Ali Babacan: “İktidar yargı üzerindeki nüfuzunu kullanarak muhalefeti şekillendirmeye çalışıyor”

04-09-2025
Ali Babacan: “İktidar yargı üzerindeki nüfuzunu kullanarak muhalefeti şekillendirmeye çalışıyor”

DEVA Partisi Genel Başkanı Ali Babacan, Silivri’de tutuklu bulunan gazeteci Fatih Altaylı’nın YouTube kanalında yayınlanan “Boş Koltuk” programının konuğu oldu. Ali Babacan, programda şunları söyledi:

“Fatih Bey’in son derece zayıf bir dosyayla tutuklu yargılanması hukuk devletine, Türkiye’ye yakışmıyor”

Programa, gazeteci Fatih Altaylı’nın boş bir koltukta değil, dolu bir koltukta yayın yapacağı özgürlüğe kavuşması temennisiyle başlayan Babacan, “Türkiye'de ifade özgürlüğünün, basın özgürlüğünün büyük bir baskı altında olduğu bir dönemdeyiz. Türkiye'nin bilinen, sevilen gazetecileri farklı türden yargısal kısıtlamalar altında, göz altında olanlar, tutuklananlar; bunlar bizi üzüyor. Fatih Bey gibi, işinde çok başarılı, bütün Türkiye'nin sevdiği bir ismin hukukçular, hukukçu arkadaşlarımızın incelediği kadarıyla da gerçekten son derece yetersiz bir dosyayla böyle tutuklu yargılanması bir hukuk devletine yakışmıyor, Türkiye'ye yakışmıyor. Türkiye'de bizim arzu ettiğimiz, görmeyi istediğimiz medya özgürlüğüne yakışmıyor. Umarım ki bu karar bir an önce sona erer. Umarım ki bir an önce Fatih Bey özgürlüğüne kavuşur. Böyle boş koltukta değil, dolu koltuklarda yayınlar tekrar başlar inşallah” diye konuştu.

“Erdoğan’ın kendisi de ifade etmişti, iktidar yargı üzerinden muhalefeti şekillendirmeye çalışıyor”

Babacan, CHP İstanbul İl Başkanlığına kayyum atanmasına ilişkin “Şu anda iktidar yargı üzerindeki nüfuzunu kullanarak muhalefeti şekillendirmeye çalışıyor. Bundan bir süre önce Sayın Erdoğan'ın ifadesi olmuştur. ‘Türkiye'deki muhalefeti de şekillendirmek, dizayn etmek galiba bize düşecek’ demişti. Şu anda fiilen onu yapmaya başladı. Tabii ki dosyaların derinlerine bakınca her bir belediyeyle ilgili ne vardır, ne yoktur, o yargı süreçlerinden hepsi ortaya çıkacaktır ama çok benzer durumlarda olan bir AK Partili belediyeyle CHP'li belediyeye eğer farklı muamele yapılıyorsa, yani yargı süreçleri CHP'li belediyelerle ilgili çok sert yürütülürken AK Partili belediyelerle ilgili hemen hemen hiçbir yargı denetimi yapılmıyorsa burada bir tarafgir bir duruş var. Burada bir yargıyı siyasi amaçlar hedefiyle etkilemek var. Bu tabii çok vahim, vahim bir durum” değerlendirmesinde bulundu.

“Baskı unsurlarından bir tanesini de ‘Boş Koltuk’ yayınında yaşıyoruz”

“Maalesef yargı birimleri üzerinde basın üzerinde, iş dünyası üzerinde, sanat camiası üzerinde, sivil toplum üzerinde ve muhalefet üzerinde baskı oluşturmak Türkiye'nin maalesef bir gerçeği. Yani bugün şu anda bulunduğumuz Boş Koltuk yayını, niye Boş Koltuk yayını? Çünkü işte bu baskı unsurlarından bir tanesini burada fiilen yaşıyoruz, görüyoruz ve bu öyle uygulanıyor ki mesela sivil toplumdan bilinen bir isim ya herhalde onunla ilgili bir şey yapılmaz canım denilen tek bir ismi tutukladığınızda bütün sivil toplumu pasif hale getiriyorsunuz. Kimse konuşamaz hale geliyor. Ya da çok tanınan, sevilen, etkili bir gazeteci arkadaşınızı tutukladığınızda bütün basın camiasına korku salıyorsunuz. ‘Bak kafamı bozmayın’ diyorsunuz. Şimdi bunu maalesef bir süredir bu iktidar uyguluyor. Bu güzel ve büyük ülkemize yakışmıyor. Bir hukuk devletinde asla görmememiz gereken konular.”

