23 Eylül 2021 DEVA Partisi Genel Başkanı Ali Babacan’ın 1. Olağan Polatlı İlçe Kongresı̇ Konuşması

23 Eylül 2021

GENEL BAŞKANIMIZ ALİ BABACAN’IN POLATLI İLÇE KONGRESİ KONUŞMASI

DEVA Partisi’nin değerli genel merkez kurul üyeleri,

Ankara il teşkilatımızın değerli başkanı, Polatlı ilçe teşkilatımızın değerli başkanı,

Siyasi partilerin kıymetli temsilcileri,

Değerli teşkilat mensuplarımız,

Ulusal ve yerel basınımızın değerli mensupları,

Ekranları başında ve sosyal medya hesaplarımızdan bizleri izleyen tüm vatandaşlarımız;

Hepinizi en içten duygularımla selamlıyor, Polatlı ilçe teşkilatımızın birinci olağan kongresine hoş geldiniz diyorum.

*****

Değerli hemşehrilerim,

Partimizi kuralı bir buçuk yıl oldu.

O günden bu yana, bir yandan teşkilatlanma çalışmalarımızı tüm hızıyla sürdürüyoruz;

Bir yandan da tüm vatandaşlarımızın; esnafın, emeklinin, memurun, çiftçinin dertlerine çözüm üretiyoruz.

Bir yandan ilçe ilçe, sokak sokak deva damlalarını büyütüyoruz;

Bir yandan da iktidarımızın ilk 90 gününde ve 360 gününde gerçekleştireceklerimizi halkımıza taahhüt ediyoruz.

Ülkemizin tüm sorunlarına aynı ciddiyetle ve derinlikle yaklaşıyoruz.

Çözümlerimizi, hükûmet programlarından bile daha detaylı şekilde işlediğimiz eylem planlarımızla ortaya koyuyoruz.

Ben çok fazla hükûmet programının yazımında yer aldım. Çok sayıda hüûmet programının yazılışını koordine ettim.

Ancak şu ana kadarki hiçbir hükûmetlerde, şu anda bizim açıklamakta olduğumuz eylem planları kadar detaylı bir çalışma yoktu.

Hükûmet programı ne zaman açıklanır? Hükûmet kurulduktan sonra açıklanır.

Biz daha 2023 veya 2022 seçim ne zaman yapılırsa yapılsın, bu seçimlerden çok daha önce seçimlerden sonra kurulacak hükûmetin yapacaklarını hükûmet programından daha detaylı bir şekilde açıklıyoruz.

Üstelik bu açıklamalarımızda her bir maddenin bütçesini hesap ediyoruz. Bütçesi hesaplanmamış hiçbir konuda taahhüde girmiyoruz.

Ve takvim veriyoruz takvim. Şunu yapacağız bunu edeceğiz öyle yok.

Ne zaman yapacağız? Hükûmet kurulduktan sonraki ilk 90 günde veya en geç bir yılda yapılacakları takvime bağlanmış şekilde açıklıyoruz. Bu bir ilk.

Daha önce hiçbir siyasi parti böyle bir şey yapmamıştı bugüne kadar. Çünkü biz ülke yönetmenin çok ciddi bir iş olduğunu biliyoruz.

Lafla bu peynir gemisinin yürümeyeceğini biliyoruz. Biz iş üretmeye alıştık. Onun için çok çalışıyoruz.

Haziran ayında ilk eylem planımızı olan tarım eylem planımızı açıkladık.

Çiftçimizin yaşadığı güncel sorunlardan, tarımın yapısal sorunlarına kadar uzanan geniş bir yelpazede çözümlerimizi sunduk.

Çiftçimiz borçların, döviz artışının ve kuraklığın altında eziliyor.

Kuraklık hem çiftçinin gelir gider dengesini bozuyor hem de gıda üretimini ve güvenliğini etkiliyor.

Artan su sorunu, ekosistemin dengesini bozuyor. Orman alanlarımız, toprak kalitemiz, hayvanların doğal yaşam alanları tahrip oluyor.

