14 Temmuz 2021 DEVA Partisi Genel Başkanı Ali Babacan’ın 1. Olağan Antakya ve Defne İlçe Kongresi Konuşması

14 Temmuz 2021

GENEL BAŞKANIMIZ ALİ BABACAN’IN ANTAKYA ve DEFNE 1. OLAĞAN İLÇE KONGRESİ KONUŞMASI

DEVA Partisi'nin değerli genel merkez kurul üyeleri,
Hatay il teşkilatımızın, Antakya ve Defne ilçe teşkilatımızın çok değerli

başkanları,

Siyasi partilerin kıymetli temsilcileri,

Değerli teşkilat mensuplarımız,

Sevgili Hataylı gönüldaşlarımız,

Türkiye'nin farklı illerinden gelip bugün bizlerle beraber olan saygıdeğer konuklarımız,

Ulusal ve yerel basınımızın değerli mensupları,

Ekranları başında ve sosyal medya hesaplarımızdan bizleri izleyen tüm vatandaşlarımız;

Hepinizi en içten duygularımla selamlıyor, Antakya ve Defne ilçe teşkilatlarımızın birinci olağan kongrelerine hoş geldiniz diyorum.

*****
Bugün kadim topraklardayız.

Bugün onlarca medeniyete ev sahipliği yapmış, çok tanrılı dinlerden tek tanrılı dinlere kutsallığını korumuş Hatay’dayız.

Ezan, çan, hazzan seslerinin birbirine karıştığı Habib-ün Neccar’ın kentindeyiz bugün.

Gazi Mustafa Kemal’in “şahsi meselem” dediği, sınırlarımıza katılan son yurt parçasında, Hatay’dayız.

14 Temmuz günü Hatay’da olmaktan çok mutluyum. Çünkü bugün binlerce yıllık kadim bayram, “Evvel Temmuz” bayramı.

Evvel Temmuz bayramının başta bu yöremiz olmak üzere, tüm insanlığa kardeşlik ve bereket getirmesini diliyorum.

Bizleri Hatay’da büyük bir coşkuyla karşıladığınız için hepinize çok teşekkür ediyorum. Sağ olun, var olun.

*****

Bugün burada Antakya’nın kıymetli evladı, yol arkadaşım Sayın Sadullah Ergin de elbette aramızda.

Sözde değil özde reformlar döneminin Adalet Bakanıydı, sağ olsun hem şehrimize hem ülkemize çok emeği geçti.

Şimdi de DEVA Partisi çatısı altında ülkemiz için beraberce mücadele ediyoruz.

*****

Değerli arkadaşlarım,

Bugün bu salonda Antakya ile Defne ilçelerimizin kongrelerini yapmak üzere buluştuk.

Hatay gibi çok kültürlü, çok kimlikli, çok inançlı bir şehirde, iki kadim ilçemizin kongresini yan yana ve bir arada yapmak bizim için çok anlamlı.

Hatay’ın genlerini oluşturan bu birliktelik, bir aradalık, karşılıklı saygı kültürü, bizim de yolumuzu çiziyor değerli arkadaşlar.

Ülkemizdeki tüm sorunların, tüm krizlerin çözümü, işte bu birliktelikte yatıyor.

İşte bu bir arada yaşama iradesiyle, bu birliktelikten aldığımız güçle, Hatay’daki bu kadim kültürle Türkiye’ye deva olacağız.

*****
Değerli arkadaşlar,

Biz, bu ülkede yaşayan tüm kimliklerin, bizim zenginliğimiz olduğunu biliyoruz. Bunun bilinciyle yol yürüyoruz.

Sünni, Alevi; hiç fark etmez, Musevi, Hristiyan; hiç fark etmez,
Türk, Kürt, Arap; hiç fark etmez.

Bu ülkedeki her bireyin, bu ülkenin eşit ve onurlu vatandaşı olduğunu çok iyi biliyoruz.

İşte biz bu büyük zenginliğimizle yürüyoruz.

Biz; toplumumuzu asla kutuplara ayırmayacağız. Ayrışmayacağız. Ayrıştırmacağız.

Kutuplaştırma siyasetinden beslenenlere karşı bizler dimdik ayakta duracağız.

