Ali Babacan Adana İftar Konuşması
DEVA Partisi’nin değerli genel merkez kurul üyeleri;
Değerli il başkanımız, değerli adaylarımız, teşkilat mensuplarımız;
Sivil toplum kuruluşlarımızın değerli temsilcileri, kıymetli muhtarlarımız;
Soframızı büyüten, bu iftar sofrasında bizlere eşlik eden tüm kıymetli misafirlerimiz;
Hepiniz hoş geldiniz, sefalar getirdiniz.
Bugün burada Çukurova’nın kalbinde Akarcalı’da sizlerle beraber olmak, bu büyük Ramazan sofrasında sizlerle ekmeğimizi paylaşmak, soframızı paylaşmak bizim için büyük bir mutluluk.
Ramazan, soframızı büyüttükçe, ekmeğimizi paylaştıkça bereketli.
Rabbim tüm milletimize, böyle güzel, kalabalık sofralar nasip etsin inşallah.
*****
Değerli arkadaşlar,
Mübarek Ramazan ayının aşağı yukarı ortalarındayız.
Türkiye’nin dört bir yanında programlar yapıyoruz.
Şu anda ülkemizde çok geniş ve derin bir yoksulluk var.
Nereye gitsek emekliler önümüzü kesiyor.
Nereye gitsek çiftçilerimiz feryat ediyor.
31 Mart yerel seçimlerine çok kısa zaman kala bugün sizlerle beraberiz.
11 gün sonra, sandıklara gideceğiz, oylarımızı kullanacağız.
Ülkenin her yeri flamalarla, brandalarla, afişlerle donatılmış.
Artık son hazırlıklar yapılıyor:
İnsanların kapıları çalınıyor; insanlardan son kez destek isteniyor,
Kimi yerlerde tatlı bir telaş hâkim, kimi yerlerde rekabet hepten kızışmış.
Bunların hepsi demokrasilerde olan şeyler.
Ülkemiz demokrasi kültürü olan, seçimlere alışkın bir ülke.
Fakat seçimler uzun süredir seçim marşlarıyla, sloganlarla, adayların tatlı sert rekabetleriyle anılmıyor.
Seçimlerin yaklaştığını artık şuradan anlıyoruz:
Nasıl ki yaz gelince cemre düşüyor; seçimler yaklaşınca da bir bir videolar düşmeye başlıyor.
Montaj ya da değil;
Gerçek ya da değil;
Ama videolar düşmeye başladıysa, bilin ki seçim geliyor.
Ses kayıtları düşmeye başladıysa, bilin ki seçim geliyor.
Cumhurbaşkanı “Bu artık son” deyip helallik istemeye başladıysa, bilin ki seçimler geliyor.
Ülkemizde demokrasiyle anılması gereken seçimler artık şunlarla anılıyor:
Düşen videolar, ses kayıtları, pazarlıklar, tehditler şunlar bunlar.
Bunlar iktidarıyla muhalefetiyle, el ele verdiler, demokrasi diye diye maalesef ülkemizi bu hale getirdiler.
İktidarıyla muhalefetiyle, saçılan videolarla, ses kayıtlarıyla ülkeye layık gördükleri demokrasi seviyesi maalesef bu.
Çünkü onlar için hesap basit, denklem ortada:
Belediyecilik, eşittir haksız rant.
Belediyecilik, eşittir eşe dosta dağıtılacak ihaleler.
Belediyecilik, eşittir denetimsiz ruhsatlar, imara açılacak arsalar.
Değerli arkadaşlar;
Muhalefet etmeyi bir kazanç kapısı olarak görenlerin de, kapılar ardında para hesapları yapanların da;
Seçimlere giderken videolardan medet umanların da, montajlara sığınanların da bu ülkeye katacakları hiçbir şey yok.
Çünkü, iktidarıyla, muhalefetiyle, yerel seçimlerdeki hiçbir hesapta;
Halk yok.
Çiftçimiz yok.
Hizmet yok.
Millet yok.
