Ali Babacan Bursa Basın Toplantısı
DEVA Partisi’nin değerli genel merkez kurul üyeleri,
Değerli il başkanımız, ilçe başkanlarımız,
Kıymetli belediye başkan adaylarımız,
Teşkilatımızın çok değerli mensupları,
Sivil toplum kuruluşumuzun değerli temsilcileri,
Kıymetli basın mensupları,
Hepinizi saygıyla, sevgiyle selamlıyor,
Bugün Bursa’da düzenlediğimiz basın toplantımıza hoş geldiniz diyorum.
Ekranları başında ve sosyal medya hesaplarımızdan bizleri izleyen vatandaşlarımıza da buradan, Bursa’dan selamlarımı, sevgilerimi gönderiyorum.
*****
Değerli arkadaşlarım,
Değerli Bursalı hemşehrilerim;
En son 11 Mayıs 2023’te aranızdaydım.
Yani genel seçimlere, 14 Mayıs’a tam üç gün kala
Büyük bir miting yapmıştık.
O gün, sizlere iktidara geldiğimizde yapacaklarımızdan bahsetmiştim.
Vatandaşlarımızın özgür ve zengin olduğu bir ülkeden bahsetmiştim.
Gençlerin torpille değil, formalite mülakatlarla değil, gerçekten hak ederek bir yerlere geldiği bir Türkiye’den;
Ucuz iş gücünün adresi olmayan bir ülkeden bahsetmiştim sizlere.
Cumhurbaşkanının para için başka ülkelerin devlet başkanlarının elini sıkmak zorunda kalmadığı, ülke ülke dolaşmak durumunda kalmadığı bir Türkiye’yi anlatmıştım.
Çok çalıştık, çok çabaladık;
Fakat vatandaşlarımızın Türkiye genelinde ancak %48’ini ikna edebildik.
Sonuçta, geldiğimiz noktada seçimlerden bu yana ki yedi buçuk ay geçti memleketin geldiği hali hep beraber görüyoruz.
Keşke yanılsaydık, keşke haklı çıkmasaydık ama, eğer Sayın Erdoğan tekrar kazanırsa ülkelerinin neler göreceğini, nasıl bir dönemde geçeceğini madde madde madde anlatmıştım.
“Erdoğan kazanırsa kur patlayacak” demiştim.
“Erdoğan kazanırsa, ülkede adaletsizlik ülkede hukuksuzluk aynı hızla devam edecek” demiştim. “Erdoğan kazanırsa yoksulluk yaygınlaşacak ve derinleşecek” demiştim.
Keşke yanılsaydım ama bunların hepsi tek tek gerçekleşiyor.
Farkındayız, geçinmek her geçen gün daha da zorlaşıyor.
Farkındayız, emeklilerimize verilen üç kuruş zammı müjde olarak duymaya maruz olarak bırakılıyor. 2024 yılı “emekliler yılı” ilan ediliyor. Belki de yakın tarihimizde ilk defa bu kadar yüksek enflasyonda devletin dahi açıkladığı enflasyonun çok daha altında maaş artışlarıyla emeklerimiz baş başa bırakılıyor.
Farkındayız.
Gençlerimiz iş bulamıyor;
Artık bir gencimizin bırakın ev alma, araba alma hayali bile yok bu ülkede, bu yok oldu. “Ömür boyu çalışsam ben bir ev sahibi olamam” diyor gençlerimiz.
Hesap ediyor, maaşına bakıyor, çarpıyor, bölüyor. Bir de konut fiyatlarına bakıyor “imkânsız” diyor.
Esnafımız borç içinde, çiftçimiz borç içinde.
Tüm Türkiye genelinde kredi kartları borçları arkadaşlar %140 arttı, yani 100 liralık borcu varsa milletimizin şu anda 240 TL borcu var. Ve enflasyon yanında çok daha yüksek bir borç artışı söz konusu tüm Türkiye genelinde.
Hepsinin farkındayız.
En önemlisiyse, ülke olarak topyekûn hayal kırıklığı içindeyiz ve bir umutsuzluk iklimi var onun da farkındayız.
Biraz önce arkadaşlarımız salona girinceye kadar 2 dakika yandaki odada bu tesisi yöneten arkadaşlarla oturduk, baktık, “çok umutsuzuz başkanım” diyor bir arkadaşımız. Ben de dedim ki “ya bu ülkeden umut kesilir mi? Bu büyük ve güzel ülkeden umut kesilir mi?” dedim ya.
Çünkü arkadaşlar biz bu iktidara mahkûm değiliz.
Yine bu milletin iradesiyle, bu milletin oylarıyla inşallah gün gelecek bu iktidarı hep beraber değiştireceğiz ve ondan sonra dürüst ve ehil kadrolarla bu ülke nasıl ayağa kalkıyor, nasıl şahlanıyor, nasıl koşmaya başlıyor bunu inşallah tekrar göstereceğiz bu millete.
İlk aday tanıtım toplantımızda da söyledim, yine söylüyorum;
Ne dedim?
“İş başa düştü” dedim.
Ne dedim?
“Toparlanın gitmiyoruz” dedim.
“Buralardan, bu durumdan kurtulmak bize kaldı. Bu millete yine kaldı” dedim.
Şimdi il il, ilçe ilçe dolaşıyorum ve tekrar söylüyorum:
Endişeye mahal yok arkadaşlar, endişeye.
Çünkü arkadaşlar, bir şeyin daha biz farkındayız:
Çalışarak, çabalayarak biz halka umut olmaya devam edersek, bugünlerin hepsi geçecek. Bunun da farkındayım.
Çünkü bütün bu analizleri yapanlar, bütün bu umutsuzluk ve hayal kırıklığı içinde olanlar inanın daha DEVA Partisi’nin potansiyelinin farkında değil.
Artık DEVA Partisi var yani gerçekten Türkiye’de DEVA Partisi’nden öncesi ve DEVA Partisi’nden sonrası diye 2 dönem olacak bu ülkede.
Bakmayın, genç bir partiyiz. Tırnağımızla kazıya kazıya, öyle eski siyaset yollarından birinden gitmiyoruz.
Kendimize yeni bir yol aça aça gidiyoruz. Türkiye'ye yeni bir yol aça aça gidiyoruz.