“’Kural tanımam, hukuk tanımam’ demeye başlarsak seçilmişler eliyle kaosa sürüklenen bir ülke görürüz”

“Eğer hukukun üstünlüğü diyorsak, bu demokrasinin olmazsa olmaz bir değeridir. Eğer hukuk yoksa, kural bazlı yönetim anlayışı yoksa, demokrasi sadece seçimlerden ibaretse o zaman seçimle işbaşına gelen, ‘Ben aklıma geleni yaparım, milletten yetkiyi aldım. Dolayısıyla kural tanımam, hukuk tanımam’ demeye başlarsak seçilmişler eliyle kaosa sürüklenen bir ülke görürüz. Demokrasi önemlidir, seçim önemlidir ama demokratik yollarla seçim yollarıyla iş başına gelenlerin kanunlara, hukuka uyması lazım.”

“Bize yetkiyi verin; bakın sorunlar nasıl düzelir, nasıl Türkiye ayağa kalkar, onu biz yaşatırız”

“Bizim sadece üzülmek sadece ‘vah vah’ demek gibi bir lüksümüz yok. Yanlışları görüyoruz. Düzeltmek için de çaba gösteriyoruz. Doğrusunu tutuyoruz. Ve vatandaşlarımıza diyoruz ki siz bize yetkiyi verin. Bakın sorunlar nasıl düzelir. Nasıl Türkiye ayağa kalkar. Nasıl bu ülke yeniden şahlanır. Onu biz yaşatırız diyoruz.” 

“Ben bu ülkeden ya da bu milletten ümidini kesenlerden değilim”

“Ben bu ülkeden ya da bu milletten ümidini kesenlerden değilim asla. Umutla çalışacağız. Türkiye dönem dönem başarılı olmuştur. Dönem dönem sorunlar yaşamıştır. Şu anda yaşadığımız sorunlu bir dönemdir. Bir krizler dönemi. Ama bu dönemde bir gün gelip geçer yani. Hiçbir kriz ilelebet gitmez. Hiçbir yönetim ilelebet gitmez. Hiçbir baskıcı rejim ilelebet sürmez. Gün gelir düzelir. Biz de o günü getirmek için, düzelecek günleri bir an önce gerçekleştirmek için çalışıyoruz, çabalıyoruz.”

“2001’de siyasete ilk adım attığımda ne savunuyorsam bugün de aynı şeyi savunuyorum”

“Ülkenin genel yönetimiyle alakalı demokrasi, insan hakları, özgürlükler, rasyonel ekonomi yönetimi, ekonomide fırsat eşitliği, ekonomide sosyal adaletin sağlanması, bütün bunlar 2001’de siyasete ilk adım attığım gün ne söylüyorsam, neyi savunuyorsam bugün hala aynı şeyi söylüyorum, aynı şeyi savunuyorum.”

“2017’den beri birbiriyle bağı olmayan, rastgele adımlarla ekonomi yönetiyorlar”

Babacan, Mehmet Şimşek ve Cevdet Yılmaz’ın ekonomi yönetimine ilişkin yöneltilen soruya şu yorumu yaptı: “Şöyle baktığımızda gerçekten 2017-2018’den bu yana Türkiye'de aslında bir ekonomi politikası yok. Sadece kimin aklına ne geldiyse, kim ne önerdiyse, işte Cumhurbaşkanı da neye ikna olduysa ya da ne istediyse böyle birbiriyle çok da bağı olmayan rastgele adımlarla şu anda ülke yönetiliyor. Doğru Mehmet Bey, 2007’den itibaren benim yakın çalışma ekibimde oldu. Cevdet Yılmaz şu anda Cumhurbaşkanı Yardımcısı. 2005’ten itibaren benim yakın çalışma ekibimde oldu. Uzun yıllar beraber çalıştık arkadaşlarımızla. Fakat bu her iki arkadaşımızın da yetki çerçevesi çok çok sınırlı. Yani şu anda Mehmet Bey'e verilen görev sadece ‘Faizi yükselteceksen sen yükselt. Kötü adam sen ol. Ben de o tarafa bakmayayım. Hiç faizi konuşmayayım ama tamam yükselt. Vergi yükseltmesi gerekiyorsa yükselt.’ Bugün vergi düzenlemelerinde hemen Mehmet Şimşek'in fotoğrafları çıkıyor. Ya bu ülkede bütün yetki aslında tek kişi de değil mi? Bu ülkede her bir artış kararının altında Cumhurbaşkanı imzası vardır. Yetki Cumhurbaşkanı'ndadır.”

