GENEL BAŞKANIMIZ ALİ BABACAN’IN
KIRIKHAN İLÇE KONGRESİ KONUŞMASI
Değerli yol arkadaşlarım,
Çok değerli Hatay İl Teşkilatımızın, değerli Kırıkhan İlçe Başkanımız, çok değerli genel başkan yardımcılarımız genel merkez kurul üyelerimiz,
Siyasi partilerin ve sivil toplum kurumlarımızın değerli temsilcileri,
Değerli teşkilat mensuplarımız,
Değerli muhtarlarımız,
Kırıkhan’ın demokrasiye ve atılıma hasret kalmış kıymetli insanları,
Kıymetli basın mensupları,
Ekranları başında ve sosyal medya hesaplarımızdan bizleri izleyen tüm vatandaşlarımız,
Hepinizi sevgiyle, saygıyla selamlıyor, Kırıkhan ilçe teşkilatımızın 1. Olağan Kongresine hoş geldiniz diyorum.
*****
Bugün Bayezid-i Bestami Hazretlerine ev sahipliği yapan Kırıkhan’da DEVA Partisi’nin damlalarının dalga dalga yayılmasını görmekten büyük mutluluk duyuyorum.
*****
Kırıkhan’a girdiğimiz ilk dakikadan itibaren, Kırıkhanlı kardeşlerimizin bizleri sevgiyle karşılaması, bağrına basması gerçekten bizim için çok büyük bir mutluluk.
Bu güzel karşılama için bu güzel ev sahipliği için tüm Kırıkhan’a buradan huzurlarınızda tekrar teşekkür etmek istiyorum.
Değerli arkadaşlar,
Bir hafta içinde üst üste çok üzücü haberler aldık.
Önceki çarşamba akşamı Genel Başkan Yardımcımız Mehmet Emin Ekmen Bey’in babasını kaybettik. Yine geçtiğimiz cumartesi akşamı ise Genel Başkan Yardımcımız Sadullah Ergin Bey’in babasını kaybettik.
Buradan bir kez daha, her iki yol arkadaşımıza da başsağlığı diliyorum, kıymetli babalarına da Allah’tan rahmet diliyorum.
Mekanları cennet olur inşallah.
*****
Yine geçtiğimiz hafta; parti çalışmalarımız açısından oldukça yoğun bir haftaydı.
Dün, Ankara’da, Dünya Kadınlar Günü vesilesiyle düzenlediğimiz DEVA Kadında Zirvemizin ikincisini gerçekleştirdik.
Önceki gün yine Ankara’da, Sincan’da gençlerle birlikteydik. Gençlerin dinamizmiyle enerjimizi topladık.
Ondan önce Marmara bölgemizde, İstanbul’da, Sakarya’da ve Bursa’da vatandaşlarımızla buluştuk. Nilüfer ilçemizin kongresini gerçekleştirdik.
Yine bu haftanın başında, uzun süredir üzerinde çalıştığımız Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem’in sunum ve imza törenini gerçekleştirdik.
Bir hafta gibi kısa bir sürede bütün bu etkinlikleri Türkiye’nin dört bir tarafında yaptık, yetiştirdik çok şükür.
Altı partinin genel başkanları olarak Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem Mutabakat Metninin altına demokrasi tarihimize geçen imzalarımızı attık.
Bir kez daha, “Yarının Türkiye’si” için “Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem”in hayırlara vesile olmasını diliyorum.
*****
Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem demişken… Duymuşsunuzdur belki, dün sayın Erdoğan bizim Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem çalışmamızla ilgili bazı şeyler söylemiş. Bakın ne demiş, şöyle bir izleyelim:
VİDEO-1 Erdoğan 03.02.2022
“Dikkat ederseniz, 28 Şubat ittifakı çatısı altında bir araya gelenler, o masaya oturtma cesareti, harbiliği, samimiyeti bulamadıkları ortaklarıyla birlikte ülkenin ve milletin hiçbir meselesi konusunda dişe dokunur en küçük bir teklif ortaya koyamıyorlar.”
Ne diyor? “En küçük bir teklif dahi ortaya koyamıyorlar” diyor.
Bakın, biz, DEVA Partisi olarak, parlamenter sistem çalışmamızı Aralık 2020’de tamamladık arkadaşlar.
Ardından, siyasi partilerle yaptığımız ikili temaslarda, parlamenter sistem konusunda ortak bir çalışma başlatacağımızı kamuoyuna açıkladık.
Geçtiğimiz eylül ayında, 6 partiden genel başkan yardımcılarının temsil edildiği bir çalışma masası kurduk.
Yoğun bir gayretle, aralık ayında çalışma sonunda tamamladık.
Geçen hafta da hepinizin bildiği gibi, mutabık kalınan metnin tamamını sunum ve imza törenimizle vatandaşlarımıza duyurduk.
Hani diyor ya “en küçük bir teklif ortaya koyamıyorlar” diye…
Biz tam 45 sayfalık, TAM bir mutabakat metnini teklif olarak ortaya koyduk.
Görmediyse görmesini, okumadıysa okumasını tavsiye ediyorum buradan.
Evet, o gerçek demokrasiyi unutmuş olabilir. Gerçek demokrasi işine de gelmiyor olabilir.
