Ali Babacan Genel Merkez Kurul Üyeleri ile Toplantı Konuşma Metni
Değerli Genel Merkez Yönetim Kurulu Üyelerimiz,
Genel Merkez Disiplin Kurulu Üyelerimiz,
İlke ve Değerler Kurulumuzun değerli üyeleri,
Ekranları başında ve sosyal medya hesaplarımız üzerinden bizleri izleyen kıymetli vatandaşlarımız,
Değerli Misafirler, Hanımefendiler, Beyefendiler,
Hepinizi saygıyla, sevgiyle selamlıyor;
12 Ekim tarihinde yaptığımız Büyük Kongremizden sonraki bu ilk toplantımıza hoş geldiniz, sefalar getirdiniz diyorum.
*****
Değerli arkadaşlarım,
Dün Ankara’da, başkentimizde, üstelik gündüz saatlerinde hain bir terör eylemi gerçekleştirildi.
Savunma sanayimizin en önemli kuruluşlarından biri olan TUSAŞ tesisleri hedef alındı.
Üstelik, Sayın Bahçeli’nin, terörle örgütüyle ilgili herkesi şaşırtan, hayretlere düşüren o sözleri sarfetmesinden tam bir gün sonra bu olay gerçekleşti.
Her yönüyle araştırılması gereken, pek çok karanlık yönü bulunan bu terör eylemini nefretle lanetliyorum.
Şehitlerimize Allah’tan rahmet diliyorum; ailelerine, yakınlarına ve tüm savunma sanayi camiamıza da buradan başsağlığı dileklerimi iletmek istiyorum.
Yaralılarımıza, acil şifalar temenni ediyorum.
Dünkü terör eylemiyle ilgili, olası istihbarat ve güvenlik zaafiyetlerinin üzerine kararlılıkla gidilmesi;
Benzer eylemlerin bir daha tekrar etmemesi için her türlü önlemin alınması için buradan hükûmete bir kez daha çağrıda bulunuyorum.
*****
Değerli arkadaşlar,
Bunca yıl hep ilkelerimizle ve siyasi ahlak anlayışımızla hareket ettik.
İnanmadığımız hiçbir şeyi söylemedik;
Bugün söylediğimizi yarın inkâr etmedik.
Ne dediysek kayıt altına aldık, yazdık, plan program oluşturduk.
Ne söylediysek, gittiğimiz her yerde söyledik; her zaman söyledik.
Tekrar ediyorum, buradan hükûmete sesleniyorum:
Terörle mücadele ancak ve ancak kapsamlı bir yaklaşımla yapıldığı zaman amacına ulaşır, hedefine ulaşır.
Silahlı bir terör örgütüyle mücadele karşılığında mutlaka silahlı güçle yapılır ama sadece silahla ve silahlı güçlerle bir terör örgütünün varlığının sona erdirilmesinin mümkün olmadığını da hep söyledik, söylüyoruz.
Silahlı bir terör örgütüne karşı silahlı mücadele şarttır, gereklidir ama örgütün varlığını ortadan kaldırmak için çoğu zaman yeterli değildir.
Terörün değerli arkadaşlarım, kök sebeplerine inmek gerekiyor.
Ve örgütü mutlaka yalnızlaştırmak gerekiyor.
Bölge ülkeleriyle, Rusya ve ABD ile açık açık yüzleştirmek gerekiyor.
Çünkü bu örgüt uluslararası boyutu olan bir örgüt.
Sadece Türkiye’de varlığından söz ettiğimiz bir örgüt değil.
İran’da var mı? Var.
Irak’ta var mı? Var.
Suriye’de var mı? Var.
Bu örgütün Moskova’da kurulduğundan bu yana bir temsil ofisi var mı? Var.
Bu örgütün söyle ya da böyle uzantılarıyla ABD ile gayet iç içe bir çalışması var mı? Var.
Bakın hükûmet çıkıp şunu açıkça söylemesi lazım:
“Arkadaş, siz Suriye’de, Irak’ta iç barışı istikrarı istiyor musunuz, istemiyor musunuz? Kaçak güreşmeyin. Açıkça söyleyin” demesi lazım hükûmetin.
Ve eğer bahsettiğim bölge ülkeleri Rusya ve ABD bu örgütün varlığının sona ermesi ile ilgili çok açık net bir irade koymalıdır arkadaşlar.
