GENEL BAŞKANIMIZ ALİ BABACAN’IN GERZE 1. OLAĞAN İLÇE KONGRESİ KONUŞMASI
DEVA Partisi’nin değerli genel merkez kurul üyeleri,
Sinop il teşkilatımızın ve Gerze ilçe teşkilatımızın çok değerli başkanları,
Siyasi partilerin kıymetli temsilcileri,
Değerli teşkilat mensuplarımız,
Sevgili Sinoplu gönüldaşlarımız,
Türkiye'nin farklı illerinden gelip bugün bizlerle beraber olan saygıdeğer konuklarımız,
Ulusal ve yerel basınımızın değerli mensupları,
Ekranları başında ve sosyal medya hesaplarımızdan bizleri izleyen tüm vatandaşlarımız;
Hepinizi en içten duygularımla selamlıyor, Gerze ilçe teşkilatımızın birinci olağan kongresine hoş geldiniz diyorum.
*****
Bu vesileyle, Gerze ilçe teşkilatımızda görev alan ve görev alacak tüm yol arkadaşlarımı kutluyor, kendilerine çalışmalarında üstün başarılar diliyorum.
Yaklaşık sekiz ay sonra yeniden ülkemizin en kuzey iline, Sinop’a gelmekten mutluluk duyuyorum. O günden beri de güneyinden, batısına, doğusundan ortasına ülkemizi karış karış gezmeye devam ediyoruz.
Gittiğimiz her ilde ve ilçede, vatandaşlarımızın çığlığını duyduk, dertlerini dinledik.
Bir dokunduk, bin ah işittik. Partimizi anlattık.
Türkiye için hazırlıklarımızı paylaştık.
DEVA Partisi, şu anda tüm siyasi partiler içerisinde ülkemizin yarınlarıyla ilgili en detaylı hazırlığı yapan siyasi parti. Biz her konuda detaylı eylem planları hazırlıyoruz. Eylem planı, seçimlerden sonra kurulacak hükümetin ilk 90 gününde ve ilk 360 gününde yapacaklarımızın detaylı listesi demek.
İlk eylem planımızı bundan yaklaşık 1 ay önce Çukurova Adana’da bir tarım merkezimizde açıkladık. Arkasından Mersin ve Konya programlarımızla da tarım eylem planımızın lansmanını tüm Türkiye genelinde gerçekleştirmiş olduk. Aklınıza gelen pek çok sorunun nasıl çözüleceğini ve ne kadar bir zaman içerisinde çözülebileceğini takvime bağlanmış şekilde açıkladık.
Bu sadece bugünkü siyaset tablosunda bir ilk değil aynı zamanda yakın siyasi tarihimizde de bir ilk. Bu eylem planımızı eş zamanlı olarak Türkiye’nin 81 vilayetinde tarımla, hayvancılıkla uğraşan vatandaşlarımıza, ziraat odalarına ve birliklerine ulaştırdık.
O gün bugündür üzerinden bir ay geçti ve eylem planımıza dair tek bir eleştiri duymadık. Bu çok büyük bir başarıdır. Dersimizi iyi çalıştık. Ama sadece tarım ve hayvancılık da değil her konuda biz dersimize iyi çalışıyoruz. Yaklaşık 20 ayrı başlıkta şu anda üzerinde çalıştığımız ve tamamlamak üzere olduğumuz önümüzdeki aylarda parça parça açıklayacağız. Böyle Türkiye’deki tüm sorunların nasıl bir takvim içerisinde ve hangi adımlarla çözüleceğinin de detaylarını vatandaşlarımızla paylaşacağız.
Bu bizim için önemli bir sorumluluk. Sorumluluk taşıyan bir siyasi partinin bunu zaten yapması gerektiğini biz düşünüyoruz.
Siz bize güvenin, biz yaparız, ederiz, halleriz şeklinde değil. Nasıl yapacağımızı ve ne zaman yapacağımızı ortaya koyuyoruz. Bu çok farklı bir yaklaşım.
