Şereflikoçhisar 1. Olağan İlçe Kongresi
DEVA Partisi’nin değerli genel merkez kurul üyeleri,
Ankara il teşkilatımızın ve Şereflikoçhisar ilçe teşkilatımızın değerli
başkanları,
Siyasi partilerin kıymetli temsilcileri,
Değerli teşkilat mensuplarımız,
Sevgili Şereflikoçhisarlı gönüldaşlarımız,
Türkiye’nin farklı illerinden gelip bugün bizlerle beraber olan saygıdeğer konuklarımız,
Ulusal ve yerel basınımızın kıymetli temsilcileri,
Ekranları başında ve sosyal medya hesaplarımızdan bizleri izleyen değerli vatandaşlarımız;
Hepinizi en içten duygularımla selamlıyor, Şereflikoçhisar ilçe teşkilatımızın birinci olağan kongresine hoş geldiniz diyorum.
*****
Bu vesileyle Şereflikoçhisar ilçe teşkilatımızda görev alan ve görev alacak tüm yol arkadaşlarımıza, tüm hemşerilerime başarılar diliyorum.
*****
Değerli arkadaşlarım,
DEVA Partisi kurulalı 1 yılı geçti. Ve kısa bir süre içerisinde Türkiye’nin dört bir yanında örgütlenmeye başladık ve hızlı bir şekilde devam ediyoruz.
Bugün itibariyle 973 ilçemizden 640’ında ilçe başkanlarımızı görevlerinin başında.
Ve DEVA Partisi kurulmasından sonra seçime girme hakkını en hızlı, en kısa sürede elde eden siyasi parti oldu. Hem de bunu doğal yolla, teşkilatlanma yoluyla elde eden bir siyasi parti oldu.
Çok şükür Türkiye’nin dört bir yanından işini iyi bilen hem de işini düzgün yapan arkadaşlarımız DEVA Partisi’nin teşkilatlarında görev alıyorlar.
Tecrübeli arkadaşlarımız var, siyasete yeni DEVA Partisi ile ilk defa adım atan arkadaşlarımız var.
Ve bu yeni kadro Türkiye’nin pek çok sorununa çözüm üretmek için hızlı bir şekilde çalışıyor.
Bu hafta tarihi bir atılımın başlangıcını yaptık. Bir ilkin altına imza attık.
Partimizi kurduğumuz ilk gün söylediğimiz gibi biz, kuru hamasetle ve içi boş sloganlarla vakit kaybetmiyoruz.
Türkiye için kaybedecek tek bir günümüzün bile olmadığını gayet iyi biliyoruz.
İşte bu nedenle DEVA Partisi olarak bir ilki gerçekleştirdik. Nedir bu ilk?
Seçimlerden sonra kurulacak hükûmetin ilk 90 gün ve ilk 360 gününde tarım politikalarıyla ilgili neler yapacağımızı detaylarıyla paylaştık. Geçtiğimiz Salı günü Adana’da yaptığımız bir lansman programıyla eylem planlarımızın ilkini açıklamış olduk.
Böylece, hükûmet kurulduktan sonraki ilk 90 ve 360 günde atacağımız adımları kapsayan eylem planlarını vatandaşlarımızla paylaşmaya başlamış olduk.
Aslında yaklaşık 20 alanda, bugüne kadar 400 kadar eylemi hazırladık ve bunların hepsi gerçekçi, somut, ince ince çalışılmış planlar.
20 ayrı alanda bunları hazırladık. Bu alanlardan bir tanesi tarımdı. Bunun da açıklamasını Salı günü gerçekleştirdik.
Ve bu çalışmaları yaparken işi hem takvime bağlıyoruz, diyoruz ki bakın hükümetin ilk 90 günü diyoruz, ilk 360 gün diyoruz ve atacağımız her adımın da mutlaka bütçesini hesap ediyoruz ve bütçe yükü açısından rahatlıkla karşılanabilecek, ülkenin imkanları çerçevesinde hesabını, kitabını yaptığımız adımları açıklıyoruz.
Öyle boşa atıp tutmak bizde yok.
Adana’da salı günü gerçekleştirdiğimiz bu tanıtım toplantısıyla gerçekten siyaset tarihimizde bu ilk adımı attık ve ilk adımı topraktan başlattık, tarımdan başlattık.
Hükûmet kurulduktan sonra ilk 90 ve 360 günde çiftçilerimiz için, hayvancılıkla uğraşan üreticilerimiz için, tarım sektörümüz için neler yapacağımı hükümetin, somut adımlara bağlamış olduk.
Bu planın içinde neler var? Şimdi kısaca sizlerle ana başlıklarını paylaşacağım, fazla detaya girmeyeceğim çünkü toplam 58 tane eylem var. Her birinin detayı var. Akşama kadar anlatsak tamamlayamayız. Ben sadece kısa başlıkları sizlerle paylaşıp tamamlayacağım. Detayı da zaten partimizin web sitesinde var.
Kısa süreli tarım eylem planımızda çiftçimizin borçlarını en az 2 yıl faizsiz olarak erteleme var. En az 2 yıl ve faizsiz. Yani ilk taksit ta 2 yıl sonra başlayacak şekilde bir erteleme var. Şimdi bakıyoruz kriz döneminde esnafın borcu erteleniyor, çiftçinin borcu erteleniyor ama nasıl erteleniyor? Faiz eklenerek erteleniyor. Bu sabah muhtarlarımızla ve oda başkanlarıyla yaptığımız toplantıda “Borcumuzu erteliyorlar ama yıllık %18’i bindirip faizi, ondan sonra erteliyorlar” diye bana şikâyet ettiler. Haklılar. Erteliyoruz diyorlar, taksit hemen 2 ay, 3 ay sonra taksit başlıyor. 2-3 ay sonra kriz bitmedi ki. Pandemi geçmedi ki. Tarımın sorunları 2 ay sonra bitti mi ki siz hemen başlatıyorsunuz. Dolayısıyla biz ne diyoruz, ödemesiz en 2 yıl bir süre koyduktan sonra, ödemeler 2 yıl sonra başlayacak ve tekrar uzun bir vadeye yayılacak diyoruz.
