın bilmiyor anlamıyor.

Eğer bu haberlerin aslı yoksa, hükümet derhal çıkıp yalanlamalıdır.

Yok gerçekten bir temdit talebi varsa, ödeyemiyorum geç ödeyebilir miyim diye bir talep varsa da bu da derli toplu bir şekilde kamuoyuna ve piyasalara açıklanmalıdır.

Buradan hükümete sesleniyorum: Bu işin şakası olmaz!

Temerrüt konusunda kaza bir kere olur.

Temerrüttün dedikodusu, temerrüttün kendisini getirir.

Daha önce uyardım, tekrar uyarıyorum:

Bu ülkeyi asla, ama asla, temerrüt çukuruna düşürmeyin diyorum.

Yahu, artık silkelenip bir kendinize gelin.

Nedir bu savrukluk nedir bu iş bilmezlik.

Aklınızı başınıza alın.

Bakın ülkenin bu temerrüt uçurumuna yuvarlanmaması için size yol gösteriyorum.

Daha önce söyledim tekrar ediyorum.  Bu işin şakası yok yahu.

İki adımı derhal ama derhal atın.

1-Merkez Bankası yönetimini derhal değiştirin, işi bilen dürüst bir ekibi oraya koyun.

2-TÜİK yönetimini derhal değiştirin, işi bilen dürüst bir ekibi oraya koyun.

Arkasından da elinizi ayağınızı bu iki kurumdan çekin.

Tekrar tekrar söylüyorum:

Merkez Bankası bağımsız bir şekilde kur istikrarı ve fiyat istikrarı için çalışmadıkça, TÜİK bağımsız ve dürüst bir şekilde ülkenin gerçek rakamlarını açıklamadıkça, bu krizin derinleşmesini önleyemezsiniz.

Ağzınızla kuş tutsanız beceremezsiniz.

Anlayın artık şunu yahu!

4 senedir aklınıza gelen her türlü saçmalığı yapıyorsunuz.

Sonuçları ortada!

Hala anlamadınız mı?

4 senedir bu ülkeyi bir krizden diğerine savurdunuz, hala anlamadınız mı?

Döviz kurunu patlattınız, hala anlamadınız mı?

Enflasyonu patlattınız, hala anlamadınız mı?

Ekonomiyi berbat ettiniz, mahvettiniz!

Hala anlamadınız mı?

Bu yanlıştan ne zaman döneceksiniz?

Daha neyi bekliyorsunuz?

Yazık, gerçekten çok yazık.

Milyonlarca insan sizin yanlışlarınızın ve kuru inadınızın bedelini ödüyor.

Gerçekten çok yazık. Yeter artık yahu.

***

Bakın, koskoca bir millet dişini sıkmış, sandık gününü iple çekiyor.

Herkes dört gözle çözümü bekliyor.

İşte biz de bu kriz ortamını ortadan kaldırmak için kolları sıvadık arkadaşlar.

Ekonomik krizi 6 ayda bitireceğiz.

Bu kriz iklimini ortadan kaldıracağız.

Enflasyonu da en geç 2 yılda tek haneye düşüreceğiz.

Ben tekrar buradan meydan okuyorum çağrıda bulunuyorum. 

Eğer bu ülkede 2 tane büyük ekonomik krizi çözmüş bir kadro ekip varsa buyursun gelsin diyorum. Konuşmak kolay.

Ayinesi iştir kişinin lafa bakılmaz.

Nasıl daha önceki iki tane büyük krizi çözdüysek inşallah bu krizi çözmekte bize nasip olacak.

Bu ülkede çok yetişmiş insan var bu ülkenin pırıl pırıl bürokratları var.

Ama ‘bu işi şu çok iyi biliyor bu işi şu çok iyi yapar.’ Öyle bir şey yok.

Siz kadroyu çok iyi oluşturacaksınız. Her alanda uzman arkadaşları getirip uzman oldukları alanlara yerleştireceksiniz.

Onların koordinasyonunu sağlayacaksınız.

Yoksa biz 2002 krizini çözmek için yola çıktığımızda gidip de Avrupa'dan Amerika'dan uzaydan adam getirmedik ki.

Mevcut insan gücüyle çözdük.

2008- 2009 Küresel krizi Türkiye'yi vurduğunda bana tekrar ısrarla ekonominin başına gelmem konusunda çağrı yaptıklarında biz gidip de sağdan soldan insan bulmadık.

Zaten var olan düzgün insanları yeniden toparladık ve krizi çözdük.

Bir koordinasyon meselesi bu bir eşgüdüm meselesi bu ülkenin zaten var olan kaynaklarını iyi kullanma meselesi. Bu iş şeker var yağ var ama iyi helva yapabilme meselesi.

Ama bu iş için kriz yönetme tecrübesi koordinasyon tecrübesi gerekiyor.

İnşallah bunu da biz çözeceğiz.

Milyonlarca vatandaşımızı esir alan mutlak yoksulluğu tekrar sıfırlayacağız. Daha önce yaptık yine yapacağız.

