19 Ekim 2021 DEVA Partisi Genel Başkanı Ali Babacan’ın 1. Olağan Kahramankazan İlçe Kongresı̇ Konuşması

19 Ekim 2021

Genel Başkanımız Ali Babacan’ın Kahramankazan İlçe Kongresi Konuşması

DEVA Partisi’nin değerli Genel Merkez Kurul üyeleri,
Ankara il teşkilatımızın ve Kahramankazan ilçe teşkilatımızın çok değerli

başkanları,

Siyasi partilerin ve sivil toplum kuruluşlarının kıymetli temsilcileri,

Değerli muhtarlarımız,

Değerli teşkilat mensuplarımız,

Ulusal ve yerel basınımızın değerli mensupları,

Ekranları başında ve sosyal medya hesaplarımızdan bizleri izleyen tüm vatandaşlarımız;

Hepinizi en içten duygularımla selamlıyor, Kahramankazan teşkilatımızın birinci olağan ilçe kongresine hoş geldiniz diyorum.

*****

Bugün burada, Kahramankazan’da olmanın gerçekten ayrı bir anlamı var.

15 Temmuz 2016 gecesi, FETÖ terör örgütünün hain darbe teşebbüsüne karşı dimdik duran; tankların, zırhlı araçların karşısında göğsünü siper eden siz değerli Kahramankazanlı arkadaşlarımla beraber olmak benim için büyük bir gurur.

15 Temmuz gecesi milletimiz, devleti ayakta tuttu. 15 Temmuz gecesi milletimizin feraseti, sağduyusu ve cesareti demokrasimizi diri tuttu.

15 Temmuz’dan hemen sonra Kazan’a gelmiştim. Şehitlerimizin ailelerini ve yaralılarımızı ziyaret ettim. İlçe meydanında vatandaşlarımızla buluşmuş, onlara hitap edip, milletimiz adına Kahramankazan’a şükranlarımı sundum.

Gerçekten, büyük bir kahramanlık örneğiyle demokrasimize sahip çıkmış tüm Kahramakazanlı vatandaşlarımızı tekrar tebrik ediyor; şehitlerimize Allah’tan rahmet diliyorum.

Ruhları şad olsun.

*****

Değerli arkadaşlarım,

Sözlerimin başında, hepinizin huzurunda, geçtiğimiz hafta yitirdiğimiz, değerli yol arkadaşımız Şerife Türedi’yi anmak istiyorum.

Şerife Hanım, Tekirdağ ilimizin merkez ilçesi Süleymanpaşa ilçesinin kurucu ilçe başkanıydı. Türkiye’nin ilk kadın engelli ilçe başkanıydı.

Biz hep beraber, siyasetteki tüm engelleri yıkmak üzere yola çıkan hareketiz. Şerife Türedi de bu engelleri yıkıp canla başla, gece gündüz bizlerle birlikte çalışan bir yol arkadaşımızdı.

Bu ani ve erken kaybımız nedeniyle bir kez daha kendisine Allah’tan rahmet diliyor, ailesine ve tüm partili yol arkadaşlarıma başımız sağlığı dileklerimi huzurlarınızda tekrar ifade etmek istiyorum.

*****
Değerli arkadaşlar,

Biliyorsunuz salı ve çarşamba günleri TBMM’de grup toplantıları oluyor. Parti genel başkanları grup konuşmaları yapıyor. Az evvel krizlerin ortağı sayın Bahçeli “krizlerin ortağı” dememize çok alınmış olacak ki grup toplantısında bizlere cevap vermiş.

Üslubu malum; daha evvel söylemiştim sayın Bahçeli konuşurken 18 yaşından küçükleri ekranlardan uzak tutmak lazım. Hakaretlerine cevap vermeyeceğiz.

Kendisine sormak istiyorum: Siz krizlerin ortağı değil misiniz?

Bugüne dek, soruyorum bakın tekrar, bugüne dek bu milletin hayrına, bu milletin menfaatine ne iş yaptınız? Türkiye’nin ekonomisine, hukukuna hangi katkıda bulundunuz?

“Ben şu konuda başarılı oldum, 99’da kurulan hükûmete ortaktım ve şu başarıyı ortaya koydum. Bugün hükûmete ortağım, şu başarıyı ortaya koydum” diyeceğiniz ne var? Hafızamı zorluyorum, herkese soruyorum. Bir örnek bulamıyorum.