Üretim maliyeti artan hele hele bu sene kuralık sorunuyla da karşı karşıya kalan çiftçimizin karşısına “Borcunu öde” diye sarılan devlet sosyal devlet değildir. Halden anlayan bir devlet değildir.
Başka ne var programımızda?
Çiftçinin toprağına, traktörüne haciz koymayı artık kaldırıyoruz. Üretim devam edecek.
Ziraat Bankası’nı yeniden çiftçinin bankası yapacağız.
Öncelikle tarım için, çiftçimiz için gerekli kaynağı bi Ziraat Bankası ayıracak, ha fazlası kalırsa başka alanlar olabilir. Ama öncelik, adı üstüne Ziraat Bankası’nın önceliği ziraat olması lazım, tarım olması lazım.
Bir başka adım,
Çiftçimizin kullandığı mazotun ÖTV’sini aynen kuruşuna kadar kendisine iade edeceğiz.
Bir başka adım,
Çiftçimizin kullandığı gübrenin maliyetinin yarısını, yüzde 50’sini destek olarak biz devlet olarak karşılayacağız.
Özellikle sulamada kullanılan elektrik, çiftçimizin bazı bölgelerimizde önemli bir maliyet kalemi.
Sulamada kullanılan elektrik için özel, daha düşük bir tarife uygulayacağız ve sulamada kullanılan elektriğin maliyetini aşağıya çekeceğiz.
Tarım desteklerini, üretimin yapılacağı dönemin başında açıklayacağız. Yani daha ekim olmadan, dikim olmadan hangi ürüne ne kadar destek vereceğimizi açıklayacağız ki çiftçimiz hesabını kitabını yapsın, hangi ürünü ekeceğine, dikeceğine buna göre karar versin.
Ve destek ödemelerini hemen o yıl içerisinde yapacağız.
Şu anda biliyorsunuz destek rakamları çok geç açıklanıyor. Ürün hasat oluyor ondan sonra destek açıklanıyor. Ve destek ödemesi de tam 1 yıl sonra yapılıyor.
Sulu tarım yapan çiftçimizin gelirini, bilinçli sulama ve üretim planlamasıyla en az 3 katına çıkaracağız.
Kuraklıkla mücadele amacıyla toprağı teknolojiyle buluşturmak ve kapalı devre, basıncı yağmurlama ve damlama sulama sistemini hızla ülke geneline yaygınlaştıracağız.
Daha çok detay var dediğim gibi. Onlara bugün girmiyorum. Ama sonuçta planlı, programlı, stratejik bir bakış açısıyla tarıma yaklaşmak durumundayız.
Biz “Günü gelince bakarız, günü gelince açıklarız” demiyoruz. Siyasetin eski yanlış alışkanlıklarına karşı çıkıyoruz.
Biz ülkemizin tüm sorunlarının, tüm sorunlarının çözümü için çalışıyoruz ve bu çalışmaları da halkımızla paylaşıyoruz.
Salı günü tüm Türkiye’de aynı anda çiftçilerimizle bütün teşkilatlarımız buluştu. Daha önce bahsettiğim gibi tarım lansmanımızın ilk adımını Adana’da attık, Çukurova’da attık. Ve aynı gün eş zamanlı olarak
81 ilimizde ve 100lerce ilçemizde de teşkilatımız, özgür ve zengin Türkiye hedefimizi vatandaşlarımıza, çiftçilerimize anlattı.
Ben ve beraberimdeki arkadaşlarımızla, Adana’da tarlalarda çiftçilerimizin beraberdik, tarım işçileriyle. Bu Adana mevsimlik denilen ama yıllarca aynı çadırda yaşayarak tarımda çalışan işçilerle buluştuk, onların dertlerini dinledik. Gün boyu tarlalardaydık. Ertesi gün Mersin Hali’ndeydik, Türkiye’nin en büyük hali. Meyve ve sebze ticaretinin yüksek miktarda yapıldığı, tam 15 kişinin, tam 15 bin kişinin çalıştığı hal. Orada hal esnafıyla dertleştik.
Konya’ya devam ettik. Konya’da hayvancılıkla uğraşan üreticilerimizle buluştuk. Ve Konya Ovası’nın derdi arkadaşlar, o yaşadığı kuraklığı bizzat yerinde gördük. Ki Şereflikoçhisar da dahil olmak üzere pek çok yöremiz ciddi bir kuraklık riskiyle ve kuraklığın kendisiyle karşı karşıya.
Sulama yatırımları maalesef azaltılmış durumda. Bakın 2018’deki devletin sulama bütçesi yaklaşık 6 milyar TL. 2019’da bunu 3 milyara düşürüyorlar. 2020’de de 3 milyar, sulamaya ayrılan para. Sulama yatırımlarına ayrılan para. Rakam düşerek gelmiş 2020’nin sonuna kadar.
Ve arkadaşlarımıza bir hesap edin dedim. “Türkiye’nin ne kadarlık sulama yatırımına ihtiyacı var? Türkiye’de tarımsal sulama projelerini tamamlamak için, her bir tarım arazimize suyu götürmek için ne kadar para lazım?” diye. Yaklaşık bugünün parasıyla arkadaşlar 22 milyar dolar tutuyor. 22 milyar dolar. Türkiye’de tüm tarım arazilerinin suya ulaşması için gerekli yatırım miktarı. 22 milyar dolar.
Şimdi ben buradan hükümete açık çağrı yapıyorum. Şu anda hükümet ne yapıyor? İnadına Kanal İstanbul yapacağım diyor değil mi inadına yapacağım. Henüz çevre etki değerlendirmesi yapılmamış, henüz Marmara Denizi’nin kirliliğini görüyorsunuz, takip ediyorsunuz basından. Marmara Denizi’ne, Karadeniz’e çevre açısından ne etkileri olacak belli olmayan bir projede hükümet açıkça söylüyor, Cumhurbaşkanı ne diyor: “İnadına yapacağım” diyor, değil mi? Dinliyoruz, “inadına yapacağım” diyor.