Bu ülkelere şu anlatılmalıdır; PKK bugün için anakronik bir yapıdır.
Ne demek?
Bugünün bölge gerçekleriyle, bugünün bölge coğrafyasıyla, bugünün aynı zamanda bütün bu ülkelerin toplumsal gerçekleriyle örtüşmeyen bir yapıdır PKK.
Bu örgütün varlığı, bölgemizde barış ve istikrarın önünüzdeki en önemli engellerden birisidir.
Örgüt var olduğu sürece ne Irak’ta ne de Suriye’de normalleşmekten bahsetmek mümkün olmayacaktır.
Ve değerli arkadaşlar artık dünyada gittikçe daha çok yaygın bir şekilde kullanılan, istifade edilen ve dönem dönem de sonuç alınan bir çatışma çözüm alanı vardır.
Bu alanın da imkanlarından istifade edilmesi, başarılı örneklerden yararlanılması, terör örgütünün aktivitesinin, eylemlerinin durması, silah bırakması nihayetinde de varlığının sona ermesi için çok çok önemli olacaktır.
*****
Değerli arkadaşlarım,
Şunun altını da özellikle çizmek isterim ki:
Ülkemizin demokratikleşme çabalarının, terörle mücadeleden ayrı, bağımsız bir hatta yürümesi gerekir.
Zaten biz geçmişe dönük çözüm süreciyle ilgili bir analiz yaparken ne diyoruz?
Evet, önemli bir süreçti, niyetlerin çok taraf açısından iyi olduğu bir süreçti ama sürecin büyük bir hatası vardı.
O da; kendi vatandaşlarımızın temel hak ve özgürlükleriyle bir terör örgütünün yapıp yapmayacaklarını aynı masada müzakere altına almaktı.
Bugün söyle bir geçmiş muhasebesi yaptığımızda biz bunun yanlış olduğunu düşünüyoruz.
Bizim kendi vatandaşlarımızın, temel hak ve özgürlükleriyle ilgili yapılması gereken ne varsa hemen, derhal uygulanmalıdır.
Hak ve özgürlükler, hiçbir şekilde pazarlığa konu edilmemelidir.
Devletin en önemli varlık sebebi adalettir.
“Bir devlet niye var? Ne işe yarar bu devlet yapısı?” diye sorduğunuzda bir numaralı varlık sebebi adalettir.
Hukukta ve adalette şampiyonlar ligine çıkmadan, ekonomide şampiyonlar ligine çıkmamız imkansızdır.
Hukukta ve adalette güçlenmedikten sonra, Türkiye’nin itibarını güçlendirmek, ekonomisini güçlendirmek mümkün olmayacaktır.
Sorunları çözmemiz ancak ve ancak; gücünü hukuktan alan, gücünü tam demokrasiden alan, gücünü itibarlı kurumlarından alan bir yönetim sistemi inşa ederek mümkün olacaktır.
Türkiye’nin yaşamakta olduğu krizlerin gerçek çözümü ancak bu yoldan geçer.
Tüm yetkiyi bir kişiye ver, o da sorunları çözsün…
Olmadı yahu.
Olmadı, olmuyor, olmayacak da.
“Güçlü lider... Yetkiyi ver bak nasıl çözer”
Olmuyor...
2018’den bu yana tek başına ülkeyi yönetiyor değil mi?
Tek imzayla hemen hemen yapamayacağı hiçbir şey yok.
Hangi sorunu çözüldü ülkenin?
Ülke bir ekonomik çöküş yaşadı mı?
Ülke bütün dünyada bir itibar çöküşü yaşadı mı?
Bir sosyal çöküş yaşadık mı?
Ve daha da önemlisi büyük kongrede de bahsettim, bir ahlaki çöküş yaşıyoruz şu anda.
Yazık.
İşte biz diyoruz ki tam da bu sebeple tam demokrasi tam.
İşte bu sebeple parlamenter sistem diyoruz.
Ve hazırız.
Geçenlerde anayasa çalışmaları için meclis başkanı davet etti.
“Süreci konuşsak” dedi. Daha özünü konuşmuyoruz da süreci...
Herhalde haziran ayı falandı bizim görüşmemiz.
Aradan geçmiş 4 ay, daha süreç bile belli değil, ortada yok.
Biz dedik ki, “Süreci falan bilmeyiz, sizin ne getireceğinizi ne götüreceğini bilmeyiz. İktidarın ortaya koyduğu tek bir madde var bilmiyoruz.”