Ne diyor bugünkü konuşmasında? “Kriz yok” diyor. Ben 60’dan fazla ilimize gittim. Geçen hafta Adana’daydım. Kozanlı vatandaşlarımızla buluşup dertleştik. Arkasından Mersin’deydim, Akdeniz ilçesinde vatandaşlarımızla buluştuk, dertleştik. Arkasından Eyyübiye kongremiz vesilesiyleŞanlıurfa’daydım. Şanlıurfa’nın mahallelerini, cadde ve sokaklarını dolaştık; esnafıyla, çiftçisiyle dertleştik.

Herkes “Böyle bir şey görmedik” diyor. Çiftçimiz ‘Ben hayatımda böyle bir dönem yaşamadım’ diyor. Esnafımız ‘Bu kadar büyük bir krizle karşı karşıya kalmadık’ diyor. Sayın Bahçeli ‘Kriz yok’ diyor.

Gerçekten ülkeden habersiz. Zaten bu hükûmet küçük büyük ortaklarıyla gerçekleri inkâr ettikleri için ülkenin sorunlarına çözüm bulamıyorlar. Ankara’da kapalı kalmasalar, bizim gibi gezseler, esnafla çiftçiyle dertleşseler belki görecekler ama yerlerinden kalkmıyorlar.

Sayın Bahçeli’ye sesleniyorum: Size ortak olduğunuz krizleri hatırlatmaya devam edeceğiz. Hiç kaçış yok, inkâr etmesin.

Yaşı 30-35’in üzerindeki herkes hatırlar; 2001 yılında bu ülkeyi bu milleti fakirleştirdiğiniz krizi biz unutmadık, unutmayacağız, unutturmayacağız.

Yazar kasalar başbakanlık binasının önüne atıldığında, sizin çalışma odanız o binadaydı.

Millet açlıktan, yoksulluktan bitapken siz o koltukta oturuyordunuz.

Üstelik Devlet Planlama Teşkilatı size bağlıydı. Ekonomik planlamanın yapıldığı kurum size bağlıydı.

Tek gecede 20’ye yakın banka battığında DPT’den sorumlu başbakan yardımcısıydınız.

Millî gelirin üçte birini kaybettiğimiz dönemde o günkü hükûmetin ortağıydınız. O tarihte gecelik faizler yüzde 7500’ü görmüştü. Yıllık enflasyon yüzde 70’leri geçmişti. Siz o faizlere de ortaktınız.

Bugün ise vatandaşlarımızın boğuştuğu ekonomik ve hukuki krizlerin mimarısınız mimarı. Kaçış yok. Kaçamazsınız.

Cumhur ittifakınız, cumhurbaşkanlığı hükumet sistemi ile cumhuru batırdı, haberiniz yok mu?

Hukukta dipteyiz. Ekonomide dipteyiz. Eğitimde dipteyiz.

Ha ama nerede zirvedeyiz biliyor musunuz? Sayenizde işsizlikte zirvedeyiz. Adaletsizlikte zirvedeyiz. Faizlerde zirvedeyiz.

Bugün en zengin ile en yoksul arasındaki fark 26 kata çıktı. TÜİK’in rakamı bu. TÜİK bile gerçeği gizleyemiyor. Mızrak çuvala sığmıyor.

Taraflı cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemi başladı başlayalı ülkemizde ilave 3 milyon 200 bin kişi mutlak yoksulluk seviyesinin altına düştü.

Sendikaların yayınladığı raporlarda asgari ücretin açlık sınırının altında kaldığını Sayın Bahçeli görmüyor mu? Türk-İş’e göre açlık sınırı 3 bin 49 TL, asgari ücret 2825 TL. Yoksulluk sınırı daha yüksek, 9 bin küsur. Bahsetmeye bile gerek yok.

Açlık sınırının altında bir asgari ücret var şu anda. Sayın Bahçeli, bunlar sizin eseriniz. Siz bu esere ortaksınız. Öyle başarılı olduğu zaman ‘sahipleneyim’, kriz çıktığı zaman ‘inkâr edeyim’ yok...

Siz ‘Kriz yok’ deyin ve eserinizle övünmeye devam edin...

Değerli arkadaşlar,

Sayın Bahçeli bir de bugün ne demiş? “Sayın Babacan, cumhurbaşkanı adaylığı için Recep Tayyip Erdoğan’a imza attı, sonra gitti Abdullah Gül’ü destekledi” demiş. Sıralamada yalan söylüyor.