Ve bu Kanal İstanbul’un maliyeti arkadaşlar, en az 20 milyar dolardan başlayıp, 60 milyar dolara kadar maliyet tahminleri var. Bunlar sadece tahmin. Ama her başlayan projenin maliyeti, tahminin kaç kat üzerinde bitiyor bunu da görüyoruz. En küçük projeye başlıyorlar, bir bitiriyorlar, ilk açıklanan maliyetin 3 katı, 5 katı, 10 katı maliyeti. Kanal İstanbul henüz daha açıklanan rakamlar bunlar. En az 20, 60a kadar varan tahminlerden bahsediliyor. Ben de diyorum ki şu anda çiftçimiz kuraklıkla karşı karşıya mı? Hele hele pandemide de ortaya çıktığı şekilde tarım sektörü, gıda bu memleketin en önemli stratejik önceliklerinden birisi mi? Öyle. Demek ki ne yapmamız lazım? Şu Kanal İstanbul’da, rant projesinde acele edeceğinize şöyle bir 3-4 yıl öteleyin, bu Kanal İstanbul’a harcayacağınız parayı dönün Türkiye’deki tarımsal sulama yatırımlarına harcayın diyorum.
Değerli arkadaşlarım, değerli genç arkadaşlarım Türkiye’nin DEVA’sı bu kadrolar, hep beraber başaracağız inşallah, hep beraber.
Bakın burada hepinizin huzurunda, kendi memleketim Şereflikoçhisar’da susuzluk sorununu yaşadığı bir ilçeden Sayın Cumhurbaşkanı’na sesleniyorum. Diyorum ki şu inadınızdan vazgeçin, Kanal İstanbul projesini en az 3-4 yıl erteleyin, ülkenin tarımsal sulama için gerekli olan kaynağıbir an önce tarımsal sulama projelerine ayırın. 3-4 yılda inanın biter bunlar. Suyla buluşmamış bir karış toprağımız kalmaz. Bırakın kendi kendimize yeterli olmayı, üretip başka ülkelere ihraç eden, başka ülkeleri
tarım konusunda, gıda konusunda kendine bağlı kılan bir ülke olabiliriz. Bu ülkenin kaynakları var. Bu ülkenin toprağı var, insanı var, suyu var. Ama su kaynaklarımız gittikçe azalıyor. Küresel ısınma, iklim değişikliği her bir damla suyu daha kıymetli hale getiriyor. Dolayısıyla sulama yatırımlarını mutlaka basınçlı ve kapalı sisteme döndürmemiz gerekiyor. Bu açık kanaletlerden kapalı sisteme dönmemiz gerekiyor. Basınçlı yağmurlama ve damlama sistemlerine de geçmemiz gerekiyor tek bir damla su araya gitmesin tek bir damla su ürünün ihtiyacını karşılamakta kullanılsın. Ama bunun için kaynak gerekiyor, yatırım gerekiyor. Şu andaki hükümetin gözümaalesef inanın bu gayrimenkul, inşaat, beton, rant bunlarla kör olmuş durumda görmüyorlar. Bakıyorlar, görmüyorlar. Şu anda memleketin önceliği bu mu Allah aşkına ya? İstanbul gibi zaten 16 milyon nüfusu olan bir şehre 500 binlik nüfusluk bir şehir daha kuracağız diyor. Sayın Cumhurbaşkanı’nın kendisi değil miydi “Biz bu şehre ihanet ettik” diyen. Arada da bunu söylüyor. Biz de diyoruz ki gelin, bu ihanetten vazgeçin. Hem İstanbul’a yazık hem bu harcanan paraya yazık. Türkiye’nin ekonomisi güçlenir, Türkiye biraz daha ayağa kalkar, şu mutlak yoksulluğu sıfırlarız, tarım arazilerimizi de suyla buluştururuz, bu arada da Kanal İstanbul’un çevre etki değerlendirmesi yapılır, güvenlik değerlendirmesi yapılır, uluslararası hukuk değerlendirmesi yapılır, hepsi yapılı ama objektif bir şekilde, tarafsız bir şekilde. 3-4 sene erteleyelim. O parayı da suya harcayalım, tarıma harcayalım, çiftçimiz için, üreticimiz için ayıralım diyorum. Buradan tekrar açık çağrı yapıyorum Sayın Cumhurbaşkanı’na.
Değerli arkadaşlar, tarımın da DEVA’sı, bütün dertlerin DEVA’sı inşallah bu DEVA kadroları olacak, dürüst ve işinin ehli DEVA kadroları.
Değerli arkadaşlarım, şu anki hükümetin ranttan yana, gayrimenkulden yana, betondan yana, betondan yana, inşaattan yana durduğunu maalesef görüyoruz. Çünkü orada büyük rant var, emsal değişiklikleri var, kanalın nereden geçeceği çok önceden belli. Oralardan zaten arazilerpaylaştırılmış. Boş arazi kapatılmış. Şimdi üzerinden bir imar geçiriyorlar, bir imar planı yapıyorlar birden arsa haline geliyor. Arazi arsa haline geliyor, kıymetleniyor. Hatta geçenlerde Sayın Erdoğan öyle bir ifade kullandı ki “Toprağı vatan yapan şehitlerdir” dedi. Doğru. Ama sonra bir benzetme yaptı, hani aynı arazi arsa var ya dedi hani arazi arsa oluyor kıymetleniyor, onun gibi bir şey dedi. Ya kafa nerelerde ya. Vatandan bahsediyorsun, şehitten bahsediyorsun, hemen cümlenin geri kalan kısmında araziden, arsadan bahsediyorsun. Kafa oralarda. Etrafını çevirmişler, bu gayrimenkulden, arsadan, araziden, inşaattan, betondan rant elde edenler etrafını kuşatmış. Zannediyor ki, o etrafındakiler zenginleşince memleketteki ekonomik durum iyi zannediyor. Öyle değil. Daha Çarşamba günü ne dedi ya. “Açlıktan bile bahsediyorlar” dedi.“Memlekette açlık varmış” dedi. Ve dedi ki “Eğer açlık varsa biraz da siz doyurun” dedi. Muhalefete söylüyor ha. Açlık var diye bunu ifade edenlere söylüyor. Muhalefet bu ülkenin bütçesini mi yönetiyor ya? Muhalefetin
elinde vergi gelirleri mi var? Şu yaktığımız elektrikten, içtiğimiz sudan vergi alıyor bu devlet. Bu toplanan vergilerle sosyal yardımlar yapılacak, sosyal destekler yapılacak. Bakın biz bu memlekette mutlak yoksulluğu sıfırlamıştık arkadaşlar. Dünya Bankası’nın raporlarında mutlak yoksulluğu sıfırlayan bir ülke olarak, yıldız bir ülke olarak gösteriliyorduk. Ve bunu çok kısa bir süre içerisinde yaptık. Bu ülkenin kaynaklarını doğru yönettik. Son 3-4 yıldır Türkiye’de tekrar, yeniden mutlak yoksulluk başladı. Dünya Bankası raporlarına bakıyoruz Türkiye mutlak yoksulluğun yaşandığı ülkeler arasına girdi. Bunu sadece o raporlarda yazdığı için bilmiyoruz.50’nin üzerinde vilayete gittim ben, 100’ün üzerinde ilçeye gittim. Bizzat gördüm, konteynerlerden çöplerden yiyecek artıklarını toplayıp elindeki torbaya doldurup onu evine çocuklarına götüren yüzlerce insan gördüm. Bu ülkede yoksulluktan canına kıyanlar var. Yoksulluk intiharları var bu ülkede. Ama siz artık halkın içine çıkmıyorsanız, esnafla çiftçiyle buluşamıyorsanız, bunları görmüyorsunuz, maalesef.
