Sultangazi İlçe kongresi
DEVA Partisi!nin değerli genel merkez kurul üyeleri,
Biz bu yolda kadınlarla yan yana yürüyoruz hep beraber bu yoldayız.
Biz gençlerimizin arkasından yürüyoruz. Gençler önden gidiyor biz takip ediyoruz. Hep beraber çok çalışacağız hep beraber Türkiye’nin DEVA’sı olacağız.
Çok değerli İstanbul il başkanımız, değerli Sultangazi ilçe başkanımız Siyasi partilerin ve sivil toplum kuruluşlarımızın kıymetli temsilcileri, Değerli muhtarlarımız,
Değerli teşkilat mensuplarımız,
Ulusal ve yerel basınımızın değerli mensupları, ekranları başında bizleri izleyen tüm vatandaşlarımız;
Hepinizi en içten duygularımla selamlıyor, Sultangazi ilçe teşkilatımızın birinci olağan ilçe kongresine hoş geldiniz diyorum.
*****
Bugün Sultangazi ile ilk defa buluşuyoruz...
Bu ne güzel bir coşku ne güzel bir heyecan...
Bu coşkuyu Sultangazi’nin her mahallesinde, her sokağında, her köşesinde yankılandıracağız arkadaşlar.
Sultangazi, kapı kapı, cadde cadde, sokak sokak gezmeye var mıyız? DEVA kadrolarını Sultangazinin dört bir köşesine yaymaya var mıyız? Vatandaşlarımızı hem dinleyip hem partimizi bu güzel ülke için hazırlıklarını, çalışmalarını bol bol anlatmaya var mıyız?
Sultangazi hazır. Ben sözümü aldım. Hep beraber çok çalışacağız. Artık günler sayılı. Seçim önümüzdeki ilkbahar mı olur, gelecek yılın sonbaharımı olur, 2023 Haziran’ı mı olur bilmeyiz. Ama sayılı gün çabuk geçiyor. Her geçen günün her geçen saatin kıymetin bilmek gerekiyor. Hep beraber çok çalışmak zorundayız. Şu ülkenin haline bakın. Şu ülkenin düştüğü duruma bakın. Gerçekten çok üzülüyoruz arkadaşları.
*****
Değerli arkadaşlar,
Neden her kapıya ulaşmamız lâzım biliyor musunuz?
Çünkü şu anda ülkemiz, hiç hak etmediği kara günlerden geçiyor.
Çünkü şu an hiçbirimiz, bir gün sonrasından emin değiliz.
Yarınlarımızı göremiyoruz. Yarın sabah hangi kötü haberle uyanacağımızı bilmiyoruz.
Sayın Erdoğan ve krizlerin ortağı bahçeli ele ele verdiler; ülkeyi bilinmez bir karanlığın doğru süreklediler, sürüklüyorlar.
Üstelik, bu kötüye gidiş, uçurumdan yuvarlanırcasına da hızlı seyrediyor.
Bakın, geçtiğimiz hafta ülkemizde dört ayrı şehre gittim. Çorum’a gittim, Yozgat’a gittim, Sivas’a gittim, Tokat’a gittim.
Her yerde aynı mutsuzluk, her yerde aynı umutsuzuk, her yerde yarınlar ilgili aynı kaygı...
Değerli arkadaşlarım
Sokakta yüzü gülen insan ara ki bulasın. Çarşıya pazara çıkan o fiyat etiketlerini gören herkesin yüzü asılıyor. Gençler, umudunu kaybetmiş. Gençler, imkân olsa yarınlarını başka bir ülkede planlamak istiyorlar. Bu ülkede yaşamak istemiyorlar.
Kimse yarın sabah neye uyanacağını bilmiyor.
Sabahı bırakın bir saat sonra memleketin başına ne iş geleceğini bilemiyoruz, göremiyoruz.
Bugünkü iktidarın akıl dışı, bilim dışı uygulamaları yüzünden son bir ayda olanları görüyorsunuz demi... Saatler içinde fakirleşiyoruz. Bakıyorsunuz televizyonun altındaki döviz kurunun olduğu köşeye saat başı fakirleşiyoruz artık.
Değerli arkadaşlar, sorun şu ki, her konuda tek başına karar alma yetkisini eline alan kişi, meseleyi bilmiyor.
Ben, kendisiyle 13 sene birlikte çalışmış bir arkadaşı olarak, Cumhurbaşkanının bu ülkeyi yoksullaştırmak istediğini hiç inanmıyorum.
Bu ülkenin gençlerin işsiz kalsın diye çalıştığına da inanmıyorum. Düşünemiyorum böyle bir şeyi.
Bu ülkede kriz çıksın diye uğraşacağını da zannetmiyorum. Bu kadarını yapmaz. Ama arkadaşlar, bilmiyor. Bilmediğini de bilmiyor. Biliyorum zannediyor. Sorununda tamda özünde bu var.
Hem doğruyu bilmiyor hem nerede hata yaptığını bilmiyor. Bilenlerle de çalışmıyor.
Etrafındakiler maalesef artık liyakatli kişiler değil. Eskiden kadrola dürüst ve ehil insanlardan oluşurdu. Şimdi mumla ara ki bulasın. Sayları çok azaldı çok. Yanlış insanlar yanıltıyorlar. Bilmeyenler yanlış yollara sürüklüyorlar.