Biz o dönemde bir ortak aday çıkmasını, Sayın Gül’ün adaylığını destekledik. O dönemde bu, çoğu insanın bildiği bir gerçekti. O seçenek gerçekleşmeyince, Sayın Gül “Ben aday değilim” dedikten sonra ikinci tercih olarak gidip Sayın Erdoğan’a aday olarak imza verdik.

Kronolojiyi değiştiriyor. Sıralamayı değiştiriyor. “Önce imza attı, sonra destek verdi” diyor. Bu doğru değil. Yakışmıyor. Bir partinin genel başkanına doğruları söylememek yakışmıyor.

Fakat cumhurbaşkanlığı adaylığından söz açılmışken, ben size birkaç tane video göstereceğim.

Sayın Bahçeli bugün kiminle ortak biliyor musunuz? “Cumhurbaşkanı olmaz, olamaz” dediği sayın Erdoğan’la ortak ve onun cumhurbaşkanlığını şu anda destekliyor. Bakın, bir izleyelim.

Devlet Bahçeli: “Vatanı bölme, milleti 36’ya ayırma hedefinde olandan cumhurbaşkanı olmaz. Twitter’ı engelleyen, YouTube’u kapatan, kişisel hak ve hürriyetleri budayandan cumhurbaşkanı olmaz. Hukuka saldırandan, adaletten kaçandan, rüşvetçilere ve hırsızlara kol kanat gerenden cumhurbaşkanı olmaz. Kamu arazilerini zimmetine geçirenden, evdeki parayı sıfırlarken haysiyet ve inandırıcılığını da sıfıra düşürenden cumhurbaşkanı olmaz. Türklüğü reddeden, ‘T.C.’yi silen, milliyetçiliği ayak bir inkârcıdan Türkiye Cumhurbaşkanı olmaz, olamaz, olamayacaktır. Kısacası iki yanlıştan bir doğru çıkmaz. Tekeden süt sağılmaz. Balda tuz bulunmaz. Suda ateş yanmaz. Recep Tayyip Erdoğan’dan cumhurbaşkanı olmaz.”

Olayların sırasını değiştirip doğruyu söylemeyerek beni tutarsızlıkla itham eden Sayın Bahçeli bugün ne söylemiş grup toplantısında, bir de onu izleyelim:

Şu anki durumu biliyorsunuz... ama yetmemiş. O cumhurbaşkanı olmaz dediği kişiye neredeyse kayd-ı hayat ile koltuğu verdi ya, inanılır gibi değil. Bakın sayın bahçeli’nin 2023’teki cumhurbaşkanı adayı kimmiş:

Devlet Bahçeli: “Milliyetçi Hareket Partisi sözünün eridir. 2023’te cumhurbaşkanı adayımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan’dır.”

Diyecek söz yok.
Bizim alınız ak, başımız dik. Hiç kimse bizi tutarsızlıkla suçlayamaz.

Getirsinler ta 2001’den bu yana söylediğim, açıkladığım her şeyi ortaya koysunlar. Altına bugün tekrar imza atarım.

Ben hep söylüyorum: Güven güven güven. Siyasette de devlet yönetiminde de adalette de hukukta da ekonomide de başarının temelinde güven var.

Sayın Erdoğan’la ilgili böylesine ağır ithamlarda bulunup, dönüp dolaşıp ‘Bizim adayımız Erdoğan’dır diyen bir zihniyet güven oluşturabilir mi?

Ne dediği belli olmayan, dün kara dediğine bugün ak diyen, bugün ak dediğine yarın ne diyeceği belli olmayanın hiçbir lafına güven olmaz. O nedenle Sayın Bahçeli’nin herhangi bir sözünü güvenilir bulmak mümkün değil.

Sayın Bahçeli, ittifak ortağı olduğunu unutmasın. Krizlerin ortağı olduğunu unutmasın.

Bizlere sataşarak, hakaret ederek sorumluluktan kaçamaz.

Şu anda ülkemiz bu hale düştüyse, Sayın Bahçeli ülkenin bütün sorunlarının sebebine ortaktır.

Ama kendisine iyi bir haberim var: Tıpkı 2001’de onun ortağı olduğu krizden ülkeyi çıkarttığımız gibi; yine ortağı olduğu krizlerden de ülkemizi çıkaracak olan bizleriz.

O 2001 yılında gecelik faizlerin yüzde 7500’e çıktığı, 20 bankanın battığı, millî gelirimizin üçte birini kaybettiğimiz krizde Sayın Bahçeli ortaktı. Biz iş başına geldik, ülkeyi ayağa kaldırdık.

