DEVA Partisi Genel Başkanı Ali Babacan: “Liderlerin önüne bazen iki seçenek çıkar: Ülkem mi, koltuğum mu?”

18-12-2025
DEVA Partisi Genel Başkanı Ali Babacan: “Liderlerin önüne bazen iki seçenek çıkar: Ülkem mi, koltuğum mu?”

 

“Erdoğan suskun kalırsa tökezlemeye sebep olabilir” 

“Yüzde 5 zenginleşirken yüzde 95 fakirleşiyor”

DEVA Partisi Genel Başkanı Ali Babacan, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın “Terörsüz Türkiye” adıyla yürütülen süreçle ilgili daha fazla sorumluluk alması gerektiğini vurgularken aksi takdirde bu işin tökezlemesine sebep olabileceği uyarısında bulundu. Babacan, "Liderlerin önüne bazen iki seçenek çıkar: Ülkem mi, koltuğum mu? Bu zor bir ikilemdir. Devlet başkanı şapkasıyla baktığınızda Cumhurbaşkanı süreci çok yakından takip ediyor, talimatlar veriyor. İmralı’ya giden her heyet bilgisi ve izni dahilindedir. Ama siyasetçi şapkasını, AK Parti Genel Başkanı şapkasını taktığında bu sürecin siyasi riskini üstlenmek istemiyor. Bir aksaklık olursa, süreç tıkanırsa bunun siyasi sorumluluğunu almak istemiyor" dedi.

DEVA Partisi lideri Ali Babacan, İlke TV’de yayınlanan “Konuşma Zamanı” programında gazeteciler Kemal Avcı ve Dilek Odabaş’ın gündemin önemli başlıklarına ilişkin sorularını cevaplandırdı. MHP’nin il il gezerek tabanını bilgilendirdiğini belirten Babacan, aynı çabayı AK Parti’de görmediklerini ve “Tayyip Bey’in bir bildiği vardır” diyerek sessizliğe büründüklerini savundu. Babacan, “Tayyip Bey'in tabanında dönüştürücü bir etkisi var. Eğer kendi tabanında bu işle ilgili soru işaretleri varsa, güvensizlik varsa ikna etme görevi kendisinin. Devlet başkanı olarak bu işin başındaysa, İbrahim Kalın'a talimat verip bütün süreci yönetiyorsa dönüp AK Parti Genel Başkanı olarak da kendi seçmenine bu işi anlatması lazım. Bunu yapmıyor. Şu ya da bu sebeple bu iş olmazsa gerçekten büyük bir sorumluluk üzerine kalır. Tayyip Bey konuşmazsa, sonuna kadar bu susmayı tercih ederse, ‘Ya bir bakalım görelim’ falan derse sırf bu, bu işin tökezlemesine, bu işin başarısızlıkla sonuçlanmasına sebep olabilir” uyarısında bulundu. 

Ali Babacan, şöyle devam etti:

“Bu işin en şiddetli muhalifi olan Milliyetçi Hareket Partisi ve onun Genel Başkanı Sayın Bahçeli bırakın desteği, sürecin öncülüğünü yapıyor, Cumhuriyet Halk Partisi, bu kadar yargı operasyonuna rağmen, bu kadar baskıya rağmen gelip o komisyonda oturmayı kabul etti. Bakın çok büyük bir özveridir. Yani kendilerine yapılan bu kadar adaletsizliğe ve haksızlığa rağmen burada bir çözüm için gerekiyorsa biz de sözümüzü söylemek isteriz dediler, oturdular. Bu kadar elverişli bir ortamda Tayyip Bey'in biraz daha risk alması lazım. Özellikle de vatandaşlarımıza bunu ilk elden anlatması lazım. Çünkü kendisinin özellikle tabanında bir dönüştürücü etkisi de var. Eğer kendi tabanında bu işle ilgili soru işaretleri varsa, güvensizlik varsa konuda yine kendi tabanını ikna etme görevi de kendisinde. Devlet Başkanı olarak bu işin başındaysa, bu işi yapıyorsa, İbrahim Kalın'a talimat verip bütün süreci kendisi yönetiyorsa, dönüp AK Parti Genel Başkanı olarak da kendine oy veren seçmenine en azından dönüp bu işi niye yaptığını anlatması lazım. Bunu yapmıyor. Ya bu çok önemli bir boşluk sistemde. Ve bu iş eğer olmazsa, şu ya da bu sebeple eğer tıkanırsa, ben açık söyleyeyim, Tayyip Bey'in üzerinde kalır. Çünkü gerekeni yapmıyor. İletişim konusunda ve kendi tabanını ve vatandaşlarımızın genelini bilgilendirme, aydınlatma konusunda üzerine düşeni yapmıyor. Risk almıyor.”