Kendisine anlatılan abuk subuk teorilerle ülkeyi yönetmeye çalışıyor.
Hukuktan ekonomiye her alanda, Erdoğan’ın sağındaki solundaki kıymeti kendinden menkul bazı insanların hatalarının bedelini de tüm ülke ödüyor Hepimiz bunu bedelini ödüyoruz.
Bakın, sayın Erdoğan, iktidarının anahtarını, krizlerin ortağı Bahçeli’ye teslim etmiş durumda. Bugün Bahçeli ‘ben çekiliyorum’ dese ülke paldır küldür seçime gitmek zorunda kalır. Niye? Çünkü AK Parti’nin şu anda mecliste çoğunluğu yok. Tek başına çoğunluğu sağlayamıyor. Ancak küçük ortağın takviyesi ile mecliste çoğunluğu sağlamış durumda.
Niye bu oldu? Niye iktidarın anahtarını küçük ortağa teslim etmek zorunda kaldı? Sebep, 2017 yılında değiştirilen sistem. Çok istedi ‘bütün yetkiyi bana verin, faizde enflasyon da nasıl düşürülürmüş göstereceğim’ dedi. Ne oldu? Koca bir hiç. Sonuç kötü.
Partili taraflı cumhurbaşkanlığı hükumet sistemi ile artık erdoğan’ın çizgisini, kendisine oy veren vatandaşlarımız belirlemiyor, küçük ortak Bahçeli belirliyor.
Küçük ortak ne derse o. Küçük ortak ne yapacak, ne talep edecek, nerede arıza çıkaracak herkes küçük orta bakıyor.
Sayın bahçeli, kayyum gibi iktidarın başında. Yetkiyi milletten almadan, Erdoğan’dan yetkiyi alıp ülkeyi yönetme gayretine girmiş durumda.
Hâl böyle olunca da, ülkede her alanda kriz yaşıyoru. Alın işte, bir haftadır ülkede yaşananlara bir bakın.
Benzin kuyrukları başladı. Benzini 50 kuruş, 1 liradan alayım diye insanlar gece yarısı benzin kuyrukların giriyor. Ekmeği 50 kuruş, 1 lira ucuz alayım diye ekmek kuyruklarına giriyor insanlar. Bayat ekmek kuyrukları oluşuyor bu ülkede. Marketlerde şeker bir paket alabilirsin diyor. Un bir paket alabilirsin diyor. Gerçekten ülke çok kötü duruma düştü.
Görseller
Bakın burası Esenyurt Halk ekmek önündeki kuyruk. Sincan da bir vatandaşımız çekmiş yağmurun altında elinde şemsiye vatandaş ekmek kuyruğunda bekliyor. Yazık değil mi bu ülkeye? Türkiye bunu hakkediyor mu? Varlık ülkesi oldu yokluk ülkesi.
1970'lerde benim çocukluk yıllarımda, biz benzin karnesi diye bir şey gördük. Arabamızın torpido gözünde benzin karnesi vardı ve her hafta alabileceğim benzerin bir limiti vardı. Yaklaşık yarım depo olan. O yarım depo benzin alınca karnı hemen işareti koyarlardı, o hafta artık başka benzin alamazsın, giderdin 'yok' derlerdi. 'Senin karnen de yarım depon var. Bunu almışsın hakkın yok. Gelecek haftayı bekle.' Ben bunu yaşadım ama arkadan 80'li yıllar geldi. Rahmetli Özal ülkeye gerçekten kapalı bir ekonomiden aldığı açık bir ekonomi haline getirdi. O gün bugündür ülke benzin kuyruğu bilmezdi ya. Özal dönemin öncesinin gerçeğidir benzin kuyruğu.
Bakın değerli arkadaşlar, burası Türkiye başka bir ülke değil. Şuna bakın ya insanlar benzini 50 kuruş 1 lira ucuz alayım diye gecenin yarısında kuyruğa giriyor bu ülkede. Yazık değil mi? Niye bu hale düşürüyorsunuz? Niye yanlışta ısrar ediyorsunuz? Niye yanlışlar da inat diyorsunuz? Bu kafayla giderlerse Arkadaşlar bu ülke parayla benzin bulamaz. Bu kafayla giderlerse bu ülke doğalgaz olamaz. Bu kafayla giderlerse o 1970'lerin elektrik kesintilerine döner bu ülke. Yazık ya. Yanlışta inat etmeyin, yanlışta ısrar etmeyin.