Nasıl o tünel kazma makineleri vardır? Böyle ağır ağır ağır ağır ilerler ama kararlı bir şekilde ilerleyince bakarsınız, proje günü biter ama tertemiz bir tünel açılmış olur işte bizim yaptığımız o Ferhat’ın dağları deldiği gibi inançla, azimle, doğru bildiğimiz yoldan asla vazgeçmeden bu ülkenin yarınları ve bizden sonraki nesiller için çalışmak.
İktidarın yanlış politikalarını, eksiklerini açıkça dillendiren ve çözüm önerileri sunan bir parti var artık.
Daha önce bakın muhalefette bunlar yoktu. Muhalefetin yaptığı sadece iktidarın siyah dediğine beyaz, beyaz dediğine de siyah demektir.
Sadece eleştirmekti, sadece hamasetti, biz ilk defa Türkiye’de muhalefet kültürünü değiştiriyoruz ve alışılageldik muhalefet partilerinden de değiliz.
Kutuplaştıran, laf dalaşlarıyla vatandaşı oyalayan partilerden değiliz.
Bugünlerde artık gittikçe siyaset hareketleniyor değil mi? Şöyle haberlere bakın, televizyon kanallarına bakın ve siyasi parti genel başkanlarının konuşmalarına, söylediklerine bir bakın. Sürekli polemik. “Ne söylesem ki akşam haber olurum?” Hani sokakta kavga olunca millet şöyle bir döner bakar, etrafına toplanır ya, bu milletin dikkatini çekmenin tek yolunun kavga gürültü olduğuna inanan pek çok siyasetçi var bu ülkede. “Kavga çıkarırsam bana bakarlar. Arıza yaparsam milletin dikkatini çekerim” diye.
Bu millet kavgalardan çok çekti ya.
İşte diyoruz ki arkadaşlar, “Endişeye mal yok.”
Biz Türkiye’den asla vazgeçmeyeceğiz.
Hep beraber güçlü ve özgür Türkiye için sabah-akşam çalışacağız.
*****
Değerli arkadaşlarım,
2 Ocak’tan bu yana yani bu yılın ilk iş gününden bu yana sürekli Türkiye’nin dört bölgesinde, 7 coğrafi bölgede çalışıyorum.
Arkadaşlarımızla beraber sokak sokak, ilçe ilçe il il arazideyiz.
Her gittiğim yerde emekliler yanıma geliyor; geçinemiyoruz diyor;
Gençler yanıma geliyor, “bir tweet bile atmaktan korkuyoruz” diyorlar. Gençler geliyorlar, “biz selfie çekelim ama bu selfie bende kalsın, aman bunu yayınlamayın sosyal medya hesaplarınızda” diyorlar. “Yarın mülakatta beni elerler” diyorlar.
“Sen bir muhalefet partisinin genel başkanıyla selfie çektin ha senin hayatını karartacağız” diyorlar. “Mülakatlarda senin şansın artık olmayacak” diyorlar.
Ev hanımları yanıma geliyor, evladım iyi eğitim alamıyor, ben evlatlarım geleceğinden endişeliyim diyor;
Nineler geliyor, dedeler geliyor, torunlarımızın yarınlarından endişeliyiz diyor;
Daha dün Edremit’te yaklaşık 70 yaşlarında bir teyzemiz yanımıza geldi ve dedik ki; “oğlum biz çocukken köyde et yiyerek beslendik. Ama benim torunlarım et yiyemiyorlar. Bu çocukların gelişimi nasıl tamamlanacak, bu çocuklar nasıl ileride başarılı olacak” dedi.
Ve dikkat eden arkadaşlar ilk defa Türkiye’de bir nesil kendinden sonraki neslin daha düşük bir refah seviyesinde yaşayacağı ve kendinden sonraki neslin daha kötü şartlardaki bir Türkiye’de yaşayacağından endişeli.
Cumhuriyet tarihinize baktığınızda sürekli olarak nesiller gelişe gelişe gelmiş bugüne kadar. Her nesil bir önceki nesilden daha yüksek bir refah sahibi olmuş. Türkiye Cumhuriyet tarihinde ilk defa bu hükûmet bu iktidar, bir neslin, bir önceki nesle göre daha düşük bir refaha mahkûm edildiği bir dönem yaşıyor şu anda.
Yazık bu ülkeye, bu ülkenin gençlerine yazık.
İşte değerli arkadaşlarım, biz o yüzden buradayız.
Biz bir yere gitmiyoruz.
Biz emeklerimiz için memurlarımız için işlerimizin kiralarını daha rahat ödeyebilecekleri bir Türkiye için buradayız.
Gençler, hayal ettikleri hayata ulaşana dek buradayız.
Fikirlerin özgürleştiği günlere dek buradayız.
Sınır ötesinde, askerî üslerde, soğukta nöbet tutan askerlerimiz evlerine, ailelerinin yanına sağ salim dönene kadar buradayız.
Değerli arkadaşlar,
Kurulduğumuz günden beri tekrar ediyorum:
Özgür bir ülke olacağız;
Güçlü bir ülke olacağız;
Vatandaşlarıyla büyüyen, vatandaşlarıyla zenginleşen bir ülke olacağız.
Özgür ve zengin Türkiye hedefinden bir an dahi vazgeçmeyeceğiz, şartlar ne olursa olsun.
*****
Değerli arkadaşlarım,
Kıymetli basın mensupları,
Gece, 00.49’da ilk uzay yolcumuzu göklere gönderdik.
Biz de geceleyin kaldığımız otelin salonunda, milletvekilimiz Burak Bey’le beraber ki kendisinin partimize sorumluluk alanı bu, dijital dönüşüm, teknoloji, sanayi politikaları hepsi kendisinin sorumluluk alanı, beraberce canlı izledik.
Alper Gezeravcı, bir hayali gerçekleştirdi, ülkemizin uzaya gönderdiği ilk insan oldu.
“Büyüyünce astronot olacağım” diyen çocuklardan birisi hayaline ulaştı.
Ne mutlu bize.
Gençlerin daha fazla hayal kurmasına;
Çocukların ufkunun genişlemesi için bir fazla tuğla koyan herkese buradan teşekkür etmek istiyorum.