Etnik, dini, mezhebi farklılıkları siyasetlerine araç edenleri ifşa edeceğiz. İstismarlarını her gün yüzlerine vuracağız.

******
Değerli arkadaşlarım,

Daha önce karanlık ve derin eller; ülkemizde iç huzursuzluk oluşturmak için defalarca birliğimize ve çok kimlikli hayatımıza kast ettiler.

Toplumu kutuplara ayırmak isteyenler, fırsatını buldukça ülkemize kâbuslar yaşattılar.

Dün Maraş’taydık. Biliyorsunuz; 12 Eylül karanlığına giden yolda, Maraş’ta ve Çorum’da, karanlık ellerin organize ettiği acı dolu olaylar oldu.

90’lı yıllarda laik ile dindar, Türk ile Kürt, Sünni ile Alevi kimlikleri arasında kavga çıkarmak isteyen derin eller işbaşındaydı.

Karanlık eller; sürekli toplumun sinir uçlarıyla oynadılar.

Daha önceki bu tür olaylarla sağlıklı bir şekilde yüzleşilemediği için, bu acılar 90’lı yıllarda da tekrar etti.

Ve bu karanlık tünelin ucu 28 Şubat zulmüne çıktı.

Yüz yıllık insanlık tarihinden de, ülkemizin siyasi tarihindeki acı olaylardan da, öğrendiğimiz en büyük bilgi ne biliyor musunuz?

Toplumları bir arada tutan yegâne güç adalettir.
Eşitlik içinde, özgürce yaşamanın tek yolu, adalettir.
Ekonomik olarak güçlenmenin tek yolu adalettir.
Birliğin, dirliğin, düzenin yolu adalettir.
İşte bu nedenle bizim rotamızı adalet çiziyor. Hak çiziyor. Hakkaniyet çiziyor.

Ve biz DEVA Partisi olarak; kimsenin kimseye üstünlük taslamadığı, herkesin kendi kimliğiyle, olduğu gibi kabul edildiği bir ülkeyi inşa etmek için emin adımlarla ilerliyoruz.

Devletin, kimseye ayrımcılık yapmadığı bir ülke hedefimize doğru hep birlikte yürüyoruz.

Bu doğrultuda; etnik, dini, mezhebi ve kültürel tüm çeşitliliğimizi sahipleniyoruz.

Bir cihan imparatorluğunun ardından kurulan cumhuriyetimizde çok kültürlü, çok kimlikli hayatımıza sahip çıkıyoruz.

Söz veriyoruz.

Toplumdaki tüm farklılıkları kapsayan “eşit vatandaşlık” anlayışından hiçbir zaman sapmayacağız.

Kimseyi dışlamayacağız. Hiçbir vatandaşımız, devlet kapısının önünde korku ve endişe yaşamayacak.

Devletin kademelerini, ayrımcılık yapmaksızın, bu ülkede yaşayan tüm vatandaşlarımıza, liyakatı baz alarak açacağız.

Vatandaşımızın doğuştan sahip olduğu hakları olduğu gibi tanıyacağız. Değerli arkadaşlar,

Haklar tanınır, hakların pazarlığı olmaz.
Temel insan haklarını siz oylamaya dahi götüremezsiniz.

Biz topraklarımızın üzerinde yaşayan herkesin haklarını koruyacağız. Kazanılmış tüm hakların garantisi biz olacağız. Haklarımıza göz diken kimseye geçit vermeyeceğiz.

Ben buradan, sizlerin huzurunda, ülkemizdeki herkese bir davette bulunuyorum:

İnsanımızı yarınların Türkiye’sine davet ediyorum.

Yaşanmış zulümleri kabul eden, ama hesaplaşma peşinde kavgaya girmeyen,

Birbirine saygı duyarak umutta birleşen,

Kimliği, inancı, ideolojisi ne olursa olsun herkesi özgürlük, adalet, ehliyet, fırsat eşitliği ve şeffaflık ilkeleri etrafında, yeni bir birlikteliğe davet ediyorum.