Ben şimdi kendisine buradan sormak istiyorum. Peki sizin teklifiniz ne yahu? Siz ortaya ne koydunuz? Sizin teklifiniz ne?
Bakın bir video daha var.
Tarih 1 Şubat 2021. Yani tam 13 ay önce ne demiş izleyelim.
VİDEO 2- Erdoğan 1 Şubat 2021
“İnşallah çok yakında reform paketlerimizin felsefesini, amaçlarını, hedeflerini ve faaliyet başlıklarını içeren kapsamlı bir çalışmayı kamuoyuyla paylaşacağız.
Belki de şimdi Türkiye'nin tekrar yeni bir anayasayı tartışmasının vakti gelmiştir.”
Peki anayasa konusunda kendi teklifi ne? 13 ay geçmiş, 13 ay. Gören var mı? Duyan var mı?
Bakın peşinden de krizlerin ortağı durur mu, hemen bir hafta sonra yine geçen sene Şubat’ta Bahçeli ne demiş bir de ona bakalım.
VİDEO 2- Bahçeli 2 Şubat 2021
“Gelişmeler, Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’yle birlikte yeni bir anayasa yazılmasının mecburiyet olduğunu göstermektedir.
Milliyetçi Hareket Partisi yeni baştan anayasa yazım sürecine vardır ve çalışmalarına samimiyetle, önyargısız şekilde başlamıştır.”
13 ay geçmiş, nerede?
Ben burada şimdi sizlerin huzurunda sormak istiyorum.
Teklifiniz nerede Sayın Erdoğan? Teklifiniz nerede Sayın Bahçeli. Biz teklifimizi ortaya koyduk. Tam 45 sayfalık sapasağlam bir demokrasi metni ortaya koyduk.
Sizin 13 ay önceki metniniz nerede?
Ayıp bir şey. Daha dün diyordu, “Daha bir teklif ortaya koyamadılar” diyor.
Bunların herhalde danışmanı falan yok. Ortaya getirip de gösteren yok.
Sayın Erdoğan, Sayın Bahçeli soruyorum: Hani yazmaya başladığınız yeni anayasa nerede?
Topu topu iki partisiniz. Oturun kafa kafaya bitirin şunu değil mi?
Biz ne yaptık?
Tam 6 siyasi parti arkadaşlar kolay değil.
Yakın siyasi tarihimizde böyle bir şey yok. Kimse yapamamış, becerememiş, oturanlar kavga edip kalkmış masadan.
Biz, bunların bütün bu kutuplaştırmasına, bütün ötekileştirmesine rağmen bunu başardık, yaptık.
Değerli arkadaşlar,
Bakın biz bu ülkeyi soktuğunuz demokratik gerileme döneminden çıkarmak için bugüne kadar yapılmış en geniş katılımla güzel bir çalışma ortaya koyduk ve milletimizle paylaştık.
Sizin anayasanız nerede?
13 ay önce söylemiştiniz, “Başladık, çalışıyoruz” diye, nerede?
“Yeni anayasa gerekiyor” dediler değil mi?
Üstelik ne zaman dediler bunu?
Biz çıktık, “Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem ile ilgili partiler arası ortak çalışmaya başlıyoruz” dedik.
Erdoğan bunu tam 4 gün söyledi biliyor musunuz? Alelacele.
Baktı ki iş başka yere doğru gidiyor, onlar parlamenter sistemi çalışırsa biz de… Bizden tam 4 gün sonra söyledi. Aradan 13 ay geçti. Elde var sıfır.
Bize en küçük bir teklif dahi ortaya koyamadılar diyenlere soruyorum:
Biz koskoca bir teklif ortaya koyduk. Sizin teklifiniz nerede, koyun şunu ortaya?
Bir de konuşmada 28 Şubat’tan bahsediyor değil mi? Bakın sakın ola öyle sağa sola “28 Şubatçı” falan demeyin diyorum Sayın Erdoğan’a.
28 Şubatçı arıyorsanız Beştepe’de sağınıza solunuza bakın. Aynı gemide olduğunuz, rotayı teslim ettiğiniz Perinçekgillere bakın eğer 28 Şubatçı arıyorsanız.
Moskova’ya heyet gönderdiler. Neler söylüyorlar aman Allah’ım yazık.
Bir de Erdoğan ne demiş bakın? “Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem milli iradeye tehdittir” demiş biliyor musunuz?
Allah Allah!
Bakın, “oksimoron” diye bir tabir vardır hiç duydunuz mu? Ne demek bu? Birbiriyle zıt iki kavramın aynı anda kullanılması demek.
Konuştuğu tam bir oksimoron.
Yahu, millî iradenin en geniş temsille tecelli ettiği yer parlamentodur, yani Meclis’tir.
Seçimde oy kullananların %90’ı, 95’i mecliste temsil edilir.
Millî irade diyorsan millî iradenin asıl tezahürü oradadır, parlamentodadır.
Parlamenter sistem tam da milli iradenin en güçlü şekilde hayata geçirileceği sistemin adıdır bilmiyorsanız öğrenin.
Ancak Sayın Erdoğan’ın zihni şöyle işliyor: Ben 50+1’le seçildim. Yani “millî irade benim” diyor. Kendisini “milli irade” zannediyor.
“Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem millî iradeye tehdittir” derken de aslında, “bu sistem benim irademe tehdittir” demek istiyor.
