Isparta Merkez 1. Olağan İlçe Kongresi
DEVA Partisi’nin değerli genel merkez kurul üyeleri,
Isparta il teşkilatımızın ve merkez ilçe teşkilatımızın çok değerli başkanları,
Siyasi partilerin kıymetli temsilcileri,
Değerli teşkilat mensuplarımız,
Sevgili Ispartalı gönüldaşlarımız,
Türkiye’nin farklı illerinden gelip bugün bizlerle beraber olan saygıdeğer konuklarımız,
Ulusal ve yerel basınımızın değerli mensupları,
Ekranları başında ve sosyal medya hesaplarımızdan bizleri izleyen tüm vatandaşlarımız;
Hepinizi en içten duygularımla selamlıyor, Isparta Merkez ilçe teşkilatımızın birinci olağan kongresine hoş geldiniz diyorum.
*****
Sözlerimin başında Isparta Merkez ilçe teşkilatımızda görev alan ve görev alacak tüm yol arkadaşlarımı kutluyor, kendilerine çalışmalarında üstün başarılar diliyorum.
*****
Değerli arkadaşlarım,
Dün Isparta’nın çok değerli bir evladının ebediyete intikalinin 6. yıldönümüydü.
Merhum Süleyman Demirel, İslamköy’den başlayan hayat yolculuğunu siyasi tarihimize 40 yıllık bir iz bırakarak tamamladı.
9. Cumhurbaşkanı Demirel, bilimin ve teknolojinin yanında yer alan, içinde yetiştiği Anadolu halkının gönlünde taht kuran değerli bir siyasetçiydi.
Merhum Demirel’i, doğup büyüdüğü bu topraklarda, siz değerli hemşehrilerinin huzurunda bir kez daha saygıyla ve rahmetle anıyorum.
*****
Değerli arkadaşlarım,
Bir süredir ülkemizin gündeminde vahim iddialar var.
Bir suç örgütünün başındaki şahıs tüyler ürpertici iddialar ortaya atıyor.
Bölüm bölüm videolar, tweet’ler paylaşılıyor.
Vatandaşlarımız da biraz merakla, endişeyle ve üzülerek izliyor bütün bunları.
Ne yazık ki, ülkemizin, suç örgütlerinin oyun alanına çevrildiğini görüyoruz.
Dahası, bu ülkeyi yönetenlerin, bir yandan vatandaşlarımızı korku egemenliğine hapsederken, diğer yandan da suç örgütlerine ayrıcalık tanıdıklarını, bu örgütlere geniş bir hareket alanı açtıklarını üzülerek görüyoruz.
Hukuku hiçe sayanların, ülkemizi nasıl bir bataklığa soktuklarını artık daha iyi anlıyoruz.
Hukuka uymamayı güya marifetmiş gibi anlatanların, bizzat ülkenin cumhurbaşkanı tarafından korunup kollanmasının, yakıcı yansımalarıyla karşı karşıyayız.
*****
Değerli arkadaşlarım;
Hangi sorundan bahsedersek edelim, sorunu çözmek için, sorunun kökündeki nedenlere inmek gerekir.
Sorun nedir biliyor musunuz?
Sorun; kirli bir siyaset alışkanlığının varlığıdır.
Sorun; bu kirli siyaset alışkanlığının, hukukun üstünlüğü ilkesini katletmesidir.
Sorun; bu kirli siyaset alışkanlığının, yargının bağımsızlığına ve tarafsızlığına kastetmesidir.
Sorun; basın özgürlüğüne ağır bir darbe vurulması, sivil toplumun sindirilmesi ve susturulmasıdır.
Bakın,
Çok sayıda iddia ortaya saçılıyor. Ama yargı suspus.
Üstelik yargı üyelerine yönelik iddialar da dolaşıyor.
Ama herkes suspus.
Çünkü ta işin en başındakiler, ülkeyi yönetenler suspus.
Milletin karşısına çıkıp devlet vakarıyla iddialara cevap verecekleri yerde, ne yapıyorlar?
Devletin bekası söyleminin arkasına sığınarak, insanların aklıyla alay ediyorlar.