Su krizi, küresel iklim değişikliğinin sonucu olarak önümüzdeki başlıca sorunlardan birisi. Her damla suyun kıymetini bilmek zorundayız bu ülkede.

Küresel ısınma ve iklim değişikliği özellikle Türkiye’nin de içinde bulunduğu kuşakta çölleşmeye giden bir süreci başlattı.

Eğer tedbir almazsak, bugünden çalışmazsak günü geldiğinde vah tüh demek kurtarmaz ülkemizi.

Biliyorsunuz, kuraklık nedeniyle geçtiğimiz günlerde Polatlı’da da bir obruk ortaya çıktı.

Obrukların ilçemizin farklı noktalarında görülme ihtimali de belirdi.

Elbette, yağmur yağdırmak bizim elimizde değil. Fakat kuraklığın olumsuz karşı hazırlanmak, tedbir almak bizim elimizde.

Biraz önce gördünüz, baraj projeleri işlemiyor, yavaş. Sulama projeleri geriden geliyor.

Şunu bilmemiz gerekiyor ki suyun en çok kullanıldığı sektör olan tarımda, esaslı yeniliklere gitmemiz şart.

Etkin su yönetimini bir an evvel hayata geçirmemiz gerekiyor. Biz bunu tarım eylem planımızda bütün detaylarıyla açıkladık.

Bu kapsamda,

Vahşi sulama yerine damlama sulama yöntemine geçmeyi hızlandırmamız gerekiyor. Bu işler çok yavaş gidiyor.

Tarımda suyun etkin kullanımı için yeni teknolojileri destekleme sözünü şimdiden veriyoruz. Teknoloji bu işi çok değiştiriyor. Teknolojiyle her bir damla suyun tam da hedefine ulaşabileceği sistemleri kurabiliyorsunuz.

Türkiye’nin kullanılabilir su kapasitesini artırarak, kuraklığa esir edilmemesi için bugünden çalışmak gerekiyor.

Toprağa düşen yağışın yeraltına sızdırılması ve kaynakların kirletilmeden sürekli kullanılmasının esas alınması gerekiyor.

Kurak koşullara uygun, iyi tarım uygulamalarının geliştirilmesi için her türlü adımın atılması gerekiyor.

Kısacası; biz toprağın da suyun da devası olacağız.

DEVA Partisi’nin damlalarını Türkiye’nin verimli topraklarıyla buluşturacağız.

Çünkü biz, tarımda atılımın öncüsü olmak için yola çıkmış bir hareketiz.

Çünkü biz yarınlarımıza kurak bir ülke bırakmamak için, bugünden çalışmanın gerektiğini biliyoruz.

Değerli arkadaşlarım,

Şu su dönem gösterdi ki gıda güvenliği Türkiye’nin de dünyanın da en önemli meselelerinden bir tanesi. Tarım artık stratejik bir sektör. Çok çalışmak gerekiyor.

Hükûmetin önceliklerinin buna göre belirlenmesi gerekiyor. Şu andaki hükûmetin kafası başka yerlerde. Nerede rant, bütün gayretleri o rant alanına gidiyor.

Bu ülkenin sulama yatırımına ihtiyacı var, üstelik bu sulama yatırımlarıyla ilgili bütün rakamları toplayın bir Kanal İstanbul etmiyor.

Sabah akşam Kanal İstanbul. Çünkü niye? 500 bin kişilik şehir yapacağız diyor Cumhurbaşkanı? 500 bin kişilik şehir deyince imar, rant. Bu rant öyle bir mıknatıs ki bunlar kafalarını gözlerini başka yere çeviremiyorlar.

Halbuki bu ülkenin en acil ihtiyacı tarımda sulama yatırımlarının bir an önce tamamlanmasıdır. Her üründe ithalatımız artıyor. Yazık değil mi?

Koskoca bir toprağa sahip olalım, Avrupa’nın en büyük toprakları bizim arkadaşlar. Avrupa’da Türkiye’den daha geniş bir toprağa sahip olan ülke yok.