Tabii teknoloji ilerledikçe bu uzaya gidiş gelişlerin birim maliyeti düştükçe bu işler daha kolaylaşıyor. Arkadaşlar işte o kapsülü uzaya götüren araç ki en önemli inovasyon son yıllarda bu, uzaya çıktı, kapsülü uzaya bıraktı ve geri döndü. Süre ne kadar? 7 dakika. Uzaya çıktı, kapsül bıraktı, geri döndü 7 dakika. Bu işin maliyetlerini çok çok düşürdü, daha kolay ulaşılabilir, erişilebilir bir yolculuk haline geldi, uzay yolculuğunu.
Fakat bu bize yetmemeli.
Ülkemiz en iyisini, en güzelini hak ediyor.
İnşallah Türkiye bir gün kendi teknolojisiyle bunu sağlayacak günlere de kavuşacak. Bilim insanlarını bu ülkede tutarak o yetişmiş insanlarını, bu ülke çatısı altında, bu ülkenin araştırma geliştirme merkezlerinde ve bu ülkenin kendi uzay araştırma merkezlerinde bilim insanlarını yetiştirerek uzaya gönderecek, o günleri de göreceğiz hep beraber ve o günler inanın çok uzak değil.
Biz bir yandan tabii uzaydan bahsediyoruz ama bir yandan da şöyle ayaklarımız yere basıp da Türkiye’yi gezerken gördüğümüz bir gerçek daha var arkadaşlar mutlak yoksulluk yeniden ülkemizin 4 tarafını sardı.
Dünya Bankası sınıflandırmasına göre Türkiye’de biz mutlak yoksulluğu sıfırlamıştık. Hemşehriniz Fatih Bey’in müsteşarlık döneminde sosyal güvenlik kurumunun başında olduğu dönemlerdeki Ekonomi Koordinasyon Kurulu toplantılarımıza sağ olsun hep iştirak ederdi. Beraber yoğun bir çalışma ortaya koyduk. İşte o dönemlerde Türkiye iyi bir koordinasyonla dürüst ve ehil bir ekonomi yönetimiyle mutlak yoksulluğu sıfırlamış idi.
Ama bugün Türkiye’de tekrar mutlak yoksulluk yeniden hortladı ve bu hükümetin el yapımı ev yapımı bir ekonomik krizle Türkiye’de artık mutlak yoksul diye sınıflandırdığımız insanlar yeniden oluştu.
Çeteler, mafyalar yeniden ülkemizin üst düzeylerinde ağırlanır oldu.
Hukuk sistemimiz rüşvet çarklarına sıkışmış durumda.
Bunu ben söylemiyorum. İstanbul Anadolu Yakası adresinin Başsavcısı yazılı olarak şikâyet edip söylüyor. “Benim bulunduğum bu binada, adliye binasında rüşvet aldı başını gitti, bir şey yapın” diyor Hakimler Savcılar Kurulu’na dilekçe yazıyor. Ki o adliyedeki en yüksek makamdır, bu şikâyeti yazan kişi.
Bunlar hani benim muhalefet lideri olarak söylediğim sözler değiş dikkat edin, yargının kendi içinden yükselen feryattan burada bahsediyorum.
Her alanda ama her alanda krizler içindeyiz.
Tüm bunlar ülkemizin nefes borusunu tıkarken, hükûmetin küçük ortağın başka planları var.
O hâlâ yeni yeni krizler çıkarma peşinde.
Zaten 1999’dan bu yana, Genel Başkanlığa başladığından bu yana dikkat edin, ülkede ne zaman kriz var, ülkenin iktidar ortakları kimler? Kendisini orada göreceksiniz.
Emekliler geçinememiş, öğrenciler okulu bırakmış, aileler kira ödeyememiş umurlarında değil ya.
Biz, hukuk düzelmeden ekonomi düzelmez diyoruz;
Küçük ortak kürsüye çıkıyor, Anayasa Mahkemesi’ni kapatmakla tehdit ediyor.
Şimdi, biliyoruz ki onun gücü Anayasa Mahkemesi’ni kapatmaya falan yetmez.
Hamasetten başka bildiği bir iş de yok. Bağırıp çağırmaktan başka yaptığı bir iş de yok.
Ama arkadaşlar, Alper kardeşimiz uzaydaaa… Küçük ortak burada ülkenin yargısıyla kavgayla meşgul.
Anlamıyor:
Bu ülke düzlüğe Anayasa Mahkemesi ile kavga ederek çıkmaz.
Bu ülke düzlüğe Anayasa Mahkemesi’nin kararlarına uyarak çıkar.
Çünkü şu anda anayasamızın 153. Maddesi çok açık, ne diyor? “Anayasa Mahkemesi’nin kararları herkesi bağlar ve derhal uygulanır” diyor.
Yürütmeyi de bağlar, yasamayı da bağlar, yargıyı da bağlar.
Özel tüzel kişileri, herkesi bağlar diyor
Şimdi Anayasa Mahkemesi karar aldıysa sen de çıkar “uymam, saygı duymam, mahkeme uymayabilir” diyorsan, hele hele bunu ülkenin Cumhurbaşkanı olarak söylüyorsan, bu aslında Türkiye’de anayasal düzene karşı yapılmış bir darbedir.
Darbeler illa disiplinden çıkmış, aklını kaybetmiş ordu tarafından ya da ordunun içindeki o gruplar tarafından yapılmaz ki, darbeler sivil ellerle de yapılabilir.
İşte şu anda Türkiye’de anayasal düzene bir darbe yapılmış durumdadır arkadaşlar ve bu ülke düzlüğe böyle bazı siyasi partilerden gelen hakaretlerle, tehditlerle, bağırış çağırışla falan da çıkmaz.
Akılla, bilimle çıkar.
Bu ülke düzlüğe “istemediğim kurumu kapatayım, istemediğim kişiyi susturayım” diyerek çıkmaz.
Bu ülke düzlüğe ancak demokrasiyle çıkar.
Tüm bu yaşanan krizlerden kurtuluş, adaletten geçer; haktan geçer,
Anayasa Mahkemesi kararlarına uymaktan geçer.
Beğenirsiniz, beğenmezsiniz. Katılırsınız, katılmazsınız ama anayasa açık “Anayasaya Mahkemesi’nin kararları uygulanır” diyor.
