26 Şubat 2025
Ali Babacan 26 Şubat 2025
Haftalık Grup Toplantısı
Kıymetli Genel Başkanlarımız,
DEVA Partisi’nin, Saadet Partisi’nin ve Gelecek Partisi’nin ve değerli milletvekilleri, yöneticileri,
Kıymetli teşkilat mensuplarımız,
Sivil toplum kuruluşlarının ve meslek örgütlerinin değerli temsilcileri,
Emekli Meclisleri Sendikası’nın kıymetli mensupları,
Kıymetli basın mensupları,
Ekranları başında ve şu anda bizleri bu salonda izlemekte olan değerli konuklar,
Türkiye’nin dört bir yanından bugün bizlerle beraber olan değerli kadınlar, değerli gençler,
Hepinizi saygıyla, sevgiyle selamlıyorum.
Yeni Yol’un 6. Grup Toplantısına hoş geldiniz, sefalar getirdiniz diyorum.
Sözlerimin hemen başında yarın vefatının 14. Yılını anacağımız Prof. Dr. Necmettin Erbakan’ı ve aynı zamanda tüm Hocalı şehitlerimizi saygıyla ve rahmetle anmak istiyorum.
Değerli arkadaşlarım,
Çözümü bir saniye bile geciktirilemeyecek büyük bir sorunumuz var.
Buradan haykırıyorum, iktidarı acilen çözüme davet ediyorum.
Türkiye deprem tehditti altında.
Gündem bugün olur yarın değişir ama deprem her zaman gündemimizde arkadaşlar.
Deprem “İstanbul’da geliyorum” diyor, deprem “Bingöl’e geliyorum” diyor, onlarca şehrimiz deprem tehdidi altında.
Deprem riskinin az olduğu illerde dahi, vatandaşlarımız en temel ihtiyaçlarından biri olan barınma ihtiyacını artık karşılayamıyor.
Bu ülkede insanlar ev alma hayalini kuramıyorlar.
Bu ülkede insanlar kiralarını ödeyemiyor, sokaklara atılıyorlar.
Sayın Erdoğan ve iktidar çevrelerine seslenmek istiyorum;
Bilmiyorum duyuyor musunuz? Haberiniz var mı ama şimdi açın kulağınızı, iyi dinleyin:
Şöyle bir haberleri beraber okuyalım.
[Kira Haberler] -
“Edirne'nin Yeniimaret Mahallesi'nde kirasını ödeyemediği için evden çıkarılan aile, 4 gündür sokakta yaşıyor.”
Bir başka haber, Kayseri’den: “Sarız İlçesi'nde 34 yaşındaki bir anne, kirasını ödeyemediği için 2 çocuğuyla birlikte sokakta kaldı.”
Başka bir haber, Antalya’dan “Muratpaşa ilçesinde yaşayan 39 yaşındaki tekstil işçisi kira ödemekte zorlandığı için 2 çocuğuyla birlikte evden çıkarıldı.”
[Kira Haberler] –
Evet arkadaşlar, tablo bu.
Sayın Cumhurbaşkanı bunları duyuyor mu acaba, görüyor mu?
Türkiye’yi, kirasını ödeyebilenin kendisini şanslı hissettiği bir ülkenin nasıl bir ülke haline getirdiğini acaba anlıyor mu?
“Kiramı ödüyorsam ben şanslıyım” diyor.
En temel ihtiyaçlar olan karın doyurmayı, barınmayı lüks hale getirdiler yahu!
Pekii, çözümünüz var mı? diye onlara soruyorum. Yok, çözümleri yok arkadaşlar.
2025’i Aile Yılı ilan ettiniz. Sayenizde gençler, maaşlarıyla ancak ailelerinin ev kirasına destek olabiliyorlar. Evlenip kendilerine ayrı bir aile kuracak imkanları yok şu anda.
Durum böyle. Pekii çözümünüz var mı diye soruyorum iktidara? Yok.
Emeklilerden şanslı olanlar çocuklarının evine yerleşebiliyor. Çünkü muhtaçlar. İmkânı olmayanlar ise kiralarını ödeyemedikleri için sokağa atılıyorlar.
Çözümleri var mı? Yok.
Vatandaşın derdi iktidarın umurunda değil arkadaşlar.
İnanın değil.
Koptular, halktan, milletten, toplumdan koptular.