Ama her şeyi ithal hale geldik. Çiftçimiz zarar ediyor. Ne kadar çok üretirse o kadar çok zarar ediyor. Ve üretimden vazgeçen çok sayıda çiftçimiz var.

Çiftçilerimiz kendi çocuklarının, torunlarının tarımla uğraşmasını istemiyor. Ben çektim onlar çekmesin diyor. Yazık. Herkes böyle düşünürse bu ülkenin geleceği ne olacak?

Biz eylem planımızda bazı konuları açık açık ortaya koyduk. Acil atılması gereken tedbirleri ortaya koyduk. Ne dedik?

Tarımsal kredilerin bir an önce 2 yıl ödemesiz olmak üzere sıfır faizle taksitlendirilmesi lazım dedik. Siz yapmazsanız biz bunu gelir gelmez yapacağız dedik.

2001 krizinden sonra biz bunu yaptık. Ben tam 11 yıl Ziraat Bankası’nın da içinde olduğu pek çok kurumdan sorumluydum. İnanın çok basit işler bunlar.

Ama işi ehline teslim etmeyince, ehil olan o insanlar işin başında olmayınca bunlar fikir üretemiyorlar.

Bütün yetkiyi de siz tek bir kişinin elinde topladığınızda o tek kişinin önünde geldiğinde ancak bir karar alınıyor. O kararların çoğu da yanlış kararlar oluyor. Çünkü istişare yok, ortak akıl arayışı yok. Bunlar çok basit işler. Fakat yapmıyorlar, yapamıyorlar, yapamayacaklar.

Tarım eylem planımıza yazdık. Gübre maliyeti 2-3 katına çıktı. Biraz önce gelirken bir çiftçimiz kulağıma eğildi, ‘Gübre alamıyoruz, tohum alamıyoruz, biz nasıl çiftçilik yapacağız?’ dedi.

Biz ne dedik? Çiftçimizin gübre maliyetinin tam yarısını biz karşılayacağız dedik. Bunun taahhüdünü verdik. Mazotun ÖTV’sini çiftçimize aynen iade edeceğiz dedik.

Çiftçimizin kullandığı mazota ÖTV uygulanmayacak dedik. Özellikle sulamada elektrik kullanan vatandaşlarımız için çiftçilerimiz için ayrı bir elektrik tarifesi, daha düşük fiyattan bir tarifenin uygulanmasının şart olduğunu söyledik.

Siz yapmazsanız bugün biz yapacağız dedik. Bunların hepsini açıkladık. Yem konusunda yüzde 50’ye varan desteklerin çiftçiye acilen verilmesi lazım dedik.

Başka türlü çok zor. Tarımsal üretimde, hayvancılıkla ilgili üretimde bu gidişle Türkiye’de düşer.
Bu koca toprakları, bu verimli araziyi Türkiye kullanamazsa daha çok ithalat daha çok ithalata mahkûm olur. Zaten enerjide ithalata mahkûmuz. Petrol, doğal gaz hepsini ithal etmek durumunda kalıyoruz. Bir de günlük tükettiğimiz gıdayı mı ithal edeceğiz. Yazıktır.

Değerli arkadaşlar,

Türkiye’nin demokrasiye ve atılıma kavuşmasının önündeki en büyük engel Türkiye’nin yönetildiği sistemdir. Yani bu taraflı partili cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemidir. Aynı zamanda ülkeyi yöneten zihniyettir. Ortak aklın, istişarenin çalıştırılmamasıdır.

Bu sistem üç yılda yoksulluk, işsizlik ve hayat pahalılığından başka hiçbir şey getirmemiştir.

Taraflı cumhurbaşkanlığı sistemine geçtik ve şöyle bir bakın o gün bugündür gıda fiyatları, tarım ürünlerinin fiyatları aldı başını gitti. Maliyetler aldı başını gitti.

Özellikle salgın döneminde hayat pahalandı. Ama devlet zor gününde vatandaşın yanında durmadı.

