Ali Babacan’ın To Vima gazetesine verdiği mülakatın Türkçe metni
Sayın Babacan, geçtiğimiz seneki genel seçimler ve bu yıl yapılan yerel seçimler sonrasında Türkiye'deki iç siyaset tablosunu nasıl değerlendiriyorsunuz? Sizce bu iki seçimin sonuçları Türkiye'de yeni bir dönemin başlangıcına işaret ediyor mu? Ayrıca bu durum ülkenizin dış politikasını nasıl etkiliyor?
Cumhurbaşkanı Erdoğan, geçtiğimiz yılki genel seçimlerde az bir farkla galip geldi. Bu yıl yapılan yerel seçimler ise muhalefetin net bir zaferiyle sonuçlandı.
Kuşkusuz ki ülkemizin demokrasi pratiklerinde ciddi sorunlar bulunuyor, ancak her iki seçim de vatandaşın sandığa olan inancını bir kez daha kanıtladı.
Seçimlerin ardından ülkemizin kaderinin hâlâ vatandaşların elinde olduğunu ve vatandaşların oy verme yoluyla bazı şeyleri değiştirebileceğini görmüş olduk.
Son birkaç yıldır Türkiye ile Mısır, Suudi Arabistan, BAE gibi ülkeler arasındaki ilişkiler normalleşme sürecine girdi. Muhalefetin nüfuz ve gücünün artması, hükûmeti bu yöne sevk eden önemli bir etken olarak görülüyor.
Türkiye'de Hamas'ın İsrail'e saldırısını kınayan tek siyasi lider sizdiniz. Türkiye’nin Ortadoğu politikası hakkında ne düşünüyorsunuz? İki ülke arasındaki tüm ticaretin durdurulmasının ardından İsrail'le ilişkilerde ciddi bir bozulma yaşandı ve en önemlisi Erdoğan'ın ABD Başkanı Joe Biden ile görüşmek üzere Washington'a yapacağı ziyaret ertelendi. Bu gelişmeleri nasıl yorumluyorsunuz?
Sanırım çatışmaların ilk günü olan 7 Ekim'deki açıklamamdan bahsediyorsunuz. Sözlerimi açıklığa kavuşturayım:
O gün verdiğim mesajlarda her iki tarafa da gerilimi tırmandırmaktan kaçınmaları konusunda çağrıda bulundum.
Hem İsrail hükûmetinden hem de Filistin halkının haklı davasına gölge düşürenlerden uluslararası hukuka ve temel insani değerlere uymalarını talep ettim.
Benimle aynı doğrultuda açıklamalar yapan pek çok lider vardı.
İsrail hükûmetinin Gazze'ye yönelik ayrım gözetmeyen saldırıları 15.000'i çocuk olmak üzere 35.000 kişinin ölümüyle sonuçlandı. Bu yapılan insanlığa karşı işlenmiş birer suçtur; savaş suçları kapsamında ele alınır. Netanyahu hükûmetinin Gazze'yi adım adım işgal etmesi uluslararası hukukun açık bir ihlalidir.
İsrail'e uygulanan yaptırımlar, acil biçimde ihtiyaç duyulan ateşkesin sağlanması yönündeki zorlayıcı çabaların bir parçasıdır. Bir an önce ateşkes sağlanamadığı takdirde çatışma çok daha geniş bir bölgeye yayılabilir ve ciddi bir bölgesel savaş riskiyle karşı karşıya kalabiliriz.
Sizce Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın Gazze'deki savaş sonrası duruma ilişkin beklentileri nelerdir? Erdoğan'ın ateşkes müzakerelerinin bir parçası olma arzusu var mı? Bu çaba yalnızca Hamas'la dayanışmanın bir sonucu mu, yoksa Türkiye'nin Ortadoğu ve Arap dünyasında oynadığı daha kapsamlı bir rolle mi ilgili?
Türkiye, Filistin halkı ile her zaman yakın dayanışma içinde olacaktır. Bu kırmızı çizgimizdir.
Türk diplomasinin ateşkes için çaba gösterdiğine inanıyorum. Ancak ateşkes başka bir şey, “kalıcı barış” ise bambaşka bir şey.