Ama dedik ki; “Bizim anayasa çalışmamız hazır. Çoktan bitti. 3 sene önce hazırladık ve her alanda çözüm ürettiğimiz gibi anayasa ile ilgili çözümümüzü de ta 3 sene önce kamuoyuna açıkladık. Bitirdik.”
“Buyurun” dedik masasına koyduk.
Her gün “Anayasa anayasa anayasa” diyenlerin daha somut tek bir şey ortaya getirebilmişliği yok bugüne kadar.
Çözüm belli arkadaşlar,
Tam demokrasi, hukuk devleti, güçlü kurumlar ve genel anlamda ehliyetli liyakatli kadrolarla beraber istişareye dayanan bir yönetim anlayışı.
Çözüm burada.
*****
Gelelim Sayın Bahçeli’nin evvelki gün yaptığı açıklamalara…
Evet, şaşırdık değil mi? Hep beraber hayrete düştük.
“Bu kelimeler gerçekten bu insanın ağzından mı çıkıyor” dedik.
Şöyle döndük, bir grup kürsüsünden yaptığı açıklamalara baktık, bir de 2023 seçimlerine giderken hepimizle ilgili, tüm muhalefetle ilgili söylediklerine baktık.
Hatırlayalım:
2023 genel seçimlerine giderken Sayın Bahçeli neler neler söyledi…
HDP yedinci ortaktır demedi mi? (…)
Bunlar teröristlerle beraber demedi mi? (…)
Sayın Erdoğan miting meydanlarında montaj videolar, ‘fake’ videolar göstermedi mi? (…)
Sosyal medya hesaplarından olmadık yalanları pompalamadılar mı?
Aldattılar arkadaşlar aldattılar bakın, sadece seçimden önce faizi %8,5 gösterip seçimden sonra % 50’ye çıkartarak aldatmadılar.
Sadece TÜİK’e gerçeğin çok altında enflasyon açıklatarak aldatmadılar.
Seçimden önce dolar kurunu bastırıp seçimden sonra patlatarak aldatmadılar.
Aynı zamanda “Bunlar teröristlerle beraber” dediler aldattılar.
Montaj videolarla aldattılar.
Onun için diyorum ki, 2023 seçimlerinde aldıkları %52, milletimizi aldatarak aldıkları bir sonuçtur.
Eğer sonuç 52- 48 bittiyse bu sonuç aldatarak aldıkları sonuçtur.
Onun için helal değildir!
Hep söylüyorum, seçimi Cumhur ittifakı kazanmıştır, ancak helalinden kazanmamıştır.
Aldatarak kazanmıştır.
*****
Değerli Arkadaşlarım,
Siyasetin amacı çözüm üretmektir.
Tarihe ve tarih bilimcilere saygımız sonsuzdur.
Ama siyaset ülkenin yarınlarını inşa etmek için vardır.
Tarih bilinciyle, sosyal bilinçle ama asıl ülkenin yarınlarını inşa etmek için vardır.
Biz DEVA Partisi olarak, kim öncülük ederse etsin, gerçekçi ve samimi bir çözüm gayretini destekleriz.
Ancak…
Tekrar vurgulamak isterim ki, 1 Ekim’den bu yana söylenenler, yapılanlar henüz bir samimiyet testinden geçmemiştir.
İktidarın yaptığı, sadece ve sadece mecliste 360 veya 400 sayılarını yakalamaya dönük bir taktik midir; bilmiyoruz.
Bugün itibariyle henüz anlamış değiliz.
Bahçeli’nin sarfettiği sözlerin arkasında, gerçekten devlet kurumlarının çalıştığı bir strateji var mıdır; bilmiyoruz.
Bugün itibariyle bunu da bilmiyoruz ve… Güvenmiyoruz!
Bu kadar yalpa, bu kadar büyük bir U dönüşü…
Bunlar bizde güven oluşturmuyor.
Üstelik, eğer çözüm için gerçek bir çaba ortaya konacaksa, bunun toplumumuzun sinir uçlarına dokunarak yapılamayacağını en iyi bilmesi gereken iktidarın kendisidir.
Bahçeli’nin sarf ettiği sözler gerçekten akla hayale sığacak, kabul edilecek sözler değildir.
Madem çözüm yeri Meclis’tir, Cumhur ittifakı gelip Meclis’te Bahçeli’nin sözleriyle ne kastettiğini açıklamalıdır.