Kimse kusura bakmasın;
Bu ülkenin bekası mafyayla, suç örgütleriyle iş birliği yaparak sağlanmaz.
Bu ülkenin, bu milletin bekası hukukla sağlanır, adaletle sağlanır. Hukuk içinde kalarak sağlanır.
Bir söylem var biliyorsunuz ne diyorlar "Mesele vatansa gerisi teferruattır." Hepimiz bu vatanı çok seviyoruz ama vatan sevgisini istismar edip ‘Gerisi teferruat’ diyerek hukuku ayaklar altına almak, hukuk devleti çerçevesi dışına çıkmak, mafyayla, çeteyle, suç örgütleriyle iş birliği yapmak, vatanı sevmek değildir arkadaşlar.
Bakın bizim ilk meclisimiz ne zaman kuruldu? 1920. Bir yandan cephede Kurtuluş Savaşı verilirken bir yandan bizim ilk meclisimiz her gün açıktı. Her gün o mecliste tartışmalar yapılırdı, kararlar alınırdı. Bu kararlar yazılı hale getirilirdi. Hatta ara ara bunu eleştirenler çıkıyordu o dönemde. Ya bir yanda savaş var bir yandan siz burada mecliste kanuna ne ulaşıyorsunuz diye. Hâlbuki o günün sağduyulu insanları ne diyorlardı? "Cephede bizi güçlü kılacak, buradaki hukuktur" diyorlardı. O gün "Mesele vatansa, gerisi teferruat olur. Kapatalım şu meclisi yürüyen gidelim" demiyorlardı.
Değerli arkadaşlarım,
Hukuk devleti çerçevesinden çıkmanın hiçbir mazereti olamaz. Şu anda meclis, hükûmetin elinde değil mi? İsteyip de çıkaramadıkları hangi yasa var? Bugün Cumhurbaşkanı’nın talimat verip de meclisin yapamayacağı ne var? Atılacak her adımın hukuk içerisinde yapılması lazım. Kurallı bir yönetim anlayışının hâkim olması lazım ülkede.
*****
Değerli arkadaşlar;
Şu kulaklarını tıkadıkları, üstüne yattıkları konulara bir bakalım, neler olmuş?
İddialara göre; tabii bunlar iddia, itham. Ama bu iddialarda bulunan da, bu ithamlarda bulunan da suç örgütünün başı ve bizzat bu suçların içindeki kişi. Onun için zaten takip ediliyor, onun için dinleniyor ‘Bakalım ne diyecek?’ diye.
Suç örgütlerinin liderleri, siyasetçiler, bürokratlar, iş insanları ve medya mensupları arasında akla, hayale sığmayacak bir düzen kurulmuş.
Televizyonlarda sıkça görünen, halkımızın her gün ekran başına geçip izlediği bir gazeteci, bir iş insanı ile adli makamlar arasında arabuluculuk yapmış.
Ortada devlet içi kliklerden söz ediliyor. Milyon euro’lar havada uçuşuyor.
Bir yandan gittiğimiz her ilde, her ilçede vatandaşlarımız geliyor ‘Ben işsizim’ diyor. Emeklimiz geliyor ‘Ben 1500 lirayla, 1600 lirayla nasıl geçineyim?’ diye bize soruyor. Bir yandan da hukuk dışında o kirli siyaset anlayışının egemenlik alanında milyon euro’lar havada uçuşuyor.
Deniyor ki; ‘O gazeteci, bu iş insanının yargıdaki meselesini çözmek için 10 milyon euro istemiş.’
Başka ne diyorlar?
Büyük bir medya grubu, siyasi bir talimatla el değiştirmiş. 750 milyon dolar gibi bir rakam. Neredeyse 1 milyar dolara yakın yani. Rakama bakın. Bu işin finansmanı da yine siyasi bir talimatla sağlanmış.
Daha neler, neler...
Ha bu arada milletimiz fakirleşmiş, vatandaşlarımız yatağa aç yatıyor hiç kimsenin umurunda değil. Kirli siyaset anlayışı, bu güç zehirlenmesi bunlarla uğraşıyor, bunlarla.