Yine benim çocukluk yıllarında ben zeytinyağı kuyruğunda bekledim. Şeker kurulunda bekledim. Çünkü kuyrukta bekleyen herkesin bir paket hakkı var. Kuyrukta bekliyorduk, zeytinyağı hakkımız gelince alıyorduk eve onu götürüyordu. İkinci teneke istesen yok, bir hakkım var. Bakın Türkiye'ye ta 50 sene öncesine ta 70'lere nasıl gönderdiler. Ne diyor? ‘Değerli müşterimiz un satışlarımız bir adetle sınırlıdır. Tüm müşterilerimizin faydalanması için stokçunun önüne geçilmesi için.’ Stokçunun önüne geçilmesi derken ne diyor? bunu diyen kim? Tarım Kredi Kooperatifi. Cumhurbaşkanının törenle açtığı, bin tane şube açacağım dediği market, Tarım Kredi Kooperatifi. Ya cumhurbaşkanın açtığı market ne diyor? Halkı stokçulukla suçluyor. 'Stokçuluğun önüne geçilmesi için bir adetle sınırlıyorum' diyor. Ayıp ya böyle bir şey olur mu? Sen bu ülkede üretimi bollaştıracaksın, ülkeye bolluk ülkesi yapacaksın ondan sonra ne kuyruk kalır ne böyle bir adet sınırı falan kalır. Yazık günah. Bir başka örnek Ayçiçek yağı, 'bir adetle sınırlı' diyor. 'Bir taneden fazla olamazsın' diyor. Burası Türkiye arkadaşlar. Bir zamanların bolluk ülkesi, bir zamanların refah ülkesi, bir zamanlar 12500 dolar milli gelire ulaşmış bir ülkeden bahsediyoruz. Şeker, Gazi Mustafa Kemal Atatürk döneminde bu ülke şeker fabrikaları kurmuş. O dönemde bu ülke şeker üreticisi olmuş. Şeker üretimi tüketiminden çok daha fazla olmuş bir ülke burası. Hatta o kadar çok şeker üretimi vardı ki biliyorsunuz bir dönem böyle kotalar, kısıtlamalar falan getirdi çok şeker pancar ekiliyor, çok üretiliyor biz bunu tüketemiyoruz içeride diye. Cumhuriyetin ilk yıllarında şeker üretiminin merkezi olmuş bir ülke bugün kendi vatandaşına şekeri satarken bir torbayla sınırlayarak satıyor. Olur mu böyle bir şey? Sadece sebebi arkadaşlar kötü yönetim kötü başka bir şey değil. Kötü yönetim. Ülke kötü yönetiliyor. Bu yokluğun başka hiçbir sebebi yok. Geçelim, bu da bir bakkal kardeşimizin rafının yanına yazdığı ilan. Diyor ki 'lütfen zamlarla ilgili benimle tartışmayın zammı ben yapmıyorum' diyor. Ama bunu niye diyor biliyor musunuz? Niye böyle diyor? Niye vatandaş zamlarla ilgili bakkallar, mahallenin manavıyla tartışıyor? Niye? Şöyle bandı geri saralım, ne diyordu Cumhurbaşkanı, 'Ben bu fahiş etiketler ile mücadele edeceğim' diyordu. 'Ben bu marketlerle mücadele edeceğim' diyordu. ‘Fahiş etiketlerle ve marketlerle mücadele edeceğimi' diyordu. Kendi sözleri bunlar. Niye? Çünkü kur yükseliyor.
Kurun yükselmesinin sebebi sadece Sayın Erdoğan'ın bilim dışı, akıl dışı talimatlarıyla Merkez Bankasının yaptığı işler. Kur bunun için yükseliyor? Kur yükselince fiyatlar artıyor. A'dan Z'ye her şeye zam geliyor. İğneden ipliğe her şeye zam geliyor ama bu enflasyonun bir suçlusun lazım değil mi? 'Bu enflasyona ben sebep oluyorum, suçlusu benim' diyemiyor fahiş fiyat etiketlerini düşman ilan ediyor, marketleri düşman ilan ediyor. Buna inanan bazı vatandaşlarımız da geliyor alışverişe bakkalla, manavla 'ya niye bunu pahalı satıyorsun.' Ya esnaf ne yapsın, bakkal manav ne yapsın. A'dan Z'ye bu ülkede bütün maliyetler artmışken bakkalın, manavın, kasabın alış fiyatı maliyetler artmışken, esnaf ne yapsın. Bu değerli arkadaşlar doğru bir tutum değil. Kuru patlatıp fiyatları sıçratıp A'dan Z'ye bütün her şeye zam gelmesine sebep olup, ondan sonra hiçbir şey yokmuş gibi aradan çekil, vatandaşlar esnafın baş başa bırak fahiş etiketle, markette onları düşman ilan et, aradan kaç öyle bir şey yok.
Değerli arkadaşlarım, değerli gençler hep beraber bu ülkeye can olacağız. Hep beraber bu ülkenin hukukuna da ekonomisine de can olacağız. Hep beraber inşallah yapacağız bunu.
Değerli arkadaşlarım, tablo bu tabloyu izledik.
Biz bu ülkenin refah seviyesini zamanında arttırmamış mıydık? 3500 dolardan alıp milli geliri 12500 dolara çıkartmamışmıydık.
Bizim ekonomi yönetiminin başında olduğumuz, ülkenin ortak akıl ve istişareyle yönetildiği günlerde enflasyonu tek haneye indirip, paradan altı sıfırı atmamış mıydık?
Paramızın itibarını arttırmamış mıydık? Enflasyonu tek haneye düşürmemiş miydik?
Merkez bankasının rezervlerini doldurmamış mıydık? Merkez bankasını yedek akçelerini üst üste istiflememişiydik.
Hepsini yapmıştık, hepsini.
Ama bu iktidarın büyüklü küçüklü ortakları, tam bir mirasyedi gibi ülkenin birikiminin üstüne çöktü ve elde avuçta ne varsa, neyimiz varsa tükettiler.