*****
Adana’dayız, Çukurova’nın bereketli topraklarındayız.
Fakat bu topraklarda rahat geçinebilenlerin sayısı hızla azalıyor.
Biraz önce muhtarımız söyledi: Dedi ki, “Eskiden 8-9 bin baş hayvan vardı bizim köyde. Şimdi artık yok” dedi.
Türkiye’de büyükbaş ve küçükbaş hayvan popülasyonu hızla azalıyor.
Üreticilerimiz bir hayvanını kesiyor, yem parası yapıyor, diğerlerine yediriyor.
Bir süre sonra bir tane daha kesiyor, yem parası yapıyor, diğerlerine yediriyor.
Sürekli azalıyor.
Dışarıdan canlı hayvan ithal eden, et ithal eden bir ülke haline geldik.
İthal et alışkanlığı oldu artık Türkiye’de.
Avrupa’nın en büyük nüfusuna, en genç nüfusuna sahip olan bu ülke, Avrupa’nın en büyük tarım alanlarına sahip olan bu ülke ithal et, ithal canlı hayvanla hayvancılığını sürdürüyor şu anda.
Herkeste yarınlara dair bir endişe var arkadaşlar, herkeste geçim sıkıntısı.
Ne diyor Peygamberimiz; “Komşusu açken kendisi tok yatan bizden değildir” diyor değil mi?
Açlar çoğaldı ülkede.
Adana’da kaç yerde otobüsümüzün önünü kestiler.
Mersin’de kaç yerde otobüsümüzün önünü kestiler.
Biraz bir iki sohbetten sonra emeklilerimiz hemen dert yanmaya başladı.
“Geçinemiyoruz, açız” diyorlar.
Açlar çoğaldı, insanlar komşularına yardım etme çabasındalar.
O da eğer ulaşabiliyorlarsa.
Geçen Yozgat Sorgun’da bir emeklimiz dedi ki, iki göz iki çeşme ağlıyor, “Biz 60 kişi tren istasyonunda yatıyoruz” dedi.
“Emekli maaşıyla artık kira ödemek mümkün değil, barınma imkânı mümkün değil” dedi.
Herkes borç içinde, çoğu muhtaç.
Kimi kirasını ödeyemiyor, kimi temel gıda ihtiyacını karşılayamıyor.
“Ben geçinebiliyorum, sorunum yok, hiçbir şeyden kısmadım” diyebilen insan neredeyse Türkiye’de kalmadı.
Çukurova’nın çiftçileri de bereketli toprakları da bu sıkıntılardan nasibini alıyor.
Çiftçilerimizin maliyeti her geçen gün artıyor.
Mazot zamlı, yem zamlı, gübre zamlı, tohum zamlı, ilaç zamlı.
Çiftçimiz zarar ediyor. Ne kadar çok üretse, o kadar çok zarar ediyor.
Bazen mahsul çok oluyor, mahsul çok oluyor diye çiftçimiz korkuyor.
“Şimdi para etmeyecek” diyor.
Mahsul az oluyor zaten geçinemiyor.
Üretimden vazgeçen çok çiftçimiz var Türkiye genelinde.
Maalesef en temel gıda ihtiyaçlarını ithal eden bir ülke haline geldik.
Gemi gemi buğday ithal ediyoruz arkadaşlar gemi gemi.
Hatırlayın Rusya-Ukrayna savaşı çıktığında bir gemi dolusu buğday o savaş alanında serbest bırakılacak da Karadeniz’den gelecek diye gözümüz yollarda kaldı.
Yazık değil mi bu ülkeye? Yazık değil mi bu ülkenin çiftçilerine?
Türkiye'de gıda enflasyonu aldı başını gitti.
Tüm dünyada gıda enflasyonu yüzde -10 arkadaşlar, Türkiye'de devletin açıkladığı %70, İTO'nun açıkladığı %130.
Hükûmet ne yapıyor enflasyonu düşürmek için?
Faiz artırıyor.