Bu davet; konuşmaktan korkmayan, fikirlerden korkmayan, farklı kimliklerden korkmayan, birbirinden korkmayan cesur bir Türkiye içindir.

Bu davet; kuzunun kurda yem olmadığı bir Türkiye içindir.
Bizim lügatımızda yorulmak yok, bizim lügatımızda korkmak yok.

Biz bu yola emin adım adımlarla çıktık. Alnımız açık, başımız dik. Korkanlar ortada. Korkanların ne yaptığını da görüyoruz.

Bizim korkacak hiçbir şeyimiz yok. Emin adımlarla yürüdük, yürüyeceğiz. Kimsenin şüphesi olmasın;

Sürekli olarak korku pompalayan mevcut hükümete, en kısa zamanda, sandıkta dersini biz vereceğiz.

Hep beraber umutla yaşayacağız.

Özgür ve zengin bir Türkiye’ye hiç kuşkusuz kavuşacağız.

*****

Değerli arkadaşlarım,

Bizler çocuklarımıza barış ve eşitlik içinde yaşayan özgür bir ülke bırakmak için yola çıktık.

Bunun için de, tek tipleştirmeye karşıyız.

Gençlerin tornadan çıkmış gibi yetiştirilmeye çalışıldığı bir eğitim sistemine karşıyız.

Deva iktidarında;
Çocuklarımız küçük yaşta karşılıklı saygıyı öğrenerek büyüyecek.

Çocuklarımıza eşitlik, adalet ve barış kültürümüzü öğretmeyi ilke edineceğiz. Bir arada yaşama kültürümüzü, geleceğimize taşıyacağız.

Tüm vatandaşlarımızın, inançlarının gereğini korkusuzca ve huzurla yaşayabilecekleri özgür bir Türkiye’yi oluşturacağız.

Ötekileşme hissi doğuran tüm uygulamalara son vereceğiz.

Bu kapsamda;

Alevi vatandaşlarımızın başta ibadethanelerine ilişkin talepleri olmak üzere inanç, düşünce ve davranış temelindeki sorunlarının çözümü için de gereken her türlü adımı atmaya hazırız.

Değerli arkadaşlar,

Bizler, halkımızın sorunlarını dinleyerek yol yürüyoruz.

Yanlışımız varsa, yanlıştan dönmesini bilecek bir usulle çalışıyoruz. Vatandaşımızın uyarılarını can kulağıyla dinliyoruz.

Bu nedenle, vatandaşlarımızın sorunlarını rahatça dillendirmeleri ve şikayetlerini yöneticilere kolayca ulaştırmaları gerektiğini biliyoruz.

Yönetenler ile halkın arasına sınır çizilmesini doğru bulmuyoruz.

Yine bu doğrultuda, vatandaşlarımızın şiddetten uzak durmak kaydıyla, barışçıl bir şekilde düzenledikleri protestoları anayasal bir hak olarak tanıyoruz. Toplantı ve gösteri yürüyüşlerine yönelik, hukuk dışı keyfi sınırlamaların da tamamen karşısındayız.

Bu nedenle hepinizin huzurunda tüm Türkiye’ye söz veriyorum:

Biz milletimizin doğuştan sahip olduğu tüm hakları olduğu gibi tanıyacağız.

Geçmişte yaşanan hiç bir acıya kör, hiç bir feryada sağır kalmayacağız.

Bu acıların bir daha yaşanmaması için elimizden geleni yapacağız.

*****

Değerli arkadaşlar,

Bizler, sadece iç politikada değil, dış politikada da barışın sesi, çözümün adresi olacağız.

Türkiye gerçekten zor dönemlerden geçiyor. Vatandaşlarımıza sorduğumuzda en önemli sorun alanı olarak bize işsizliği, yoksulluğu, hayat pahalılığını gösteriyorlar.

Dertler ortak. Şu anda ekonomi can alıyor. Yoksulluk intiharları başladı bu ülkede. Biz böyle şey bilmezdik.

Yoksulluk, çaresizlik sebebiyle canına kıyan vatandaşlarımız var bu ülkede.

Ev gençleri oluştu. Liseyi, üniversiteyi bitirmiş, iş arıyor bulamıyor. Evde oturuyor hatta iş aramaktan bile vazgeçiyor.