Zamanında sen 50+1’le seçilmiş olabilirsin, ama meclisin temsil gücü %90’dır, 95’dir. Temsil gücünde, millî iradeyi temsilde gerçek parlamenter sistemlerde parlamentodan meclisten daha güçlü hiçbir kurum yoktur.
“Meclisle temsilde yarışamazsın” diyorum ben kendisine buradan.
Evet, biz çok iyi biliyoruz. Parlamenter sistem, otoriter eğilimleri rahatsız eder. Parlamenter sistem, tam da liyakatsiz çok kadroları rahatsız eder. Parlamenter sistem, ülkeyi karanlıkta yönetmeye çalışanları çok rahatsız eder.
Ama hiç kusura bakmasınlar, biz onları sürekli olarak rahatsız etmeye devam edeceğiz.
Bakın arkadaşlar,
Bizler, ülkemizin huzuru ve refahı için çalışmalarımıza hız kesmeden devam ederken, bölgemizde ise endişe verici gelişmelere tanık oluyoruz.
Bildiğiniz gibi, dünya büyük bir istikrarsızlık yaşıyor.
Sebep, Rusya-Ukrayna Savaşı.
Televizyonlardan, cep telefonlarından, sosyal medyadan bağımsız bir ülkenin işgal edilişini günbegün izliyoruz.
Ukrayna’yı işgale kalkışan Rusya, başta Ukraynalı masum insanların canı olmak üzere, tüm dünyanın güvenliğini tehdit ediyor.
Biz, DEVA Partisi olarak, Rusya’nın uluslararası hukuku çiğneyen bu girişimine karşı en başından beri çok net bir tavır aldık.
Bu tavrımızı bir kez de yanı başında yıllardır süren savaşın etkisini en çok hisseden şehrimizden Hatay’da ve belki de en çok hisseden ilçelerimizden birisinde Kırıkhan’da tekrarlamak istiyorum.
Arkadaşlar, Ukrayna’nın işgali sebepsiz bir saldırıdır. Hiçbir şekilde meşrulaştırılamaz.
Rusya’nın bu saldırganlığı hiçbir koşulda kabul edilemez.
O nedenle DEVA Partisi olarak, Rusya’nın bu hukuk tanımaz, sınır tanımaz saldırısının amasız, fakatsız karşısındayız. Bunu çok açık söyledik.
Biz sadece Rusya’nın saldırganlığının karşısında değiliz. Kendi içimizde olup da bu hukuk tanımazlığı alkışlayanların, postal sesleriyle mest olanların, Rusya’yı aklamak için bin dereden su getirenlerin de karşısındayız.
Adam çıkmış televizyona, Uhud Savaşıyla Rusya’nın Ukrayna’yı işgal edişini birbirine benzetmeye çalışıyor.
Kardeşim ne anlarsın sen ondan? O senin alanın değil, çalıştığın yerler değil.
Sen git Moskova’da, Pekin’de abilerinle ablalarınla konuş otur. Onların dilinden anlarsın.
Bakıyoruz değerli arkadaşlar,
Ukraynalı çocuklar, gençler, kadınlar öldürülürken birileri gönüllü Kremlin sözcülüğüne soyunmuş. Bizim içimizde.
Bu postal parlatıcılarının dediklerini duysa Putin bile “Abartmayın ya, bu kadar da övmeyin” diyecek bunlara.
Sınır da tanımıyorlar. “İyi ki Rusya Ukrayna’ya saldırdı” diyorlar. Bu nasıl kafadır, nasıl akıldır, nasıl ideolojidir anlamak mümkün değil.
Dünya nükleer savaşla tehdit ediliyor, ama Rusya’yı meşrulaştırmaya çalışan gönüllü Kremlin sözcülerinin yüzü bile kızarmıyor.
Değerli arkadaşlar,
Ukrayna’da yaşanan savaş, şu anda demokrasi ile otokrasi arasındaki bir savaş aslında.
Tek başına savaş kararı alan Putin, binlerce masum Rus annenin evladını ölmeye ve öldürmeye götürüyor.
Gencecik çocuklar, kendilerini tek bir adamın emriyle haksız bir savaşın içinde buluyorlar.
Bu savaş kimin savaşıdır, biliyor musunuz arkadaşlar?
Komşu ülkeye bir kukla rejim yerleştirmeye çalışanların savaşıdır.
Ukrayna’da yaşanan savaş; basını tehdit eden bir rejimle, Ukraynaca manşet atarak barış mesajı veren bağımsız Rus gazetecilerin savaşıdır.
Siyasi rakiplerini hapse atan, onları öldürmeye çalışan bir rejimle, çocuğunun elinden tutup savaşa hayır diyen Rus annelerin savaşıdır.
Bağımsız bir ülkeyi işgal edenlerle, meşru müdafaa hakkını kullanan Ukrayna halkının savaşıdır.
Ukrayna’nın işgali, tüm dünya için bir turnusol kağıdı oldu şu anda.
Çünkü bu savaş; demokrasi ile otokrasi arasındaki bir savaştır.
Bakın, geçen gün Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’nda Rusya’yı kınama oylaması yapıldı.
“Rusya’yı kınamayalım” diyen ülkelerin listesini gördünüz mü?
Görmeyenler için ben buradan şöyle bir söyleyeyim.