Değerli arkadaşlarım;
Bu vahim iddialar ne anlama geliyor biliyor musunuz?
Basını susturmuşlar.
Yargıyı susturmuşlar.
İş dünyasını susturmuşlar.
Tüm bu düzen içinde hâlâ mesleğini layıkıyla yapmaya çalışan gazeteci arkadaşlarımı tenzih ederek söylüyorum:
Basının çetelerle iş tuttuğu bir yerde hukuk olmaz.
Basın özgürlüğünün olmadığı yerde demokrasi işlemez.
Hep söylüyorum; özgür basın hayat kurtarır.
Nitekim değerli arkadaşlar, aylardır bu iddialar karşısında doğru dürüst işlem yapan bir yargı da yok.
Biliyorsunuz; tüm bu çirkin, kokuşmuş, suç örgütleriyle iç içe geçmiş olaylar, kabineden bir ismin etrafında böyle dönüyor dolaşıyor, dönüyor dolaşıyor .
Biliyorsunuz iki kere canlı yayına çıktı. Hatta sonraki iddialarda adı geçen gazetecilerden biri de vardı karşısında.
Bakın, ilişki yapısına bakın, kumpasa bakın. Ama bu kumpas değerli arkadaşlar, tüm halka karşı kuruluyor, tüm halka. Soru soran da iddiaların içinde, soruyu cevaplayan da bu iddiaların içerisinde. Tiyatro, tiyatro düzeneği kurmuşlar. Millete uzun uzun böyle episode’lar halinde, bölümler halinde Netflix serisi gibi izletiyorlar bunlar. Bugün o gazetecinin yükünü çalıştığı medya grubu taşıyamadı, takip etmişsinizdir. Ve en sonunda istifa etmek zorunda kaldı. Bakın bir gazeteci ama bu iddialar karşında onun işvereni ‘Ben bu yükü çekemem’ dedi, ‘Arkadaş’ dedi. Onunla ilgili iddiaların kaç katı iddiaların tam da ortasında adı geçen o bakanın yükünü Sayın Cumhurbaşkanı hâlâ nasıl çekiyor? Ben anlamıyorum. Hâlâ o yükü çekiyor. Ve ben şimdi kendisine sormak istiyorum: Sayın Erdoğan, siz bu yükü taşımaya gerçekten devam edecek misiniz? Ülkenin iç güvenliğini sağlamakla görevlendirdiğiniz bu kişinin kendisinin bir güvenlik sorunuolmasına ses çıkarmayacak mısınız? Yoksa burada da inadınızda ısrar mı edeceksiniz? Yoksa daha henüz duymadığımız, ‘Dizinin daha sonraki bölümlerinde farklı şeyler olabilir’ diye mi harekete geçmiyorsunuz? Biz vatandaş olarak bunları bilmek istiyoruz. Burada ortada dolaşan rakamlar, ortada dolaşan iddialar, ortadaki paralar... Bunlar bu milletin alın teri. Bakın kimse, kimse babasının parasıyla bu işleri yapmıyor. Ortada dönüp dolaşan paranın hepsi bu milletin, bu devletin, bu ülkenin parası.
*****
Değerli arkadaşlar,
Bu millet, bunu hak etmiyor.
Biz bunu kabul etmiyoruz.
Halkımız bu rezilliğe, bu hukuksuzluğa layık değil, bu millet buna layık değil.
Tüyü bitmemiş yetimlerin hakkını, ona buna, çetelere, suç örgütlerine peşkeş çekemezsiniz.
Biz bu hukuksuzluğa göz yummayacağız. Cumhurbaşkanı susuyor.
Pek çok kişi ve kurum susturuluyor.
Biz susmayacağız!
Bizi susturamayacaklar!
*****
Değerli arkadaşlar,
Ülkede şiddet konuşuyor.
İşte daha dün yaşananı gördük.
Türkiye’yi, bir siyasi partinin il binasında, gündüz gözüyle, cinayet işlenen bir ülke haline getirdiler.