“Doğru bildiğimizi konuşuyoruz, vatandaşlarımızın böyle bir siyasete layık olduğunu düşünüyoruz”

DEVA Partisi’nin yüksek kalitede siyaset üretme tarzına sahip olduğunu belirten Babacan, şunları kaydetti: “Biz diyoruz ki bizim milletimiz en iyisine layıktır. Yani daha kalitesiz bir siyaset ürünü sunmak istemiyoruz. İnsanları aldatmak istemiyoruz. Ya da bugün ne tutarsa o, bugün diyelim ki ‘İnsanların hani göç konusu mu var, göçmen konusu mu var, ben onu biraz istismar edeyim. Bugün başka konu var, ben biraz onu istismar edeyim’. Yani biz onlardan değiliz. Biz hiçbir konuda istismar yapmıyoruz. İstismar siyaseti yok bizde. Doğru bildiğimizi konuşuyoruz, vatandaşlarımızın böyle bir siyasete layık olduğunu düşünüyoruz.”

“Yüksek refah ve mutluluk hedefleyen siyaset yapıyoruz”

“Bazen de diyorlar ki bize ‘Ya siz çok Avrupa tarzı bir siyaset mi yapıyorsunuz?’ Ben de diyorum ki ‘Ya bizim milletimiz, Avrupa'da insanlar ortalamada daha mutluysa, refah daha yüksekse daha yüksek ve daha yüksek mutluluğa layıktır’ diyoruz. Onun için evet, biz daha yüksek refah veya daha yüksek mutluluğu hedefleyen bir siyaset… Yok başka coğrafyanın siyasetine meraklıysak biz halkımızı böyle bir siyasete layık görmüyoruz diyoruz. Duruşumuz çok net, çok açık.”

“Her an hesap vermeye hazır, her an şeffaf siyaset benim için de Türkiye için de çok önemli”

Gazeteci Fatih Altaylı’nın, Türk Telekom’un özelleştirilmesiyle ilgili hapishaneden kendisine yönelttiği soruyu da yanıtlayan Babacan, “20 sene öncesiyle ilgili bana bugün hâlâ bir soru soruluyorsa, ben de böyle rahatlıkla cevap veriyorsam bu da herhalde Türkiye'deki genel karmaşık siyasetten biraz farklı bir duruşumuzun olduğunu ortaya koyuyor. Çünkü her an hesap vermeye hazır, her an şeffaf bir siyaset benim için de çok önemli, Türkiye için de çok önemli, DEVA Partisi için de çok önemli… Önce onu ifade etmiş olayım” dedi.

“Türk Telekom’un özelleştirme sürecinde Hazineye toplam 11 milyar dolarlık bir nakit para girmiştir”

“Türk Telekom'un özelleştirilmesi ve özelleştirildikten sonraki süreci belki iki ayrı başlıkta incelemek lazım. 2005 yılında Türk Telekom'un %55 hissesi ihaleyle satışa sunuldu. Yaklaşık 12, 13 firma yeterlilik belgesi aldı. 4 firma teklif verdi ve bir haftalık yoğun bir fiyat yükseltme ve pazarlık sürecinden sonra, o günkü Özelleştirme İdaresi Başkanlığı, %55 hissesi için 6 milyar 550 milyon dolara satış yapılmasına karar verdi. Bu 6 milyar 550 milyon doların tamamı yurt dışı kaynaklardan Türkiye'ye gelen paradır. Türk Telekom’un %55 hissesini alan firma, kendi sermayesi ve yurt dışından bulduğu kredilerle bu rakamı Türkiye’ye getirmiştir. Ödemeyle ilgili süreç içerisindeki vade farklarını da dikkate aldığımızda, hatırladığım kadarıyla Hazinenin kasasına 7 milyar 200 milyon dolarlık bir para girmiştir. Bunun tamamı yurt dışından gelmiştir. Ayrıca, özelleştirme öncesi Türk Telekom'un kasasında ve 2005 temettüsü olarak toplam 2,5 milyar dolar nakit vardı. Özelleştirilmeden önce bu 2,5 milyar doların tamamı da Hazineye aktarılmıştır. Sanırım 2008’de, Türk Telekom’un hazineye ait hisselerinin %15’i halka arz edilmiştir. Oradan da 1 milyar 900 milyon dolarlık bir gelir daha sağlanmıştır. Dolayısıyla bunu da dikkate aldığımızda, bu süreçte Hazineye toplam 11 milyar dolarlık bir nakit para girmiştir.”