Rusya’nın yanında kümelenen ülkeler; Belarus, Kuzey Kore, Suriye, Eritre… bu kadar.
Bir de bizim içimizdekiler oy hakları olsa gidip oy kullanacaklar.
Çekimserler kalanlar Çin, Kazakistan, Vietnam, Küba, Laos, Moğolistan, Pakistan, İran falan…
Arkadaşlar,
Bunun yanında 140 küsur ülke de bu kınama kararını destekledi.
İşte bizim safımız, yurtta ve dünyada demokrasinin ve barışın yanı olmalıdır arkadaşlar.
Bizim safımız; demokratik hukuk devletlerinin yanında olmalıdır.
Bizim hedefimiz; hukukun üstünlüğünün hem ülkemizde hem de uluslararası alanda tesis edilmesidir.
İşte böylesine zamanlarda, şehirlere bombalar yağarken, Rusya’daki rejimin yanında saf tutanların, demokrasi hakkında söyleyecek tek bir sözü olamaz.
Doğudan gelen postal seslerine alkış tutanların, Türkiye’de demokrasisi hakkında söyleyecek tek bir sözü yoktur, olamaz.
Değerli arkadaşlar,
DEVA Partisi, demokrasimizi ne pahasına olursa olsun büyütmeye çalışanların partisidir.
Koşullar ne olursa olsun, hukuk devletinden ve hukukun üstünlüğünden asla taviz vermeyenlerin partisidir.
Evet, demokrasimiz son yıllarda ciddi bir gerileme dönemine girdi. Henüz ölmedi, nefes alıyor.
Ama bu gerileme döneminin, hukuktan dış politikaya kadar her alanda yıkıcı yansımaları oldu maalesef.
Siz, iktidardaki otoriter ortaklığın rotasını, 28 Şubatçı Çin muhibbi Perinçek’e verirseniz olacağı buydu.
Ne diyor “İktidarın rotasını ben çiziyorum” diyor.
Ben soruyorum buradan Sayın Erdoğan’a, sizi destekleyenler, size gönül verenler, size oy verenler o 28 Şubat’ın mağduru olup da sizden umut bekleyenler gidin Perinçek’i yanınıza katın diye mi oy verdi? Bunun için mi destekledi?
Siz, krizlerin ortağı Bahçeli’ye, bir fırsat daha verdiğinizde, yine krizlerin çıkacağını bilmiyor muydunuz?
Hangi hükûmette olduysa o dönemde kriz çıkmış.
Bu ülke için şu anda kadar faydalı ne yapmış, somut ne yapmış ben soruyorum.
Eskileri bilenleri de soruyorum. Kimse bir kelime bir şey söyleyemiyor biliyor musunuz? Diyorum “Sayın Bahçeli bu ülkeye faydalı hangi hizmette bulundu? Hangi proje ileri sürdü? Ne yaptı bu memleket için bir bileyim. Bilmeyen bilsin diye soruyorum, yok.
Sürekli hamaset, sürekli bağırıp çağırma, sürekli düşmanlık başka bir şey yok ve hemen kriz üretme, krizin ortağı olma.
Ancak bu noktada can-ı gönülden inandığım bir hususun altını çizmek istiyorum.
Zamanında AK Parti’ye oy veren vatandaşlarımızın, demokratik kazanımlardan bir adım dahi geriye gidilmesine razı olmadıklarını çok iyi biliyorum.
Hangi beklentilerle hangi umutlarla Sayın Erdoğan’a destek verdiklerini de gayet iyi anlıyorum.
Ama “28 Şubat karanlığını üstümüzden alsın” diye destekledikleri kişinin, bugün 28 Şubatçılarla beraber yol yürümesinden rahatsız olduklarını gayet iyi biliyorum.
Şimdi, vaktinde AK Parti’ye gönül vermiş dostlarıma seslenmek istiyorum.
Değerli dostlarım,
Sizler, verdiğiniz haysiyet mücadelesini zaferle taçlandırmış insanlarsınız.
Türkiye’nin Erdoğan-Bahçeli-Perinçek troykasını hak etmediğini de en iyi sizler biliyorsunuz.
Gelin, yepyeni bir birliktelikle ülkemize hizmet edelim.
Gelin, hep beraber yapalım bunu.
Gülin ülkemize yoksulluğu dayatan bu Kriz İttifakı’na güzel bir ders verelim.
İlk seçimde bu dersi verelim, ilk sandık önümüze geldiğinde bu dersi verelim.
Gelin, dış politikada ciddi bir eksen sorununa yol açan bu otoriter ittifakı beraber sona erdirelim.
Gelin hep beraber “herkes için adalet” diye haykıralım.
Şunu unutmayın,
DEVA Partisi varken hiç kimse sizin hakkınıza göz koyamaz.
DEVA Partisi varken hiç kimse helal tek bir lokmanızı elinizden alamaz.
Çünkü DEVA Partisi, herkesin can güvenliğinin, hak güvenliğinin ve mal güvenliğinin garantisi olacak bir iktidar olacak inşallah.
Senelerce mücadele ederek kazandığınız hakların hepsinin teminatı biziz.
Ayrıca biz, bugün gasp edilmiş hakların da tamamını iade edeceğiz.
Unutmayın;
Kimse artık bu ülkede bir başkasına üstünlük taslayamaz.