Ülke yine krizde. Yine iş başına geleceğiz. Ve yine ayağa kaldıracağız inşallah. Hep beraber yapacağız bunu.

***
Değerli arkadaşlar,

Ülkemiz ciddi bir “gerileme” dönemi yaşıyor. Daha önce de söylediğim gibi, Türkiye çoklu bir krizin içerisinde her alanda geriye gidiyor.

Her gün bir önceki günü arar hale geliyoruz.

Ülkemiz ne yazık ki olumlu göstergelerde en alt sıralarda, olumsuz tüm göstergelerde ise en üstte.

İşte daha geçen gün hukukun üstünlüğü endeksi açıklandı: 139 ülkede yapılan araştırma bu. Türkiye tam 117. sırada. Üstten bakıyorsunuz hukukun üstünlüğünün yaşatıldığı ülkelere; 1, 2, 3, 4, 10, yok. 50’ye iniyorsunuz, yok. 100’e iniyorsunuz, yok. Taa 117. sırada.

Hukuk standardımız diplerde.
Olumsuz ekonomik göstergelerde de hep zirvedeyiz.

Gençlerde ne işte ne de eğitimde olanların toplam nüfusa oranının en yüksek olduğu ülke Türkiye.

Tüm Avrupa’da faiz oranlarının en yüksek olduğu ülkeyiz. Merkez Bankası faizi yüzde 19’dan yüzde 18’e indi. 18 bile Avrupa’nın en yüksek faizi.

Üstelik ne oldu? Merkez Bankası’nın faizlerini bir puan indirince Hazine’nin borçlanma faizleri tam 2,5 puan arttı. Hazine’nin on yıllık borçlanma faizleri yüzde 17,5’tan yüzde 20’ye çıktı. Son bir ayda oldu bu.

Son bir ayda döviz kuru 8.30’dan çıktı 9.30’a.

Dolar karşısında parası en çok değer kaybeden ülke şu anda Türkiye. Yazık günah. Kur arttığı zaman A’dan Z’ye her şeye zam geliyor.

Paramız pul oldu. Paramız gün geçtikçe değer kaybediyor.

Arkadaşlar, bu ne anlama geliyor, biliyor musunuz? Bir ülkenin parasının değeri ne anlama geliyor?

İsterseniz bunun da cevabını Sayın Erdoğan’dan dinleyelim, o söylesin:

Recep Tayyip Erdoğan: “Para; tıpkı bayrak gibi, tıpkı milli marş gibi, bir ülkenin gücünü, itibarını, bağımsızlığını simgeler.”

Evet, doğru. Madem para bir ülkenin gücünü, itibarını ve bağımsızlığını simgeliyor; siz niye paramızı yere düşürüyorsunuz? Niye paramızı pul ediyorsunuz?

Gelin, kim bu ülkeye güç katmış, kim itibar kazandırmış; kim zayıflatmış bir bakalım.

Bağımsızlığımıza kim sahip çıkmış; bağımsızlığımızı kim zayıflatmış, bir bakalım.

Ben ve arkadaşlarımın işin başında olduğu dönem ile taraflı cumhurbaşkanlığı dönemi, yani partili-taraflı cumhurbaşkanıyla akraba bakanın el ele verip ülkenin ekonomisini yönettiği dönemde neler olmuş, şöyle bir bakalım.

2003’ten 2015’e kadarki dönemde döviz kurundaki yıllık ortalama artış... 2003- 2015 ne demek?

Benim ve arkadaşlarımın ekonomi yönetiminin başında olduğu, aynı zamanda ortak aklın ve istişarenin işletildiği bir dönemden bahsediyoruz. Aklın ve bilimin ışığında ülkeyi yönettiğimiz dönemden bahsediyoruz.

Artış oranı ne kadar? Yüzde 3,3. Yani 12 yıl boyunca dolar kuru yılda ortalama sadece 3,3 artmış. Gayet makul bir oran.

Bu artıştan ne gücümüze ne itibarımıza ne de bağımsızlığımıza zeval gelir.

Bir de şu son üç yıla bakalım. Yani 2018-2021 arası. Döviz kuru yıllık ortalama tam yüzde 22 artmış.

Bu sabah baktığımda dolar 9,25’in üstünde idi. Gece bir ara 9,30 falan oldu. Yani bizim 1 liramız neredeyse doların onda birine inmiş.
İtibar demişti ya, itibar... Bu mu itibarlı ülke?