Bebekler sağlıklı büyüsün diye, 2 yaşına kadar temel ihtiyaçlarını biz karşılayacağız.

Mamaydı bebek beziydi yazık yahu. Genç çiftlerin bebeği oluyor o anda eve bir yangın düşüyor. Biz bu bebeğin en temel ihtiyaçlarını nasıl karşılayacağız derdine düşüyor insanlar.

Yazıktır. O doğan bebeğin hakkıdır.

Siz o yeni doğan bebeğin hakkını tutup da mağdur olmasınlar diye zaten bankada parası olanların mevduatı olanların kur artışından mağduriyetini engellemek için öderseniz yüz milyarlarca lirayı kur artışına faize verirseniz işte ülkede fakirlik yaygınlaşır.

Şu anda hükümetin yaptığı çok büyük bir servet transferine yol açıyor arkadaşlar.

Yoksuldan zengine bir servet transferi.

Yapılan bu.

Vatandaşlarımızın tatile çıkmak, telefon yenilemek, araba almak, ev sahibi olmak gibi “normal heveslerini” biz karşılayacağız.

Tekrar ediyorum “normal heves’

Bazılarının “süfli heves” demesine bakmayın.

Sen milleti fakirleştir dolar kurunu patlat enflasyonu patlat insanların en tabii ihtiyaçları için talep geldiğinde de bırakın bu süfli hevesleri de.

Bu ne biçim kafa yahu.

Böyle bir zihin şu an Türkiye'nin başında düşünebiliyor musunuz?

Gerçekten Çok yazık.

Hiç şüpheniz olmasın arkadaşlar.

DEVA Partisi’yle özgürlüğümüze ve zenginliğimize kavuşacağız.

Ve bu çok çabuk olacak.

Bu ülke çok büyük bir ülke. Biz bu ülkeyi seviyoruz.

Hep beraber çalışacağız ve hep beraber başaracağız.

***

Değerli arkadaşlar,

Son olarak, iki gündür yoğun bir şekilde gündemde yer alan bir konuya da kısaca değinmek istiyorum.

Biliyorsunuz, Türkiye'de başörtüsü yasayla yasaklanmadı. Olan biten, keyfi bir zulümdü. Bir dayatmaydı.

Aynı zamanda başörtüsü, bu keyfi dayatmayla yüzleşerek serbestleşmedi.

Aksine, başörtüsü üstündeki baskıyı kaldıran iktidar, başka yaşam tarzlarını ötekileştirdi.

İşte şimdi ne yapıyor. Aynı gün başörtüsü yasağını biz kaldırdık diyor ama getiriyor sansür yasasını meclise sunuyor.

Ya sen özgürlükten yanaysan her alanda özgürlükten yana ol.

Böyle bir şey olur mu? Bu özgürlükçü bir zihniyet değil arkadaşlar.

Bakın biz “İdeolojik devlet” anlayışını aşıp, “eşit vatandaşlığı” kazanamadığımız müddetçe, nöbetleşe zorbalık devam eder, ülkede. Tüm kazanımlar eksik kalır arkadaşlar.

Onun için biz bu meseleyi sahici, onarıcı bir yaklaşımla ele almak zorundayız.

Sayın Kılıçdaroğlu’nun “helalleşme” çağrısını ve CHP söylemlerindeki değişikliği dikkatle takip ediyoruz.

Söz vermek, insanların gözlerini geçmişten alır, geleceğe çevirir. Ortak bir beklenti üretir. Bu nedenle yarınlara dair verilen sözleri önemsiyoruz.

Sayın Kılıçdaroğlu’nu dinlerken iki sene önce Şanlıurfa’da söylediklerim zihnimde canlandı. Tam 2 sene olmuş Şanlıurfa’nın il kongresini yapıyoruz.

Şöyle konuşmuşum orada; “Türkiye’de herkes bir kere düşman, herkes bir kere üvey evlat, herkes en az bir kere mağdur oldu. Adeta acılarımızda eşitlendik.

Biz DEVA Partisi olarak açıkça söylüyoruz ki: Artık eski hesaplaşmaları, kavgaları arkada bırakıp, yeni bir başlangıç yapmanın zamanı geldi.

Kavgalar, hesaplaşmalar hiçbir sorunumuza çare olmadı.

Geçmiş, doğruları ve yanlışlarıyla, içinden geçtiğimiz ortak geçmişimizdir.

Geçmişi değiştiremeyiz. Hiçbirimiz geçmiş üzerinde uzlaşmak zorunda da değiliz. Geçmiş konusunda yakın tarih konusunda başlarsak eğer bu bitmez. Ama yarınların ipleri elimizde. Yarınları, hepimizin ortak yarını olması da elimizde.”

2 sen önce söyledim Şanlıurfa’da.

“Daha zor şartlarda, 1923’te Cumhuriyet’i kurduk, 1950’de demokrasiye doğru adım attık. Bir kere daha yapabiliriz” Bunu 2 sene önce söylemiştim. Aynen burada tekrar ediyorum.