Kimse kendisini ikinci sınıf hissedemez. Buna izin vermeyiz.
Çünkü artık biz varız. Artık DEVA Partisi var.
Değerli arkadaşlar,
Bugün değinmek istediğim bir diğer konu ise ekonomide yaşanan gelişmeler.
Çarşamba günü düzenlediğimiz haftalık değerlendirme toplantımızda, Ukrayna’da yaşanan savaş nedeniyle hükümete dört başlıkta acil bir plan oluşturma çağrısında bulunmuştum.
Tabii ben ne zaman bir tavsiyede bulunsam Sayın Erdoğan çıkıyor,
“Bir de kalkmış bize ders veriyor” diyor.
Ama ne yapalım ihtiyaçları var. Çünkü bilmiyorlar, bilmediklerinin de farkında değiller. Biliyoruz zannediyorlar. Bilenlere de sormuyorlar.
Beştepe’deki ithalat lobisinin faaliyetlerine son verip, devletin artık Rusyalı çiftçiyi değil, kendi çiftçimizi desteklemesini tavsiye ettim.
Enerjide tek bir ülkeye bağımlılık olmasın, bunu hızla azaltacak projeler geliştirin dedim.
Tarım ve enerji sektörlerinde mutlaka alternatif kanallar geliştirilmesini ve
Enflasyon üzerindeki baskıların derhal dengelenmesine yönelik adımların da atılmasını önerdim.
Biliyorsunuz, dün şubat ayı enflasyon rakamları açıklandı.
Resmî enflasyon tam 20 yıl sonra ilk kez yüzde 50’yi aştı. TÜFE, tüketici fiyatı yüzde 54.
20 yıldır Türkiye böyle bir rakam görmedi arkadaşlar.
90’ların rakamıdır bu.
Üretici fiyatlarında ise iktidardaki otoriter ortaklık Türkiye’yi üç haneli enflasyon dönemine geri götürdü. %105.
Bu TÜİK’in açıkladığı resmi rakam. TÜİK’in ne kadar bu işi kamufle etmeye çalıştığını, rakamları ne kadar makyajladığını hepiniz biliyorsunuz.
Buna rağmen TÜFE’de yüzde 54, ÜFE’de yüzde %105 açıklamak zorunda kaldı.
Mızrak çuvala sığmıyor artık. Türkiye bu iktidar yüzünden yeniden “kronik yüksek enflasyon” dönemine girdi.
Vatandaşlarımızın satın alma gücü iyice düştü.
Ne diyordu Sayın Erdoğan?
“Faiz sebep enflasyon sonuç” diyordu değil mi?
Döndü Merkez Bankasına bağımsızlığını elinden aldı. Merkez Bankasının bankalara açtığı kredinin faizini düşürdü.
Bakın arkadaşlar ne yaptı?
Merkez Bankasıyla bankalar arasındaki uygulanan faizi düşürdü. Yani “Faiz sebep enflasyon sonuç” dedi.
Döndü Merkez Bankasına dedi ki, “Sen artık bankalardan daha az faiz al” dedi.
Yüzde 19’dan indi yüzde 14’e.
Peki bankalar ne yaptı?
Bankalar şu anda eskiden hazineye yüzde 17 ile verdikleri krediyi yüzde 25’e çıkarmış durumda.
Banka gidiyor Merkez Bankasından yüzde 14 ile parayı alıyor. Aynı devletin hazinesine yüzde 25 ile satıyor.
Bu mu sizin ekonomi bilginiz?
Ne oldu? Her türlü kredi faizi arttı Türkiye’de. İhtiyaç kredileri, ticari krediler hepsi arttı.
Hepsinin faizi arttı. Enflasyon arttı, enflasyon.
Ben soruyorum şimdi Sayın Erdoğan’a.
“Madem faiz sebep enflasyon sonuç da siz yanlış bir zamanda yanlış bir talimat vererek sadece bankalarla Merkez Bankası arasındaki bir rakamı düşürdüğünüzde sonuç ne oldu?”
Enflasyon son 20 yılın rekorlarını kırıyor.
Aynı biraz önce “oksimoron” diye tanımladığım ifadesi var ya?
“Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem, millî irade için tehdittir” diyor.
Aynı kafa, hiç fark etmiyor. Tamamen yanlış bir tez. Tamamen yanlışı ısrarla dayatıyor şu ülkeye ve sonuçta ülkede hem piyasa faizi arttı hem enflasyon arttı.
Beştepe’de asgari ücrete zam yapıyoruz diye şov yapanlar, asgari ücretin alım gücünü sadece şu son iki ayda TÜİK’e göre 716 lira erittiler.
Asgari ücret açıklandığı ilk gün ben söylemiştim aralık ayında. Demiştim ki, “Bakın bu açıklandı ya, daha ocak sonunda işçimizin eline bu para geçmeden bu asgari ücret bugün erimeye başladı” demiştim. Aynı oldu.
Şubatta daha da eridi. Zaten açlık sınırının altına düşen asgari ücret tümüyle anlamını yitirdi.
Dünya “Beştepe Harikalar Diyarı”ndan adeta Erdoğan’dan dinliyor ülkeyi.
Anlattıkları bir harikalar diyarı, başka bir yer, sanki Türkiye değil.
“Enflasyonu düşüreceğiz” diye masal anlatırken, ülkemiz G-20 ülkeleri arasında yüksek enflasyonun yaşandığı ülke oldu şu anda.