Zaman geçtikçe görülecek ki bu ülkenin sorunlarına gerçekçi çözüm üreten, sorunları çözmek için samimi çaba içerisinde olan, yeni kurulmasına rağmen 81 ilde örgütlenen ve 650 ilçede ilçe başkanı olan bir parti DEVA Partisi.
Kuruluşumuzun üzerinden daha yeni 16 ay geçti. Bu kadar kısa süre içerisinde hızlı örgütlenmek, seçime girme hakkını elde etmek ve aynı zamanda da Türkiye’nin bütün sorun alanlarına çözüm üretmenin detaylı bir çalışmasını yapmak o kadar kolay bir iş değil. Ama biz bunu başardık vebaşaracağız.
*****
Değerli arkadaşlarım,
Ülkemiz uzun zamandır derin bir yönetim krizi yaşıyor.
2017’de getirilen Taraflı Cumhurbaşkanlığı Sisteminin memlekete hiçbir faydası olmadı bugüne kadar. Tam tersi zarar üstüne zarar verdi.
Bakın, hukukun üstünlüğü gibi çok temel bir ilke var. Bir devleti ayakta tutan en önemli ilkelerden birisi. Türkiye’de bu ilke kalmadı. Yok. Hukuk falan yok.
Anayasa mahkemesi, ülkemizin en üst yargı merci, bir karar veriyor. Alt mahkeme uymuyor. Cumhurbaşkanı “Tanımıyorum” diyebiliyor. Kaç sefer yaşandı bu sahne.
Hatırlayın, Milletvekili Enis Berberoğlu’nun başına gelmişti.
Tutuklandı, yargılandı. Ve en sonunda Anayasa Mahkemesi hak ihlali var dedi. Ama alt mahkeme tanımadı. Sonunda yeniden Anayasa Mahkemesi ikinci defa ‘hak ihlali’ deyince Enis Berberoğlu meclise geri dönebildi.
Bir alt mahkemenin haddine mi Anayasa Mahkemesi’nin kararına uymamak. Ama bu alt mahkeme gücü kimden alıyor. Normalde anında HSK soruşturmasın başlanacak bir konu alt mahkemenin uymaması. Çünkü anayasa ihlali yapıyor. Anayasa ne diyor. Anayasa Mahkemesi’nin kararı herkes için bağlayıcıdır diyor. İstisna tutmuyor. Herkes buna uyar diyor. Alt mahkemesi de uyar, meclis de uyar, cumhurbaşkanı da uyar diyor.
Maalesef alt mahkemenin hak ihlali kararlarına bile direnildiğini görüyoruz. Bu kararlara uymayanları teşvik eden, destekleyen bir iktidar var Türkiye’de.
Daha yeni Ömer Faruk Gergerlioğlu ile ilgili benzer bir süreç yaşandı.
Gergerlioğlu yaklaşık 100 gündür tutukluydu.
Anayasa mahkemesi hak ihlali kararı verince bu yanlış düzeltildi.
Ama daha alt mahkemeye karar gitmeden iktidarın küçük ortağı başladı konuşmaya.
Krizlerin ortağı Bahçeli dün Anayasa Mahkemesi’ni hedefe koydu ve adeta hakarete varacak ifadeler kullandı.
Kimse kusura bakmasın, bu ülkede çarpık da olsa azıcık işleyen bir adalet varsa, azıcık çalışan yargı mekanizması ve hukuk süreci varsa biz bunu bugünkü iktidara ve ortaklarına kurban edemeyiz.
Krizlerin ortağı Bahçeli’ye sesleniyorum; krizlerin ortağı diyorum çünkü ülkede ne zaman kriz olsa o bir şekilde hükümet ortağı. Güçler ayrılığını yok sayarak ihlal ettiğiniz mevcut anayasada bile “Anayasa Mahkemesi’nin kararları herkes için bağlayıcıdır” diyor Sayın Bahçeli.
İstisnası mistisnası yok. Hele hele anayasada “Bahçeli hariç” diye bir hüküm hiç yok.
Hep beraber artık yeter dememiz gerekiyor. Güç koşullarda görevini yapmaya çalışan hakimleri, meclis kürsülerinden hedef alanlara, “artık yeter” dememiz gerekiyor.