Türkiye’yi öyle bir hale getirdiler ki, krizlerin ortağı Sayın Bahçeli’nin çabalarıyla mafyaya özel af çıkarılıyor.
Bu kişi cezaevinden çıkınca Bahçeli ile beraber poz veriyor. Bu güçle, sağa sola tehditler savuruyor.
Yargı hareket etmiyor, edemiyor.
Siyasal şiddet her sokak başında karşımıza çıkıyor.
Bakın gazetecilere karşı şiddet, siyasetçilere karşı şiddet maalesef ki bunun adı genel ismi siyasal şiddettir. Bu hükûmet siyasal şiddeti de Türkiye'de yeniden dirildi. Daha önce bakın 1990'larda bilirdik bu işleri ama uzunca bir süredir siyasal şiddet ülkenin gündeminden çıkmıştı. Artık kimse görmüyordu, duymuyordu böyle şeyler. Bu hükûmet maalesef bunu da getirdi ülkeye ve buna ortam sağlayan bir dil var, dil. Siyasetin dili siyasal şiddete ortam sağlıyor.
Bakın daha geçenlerde bir siyasi partinin genel başkanı Rize’de İkizdere’de şiddet girişimiyle karşı karşıya kaldığında ülkenin sorumluluğundan sorumlu, ülkenin tüm güvenliğinden sorumlu Cumhurbaşkanı ne dedi? "Daha bunlar iyi günlerin" dedi. Bakın burada şiddete bir hoşgörü var.İçten içe şiddeti olumlayan bir bakış var. Şiddete ön açan, şiddete ortam sağlayan, şiddete iklim sağlayan bir duruş var.
Bir ülkede devletin kodları; yargısıyla, yürütmesiyle, güvenlik birimleriyle yukarıdan aşağıya şekillenir arkadaşlar. En tepede hukuku ve demokrasiyi savunan bir duruş varsa bu ülkenin kurumları ona göre şekillenir. Ama en tepede demokrasiyi hiçe sayan, Cumhurbaşkanlığı makamını sadece ve sadece kendi siyasi partisinin çıkarları için her gün kullanan bir anlayışvarsa, adalet anlayışı bittiyse, hukuk anlayışı bittiyse, Cumhurbaşkanı makamını ve o gücü siyasi rakiplerini bertaraf etmek için, siyasi rakiplerini medya yoluyla ve diğer yollarla güçsüzleştirmek için, zayıflatmak için kullanan bir Cumhurbaşkanı varsa o ülkedeki kurumların hareket alanı daralır. Sorunun tam da özünde bu var.
Ben buradan Sayın Erdoğan'a çağrı yapıyorum: Derhal ama derhal siyasal şiddete karşı sağlam bir duruş ortaya koyun. Sizin naralarınızı çok duyduk. ‘Öfke bir hitabet sanatıdır’ diyerek pek çok konuda net bir duruş ortaya koyduğunuzu da gördük. Bunu isteyince yapabiliyorsunuz. ‘Ey’ naralarıyla ona, buna ayar vermeye de çalışıyorsunuz. Ya ne olur bir ‘Ey’ narası da şu mafyaya, çeteye çekiverin ne olur?
Deyin ki; ‘Ben ülkemde böyle şeyler istemiyorum arkadaş.’ Bakın bu gerçekten etkili olur. Size tavsiyede bulunuyorum. Yine ‘Ders veriyor’ diyebilirsiniz, ‘Ders alacak halimiz yok’ diyebilirsiniz ama maalesef derse ihtiyacınız var. Bir ülke hukuk devleti olacaksa, o ülkedeki en başındaki kişinin masaya yumruğunu vurup ‘Ben hukuk devleti isterim arkadaş başka işe göz yummam’ diyebilmesi lazım, bunu demesi lazım. Bakın demiyor. Sağlam bir duruş ortaya koymuyor.
Ve maalesef bakın memleketimizdeki sonuçlar ortada.
İşsizlik artıyor.
Yoksulluk can alıyor. Yoksulluk intiharları var artık bu ülkede.
2018 seçimlerinde size, milletimizde vadettikleri ülke böyle bir ülke değildi ki.