Bir de ne diyorlar?
“Efendim, dünyanın her yerinde enflasyon yüksek” diyorlar.
Dünyanın her yerinde yüksek de sen birincisin. G-20 birincisi olmuşsun enflasyonda. Bunun bir madalyası varsa tak boynuna dünya birincisi enflasyon diye dolaş ortada.
Şampiyon, enflasyon şampiyonu.
Böyle bir şey olur mu?
Hatırlarsanız, geçtiğimiz haftalarda, Sayın Erdoğan’a yarınlarla ilgili demiştim ki, “Size bir iyi haberim var, bir de kötü haberim var” demiştim.
Bu haberi bir kez daha Kırıkhan’dan tekrar etmek istiyorum.
Önce iyi haberden başlayalım.
Evet, Türkiye’de enflasyon mutlaka düşecek ve tek haneli seviyelere gerileyecek.
Hepimiz için iyi olan haber bu.
Ama kendisine bir de kötü haberim var:
Enflasyon tek haneli düşük seviyelere indiğinde bu ülkenin cumhurbaşkanı artık kendisi olmayacak.
Yapamaz, asla yapamayacak.
Çünkü yanında sağlam bir kadro yok. Çünkü istişareyle karar almıyor. Ortak akılla karar almıyor. Dürüst ve ehil ekipler olmadan olmaz. İstişareyle karar almadan olmaz, yapamaz.
Daha önce, 2002 ve 2008’de nasıl iki defa ülkemizi krizden bize nasip olduysa, bu krizden çıkartmak da yine bize düşecek. Bunu hep beraber yapacağız.
Güçlü, sürdürülebilir ve kapsayıcı bir büyüme modelini hayata geçirerek ülkemize bolluk dönemini yeniden yaşatacağız.
Bu kapsamda, ranta dayalı bu ekonomik sisteme de bir son vereceğiz.
*****
Bakın arkadaşlar,
Bu rant öylesine kötü bir alışkanlık ki, bir bulaştınız mı öylesine kolay kurtulamıyor insan.
Doğaya bakarken bile hemen rant gözlüklerini takıyorlar.
Biliyorsunuz, geçen gün Resmî Gazete’de bir maden yönetmeliği yayınlandı.
Neymiş? Elektrik üretiminde kullanılan maden sahası, zeytinlik alan içinde kalırsa, sahada yine de madencilik faaliyeti yürütülebilirmiş.
Bir zeytinle ilgili kanun var bu ülkede. Siz kanunu yönetmelikle delemezsiniz ki. Kanun Türkiye Büyük Millet Meclisinin iradesiyle oluşmuş bir hukuk metnidir.
Bu hukuk metninin etrafından tek bir imzayla dolaşamazsınız.
Daha önce Danıştay tarafından engellenen, ardından vatandaştan gelen itirazlarla geri çekilen bu girişimi şimdi de Resmî Gazete marifetiyle yapmak istiyorlar.
Resmî Gazeteyi, adeta bir atlama sırığına çevirdiler. Hani o yüksek atlamada sırık var ya? Sırığı dayıyorsun atlıyorsun, Resmî gazete ona döndü.
Anayasanın ve kanunların üstünden atlamak istediklerinde hoop alıyorlar ellerine Resmî Gazeteyi bir şeyler yayınlıyorlar gecenin karanlığında, işi bitirmeye çalışıyorlar.
Şimdi buradan zeytinliklerimize göz koyanlara sesleniyorum:
Şu rant gözlüklerinizi iki dakika çıkartın da biraz doğaya bakın, toprağa bakın.
Zeytin ağacına niye “ölmez ağacı” demişler şöyle bir düşünün.
Karar alırken, bundan sonraki nesillere nasıl bir ülke bırakacağınızı hiç mi düşünmüyorsunuz?
Sizin, yarınlara yaşanabilir bir ülke bırakma gibi bir zorunluluğunuz var, böyle bir sorumluluğunuz var.
Bolluğun, barışın, bilgeliğin sembolünden, her kültürde kutsal kabul edilen zeytin ağaçlarından ellerinizi çekin.
Yazıktır diyorum.
Değerli arkadaşlar,
Biz bu ülkeyi taşıyla, toprağıyla, suyuyla, öyle seviyoruz ki, öyle boş, kuru hamaset falan da yapmıyoruz.
Ülkemizin bereketli topraklarında yokluğun değil, bolluğun akmasını istiyoruz.
Biliyorsunuz her konuda eylem planı açıklıyoruz.
Ama ilk açıkladığımız eylem planı biliyorsunuz hemen burada komşu, Çukurova’da geçtiğimiz haziran ayında açıkladık tarım ile ilgiliydi.
Seçimlerden sonra 360 gün içerisinde, 90 gün içerisinde tarımla ilgili neler yapacağımızı madde madde açıkladık. Hepsini takvime bağladık ve hepsinin mutlaka bütçesini hesap ettik.
Yaptığımız Türkiye’de bir ilk biliyorsunuz. Daha önce böyle bir şey yapılmadı. Devlet tarafında hiç yapılmadı, bunu yapan bir siyasi parti de olmadı. Yapmak bize kısmet oldu hamdolsun ve biz bunu ülkemiz için yapıyoruz.