Sayın Erdoğan’a soruyorum: Gücümüze, itibarımıza ve bağımsızlığımıza verdiğiniz zararın farkında mısınız? Yılda ortalama yüzde 22 artmış son üç yılda.

Bizim dönemde döviz kurundaki yıllık ortalama artış yüzde 3,3. Sayın Erdoğan’ın tek başına, bütün yetkiyi elinde toplayıp akraba bakanla beraber ülkeyi yönettiği dönemde dolar kurundaki artış yıllık yüzde 22.

Farka bakın ya.

Bu milletin alın terini nasıl ucuzlaştırdığının acaba Sayın Erdoğan farkında mı?

Arkadaşlar, bir de ne diyorlar? “Rekabetçi kur” diyorlar.

Döviz kurunu kontrol edemeyip patlatınca, aynı Nasreddin Hoca’nın eşekten düşüp de “Ben zaten inecektim” demesi gibi döviz kuru patladıktan sonra “Biz zaten rekabetçi kur istiyorduk”.

Bakın, 2003-2015 döneminde, döviz kurunun sadece yüzde 3,3 arttığı dönemde bu ülkenin ihracatı yıllık yüzde 15 artmış.

Kur yılda ortalama 3,3 artıyor; aynı dönemde ihracat yüzde 15 artıyor. Her yıl 15, 15, 15 artıyor.

Peki taraflı partili cumhurbaşkanlığı iş başına geldikten sonra ihracat yüzde kaç artmış yılda? Yüzde 6,4.

Döviz kuru yüzde 22 artıyor, ihracat yüzde 6 artıyor. Bu mu sizin ekonomi yönetiminiz?

İşine gelince “Ben ekonomistim, benim alanım ekonomi” diyor. İşte ortaya çıkarttığın ekonomik tablo bu. Yönettikleri ekonomi bu.

İhracat ne demek? Üretim demek, ülkenin ürettiğini dünyaya satarak zenginleşmesi demek.

Vaktiyle ben “orta gelir tuzağına” dikkat çekerken işte mücadele ettiğim zihniyet bu zihniyetti.

Türkiye’nin millî gelirinin zirveye ulaştığı, 12 bin 500 dolara çıktığı yıl ben arka arkaya “orta gelir tuzağı” diyordum. “Hukukta ve eğitimde gereğini yapmazsanız, bu ülke orta gelir tuzağına düşecek” diyordum.

Bana ne diyorlar? “Ya niye milletin moralini bozuyorsun? Niye olumsuz konuşuyorsun? İşte ne güzel, günün bir tadına varalım. 12 bin 500 dolara çıkmış millî gelirimiz.”

12 bin 600 dolar o gün itibariyle yüksek gelir sınırıydı. Yani 12 bin 600 olsaydı millî gelirimiz, orta değil yüksek gelirli ülkeler grubuna girecektik.

O gün bugündür ülke tepetaklak gidiyor. 12 bin 500 doları gördük, ondan sonra her sene her sene millî gelirimiz düşüyor.

Geçen sene biliyorsunuz 8 bin küsur dolardı rakam. 2023 hedefi açıkladı Sayın Erdoğan; 10 bin 700 dolar. Ya biz 2008 yılında 11 bin doları gördük. Sayın Erdoğan’ın 2023 hedefi olarak açıkladığı rakam 10 bin 700 dolar.

Orta Vadeli Program’a girip internet sitesinden bakın. 2023 hedefleri var orada.

2023’te ekonomik olarak ulaşmak istedikleri nokta, bizim zaten 2008’de çoktan elde ettiğimiz bir nokta.

Türkiye’yi 15 sene öncesine bile götüremeyecekler 2023’te.

İşte siz hukuku her gün çiğnerseniz, adaleti yok ederseniz, haksızlık hukuksuzluk yaparsanız, bu ülkenin vatandaşlarını mağdur ederseniz, zulmederseniz ülkenin ekonomisi de bu noktaya düşer.

Hep söylüyorum: Biliyorsunuz Nobel İktisat Ödülleri dağıtıldı. Son on yılın bütün Nobel ödüllü iktisatçılarını getirsinler, “Biz vallahi billahi karışmıyoruz, siz yeter ki şu ekonomiyi toparlayın” desinler. İktisatçılar bu ülkenin ekonomisini toparlayamaz.

Çünkü ekonominin temelinde hukuk var. Adalet var. Özgürlükler var.

O temeli sağlamlaştırmadan üzerine sağlam bir ekonomi inşa edemezsiniz. Ağzınızla kuş tutsanız başaramazsınız.