Bir de insanlara dalga geçer gibi müjdeler veriyorlar.
Bakın, biraz önce değerli genel başkanımız da bahsetti, Emlak Konut’un “Kazançlı Yatırım Kampanyası” diye bir kampanyası.
[Konut Görsel -1] -
Görüyorsunuz değil mi?
Bu görsel kendi WEB sitelerinden ha!
Ve ne diyor? Öyle ihtiyacı olana konut falan demiyor, “Altının varsa” diyor, “Bankada paran varsa” diyor, “Dövizin varsa” gel konut al diyor.
Kendi reklam kampanyaları bu.
6 milyon liralık bir ev için ayda 61.698 lira taksitten bahsediyor.
Ben şimdi sizlere soruyorum:
İstanbul’da konfeksiyon atölyesinde çalışan bir işçi kardeşimiz aylık maaşıyla 60 bin lira taksiti ödeyebilir mi? (…)
Size soruyorum.
Antalya’da görev yapan bir polis arkadaşımız aylık maaşıyla bu evin taksitini ödeyebilir mi? Ayda 60 bin lira taksit ödeyebilir mi? (…)
Zaten fotoğraflar ortada bak. Kimlerin ödeyeceğini gösteriyor fotoğraf, kendi kampanyaları.
İzmir’de yaşayan bir öğretmenimiz aylık maaşıyla 60 bin lira taksit için kenara para koyabilir mi?
Koyamaz.
Cevabı siz veriyorsunuz.
Bir de yandaş basınının manşetlerine bakın, utanmadan yandaş basının manşetleri, topu topu 4 bin küsür tane konut. Rakamda o.
25 tane proje, artık elde kalan projeler midir kimin projeleridir belli değil.
Onlar anlaşıyorlar 25 firmayla yapıyorlar bu kampanyayı.
[Konut Görsel -1] -
“Ev sahibi olmak isteyene cazip fırsat”
“Konut sorununa neşter atıyoruz”
[Konut Görsel -2] -
Manşetlere bakın yahu!
Arkadaşlar yok, diyorum ya bunlar artık Türkiye’de alın teriyle, bilek gücüyle çalışarak ev almayı imkânsız hale getirdiler.
Diyeceksiniz ki çözüm nerede?
Çözüm bu iktidarda yok arkadaşlar, olmayacakta.
Yıllarca olmadı yine olmayacak.
Son 10 yıldır Allah aşkına bu ülkede ‘ya şu konuda iyiydi, şu konuda başarılar var, oldu’ diye anlatacağınız kaç başlık var?
Ama arkadaşlar bakın her şeyin çözümü var.
Her sıkıntının çaresi var.
Konut meselesinin çözümü burada.
Bakın, inanın bir kaç dakikada özetleyeceğim size.
Çünkü çok basit.
Sayın Cumhurbaşkanı, bakanlar, bürokratlar burayı iyi dinleyin.
Gerekirse bu konuşmayı izlerken durdur düğmesine basın, not alın.
Konut sorununun çözümü burada.
Kâğıt kaleminiz hazırsa anlatıyorum. İktidar için değil ha, bu ülkenin gençleri için, konut sorunu yaşayan herkes için anlatıyorum.
Bir! Hızlı bir şekilde bol ve ucuz arsa üreteceksiniz.
Arkadaşlar, bakın bu işi iyi yapan ülkelerde bir konutun arsa payı %25- %30-35’tir.
Türkiye’de ise bu oran %50’dir.
Yani 5 milyona bir daire aldığınızda bunun en az 2,5 milyonu arsa payıdır.
Niye arsa bu kadar pahalı?
Çünkü mesele Türkiye’de imar geçirme ise, emsal değiştirme ise, plan dip notlarıyla oynama ise, bunlar hemen “rant gözlüklerini” takıyorlar.
Bu işleri yaparken “Ucuza arsa üretelim” demiyorlar.
“Kime ne kadar rant sağlayacağız” hesabını yapıyorlar.
İnanın bunda da iktidar, muhalefet fark etmiyor.
Öyle imar değişiklikleri var ki ana muhalefet, iktidar beraber oy birliği ile yapıyorlar bu işi.
Çünkü kazan kazan.
Hani biz diplomasi de “kazan kazan” sonuçlarını biliriz de ama bunlar imar planlarını da sürekli “kazan kazan” oynuyorlar.