Bütün bunların sebebi ne biliyor musunuz? Kötü yönetim.

Bilmiyorlar en kötüsü bilmediklerini de bilmiyorlar. Biliyoruz zannediyorlar.

Türkiye’de döviz kurları tarihin en yüksek rekor seviyesine ulaşmış durumda.

İşsizlik, istatistiklerin tutulduğu ilk günden bu yana, genç işsizlik rakamları tarihin en yüksek seviyelerine ulaşmış durumda.

Hazine’nin borcu iki yılda ikiye katlamış durumda. Cumhuriyet tarihinin en yüksek seviyesinde. 95 yılda birikmiş borç kadar iki yılda bir o kadar daha eklendi üzerine.

Merkez Bankası’nın faizi yüzde 19. Avrupa’nın en yüksek faizi, dünyada 7. sıradayız.

Cumhurbaşkanı 2018 seçimlerinde ne diyordu? “Bana oy verin faizle de enflasyonla da nasıl mücadele edilir ben göstereceğim.” diyordu.

Üç yıl geçti. “Ben faize karşıyım.” diyordu. Ben soruyorum kendisine:

Bugün yine MB Para Politikası Kurulu toplandı ve faizleri yüzde 19’da tutmaya karar verdi. Aylarda yüzde 19’da.

Sayın Erdoğan ne diyordu: “Faizi düşürürsen enflasyon da düşer.” diyordu.

Enflasyonun son açıklanan makyajlanmış rakamları bile TÜFE’de %17, ÜFE’de %42 gösteriyor.

ÜFE %42, son 20 yılın en yüksek rekoru arkadaşlar.

Cumhurbaşkanı, “Faiz sebep, enflasyon sonuç.” diyordu. Niye düşürmüyorsun faizi?

Eğer tezin doğruysa, faiz düşünce enflasyon da düşüyorsa, niye hala faiz %19? Faizi düşür ki enflasyon da düşsün o zaman niye düşürmüyorsun?

Eğer bugün faiz hala %19’sa çıkıp, kusura bakmayın, ben yanlış yapmışım de. Yanlış bir tezi bu ülkeye yıllarca dayatmışım de.

Benim hatam yüzünden bu ülkede enflasyon da, faiz de, kur da rekor kırıyor de.

Yanlış yapmışım de ve bu milletten bir helallik iste.

Yok, tezin doğruysa Merkez Bankası’na derhal talimat ver, bu faizi düşürsün.

Ben soruyorum kendisine:

Niye faiz hala %19?

Merkez Bankası yol geçen hanına döndü. MB başkanları şamar oğlanına döndü. Lafımı dinlemiyor diyerek kaç tane başkan değiştirdi.

Peki lafını dinleyen Merkez Bankası başkanı atanalı dört ay geçti. Niye hala faiz %19?

Değerli arkadaşlarım,

Bu ülke kötü yönetiliyor, kötü.

Bütün bu olumsuzların sebebi: kötü yönetim.

2018 Haziran’da tek imza yetkisiyle cumhurbaşkanı seçildi değil mi? Ne oldu?

Taraflı cumhurbaşkanı ve akraba bakan el ele verdiler, bu ülkenin tam 130 milyar dolarlık döviz rezervini cayır cayır sattılar.

Biz 27 milyardan alıp tam 132 milyar dolara çıkartmıştık o döviz rezervini. Biz yapmıştık onu.

Bu ülkenin sanayicisinin, turizm çalışanının alın teriydi o dövizler.

Ve bunu pandemi öncesinde yapmaya başladılar. Pandemi döneminde sıfırlanmıştı döviz rezervi zaten.

Pandemiden önce Merkez Bankası’nın yedek akçelerini tükettiler. Biz yıllarca ak akçe kara gün içindir diyerek biriktirdik.

Tam 46 milyar liralık Merkez Bankası’nın yedek akçelerini bir günde müteahhitlere dağıtıp bitirdiler.

Pandemi gelip vurduğunda da bizim çiftçimiz, esnafımız sahipsiz kaldı.

Bu ülkenin münferit çalışanı, bahşişle geçineni, yevmiyeyle geçineni, bu ülkenin sanatçısı sahipsiz kaldı.