Sayın Erdoğan, ortağının sözlerine açıklık getirmelidir.
*****
Değerli arkadaşlarım,
Türkiye yeni bir yol ayrımıyla karşı karşıya:
Önümüzde iki seçenek var.
Ya eski sorunlarla; eski siyasetin açmış olduğu yaralarla devam edeceğiz;
Ya da Cumhuriyet’imizin 102. yılında kendimize yeni bir yol seçeceğiz.
Ya onlarca yıllık meseleleri tekrar tekrar tartışacak, tüm enerjimizi buna harcayacağız;
Ya da akla ve sağduyuya güvenecek; eskinin sorunlarından azade yeni bir Türkiye için çalışacağız.
Ya tedirgin bir biçimde arkamıza bakarak yürüyeceğiz;
Ya da özgüvenle, daima ileriye bakarak yarınlara doğru yürüyeceğiz.
Çok net bir şekilde, üstüne basa basa söylüyorum:
İktidara sesleniyorum.
Sayın Erdoğan, Sayın Bahçeli;
Kaybedecek tek bir günümüz, tek bir saatimiz bile yok.
Türkiye’yi onlarca yıl çektiği bu sorundan kurtarın.
Samimiyseniz adım atın.
Türkiye’yi, anaların ağlamadığı, genç yaşta evlatların toprağa girmediği bir ülke yapmak için gereğini yapın.
Ha siz yapmazsanız, yapamazsınız;
Biz bunu yapmaya hazırız!
Parti programlarımızla hazırız, ortaya koyduğumuz eylem planlarımızla hazırız ve bu güçlü kadrolarla hazırız.
Ve inşallah, iktidara gelir gelmez kolları sıvayıp çalışmaya başlayacağız.
Diyarbakır’dan uzanan eli İzmir’de tutmak;
Hakkari’de yakılan bir ağıda Sakarya’da gözyaşı dökmek;
Uşak’ta ağlayan bir anneye Şırnak’ta derman olmak mümkündür.
Türkiye’yi doğusuyla batısıyla bir kılacak, birlik kılacak anahtar hepimizin elinde.
Bu olacak…
Er geç olacak…
Bunun olması için biz tüm varlığımızı, bedenimizi ortaya koymaya hazırız!
*****
Değerli Arkadaşlarım,
Türkiye için hep şu söylenir:
Üç tarafı denizlerle çevrili, doğal güzellikleriyle meşhur bir ülke.
Denizleri, ovaları, dağlarıyla ünlü bir ülke.
Antik kentleriyle, coğrafyasıyla değerli bir ülke.
Fakat öyle bir noktaya geldik ki, ülkemiz artık doğa güzellikleriyle değil de daha çok çetelerle gündemde.
Dünya Türkiye’yi daha çok çetelerle anmaya başladı.
Kuzeyinden güneyine, doğusundan batısına her yer çete.
Sokaklar çete, mahalleler çete; esnafın dükkân açtığı çarşılar, pazar yerleri çete.
Son dönemde, bu çetelere bir yenisi daha eklendi.
Birçoğunuz gibi benim de insanlığımdan utanarak okuduğum o haberlerden; Yenidoğan Çetesi’nden bahsediyorum…
Öyle bir çete düşünün ki henüz bir günlük, iki günlük sağlıklı bebekleri annelerinin kollarından çekip alıyor;
Para uğruna bebekleri tıbbi işkence uygulanıyor.
Öyle bir çete düşünün ki işkenceye maruz kalan bebekler yaşamış mı ölmüş mü umurlarında değil.
Ölmek üzere olan yavrularımızdan, eşyadan daha değersizlermiş gibi bahsediyorlar…
Çıkarları uğruna savcılarımızı tehdit etmekten dahi çekinmiyorlar.
Savcı tehdit etmek kolay bir iş değildir arkadaşlar.
Birilerine güvenmeyen, “arkam nasıl olsa sağlam” demeyen, gücünü birilerinden almayan insanlar bunu yapamaz.
Nasıl bir konfor alanı, nasıl bir dokunulmazlık alanı oluşturmuşlar ki bu insanlara gidip savcıları tehdit edecek, ”Nasıl olsa bana bir şey olmayacak” havasında, cüretinde hareket edebiliyor bunlar.
Bakın arkadaşlar,
Bu kötülüğe toplumsal çürüme diyebiliriz; ahlaki çöküş diyebiliriz.