“Zamanı gelince bakarız” demeden, tüm adımlarımızın bütçesini hesap eden kapsamlı bir duruş, kapsamlı bir çalışma ortaya koyduk.
Planımızı, programımızı çiftçimizin gündeminden hiçbir zaman kopmadan hazırladık.
56 maddelik bir eylem planı. İnternet sitemizde var. Detaylarına bakmak isterseniz hepsi var.
Ama ben sadece 4-5 konuya değinmek istiyorum bu tarım eylem planımızla alakalı.
İşte bu kapsamda ne yapacağız?
DEVA Partisi iktidarının ilk 90 gününde yapacağımız düzenlemeyle; gübre maliyetinin yarısını, devlet olarak biz karşılayacağız.
Gübre yüz lira mı? Elli lirası bizden diyeceğiz ve bunu her cins gübrede uygulayacağız.
Destek miktarlarını ürün destekleri var ya tarımsal destekler, ürüne verilen destekler bu miktarları ekimin yapılacağı zaman açıklayacağız ki çiftçimiz karar versin.
Hangi ürünü ektiğinde diktiğinde ne kadar destek alacağını ekimden dikimden önce bilsin ki kararını ona göre versin.
Baştan açıklayacağız rakamı ve hasadın olduğu anda da hasatla beraber destek ödemesini yapacağız.
Şu anda bir yıl geriden geliyor, iki yıl geriden geliyor biliyorsunuz, yaşıyorsunuz. Kırıkhan tarım ilçesi. Burada tarımla uğraşan çok vatandaşımız var ben şöyle bir çarşı pazar dolaşıp geldim orada gördüm.
Esnaf bile tarlası var soruyor, tarım soruyor. Demek ki tarım çok önemli burada. Ödemeler geriden geliyor, geç geliyor, enflasyon karşısında eriyor.
Başka ne yapacağız?
Tarımda kullanılan elektrikle alakalı çiftçimize özel düşük bir tarifeyle uygulayacağız. Standart tarife değil, düşük özel bir tarife.
Başka?
Çiftçimizin birikmiş borçlarını faizi sıfıra indirip iki yıl ödemesiz çok uzun vadeye yayacağız.
Bunla da kalmayacağız. Çiftçimiz işini döndürebilsin diye bu eski borçlarını küçük küçük ödemelerle yaparken yeni krediler açacağız.
Yeni işini, yeni ekimini dikimini, ilaç gübre ihtiyacını karşılayabilsin diye.
Tarımsal kredileri, gerçek çiftçilere vereceğiz. Kredilerin geri ödeme zamanını da hasat dönemine göre belirleyeceğiz.
Ziraat Bankası’nı yeniden çiftçinin bankası yapacağız.
Ziraat Bankası’na hem sektör hem de konsantrasyon riskleriyle ilgili limit ve kriterler getireceğiz.
Türkçesi; çiftçimiz ve esnafımız kredi borçlarının altında ezilirken, kamu bankalarının kuruluş amacının dışına çıkıp, hükümetin propaganda makinesi hâline gelen gazete ve televizyon satın almakta kullanılmasını engelleyeceğiz, Türkçesi bu.
Beştepe’deki ithalat lobisini de Türkiye’ye vurmuş olduğu zincirleri kırıp atacağız.
Bakın bu ithalat lobisi çok önemli arkadaşlar.
Bizim çiftçimiz Beştepe’ye, Külliye’ye sesini duyuramıyor, ulaşamıyor. Ama o et ithal edenler, buğday ithal edenler var ya? Sürekli oralarda. Bazıları Cumhurbaşkanıyla cepten cebe konuşuyor.
Burada bir tane çiftçimiz var mı konuşabilen? Yok. Ama ithalatçılar konuşuyor.
Bütün tarım politikaların yönlendirilmesinde ithalat lobisi çok etkin.
Onun için her sene ithalat artıyor.
Onun için üretimimiz ya sabit gidiyor ya düşüyor pek çok üründe.
Başka ne yapacağız arkadaşlar?
Tarım sektöründe devasa bir atılımla tarım ile teknolojiyi üretimden pazarlamaya kadar her aşamada buluşturacağız.
Teknoloji çok önemli. Teknolojide günün gereğini hatta yarının gereğini yakalayamazsak verimimiz düşecek.
Verimimiz düşerse, gelirimiz düşecek.
Çiftçimizin, yüzlerce metre derinlikten kendi imkanları ile açtıkları kuyulardan dalgıç pompalarla su temin etmesinin önüne geçmek için sulama projelerinin tamamını, iktidarımızın birinci döneminde yani ilk yılda tamamlayacağız.
Türkiye’de ne kadar sulama projesi varsa, barajlar, göletler, isale hatları, yağmurlama damlama basınçlı su sistemleri. Türkiye’yi düşünün bütün sulama yatırımlarını düşünün. Bunun tamamını iktidarımızın ilk 5 yılında tamamlayacağız.
Arkadaşlar hesap ettik bakın, hesap ettik.
Kanal İstanbul var ya? Bütün bu sulama projelerini alt alta yazın yazın toplayın bir tane Kanal İstanbul etmiyor.
Kanal İstanbul parasından çok daha az bir rakama Türkiye’deki bütün sulama projelerini tamamlayabiliyorsunuz.