Merkez Bankası'nın tam 130 milyar dolarlık döviz rezervini gizli saklı, arka kapı operasyonlarıyla cayır cayır sattılar. Merkez Bankası'nın yıllarca biriktirdiğimiz Türk Lirası cinsinden yedek akçelerini bir günde dağıttılar, sıfırladılar bir günde. Hiç acımadılar. Taraflı Partili Cumhurbaşkanı, akraba bakan da el ele verip 2018 de Ekonomi yönetimini akıl dışı, bilim dışı yöntemlerle üstlendiklerinden sonra ülkede artık hiçbir konuda dikiş tutmuyor.
- Yüzyılda, 2021 yılında, ülkemizi hak ve özgürlüklerin askıya alındığı, dışa kapalı, gittikçe fakirleşen bir ülkeye çevirdiler.
Dahası, uluslararası ilişkilerde de itibarımızı iki paralık ettiler.
Lafa gelince “dünyaya meydan okuyan lider” deniyor, ama meydan falan kalmadı arkadaşlar. Kimse Türkiye’yi dikkate almıyor.
Şu geçen hafta olanlara bakın. Ciddiye alınacak bir ülke mi? Daha dün hain ilan ettiği, düşman ilan ettiği ülkeyi buraya davet etti, devlet töreniyle karşıladı ‘dostum’ diye kucakladı. Hani 15 Temmuz'un bunlar finanse etmişti? Hani 15 Temmuz hain darbe teşebbüsünün arkasında bunlar var diyordunuz. Sizin bakanlarınız çıktı bunu söylemedi mi? Yandaş gazeteleriniz, televizyon kanallarınız sürekli bunu haber yapmadı mı? 15 Temmuz gibi hain darbe teşebbüsüne destek vermekle suçladığınız bir ülkeyi nasıl oluyor da 5 sene gelip burada Türkiye'de kucaklıyorsunuz? Ben bunu anlamıyorum. Ya doğruyu söylemediniz ya zamanında suçlu ararken o ülkeyi de suçladınız şimdi o manevranın derdindesiniz. Ya da memleket öyle bir hale düştü ki oradan gelecek 3- 5 milyar doların uğruna düşman ilan ettiğinizi bugün dostum diye sarılıyorsunuz. Hangisi söyleyin? Çok mu paraya ihtiyacınız var? Bunun için mi yapıyorsunuz? Ya da zamanında bir düşmana ihtiyacınız vardı da onun için o ülkeyi itham ettiniz. Anlatın ya bizde anlayalım. Bu ülkenin vatandaşlarının hakkıdır bunu bilmek.
Sen aklana esiyor düşman, ertesi gün sarıl dostum. Böyle bir ülkenin itibarı olmaz arkadaşlar. Hiç kimse sizin bağırıp çağırmanızı ve hiç kimse sizin eyyy nidalarınızı bundan sonra artık dikkate almaz. 'Ya bunlar bağırıyor, çağırıyor ondan sonra kucaklıyor' derler. 'Ne yaptıkları belli değil bunların’ derler.
Ülkemizin sözünün gücü kalmadı. Bakın, uluslararası ilişkilerde diplomasi de bir sözün gücüdenen bir güç vardır. Bu arkadaşınız tam 3 yıl Avrupa Birliği Bakanlığı yaptı. İki yıl Dışişleri Bakanlığı yaptı. Uluslararası ilişkilerde sözün gücü vardır. Sözün gücü, askeri gücün de ekonomik gücünün de üstünde daha fazla size başarılar elde eder. Çünkü sözün gücü demek itibar demektir. Sözün gücü demek güvenilir olmak demektir. Sözün gücü demek bütün dünyanın size itimat etmesi demektir. Böyle zikzaklar çizen, böyle bir uçtan bir uca savrulan bir hükümete, bir yönetime dünya güvenir mi? Dünya size itibar edip de iş yapar mı? Sizinle işyapması için ancak çok büyük bir şeyler vermeniz lazım. Çok büyük şeyleri ödemeniz lazım. Ancak ondan sonra gelirler.
Dünyanın en büyük 21. Ekonomisine sahip, Avrupa’nın en geniş topraklarına sahip, Avrupa’nın en büyük ve en genç nüfusuna sahip bir ülke bunu hak etmiyor arkadaşlar.
İşte bizler, DEVA kadroları olarak ülkemizi istikrara ve refaha kavuşturma amacıyla yola çıktık.
DEVA Partimizin attığı her bir adım, ülkemizi hukuka bir adım daha yaklaştırıyor. Attığımız her bir adım ülkeyi adalete bir adım daha yaklaştırıyor. Attığımız her bir adım, temel haklar ve özgürlüklerin en üst standartlara çıkması konusunda ülkeyi bir adım daha ileriye taşıyor. Attığımız her adım ülkeyi bir adım daha refaha yaklaştırıyor.
Bizim hedefimiz net, bizim yolumuz belli.
Biz özgür ve zengin bir Türkiye için yürüyoruz. Özgür ve zengin bir Türkiye için.
Buna hepimizin ihtiyacı var. Gençlerimizin ihtiyacı var. Hem özgürlüğe hem de refaha ihtiyacımız var.
Hem bugünün hem yarının DEVA’ya ihtiyacı var. DEVA kadrolarına ihtiyacı var.
İşte bu yüzden tüm üyelerimizle, tüm gönüllülerimizle birlikte, damla damla ülkemizin her köşesinde büyüyoruz. Ve inşallah başaracağız. Bu ülkeyi kötü yönetimden kurtaracağız.
*****
Değerli arkadaşlar,
Bugünkü iktidar dar gelirli vatandaşlarımızı korkuyla kendilerine bağlamaya çalışıyor.