Ama şu anki hükûmet hukukun üstünlüğüne inanan bir hükûmet değil. Kendisini Anayasa’yla, yasalarla bağlı hisseden bir hükûmet değil.

Anayasa Mahkemesi karar alıyor, Sayın Erdoğan “Saygı duymuyorum, uymuyorum” diyor. Alt mahkeme, Anayasa Mahkemesi’nin kararına uymuyor, Sayın Erdoğan “Uymayabilir” diyor.

Anayasa’ya, kendi koyduğu kurallara uymayan, her gün kuralları çiğneyen, akşamdan sabaha ne yapacağı belli olmayan bir zihniyetin yönettiği ülkenin ekonomisi düzelebilir mi?

Hayal, hayal. Asla düzeltemeyecekler.
Yapamayacaklarını bildiğimiz için DEVA Partisi’ni kurduk. Onun için yola çıktık.

Biliyoruz ki şu anki kadrolar, şu an ülkemizi yöneten zihniyet sorunlara çözüm bulamayacak. Bu kapasitesini artık yitirdi.

Artık yorgun, yorulmuş bir iktidar var.

Biz onun için hazırlanıyoruz. Onun için Türkiye’nin dört bir tarafında örgütleniyoruz. Eylem planları hazırlıyoruz. Seçimlerden sonra kurulacak hükûmetin ilk 90 ve 360 gününde neler yapılacağını bütün detaylarıyla hazırlıyoruz.

Tam 20 ayrı alanda eylem planları hazırlıyoruz.

İnşallah bu eylem planları tamamlandığında Türkiye’nin her alandaki sorunlarının çözümünün yol haritasını tamamlamış olacağız.

İnşallah vatandaşlarımız, halkımız bize yetkiyi verdiği ilk günden itibaren hemen uygulamaya geçeceğiz. Ülkenin kaybedecek tek bir günü, saati yok.

*****

Peki biz ne diyoruz değerli arkadaşlar. Bizim hedefimiz ne?

Bizim hedefimiz: verimliliğin, yenilikçiliğin arttığı bir Türkiye.

Yeni pazarlara erişerek, yeni ürünlerin geliştirilmesine zemin hazırlayarak, ihracatımızı en yüksek seviyeye ulaştıracağımız bir Türkiye.

Kendisi kayıplarda olan akraba bakan ile taraflı cumhurbaşkanının sebep olduğu enkazı çok kısa sürede temizleyeceğiz.

Bazen vatandaşlarımızdan şunu duyuyorum: “Durum çok kötü, nasıl düzelecek?”. Bazı vatandaşlarımızda böyle bir ümitsizlik hissiyatı görüyorum, hissediyorum.

Hiç korkmayın. Evelallah, çok hızlı düzeltiriz. Çok hızlı toparlarız.

Nasıl korkulu bir kabustan insan uyanınca bir nefes alır... Türkiye de bu kabustan uyanırcasına, o hızla inşallah düzelir. Daha önce yaptık, yine yaparız.

Formül belli: Dürüst ve ehil kadroları iş başına getireceksiniz öncelikle. Siyasi ve bürokratik kadrolar hem dürüst olacak hem işini bilecek.

Ortak akılla yöneteceksiniz. İstişareyle yöneteceksiniz.

Şeffaf olacaksınız. Hesap verebilir olacaksınız.

Her alanda planınız, programınız elinizin altında hazır olacak.

Ve demokrasiye, hukuka bağlı olacaksınız. Temel hak ve özgürlükler konusunda vatandaşımızın hakkı neyse aynen tanıyıp teslim edeceksiniz.

İnanın çok kolay. Çok hızlı düzelir.

Tam 11 yıl bu ülkenin ekonomisinin başında olan bir arkadaşınız olarak, 3 yıl Avrupa Birliği, 2 yıl Dışişleri Bakanlığı yapmış bir arkadaşınız olarak, herhalde Cumhuriyet tarihinin devlet yönetiminde en uzun süre üst düzey siyasi kadrolarda görev almış bir arkadaşınız olarak bunu ben gönül rahatlığıyla söylüyorum.

Hem Türkiye’yi hem de dünyadaki iyi ve kötü örnekleri bildiğimiz için açıkça ifade ediyorum.

Vatandaşımızın, kendi ülkesinde yatırım yapmaktan korkmayacağı bir Türkiye’yi hedefliyoruz.

