DEVA Partisi Genel Başkan Yardımcısı ve Mersin Milletvekili Mehmet Emin Ekmen, 31 Ekim-2 Kasım tarihleri arasında Demokratik Gelişim Enstitüsü’nün ev sahipliğinde, Millî Dayanışma, Kardeşlik ve Demokrasi Komisyonu üyelerinden bazı milletvekilleriyle birlikte Dublin’de düzenlenen toplantılara katıldı. Ekmen, İrlanda’daki toplantılar ve Komisyon çalışmaları hakkında röportaj verdi.
İrlanda’dan Güney Afrika’ya kapsamlı bir deneyim aktarıldı
Toplantıya dair bilgi paylaşan Ekmen, “Meclis Komisyonumuzdan 6 parti ve 8 milletvekiliyle birlikte bu programa katıldık. Demokratik Gelişim Enstitüsü daha önce de dünyadaki çatışma çözümü örneklerine ilişkin Türkiye’de birçok program düzenlemişti, son 15 yılda bu sayı 100’e yaklaşmıştır. Programda Güney Afrika, Guatemala, Bosna ve Sudan gibi farklı bölgelerde görev yapmış diplomatlar, İrlanda barış sürecini yönetmiş, dönemin iktidarını temsil eden eski Başbakan ve müzakereci Dermot Ahern ile Bertie Ahern’in yanı sıra, Raissa H. Jajurie – Bangsamoro Sosyal Hizmetler ve Kalkınma Bakanı, Bangsamoro Parlamentosu Üyesi, Meclis Başkan Yardımcısı da kendi deneyimlerini paylaştılar” dedi.
Her çatışma ve çözümü modeli kendine özgü
Görüşme ve toplantıdan neler çıkarıldığının sorulması üzerine Ekmen, “Her ülkenin durumu, kendi kök sebepleri ve çatışmanın karakteristiğine göre farklılık gösterir. Hiçbir çatışma çözümü modeli başka bir ülkeye birebir uygulanamaz. Ülkeler, bu tür örneklerden tartışma biçimleri, süreç yönetimindeki esneklik, krizleri aşma becerisi gibi yönlerden ilham alabilir. Toplantıda özellikle şu mesajı aldık: Kendi sorununu kendin çözersin, kimse mucizevi bir yardım getirmeyecek. Bu süreçte sabırlı olmak, acele etmemek, esnek davranmak ve karşı tarafı tahrik etmemek gerekir. Kendinizi karşı tarafın yerine koyarak onların hassasiyet alanlarını kaşımamak, travmatik hafızayı canlandırmamak, karşılıklı adım atmaktan çekinmemek gerekir. Sürecin sürekli ilerlemesi, bisiklet metaforuyla açıklanıyor: Tıpkı bir bisikletin dengede kalması için sürekli hareket etmesi gerektiği gibi barış süreçleri de sürekli bir aşama ileriye gitme çabası içinde olmalıdır. Ayrıca, her zaman menfaatler çatışmaz. Bu konuda meşhur bir portakal metaforu vardır: Bir annenin iki çocuğu aynı portakalı ister. Anne her birine portakalı neden istediğini sorar. Çocuklardan biri kek yemek, diğeri ise meyve suyu içmek istediğini söyler. Anne portakalın kabuğunu soyup kek isteyen çocuğa kek yapar, kalanını sıkarak diğerine ikram eder. Böylece iki taraf da memnun olur. Bu örnek, her anlaşmazlığın mutlaka bölünme ya da çatışma anlamına gelmediğini gösterir” açıklamasında bulundu.
Ülkeyi bölmek isteyen yok
Ekmen, “Türkiye bölünme korkusu olmadan, terör ve şiddetin olmadığı bir gelecek hissini güçlü şekilde yaşamak istiyor. Kürtler de hem ülke hem kendileri için üniter yapı içinde, ülkenin bayrağına, sınırlarına ve anayasasına bağlı kalarak daha fazla hak ve özgürlük talep ediyor. Yani ortada ülkeyi bölmek isteyen bir tez yok. Bu nedenle bir tarafın tehdit ve korku algısını ortadan kaldırmak, diğer tarafın da haklı iyileşme taleplerini rasyonel bir şekilde ele almak gerekiyor” dedi.
Ekmen, bir soru üzerine: “Yüzleşme ve adalet arayışları gibi konular bazı ülkelerde anlaşmadan 20-25 yıl sonra gündeme gelebilmiştir. Çünkü bu tür meseleler, anlaşma yapılan kişilerle ilgili kriminal bir durum yaratabilir. Örneğin bir taraf insan hakları ihlallerinden, diğeri bir terör eyleminden sorumlu olabilir. Bu nedenle bu süreçlerin zamanlaması çok önemlidir” açıklamasında bulunarak zaman vurgusu yaptı.