Sözde ülke büyüyecekti, güçlenecekti. 2018 seçim kampanyasına bir bakın. Ne diyordu? “Yetkiyi bana verin görün ülke nasıl çözülecek. Faiz, enflasyon nasıl düşecek” diyen kendisi değil miydi?
Türkiye büyümedi, Türkiye zayıfladı.
Ama Sayın Erdoğan'ın yanında kümelenen üç-beş zengin daha da büyüdü. Bunu görüyoruz.
Daha iki gün önce Azerbaycan’dan yayılan görüntülerde yine malum şirketlerden ikisinin ismi geçti. Gerçekten ibretlik görüntüler, ibretlik diyaloglar.
2018 seçim kampanyasında taraflı cumhurbaşkanlığı sisteminin istikrar ve huzur sağlayacağını iddia etmişlerdi değil mi?
Ancak, biz üç yıldır tam anlamıyla bir çürüme görüyoruz.
Ben şimdi Cumhurbaşkanı’na bazı sorular sormak istiyorum:
Sayın Erdoğan;
Siz; içinde kliklerin, lobilerin olduğu bir devletin mi başkanısınız?
Sizin yönetiminizde bakanlar, yargı mensupları veya bürokratlar, devlet içinde bir çete faaliyeti mi gerçekleştiriyor?
Sizi desteklemek için yapılan haberlerin finansmanı usulsüzlüklerle mi sağlanıyor?
Sizi medyada tetikçiler mi savunuyor?
Sizin yönetiminizde, kamu kaynakları iktidarınıza yakın dar bir zümreye mi aktarılıyor?
Ben bunların cevabını merak ediyorum. Bu sorularıma çıksın, desin ki tek tek; ‘Hayır, hayır, hayır’ diye cevap versin. Ama yok cevap vermiyorsa bu ne demektir? Sükût ikrardan gelir. Sizin makamınız, suskunluk makamı değildir. Ben bu soruları sadece DEVA Partisi adına sormuyorum. Ben bu soruları Sayın Erdoğan’a kendisine oy veren, kendisini destekleyen aziz milletim adına da soruyorum.
Sayın Erdoğan,
İktidarınız bugün çetelerle ve mafyayla anılıyor. Milyon euro’luk iddialar havada uçuşuyor.
20 sene önce, bu millet sizi, yaşanan çürümeye karşı umut olarak görmüştü. Bunun için desteklemişti.
İşin ehli kadrolar olarak bizler de o dönemde milletimizin bu beklentisini boşa çıkarmamıştık.
Ne mutlu bize ki hem milletimizin güvenini boşa çıkarmadık hem de hiçbir zaman gayrimeşru işlere bulaşmadık.
Bugün hamdolsun, ülkemizin dört bir köşesinde başımız dik, anlımız ak yürüyoruz. Kolay değil, uzun süre önemli sorunlar üstlenip, önemli pozisyonlarda olup, önemli kararlar alıp, devlet gücünü kullanıp yıllar sonra halkın içinde başı dik anlı açık yürüyebilmek kolay değil arkadaşlar. Bu güçle imtihan zor bir imtihan. Bu devlet gücünü kullanmayla ilgili olan imtihan zor bir imtihan.
Ancak bugün görüyoruz ki, ben yine buradan Cumhurbaşkanı’na seslenmek istiyorum;
Siz; umudunu AK Parti’ye bağlayan, devlet yönetiminde şeffaflık, dürüstlük ve liyakat isteyen aziz milletimize verdiğiniz sözü tutmuyorsunuz.
Bu milletin size verdiği desteği boşa çıkarıyorsunuz.
Milletimizin tertemiz hayallerini, gençlerimizin ümidini yıkıyorsunuz.
Size duyulan güveni, size bağlanan umutları yok ediyorsunuz.
Siz; yıllarca üniversite kapılarında, adliye koridorlarında hak ve hukuk mücadelesi veren güzel ve temiz insanların oyuyla iktidara geldiniz.
‘‘3Y ile yoksulluk, yolsuzluk ve yasaklarla mücadele edeceğim’’ diyerek iktidara geldiniz.