Bütün G-20 ülkeleri içinde bu pandemi döneminde vatandaşına doğrudan destek anlamında en az desteği veren ülke Türkiye oldu.

Dün Kahramanmaraş’ta evvelsi gün Gaziantep’te esnafımıza, “Devlet size bir destek verdi mi?” diye sorduk.
100 esnafta 3’ü 5’i destek aldım diyor. Destek alanlarda 3 bin tl aldım diyor.

Asgari ücretli bir işçinin işverene bir aylık maliyeti bugün 4200 tl. Sefalet ücretinden bahsediyoruz.

Bütün pandemi döneminde bizim esnafımızın sadece yüzde 3’ü 5’i destek alıyor, aldığı destek de bir defalık ve 3 bin lira.

Bu mu devlet olmak ya?

Esnafımız “Yıllarca ben vergi ödedim bu devlete. Hiç olmazsa şu pandemi döneminde bırak desteği, senden vergi almayacağız niye demedi bu devlet? diyor.

Niye? Çünkü tükettiler. Bu ülkenin kaynaklarını çarçur ettiler.

Taraflı cumhurbaşkanı akraba bakan el ele verip bu ülkenin yedek akçesini de MB rezervlerini de tükettiler.

Devleti zayıflattılar, güçsüzleştirdiler.

Maalesef şu anda Türkiye, itibarını önemli ölçüde yitirmiş bir ülke. Uluslararası saygınlığını önemli ölçüde yitirmiş bir ülke.

Mevcut hükümet, dış politikayı eline yüzüne bulaştırdı.
Hatay; Suriye’de yaşanan iç savaştan en çok etkilenen şehrimiz oldu.

İç savaş hemen yanı başımızda. Reyhanlı’nın Beşaslan Köyü ile Suriye’nin Harim Köyü arası 1000 metre mesafe var sadece.

Bin metre ötedeki kardeşlerimiz, akrabalarımız savaşın ortasında. Ama Türkiye, bu iç savaşın çözümünde gereken rolü üstlenmiyor.

Üzülerek söylüyorum ki hükümet Suriye politikasında ısrarlı yanlışını korudu, koruyor.

Bakın, Suriye’de iç savaş devam ediyor. Milyonlarca insan yuvalarını, ailelerini, yaşamlarını yitirdi.

Peki Suriye iç savaşında Türkiye’nin yapması gereken neydi?
Barışın tesisinde aktör olmaktı. Gerektiğinde arabuluculuk yapmaktı.

Çünkü barış sağlanmadıkça, komşumuzda kan ve gözyaşı akmaya devam ettikçe, bunun acısı bize de yansıyor.

Hele hele komşularımızın iç siyasetine, dar bir ideolojik çerçeveyle müdahale etmek, ülkemize hiçbir çıkar sağlamıyor.

Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşundan bu yana temel bir ilkesi vardı: başka ülkelerin iç siyasetine karışmamak ilkesi, başka ülkelerin iç meselelerine taraf olmamak ilkesi.

Bunlar ne yaptı?

Bizim ekonomiyi zirveye taşıdığımız dönemde, Türkiye’nin bütün dünyada “yıldız ülke” olarak gösterildiği dönemde, o ekonomik gücü ve itibarı maalesef tepe tepe kullandılar.

Dar bir ideolojiyi tüm dış politika sathında egemen kılmanın peşine düştüler. Geldiğimiz noktada, uluslararası arenada ülkemizi yapayalnız bıraktılar. Üstelik adına, “değerli yalnızlık” diyorlardı, değil mi?
Değere bak değere.

Hani değer? Yalnızlığın değerinin beş para etmediğini anlayınca mı gidip Sisi’nin peşine düşüyorsunuz?

Zalim Sisi oldu birdenbire dostum Sisi.

Hani, “Ben onun elini sıkmam, onun masasına oturmam, onun olduğu salona girmem.” diyordu.

Ne oldu? Heyet arkasına heyet gönderiyor şimdi Suriye’ye. Suriye’ye gidenler biraz daha farklı heyetler belki ama özellikle Mısır’a artık diplomatik heyetler de gönderiliyor. Bakan yardımcısı düzeyinde heyetler gönderiliyor.