Kulaktan kulağa, fısıltı gazetesiyle “biz gidersek bu sosyal yardımlar, sosyal destekler kesilir. Bunu biz veriyoruz. Biz gidersek size yapılan bu yardımlar, destekler verilmez” diyerek fısıltı gazetesini çalıştırarak vatandaşlarımıza, özellikle de dar gelirli vatandaşlarımıza el altından bir mesaj vermeye çalışıyorlar.
Ben buradan sayın Erdoğan’a şu güzel haberi vermek istiyorum:
Siz gidince asıl bu ülkeye zenginlik getireceğiz. Siz gidince bu ülkeye refah gelecek. İhtiyacı olan vatandaşlarımız zengin ve güçlü devletin daha büyük imkanlarından faydalanacak. Bugün ülkenin kaynaklarını çarçur ettiler. Devlet ne kadar güçlü olursa, devletin hazinesi ne kadar dolu olursa, Merkez Bankasının rezervleri ne kadar güçlü olursa ihtiyacı olan vatandaşına o kadar yardım verecektir, destek verecektir. Yardım ve destek diye verdikleri rakamların artık hiçbir şeye yetmediğini de biliyoruz.
Biz ne yapacağız? Önce sizi ilk seçimlerde, müsait bir durakta indireceğiz ardından ülkemizi bu karanlık tünelden çıkaracağız.
İnanın yüzler gülecek, inanın hukuk devletini kuracağız. Güveni inşa edeceğiz. Ekonomiyi ayağa kaldıracağız ve bunu çok hızlı yapacağız.
Bugün; toplumun en zengin %5’lik kesimi ile en yoksul %5’lik kesimi arasında tam 26 kat gelir farkı var. Bunu söyleyen kim TÜİK. Rakamları ayarlama endüstrisi. Ama artık mızrak çuvala sığmadığı için bunları yayınlamak zorunda kalıyorlar
Daha bir önceki sene bu fark 22 kat idi. Gelir dağılımı hızla bozuluyor.
Gını katsayısı yükselmeye başladı. Bunu TÜİK yayınlıyor her sene. TÜİK açıkladığı, gelir dağılımının bozukluğunu ölçen rakam da artık hızla artmaya başladı.
TÜİK bile bu gerçeği gizleyemiyor.
Siz hangi sosyal yardımdan, hangi sosyal politikadan bahsediyorsunuz? Yürüttüğünüz tek politika halkı yoksullaştırmak.
Üstelik bakın politikanın ucuz iş gücünü istismar etmek olduğunun da Cumhurbaşkanı geçen açıkladı dedi ki: Biz ekonomik modeli değiştiriyoruz. Ne yapıyorsunuz? Rekabetçi kur. Rekabetçi kur ne demek? Kur yükselsin döviz cinsinden asgari ücret düşsün, o düşük aşkın ücretli ülkeye büyütelim. Ne diyor? 'Eskiden farklı bir ekonomik model uyguluyorduk şimdi yeni modele geçiyoruz' diyor. 'Yüksek kur modeline geçiyoruz' diyor. Niye? Kur yükselince bizim bu a şu anda asgari ücretinde 220 dolara. 220 dolar 1 aylık asgari ücret. Ne diyor? 'Ben Türkiye'de işgücünün ucuzlatacağım, işgücünün daha ucuz hale getireceğim. Böylece ucuz iş gücüne dayanan bir ihracat yapacağım' diyor. Bu ülke refahı bir kere yaşadı. 12500 dolarlık milli gelir gördü bu ülke. Bir dua vardır, Allah gördüğünden geri koymasın diye. Sayın Erdoğan'ın söylediği ekonomik model insanları gördüğünden geri koyacak. Bugünleri aratacak bir model. Kendi söylüyor, ‘Rekabetçi, yüksek kur’ diyor, ‘yüksek kurla ihracatı artıracağız’ diyor.
Yüksek kur artınca, kur yükselince A'dan Z'ye her şeye zam gelmiyor mu ya? Kur yükselince insanlar fakirleşmiyor mu? Kur yükselince bu gençler bilgisayar alırken, akıllı telefon alırken, tablet alırken daha fazla para ödemek zorunda kalmıyor mu. Gençlerin gücü artık telefona yetmiyor. Ne diyor ‘yüksek kurula büyüyeceğim’ diyor. Ne demek? ‘Ben ülkeyi fakirleştirecek öyle ekonomi büyüteceğim, diyor. Böyle bilmem olur ya. Böyle bir şey yok arkadaşlar yok. Eğer Cumhurbaşkanı bu modelle büyümek istiyorsa gelsin bunu Sultangazi de Sultangazi'nin sokaklarına caddelerine anlatsın, vatandaşa bir izah etsin. Gitsin bizim yaptığımız gibi Çorum'a, Tokat'ta, Yozgat'a, Sivas'a gitsin oradaki üniversite gençlerine bir anlatsın. ‘Üniversiteden mezun olduğunuzda dolar olarak sizin elinize az para geçecek. Az para geçince ucuza mal edeceğiz. Çok ihracat yapacağız. Biz böyle büyüyeceğiz’ diye üniversitede okuyan gençlerin de bir anlatsın da görüyorum. Kimse inanmaz buna, böyle büyüme olmaz. Vatandaşını fakirleştirerek yoksullaştırarak bir ülkenin ekonomisi büyümez. Böyle bir şey yok.