Ülkemizi yine 3Y çukurunun içine, yoksulluk, yolsuzluk ve yasaklar çukuruna düşürdünüz.
Ülkemizi böyle bir çukura düşürmeye hakkınız yok. Hukuk, Medya, Bürokrasi,
Ve ne yazık ki devlet işte o çukurda çürüyor şimdi. Ve sistem çürüyor arkadaşlar, çürüyor.
Değerli arkadaşlarım bakın bütün bu anlattıklarım ülkede hukuk devletinin artık bittiğini gösteriyor. Eğer bir ülkede haklı olan yargıya gidip hakkını alamıyorsa, haksız olan, kendine açılan hukuksuzluk alanından elde ettiği maddi güçle ve etki alanı ile istediğini yapan, rahatlıkla hukuku çiğneyen böyle bir insan grubu oluştuysa, çete varsa, mafya varsa bunların yargıyla, bürokrasiyle, iş dünyasıyla medya ile olan hukuksuz ilişkileri artık bu memleketin durumunu tarif ediyorsa gerçekten bu bitmişliğin, tükenmişliğin işaretidir.
Dün değerli arkadaşlarım, Merkez Bankası'nın Para Politikası Kurulu’nun toplanma günüydü biliyorsunuz. İki yılda dördüncü Merkez Bankası Başkanı şu anda ve bu yeni başkan da üçüncü Para Politikası Kurulu toplantı ayda bir yapılıyor. Merkez Bankası'nın politika faizini yüzde 19'datutacağını açıkladı ve bu sıkı duruşun enflasyon düşene kadar devam edeceğini söyledi. Sıkı duruş nedir? Para politikasında sıkı duruş, para miktarının az ve faizin yüksek olmasıdır. ‘Yani bu yüksek faizle’ dedi. ‘Yüzde 19'luk faizi’ dedi. ‘Enflasyon düşene kadar böyle yüzde 19'da tutacağım’ dedi. Dördüncü başkan, üçüncü toplantı ve faiz hala yüzde 19.
Şimdi Sayın Erdoğan ne diyordu? Yıllardır, yıllardır bir tez da dayatıyordu değil mi, "Yüksek faiz sebep, yüksek enflasyon sonuç" diyordu. "Faizi indireceksin ki enflasyon düşsün" diyor. Daha faiz yüzde sekizken, dokuzken o dönemin tertemiz bürokratlarını vatana ihanetle suçluyordu. Odönemin tertemiz siyasi kadrolarını meydanlarda yuhalatıyordu faiz yüzde sekizken, dokuzken. Niye? "Faiz düşsün, arkasından enflasyon düşsün" diyordu. Dünyada bunu söyleyen, bu arada kendini iktisatçı, kendini ekonomist olarak tanımlayan tek kişi ha başka da bir iktisatçı yok. Yani kendine “Ben ekonomistim” deyip de "faiz sebep enflasyon sonuç" diyen başka bir iktisatçı da görmedim. Tabii saygın iktisatçılardan bahsediyoruz bu arada. Böyle bir şey görmedik. Peki, ne oldu? Şu anda yüzde 19 faiz Avrupa'nın en yüksek biliyorsunuz. Avrupa'da bizden daha yüksek faiz uygulayan bir Merkez Bankası yok. Dünyada 7. sıradayız, 7'nci. Orada da lig birinciliğine oynuyoruz.