Değerli arkadaşlarım biz her zaman her zaman vatandaştan yana olduk. Her zaman çiftçimizle, esnafımızla beraber olduk.
Bu arkadaşınız esnaf bir aileden gelme. Rahmetli dedem 1941’de ilk dükkanını açmış Şereflikoçhisar’da. 1928’de seyyar satıcılık, ilk sabit dükkân 1941. 1953’te Ankara’ya gelmiş. 6 metrekarelik bir dükkânda başlamış Ankara’da işine. Çekirdekten ticaretle uğraşan bir aileden gelmeyiz. Halkın halini biliyoruz, anlıyoruz. Şu andaki sıkıntının ne kadar büyük olduğunun da gayet iyi farkındayız.
Sadece esnafımız değil, sadece çiftçimiz değil. Sabit gelirli ne kadar vatandaşımız varsa büyük bir sıkıntı çekiyor. Daha evvelsi gün Ereğli’de bir vatandaşımız diyor ki “Ya ben bir emekli maaşımla 9 çeyrek altın alabiliyordum” diyor. “Bugün,” diyor “bir aylık emekli maaşımla 3 çeyrek altın alabiliyorum.” Hesap çok basit. İşçimizin, asgari ücretlimizin, sabit gelirlimizin hepsinin satın alma gücü düştü bu ülkede, hepsinin.
Niye?
Çünkü maaşlar açıklanan resmi enflasyon oranında arttırılıyor. Halbuki gerçek hayat, gerçek enflasyon resmi enflasyonun çok üstünde. %16 tüketici fiyat endeksi artışı açıklıyorlar %16.
Bir yılda tüketici fiyatları tüm alışveriş ettiğimiz vatandaşlarımızın alışveriş ettiği ürünlerin fiyatı %16 arttı, diyor. Buna kim inanır ya? Ama %16 ya, maaşları ona göre arttırıyorlar. Halbuki çarşıya pazara çıktığınızda zamlar %30, %40, %50, eğer ithal ürün ise %100.
Gerçekten değerli arkadaşlarım, hayat çok zorlaştı ve işsizlik şu anda rekor yüksek seviyede rekor.
Şu anda değerli arkadaşlarım,
Türkiye’nin gerçek gündeminin başında işsizlik var, gerçek gündeminin başında
Bu vahim tablonun en yeni göstergesi TÜİK’in daha dün açıkladığı işsizlik rakamlarında vardı.
Makyajlı veriler yayınlayarak algı yönetiminin bu propaganda makinesinin bir parçası haline gelen TUİK bile ekonominin içine düştüğü durumu artık gizleyemiyor çünkü niye?
Artık mızrak çuvala sığmıyor!
Açıklanan rakamlara şöyle bir bakalım dünkü TUİK’in açıkladığı rakamlar işsizlik rakamları bakın:
Son bir ayda yani son 30 günde toplam 193 bin vatandaşımız işini kaybetmiş, yani işsiz sayısı 1 ayda 193 bin kişi artmış. Günlük ortalama 6 bin 500 kişi ediyor.
Yine 1 ayda, 1 ayda tam 639 bin vatandaşımız, atıl iş gücü tarafına geçmiş. Yani atıl ne demek işsiz, iş arıyor bulamıyor artı iş aramaktan vazgeçmiş artık evinde oturan vatandaşlarımız. Özellikle kadınlarda çok yoğun. İş aramaktan bile vazgeçip artık evinde oturmaya karar vermiş vatandaşlarımız. Bunları topladığımızda da tam 639 bin kişi. Yani günlük 21 bin kişiden bahsediyoruz ya. TUİK’in dün açıklanan o da makyajlanmış rakamları bunlar.
Her dört gençten birisinin şu anda işsiz olduğu yine dünkü TUİK rakamlarında açıklanmak zorunda kalınmış.
Hem insan kaynağı hem de doğal kaynakları son derece zengin olan ülkemizi bu hale getirmek ancak kötü bir yönetimle mümkün olur. Kötü yönetim. Ve maalesef bu kötü yönetim yüzünden ülkemiz işsizlikte rekor üzerine rekor kırıyor. Yatırım yapılmıyor bakın güven yok. Güven olmadığı
için yatırım yapabilecek insanlar yatırım yapmıyor. Yeni iş sahası açılmıyor. E yeni iş sahası açılmayınca da işsizlik rakamları hızla artıyor.
Yoksulluk derinleşiyor ülkemizde derinleşiyor.
Vatandaşlarımız ekonomi zorluklarla başa çıkamadığı için başa çıkamadığı için, maalesef, maalesef canına kıyıyor.
Daha önce bilmezdik bu yoksulluk intiharları diye bir şey yoktu Türkiye’de.