Eskiden Türk Lirası’yla yurt dışına çıktığınızda hiç kimse dikkate almazdı. Para çıkarttığınızda “Bu ne?” derdi. Şaka gibi bol bol sıfır var arkasında.

Ama bizim dönemimizde vatandaşlarımız Türk Lirası’nı cüzdanlarına koydular, yurt dışına çıktılar ve Türk Lirası’yla alışveriş edebildiler.

188 ülkenin ortak olduğu Dünya Bankası, bizim dönemimizde Türk Lirası cinsinden finansal enstrümanlar çıkartmaya başladı. Türk Lirası cinsinden tahvil ihraç etti.

Bakın Türk Lirası’na o kadar güveniyor ki Türk Lirası cinsinden dünyada işlem yapmaya başladı. Onurlu, itibarlı ülkenin parası işte böyle olur.

Bizim dönemde Türk Lirası’nın itibarı, gücü vardı. Şu andaki gibi değildi. İnşallah o günleri yeniden göreceğiz.
Yerli ya da yabancı fark etmez, ülkemizi bir yatırım merkezi yapacağız.

*****

Değerli arkadaşlarım,

Yaşadığımız gerileme döneminin en somut göstergelerinden birisi de dünya ekonomileri sıralaması.

Yani cari kurla, bugünkü kurla hesap edilen millî gelir açısından dünyada neredeyiz?

Hatırlarsanız, her gün söylediğim bir cümle vardı: Türkiye ekonomisi için “Küçülmüş haliyle bile dünyanın en büyük 20 ekonomisinden biri” diyordum.

Fakat maalesef en son revize edilmiş rakamlarla ortaya çıktı ki Türkiye ilk 20 liginden de düştü.

2002 yılında ekonomiyi devraldığımızda Türkiye dünyanın 21. büyük ekonomisiydi. Üzerimizde büyük ekonomiler var.

Biz ne yaptık? Kademe kademe sıraları aştık, 2015’te 16. büyük ekonomi haline geldik. 2015’te yönetimden ayrıldık, ortak akıl ve istişare bitti.

2021 yılında bu yılın kurlarıyla hesap ettiğimizde Türkiye yine dünyanın 21. ekonomisi haline düştü.

Şimdi nüfusu Türkiye’nin onda biri kadar olan ülkeler Türkiye’nin üzerinde. Şu tablo iç parçalayıcı bir tablo.

Ülke doğru yönetildiğinde nasıl basamak basamak yükseliyorsunuz, 21. sıradan 16. sıraya yükseliyorsunuz.

Ülke kötü yönetilince, istişare, ortak akıl, bilim ve rasyonalite bir kenara bırakılınca nasıl yeniden küme düşüyorsunuz, gayet güzel gösteriyor.

Bu, hezimetin resmidir. Bu resim, Sayın Erdoğan’ın eseridir. Sayın Bahçeli de buna ortaktır.

Kaçamazlar bir yana.

Kimsenin şüphesi olmasın. Beceriksiz kadroların yere düşürdüğü ekonomimizi ehliyet ve liyakatla yeniden ayağa kaldıracağız. Daha önce yaptık, yine yapacağız.

Kimsenin endişesi olmasın.

*****

Arkadaşlar,

Tüm bu ipe sapa gelmez ekonomi politikaları sonucunda halkımızın satın alım gücü çok ciddi oranda düşmüş durumda.

Örneğin genç arkadaşlarımın kullandığı ürünlere baktığımızda bunu çok açık görüyoruz.

Telefon, tablet ve oyun konsolu gibi ürünlerin fiyatlarında inanılmaz bir artış var.

Play Station’ı, iPhone’u gençlere lüks görmek bize düşmez. Gençlerin hakkıdır. Bunlar lüks değil.

Geçtiğimiz günlerde YouTube’da bir videomuzun altında bir genç arkadaşımız ne yazmış?

Bizim ekonomi yönetiminde olduğumuz dönemde, “Yazları mısır tarlasında günlük 75 lirayla çalışıp, bir ayda en son model oyun konsolunu alabilmiştim” diyor.

“Ama şu anda bir doktor, bir aylık maaşıyla alamaz” diyor. Biz gençlerin dünyadaki akranlarıyla benzer hayatlar yaşayacağı, benzer hayaller kuracağı bir Türkiye istiyoruz.”

İşte biz o yüzden “gençlerin dünyadaki akranlarıyla benzer hayatlar yaşayacağı, benzer hayaller kuracağı bir Türkiye” diyoruz.