Gazze'nin ağır tecrit altında bir açık hava hapishanesi olduğunu unutmayalım. İsrail hükûmeti kutsal ve mukaddes mekânlara yönelik saygısız tutumu ve buralara yönelik saldırılarıyla geçmişten beri sürekli gerilimi tırmandırdı. Uluslararası toplumun sayısız uyarısına rağmen Batı Şeria'da hukuka aykırı yerleşkeler kurulmaya devam etti.
İsrail hükûmeti temel insan haklarını sürekli ihlal eden bu pervasız politikalara son vermediği sürece kalıcı barış asla sağlanmayacaktır.
Röportajınızda Hamas'ın İsrail'e yönelik saldırısından değil, yalnızca İsrail'in Gazze saldırısından bahsediyorsunuz. Bu konuda kısa bir yorumunuzu alabilir miyim?
İsrail-Filistin çatışması 7 Ekim'de başlamadı. Çatışma onlarca yıldır devam ediyor. Bir konuyu açıkça ifade etmek isterim: Masum sivilleri öldürme kastıyla yapılan bir saldırı, faili kim olursa olsun kesinlikle kabul edilemez. Ben de zaten 7 Ekim açıklamamı bu çerçevede yaptım.
Erdoğan'ın Ukrayna'da devam eden savaş ve oradaki savaş sonrası durum için planları neler? İlerleyen süreçte bir rol oynamaya yönelik bir arayışı var mı ve bu Rusya ile ilişkiler açısından ne anlama geliyor?
Rusya'nın Ukrayna'ya yönelik saldırısı kabul edilemez. Uluslararası hukuka aykırıdır. Hiçbir ülke komşusunu işgal etmeye kalkışamaz.
Cumhurbaşkanı Erdoğan adına konuşamam, ben bir muhalefet partisinin lideriyim.
Ancak Türkiye'nin Ukrayna'nın yanı sıra Rusya ile de konuşabilme avantajına sahip olduğuna inanıyorum. Rusya ile ilişkiler söz konusu olduğunda “her koşulda diyalog halinde olmak” en iyi stratejidir.
Uzun yıllardır Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı (AGİT) misyonuna ve Rusya ile Ukrayna arasındaki Minsk çalışmalarına çoğunlukla Türk diplomatlar başkanlık ediyordu. Diplomatlarımıza her iki taraf da güven duyuyordu.
Ateşkes ve nihayet barış zamanı geldiğinde Türkiye'nin bu kendine has pozisyonu çok kıymetli olabilir.
Türkiye-AB ilişkileri hâlâ on yıl önceyle aynı önemi taşıyor mu, yoksa Türkiye’nin Avrupa vizyonu kayıp mı oldu?
AB, Türkiye için önemli bir ortak; Türkiye de AB için öyle. Bu ortaklık ticaretten yatırıma, turizmden kültüre ve güvenliğe kadar çok geniş bir alanı kapsıyor.
Türkiye'nin AB'ye katılım sürecinin büyük ölçüde siyasi nedenlerden dolayı ilerlemediğini söyleyebiliriz. AB sürecinin gerektirdiği reformları çok yüksek bir hızla hayata geçirebileceğimizi geçmişte gösterdik. Bu reformlar Türkiye'nin sistemsel olarak gelişmesine ve vatandaşlarımıza daha yüksek yaşam standartları sağlamasına olanak sağlıyor.
Türkiye nispeten kısa sürede AB üyeliğine hazır hale gelebilir. Ancak soru şu; AB Türkiye için ne zaman hazır olacak?
Sizce Türkiye ekonomisi şu anda doğru yolda mı?
Yeni ekonomi kurmayları sorunları çözmek için elinden geleni yapıyor. Maliye politikası ve para politikası tarafında önlemler alınıyor. Ancak yapısal reformlara son derece ciddi bir ihtiyaç var.
Yunanistan ve Türkiye, geçtiğimiz Aralık ayında Dostane İlişkiler ve İyi Komşuluk Hakkında Atina Bildirgesi'nin ardından sakin bir döneme girdi. Yunanistan Başbakanı Kiryakos Miçotakis Pazartesi günü Ankara'yı ziyaret etti. Türk-Yunan ilişkilerinin geleceği hakkında ne düşünüyorsunuz? Bu sakinliğin yanı sıra mevcut sorunların çözümü konusunda ilerleme kaydedilebilir mi?