Burada, Yüreğir'de, Akarcalı'da şöyle 10 tane çiftçimizle bir masaya otursun da Sayın Erdoğan bunu bir anlatsın nasıl bu formül işleyecek.
A'dan Z’ye bütün maliyetler artmış, diyor ki "Ben enflasyonu düşüreceğim".
Nasıl düşüreceksin?
Merkez Bankası 8 ayda 8 kez faiz artırdı.
Faiz artırmadan da gıdanın enflasyonu nasıl düşüyormuş bir anlatsın.
İnanın bilmiyorlar.
Türkiye'de gıda enflasyonunu düşünmenin yolu tarımdaki maliyetleri aşağı doğru çekmekten geçiyor.
Çiftçimizin maliyetini düşürmekten geçiyor.
Biz Tarım Eylem Planımıza açık açık yazdık.
Bunu biz Çukurova’da açıkladık biliyor musunuz?
Tam 3 sene önce Çukurova’da açıkladık Tarım Eylem Planını.
Dedik ki 1, “Gübre maliyetinin yarısını devlet karşılamalı” dedik.
2, “Yem maliyetinin yarısını devlet karşılamalı” dedik.
3, “Mazotu elektriği devlet çiftçiye daha ucuza vermeli, normal piyasa fiyatlarının daha altında vermeli” dedik.
Ve en önemlisi “Bütün sulama projelerinin 5 yılda tamamlanması gerekiyor” dedik.
Hepsinin hesabını kitabını yaptık.
Ben tam 11 yıl bu ülkenin bütçesini hazırlayan ekibin başında oldum.
Hepsi bunun mümkün.
Türkiye'deki bütün basınçlı kapalı sistem sulamanın, yağmurlama, damlama, sulamanın barajı ile göleti ile hepsinin 5 yılda tamamlanması mümkün.
Ama bir rakam vereceğim size bakın geçen sene tarıma verilen desteğin tamamı arkadaşlar 91 milyar lira.
Yani geçen sene 2024'ün bütçesi hazırlanırken, bütçeye koyulan rakam 91 milyar.
Faize ne kadar koydular biliyor musunuz?
1 trilyon 254 milyar koydular.
Tarıma verilen desteğin 14 katını şu anda hükûmet faize veriyor.
Çiftçiye gelince "Kaynak yok kusura bakma para yok.”
Faiz ödemeye gelince gayet güzel veriyorlar.
Bir rakam daha vereceğim, Kur Korumalı Mevduat, değil mi?
Geçen seçimden bu yana Kur Korumalı Mevduat’ın kur farkı için devletin ödediği rakam 1 trilyon lira.
Tekrar ediyorum, bu yılın bütçesinde milyonlarca çiftçiye verilen destek 91 milyar, kur korumalıya verilen kur farkı 1 trilyon.
Tam 11 katı.
Sen çiftçiye verilen desteğin tam 14 katını faize verirsen, 11 katını da Kur Korumalı Mevduat’a verirsen yani zaten parası olana çiftçiye verdiğin desteğin toplamda 25 katını verirsen bu ülkede tarımın beli doğrulmaz.
Bu ülkede üretim artmaz.
Siz şu maliyetleri aşağıya doğru çekin, suyu toprakla buluşturun, verim artsın, ondan sonra gıda enflasyonu nasıl düşüyor bir görün.
İnanın bilmiyorlar, bilmiyorlar.
Bilmediklerinin de farkında değiller.
Çiftçimizle hem hal olmayan çiftçinin sorununu anlamayan hükûmet, çiftimizin sıkıntısına çare bulamaz.
Mümkün değil.
Artık geçti.
Yapamıyorlar beceremiyorlar.
Bakın demin 1 trilyon lira dedim değil mi kur farkı, bunu Merkez Bankası’na ödetiyorlar biliyor musunuz?
Merkez Bankası bu parayı nereden buluyor?
Karşılıksız para basıyor arkadaşlar, karşılıksız para.
Merkez Bankası karşılıksız para basıp Kur Korumalı Mevduat’ın kur farkını ödüyor.
Bu ülkede enflasyon düşer mi?