Başka bir karşılaştırma vereyim bakın çok enteresan.
Bu yılın bütçesinde, 2022 bütçesinde bütün tarımsal desteklerin tamamı ne kadar biliyor musunuz?
Çiftçimize verilen bütün destekler; gübre desteği, mazot desteği, kredi sübvansiyon desteği hepsi, 27 milyar TL.
Peki aynı yılın bütçesinde faiz ödeneği ne kadar biliyor musunuz?
240 milyar TL, 240.
Sayın Erdoğan, hani siz faizle mücadele edecektiniz, ne oldu? Geçen senenin bütçesindeki faiz 180 milyar, bu sene 240 milyar, gelecek sene 290 milyar diye orta vadeli programda açıkladılar.
Bunun üzerine bir de şu kur garantili hesaplar var ya yeni reklamını yapıp duruyorlar.
Bir de oradan kur farkları gelecek bunun üzerine.
Bütün bunları ödeyeceğiz diyorlar. Yarış içerisinde ödeyeceğiz diyorlar. Ondan sonra geliyorlar tarıma koydukları bütçe 27 milyar.
Tarıma ilgi bu.
Çiftçimizin zihinlerindeki pay bu.
Bakın değerli arkadaşlar,
Şu anda gerçekten bu faiz, bu ülkenin ekonomik omurgasına büyük zarar vermeye başladı. Yanlış zamanda yanlış atılan adımlar ve ülkedeki bu belirsizlik.
Ülkenin riskli bir ülke oluşu her alanda faizleri yükseltti.
Enflasyon yükseldikçe faiz daha da yükseliyor.
Çünkü ne yapıyor Sayın Erdoğan? İşine geldiği zaman asgari ücret tespit edilirken ne diyordu?
“Asgari ücret tespit edilirken dövize mi bakılır” diyordu. “Biz Türkiye’de yaşıyoruz” diyordu değil mi?
Mesele asgari ücretken asgari ücrete “Dövize bakılmaz, burası Türkiye” diyor.
Peki emekli maaşlarına zam yaparken e diyor?
“Dövize bakılmaz burası Türkiye” diyor. Çiftçimizin destek ödemelerini planlarken, açıklarken döviz bazında bir destek ödemesi var mı?
Çiftçi desteği döviz bazında alabiliyor mu? Alamıyor.
Peki ne yaptılar?
Şu son 2 ayda biliyorsunuz büyük reklamlarla bankalardaki Türk Lirasındaki mevduat hesabını dövize endekslemeye başladılar.
“Mevduat sahipleri tedirgin olmasın diye” bu kendi ifadesi. “Mevduat sahipleri mağdur olmasın diye Türk Lirası mevduatın varsa gel şu kur garantili hesabı aç, döviz kuru artarsa mağdur olma o kur farkını ben ödeyeyim” diye reklamla insanları Türk Lirası hesaplardan kur garantili döviz hesaplarına aktarıyorlar paraları.
Yazıktır, günahtır.
Peki Türk Lirası mevduat tutanın yaşadığı ülke Türkiye değil mi?
Bizim asgari ücretlimizin, emeklimizin, çiftçimizin maaşını ya da desteklerini tespit ederken sen “Burası Türkiye” de.
Çok az sayıda mevduat sahibinin mevduatı Türk Lirası onu da kura endeksleme yarışına gir.
Niye?
Mağdur olmasınlar.
Asgari ücretlimiz, çiftçimiz, memurumuz mağdurken sorun yok. Az sayıda yüksek mevduat hesabının Türk lirası “Aman erimesin” diye, onlar mağdur olmasın diye karar al.
Bu mu ekonomi yönetimi?
Sosyal devlet anlayışınız sizin bu mu?
Sosyal devlet anlayışınız az sayıda yüksek mevduat sahibinin dövizini, kurunu garanti ederken; geniş kitleleri enflasyon altında ezdirmek mi?
Bu mu sizin sosyal devlet anlayışınız?
Gerçekten akıllara durgunluk verici bir dönem yaşıyoruz.
Halkın oyuyla iş başına gelenlerin nasıl böyle halktan kopabileceğinin herhalde bir gün kitapları yazılırsa, Sayın Erdoğan o kitabın herhalde baş aktörü olur. Kitabın kapağı olur.
“Halkın oyuyla seçilen, nasıl halktan bu kadar kopar, nasıl halkı bu kadar mağdur edebilecek bir döneme girebilir?” diye.
Değerli arkadaşlar,
Artık sözlerimin sonuna gelirken şimdi sizlere, Hataylı, Kırıkhanlı dostlarıma sormak istiyorum.
Hep beraber, bu bereketli toprakları, yokluğun değil, bolluğun diyarı yapmaya var mısınız?
Hep beraber, Türkiye’yi, üreten, zenginleşen, çiftçisinin hakkını veren bir ülke yapmaya var mısınız?
Türkiye’yi, dünyada, demokrasi liginde, zirvelere hep beraber taşımaya var mısınız?
Siz varsanız bizler de varız.
Demokrasi ve atılım için durmadan, yorulmadan koşacağız.
Hepinize çok çok teşekkür ediyorum.
Tekrar Kırıkhan Kongremizin DEVA Partisi için, Kırıkhan için ve Hatay için Tüm Türkiye için hayırlı olmasını diliyorum. Sağ olun, var olun.