Biz, haksız yere özgürlükleri kısıtlananların, tutuklananların hep yanında olduk, olacağız. Aynı zamanda hak ihlali kararlarının altında imzası olan cesur hakimlerin, yargıçların da yanında olacağız.
Bu vesileyle Sayın Gergerlioğlu’na geçmiş olsun dileklerimi de iletiyorum.
*****
Değerli arkadaşlar,
Anayasanın her gün apaçık şekilde ihlal edildiği bir ülkede hukukun varlığından söz edemeyiz.
Hukukun olmadığı bir ülkede de iyi giden bir ekonomiden söz edemeyiz.
Sağlam bir ekonomi, sağlam bir hukuk temeline oturur. Siz o temeli her gün kazıyorsanız, o temeli her gün çürütüyorsanız, o çürük temel üzerine sağlam bir ekonomi inşa edemezsiniz. Bu bir hayal.
Zaten yapamıyorlar. Enflasyon yeniden çift hanelere demir attı.
Faizler uçmuş gitmiş.
Döviz kurlarındaki artışların sonucunda paramız pul olmuş.
İşsizlik tarihi rekorlar kırıyor. TÜİK’in işsizlik istatistiği tutmaya başladığı ilk günden bu yana böyle bir oran görmedi Türkiye.
Halkımız pazardan çürük sebze-meyve topluyor.
Marketlerde peynir, yağ, hatta bebek maması bile kilitli satılıyor.
Vatandaşımız gramla alışveriş yapıyor.
Bu yaşadığımız ekonomik kriz var ya değerli arkadaşlar, hepsinin tek bir sebebi var: O da kötü yönetim. Başka hiçbir şey değil.
Bakın; taraflı Cumhurbaşkanı’nın göreve başlamasından bu yana neler oldu:
Hazine’nin borcu son iki yılda ikiye katladı. Yani cumhuriyet tarihi boyunca yapılan borç kadar sadece son iki senede borç yaptılar. Koca ülkenin 95 senede biriktirdiği borç kadar borç yaptılar. Koskoca ülkenin gelecek nesillerinin sırtına bu borç kaldı.
Turizm çalışanlarımızın alın teri olan Merkez Bankası’nın tam 130 milyar dolarlık rezervini adeta bir kibrit çakıp yaktılar. Gizli saklı, dolambaçlı yollardan satıp yok ettiler.
Merkez Bankası’nın yedek akçelerini bir gecede sıfırladılar.
3 yılda 3 milyon insanımız daha yoksullaştı. En zengin ile en yoksul arasındaki fark tam 26 katı aştı.
Bu ülkede biz mutlak yoksulluğu sıfırlamıştık. Tekrar mutlak yoksulluk oluştu bu ülkede.
Kısacası arkadaşlar, bu sistem ülkemizi fakirleştirdi. Çünkü ekonominin temeli hukuktur, adalettir.
Eğer siz hukuku tesis etmezseniz o ülkede ekonomi gelişmez, topyekûn zenginleşme olmaz.
Bakın, bugünkü iktidar başka neler yaptı? Bağımsız işlemesi gereken kurumları şamar oğlanına çevirdi.
Merkez Bankası, BDDK, SPK... Bütün bunlar bağımsız çalışması gereken kurumlar. Bu kurumlar bağımsız çalışmazsa neler oluyor memlekette?
Bir kripto para skandalı yaşadık mı? Milyarlarca dolar, bu vatandaşın birikimi heba oldu daha birkaç ay önce.
Daha yeni, bu ev alma sistemi var biliyorsunuz. İnsanlardan para topluyorlar sonra topladıkları parayla ev dağıtmaya başlıyorlar. Tam 20 tane bu tür çalışan şirket kapatıldı. Peki bunlar para toplarken ben soruyorum devlet neredeydi?
Bu ülkenin gençleri kripto para borsalarına para yatırırken devlet neredeydi?
Bu arkadaşınız 13 yıl ekonominin başında oldu. Bu 13 yıl boyunca bir kere böyle bir skandal duydunuz mu? Bir kere bir mağduriyet duydunuz mu?