Vatandaşlarına destek vermek yerine hatırlayın salgının ilk çıktığı günleri alelacele vatandaşa IBAN verdiler, siz bize para verin diye. Böyle bir şeyin dünyada örneği yok.

Bütün ülkeler vatandaşına pandemi döneminde doğrudan destek, karşılıksız destek verirken, pandemi başlar başlamaz vatandaşına IBAN numarası verip de bana para ver diyen devlet yok. Böyle bir şey yok.

Bu kadar bu ülkenin gerçeklerinden kopmuş bir iktidarla baş başayız şu an.

Geçtiğimiz günlerde Birleşmiş Milletler Genel Kurulunda konuşan Sayın Erdoğan nihayet galiba bu hatasını gördü. En azından söyledikleri buna işaret ediyor.

Gelin, yeni itirafını hep beraber izleyelim.

Video “Yoksul toplum kesimleri salgın karşısında kaderlerine terk edildi.”

Ne yaptığını anlamış.

Sayın Erdoğan nihayet günün sonunda aynaya bakmış. Bizim ülkemizde de yoksul toplum kesimlerinin salgın karşısında kaderlerine terk edildiğinin itirafında bulunmuş.

Bu neyin itirafıdır, biliyor musunuz?

Türkiye’nin salgın döneminde vatandaşına milli gelire oranla en az destek sağlayan ülkelerden birisi olduğunun itirafıdır.

Bütün ülkeler içerisinde doğrudan destek açısından vatandaşına en az desteği veren ülkelerden birisi Türkiye. Türkiye’deki destek ağırlıklı olarak kredi oldu. Faizli kredi oldu. Borç üstüne borç, faiz üstüne faiz bindi.

Salgın döneminde vatandaşı borçlandırmakla övünülmeyeceğinin itirafını dinlemiş olduk.

Vatandaşa doğrudan destek, hibe vermeyip, borcu faiziyle geri almanın ayıp bir şey olduğunun itirafı olarak da bunu görmemiz lazım.

Peki, salgın dönemi boyunca biz ne dedik?

“Çiftçiyi, esnafı, işçiyi borçlandırmayın. Gelirini kaybeden veya geliri ciddi anlamda düşen vatandaşlara doğrudan hibe desteği verin” dedik. Defalarca söyledik bunu.

“Gündelik kazanıp geçinen vatandaşlarımıza destek olun” dedik. Yevmiyeyle, bahşişle geçinen vatandaşlarımıza destek olun, esnafımıza destek olun’ dedik.

Ama mesele zihniyet ve öncelikler meselesi.

Pandeminin ortasında dahi şu Kanal İstanbul’u kaç kere gündeme getirdiler. Şöyle bir gözlerinizin önüne getirin. Alelacele pandeminin ortasında olmayan kanalın üzerinden geçecek köprünün ayağının temelini attılar.

Ne aceleniz var? Ben anlamıyorum. Bu ne acele, niye acele? Acaba paçalar mı tutuştu, acaba gitmekte olduklarını anlayıp da gitmeden önce bir an önce büyük ne kadar ihale varsa bunların hepsini verelim, bu ihalelerle ilgili rantları bir an önce dağıtalım, bu rantlar bir an önce paylaşılsın mı diyorlar?

Bunlar aklımıza geliyor. Fakat hiç kimse endişe etmesin. Bütün bunların hepsi idari denetimine ve yargı denetime tabi tutulur. Yangından mal kaçırırcasına büyük proje, ihale derdine girmek bir şeylerin işareti. Anlıyorlar artık müsait bir yerde inmeleri gerekeceğinin farkındalar.

Bu kötü yönetim vatandaşa destek vermedi. Peki ne yaptılar? Borç üstüne borç.

Şu an geldiğimiz aşamada bütün bir ülke, kötü yönetimin yakıcı bedelini ödüyor.

Çünkü bütün bütçeyi faiz ve rant transferine çevirdiler. İşi öyle bir noktaya getirdiler ki, artık borç, borçla da dönmüyor.