Mesela Yüksek Seçim Kurulu değil mi? Yüksek Seçim Kurulu için de aynı şey geçerlidir. Anayasada açık hüküm vardır; “Yüksek Seçim Kurulu’nun kararları nihaidir ve artık o karar alındıktan sonra iş bitmiştir” der.
Onun için Türkiye’de seçim sonuçları açıklandıktan sonra hızlı bir şekilde karara bağlanır ve ondan sonra ülkede bir istikrarsızlığa sebep olunmaz.
Doğruya da yanlış inanırsınız ya da inanmazsınız ama Yüksek Seçim Kurulu, heyet olarak karar verdiğinde “seçimin sonucu budur” dediğinde artık orada bir. Konulur. Bu hukuki güvenlik açısından ve ülkenin siyasi, demokratik istikrar açısından son derece önemlidir.
Fakat maalesef arkadaşlar Türkiye’de tek bir kişi, hiçbir kural tanımak istemediği için hiçbir yasayla, kanunla kendini bağlamak istemediği için ülkede ne kurum bıraktığı ne de kural bıraktı.
Oysaki bir ülkenin gücü tek bir kişinin eline bütün gücü vermekten geçmez. Bir ülkenin gerçek gücü, bu ülkenin kurumlarının gücünün toplamından ibarettir.
Bir ülke güçlü kurumlarla ancak güçlü olur. Güçlü bir yargıyla bir ülke güçlüdür, güçlü ve güvenilir bir yargıyla.
Güçlü ve güvenilir bir Merkez Bankası’yla bir ülke güçlüdür.
Bir kişi elinde bütün gücü toplayıp “e bu güçle de ben ülkeyi yöneteyim.”
Yapamıyorsun işte ya olmadı, bu 2017’de anayasa değişti, 2018’de de tek yetkili Cumhurbaşkanı olduğun, olmuyor! Ne kadar uğraşsan çabalasan olmuyor, olmayacak da.
Çünkü dürüst ve ehil kadrolarla bu ülkenin sorunları çözülecek, tek bir kişiye gücü vererek değil.
Bu arkadaşlarınız tam 11 yıl. Türkiye ekonomisinin başında oldu Dışişleri Bakanlığı yaptığım Avrupa Birliği bakanlığı yaptım. Bütün o alanlarda eğer Türkiye başarılı olduysa o dönemde iyi neticeler aldıysak bunun tek bir sebebi var arkadaşlar o da her durumda ve her kurum için dürüst ve ehil insanları göreve getirmemiz o kadar.
Ve ben bana bağlı kurumlarda insanların siyasi görüşüne bakmadım. “Bu iktidar partisine yakındır, uzaktır” demedim. Hepsi kayıtlarda.
Görevlendirdiğim bürokrasiye şöyle bakın, o işi kim hak ediyorsa en iyi kim yapacaksa o göreve gelmiştir ve onun için başarılı olduk. Hepsi bu ülkenin evladı.
Seçimlerden önce siyasi partiler vardır, yarışırlar ama seçim olduktan sonra ve iktidar, hükûmet kurulduktan sonra o hükûmet 85 milyonun hükûmeti olmak zorundadır ve 85 milyonun içinden ehil dürüst kadrolarla ülkeyi yönetmek zorundadır.
“Benden misin değil misin, benden değilsen yönetimde yer alamazsın. Benden değilsen mülakatta seni ererim” anlayışı bu ülkenin şu anda karşı karşıya kaldığı sorunların tam kökündeki, dibindeki sebeptir arkadaşlar.
*****
Değerli vatandaşlarımız,
Duymayan varsa duysun, bilmeyen varsa bilsin; buradan Bursa’dan tekrar söylüyorum tekrar ilan ediyorum;
Çünkü bir önceki seçimlerde 6 parti olarak seçime girmiş olmamız bu seçimlerde de “Acaba DEVA Partisi ne yapar ne eder?” diye bir soru işaretini böyle ara ara duyuyoruz DEVA Partisi ile ilgili; “ya ne yapıyorsunuz bu seçimde?” diye sorular alıyoruz işte o soruların cevabını net bir şekilde burada bugün Bursa’dan da veriyorum.
Biz kendi adaylarımızla, kendi logomuzla ve kendi ismimizle 31 Mart yerel seçimlerine giriyoruz.
Türkiye’nin her köşesinde seçim günü vatandaşlarımız oy pusulasını ellerine aldıklarında, orada görecekler ki DEVA Partisi var, DEVA Partisi’nin adayları var ve gönül rahatlığıyla DEVA Partisi’nin logosunu ve adaylarının isimlerinin altına “evet” mührünü basacaklar. Bu seçim, öyle bir seçim.
Ve böylece temiz ve iyi yönetime de destek verecek vatandaşlarımız.
Türkiye’nin her yerinden vatandaşlarımız bileğinin gücüyle, alnının teriyle, boğazından haram lokma geçmemiş adaylarımıza oy verebilecek.
*****
Değerli arkadaşlar, biz Türkiye’nin ülkeyi yönetmeye en hazır siyasi partisiyiz en hazır. Burada tam 23 tane eylem planı ile vatandaşlarımızın karşısındayız. Bu eylem planlarımız her alanı kapsıyor.
İnşallah seste sorun yoktur. Ses de var mı? Evet, işte böyle yedekli çalışmak çok önemli. Ülkeyi yıllarca yönetirken hep yedekli çalıştık.
Merkez Bankasında rezerv biriktirdik ve yine Merkez Bankası’na yedek akçeler biriktirdik ama baktık o tek adam sistemi başladı ya bir de birinci damat geldi ve bir günde ya bir günde yedek akçeleri sıfırladılar. Bir günde sıfırladı. Yılların biriktirdiği yedek akçeyi. Yılların rezervlerini harıl harıl harcırlar, tüketilen hala Merkez Bankası ekside net olarak ekside…Neyse biz sözünüze dönelim.
Burada değerli arkadaşlar dediğim gibi eğitimden sağlığa, hukuk, adaletten, ekonomiye, dış politikadan, güvenliğe her şeyin çözümü var.
Ve biz yerel yönetimlerle ilgili eylem planımızı, 2 sene önce burada Bursa’da, bu kadim şehrimizde açıkladık ve belediyecilik anlayışımız nedir ortaya koyduk.