Değerli arkadaşlar, biz, tek bir ailenin bile yoksulluğun pençesinde yaşamaması için çalışacağız.
Bu nedenle, yoksul yurttaşlarımıza asgari gelir desteği sağlama sözünü şimdiden veriyoruz.
Bu ne demek?
Asgari gelir desteği ne demek? Diyelim ki Sultangazi'nin Habipler mahallesinde bir aile var. Bizim görevlendirdiğimiz sosyal destek uzmanları tüm Türkiye genelinde her aileyi, zimmetlediğimiz sosyal destek uzmanları ne yapacak? O ailenin kapısını çalacak, aynı aile hekimleri gibi. Her bir aileyi bir sosyal güvenlik, sosyal destek uzmanın zimmetleyeceğiz. Her sosyal güvenlik, sosyal destek uzmanının elinde sorumlu olduğu ailelerin adı soyadı, adresi, telefon olacak. Ailelere muntazam ziyaret edecekler. Kapıları çalacaklar. Durumunuz nasıl, bir ihtiyacınız var mı? Devletten bir beklentiniz var mı diye soracaklar. Bu ailenin işsiz genci varsa hemen İŞKUR’a kaydedecekler. O ailede engelli bir vatandaş varsa engellilerle ilgili desteği alıyor mu almıyor bunu kontrol edecekler. Bu ailenin okula başlayacak çocuğu varsa yokluk sebebiyle okul masraflarını ödeyemiyorsa onu hemen not alacaklar.
Her ailenin bu ailede kaç kişi yaşıyorsa gerçekten ihtiyacı ne aylık ne kadar bir gelirle o aile geçirebilir bunu tespit edecekler o ailenin şu anda ki gelir seviyesi nedir buna bakacaklar ve aradaki farkı devlet asgari gelir desteği olarak o hale ödeyecek. Model bu. Hiçbir vatandaşımız devletten destek almak için sosyal destek, sosyal yardım almak için kapı kapı dolaşmak zorunda kalmayacak.
Şu anda değerli arkadaşlar 40'tan fazla kapı var. Sosyal yardım sosyal destek veren 40'tan fazla kamu kuruluşu var. Ya biliyoruz ki bazı ailelerimizin otobüse dolmuşa binipte bu sosyal destek, sosyal yardım nereden alınır, nasıl alınır, nasıl o destek alınır bunu bilecek durumu yok. Yol parası yok gidecek o desteği talep edecek. Devlet desteği, sosyal destek, sosyal yardım bir haktır arkadaşlar, hak. Hak temelli bir iştir. Devletin verdiği bir lütuf değildir.
Bu ülkenin vatandaşı olan bu ülkede vergi ödeyen ekmek alırken bile KDV'sini ödeyen, ayçiçek yağı alırken KDV'sini ödeyen, şeker alırken, un alırken, KDV'sini ödeyen her vatandaşımız ihtiyaç duyduğunda devlet desteğini alma hakkına sahiptir. Hiç kimse bunu kendi cebinden ödemiyor. Hiç kimse bunu kendi kesesinden edemiyor. Öyle bir hava oluştururlar ki yardım kolisi, yardım paketi geliyor ‘İşte bu şu partiden geliyor. Bu falanca kişiden geliyor’ öyle bir şey yok. Bunların hepsinin kaynağı sizlerin ödediği vergiler. Madem ki bu paranın kaynağı vergiler herkesin hakkı.
İşte biz bu vatandaşımızın hakkını devletin bir lütfu olarak değerlendirmiyoruz. Bu nedenle iktidar değişirse sosyal yardımlar biter yalanını da kimse ciddiye almasın. Sosyal yardımlar, sosyal destekler bunlar bir gitsin nasıl daha çok artıyormuş nasıl daha vatandaşımızın yüzügörüyormuş inşallah herkes görecek.
Kimsenin endişesi olmasın. Bakın, başka neler yapacağız?
Dar gelirli vatandaşlarımıza; yeni doğan bebeklerin sağlıklı yetişmesini sağlamak amacıyla, bir yıl boyunca süt ve bebek maması başta olmak üzere ihtiyaçlarını biz devlet olarak karşılayacağız.
Sosyal yardımların, hızlı, adil ve insan onurunu zedelemeyecek şekilde sunulmasını sağlayacak kurumsal yapısal dönüşümleri gerçekleştireceğiz.
Yani, sağ elin verdiğinden, sol elin haberi olmayacak. Bizim kültürümüz bunu söylüyor. ‘Göstere göstere yardım etme’ diyor. İlan ede ede destek verme diyor. Sağ elin verdiğinden sol elin haberi olmasın diyor. Biz insan onuruna yakışır bir yöntemle devlet desteklerini sağlayacağız.
Bu yapısal dönüşüm sayesinde,
Sosyal yardımları tek merkezde toplayacağız. Bir ‘ALO’ uzaklığında olacak sosyal destek uzmanı.
Vatandaşlarımızın sosyal yardım talep etmelerini beklemeyeceğiz, merkezi sistemle biz ihtiyaçsahiplerini tespit edeceğiz.
Sosyal yardımların partizanca dağıtıldığı ve yoksulluğun istismar edildiği çarkı sona erdireceğiz.