Ancak bu çürümeden bahsederken başımıza gelmiş bir musibetten, bir doğal afetten söz eder gibi söz edemeyiz.
Neden ve sonuçlarını masaya yatırmadan;
Bu çürümüşlüğü yaratanlardan söz açmadan;
Bilhassa sorumlulardan, göz yumanlardan söz etmeden söylediklerimiz eksik olur, hatalı kalır.
Evet, onlara sesleniyorum!
Kamuya insanları torpille yerleştirenler!
Tanıdığı olmayanı haksız mülakatlarla eleyenler!
Bu ahlaki çöküşün önünü açanlar!
Evet, sizden bahsediyorum.
Bu çürümüşlük sizin eseriniz…
Adrese teslim ihale dağıtanlar!
Haram yemeyi meşrulaştıranlar!
Bu çürümüşlük sizin eseriniz…
Devleti çıkar sağlanacak, sömürülecek bir yer olarak görenler!
En küçük ilçedeki belediyeden büyükşehirlere, haksız rant peşinde koşanlar!
Bu çürümüşlük sizin eseriniz…
Siz, önemsemediğiniz günahlarınızla, daha büyük günahların önünü açtınız.
Minicik yavrusuna sarılamadan toprağa veren annelerin bedduaları;
Babaların feryatları, evlerde boş duran beşikler, giyilmemiş patikler;
Hepsi sizin eseriniz; önünü açtıklarınızın eseri!
Kimse bu işin dışında değil.
Bunu böyle bilin!
*****
Bakın arkadaşlar;
Bu yenidoğan Çetesi, illegal yola sapmış üç-beş kişiden ibaret değildir.
En iyi sağlıkçılar bilir; bir cerahat varsa o cerahat iyi temizlenmelidir.
Yoksa enfeksiyon kapar, yayılır, sıçrar; diğer organları da çürütür.
Sağlık sisteminin en küçük birimine varana dek, bu işe ucundan kıyısından bulaşmış, en küçük dirsek temasında bulunmuş herkes geniş kapsamlı soruşturmaya tabi tutulmalı;
Bebeklerini öldüren bu cerahat, ülkemizden temizlenip atılmalıdır.
Bu sadece acaba yeni doğmuş bebeklerle ilgili sınırlı bir konu mu?
Acaba o bakımevlerindeki yaşlılarımız, hastaneye gittiğinde o kimsesiz vatandaşlarımız ne yapıyor?
Onlara hastanelerde gerçekte yapılmayan hangi tetkikler yapılmış gibi gösteriliyor?
İhtiyaç olmadığı halde kaç yaşlımız, bakıma muhtaç vatandaşımız yoğun bakımlarda tedavi altında tutuluyor ya da gereksiz tıbbi müdahaleler yapılıyor?
*****
Değerli arkadaşlarım,
12 Ekim’de gerçekleştirdiğimiz Büyük Kongremizde partimizin kurullarına seçilen tüm arkadaşlarımızı tekrar tebrik ediyorum.
Arkadaşlarımızın hepsi şu an burada.
Bugün bizlerle beraber olan hazirun 12 Ekim kongremizde genel merkez kurullarına seçilen arkadaşlarımız.
Her birinize çalışmalarınızda başarılar diliyorum.
Hep beraber bu büyük ve güzel ülke için çalışmaya ama çook çalışmaya devam edeceğiz.
Evet, dertliyiz. Yaralıyız.
Ama umudumuzu asla yitirmedik, yitirmeyeceğiz.
Bu güzel ve büyü ülke için hep beraber var gücümüzle çalışmaya devam edeceğiz.
“Yeni bir yol” dedik, “DEVA Yolu” dedik…
Bu yolda kararlılıkla ilerleyeceğiz.
Ben tekrar hepinize bugün burada olduğunuz için teşekkür ediyorum.
Her birinize bu kutlu yolda bu önemli yolculukta yol arkadaşım olduğunuz için tek tek şükranlarımı sunuyorum.
Ve ülkemiz için çok daha büyük hayırlı hizmetler sunmanın önümüzdeki bu büyük ve gerçekten hepimizin umutlandığı Türkiye’ye hep beraber yürümenin gururunu şimdiden yaşıyorum.
Hepinize tekrar tek tek teşekkür ediyorum, başarılar diliyorum.
Sağolun, Varolun.