Peki, ben şimdi buradan Sayın Erdoğan'a soruyorum. Türkiye'de enflasyon yüksek mi? Yüksek. En son açıklanan TÜİK verisi ne? Tüketici fiyat endeksinde yüzde 16, Üretici Fiyat Endeksi'nde yüzde 38, arkadaşlar 38. Üreticide yüzde 38, tüketicide yüzde 16. Oda TÜİK'in makyajlanmış rakamları ama mızrak arttık çuvala sığmıyor. Peki, bu enflasyon, yüksek enflasyon değil mi? Sayın Erdoğan'ın tezi doğruysa derhal Merkez Bankası'na dönüp talimatı verip bu faizi düşürtmesi lazım ki arkasından enflasyon arıyorsun. Peki, niye yapmıyor? Niye dönüp Merkez Bankası'na "Şu faizi düşür" demiyor. Eğer tezi doğruysa hemen talimat verip o faizi düşürtmesi lazım. Tezi doğruysa o faiz düşünce enflasyonun da düşmesi lazım. Yok, bunu yapmıyorsa o zaman yıllarca, yıllarca itham ettiği, vatan haini ilan ettiği, meydanlarda yuhalattığını tertemiz bürokratlardan dönüp bir özür dilemesi lazım. "Ben size haksızlık etmişim" diye. Böyle bir şey yok. Burada kul hakkı var, bunu yapamaz. Kendi yanlış ısrarı, inadı ortaya çıkmış durumda. Yanlışlığı ortaya çıkmış durumda ve hala faiz yüzde 19 bakın.
Şu anda dünya özellikle pandemi sonrası ile ilgili bir faiz artık sürecine giriyor. Likiditenin uluslararası piyasalarda biraz sıkılaşacağı bir döneme doğru gidiyoruz. Bu hafta yapılan FED toplantısı ve Avrupa Merkez Bankası’ndan gelen sinyaller önümüzdeki dönemin para politikaları açısından faizin kademe kademe yükseltileceği bir dönem olarak görünüyor. Tam da bu dönemde Türkiye’nin korunma mekanizmalarına ihtiyacı var. Bur tür durumlarda yani küresel piyasada likiditenin daralacağı dönemlerde en önemli koruma mekanizması ülkenin Merkez Bankası rezervleridir. Nasıl hava savunma sistemiyle ilgili füzeler, savaş uçakları önemliyse, ülkenin ekonomik sisteminin savunmasında da Merkez Bankası’nın rezervleri en önemli kalkandır. Peki, bunlar ne yaptı? 2018’de seçim oldu değil mi? Partili, taraflı Cumhurbaşkanı ve Akraba Bakan ele ele verdiler bu ülkenin tam 130 milyar dolarlık Merkez Bankası rezervini cayır cayır sattılar. Şu an rakam, yuvarlayarak söylüyorum, eksi 60 milyar dolar. Merkez Bankası kendi elindeki parayı sıfırlamakla kalmadı, dışarıdan aldığı, borç aldığı döviz de sattı. Onun için eksiye düştü. Düşünün ki paranızı harcıyorsunuz bir de borç alıp onu da harcıyorsunuz. Cüzdanı açıyorsunuz durum felaket. Merkez Bankası’nın 90 milyar döviz ve altın kasasında gözüküyor ama bunun karşısında tam 150 milyar dolar borcu birikti. Onun için eski 60 a düşmüş durumda, net anlamdaki rezerv.
Ve tam da küresel ekonominin ve küresel finansal sisteminin zorlu bir sürece yavaş yavaş girdiği bir ufuk var önümüzde ülkemizin savunma mekanizmasını sıfırladılar, eksi 60’a düşürdüler. Biz yıllarca “Ak akçe kara gün içindir” diyerek Merkez Bankası’nın rezervlerini biriktirmiştik. 27 milyar dolardan alıp 136 milyar dolara çıkartmıştık. Merkez Bankası’na ayrıca Türk lirası cinsinden tam 46 milyar liralık yedek akçe biriktirmiştik. Yedek akçeleri de sıfırladılar. O Türk lirası yedek akçede sıfır. Ve şu anda küresel piyasaların daha zor bir döneme gireceği bir ufukta Türkiye’nin savunma sistemleri sıfırlanmış durumda. Peki, ne olacak şimdi önümüzdeki dönemde? Olası bütün piyasa hareketlerinde dönün bir kolaycılıkları var “Dış güçler bize saldırıyor.” İşte “Filanca ülke bizedolarıyla, euro’suyla saldırıyor. “Kardeşim sen savunma mekanizmalarını sıfırla, eksiye düşür. O koruma kalkanlarını bitir ondan sonra de ki “Dışarıdan bize saldırıyorlar.” Artık kimse yutmuyor bunları. O iş bitti.