Allah gördüğünden geri koymasın.
Çünkü Türkiye iyi gördü, o 12.500 dolarlık milli gelir seviyesine Türkiye ulaştı. O iyi günlerde hatırlayın bu Şereflikoçhisar’ın bu ana caddesinde yan yana, yan yana banka şubeleri açılmaya başlanmıştı. Bir geldiğimde baktım, ya dedim burada benim bildiğim bir iki tane banka şubesi vardı. En az 7-8 tane şube saydım. Şimdi bu sabah yaptığımız sohbette öğrendim ki onların bir kısmı tekrar kapanmış. Ya sadece banka şubesi sayısı bile ilçenin ekonomisinin gidişinin grafiğini size gösteriyor gösteriyor .
Ev hanımları, şu anda ülkemizde tencerelerinde daha ucuz kaynatabilmek için çürük sebze meyve alıyorlar. O halin, pazarın toplanma saatinde geliyorlar yere dökülenleri topluyorlar.
Gerçekten değerli arkadaşlarım bu tablo çok kötü bir tablo.
Peki bu tablo kimin eseri?
Bu tablo; şu anda ülkeyi yönetenlerin eseri bu kötü yönetimin eseri.
Çevresindeki üç beş kişi zenginleşince, ekonominin iyi gittiğini zanneden Sayın Erdoğan da bu tablonun bu felaket tablonun ressamı. Altında da onun imzası var.
Bir de geçen gün ne diyor daha önce de söyledim: “Açları buyurun siz doyurun” diyor. Nankörlükten bahsediyor, nankörlükten. Ya bu ülkede tek bir vatandaş dahi açsa onu gidip bulmak ve o eksiğini gidermek devletin görevi, devletin. Sen devlet olarak görevini yapma geri çekil, e buyurun siz yapın. Var mı öyle kolaycılık ya? Desin “bu ülkede aç bir vatandaş yok”
desin bunu söylesin de görelim. Öyle bir şey yok. Maalesef bu ülkede açlık da var, yokluk da var, yoksulluk da var.
Cumhurbaşkanı olduğu ülkede “İnsanlar neden aç?” diye sormayı da herhalde hiç aklından geçirmiyor. Bu gerçekleri inkâr etmek. Basını kontrol ederek kötü haber yapmayın, milletin moralini bozmayın diyerek gerçeklerin üzerini kapatmak bu ülkenin gerçeklerini değiştirmiyor.Pislikleri halının altına süpürmek ülkeyi temizlemek değil.
‘‘Nerede hata yaptık da bu millet bu hale düştü” diye şu anda iki ellerinin arasına kafalarını alıp düşünmeleri lazım ‘biz nerede hata yaptık’ diye.
‘‘Bu ülkenin zengin kaynaklarını nerelere harcadık, nasıl çarçur ettik, nasıl har vurup harman savurduk ki ülke bu hale düştü?’’ diye şöyle bir öz eleştiri yapmaları lazım.
Peki ne yapıyorlar?
Daha geçen hafta TRT’de canlı yayında bir cümle sarf etti. Baktık gecenin yarısı döviz kuru yine %3 artmış. Ertesi gün Merkez Bankası çıkıyor Cumhurbaşkanı’nın söylediğinin tersine açıklama yapıyor. Cumhurbaşkanı ne diyor? Ya “aradım diyor Merkez Bankası Başkanını diyor şu faizindüşmesi lazım” diyor. Ertesi gün Merkez Bankası başkanı da çıkıyor. “Yok diyor düşürmeyeceğiz” diyor. Ya bu iki yılda zaten dördüncü Merkez Bankası Başkanı.
Her hata, her hata kur dalgasını getiriyor. Her kur dalgasının ardından, zam üstüne zam yapılıyor. Her şeyin fiyatı artıyor. Her gün hayat daha da pahalı hale geliyor.
İşte tarımdan örnekler verdim, gübre dedim, ilaç dedim, yem dedim. En az ikiye katlamış bunların fiyatları. Bunun asıl sebebi de döviz kurundaki artış.
Bir yandan vatandaşa destek veriyoruz diyorlar esnafa destek, çiftçiye destek ama kaşıkla veriyorlar, kepçeyle bunu geri alıyorlar.
Şimdi sizlere sormak istiyorum: lafa gelince yüksek faize en çok karşı çıkan kişi kimdi zamanında? Sayın Erdoğan değil miydi?
2018’den bu yana bütün yetkiyi de kendi elinde toplamadı mı?
2018 seçimleri öncesindeki kampanyada ne dedi: “Bana oy verin” dedi,
“Beni Cumhurbaşkanı seçin” dedi,
“Yetkiyi bana verin” dedi,
“Enflasyon nasıl düşer, faiz nasıl düşer bakın göreceksiniz” dedi. Ne enflasyon düştü ne faiz düştü. Ne oldu?
Bütün yetkiyi tek elinde toplayan, bütün sorumluluğu da üzerinde toplamıştır arkadaşlar. Bunun kaçamağı yok. Siz bunun suçunu Bakanlara atamazsınız. Bürokrasiye suç atamazsınız. Bugün tek imzayla Kanun Gücünde Kararname eski adıyla, yeni adıyla Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi düzenleyemiyor mu? Tek imzayla kanun hükmünde düzenleme yapıyor. Ancak meclis aynı konuda ileride bir kanun geçirirse işte onun hangisi geçerli olacak, ona bakılacak. Tek imzayla yapıyor bunu. Elinden tutan mı var?
2 yıldaki 4. Merkez Bankası Başkanı. Yol geçen hanına döndü ya. Mevsimlik işçiler gibi, tarım işçileri gibi. Biri geliyor biri gidiyor. Biri gidiyor, biri geliyor. Daha önceleri görevden alırken ne diyordu, hepsi kayıtlarda: “Laf dinlemiyor, söylüyorduk laf dinlemiyordu” diyor, “Onun için aldım görevden” diyor. Bu kaçıncı Merkez Bankası Başkanı? Madem öyle lafınızı dinleyecek birini görevlendirin. Baktınız olmuyor, aynı Varlık Fonu’na yaptığı gibi kendisini de Merkez Bankası Başkanı olarak ataması mümkün. Varlık Fonu’nda yaptı. Tarihte bunu da gördük yani. Kararnamede şu yazıyor: “Ben” diyor “Cumhurbaşkanı olarak Recep Tayyip Erdoğan’ı Varlık Fonu Başkanı olarak görevlendirdim” diyor. Resmî Gazete ’de yayınlandı bu, bunu da gördük yani. Ya o zaman Merkez Bankası Başkanı da kendisi olabilir.