Bu ülke tarihinde bir banker krizi yaşadı. 2001-2002 yıllarında tam 19 tane banka battı bu ülkede. Bunların hepsini yaşadı bu ülke.
Ama biz ne yaptık hemen bağımsız kurullar oluşturduk. Ve bunlar çok sıkı bir denetim yaptılar. Siyasi etkinin asla nüfuz edemeyeceği yapılar oluşturduk.
Mağduriyetler var ya bu para batıran insanlar, paranın battığı kuruşlara bakın. Biraz şöyle kazıyın altından mutlaka ve mutlaka siyasi ilişkiler çıkar.
Bu bağımsız olması gereken kurumlar bağımlı olunca onları denetlemekten korkuyor. Gider denetim yaparsam acaba benim başıma bir iş gelir mi, acaba bir iktidar bağlantısı çıkar mı diye. Kovulur muyum diye korku içinde çalışıyor bu kurumlar. Onun için bu kurumları bağımsız olması çok önemli. Hiçbir siyasi etkinin altında kalmadan düzenlemelerini ve denetlemelerini yapmaları çok önemli.
2018’den beri ülkenin durumu belli. 2018 seçim kampanyasında Sayın Erdoğan ne diyordu?
“Bana yetkiyi verin, faizle ve enflasyonla nasıl mücadele edilir, size göstereceğim” diyordu, değil mi?
Üç yıl geçti. Bu arada kimse pandemiyi bahane etmesin. Pandemiden önce bu ülkenin döviz rezervi satıldı. Pandemiden önce yedek akçeler sıfırlandı. Pandemiden önce bu ülke işsizlik rekorları kırdı. Şimdi pandeminin arkasına saklanıyorlar.
Rakamlar ortada. Pandemi 2020’nin Mart ayında açıklandı. Gerçi daha önce gelmiş de onu da sakladılar o da ayrı bir konu. 2020’nin Mart ayından önce siz yedek akçeleri sıfırladınız. 2019’da bu ülkenin büyümesi sadece %1. Kimse pandeminin arkasına saklanmasın.
Faizi düşürecekti, değil mi? Faiz de, enflasyon da iki haneli rakamlara demir attı.
Ne oldu? Merkez bankası politika faizi, yani taban faiz %19.
Bütün dünya pandemiden etkilenirken niçin bizim Merkez Bankası faizi, Avrupa’nın en yüksek faizi. Dünya’da da yedinciyiz.
Merkez bankası reel efektif kur endeksi, istatistiklerin yayınladığı ilk günden bu yana, yani 1994’ten bu yana en düşük noktada. Endeks 59,77. Bu bir rekor!
Çiller döneminde 5 Nisan 1994’te kriz yaşadı bu ülke, para pul oldu. 2001- 2002 krizi yaşadı ülke, kur fırladı gitti. Gecelik faizler 7500’ü buldu. Şu andaki döviz kurunun geldiği nokta bu krizlere göre çok daha kötü bir noktada.
Sadece reel efektif kur endeksi bile bize gösteriyor ki eğer ülkede bir kur krizinden bir döviz krizinden bahsediyorsak şu anda yaşanan krizin boyutu 1994 krizinden de 2001 krizinden de daha kötü. Eksi 60 milyar dolara düşmüş bir döviz rezervi yaşamamıştı bu ülke. Biz döviz rezervlerini 27 milyar dolardan aldık tam 132 milyar dolara çıkarttık. Damla damla biriktirdik. Ak akçe kara gün içindir dedik. Bunlar tam bir mirasyedilik anlayışıyla tam bir vurdumduymazlıkla tam bir har vurup harman savurma çalışması içerisinde bu ülkenin kaynaklarını tükettiler.
Onun için pandemi gelip de vurduğunda bu ülkenin esnafına, çiftçisine, dar gelirlisine bu hükümet gerekli desteği vermedi, veremedi. Pandemi öncesinde gerekli kaynakları tükettikleri için Türkiye bütün G-20 ülkeleri içerisinde kendi vatandaşına doğrudan destek açısından en düşük desteği veren ülkelerden birisi oldu.