Siz bakın, hızlı bir şekilde arsa üretin; hızlı bir şekilde ev için, daire için arsaları üretin, görün arsa nasıl ucuzlayacak.
Bakın, şöyle Eskişehir yoluna bakalım Ankara’dan.
Dümdüz arazi değil mi?
Buradan çıkın Polatlı, Sivrihisar, Eskişehir.
Dümdüz arazi.
Dümdüz araziye raylı sistemi ucuza yapın.
Hızlı bir şekilde arsaları üretin, ucuza insanlara arsa imkânı sağlayın, neredeyse inşaat maliyetine bu insanlar konut sahibi olacak.
İnanın bu kadar basit.
Yok öyle yapmıyorlar. “Tatlı tatlı, yavaş yavaş üretelim arsayı.”
“Çünkü hızlı gidersek arsalar ucuz olacak kazanan biz olmayacağız.”
Biz diyoruz ki, “Kazanan vatandaş olacak”, “Bizim derdimiz o değil” diyorlar.
“Kazan kazanı” oynayanlar bu işi yapıyor.
Hatırlayalım, bir, hızlı ve ucuz arsa üretmek.
Bunun maliyeti de yok. Düzenleme yapıyorsun kimseye para da ödemiyorsun.
Tarla hazır, yapıyorsun arsa. Bu kadar.
İkiii – Konut Finansmanı Kurumu. Namı diğer, KFK.
Türkiye’ye konut üretimi için milyarlarca dolar kaynak oluşturacak Konut Finansmanı Kurumu’nu hemen harekete geçirmek gerekiyor.
[KFK Görsel] -
Bakın, bu işi bilenler için inanın kolay.
Biz 6 ayda kurarız. 12. ayda Türkiye’ye harıl harıl milyarlarca dolar para akmaya başlar.
Yastık altı, kiralık kasa, hepsi akar Türkiye’ye.
İnanın çok basit.
Şu anda bankaların elindeki en sağlam alacak kategorisi konut kredisidir arkadaşlar. En sağlam alacak kategorisi.
Ne yapıyor bankalar? Ellerindeki alacakları Konut Finansmanı Kurumu’na veriyor.
Sağlam, arkasında gayrimenkul var, teminat var. En sağlam varlığıdır bankaların.
Bu Konut Kredisi Kurumu o varlıkların üzerine finansal enstrümanları oluşturuyor ve içeride dışarıda standartlaştırılmış sağlam finansal enstrüman olarak yatırımcılara arz ediyor.
Para yatırımcılardan KFK’ya geliyor, KFK’dan da bankalara, bankalardan da vatandaşa.
Ve inanın bunlar ışık hızıyla gerçekleşecek işlemler.
Hiç yapmasak, bilmesek diyeceksiniz ki “Nasıl yürüyecek?”
Işık hızıyla gerçekleşecek işler.
Evet arkadaşlar, kolay ama bilene kolay.
İş bilenin, kılıç kuşananın.
Biz bu ülkeyi gençlerin umut dolu olduğu bir ülke haline yeniden getirmek için yola çıktık.
Ancaaak, önce güven lazım güven.
Bunlar güveni bozdu, güvenilir bir iktidar olma sıfatını kaybettiler.
Onun için olmuyor, onun için yürümüyor.
Peki güven için ne lazım?
Önce hukuka, adalete riayet etmek lazım.
Bu iktidar yapamayacak. Ama biz yapacağız.
Buradan bilhassa gençlere söz veriyorum.
Yarınlardan hiiç endişeniz olmasın gençler.
Söz veriyorum, barınma sorununun çözeceğiz.
Siz derslerinizi çalışın, sınavları geçin, gerisi bizde.
Yarınlarından ümidini kesmiş, nasıl evleneceğim diyen herkese sesleniyorum;
Kiralarını ödemekte güçlük çeken ailelere sesleniyorum;
Çalışan, üreten herkese, emeklilerimize sesleniyorum:
Başınızı sokacağınız, taksitlerini kolayca ödeyeceğiniz bir eve sahip olmak, artık hayal olmayacak Türkiye’de.
Bunu gerçekleştireceğiz.
Değerli arkadaşlar,
2 gün sonra Ramazan ayına giriyoruz.
Şimdiden Ramazan’ınız mübarek olsun, hayırlı olsun diyorum.