Zaten geçen haftaki TRT’de canlı yayında “Ben ekonomistim” diyor. “Benim alanım ekonomi” diyor. Niye başkasına bırakıyor ki?
En çok şikâyet ettiği şey faiz değil miydi Allah aşkına arkadaşlar ya?
Şu anda %19 Merkez Bankası’nın faizi %19.
Piyasa faizi 22, 23, 24. Yukarısı serbest. En düşük Merkez Bankası faizi, o ülkenin taban faizidir, en düşüğüdür, %19. Avrupa’da birinciyiz, dünyada yedinciyiz. Avrupa’nın en yüksek faizi bizde. Dünyanın yedinci yüksek faizi bizde. Yazık değil mi bu millete? Ne diyordu? “Yüksek faiz sebep, yüksek enflasyon sonuç” diyordu değil mi?
Bu tezi yıllarca dayattı. Bu ülkenin tertemiz bürokratlarına, tertemiz Merkez Bankası Başkanları’na “Vatan hainleri” dedi. “Faizler %8 iken vatana ihanet ediyorsunuz” dedi.
Meydanlarda bizim arkadaşlarımızı yuhalattı.
Niye şu anda %19 faiz? Niye indirmiyor? Niye indirtmiyor? İki dakikalık telefon talimatı arkadaşlar. Kaldıracak telefonu, Merkez Bankası Başkanı’na “Topla Para Politikası Kurulu’nu bu akşam faizi düşür” diyecek.
Bu akşam düşer. Bu akşam düşer. Niye düşürmüyor? Eğer faiz %19’sa, bu faiz inmiyorsa bunun sebebi Sayın Erdoğan’dır. Bunun sebebi Cumhurbaşkanı’nın kendisidir, başkası değildir.
Elinde, tek yetki. Çok istiyordu, al işte yetki elinde düşür, düşürt. Niye indirmiyorsun? Eğer o tezin doğruysa, “Yüksek faiz, yüksek enflasyonun sebebidir” diyorsan faizi indir, düşük faiz olsun enflasyon da düşsün. Niye indirmiyorsun, niye yapmıyorsun?
Arkadaşlar bilmiyor, bilmiyor. Ama sorun şu ki bilmediğini de bilmiyor.
Biliyorum zannediyor. Ama bir kişinin hatasını 84 milyon ödemek zorunda değil. Niye benim buradaki hemşehrim bunun cezasını çeksin? Niye şu karşıdaki esnaf kardeşim cezasını çeksin? Niye Şereflikoçhisarlı çiftçilerimiz bir kişinin bilmemesinin cezasını çeksin?
Ya atasözü “Bin biliyorsan, bir bilene sor” diyor değil mi?
Bin biliyorsan, bir bilene sor.
Bir manavın, bir bakkalın yanında iki ay çıraklık yapmış birisi gelsin anlatsın yapılacakları, inanın şu hataların yarısı yapılmaz ya. Bu kadar ülkenin gerçeklerinden kopmuş bir iktidar düşünülemez. Böyle bir şey olmaz.
Diyordu ya “Yüksek faiz sebep, yüksek enflasyon sonuçtur” diyordu ya.
Ben size işi özetleyeyim: “Sebep Erdoğan, yüksek faiz, yüksek enflasyon ve yüksek kur sonuç.” Sebep-sonuç ilişkisi öyle.
Bakın, ben Hazine Bakanı olduğum gün, 2002’nin Kasım ayı, bu ülkenin hazinesi tam %66 faizle borçlanıyordu arkadaşlar, %66 faiz. Biz bunu ta indirdik %4,6’ya. Bunu biz yaptık. Benim ekonomi yönetiminin başında olduğum dönemde biz bunu yaptık. Merkez Bankası’nın bağımsız olduğu, Merkez Bankası’na kimsenin karışamadığı, müdahale edemediği dönemde biz bunu yaptık. Karıştırtmıyorduk. “Bağımsızdır, talimatla çalışan bir kurum değildir bu kusura bakmayın” diyorduk. Bu ülkede enflasyon böyle
düştü. 34 yıl boyunca enflasyon 2 hane, 3 hane oldu bu ülkede. 34 yıl. 2002’de devraldık, 2002 Kasım’da. 2004’ün Aralık’ında tam 2 senede enflasyonu tek haneye düşürdük. Paradan 6 sıfır attık. İnanın çoğu gelişmelerden basından takip ediyordu. Öyle haberleri oluyordu. Dinlemiyorduk, yapıp geçiyorduk, yapıp geçiyorduk. Çünkü bilmeyenin müdahalesi çok tehlikeli. Bilmeyenin müdahalesi. İşi ehline teslim etmek lazım. Bizim kültürümüzde, dinimizde bakın devlet yönetimiyle ilgili bir model yok, ama 3 tane önemli ilke var arkadaşlar, 3 tane önemli ilke var. Birincisi adalet. Devlet adalet için var. İkincisi liyakat. Yani ehli, liyakatli kişilerle devleti yönetmek var. Üçüncüsü de istişare. Bin biliyorsan, bir bilene sorarak ilerle. Devlet böyle yönetilir. Biz bunun için başarılı olduk. Türkiye geçtiğimiz dönemde hangi alanlarda başarılı olduysa, o başarılı alanların başında mutlaka dürüst ve işinin ehli insanlar vardı. Başka çaresi yok bunun. Şimdi yapsın bakalım. Düşürsün enflasyonu. Hadi düşürsün faizleri. Niye yapamıyor? Çünkü yanlış insanlar etrafını sardı. Ve bu akraba kayırmacılığı, eş-dost kayırmacılığı, bunlar çok tehlikeli işler devlet yönetiminde. 2018’in Haziran’ında yeni bir hükümet kuruldu değil mi? Hükümet bile değil artık “kabine.” Ne diyor Cumhurbaşkanlığı Kabinesi diyor. Açıyoruz bir bakıyoruz, hiçbir kanunda kabine ifadesi yok, hiçbir kararnamede yok. Kabine diye hukuki bir terim bizim sistemimizde yok. Ama ne diyor, “Cumhurbaşkanlığı Kabinesi’ni topladım, kabine şunu yaptı bunu yaptı.” Bakanlar Kurulu değil eski, kabine. Fakat böyle bir yönetime, arkadaşın akrabasını atamak, akrabanın akrabasını atamak, tanıdığının tanıdığını göreve getirmek, buna kabine ile yönetmek değil, “Bir kabile devleti oluşturmak” denir.