Turizm sektörü, turizm çalışanları, restoranlar, kahvehaneler bu süreçten çok olumsuz etkilendiler. Sanatçılarımız çok olumsuz etkilendiler. Ama en zor günde devlet yanlarında duramadı. Ben kaç esnafımızdan duydum. Ben 20-30 yıldır bu ülkeye vergi verdim. Pandemi başladığında devlet bana iban numarası verdi. Böyle bir şey olur mu dediler. 20-30 yıl vergi veren esnafımız 1-1 buçuk yıl zorluk çektiğinde eğer o hükümet o esnafın yanında duramıyorsa bunların artık gitme zamanı gelmiş demektir arkadaşlar. Gerçekten çok yazık.
Enflasyona bakıyoruz; TÜİK’in açıkladığı, üstelik makyajlı enflasyon bu. Gerçek enflasyonun bu olmadığını hepiniz biliyorsunuz. Tüketici fiyatlarındaki artış yıllık yüzde 17,5; yurt içi üretici fiyatlarındaki artış ise yıllık tam yüzde 42,9!
Çünkü artık mızrak çuvala sığmıyor. Akraba-bakan döneminde ne kadar üstünü kapatmaya çalıştıkları yanlış varsa artık mızrak çuvala sığmadığı için mecburen gerçek rakamlara doğru yavaş yavaş değiştirmek zorunda kalıyorlar. Sağlıkta da aynısını yaptılar, aylarca gizlediler. Gerçek vaka sayılarını açıklamadılar. Biz ısrar edince ve aşı tedariğinde zorluk çıkınca gerçek rakamları açıkladılar. Niye? Çünkü aşıyı tedarik edenler, siz de vaka fazla değil, çok daha fazla vakası olan ülkelere önceliği vereceğiz deyince apar topar aka sayısı günlük 15 binden hemen 30 bine çıktı. Bir anda istatistikleri değiştirdiler. Yalancının mumu yatsıya kadar yanarmış. Devleti yönetiyorsanız dürüst olacaksınız. Vatandaşlarınızla doğruyu paylaşacaksınız.
Değerli arkadaşlarım,
Avrupa’nın en yüksek faizi bizde. Avrupa’nın en yüksek enflasyonu da bizde. Dünyada ise faizde Kongo’yla, enflasyonda Zambiya’yla yarışıyoruz. Lig bu, Türkiye’yi düşürdükleri lig bu.
Halkımızın hissettiği enflasyon, çarşı pazardaki enflasyon çok çok daha yüksek. Resmi rakamlarla ne kadar gizlemeye de çalışsalar halkımız gerçek enflasyonu yaşıyor. Alışverişe giden herkes biliyor enflasyonun ne olduğunu.
Değerli arkadaşlar,
Yapamadılar, yapamazlar ve yapamayacaklar.
Ne bugüne dair söyleyebilecek bir sözleri var, ne de yarına dair.
Bir de pazartesi akşamı Erdoğan kabine toplantısı sonrasında konuştu: “Geçmişte hem enflasyonu aşağıya çekmeyi hem de büyümeyi aynı anda gerçekleştirme başarısını gösterdik” diyor.
Doğru, bu ülke o günleri yaşadı. Ben ve arkadaşlarım yönetimdeyken yaşadı.
Buradan sesleniyorum; hadi yeniden yapsanıza.
Ben ve ekibim ayrıldıktan sonra ülkenin düştüğü durum belli. 6 senedir biz yokuz, 6 senedir ekonomi tepetaklak gidiyor. Madem kendinize, ‘Ben ekonomistim, benim alanım ekonomi’ diyorsunuz, madem o dönemin başarısı benim diyorsunuz, madem siz yapmıştınız; hadi buyurun düzeltin ekonomiyi. Hadi enflasyonu aşağıya indirin.
Tek yetkili olmayı çok istediniz, tek imzayla ben aklıma gelen her şeyi yapabilmeliyim dediniz ve 2018’den itibaren de bunu yapıyorsunuz. Bağımsız kurum mu kaldı ülkede? Sizin yap deyince itiraz edecek bir ekonomik birim var mı bu ülkede?