Grafik - takibe düşen kredi artışı –

Vatandaşlarımız artık borçluluk noktasında tıkanmış durumda. Sadece şu son 3 ayda yeni takibe düşen kredilerin rakamı tam 2 milyar 246 milyona çıkmış durumda. Patlamayı görüyorsunuz.

Borcu alırken sorun yok. Alan veren memnun gibi görünüyor ama ödeme günü geldiğinde asıl iş patlıyor. Bunu da bu grafikten görüyoruz.

Bakın, takibe düşen bireysel krediler bu yılın ikinci çeyreğinde geçen yılın aynı dönemine göre yüzde kaç artmış? 18 kattan fazla. Demek ki kredilerde artık yolun sonuna geliniyor.

İnanılır gibi değil.

Bireysel kredisini ödeyemeyenlerin sayısındaki artış tam 6 kat. Tam 6 kat vatandaşımız geçen seneye mukayeseyle kredisini ödeyememiş, süresi geçmiş ve artık takibe alınmış. Takip ne demek? Bankalar artık alacağını tahsil etmek için harekete geçiyor demek.

İşte kredi pompalamasının yansıması bu. Ekonomideki çarpık zihniyetin sonucu bu.

Arkadaşlar,

Vatandaşlarımız geçinmek için borçlanıyor. Normalde borçlanma, bir ev alırsınız, araba alırsınız borçlanırsınız ama borcunuzun karşısında bir varlık olur. Ama sürekli tüketmek için harcamak için borçlanıyorsa bizim vatandaşlarımız bu yolun sonu yok.

Pandemi döneminde vatandaşlarımıza al, harca, tüket diye borç verdi. Varlık sahibi ol diye borç vermedi. Bunun ödeme günü gelince ne olacak? İşte gün geldi çattı ne olacak?

Esnafımız, çiftçimiz ağır bir borç yükünün altında. Şu son aylarda pandemi sınırlamalarının azalmasıyla beraber piyasada bir miktar hareketlilik var ama hangi esnafa sorsan ‘İşlerimiz biraz açıldı ama öyle bir borcumuz var ki, öyle bir faiz biniyor ki, biz bunu nasıl ödeyeceğiz bilmiyoruz’ diyorlar.

Elektrik faturalarına gelen zam %168 arkadaşlar. 100 liralık elektrik faturası olmuş 268 lira. Esnafın ödediği elektrik faturasından bahsediyoruz. Şu zamma bakın. Çiftçimiz ağır maliyetlerle karşı karşıya.

Tablo bu.
Grafik - takibe düşen kredi artışı - kaldır

Ancak değerli arkadaşlar bizim, DEVA Partisi’nin de bu millete bir borcu var. Bütün bu tabloda bunu gösteriyor. Ve bu ağır sorumluluğun, borcun farkında olmamız gerekiyor.

Nedir bu borç?

Yoksulluğun, işsizliğin ve enflasyonun üstesinden gelmek de bizim boynumuzun borcudur.

Türkiye’de aç ve açıkta kimseyi bırakmamak için gece gündüz çalışmak bizim boynumuzun borcudur.

Haysiyetli bir yaşam, insan onuruna yaraşır bir hayatı bu topraklardaki insanlarımız hak eder.

Biz hiçbir vatandaşımızın açlığa ve sefalete layık olmadığını biliyoruz.

Bu nedenle, DEVA iktidarında olan ihtiyaç artıyor.
Biz ihtiyacı olan ailelere asgari gelir desteği sağlayacağız. O ailenin ihtiyacı neyse hesap edip geliri neyse hesap edip aradaki farkı devlet olarak verip biz karşılayacağız. Bunun sözünü veriyoruz.

Yoksul vatandaşlarımızı koruma altına alacağız.
Güçlü sosyal yardımın, ancak güçlü ekonomiyle mümkün olduğunu biliyoruz.