Karşılıksız para basarak milyonların kesesinden, cebinden alıyorlar bir avuç zaten parası olana kur farkı ve faiz olarak ödüyorlar.
Yaptıkları bu.
Onun için sıkıntı büyüyor, onun için emeklimiz feryat ediyor;
Onun için çiftçimiz; “zarar ediyorum, ürettikçe daha çok zarar ediyorum” diyor.
Onun için gençler tarımdan uzaklaşıyor, onun için gençler "Baba, anne siz para kazanamıyorsunuz, ben gideyim geleceğimi, yarınlarımı başka bir şehirde, başka bir meslekte arayayım" diyor.
Köylerimizde artık gençlerimiz yaşamak istemiyor.
Gençler tarımdan kaçtıkça, ben size soruyorum bu ülkede tarımın hali nice olacak?
Bu ülkede üretimi kim yapacak? Bu ülkede hayvancılığı kim yapacak?
Gençleri mutlaka toprakta tutmamız gerekiyor.
Biz buraya yazdık bakın “Tarım Liseleri” yazdık, Tarım Liseleri.
Türkiye'nin bütün tarım arazilerine yakın yerlerinde tarım liseleri açacağız ki; “gençler hem işi yaparak öğrensin hem de modern tarım nedir? Bilinçli tarım nedir? Onun okuluna gitsinler” dedik.
Bütün bunların çalışmaları hazır, hepsi hazır.
Her konudaki ama her konudaki çözümlerimizi Türkiye'nin DEVA'sı dediğimiz bu ansiklopedi kalınlığındaki çalışma ile hazırladık.
Eğitimden sağlığa, ekonomiden adalete, hukuka, dış politikadan güvenliğe her şeyde ama her şeyde hazırız.
Evet, bugün bu mübarek Ramazan gününde beraber olduk.
İftar soframızı hep beraber paylaştık.
Davetimize icabet eden, bizlerle beraber olan bütün muhtarlarımıza, tüm misafirlerimize ve Akarcalı'nın tüm sakinlerine ben teşekkür etmek istiyorum.
Bu organizasyonda emeği olan çalışma arkadaşlarımız Murat Erdemir’e teşekkür ediyorum.
Yine Hüseyin Hadis'e teşekkür ediyorum, bu organizasyon için.
Ve ev sahibimiz muhtarımız Şükrü Dişkaya'ya da ayrıca teşekkürlerimi sunmak istiyorum.
Bugün Yüreğir Ziraat Odası Başkanımız bizlerle sağ olsun.
Hem iftar yaptık kendisiyle hem de çiftimizin sorununu bizzat Ziraat Odası Başkanı’ndan dinledik.
Ona da teşekkür ediyorum bizlerle beraber olduğu için.
Ben şimdi huzurlarınıza değerli Adana Milletvekilimiz Sadullah Kısacık Bey’i bir davet edeyim.
Adana İl başkanımız Oğuz Bey'i davet edeyim.
Sadullah Kısacık biliyorsunuz bizim DEVA Partimizin kurucu il başkanıydı, şimdi Adana milletvekilimiz.
Oğuz Bey DEVA partimizin Adana İl Başkanı.
Evet, şimdi Hamza Milli Bey'i davet edelim.
Adana Büyükşehir Belediye Başkan adayımız.
Ve şöyle diğer belediye başkan adaylarımızı da ilçe belediye başkan adaylarımızı da şöyle sahneye alalım.
Yüreğir, öncelikle ev sahibi Yavuz Bey.
Seyhan adayımız Taner Bey, Aladağ adayımız, Çukurova adayımız, Akdeniz adayımız, Sarıçam, Karahisar, evet Karataş...
Murat Bey ve Hüseyin Bey'i de çağıracağız. Bütün organizasyonun mimarı onlar. Buyurun.
Yine bugün aramızda bir misafirimiz var.
Adalet Bakanımız, Ankara Milletvekilimiz Sadullah Ergin Bey'i de davet edelim. Genel Başkan Yardımcımız.