Paylaşmanın, dayanışmanın en güzel zamanıdır Ramazan.
Ancak bugün, vatandaşlarımızın kahir ekseriyeti alışverişe çıktığında o market torbaları boş eve geliyorlar.
O eski, canlı dolu Ramazan sofraları şimdi maalesef cılız.
Milletten sürekli fedakârlık istiyorlar, sabır istiyorlar ama emeklimiz, asgari ücretlimiz fitreye, sadakaya, zekâta muhtaç hele geldi.
Bakın, defalarca söyledik, söylüyoruz.
Türkiye’de bu gıda pahalıysa, gıda enflasyonu bu kadar yüksekse faizleri artırarak siz bunu çözemezsiniz.
“Faizi artırdım, et fiyatı düşecek, süt fiyatı düşecek, sebze meyve fiyatı düşecek”
Bu nasıl işleyecek bir anlatın yahu!
Faiz artınca daha yüksek faiz ödemek zorunda kalan çiftçimize anlatın da bir göreyim bunun muhasebesi nasıl işliyor?
İnanın bilmiyorlar.
Türkiye’de gıda enflasyonunu düşürmenin yolu çiftçiye destekten geçiyor.
Çiftçimizin elektriğini mazotunu uygun şartlarda temin edeceksiniz.
Yeminin, gübresinin tam yarısını devlet ödeyecek.
Hesabını yaptık, gayet basit.
Bu bütçeye de rahatlıkla sığar bu.
Ve sulama yatırımlarını bir an önce bitireceksiniz.
5 yılda mümkün arkadaşlar, 5 yılda projesi hazır olan bütün sulamaların barajıydı, göletiydi tamamlanması mümkün Türkiye’de.
Bakın o zaman verim nasıl artıyor, bakın o zaman bir dekar tarladan 2 ton yerine 3 ton, 5 ton ürün nasıl elde ediyorsunuz görün.
Sulamalı tarımda verim artıyor, birim maliyet düşüyor.
Bu kadar basit.
Milyonlarca çiftçimizin bildiği hesaptır bu.
Diyecekler ki; “Paramız yok. Nereden bulacağız parayı da çiftçiye bu desteği vereceğiz?”
Yahu siz bu yılın bütçesinde 2 trilyon faize vereceğiniz parayı nereden buluyorsunuz?
Sıkıştığınızda kur korumalı mevduat için 800 bin lirayı Merkez Bankasına karşılıksız bastırmıyor musunuz?
2 trilyon faize 800 milyarı Kur Korumalı ’ya bulan iktidar, hükûmet diyor ki; “Çiftçiye para yok”.
Sizde, bu iktidarda “Para yok” dediğine bakmayın.
Bütçe var, bütçe var ama yanlış yerlere harcıyorlar.
İş bilmezlikleri yüzünden, kötü yönetimleri yüzünden Türkiye’de enflasyon oluyor.
“Faizi artırdım, enflasyonu düşürdüm” olmadı, olmayacak.
Çünkü sektörel politikalarda düzgün işler yapmazsanız, çiftçinin maliyetini düşürmezseniz, diğer ürünlerde rekabeti sağlamazsanız, tek firmaya değil onlarca firmaya alan açmazsanız bu ülkede enflasyonu düşüremezsiniz.
O da basit.
Diyeceksiniz ki “Gerçekten basit mi?”
34 yıllık enflasyonu 2 yılda tek haneye indirdik, 10 yıl da tek hanede tuttuk.
Demek ki isteyince oluyormuş.
Onun için basit diyorum.
Değerli arkadaşlarım;
28 Şubat demokrasi tarihimizin kara bir lekesidir.
Yaşananlar daha dün gibi gözümüzün önünde.
Biz o günleri unutmadık. Unutmayacağız da.
Gücünü tankların paletinden alan vesayet odaklarını unutmadık.
Milleti küçümseyerek, milli iradeyi yok sayanları unutmadık.
Sadece ve sadece dini inancının gereği olduğu için başını örtenlere yapılan muameleleri unutmadık.
Kadınlara uygulanan ayrımcılığı, zorbalığı unutmadık.
“28 Şubat 1000 yıl sürecek” diyerek üste çıkıp alttakini ezmek isteyen darbeci zihniyeti unutmadık.