Tarih Haziran 2018, taraflı, partili Cumhurbaşkanı göreve başladı. İlk defa Cumhurbaşkanı taraflı Cumhurbaşkanı olarak göreve başladı. Bütün yetkiyi elinde topladı. Akraba Bakanı da ne yaptı, hemen yanına aldı, hazine, ekonomi falan hepsini de ona bağladı. Ve bu taraflı Cumhurbaşkanı ile akraba Bakan el ele verdi arkadaşlar, tam 2 yılda bu Merkez Bankası’nın 130 milyar dolarlık döviz rezervini eritti. 2 yılda 130 milyar. Ve bu hiçbir yerde açıklanmadı bakın. Hiçbir yerde açıklanmadı. Bizim döneminizde tam 13 yıl, Merkez Bankası’nın toplam piyasaya müdahalesi değerli arkadaşlarım, 8,5 milyar dolardır. 12 kere müdahale vardır, toplam 8,5 milyar dolarlık müdahale olmuştur. Alım yönünde ya da satım yönünde, tamamını söylüyorum. 13 yılın tamamında. Ve bunun yapıldığı gün Merkez Bankası’nın web sitesinde açıklanmıştır, o gün. Denmiştir ki “Bugün Merkez Bankası 300 milyon dolarlık döviz müdahalesi yapmıştır” diye.
Ya siz 2 yıl boyunca tam 130 milyar doları cayır cayır cayır satın, üstelik şeffaf olmayan yöntemlerle, kamu bankaları üzerinden, dolambaçlı yollardan satın, hiçbir şey açıklamayın, bunu gizli gizli yapın, ta ki biz ortaya çıkardıktan sonra kem küm deyin açıklamaya çalışın.
Bir devlet böyle yönetilemez ya. İnanın bir kabile böyle yönetilmez ya, bırakın devleti. Yazık günah. Merkez Bankası’nın döviz rezervleri bugün -
60 milyar dolara düşmüş durumda. -60 milyar dolar. Yazık değil mi? 93 milyar brüt rezerv görünüyor ama Merkez Bankası’nın bugün piyasaya 150 milyar dolar borcu birikmiş durumda. -60’a iniyor, 90 varlığa karşı 150 borç oldu mu, düşün -60. Böyle bir şey yaşamamıştı Türkiye. Merkez Bankası’nda bir de ayrı Türk lirası cinsinden yedek akçe biriktirirdik bakın. Biz ne yaptık? Bir döviz biriktirdik, 27 milyar dolar rezervini 136 milyar dolara çıkardık, damla damla biriktirdik bunu. Bizim işçimizin, ihracat yapan vatandaşlarımızın alın teriydi. Alın teriydi bu. Biriktirdik, 2 yılda tükettiler. Ayrıca yedek akçe biriktirdik. Tam 46 milyar lira, o TL cinsinden. Kara gün parası tam da bu pandemide gereken para, gerekecek para. Daha pandemi olmadan, 2009 Ocak’ında ve 2020 Ocak’ında 46 milyar lirayı 1 günde harcadılar, bitirdiler. İnanın 1 günde. Ne yaptılar? Müteahhitlere dağıttılar, işte altyapı yatırımlarıydı, şuydu, buydu, birikmiş borçlar, 1 günde dağıtıp bitirdiler. Hiç acımadılar. Ondan sonra pandemi gelip vurunca da kasa bomboş, tüm G-20 içerisinde vatandaşına en az yardım yapan ülke Türkiye oldu. Doğrudan yardım, doğrudan destekanlamında söylüyorum. En dipteyiz, listenin en dibindeyiz G-20 içerisinde. Niye? Kaynak yok. Ama kaynaklar pandemiden önce tüketilmiş bakın, önce. “Pandemi sebebiyle tükettik” diyorlar. Öyle değil. Merkez Bankası’nın döviz rezervlerinin sıfırlanması pandemi ayında oldu. Pandemibaşladığı gün zaten sıfırlanmıştı. 46 milyarlık yedek akçe zaten sıfırlanmıştı. Varlık Fonu kurdular değil mi? Hani Cumhurbaşkanı’nın kendisini, kendi başına atadığı Varlık Fonu. Adı üstünde Varlık Fonu, varlık. Şu anda hazinen web sitesinde bilançosu açık. Girip hemen bakabilirsiniz. Şu an itibariyle Varlık Fonu’nun tam 65 milyar lira yani eski parayla 65 katrilyon borcu var, Türk Lirası cinsinden, artı bir de 1 milyar 250 milyon Euro dışarıya borcu var, oda 13 milyar TL ediyor. Varlık Fonu diye kurdukları fonu daha birkaç yıl içerisinde onu da borca batırdılar. Bu kadar kötü mü yönetilir ya? Nerede varlık, nerede varlık? Hazinenin borcunu 2 yılda 2’ye katladılar, bakın bunların hepsi son 2 yılda oluyor, hepsi, anlattığım hepsi 2 yılda. Hazineyi tükettikleri gibi bir de hazinenin borcunu 2’ye katladılar. 970 milyar TL’ydi hazinenin borcu değerli arkadaşlar, 2018’de. Şu anda tam 2 trilyon TL, yeni para. Eski parayla 970 katrilyon olmuş 2 kentrilyon. Kentrilyon diye bir şey duymadınız değil mi? Kentrilyon demek 15 tane sıfır demek eski parayla. 6 sıfır atsanız bile hala 9 sıfır duruyor yani. Öyle bir para. Şimdi... Düzeltiyorum ya 18 sıfır, 6 sıfırını atın 12 sıfır duruyor hala. Sıfırlar çoğalınca biz bile karıştırabiliyoruz. 2 kentrilyon hazinenin borcu eski parayla. Şu andaki parayla 2 trilyon. Yani 18 sıfır 6’sını atın 12 sıfır kalıyor hala. Bu kadar memleketi borca saplamış durumdalar. Bu kadar batırmış durumdalar. Yani kasten yapsa bir ülkenin, bir düşman Allah korusun, bir ülkeye bu kadar zarar verir, bu kadar büyük zarar verir ekonomik açıdan.