Gençlerimiz bunu hak ediyor. İnanın hiç zor değil. Biz o günleri gördük. Gençlerimiz o günleri yaşadı.

Bugün 30’lu yaşlarının ortalarında olan arkadaşlarım çok iyi hatırlar. Gençlerimiz sırt çantasını alıp Interrail’le, tren sistemiyle Avrupa turu yapıyordu. Bunu harçlıklarından biriktirdikleri parayla yapıyorlardı.

Bugün liseye, üniversiteye giden gençlerimize bunu söylediğimiz zaman şöyle bakıyor, doları, euroyu çarpıyor “Ya olur mu öyle şey, mümkün değil” diyorlar.

Şimdi bırakın yurtdışında gezmeyi, kendi ülkelerinde kalacak yurt bulamıyor gençlerimiz. Ev kiralarını ödeyemiyor. “Barınamıyoruz” diyor gençlerimiz.

Sadece gençler değil arkadaşlar, her yaştan insan “Geçinemiyoruz” diyor.

Biraz önce emekli vatandaşımız geldi. “Ne olacak bizim halimiz, geçinemiyoruz, ayın sonunu göremiyoruz” dedi.

Geçen hafta Mersin’de parkta emeklilerimiz oturuyor, selam verdik.

Hepsi birden “Ne olacak bizim halimiz?” dediler. Maaşlar 1600 TL, 1800 TL, 2000 TL. Ağırlık bu aralarda.

Bir arkadaşlarını gösterdiler, “Bu arkadaşımız üç gündür sadece simit alabiliyor, biz şahidiz” dediler.

Emekli maaşlarını biliyorsunuz...

Senelerce kamuya hizmet ederek çalışmış memurlarımıza, emekliliğinde reva görülen hayat, açlık.

Öyle bir hale getirdiler ki “emeklilik hayali” diye bahsedilen sohbetler bile yok oldu. Eskiden bir emeklilik hayali vardı, yok oldu.

Emeklilerin şimdiki hayali; elektrik faturasını ödeyebilmek, doğal gaz faturasının altından kalkabilmek, ay sonunu getirmek... Emeklilerimizin tek hayali bu.

Koskoca ülke koca bir Survivor seti gibi arkadaşlar. Üç kuruşla hayatta kalmaya çalışan insanların ülkesi olduk.

Geldiğimiz içler acısı durum bu. Bu ülkeye çok yazık oldu. Ama artık yeter.

Türkiye’nin gençleri, kadınları, işçileri, memurları, çiftçileri, esnafı, emeklileri her şeyin en iyisini hak ediyor.

Türkiye buna layık.

Bu ülke, alın teriyle, bilek gücüyle, aklıyla çok büyük bir sermayeye sahip. Biz bunun daha fazla heba edilmesine müsaade etmeyeceğiz.

Ülkemizin daha fazla yoksullaşmasına izin vermeyeceğiz.

Bu gerileme dönemini durdurup, ülkemizi zenginleştireceğiz.

Şu andaki iktidarın zenginleşmeden anladığı ne? Etrafında gördüğü, cebinden arayıp konuştuğu birkaç iş adamı zenginleşince zannediyorlar ki bütün ülke zenginleşti.

Öyle değil. Bizim zenginleşmeden anladığımız; Türkiye’nin topyekûn zenginleşmesi. Herkesin gelir seviyesinin artması. Yoksul ile zengin arasındaki farkın kapanması...

DEVA iktidarında ülkemizde yokluk değil, bereket akacak, bolluk akacak, refah akacak.

İnanın, bu olacak.

Bir kabustan uyanır gibi rahat bir nefes alarak ayağa kalkacağız. Bu yoksulluğu, bu yokluğu sona erdireceğiz. Ekonominin çarklarını yeniden döndürmeye başlayacağız.

Şimdi Kahramankazan’dan bir söz almak istiyorum.
Hiçbir çocuğun yatağa aç girmediği bir Türkiye için çalışmaya hazır mıyız? Herkesin emeğinin karşılığını alabildiği bir Türkiye için çalışmaya hazır mıyız? Demokrasi ve atılım için çalışmaya hazır mıyız?
Evet, hep beraber hazırız.
Kahramankazan hazır, Ankara hazır, Türkiye hazır.
Biz, Türkiye’nin haysiyetli insanları için buradayız.
Hiç endişeniz olmasın. “Korkma Türkiye” diyoruz.
Hepinizi saygıyla, sevgiyle selamlıyorum.
Sağ olun, var olun.