Sosyal yardımlara, hiçbir ayrımcılık yapılmaksızın toplumun ihtiyaç sahibi tüm kesimleri erişebilecek.
Bir adım da sosyal konutlarda atacağız.
Dar gelirli ailelere, uygun şartlarda sosyal konut temin etmeyi hızlandırarak devam ettireceğiz.
Sosyal konutlara bir rant perspektifiyle değil, barınma hakkını ve insan yaşamını merkeze alan bir bakış açısıyla çalışacağız.
Ancak, değerli arkadaşlarım, belki de en önemlisi, halkımızı yardımlarla yaşamaya mecbur olmaktan en kısa sürede kurtaracağız.
Tek bir vatandaşımızın bile sosyal yardıma bağımlı bir hayat sürmesine de razı değiliz.
Bu doğrultuda, sosyal yardım alan vatandaşlarımız için özel tasarlanmış istihdam programları uygulayacağız.
*****
Değerli arkadaşlar,
Sosyal hizmetler alanında da yeniliğe gideceğiz.
Çocukların ve yaşlıların en iyi koşullarda güvenli yaşam sürmeleri önceliğimiz olacak.
Bu doğrultuda, yaşlı bakım ve çocuk koruma merkezlerinin bir arada bulunduğu tesisler kuracağız. Bakın burası çok önemli. Aynı tesiste hem bakıma muhtaç yaşlılar hem de koruma ihtiyacı olan, koruma altındaki çocuklar hizmet alacak. Bu çok farklı bir sosyal model. Çünkü biz istiyoruz ki hiçbir yaşlımız kendini garip hissetmesin. Kendini yalnız hissetmesin. Bu sosyal bakış açısını kuracağımız yeni tesislerde gerçekleştireceğiz, hayata geçireceğiz.
Engelli vatandaşlarımızın önündeki engelleri kaldırmak için hem gerekli düzenlemeleri yapacağız hem de son yıllarda hızla artan enflasyon sebebiyle, hatalı politikalar nedeniyle, alım gücü gittikçe azalan engelli maaşlarını her kademede iyileştireceğiz.
Evde bakım aylığı alanların, genel sağlık sigortası primlerini biz ödeyeceğiz ve geçmişe yönelik borçlarını da sileceğiz.
Başka neler yapacağız?
Gittiğimiz her yerde emekli vatandaşlarımızın feryadını duyuyoruz.
Emekliye reva görülen koşullar, utanç verici.
DEVA Türkiye’sinde, emeklilerimizi enflasyon karşısında ezdirmeyeceğiz.
Emeklilerimizin satın alma gücünü kademe kademe artıracak bir ekonomi politikası uygulayacağız.
Biz zamanında yaptık emeklerimiz 3 5 aylık maaşından artırdıklarıyla gidiyorlar da bir hafta İtalya’da tatil yapıyorlardı. Bu ülkede yaşandı, Türkiye'de yaşandı. Belki 30 yaşın altındaki gençlerimiz o günleri hatırlayamıyor olabilir. Bu ülkede bu oldu. Gençlerimiz KYK burslarını şöyle birkaç ay biriktirip bir hafta iki hafta Avrupa'da tatil yapıyorlardı. Böylesine güçlü bir ekonomimiz vardı. Böylesine güçlü bir paramız vardı o dönemde.
Hepsini berbat ettiler. İnanın çok yazık ettiler bu ülkeye. Mahvettiler. A'dan Z'yi A'dan ülkenin hukuk yapısını da ekonomi yapısında berbat ettiler.
Seneler boyu çalıştıktan sonra, insan onuruna aykırı maaşla yaşamaya mahkûm edilen emeklilerimizin, iyi koşullarda yaşaması sağlayacak bir ortam sağlayacağız. Bu tamamen devletin gücü ile alakalı bir şey. Devlet zengin olunca ekonomik olarak güçlü olunca herkes bundan istifade ediyor.
Siz devletin Merkez Bankası rezervlerinin eksi 50 milyara düşünürseniz, sıfırın altında indirilseniz, yedek akçelerin sıfırlarsanız, bu ülkenin biriken her şeyin çarçur ederseniz işte bunun bedelini emekliler ödüyor. Bunun bedelini engelli vatandaşlarımız ödüyor. Bunun bedelini KYK rakamlarıyla okuyamayan gençlerimiz ölüyor. Biz düşük emekli maaş alan emeklilerimize de daha yüksek tutarlarda bayram ikramiyesi vererek o eskiden gelen dengesizlikleri önlemenin bir yöntemi olarak da bunu uygulayacağız. Tek yöntem değil ama bir yöntem bu.
Ayrıca, emeklilikte yaşa takılanlar sorununun da farkındayız.
EYT ile ilgili meselenin taraflarıyla detaylı bir görüşme trafiği şu anda sürdürüyoruz.
Arkadaşlarımız, birden fazla çözüm seçeneği üzerinde çalışıyor.
EYT sorununu da adalet bazında ve finansal sürdürülebilirlik bazında çözerek bu konuda da eskiye ait ne kadar hata, yanlış, adaletsizlik varsa bunları gidereceğiz.
*****
Değerli arkadaşlar,
Biliyorsunuz, biz iktidarımızın ilk 90 ve 360 gününde yapacaklarımızı eylem planlarımızla açıklıyoruz.
Türkiye’de bir ilki gerçekleştiriyoruz. Çünkü vatandaşlarımız kaliteli bir siyaseti hak ediyor.
