DEVA Partisi Sosyal Politikalar Başkanı Elif Esen:
“Türkiye’nin önceliği deprem öncesi koruyucu tedbirler almaktır”
12 Kasım 1999 Düzce depreminin ardından tam 21 yıl geçti. Bu felaketten tam 21 yıl sonra, 2020’de dünyanın farklı coğrafyalarında 6,5 şiddetinin üzerinde toplam 22 deprem meydana gelirken, Türkiye ne yazık ki can kaybının en çok yaşandığı ülkeler arasında yer aldı. İki hafta önce İzmir depreminde 115 canımızı kaybettik. Bu anomali, deprem geçmişimizden gereken derslerin alınması gerektiğini tekrar gösterdi.
Yenilenmesi gereken 6,7 milyon konut varken hiçbir adım atılmamış
Çevre ve Şehircilik Bakanı, iki yıl evvel, dönüştürülmesi gereken 6,7 milyon konut bulunduğunu açıklamıştı. Sayın Cumhurbaşkanının İzmir depreminden sonra yaptığı bir konuşmada aynı rakamı yinelemesi ise depremle mücadele konusunda hiçbir ilerleme kaydedilmediğinin itirafıdır.
Zaman kaybetmeden koruyucu tedbirler alınmalıdır
Bir deprem ülkesi olan Türkiye’nin önceliği, koruyucu tedbirleri yıkımlar olmadan ve canlar kaybedilmeden önce almaktır.
Dayanıksız ve riskli binalarda oturmak zorunda olmak kader olmamalı, devlet gereken desteği sağlamalıdır. Canlar afet olmadan önce kurtarılmalıdır.
Zorunlu deprem sigortasının, yüz hanenin sadece 32’sinde olması düşündürücüdür. Bu sorun, ilgili mevzuat ve yaptırımlar güncellenerek düzenlenmelidir.
İnşaatlar sürekli kontrol edilmelidir
İnşaat malzemelerinin ve tadilatların kontrolü hassasiyetle yapılmalı; uyulmayan durumlarda verilecek cezalar caydırıcı olmalıdır.
Ağır hasarlı binaların yıkım süreçleri hızla başlatılmalı; orta ve az hasarlı binalara giriş izinleri kontrollü ve hızlı bir şekilde yönetilmelidir.
Tatbikatlar önceden planlanmalıdır
Deprem tatbikatları zamanında ve mahalle bazlı planlanmalı; olası senaryolar hafta içi ve mesai saatine göre hesaplanmalıdır. Halkımız, bölgesindeki toplanma yerleri ve acil durum halinde yapılması gerekenler konusunda önceden bilgilendirilmelidir.
Merkezi idare ile yerel yönetimler arasındaki kopukluk giderilmelidir
Yerel yönetimlerden gelen destekler en gerekli acil zamanda bile merkezi idare tarafından dikkate alınmamakta, yönetilememekte ve ortaya çıkacak fayda atıl kalmaktadır. Acil afet durumunda kamu kurumları arasında koordinasyonu sağlayacak, bütünlük sağlayacak sistem bulunmamaktadır.
‘Deprem Toplanma Yerleri’ tabeladan ibaret, işlevsiz alanlardır
Toplumda her üç kişiden ikisi deprem anında ve sonrasında yapılması gerekenleri bilmiyor. Aynı zamanda toplumun büyük kesimi oturduğu ya da çalıştığı yerdeki ‘Deprem Toplanma Yeri’ni, bu alanın işlevini ve bu alana ulaştıktan sonra ne yapacağını bilmiyor. Deprem toplanma yerlerinde herhangi bir alt yapı ve acil müdahale ekipmanı bulunmuyor.
Kamu, yerel yönetimler, özel sektör ve sivil toplum tarafından sağlanan destekler, kayıt altına alınmadan, düzensiz dağıtılmaktadır. İhtiyaca yönelik dağıtılamayan, aksaklıklar yaşanan yardımlar adaletli desteğin sağlanmasının önüne geçmektedir.
Korku ve travma doğru yönetilemiyor
Deprem sonrası oluşan panik, kayıplar, korku ve travmanın iyileştirilmesinde bölgedeki uzmanların koordinasyonsuzluğu, sistem ve kayıtların düzensiz ve eksik alınması, travmaları tetikleyecek görüntülerin medya ve sosyal medyada yer alması önemli sorunlar içermektedir.
Siyasilerin afet bölgesine oldukça fazla sayıda araçla, konvoyla gitmesi çalışmaları aksatmaktadır. Üzüntülerin yaşandığı alanda toplumda yaralayıcı, olumsuz etkiler bırakmaktadır. Bu ziyaretler çözüm üretmekten uzak, popülist uygulamalardır.
İzmir depremiyle ilgili tespitlerimize aşağıdaki bağlantıyı tıklayarak ulaşabilirsiniz.