Değerli arkadaşlarım, bakın.
Açım diyene “Abartıyorsun” diyenler, muhalefet partilerine “Açları siz doyurun” diyenler, bu ülkenin artık hiçbir sorununu çözemez.
Bitti.
Ülke kaynaklarını heba edenler, bu ülkenin sorununu çözemez. 2015’te görevden ayrılırken bıraktığımız ne var ne yok her şeyi çarçur ettiler. Ve daha durumun vahametini, ülke ekonomisinin nasıl batık bir durumda olduğunu bile görmekten de acizler şu anda.
Ama Sayın Erdoğan hiç merak etmesin. Dedi ya “Açları doyurun” diye... Biz doyuracağız, hiç merak etmesin.
Bunun için tabii bir iktidar değişikliği gerekiyor. Bir iktidar değişikliği, bir seçim gerekiyor. Ama DEVA iktidarı inşallah bu açlık utancını, bu mutlak yoksulluk utancını temizleyecek. Hep beraber zenginleşeceğiz. Öyle 3-5 kişinin zengin olması ülkenin kalkınması değildir. Ülkenin topyekûn zenginleşmesi bir ülkenin kalkınmasıdır. Kendi insanımız birikimini yastık altında tutarken, yatırımcılarımız başka ülkelerde iş kurup istihdam sağlarken, dünya piyasaları para içinde yüzerken, biz ülkemizin açlığa mahkûm edilmesine göz yumamayız.
Bakın aynı darı ambarında aç gezen tavuk misali, şu anda bunlar bu memlekete varlık içerisinde yokluk çektiriyorlar arkadaşlar. Varlık içerisinde yokluk. Şu andaki durumumuz bu.
Biz bu ülkede mutlak yoksulluğu sıfırlamıştık, yine yaparız inşallah. Şimdi bu mutlak yoksulluğu yeniden görür olduk ve gerçekten bu büyük bir yazık, aynı zamanda büyük bir günah memlekete.
Biz bu ekonomik sıkışmışlığı çok iyi görüyoruz. İşte o yüzden ülkemizin önce sağlam bir hukuk zeminine kavuşmasını ve ardından DEVA ekonomisiyle büyümesini hedefliyoruz.
Tutarlı, öngörülebilir, ortak akla dayanan şeffaf ve hesap verebilir politikalarla ülkemizi hak ettiği refah seviyesine ve zenginliğe inşallah hep beraber ulaştıracağız.
Biz bu ülkedeki herkesin insan onuruna yaraşır iş, gelir ve refah içerisinde olması için çalışacağız.
Biz bu ülkenin insanlarının yatağa aç gitmediği, yarınlarından endişe etmediği bir refah seviyesini hedefliyoruz.
Esnafın kepenk kapatmadığı, faturalarını rahatça ödeyebildiği, emeklerimizin saygın insan onuruna yaraşır bir gelir elde edeceği bir ülke hedefliyoruz.
Çiftçimizin, esnafımızın, yatırımcımızın, işçimizin yüzünün güldüğü bir ülke hedefliyoruz.
İşte biz umudunu asla yitirmeyenlerin partisi olarak, DEVA Partisi olarak diyoruz ki:
“Bu milletin daha fazla fakirleşmesine artık müsaade etmeyeceğiz. İşsizliği hızla düşüreceğiz. Umutsuzluğu bitireceğiz. Ailelerimizi kara kara düşünmekten kurtaracağız. Başka ülkeler zenginleşirken ülkemizde bu hızlı fakirleşme bizim kaderimiz değil arkadaşlar. Kaderimiz değil. Halkının geçin sıkıntısını bilen, dürüst ve işinin ehli olan kadrolarla sorunlarımızı çözeceğiz. Kimsenin şüphesi olmasın. Önce güveni tesis edeceğiz. Ardından topyekûn zenginleşeceğiz. DEVA iktidarında bu verimli topraklarda işsizlik değil, yoksulluk değil, açlık değil bereket akacak. Bolluk akacak. Refah akacak.
DEVA Partisi kadrolarıyla hazırız ve emaneti teslim almaya geliyoruz inşallah. Hep beraber geliyoruz.
*****
Değerli arkadaşlarım,
Değerli teşkilat mensuplarımız,
Bizler il il, ilçe ilçe gezip hakikatin sesi olacağız.
Bu milletin aklıyla, onuruyla, gururuyla alay eden zihniyeti, gittiğimiz her yerde milletimize anlatacağız.
Aziz milletimize kulak vereceğiz. Toplumun gerçek gündeminden asla sapmayacağız.
Biz DEVA Partisi olarak bu ülkenin tek umudu olduğumuz bilinciyle çalışıyoruz, çalışmaya da devam edeceğiz
Çünkü DEVA Partisi;
Kadınlarla, gençlerle, çiftçilerle, emeklilerle, öğretmenlerle, işçilerle, esnafla;
Eşitlik için, adalet için, özgürlük için yola çıktı.
Çözüm haritamız belli. Çözümün sözcüsü bizler olacağız.
Ayrışmayacağız, ayrıştırmayacağız. Toplumu kutuplara ayırmayacağız. Hep beraber Türkiye’nin yaralarını saracağız.
Biz Türkiye’nin haysiyetli insanları için buradayız.
Artık Türkiye’nin DEVA’sı var, Şereflikoçhisar‘ın DEVA’sı var ve biz hazırız.
Hepinize çok çok teşekkür ediyorum. Sağ olun, var olun.