Bunlar ne diyor fısıltı gazetesiyle? ‘Biz gidersek yardımlarınız kesilir’ diyor. Hiçbir şey olmaz. Daha fazlası olur, daha eksiği olmaz. İnanmayın.

Türkiye ekonomisi ne kadar güçlüyse Türkiye o kadar yardıma ihtiyacı olan vatandaşa sahip çıkar. Daha da fazla sahip çıkar. Hiç kimsenin endişesi olmasın.

DEVA ekonomisi, yatırımları Türkiye’ye çeken bir mıknatıs işlevi görür. Büyüme hızını ve istihdamı artıracağız. Ve hiç kimseyi yardıma bağımlı hale gelmesin diye koruyacağız kollayacağız. İşinin gücünün olmasını, mesleğinin olmasını sağlayacağız.

Önemli olan bir devletin çok sayıda vatandaşına yardım etmesiyle övünmesi değildir. Önemli olan bir devletin yardıma ihtiyacı olan vatandaşının sayısını azaltabilmesidir. Hedef bu olmalıdır.

Üreten ve büyüyen bir Türkiye olmak için çalışacağız.

Vatandaşın parasını ipe sapa gelmez harcamalarla sağa sola dağıtmayacağız. Tasarruflu olacağız.

Tabii, kamu kaynaklarını kendilerine bağlayan, on yerden, on beş yerden huzur hakkı alanlara kötü bir haberim var:

O on yerden on beş yerden maaş alan huzur hakkı alanların huzurlarını kaçıracağız. Ondan emin olsunlar. Çünkü biz 84 milyonun hepsi için çalışacağız.

Biz ülkenin zenginleşmesini iktidara yakın 3-5 kişinin zenginleşmesi olarak anlamıyoruz. Biz bu ülkenin zenginleşmesini topyekûn bir zenginleşme olarak görmek istiyoruz. Bunun için çalışıyoruz.

84 milyon vatandaşımızın tamamının yaşamını güvencesine, geçim güvencesine kavuşturacağız.

Bizim hayalimizdeki Türkiye, yoksulluğun pençesinde bir ülke değildir. Bizim hedefimiz net.
Yarınlara eşit, adil, zengin ve özgür bir ülke bırakmak için çalışacağız. *****

Değerli arkadaşlar,

Ülkemizi yönetenler, istedikleri kadar geçmişin başarılarıyla avunsunlar dursunlar.

İstedikleri kadar ben ve arkadaşlarımın yönetimde olduğu ortak aklın ve istişarenin işlediği dönemin başarılarıyla övünmeye çalışsınlar.

Her şey ayan beyan ortada. Kriz sokakta. Çarşıda, pazarda, her evde. Yangın mutfakta.

Artık yolun sonuna geldiler. Onlar da çok iyi biliyorlar. Onun için panik yapıyorlar.

Mevcut iktidar panik halinde çekmeceleri karıştırıp, dosyalara bakıp, ‘zamanında biz iyi şeyler yaptık galiba onlar neydi?’ diye bulup çıkarıp eski defterlerle, eski başarılarla övünüyorlar. Bizim başarılarımızla göz boyamaya çalışıyorlar.

Siz cumhurbaşkanının ağzından şöyle şeyler duydunuz mu?

‘3 yıl 3 ay oldu. Bütün yetkiyi ben tek elimde topladım. Bakın, ülkede enflasyon düştü. Bakın, ülkede faiz düştü. Bakın, Türkiye kalkındı. Bakın, Türkiye zenginleşiyor.’

Böyle bir şey duydunuz mu?

Başarılardan bahsederken hiç şu son 3 yıl 3 aydan bahsediyor mu? Bütün yetkiyi topladı elinde değil mi? Sonuç ne sonuç.

En sonunda gençlerimize yurt bulamayan öğrencilerimize, üniversiteyi kazanmış, harçlık parası olmadığı için, kalacak yeri olmadığı için kayıt yaptıramayan gençlerimize ne diyor? ‘Elinize dizinize dursun’ diyor.