“Devleti faizli borçtan kurtarma politikamız gereği, Telekom özelleştirme gelirinin tamamıyla borç ödedik”

“2005 yılında, Türkiye'nin toplam ihracatı 72 milyar dolardı. Yani bir ay boyunca yüz binlerce konteyner Türkiye dışarıya mal satıyordu. Bir ayda gelen ihracat geliri 6 milyardı. Sadece Türk Telekom'un özelleştirmesinden hazineye giren para neredeyse iki aylık ihracatın tamamı kadar bir paraydı ve hazine o dönemde bu paranın tamamını borç ödemeye kullandı. O günkü uyguladığımız ekonomi programın özelliği şuydu: ‘Ne kadar özelleştirme geliri gelirse onun hiçbirisi günlük harcamalarda karşılanmayacak. O gün devlet çok borçlu. Devlet buna faiz ödüyor. Dolayısıyla bir an önce borcu azaltalım. ‘Bu borcun faizinden kurtulalım’ politikamız vardı. Dolayısıyla tamamı da borcun ödemesinde kullanıldı.”

“Telekom, özelleştirildikten sonra büyük özel bankalardan kredi kullandı”

“Gelelim yerli bankalarda olan işleme… Bu Türk Telekom özelleştirdikten sonraki dönemle alakalıdır. Biliyorsunuz o dönemde yetki tamamen Ulaştırma Bakanlığı’nda; artık hazinenin Türk Telekom’a ilgili özel bir kanun düzenlemeyle yetkileri tamamen Ulaştırma Bakanlığına devredilmiş durumda ve o gün artık bir özel sektör şirketi olarak Türk Telekom, yerli bankalarda işlemler yapmaya başlıyor ve yerli bankaların da en büyük özel bankaları Türk Telekom’a kredi açıyor zaman içerisinde. Daha sonra özel bankalarla Türk Telekom arasındaki kredi alışverişiyle ilgili de uzunca bir süreç, ta ki işte 2022’de Varlık Fonuna tekrar o hisseler dönene kadar.”

“Özelleştirme aşamasındaki finansman tamamen yurt dışından geldi, karıştırmamak gerek”

“Burada karıştırılan şu. Yani özelleştirme aşamasındaki finansman tamamen yurt dışından geliyor. Ama özelleştirildikten sonraki süreçte Türk Telekom bir özel şirket olarak, bir özel sektör firması olarak yerli bankalarla da kredi ilişkisine giriyor. Yani belki o birbirine karıştırılıyor. Hani yerli banka mı, yabancı mı… Özeti bu.”

“Varlık Fonu Türkiye’ye yokluk getirir diyordum, korktuğum gibi oldu”

“Türk Telekom'un kısa özelleştirilme hikayesi bu ama özelleşme sonrası uzun bir hikayedir. Belki birileri bir gün çalışır, raporlaştırır; ne oldu, ne bitti. Tabii iş varlık konuna gittikten sonra her şey kararıyor. Çünkü varlık fonu biliyorsunuz benim karşı çıktığım, Türkiye'de asla olmaması gerektiğini söylediğim bir yapı ve Bakanlık görevinden ayrılana kadar da izin vermediğim bir yapı. Yani çok istiyorlar bir Varlık Fonu kuralım diye. Ben de itiraz ediyordum. ‘Çünkü öyle bir yapı Türkiye ekonomisine uygun değildir’ diyordum. ‘Bu getirse getirse Türkiye'ye varlık değil, yokluk getirir’ diyordum. Tam da korktuğum oldu. Varlık Fonu kuruldu. Bir sürü borçlandırdılar o Varlık Fonu’nu.”

SONRAKİ HABER

DEVA Partili Ekmen’den Batman Çayı’ndaki balık ölümleri için soru önergesi: “Son 10 yıl içinde Batman Çayı’nda kaç defa toplu balık ölümü yaşanmıştır?”

Sık Sorulan Sorulara Cevaplar


                        

BASIN BÜLTENİNİ
İNDİRİN

Haber ekinde bir basın açıklaması mevcut ise aşağıdaki indirme ikonu ile indirebilirsiniz.

04-09-2025