Seçimlerden 2 yıl önce bazıları diyorlar ya; “ya seçim yaklaşınca mı aklınıza geliyor?” Yo biz bu ülkeyi yönetmeye çoktan hazırız. Onun için bunları zamanında açıkladık.
Bunu açıklamakla da kalmadık. Ayrıca bir de DEVA Belediyeciliğinin “Etik Kurallar Bildirgesini” ortaya koyduk.
Yani bizim belediye başkanlarımız seçildikten sonra hangi ahlaki kurallara göre belediyeyi yönetecekler, 3 sayfalık bir Etik Kurarlar Bildirgesi’yle de bunu ortaya koyduk. Bizim adaylarımız bunu imzalıyorlar, ondan sonra adayımız oluyorlar.
Yani biraz önce değerli başkanımız Zeki Bey’in de söylediği gibi, kitabına uydurma belediyeciliği bizde yok. Bizde kurala uygun kanuna ve ahlaki kurallara uygun belediyecilik var.
Ve bu Türkiye’de ilk. Ya 100 yıllık cumhuriyette, 70 yılı aşkın çok partili siyasi sistemimizde, 4 yaşındaki bir siyasi partiye mi düşmeliydi bu? Niye kimsenin aklına daha önce gelmedi? Bir düşünün.
Çünkü arkadaşlar Türkiye’den belediyeye deyince akla gelen 4 harfli bir kelime var: “Rant”.
“Belediyecilik” deyince, artık Türk lirası değer kaybettiği için gözlerinde dolar işareti oluşan insanlar çok Türkiye’de.
Ama biz ne diyoruz? “Hem etkin yöneteceğiz, ne yapacağımız gayet iyi biliyoruz” diyoruz hem de “temiz yöneteceğiz” diyoruz. Bu 2 sütun üzerinde bizim belediyecilik anlayışımız yükseliyor.
Arkadaşlar evet yerel seçimlere doğru gidiyoruz ve yerel seçimlerde, sadece belediye başkanlarımızı seçmeyeceğiz, sadece belediye meclis üyelerimizi seçmeyeceğiz.
Aynı zamanda yerel seçimlerde bu hükûmete bir uyarıda bulunacağız.
Evet, yerel seçimlerde iktidarı değiştirme için önümüze bir pusula gelmeyecek, sandık önümüze onun için konmayacak ama yerel seçimlerde verdiğimiz karar, kullandığımız oy, iktidara aynı zamanda bir uyarı niteliği taşıyacak.
Dolayısıyla, eğer mevcut iktidardan memnun değilseniz, bir önceki seçimlerde AK Parti’ye veya irili ufaklı ortaklarına veya Sayın Erdoğan’a oy verdiyseniz ama memnun değilseniz, “Ya bir uyarmamız lazım. Bunlar doğru işler yapmıyor, sıkıntı büyüyor” diyorsanız o zaman bu seçimler aynı zamanda Sayın Erdoğan’a, iktidara bir sarı kart gösterme seçimidir. “Sarı kart” diyeceğiz, sarı kart. Bunu da sandıkta oylarımızla diyeceğiz. Başka türlü arkadaşlar inanın sorunlar büyür.
“Ya ben bütün her türlü hukuksuzluğu yapıyorum, milletle fakirleşiyor, emeklinin hali perişan ama hala bana destek vermeye devam ediyorlar. Demek ki ben bu bildiğim yolla devam edeyim” İnanın derler buna.
Yaptıkları bütün hukuksuzluğu gidip; “milleti ben tescil ettirdim arkadaş, demek ki millet hukuksuzluğa razı” derler bunu.
Onun için ne yapacağız? Hep beraber sarı kartı göstereceğiz. Sarı kartın arkasına yazacağız.
Bir, Erdoğan iktidardan irili ufaklı ortaklarını yazacağız ve cebimize koyacağız. Ne zamana kadar? Genel seçimlere kadar.
Genel seçimlerde de inşallah hep beraber bu iktidara kırmızı kart inşallah göstereceğiz.
*****
Değerli arkadaşlar,
Bir şehre hizmet etmek, sadece yeni altyapı, yeni yollar, yeni binalar yapmak demek değil;
Aynı zamanda mevcutu da, tabiatı da, tarihi de korumak demektir.
İktidarın belediyeciliği, bu yönüyle sınıfta kalmıştır.
Ne demişti Sayın Erdoğan: “İstanbul’a ihanet ettik, bundan ben de sorumluyum” demişti.
Şöyle, İstanbul’un suretini bozan ne kadar proje varsa arkadaşlar, hani şehrin bir tarihi sureti var, bir de aradan bir sürü çıkıntılar var. Hani güneş doğarken batarken baktığımız şöyle ufuk çizgisindeki çıkıntılar. O çıkıntıların inanın hiçbiri kendinden habersiz yapılamaz. Mümkün değil.
Çünkü aslında fiilen 2002’den bu yana hiçbir zaman İstanbul Büyükşehir Belediye başkanlığını aslında bırakmış değil. Yani AK Partili Belediye Başkanları görevdeyken sanmayın ki o belediye başkanları rahat çalışıyordu, akıllarına geleni yapıyordu, değil.
Büyük projeler için izin almadan, olur olmadan, eğer orada farklı ilişkiler varsa o ilişkilerden haberdar olmayan o ilişkilerin organizatörü olmadan bir büyük projenin gerçekleşmesi mümkün değil.
Bu ihanet kelimesinin Sayın Erdoğan henüz Bursa için söylemedi ama yeşil Bursa griye boyandı; değil mi?
Bursa'nın silueti altüst oldu.
Bir zamanların şeftali bahçeleri, bu verimli topraklar tamamı şu anda imar işgali altında tam.
Tam da bu nedenle:
Hanlarıyla hamamlarıyla, camileriyle türbeleriyle, şehrin üzerinde heybetiyle bekleyen Uludağ’ıyla, eski başkentimiz Bursa’nın tarihine ve tabiatına sahip çıkmak en önemli önceliğimiz olmak zorunda arkadaşlar.
Bu bize tarihin yüklediği bir sorumluluk.
“Bursa” demek, tabiat ve kültür mirası demek.