“Eski bir dost olarak Sayın Erdoğan’a tavsiyemdir, bu sorun çözülsün istiyorum”

“Şimdi bakın MHP genel merkezi ne yaptı? İl il kendi örgütüne bilgilendirme yapıyor. Yoğun bir çaba içerisindeler. Yani kendi seçmenlerine bir iletişim çabası var. Ama bakıyoruz aynı çaba hani AK Parti tarafında var mı? Onu o çabayı orada görmüyoruz mesela. Büyük bir ketumluk, büyük bir sessizlik. Ya nasıl olsa Tayyip Bey yaptığına göre vardır bir bildiği. Ya vardır bir bildiği de tamam, sen AK Parti içerisindeki insanlar, vardır bir bildiği ama ahaliye diyemezsin ki ‘Ya merak etmeyin ahali. Ey vatandaşlarımız, Cumhurbaşkanımızın vardır bir bildiği, siz rahat olun.’ Böyle bir şey yok yani… Aynı zamanda eski bir yol arkadaşı, eski bir dostu olarak da söylüyorum. Ben açıkçası bu ülke başarılı olsun istiyorum. Bu sorun çözülsün istiyorum. Yoksa bu söylediklerim bir yani bir basit bir muhalefet refleksi falan değil bu, tavsiye olarak söylüyorum.”

“Anadilin eğitimi, öğrenimi bir temel hak”

“Ana dilinde eğitim konusunda da şunu söylüyoruz: Resmi ve ortak dilimiz Türkçedir. Bu perspektifi sağlam şekilde koruduktan sonra, bunun etrafına yeni açılımlar örmekten korkmamak gerekir. Bu, ülkenin özgüveniyle ilgilidir. Kürtçe dâhil olmak üzere Türkiye’de ailelerde, evlerde konuşulan bütün dillerin yaşatılması gerekir. Yok olmasına izin verilmemeli.”

“Yüzde 5 zenginleşirken yüzde 95 fakirleşiyor”

Ekonomideki gelişmelere de değinen Ali Babacan, “Ekonomi büyüyor diyorlar ya, bu ekonominin büyümesinden pay alan sadece nüfusun yüzde beşi. Geri kalan yüzde doksan beşi fakirleşiyor” dedi. Asgari ücret konusundaki adaletsizliğe dikkat çeken ve ortada büyük bir perişanlık olduğuna işaret eden Babacan, işçilerle birlikte işverenin de mutsuz olduğunu söyledi. Ali Babacan, daha önce asgari ücrete en az yüzde 50 zam yapılması gerektiğini açıklamıştı. Bu açıklama sonrası diğer partilerden de peş peşe rakamlar geldiğini hatırlatan Babacan, burada son söz ve sorumluluğun hükümette olacağını vurguladı: “Bizim hesabımız çok basit. Geçen seneden alacağı, beklenen enflasyon ve refah payı ekledik. Kimse bize hesap öğretmeye kalkmasın; basitleştirerek olması gerekenin en azını söyledik.  Bu da 33 bin 56 TL gibi bir rakam ediyor. Ama bu minimumdur. Açlık sınırının biraz üstü oluyor. İşvereninde durumuna baktığımızda, Allah korusun işyerleri kapandığında bu sefer işsizlik çoğalacak. Yani çarkların dönmesine izin verecek yaklaşım gerekiyor. Unutmayalım burada nihai karar hükümetin. Onu da vurgulayalım. Yani yükü tamamen işverenin üzerine atıp ondan sonra aradan sıyrılmak yok. Kanun gereği bunun nihai kararını veren hükümettir. Bugünkü hükümet başında da Sayın Erdoğan vardır.”

Ali Babacan, 2026 yılının “Refah Yılı” olacağına dair hükûmet kanadından gelen açıklamalara ilişkin soruya da şu cevabı verdi: “Arzu edilen, gönülden geçen şeyler bunlar olabilir. Ama ülkenin gerçeklerine baktığımızda öyle refah yılı falan değil. Tam tersine 2026 yılı maalesef aynı 2025 gibi ve önceki yıllar gibi yoksulluğun artacağı, işsizliğin ciddi can yakıcı boyutlara ulaşacağı, gelir dağılımının ve servet dağılımının bozulmaya devam edeceği bir yıl olacak. Yani maalesef ben bakın bunu 6-7 senedir söylüyorum. Yani üzülerek, içim yanarak söylüyorum. Ülke kötü yönetiliyor, yanlış kararlar alınıyor. Ülkenin bir ekonomi politikası yok, bir tarım politikası yok. Bir sanayi politikası yok ve maalesef dediğim de çıkıyor yani arka arkaya; her yıl her yıl her yıl. Türkiye'de gerçekten fakir fukaralık çok çok artmış durumda. Yani okuyorsunuz haberleri insanın canı yanıyor. Emekler gidiyor, Ulus'ta günlüğü 400 liraya otel odalarında kalmak zorunda kalıyor. Bugün haberlerdeydi. Otobüs terminalinde sabahlayan çok sayıda insan oluştu. Yani orası sıcak, gidecek yeri yok, yatacak yeri yok insanların. Bakın böyle bir Türkiye değildi burası. Yani hiç, hiç kimsenin sokakta yaşamadığı bir Türkiye olmuştu. Bu ülkenin böyle büyük bir potansiyeli var. Türkiye büyük ve güçlü bir ülke. Kesinlikle yanlış uygulamalar, yanlış kadrolar, dürüst ve ehil insanların uzaklaşması; dürüst olmayan ve işi bilmeyen insanların yönetim kadrosunda daha çok olması, istişare ile karar alınmaması, adalet kavramının tamamen yerle bir edilmesi, gerçekten ülkenin bu hale gelmesine sebep oluyor.”