Biz böyle çok şükür birbirinden güzel, pırıl pırıl bir kadro ile milletimizin karşısındayız.
*****
Evet, yerel seçimlere doğru gidiyoruz.
Yerel seçimler kuşkusuz önemli, belediye başkanlarını seçeceğiz, meclis üyelerini seçeceğiz.
Biz yerel seçimlerle alakalı hazırlığımızı ta 2 sene önce tamamladık.
2 sene önce belediyecilik nedir, yerel seçimlerle ilgili şehircilikle ilgili planımız programımız nedir 2 sene önce açıkladık.
Çoğu biliyorsunuz şimdi apar topar seçim beyannamesi hazırlıyor, açıklıyor bugünlerde, biz iki sene önce açıkladık.
Bununla da yetinmedik, belediyecilikte Etik Kurallar Bildirgemizi açıkladık.
Yani bizim belediye başkanlarımız seçildikten sonra hangi ahlaki kurallara göre belediyeyi yöneteceklerini beyan ediyorlar, taahhüt ediyorlar ondan sonra adayımız oluyorlar.
Çünkü biz belediyecilik deyince aklına ilk “rant” gelenlerden değiliz.
Belediye deyince gözünde dolar euro işaretleri oluşanlardan da değiliz.
Biz temiz ve ahlaki kurallara göre yönetilen bir belediyecilik anlayışı ile milletimizin huzuruna çıktık.
Ve bu Türkiye'de ilk.
Daha önce hiçbir siyasi partinin aklına gelmemiş.
4 yaşında bir siyasi partinin Türkiye'ye kazandırdığı bir şey bu.
Yani biz diyoruz ki "Hem düzgün yönetiriz hem de etik kurallara, ahlaki kurallara uygun, temiz yönetiriz" diyoruz.
Bu iki sütün üzerinde bizim belediyeciliğimiz yükseliyor.
Evet, yerel seçimler geliyor.
Bu yerel seçimlerde belediye başkan adaylarımızı seçeceğiz, meclis üyelerimizi seçeceğiz ama arkadaşlar, bu yerel seçimler aynı zamanda hükûmet açısından baktığımızda, iktidar açısından baktığımızda da bir güven oylaması.
Yani sandıktan çıkacak sonuç çok önemli.
Eğer hükûmetin yanlışları varsa, hükûmet faul yapıyorsa, kural dinlemiyorsa, hukuk dinlemiyorsa bizim sandıklardan çıkan sonucun bir sarı kart olması gerekiyor arkadaşlar, sarı kart.
İnanın sandıklardan bu sarı kart çıkmazsa bilin ki; Türkiye'de hukuksuzluk artacaktır, adaletsizlik artacaktır.
Sandıktan bu sarı kart çıkmazsa, bu uyarı çıkmazsa vurdumduymazlık artacaktır.
Çiftçimizin de emeklimizin de sorunları katlayarak artacaktır.
Onun için gelin hep beraber sandığa gidelim.
Bizim inancımızda umutsuzluğa asla yer yok.
Vatandaş olarak, vicdani görevimiz olarak mutlaka sandığa gidelim.
Sandıkta irademizi ortaya koyalım.
Ben özellikle gençlerde bakıyorum umutsuzluk var.
"Hiçbir şey değişmiyor ki. Oy versek de bir vermesek de bir" diyorlar.
“Öyle değil gençler” diyorum öyle değil.
Bu sizin elinizde.
Ben gençlere diyorum ki eğer “Âlem talansa, yolsuzluksa; DEVA sensin” diyorum gençlerimize.
“Eğer Âlem emeklilerimizi ucuz ekmek, ucuz et kuyruğunda bekletenlerse; DEVA sensin” diyorum gençlerimize.
“Ve Âlem buysa, DEVA sensin, Âlem buysa, DEVA sizsiniz” diyorum.
““Âlem buysa, DEVA milletimiz” diyorum.
Hepinizi tekrar saygıyla sevgiyle selamlıyorum.
Sağ olun var olun.