Merkez Bankası başkanlarını laf dinlemiyordu diye görevden alan siz değil misiniz? İşte laf dinleyen Merkez Bankası başkanını koydunuz oraya. Ben soruyorum niye faiz %19. Niye talimat verip o faizi düşürmüyorsunuz.
Konuştukları her başarı en az 6 sene öncesine ait. O kurumların başında işin ehli insanlar varken olanları anlatıyorlar. Bugüne kadar tek bir başarı konuşamıyorlar çünkü yok.
Ama Sayın Erdoğan aynı konuşmada bir büyük itirafta da bulundu: paramızın pul olduğunu ilan etti.
Neymiş? “Şu an Avrupa'da benzinin en ucuz olduğu ülkeymişiz. Eskiden Avrupa’dan gelenler ülkemize girmeden önce arabalarının deposunu doldururdu. Şimdi tam tersi oldu. Ülkemizden çıkmadan önce depolarını doldurup çıkıyorlar.”
Ya Sayın Erdoğan, paramız pul oldu. 1 euro 10 lirayı geçti. Euro’ları bozdurup bozdurup harcıyorlar. Elbette depoları fulleyecekler.
Yabancıları bırakın da kendi vatandaşlarımıza bakın. Yabancıların depolarını fullemeleriyle övünmek cumhurbaşkanının tespiti olamaz. Sevinecekse onlar sevinsin. Siz bırakın yabancıları da kendi vatandaşımıza bakın. Bizim vatandaşımız ne depoyu fulleyebiliyor, ne buzdolabını...
Yahu bizim vatandaşımızın deposu da boş, dolabı da boş Sayın Erdoğan. Bu yoksulluktan, bu fakirlikten haberiniz yok mu sizin?
*****
Değerli arkadaşlar,
Vatandaş aç, gençler işsiz. Ama kimi bakan yardımcıları aynı zamanda bazı şirketlerin yönetim kuruluna atanıyor. Bazı üst düzey bürokratlar, birkaç yerde birden çalışıyormuş gibi gösteriliyor.
İktidara yakın kimi isimler, kamu idarelerinin yönetim kurullarındaki görevleri sayesinde her ay 5 yerden, 10 yerden maaş alabiliyor.
Neymiş? Huzur hakkıymış...
Huzur hakkı diyorsunuz da bu millet huzursuz, bu vatandaş aç. Siz yanınızdaki üç beş kişinin huzurunu düşünüyorsunuz da bu 84 milyonun huzurunu niye düşünmüyorsunuz. Ama onlar çifter çifter maaş alıyor. Kendileri yetmiyor, bir de eşlerini farklı kurumlardan maaşa bağlayanlar var.
Bir maaş yetmiyor. İki maaş yetmiyor. Üç yetmiyor. Beş, on maaş birden bağlıyorlar kendilerine. Hem de ne maaşlar.
Asgari ücret açlık sınırının altında kaldı ama onların umurunda değil. Yoksulluk sınırı asgari ücretin üç katından fazla... Takmıyorlar.
Asgari ücretin 50 katından fazla kazananlar ne açlıktan anlar, ne yoksulluktan, ne işsizlikten, ne de umutsuzluktan.
Evet, artık bu iktidar ülkemize huzur vermiyor.
Her yaştan insan buhranda. Hele gençler çok ciddi gelecek kaygısı yaşıyor.
Ama değerli arkadaşlar,
Biz, bu karanlığı yok edecek, ülkemizi huzurlu yarınlarla buluşturacak tek umut olduğumuzu bilerek çalışıyoruz.
Biz üzerimize düşen sorumluluğun farkındayız.
Sözümüz söz; Türkiye’yi zengin ve özgür bir ülke yapacağız.
İnanın, hiçbir hedefimiz imkânsız değil.