“Cumhurbaşkanı’ndan teklif gelirse…”

Ali Babacan, Cumhurbaşkanı ekonominin başına geçmesi teklifinde bulunursa kabul edip etmeyeceğine ilişkin soruya, “Biz ülkenin yönetiminin tümüne talibiz. Çünkü sadece ekonomi yönetimiyle bu ülkenin ekonomisi düzelmez. Yani hukuk ve adalet alanında bu kadar yanlışlar varken, eğitimde bu kadar politikasızlık ve yolsuzluk varken Türkiye'nin ekonomisi düzelmez “karşılığını verdi.

“Devlet Bahçeli ile görüşmek isterim”

Ali Babacan, MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli ile telefon görüşmeleri yaptığını da söylerken, kendisiyle yüz yüze görüşmeyi arzu ettiğini de belirtti: “Süreçle ilgili irtibatta olan arkadaşlarımız var. Ama bizim Sayın Bahçeli'yle böyle baş başa ya da doğrudan bu konuyu uzun değerlendirmeden çok kısa kısa birkaç telefon görüşmesinde karşılıklı iyi niyet ifadelerimiz oldu. Ama oturup da detayına inip şurada ne yapalım, burada ne yapalım diye öyle bir görüşmemiz olmadı bugüne kadar. Ama ben arzu ederim doğrusu. Ben arzu ederim. Çünkü, ne kadar çok, iyi istişare yapılırsa kararlar o kadar isabetli olur, o kadar sonuçta başarılı olur.”

“Türkiye, Suriye’de aşırı müdahil olmamalı”

Türkiye’nin Suriye ile ilişkilerinin nasıl olması gerektiğine dair açıklamalar da yapan Ali Babacan, şu uyarılarda bulundu: “Uluslararası ilişkilerde bir hard power, soft power, bir de smart power kavramı vardır. Yani askeri güç ya da sözün gücü. Bir de bütün bunların bir paket halinde akıllıca kullanıldığı bir güç. Bana göre Türkiye'nin Türkiye'nin çok görünür bir şekilde Suriye ile ilgili konulara çok aşırı müdahil olması doğru değil. Tabii ki ilgileneceğiz, tabii ki bakacağız. Ama Türkiye ‘Biz olmazsak Suriye olmaz. Bak biz aralarını bulduk. Yoksa bunlar birbirleriyle kapışacaktı. Ben çözdüm. Biz yaptık’ rolüne girdiği anda bu zarar verir. Daha önce bunun örneklerini farklı yerlerde gördük. Onun için ben bu konuya biraz ihtiyatlı yaklaşıyorum. Yani mümkün olduğunca Suriye'nin kendi iç dinamiklerine alan açmak, ama bu alanı açarken de taraflarla konuşarak bu iş çözülsün diye destek vermek, çözümün destekçisi olmak... Un peşinde misiniz, ün peşinde misiniz? Önemli olan o. Ün mü un mu? Un dediğim sonuç. Ün dediğim sadece hani biraz reklam olsun, biraz herkes bizi konuşsun. Bu konularda herkes bizi konusuna girerseniz olmaz. Sonuç önemli. Dolayısıyla bunu akıllı bir şekilde, dikkatli bir şekilde, yani taraflarla konuşarak ama son çıkan sonucun da Suriye'nin sahibi olduğu bir sonuç olması lazım.  Bu işin nihai sahibinin Suriye halkı olması lazım. Ve Suriye halkının ‘Bu işi biz yaptık, biz çözdük, biz başardık’ demesi lazım. Başka türlü sürekli birilerinin sırtında, sürekli birilerinden medet uman, gidip elin Fransız’ından, bilmem İsrail'den falan; böyle bir ülke olmaz.”

SONRAKİ HABER

Kahramanmaraş Milletvekilimiz İrfan Karatutlu: “Hızlı tren var, uçak seferi var… Maraş’a gelince yok!”

Sık Sorulan Sorulara Cevaplar


                        

BASIN BÜLTENİNİ
İNDİRİN

Haber ekinde bir basın açıklaması mevcut ise aşağıdaki indirme ikonu ile indirebilirsiniz.

18-12-2025