Bir ülkenin cumhurbaşkanı, o ülkenin toplumundan, halkından, gençlerinden bu kadar kopabilir mi? bu kadar koptuysa da zaten artık görevinden ayrılma zamanı geldi demek. Artık yorgun bir iktidar var.

Ne kadar başarıdan bahsediyorsa, o başarılar; dürüst, çalışkan, işin ehli, tertemiz kadroların başarısıydı. Ortak aklın ve istişarenin başarısıydı.

Şimdi ise, biz DEVA Partisi olarak yepyeni bir hikâye yazıyoruz.

Geçmiş başarılarımızın üstüne yepyeni başarılar ekleyerek gideceğiz.

Türkiye’yi en kısa sürede hak ettiği refah seviyesine kavuşturacağız.

Halkımızı bu ağır enflasyon, bu ağır hayat pahalılığı karşısında ezdirmeyeceğiz.

Güçlü, sürdürülebilir ve kapsayıcı bir büyümeyle topyekûn zenginleşeceğiz. Gençlerin kaçmak değil, yaşamak istediği bir Türkiye için çalışacağız. Yürekten inanıyorum ki;
Bu yolculuğumuzun sonunda Türkiye’nin tüm çocuklarının yüzü gülecek. Kadınların, çiftçilerin, emeklilerin, emekçilerin yüzü gülecek.

Bir hafta on gündür yeni bir kampanya başlattılar. Fahiş etiketlerle mücadele diye bir kampanya. İşyerlerine baskın yapıyorlar. Niye bu kadar pahalı satıyorsun malı diyorlar. Bunu da yandaş gazeteler ve televizyonlar sürekli haber olarak veriyor dikkat ediyorsunuzdur. Manşetler.

Bu fahiş fiyatların sorumlusu kim? Bizim esnafımız, mal alıp satan herkes bilmiyor mu? Kaç esnafımızdan duydum ben. Maliyetim %50 arttıysa ben bunun ancak %20’sini %30’unu fiyatlarıma yansıtabiliyorum. Aradaki fark kadar zarar ediyorum diyor esnafımız.

Esnafın maliyetleri artmış, çiftçinin maliyetleri artmış. Bu maliyet artışının sebebi ne? Kurdaki artık değil mi? döviz kuru arttığında A’dan Z’ye her şeyin maliyeti artmıyor mu? Bu döviz kurunun kontrolünü elinden kaçırıp defalarca bu ülkeye döviz krizi yaşatan kim?

Merkez Bankası başkanlarının birini alıp ötekini atayan, laf dinlemiyordu diye laf dinleyen Merkez Bankası başkanını görevlendiren kim? Niye faizleri düşürmüyor? Niye kuru kontrol edemiyor?

Yanlış kararlar al, aklın bilimin dışında işler yap, akraba damatla beraber Merkez Bankası’nın 130 milyar dolarlık döviz rezervini cayır cayır sat. MB’nin rezervlerini eksi 52 milyar dolara düşür. Dövizin kontrolünü elinden kaçır. Ondan sonra fiyatlarla etiketlerle mücadele edeceğiz de. Esnafla vatandaşı böyle karşı karşıya getir. Bu dürüst bir yaklaşım değil.

Aldatan olmayacaksın. Böyle bir şey yok. Maliyet artışlarının da fahiş fiyatların da sebebi yüksek kurdur. Kurun kontrolünü elinden kaçıran hükûmettir. Ve bu hükûmetin başındaki kişidir. Bu belli.

DEVA Partisi’nin iktidarıyla birlikte herkesin yüzü gülecek. Bu kâbus sona erecek. Bu korkulu rüyadan uyanırcasına hızlı bir şekilde ülkemiz düzelecek.

İşte bu yolculuğumuzda el ele verdiğimiz Polatlı ilçe teşkilatımıza, Ankara il teşkilatımıza başarılar diliyorum.

Hepinizi saygıyla, sevgiyle, muhabbetle selamlıyorum. Sağ olun, var olun.