Değerli arkadaşlarım maalesef demokraside de, hukukta da, ekonomide de ülke çok berbat bir duruma düşmüş durumda.
Ve ben buradan tekrar sesleniyorum, Sayın Erdoğan;
Beğenin veya beğenmeyin, bu eser sizin eseriniz. Bu vahim tablonun altında sizin imzanız var.
Yetkiyi tek elde toplamak isteyen sizsiniz. Tek imza, tek elde. Sizin tek yetkili oluşunuz aynı zamanda tek sorumlu olduğunuzu da berberinde getirir. Kaçamazsınız, bunu bize unutturamazsınız. Yetkiyi tek elde topla sorun çıktığı zaman ona buna yık. Yok, öyle yağma. Biz unutmayacağız.
Madem çok istediniz tek yetkili olmayı; tek sorumlusunuz ve tek hesap verme makamındasınız.
Artık yapamıyorsunuz, hiçbir konuda başarı üretemiyorsunuz. Artık bu ülkenin hiçbir sorununa çözüm bulamıyorsunuz.
Kabul edelim ki, artık bu dönem yavaş yavaş kapanıyor. Ve artık DEVA kadroları işte yeni döneme hazırlanıyor.
*****
Değerli arkadaşlarım;
Biz Türkiye’yi bahsettiğim bu çukurdan en kısa sürede çıkartacağız. Bundan hiç kimsenin şüphesi olmasın.
Türkiye’nin hak ettiği hukuk düzenini; adil, şeffaf ve demokratik bir yönetim düzenini kuracağız.
Varsın, iktidar ortağının arka bahçesi olan suç örgütlerinin, çetelerin sözcüleri bizi tehdit etsin.
Biz her şeyi göze aldık. Biz bu yola baş koyduk.
Yolumuzdan asla dönmeyeceğiz.
DEVA hareketinin büyük bir değişime önderlik yapacağını çok iyi biliyoruz.
DEVA Partisi’nin tertemiz kadroları bu pisliği temizleyecek.
Aziz milletimizle birlikte, ülkemizi bir avuç çetenin, mafyanın ve suç örgütlerinin cirit attığı bir ülke olmaktan kurtaracağız.
Bundan kimsenin kuşkusu olmasın.
Sözlerimi, merhum Süleyman Demirel’in sözleriyle tamamlamak istiyorum.
Sayın Demirel demiş ki;
“Sabahtan akşama kadar kapkara tablolar çizip içinde oturuyoruz. Bugünkü hadiseler günceldir, olur, gelir, geçer. Her ülkenin başından geçmiş şeylerdir. Bunları da aşarız.”
Evet, bunları da aşacağız arkadaşlar, hep birlikte DEVA kadrolarıyla bunları da aşacağız.
*****
Değerli arkadaşlarım,
Bizler il il, ilçe ilçe gezip, hakikatin sesi olacağız. Bu milletin aklıyla, onuruyla, gururuyla alay eden zihniyeti gittiğimiz her yerde milletimize anlatacağız.
Aziz milletimize kulak vereceğiz, toplumun gerçek gündeminden asla sapmayacağız.
Biz DEVA partisi olarak, bu ülkenin tek umudu olduğumuz bilinciyle çalışıyoruz, çalışmaya devam edeceğiz
Çünkü DEVA partisi;
Kadınlarla gençlerle, çiftçilerle, emeklilerle, öğretmenlerle, işçilerle, esnafla;
Eşitlik için, adalet için, özgürlük için yola çıktı.
Çözüm haritamız belli. Çözümün sözcüsü bizler olacağız. Ayrışmayacağız, ayrıştırmayacağız. Toplumu kutuplara ayırmayacağız. Hep beraber Türkiye’nin yaralarını saracağız.
Biz, Türkiye’nin haysiyetli insanları için buradayız.
Artık Türkiye’nin DEVA’sı var. Isparta’nın DEVA’sı var.
Vakit, demokrasi ve atılım vaktidir değerli arkadaşlar.
Hepinize çok teşekkür ediyorum.