İşte az evvel sosyal politikalar eylem planımızdan küçük bir kısmı anlattım. Çok uzun bir eylem planımız var. Her konuda eylem planımız var. Tarımdan tutun afet yönetimine kadar. Eğitimden sağlığa kadar her alanda. Her aladan ilk 90 gün ve ilk 360 gün çalışıyoruz.
Ama bir de ilk 90 dakikamız var.
Fakat ülkenin öyle sorunlar var ki ilk 90 dakikada dahi çözebilirsiniz. Hükümetin ilk 90 dakikası. Nasıl? İlk 90 dakika da bu ülkede bazı konularda hemen nefes aldırmak mümkün vatandaşlarımıza. Nedir? Bir, yargı bağımsızlığını ilk 90 dakikada sağlarsınız. Yargıya giden şu talimat yollarını yok ettiğiniz anda iş biter. Dönüp hakimlere savcılara dersiniz ki 'hukuka, vicdana göre hareket edin, hukuka uyun. Anayasaya, yasalara, uyun vicdanınızın sesini dinleyin, ona göre karar verin' dersiniz yargı o anda bağımsız olur. Ama yargı tarafsız çalıştırmak için reformlara ihtiyaç var. Yargı reformunu ayrıca açıklayacağız. O biraz daha zaman alır.
Bir başka konu, ilk 90 dakikada çözülecek bir başka konu. 'Ey gençler artık özgürsünüz sosyal medyada istediğiniz yazın çizin, istediğiniz like’layın. Bundan sonra hiç kimse hiç kimse; Face’de şunu paylaştın, Twitter’da bunu like’ladın diye hiç kimsenin kapısında polis belirmeyecek. Hiçkimsenin sabah polis kapısını çalmayacak. Özgürsünüz. Sosyal medyada paylaştıklarınız için hiç kimse sizi KPSS'den sonraki mülakatta eleyemeyecek. Çünkü biz mülakatı kaldıracağız, topyekûn kaldıracağız. Bakın bunlar ilk 90 dakikaya çok beklemeye gerek yok. İlk 90 dakika, yani o kadar.
Basın özgürlüğü, gazetecilere dönüp diyeceğiz ki; arkadaşlar bu devlet size zulmetti, siz boğdular, işiniz yaptırmazlar farkındayız ama bundan sonra artık özgürsünüz. Özgür olarak düşündüğünüzü yazın, düşündüklerinizi çıkın televizyonlarda anlatın. Hiç kimse sizin yazıp çizdiğiniz sebebiyle, hiç kimse konuştuklarınız sebebiyle artık işten kovduramayacak. Hiç kimse sizi hapse attıramayacak. Artık basın özgürdür diyeceğiz. İş orada bitecek. İlk 90 dakika, o kadar. Şunu çok iyi biliyoruz, özgür basın demokrasinin can damarıdır arkadaşlar. Özgür basın hayat kurtarır. Çünkü özgür basın doğru haberi vatandaşlara aktarır. Özgür basın, dürüst yorumları vatandaşlara anlatır. Hükümetin propagandası karşısında, hükümetin yalan yanlış söyledikleri karşısında özgür basın olduğu sürece hiç kimse böyle ortalarda rahat at oynatamaz. Onun için özgür basın çok önemli.
Yine ilk 90 dakika, Merkez bankasıymış, BDDK’ymış, RTÜK’müş hiç fark etmez bütün bağımsız kurumlar döneceğiz diyeceğiz ki; arkadaşlar siz bağımsızsınız. Zaten kanunda yazıyor ama biz fiili durumda oluşturmayacağız. Kimseyi tehdit etmeyeceğiz. Kimseyi tehdit ya da teşvikle, havuçla ya da sopayla yönlendirmeyeceğiz. Bağımsız kurunsanız artık bağımsız çalışacaksınız. Bunların hiçbirisi zor değil. Çok zor değil, “işinizi yapın” diyeceğiz. İktidara göre değil hakka, hakikate, hukuka rasyonaliteye göre hareket edin diyeceğiz. Bu kadar kolay inanın bu kadar kolay.
*****
Değerli arkadaşlar,
Biz, DEVA partisi olarak emin adımlarla emaneti teslim almaya geliyoruz inşallah.
Türkiye’yi hızla refaha ve huzura kavuşturacağız.
Kimseyi enflasyona ezdirmeyeceğiz.
Güçlü, sürdürülebilir ve kapsayıcı bir büyümeyle topyekûn zenginleşeceğiz.
Gençlerin kaçmak değil, yaşamak istediği bir Türkiye için çalışacağız.
Çünkü DEVA partisi, kadınlarla, gençlerle, çiftçilerle, emeklilerle, öğretmenlerle, işçilerle, esnafla;
Eşitlik için, adalet için yola çıktı.
Çözüm haritamız belli.
Çözümün sözcüsü bizler olacağız.
Ayrışmayacağız, ayrıştırmayacağız.
Toplumu kutuplara ayırmayacağız.
Hep beraber Türkiye’nin yaralarını saracağız.
Biz Türkiye’nin haysiyetli insanları için buradayız.
Artık Türkiye’nin DEVA’sı var, İstanbul’un DEVA’sı var, Sultangazi’nin DEVA’sı var ve biz hazırız.
Hepinize çok çok teşekkür ediyorum.