İnanıyorum ki Türkiye yeni başlangıcını demokratik birikimine yakışacak şekilde yapacaktır.

Geçmişten beri yaşanan mağduriyetler sadece yasalarla düzelmez.

Bu ülkede kırılmış kalpleri, çiğnenmiş hakları, ayaklar altına alınmış hukuku ancak birlikte duran onarıcı bir “demokratlık” çözebilir demokratlık.

Hiç kimsenin hakkının, hukukunun, malının, mülkünün çiğnenmemesi için, ancak “demokratik zihniyet” bu ülkenin sorunları çözebilir.

İnsan haklarının, iktidar değişimlerinden etkilenmediği bir ülke olursak, bu sorunları çözeriz.

Eğer temel bir haksa insan olmaktan kaynaklanan bir haksa bunun yaşanması bir iktidardan diğerine değişmemeli.

Geçmiş kavgasına tutuşmanın, “Sen şunu dedin, öteki bunu yaptı” kavgasından bu ülkeye tek bir yarar sağlanmadığını ve sağlamayacağını gayet iyi biliyoruz. Şu anda ülkeyi yöneten iktidar illa birilerine, geçmişle kavga edecekse dönsün 28 Şubat alkışçıları Perinçek ve Bahçeli’ye bir kavga etsin önce.

Videolar göstermiş grup konuşması herhalde.

Bu ekranda Bahçeli'nin Erdoğan'a vaktiyle ağza alınmayacak ne kadar ağır hakaretler ettiğini herkese gösterdim.

Öyle çok geçmişe giderseniz oralarda bataklığa saplanıp kalırsınız. Erdoğan'ın da geçmiş videolarını göstersek neler neler demiş zamanında.

Geçmişten ders almak lazım.

Artılarıyla eksileri ile tarihten öğrenmek lazım ama siyasetçilerin işi arkadaşlar ağırlıklı olarak ülkelerin yarınlarıdır.

Geçmişten ders alacağız ama ülkenin yarınlarına bakacağız. Ülkenin yarınlarında buluşacağız.

Bizim DEVA Partisi olarak hedefimiz belli. İstikametimiz net.

Hedefimiz: 85 milyonun kendini onurlu ve eşit vatandaş hissedeceği özgürlük ortamını inşa etmektir.

Sivil toplumuyla, basınıyla her alanda özgürleşerek, kamusal alanı güçlendirecek yeni bir inşadır bizim hedefimiz.

Bu, sayın Erdoğan ve yanındaki küçük ortaklarının temsil ettiği zihniyetin tam karşısıdır. 

Şu an ülkemizde özgürlükleri teminat altına alacak anayasa değişikliği; kuvvetler ayrılığını sağlayacak değişikliği evet gereklidir.

Temel hakların tamamının korunduğu, yargı bağımsızlığının sağlandığı bir anayasa değişikliği evet gereklidir. Ama biz ne yaptık?

Bütün bu Tecrübelerden kaynaklanarak Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem diye yepyeni bir sistemin tasarımını hazırladık bitirdik.

Yetmedi 6 parti olarak tam mutabakat sağladık.

Şimdi ne yapıyoruz güçlendirilmiş parlamenter sistemin hayata geçirilmesi için anayasa değişiklik paketimizi hazırlıyoruz ortak bir komisyonda. 10 tane yasa metni hazırlıyoruz. Ki hedeflediğimiz Türkiye için asıl gerekli olan anayasa değişikliği Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem için gerekli olan anayasa değişikliğidir.

Ben az evvel söyledim meclisteki sosyal medya yasası bunun derhal geri çekilmesi gerekiyor.

Özgürlüklerden bahseden bir iktidarın böyle bir yasaya aynı gün meclise getirmemesi gerekiyor.

İfade özgürlüğünü engelleyen her türlü uygulamayı sona erdirecek ifade özgürlüğünü mutlak güvence altına alacak bir şekilde Güçlendirilmiş Parlamenter Sistemin Türkiye'ye en kısa zamanda gelmesi gerekiyor

**

Değerli arkadaşlar,

Sözlerime son vermeden önce, tüm öğretmenlerimizin 5 Ekim Dünya Öğretmenler Günü'nü kutluyorum.

Öğretmenlik mesleğinin saygınlığını hem maddi hem de manevi açıdan artıracağımızı bilmenizi istiyorum.

Bizler, toplumsal reformun temelinde öğretmenlerin olduğuna inanıyoruz

Öğretmenlerimizin sosyal ve ekonomik statülerini iyileştirmenin sözünü veriyoruz.

Öğretmenlerimizin özlük haklarında ve çalışma koşullarında adaleti sağlayacağız.

Tekrar Hepinize çok teşekkür ediyor, sözlerime şimdilik burada son veriyorum.

Sorusu olan gazeteci arkadaşlarımız varsa, mikrofonu onlara devrediyorum.