Mısır’a heyet arkasına heyet gidiyor. Niye? Acaba barışabilir miyiz diye.
Mısır Dışişleri Bakanı çıktı dedi ki: “Sizinle belki konuşuruz ama önce şartları önce kabul edin. Ondan sonra Kahire’ye gelin.”dedi.

Türkiye Cumhuriyeti bu hale düşürülür mü? Değerli arkadaşlarım,

Yalnızlığın değerinin beş para etmediğini anladılar ama bunun maliyeti ülkemize çok ağır oldu.

Fakat soruyorum şimdi arkadaşlar: siyaset neden var?

Siyaset; hiçbir sorun sonsuza kadar sürmesin, her çatışmanın bir çözümü olsun, acılar son bulsun diye var.

Biz bunun için siyaset yapıyoruz.

Siyaset; huzuru, barışı tesis edecek ki insanların refah seviyesi yükselsin, bölge kalkınsın, özgürlükler doyasıya yaşansın.

Bugün Türkiye, hatalı dış politika tercihlerinin ağır maliyetlerini ödüyor.

Oysa bizim için aslolan, komşularımızla ve müttefiklerimizle birlikte, kazan- kazan sonuçlarını elde edebilmektir.

Dış politikada öyle çözümler bulursunuz ki herkes kazanır. Dış politika böyle küçük bir pastanın paylaşılma yarışı değildir.

Akıllı dış politika pastayı büyütmektir. Herkesin topluca menfaat sağlamasını elde edecek çözümler üretmektir. Diplomasi budur, dış politika budur.

Bizim için aslolan, başka ülkelerin iç siyasetlerine karışmamak, kavganın tarafı olmamak; çözümün parçası olmaktır.

Türkiye şu anda bütün bu coğrafyada sorunları parçası arkadaşlar. Türkiye, çözümün parçası olmak zorunda.

Biz; Suriye’de kalıcı çözümden yanayız. Suriye halkının huzur ve barış içinde, güven içinde yaşamasından yanayız.

Peki, bunun yolu nedir? Siyasi diyalogdur, diplomasidir.

Ülkemizin ulusal güvenliği ve çıkarları için, çözümün bütün taraflarıyla yapıcı ve gerçekçi diyalogların gerçekleştirilmesidir.

İşte biz bunun için buradayız.

Ülkemizin hem iç barışını hem de dış barışını sağlamak için buradayız.

Ülkemizin ve bölgemizin tüm yaralarını sarmak için buradayız.

Hudutlarımızın şiddetle, savaşla, kontrolsüz göçle değil; ticaretle, bollukla, bereketle anılması için buradayız.

*****
Değerli dostlarım,

Bizler matemde birleşmiş insanlarız. Mutlu yarınlarımızı da hep beraber kuracağız. Toplumsal dayanışmamızı güçlendireceğiz.

O mutlu yarınlarımızda; barışın sembolü defne ağaçları yeşerecek.

Bu topraklarda illa gözyaşı akacaksa, o gözyaşları sevinç gözyaşları olacak.

İşte değerli dostlarım,

Bizler; hiçbir acının sonsuza dek sürmemesi için elimizden geleni yapacağız.

Birbirimizin matemini paylaşacağız. Beraber ağlayıp, beraber güleceğiz.

Deva Partisi’nin damlaları, dupduru yarınlarımıza bereket gibi, kardeşlik gibi yağacak.

Ve bugün hem Antakya hem de Defne halkının huzurunda, sizlere “Ali sözü” veriyorum.

Bizim bu toprakların Ayşe’lerine, Fatma'larına, Mehmet'lerine, Emin'lerine, Zeynep’lerine sözümüz var.

Bu kötü yönetimi sona erdirip, kutuplaşmaya nokta koyacağız.
Biz emaneti teslim almak için hazırız. Deva Partisinin pırıl pırıl kadroları hazır. Artık Antakya’nın da Defne’nin de DEVA’sı var.
Türkiye’nin DEVA’sı hazır.
Hepinize çok teşekkür ediyorum.