Her iki tarafın da ilişkilerin daha iyiye gitmesi yönündeki çabalarını memnuniyetle takip ediyorum. Şu anda her iki ülkede de seçimlerin geride kalmasıyla birlikte çok değerli ve uzun soluklu bir fırsat kapısı açıldı.
Türkiye ile Yunanistan arasında Ege Denizi ve Doğu Akdeniz konusunda uzun süredir devam eden pek çok sorunun olduğu malum. Hem ikili ilişkilerimizi hem de Türkiye'nin AB'ye katılım sürecini her zaman etkileyen 60 yıllık bir Kıbrıs meselesi var.
Ancak çevre ülkelerdeki pek çok örneğin aksine Yunanistan ve biz her zaman doğrudan konuşabiliyoruz, üçüncü tarafların müdahalesine ihtiyaç duymuyoruz.
Pozitif bir gündemimiz var, potansiyeller daha da büyük. Halklarımız birbirine sahip çıkıyor. İhtiyaç anında birbirimizin yardımına koşan ilk ülke oluyoruz.
Maalesef bu sorunların hızlı bir çözümü yok. Hem teknik ve hukuki olarak karmaşık hem de uzun bir geçmişe sahip sorunlardan söz ediyoruz. Tabii ki sabırla bunlar üzerinde çalışmaya devam etmemiz gerekiyor ama aynı zamanda her iki tarafın da kazançlı çıkacağı sonuçlara yol açacak pozitif bir gündemle ilerlemeliyiz. Ekonomi, ticaret, yatırımlar, turizm, iklim değişikliği ve afet iş birliği bu potansiyel alanlar arasında yer alıyor.
Pozitif gündemimiz, yalnızca karşılıklı fayda sağlamakla kalmayacak, aynı zamanda siyasi iklimi de iyileştirerek sorunlara ilişkin çözüme ulaşmaya yardımcı olacaktır.
Erdoğan ısrarla Türkiye'siz Doğu Akdeniz olmaz diyor. Kuşkusuz öyle ama İsrail'e yönelik saldırının gerçekleştiği bir ortamda çok taraflı bir işbirliğini nasıl tasavvur edebiliriz?
İsrail hükûmeti uluslararası hukuku ihlal ediyor, savaş suçları ve insanlığa karşı suçlar işliyor. Bu kabul edilemez.
Uluslararası toplum, tam da olması gerektiği gibi, Rusya'nın saldırganlığını ve uluslararası hukuku ihlal etmesini kınayarak Ukrayna ile dayanışma içinde kararlı bir tavır sergiledi. Ancak İsrail hükûmetinin Filistinlilere yönelik saldırıları söz konusu olduğunda bariz bir çifte standart yapıldığı görüldü. Bu çok endişe verici.
Batı, “kurallara dayalı uluslararası sistem”in gelişmesinde en ön saflarda yer aldı. Bu durum, Batı'nın jeopolitik konularda en değerli varlığı olan ahlaki zemini oluşturdu.
İsrail hükûmetinin katliamlarına ayrım gözetmeden verilen desteği görmek hayret verici. Her daim el üstünde tutulan batılı değerler olan insan hakları, özgürlükler ve hukukun üstünlüğü, bizzat Batılı hükûmetlerin çoğu tarafından bir kenara atılıyor.
Sizce Yunanistan ve Türkiye arasındaki iyi ilişkiler, hükûmet düzeyinin yanı sıra yerel yönetimler, üniversiteler, düşünce kuruluşları, iş dünyası, sivil toplum düzeyinde de kurularak hem bu iki ülkeye, hem de Balkanlara ve Ortadoğu'ya fayda sağlayacak mı?
Kesinlikle. Hükûmetlerin çok yönlü ilişkilerin önünü açacak politikalar uygulaması gerekiyor. Üniversiteler, düşünce kuruluşları, sivil toplum ve iş dünyası, bu ilişkilerin geliştirilmesinde büyük rol oynayabilir.
Türkiye ve Yunanistan, iyi bir işbirliğiyle Balkanlar'a büyük faydalar sağlayabilir.