Barış, sabır ve kararlılık ister
“Çözüm süreçlerinde ülkeler arası benzerlikler var mı?” sorusunu yanıtlayan Ekmen, “Bugün bile siyaseten tam anlamıyla sahiplenilmemiş olan Oslo görüşmeleri, aslında yaklaşık dört ila beş yıl süren uzun bir sürecin sonucunda mümkün olmuştur. Oslo buluşması, çabanın yalnızca bir aşamasıdır. O dönemde benzer bir iddia ortaya atılsaydı, dönemin siyasetçileri muhtemelen bunu inkâr ederdi. Dermot Ahern de bu durumu şöyle aktarıyor: Dönemin Başbakanı kendisine, ‘Bu çok önemli bir konu ancak sen yürütebilirsin. Git, görüşmelere başla. Ama bil ki bir gün biri bana bu konuyu sorarsa, ben bunu inkâr ederim’ demiş. Hayırlı Cuma Anlaşması tüm dünyada bir barış metaforuna dönüşmüş durumda. Ancak aynı dönemde, aynı çatışma süreci içinde ‘Kanlı Cuma’ ve ‘Kanlı Pazar’ gibi trajik olaylar da yaşandı; bunlardan biri anlaşma imzalandıktan hemen sonra gerçekleşmişti. Bizde de benzer deneyimler oldu. Görüşmelerin başladığı dönemde TUSAŞ saldırısı, 2009’daki Reşadiye baskını, Oslo sürecinin ardından ise devlet içindeki bazı unsurların -daha sonra FETÖ bağlantılı oldukları ortaya çıkan- kayıtları sızdırması ve Hakan Fidan hakkında soruşturma açılması süreci ciddi biçimde zora soktu. Silvan ve Reşadiye baskınları gibi olaylar devlet ve örgüt içinden süreci sabote etmek isteyen grupların provokasyonlarıydı. Bu tür girişimlere fırsat vermemek gerekir. Bu nedenle süreçlerin sabırla, esneklikle, toleransla ama aynı zamanda kararlılıkla yürütülmesi büyük önem taşır. Bir sürecin beş ya da on yıl sürmesi başka bir meseledir fakat yapılması gereken bir işi geciktirmemek ve süreci sürdürülebilir kılmak, barışın kalıcılığı açısından çok daha kritik bir konudur” açıklamasında bulundu.
Somut öneri gelmeden konuşmak doğru değil
Abdulkadir Selvi’nin, Komisyon’un Abdullah Öcalan ile bir görüşme yapabileceğine dair yazısı hakkında konuşan Ekmen, “İktidar kaynaklarından da benzer söylentiler geliyor, Mehmet Uçum’un da pazar günü bu yönde bir değerlendirmesi olmuştu. Açıkçası, iktidar partisi bu konuda somut bir öneriyi -nerede, hangi formatta, hangi düzeyde bir görüşme olacağına dair bir taslağı- Komisyon gündemine getirmediği sürece bu iddiaları yorumlamayı doğru bulmuyoruz. Çünkü belki bazı noktalara itiraz edeceğiz ama süreç arka planda başka şekilde ilerleyecek ya da biz bazı adımları destekleyeceğiz ancak taraflardan biri geri adım atacak, bilemiyoruz. Bazen ‘Bir öneriniz var mı?’ diye soruyorlar, ‘Yok’ diyorum. Çünkü bazen Öcalan öyle bir noktaya çekiliyor ki siz ne derseniz deyin ileride kalıyorsunuz; bazen de Sayın Bahçeli öyle ileri ifadeler kullanıyor ki bu kez siz ne söylerseniz söyleyin geri bir pozisyonda kalıyorsunuz. Bu nedenle bize ‘Şu temsil heyetiyle, şu mekânda, şu yöntemle bir görüşme yapmak istiyoruz, ne dersiniz?’ denildiğinde cevabımızı o zaman veririz. Öcalan’ın bu süreçteki rolü, örgüt üzerindeki otoritesi ve ihtiyaç duyduğu meşruiyet araçlarının oluşturulması açısından, süreci yürüten MİT Başkanlığı’nın ve dolayısıyla Sayın Cumhurbaşkanı’nın esnek davrandığını görüyorum. Muhtemelen gelişmeler de bu yönde ilerleyecektir” ifadelerini kullandı.