Atalardan kalan tabiat ve kültür mirasını korumak, yaşatmak, sonraki nesillere güzelleştirerek devretmek bizim belediye başkanlarımızın en önemli sorumluluk alanı.
Her şey geliyor, geçiyor. Şu etrafta gördüğünüz beton binaların tamamı, içinde bulunduğunuz bina dahil 100 sene sonra olmayacak. Çünkü betonun ömrü maksimum 100 sene. Ama Ulu Cami orda duracak. Uludağ orada duracak.
İşte bu ülkenin tarihine, kültürüne yakışan bir belediyecilik anlayışı biz istiyoruz adaylarımızdan.
Geçtiğimiz yıl Uludağ Alan Başkanlığı kuruldu; biz zannettik, gayet güzel bir koruma için falan bir şeyler nihayet uyandılar diye, baktık ki 2 bin hektarlık bölüm “milli park” kapsamından çıkarılmış.
Basamak basamak basamak nereye el atsalar orada diyorum ya 4 harfli o kelime “rant” hemen akıllarına o geliyor.
Biz, Uludağ’a sahip çıkacağız; yok olmasına da şehirle bağlantısının kopmasına da izin vermeyeceğiz;
Bursa’yı, haksız rant oluşturarak büyüyen ilçelerden ibaret gören bu anlayışı sileceğiz.
Çarpık kentleşmeye engel olacağız; kentsel yenilemeyi zamanında, ilkeli bir şekilde ve uygun maliyetlerle gerçekleştireceğiz.
Ödemelerini kolaylaştıracağız, kira ve ödeme destekleri ile ilgili gayet güzel hazırlıklarımız var.
Bursa'nın en önemli büyüyen sorunlardan birisi trafik değil mi arkadaşlar? Herkes şikâyet ediyor, yollar yetmiyor.
Ya bu o kadar aslında hesap kitap meselesi ki! E siz bugün Nilüfer’de daha 15-20 sene önce yapılmış 4-5 katlı binaları yıkıp yerine 12, 13, 14 katlı binalar dikerseniz ve aynı sokak genişliğiyle aynı cadde genişliğiyle, 2-3 misli 4 misli insanın o trafikte yer alacağını hesap etmezseniz, ondan sonra dönüp “Allah Allah niye trafik tıkanıyor, ne oldu” diye boş boş sorarsınız yani?
Önce altyapı önce altyapı.
Önce altyapı, sonra üst yapı. Önce üst yapıyı yapıp ondan sonra “ya bakarız altyapının durumuna sonra” derseniz işte o tersten çalışmak oluyor.
Değerli arkadaşlar,
Bursa aynı zamanda tarım şehri,
Kestel’deki çiftçilerimizin çektiklerini, gübre fiyatlarını, artan döviz kurunun getirdiği yükü biliyoruz.
Tarım maliyetlerinin inebilmesiyle ilgili bizim Tarım Eylem Planımız, 1 nolu eylem planımız son derece önemli ve biz bunu ne yaptık arkadaşlar? Bütün bu hazırlıkları seçimden hemen sonra Cumhurbaşkanına, bakanlara, bakan yardımcılarına, bütün milletvekillerine gönderdik. “İnşallah ufkunuzu açar” dedik.
“Tarımda çiftçiye destek vermeniz lazım” dedik. “Gübrenin yemin yarısını devletin karşılaması lazım” dedik. Ve “bütün imkanların çiftçi için seferber edilmesi lazım” dedik. “Çiftçimizin kullandığı mazota elektriğe yeme destek verilmeli” dedik.
Çünkü biliyoruz ki çiftçimizin maliyeti düşmeden Türkiye’den bu gıda enflasyonu düşmeyecek. Dünyada geçen sene gıda fiyatları %10 düştü. Türkiye'de TÜİK'in açıkladığı gıda enflasyonu %70’lerde.
Şimdi diyorlar ki; biz faizi artıracağız, gıda fiyatlarını düşüreceğiz ya da enflasyonu düşeceğiz.
Ya arkadaş, Türkiye’de gıda fiyatlarının artmasının sebebi çiftçilerimizin maliyetlerinin artması.
Çok büyük talep var, vatandaş parayı koyacak yer bulamıyor, çok talep sebebiyle fiyat artıyor değil ki ya! Bilmiyorlar inanın bilmiyorlar… Yani oturup şurada Bursa’nın ilçelerinde 10 tane çiftçiyi toplasalar sorsalar anlayacaklar ama bunu da yapmıyorlar.
Ve tarıma verilen önemli bir göstergesi arkadaşlar bu yılki bütçede tarıma ayrılan rakam ne kadar biliyor musunuz? 91 milyar.
Peki seçimden bu yana kur korumalıya ödedikleri ne kadar, sadece kur korumalının kur farkına? 800 milyar.
Peki bu yıl bu yıl bütçeye faiz diye koydukları rakam ne kadar biliyor musunuz? Faiz öleceğim diye koydukları rakam, 1 trilyon 253 milyar.
Rakamlar ortada ya, öncelikler ortada. Sadece seçimden bu yana 800 milyar korumalıya kur farkı, artı bu yıl bu yıl korumalıya ne kadar ödeyecekler bilmiyoruz çünkü karanlık sonradan biz tersten hesaplarla zor buluyoruz rakamları ama hesap ediyoruz sonuçta, çünkü biliyoruz işe. Faizle 1 trilyon 200 etti mi size 2 trilyon.
Yani bu yıl çiftçiye verilecek desteğin tam 22 katını faizi ve kur farkına ödediklerini zaten biz hesap etmiş durumdayız, daha da bu yılın kur farkı eklenecek buna. Hesap bu…
Bu şartlarda bizim çiftçimiz nasıl üretecek? Nasıl yüzü gülecek mümkün değil.
Bir başka önemli alan turizm.
Turizm şehri Bursa’mızı, yılın birkaç ayına hapseden turizm anlayışını terk etmemiz gerekiyor;
Bakın ben Dışişleri Bakanlığımda o dönemde Bursa’yı uluslararası planda ön plana çıkartmak için çok önemli ziyaretler planladım, düzenledim, hatırlarsınız.