Yıl 2002, bu arkadaşınız Ekonomi ve Hazine’den sorumlu Devlet Bakanı olarak göreve başladı. O gün faizler %66. 34 yıldır enflasyon iki üç hane olmuş. Bu enflasyon artık düşmez, kader diyorlar. Hatta enflasyon canavarı diye karikatürler çiziliyor. Enflasyon canavarı ne demek, tabiattan gelen bir şey gibi. Kontrolümüzde değil, böyle bir canavar var. Bunla da baş edemiyoruz diyorlar. Ve bize yapamazsınız, olmaz dediler. Bırakın uğraşmayın, bu devletin borcu çok iflas ilan edin dediler. Ama yapmadık. Dedik ki biz ekonomide başarının temelinde güveni görüyoruz. Önce güveni sağlayacağız ondan sonra bu ülke ayağa kalkacak dedik. Ve inanın 34 yıldır iki haneli giden enflasyon sadece iki yılda tek haneye düştü. 2004’ün sonunda biz paradan 6 sıfır attık. En küçük banknot 1 milyondu. Ve ülkemiz yeniden itibarlı bir ülke haline geldi. Paramız yeniden itibarlı bir para birimi hale geldi.
Şu andaki ki hükümet yerli, milli diyor. Bizim paramız Türk Lirası, yerli ve milli değil mi? Siz bizim yerli ve milli paramızı niye pul ediyorsunuz ya? Kars’a, Ardahan’a gidiyoruz diyorlar ki Gürcüler gelip de keşke biraz döviz bıraksalar. Edirne’ye, Kırklareli’ye gidiyoruz, Bulgarlar gelse de biraz döviz bıraksalar diyorlar. Eskiden Bulgaristan’dan gelenlerin bıraktığı leva bahşişi kağıttan daha değersiz diye çöpe atan restoran sahipleri şimdi gelseler de biraz leva bıraksalar diyor. Gürcistan’ın parası bizim paramızdan daha kıymetli hale geldi. Yazık değil mi bu ülkeye? Mukayese edilecek bir durum var mı? Türkiye 84 milyonluk bir nüfus. Küçülmüş haliyle bile dünyanın hala en büyük 20 ekonomisinden birisi.
Şunu da ifade etmek istiyorum ki, bizim hiçbir hedefimiz imkansız değil. El ele, omuz omuza hep birlikte başaracağız. Yaptık, yine yaparız.
Zor zamanlardan geçtiğimizi biliyoruz. Tam da zor zamanlardan geçtiğimiz için buradayız.
Ama biz nasıl yürüyeceğimizi de biliyoruz.
Biz bu ülkenin hangi yoldan gitmesi gerektiğini biliyoruz.
Sevginin, saygının, eşitliğin ve adaletin esas olduğunu, hakikatin yolundan bir an bile ayrılmayacağımızı biliyoruz.
Hepsinden önemlisi, biz bu ülkenin, demokrasiyi, adaleti ve zenginliği hak ettiğini çok iyi biliyoruz. Biz bu ülkenin DEVA iktidarını hak ettiğini çok iyi biliyoruz.
Bu ülkede yaşayan tek bir insanın dahi adaletsizliği, yoksulluğu, yoksunluğu hak etmediğine inandığımız için buradayız.
Biz, herkesin güven içinde yaşadığı bir Türkiye’yi inşa etmek için buradayız.
Temel amacımız; herkesin insan onuruna yaraşır iş, aş, huzur ve refah sahibi olduğu bir Türkiye’dir.
Hedefimiz; yatırımla, üretimle, ihracatla, bilek gücüyle, alın teriyle, akıl teriyle büyüyen, herkese eşit fırsatlar sunan bir Türkiye’dir.
Kimsenin şüphesi olmasın, bu ülkede özgürlüklerin teminatı biz olacağız. Kazanılmış tüm hakların teminatı da biz olacağız.
Ekonominin, refahın teminatı biz olacağız. Özgürlükler üzerindeki baskıyı da biz kaldıracağız.
81 şehirde, binlerce mahallede, on binlerce kişilik kadromuzla; hep beraber sokakta, çarşıda, pazarda halkımızın derdini dinleyeceğiz.
Her zaman sahada olacağız, her zaman milletimizle birlikte yürüyeceğiz.
Çünkü vakit demokrasi vakti. Vakit atılım vakti.
Artık Gerze’nin DEVA’sı var, Sinop’un DEVA’sı var, Türkiye’nin DEVA’sı var. Ve biz hazırız.
Hepinize çok teşekkür ediyorum.