Bütün dünyanın Bursa’yı konuştuğu günler benim Dışişleri Bakanlığı dönemim. Çünkü, Bursa bir dünya kenti bakmayın. Bu dar kafalı dar zihniyetle insanların Bursa’ya kendi o dar zihniyetlerini hapsettiklerine.
Bursa'nın çok büyük potansiyeli var ve Bursa’nın bu büyük potansiyelinin, turizm potansiyelinin 12 aya yayılması için çaba sarf edeceğiz.
Hanların hamamların, camilerin türbelerin oluşturduğu mevcut kültür turizmi potansiyelini en iyi şekilde değerlendireceğiz.
Ama bu baştan da söylediğim gibi şehircilik anlayışıyla tarih, kültür, doğa mirasını korumayı hep beraberce ele alarak mümkün.
Bursa’mızın sanayi bölgelerinin limanlarla, diğer kentlerle buluşmasının hızlanması gerekecek...
Yeni projelerle, tedarik zincirinin güçlenmesi için elimizden geleni yapacağız.
Lojistik de çok önemli bir sorun. Çünkü Bursa büyük bir sanayi şehri aynı zamanda ama sanayinin altyapısı yetersiz. Bunun için de belediyelerimizin iyi çalışması gerekecek.
Biz yerelde çözümler üreteceğiz ki merkezi hükûmete örnek olsun.
Biz yerelde iyi çalışacağız ki insanlar bakacak “ya bu DEVA belediyeleri gerçekten çok iyi iş çıkarıyor” diyecek ki günü geldiğinde genel seçimlerde inşallah vatandaşlarımızın ilgisini, alakasını o güçlü desteğini yanımızda hissedeceğiz.
Değerli arkadaşlar, biz tüm çözüm planlarımızı nasıl iktidara gönderdiysek yerel yönetimlerimizdeki oluşturduğumuz örneklerle de merkezi hükûmete, iktidara ülke nasıl yönetilir, kamuoyu nasıl yönetilir inşallah göstereceğiz.
*****
Arkadaşlar,
Bursa, demokrasinin yerelden başlayacağını biliyor.
Bursa, hakla adaletle yönetilmeyi istiyor.
Bursa, iktidarın görmezden gelmesine, yatırım yapmamasına kurban edilemez.
Bursalılar gayet iyi biliyor bunu biliyor ve inşallah biz de bu perspektifi hazırlanıyoruz.
*****
Değerli bursalar, değerli vatandaşlarım,
2021’in son günlerinde aranızdaydım.
İl kongremiz vesilesiyle geldiğimde size hayalimizden bahsetmiştim.
Usta yazar Tanpınar’ın dediği gibi demiştim:
“Bu hayâle uyur Bursa her gece,
her şafak onunla uyanır, güler.”
Biz bu hayale uyanacağız. Bu hayalle güleceğiz. Bu hayalle güçleneceğiz.
Bursa’da demokrasi diyeceğiz.
Bursa’da atılım diyeceğiz.
Bursa’da, Bursa’nın DEVA’sı hazır diyeceğiz.
Değerli arkadaşlar biliyorsunuz biz bugüne kadar, Türkiye genelinde 4 Büyükşehir Belediye başkan adaylarımızı açıkladık ama bunlardan birisi de Bursa’ydı.
Dolayısıyla Büyükşehir Belediye başkan adaylarımızı, 5 tane de ilçe adayımızı açıkladık. Kalan 12 ilçede de adaylarımız üzerinde hızlı bir şekilde çalışıyoruz ve onları da inşallah en kısa zamanda açıklayacağız.
Ve ben şimdi sizlere biraz önce tek tek kısa kısa şöyle bir hitap ettiler ama şöyle arkadaşlarımıza adaylarımızı tek tek ismen bir davet edeceğim buraya yanıma. Beraberce bir adaylarımızla, Bursa teşkilatımıza hep beraber bir aile, geniş bir cephe oluşturduğumuzu hep beraber göstereceğim ama önce Büyükşehir Belediye Başkan adayımız Zeki Kahraman Bey'i şöyle bir davet ediyorum
Zeki bey, bizim biliyorsunuz il başkanımız idi. Daha sonra bayrağı yeni il başkanımıza devretti ve büyükşehir adayımız oldu.
Bursa'nın yakından bildiği, tanıdığı bir isim. Kendisi hukukçu. Çünkü biz “hukukla, adaletle yönetilmezsek hiçbir şeyi çözemeyiz” diyoruz biliyorsunuz.
Bursa'da daha önce baro başkanımızdı biliyorsunuz ve inşallah Büyükşehir Belediye Başkanı olduğunda bu şehri layık olduğu şekilde hem düzgün hem de adil bir şekilde, temiz bir şekilde yönetecek bir arkadaşımız.
Her adayımız için söylüyorum iddialıyız. Bizim her bir adayımız mevcut başkandan da diğer adaylardan da daha düzgün yönetir ve daha temiz yönetir diyoruz. Böyle bir iddiamız var ve inşallah vatandaşlarımız, halkımız adaylarımızı daha yakından tanıdıkça 31 Mart’a kadar böyle iyice senli-benli oldukça bunu daha iyi anlayacaklar.
İnegöl alfabetik sıraya göre gidiyorum, ilçelerde. İnegöl belediye başkan adayımız Onur Metin Baş’ı şöyle davet edeyim. Onur Bey’de başından beri bizlerle beraber. İnegöl’de çok sevilen, tanınan bir aileye mensup. Kendisi mühendis, girişimci ve sivil toplumcu.
Karacabey Belediye Başkan Adayımız Yasemin Tuna. Biz dün akşam Balıkesir’den gelirken Bursa’daki ilk programımızı Karacabey de yaptık ve gördüm ki bütün Karacabey Yasemin hanımı artık biliyor, tanıyor. Hatta otobüsün kapısını açtık bir yerde vatandaşımız geldi dedi ki “Bizim desteğimiz, oylarımız sizinle. Sizin bir kadın adayınız vardı. Neydi dedi ismi?” dedi. Yasemin'i de arkamda, Yasemin Hanım dedim burada. “İşte biz ona oy vereceğiz” dedi. Kendisi hem İsviçre’de hem burada Türkiye’de girişimci Karacabey’de yardım kuruluşlarında ve sivil toplum kuruluşlarında fail. Anne çocukları burada eğitim görüyor ve ilk açıkladığımız adaylardan çalışmasına erken başladı ve erken başlamanın sonuçlarını da dün biz Karacabey’de gördük ve inşallah Karacabey’e bir kadın eli değecek. Bunu inşallah gördük, bekliyoruz.
Mine Norşon, Mudanya…
Mine Hanım da baştan beri bizimle beraber. Partimizle beraber. Kendisi A Grubu şehir plancısı. Belediyeciliğin ve Bursa’nın en çok ihtiyaç duyduğu alanda kendisi uzman. Bursa ve çeşitli illerde Bayındırlık ve Şehircilik Müdürlüklerinde uzun yıllar tecrübe kazandı. Ve yine şu anda aynı sektörde kendi işi var. 2 çocuğu var ve beyin göçü yapmış bir anne.
Nilüfer…
“Nilüfer’e Nilüfer yakışır” dedik ve Nilüfer Akçakoca Demir bizim Nilüfer Belediye başkan adayımız. Kendisi çevre mühendisi ki belediyecilikte en önemli konulardan birisi biliyorsunuz. Biz “temiz belediyecilik” diyoruz ya tabii temiz belediyecilik hem ahlaki açıdan temiz ama bir de çevre açısından temiz bir belediyecilik diyoruz. İşte bu da Nilüfer hanımın tam uzmanlık alanı. Kendisi yine sivil toplumcu ve anne.
İlhan Menge, Osmangazi...
İlhan Bey de hukukçu, iş insanı. Gerçekten hukuku olmadan adalet olmadan ekonomi olmaz diyoruz ya hukuk olmadan adalet olmadan belediyecilik de olmaz. Dolayısıyla bizim hem büyükşehirde hem de Osmangazi’de hukukçu adaylarımız var.
*****
Hepsi DEVA’lı, hepsi bugün belediyeyi, yarın ülkeyi yönetmeye aday insanlar.
Ödevlerine çalıştılar, çalışıyorlar.
Yaşayarak ödevlerine çalışıyorlar:
Onlar Belediye deyince gözlerinde rant oluşanlardan değil.
“Belediye “deyince güzel bir şehir, yaşanabilir bir şehir. Hele hele Bursa’da bu kadim şehirde kültür mirasıyla, doğa mirasıyla yaşayan bir şehir.
Değerli arkadaşlar, bakın biz böyle diyoruz ya hani ilk seçimlere giriyoruz. Bizim belediyecilik anlayışımız şöyle bir görsün diye, çok kısa bir örnek verip sözlerimi tamamlamak istiyorum.
6 Şubat’ta deprem oldu değil mi? 1 yıla yaklaşıyor. Deprem bölgesinde 11 tane il var. Yardıma ihtiyaç oldu. 6 Şubat’ta deprem oldu. Biz teşkilatlarımıza 6 Şubat günü sadece bir whatsapp mesajıyla dedik ki “deprem bölgesinde acilen şu 8 -10 kalem ihtiyaç var.” Dolayısıyla bunlarla ilgili hani eğer bir yardım toplayabilirseniz iyi olur çünkü şimdiden hazırlanalım diye. 6 Şubat’ta bir Whatspp mesajıdır o kadar.
7 Şubat akşamı tam 100 tırlık yardım Türkiye genelde hazırdı. Sadece sadece teşkilatlarımız tarafından organize edilen ,organizasyon hızına bakın.
Kızılay çadırlarını bir başka yardım kuruluşuna satmakla meşgul. Bizim arkadaşlarımız 2 günde 100 TL topladı, 5 günde çıktı 250 TL.
Yetmedi AFAD'a gittik dedik ki; daha ikinci gün “ya bizim tırlar var, biz plaka verelim ve içerik lisesini verelim. Siz de depo gösterelim. Bizim tırlarımız gitsin, o depolara boşaltsın” çünkü bunları dağıtmak AFAD’ın işi değil mi? Onların organize etmesi gerekiyor. Telefon verdiler, isim verdiler. “Tamam siz bu telefonu ismi arayın. Biz sizi adres gösterelim” diye. Bekle bekle yok.
En sonunda dedik ki arkadaşlarımıza, teşkilatlarımıza bu sefer deprem bölgesine siz kendi imkanlarınızla dağıtın, çünkü bunları adres veremiyor. Millet aç susuz, enkaz altında bekleyecek zaman yok yani.
Depremin üçüncü günü Antakya’daydım. Dördüncü günü İslâhiye’deydim. Bizim Gaziantep İl Başkanımız bugün milletvekilimiz İslâhiye’de depoyu tutmuş. Daha dördüncü gün tırlar iniyor, Yardımlar küçük araçlarda dağıtılıyor.
Beşinci gün Malatya’daydım. Kahramanmaraş’taydım, bizim il başkanlarımız depoları tutmuşlar, tırlar oraya iniyor ve yardımlar dağıtılıyor. Ya koskoca devlet varken devletin bu iş ile ilgili sorumlu kurumları varken bu tırları oluşturmak dağıtmak, 4 yaşında bir siyasi partiye mi düşmeliydi? Ki o gün daha 3 yaşındaydık.
Bunu şunun için örnek veriyorum yerinden yönetim var ya yerinden, yani yerele kararları bırakmak ve dürüst ve ehil kadrolarla sistemi oluşturmak. Bunu yaptığınızda demek ki iş nasıl hızlı oluşuyor, nasıl hızlı hızlı organizasyon kabiliyeti oluyor… Demek ki neymiş bizim o 11 ildeki il başkanlarımız iş başa düşmüş, test edilmişler. Ve bir hafta gibi kısa bir süre içerisinde devletin yapamadığını o illerde yapmışlar. Bu şu demek; DEVA kadroları böyle kadrolar. İş başa düştüğünde hızlı ve düzgün iş yapacak kadrolar. Bunu test ettik. 81 il başkanımızın 70’i yardım topladı. 11’de o yardımı orada dağıttı ve bunu bir hafta gibi kısa bir süre içinde yaptılar.
Demek ki bir belediyeye yönetme imkanları ellerinde olsa arkadaşlarım neler neler yapacaklar? Gelsin artık siz hayal edin diyorum. Tekrar hayırlı olsun diyorum…