Ancaak,
Her türlü tehdit ve baskıya karşı dimdik ayakta duran, gerçekten zor bir mücadele veren Necmettin Erbakan Hocamızı da unutmadık!
Yarın ahirete irtihalinin 14. yıldönümü.
Kendisini saygıyla, rahmetle anıyorum.
O günkü sözlerinden şu alıntıyı da sizlerle paylaşmak istiyorum:
“O devir kapanmıştır artık. Anarşik olayları bahane ederek,
Benim istediğim gibi düşüneceksin oyunu sökmeyecektir.
“Bunu mutlaka sağlayacağız.
“Bu memlekette ben böyle düşünüyorum deme hakkı olacaktır.
“Bütün batı memleketlerindeki fikir hürriyeti kadar hürriyet Türkiye’de de olacaktır.”
İşte böyle demiş yıllar önce böyle demiş.
Rahmetli Erbakan’ın sözlerini söylüyorum şu anda.
Mekânı cennet olsun.
Ne acı ki, o gün söyledikleri, bugün içinde bulunduğumuz şartlarda da aynen geçerli.
İktidarı eleştirenin vay haline!
Fikir beyan ettiler diye iş dünyasına yargı sopasını göstermiyorlar mı? (…)
Demokrasi, hukuk, insan hakları ayaklar altında değil mi şu an ülkede? (…)
Farklı düşünüyor diye gazeteciler, sanatçılar, iş insanları tutuklanmıyor mu? (…)
Aradan yıllar geçti.
Yönetenler değişti, ancak baskıcı anlayış geri geldi.
Eleştirilere kulaklarını tıkıyorlar, kibirden gözlerinin önündekileri görmüyorlar.
Ve bu yeni de değil arkadaşlar, bu uzuun süre iktidarda kalmanın getirdiği sonuç.
Bakın şimdi sizlere 10 yıl öncesinden bir video göstermek istiyorum.
10 yıl öncesinden sizlere ve aynı zamanda da iktidara seslenmek istiyorum.
Otoriter eğilimin güçlendiğini gördüğüm yıllarda, yani artık Erdoğan’ın 3 döneminin dolduğu, artık tatlı bir dönüşümle başkalarının önünü açması gerektiği dönemde ben de daha onlarla beraberken söylediklerimi sizlerle şöyle bir paylaşmak istiyorum.
10 yıl önce Sayın Erdoğan’ı nasıl uyarmışım bakın:
[2001 ruhu video]
10 yıl önce arkadaşlar, bugün değil.
Şimdi bazıları diyor ki, “Siz de onlarla beraber değil miydiniz?”
Yahu beraberdik de çıkıp mertçe, kapalı kapılar ardında değil, mertçe, açıkça canlı yayında ben bunları söylüyorum.
Bazıları diyor ki, “ Siz zamanında niye mücadele etmediniz?”
Sayın Erdoğan ile çalıştığı bir dönemde çıkıp açık açık, Allah aşkına kaç kişi böyle açıktan konuşabiliyordu o gün?
Benden başka 1 kişi daha var mıydı?
Şimdi kayıtlar olmayınca unutuluyor ama arşiv yalan söylemez, arşiv yalan söylemez.
Açıkça her şey kayıtlarda.
Evet arkadaşlar, AK Parti’nin kurulduğu o 2001 ruhunu kaybettiler.
Peki, 2001 ruhu neydi?
Millete hizmet etme aşkını, uğruna hapislerde yatmayı göze almaktı.
28 Şubat’ın baskısıyla 2001 krizinin getirdiği o iklimi aşma mücadelesiydi.
İnanın çok üzülüyorum. Büyük bir camianın hayalleri yıkıldığı için üzülüyorum.
İşte iki gün sonra 28 Şubat…
Bir dönem koca bir nesle bir ideal, bir ruh kazandırma iddiasıyla yola çıkan AK Parti, 28 Şubat’ın 28. yıl dönümünde menfaat şebekeleri tarafından sarılmış durumda.
Üzülerek söylüyorum:
28 Şubat’tan 28 yıl sonra, “davası için yola çıkanların” değil;
“Yolunu bulmayı davası haline getirenlerin” yığıldığı bir adres oldu.
Bakın arkadaşlar bu iktidar haklı olmaktansa gücü kullanmayı tercih ediyor.
Bunlar ülkedeki her türden sorunun tartışma zeminini, yargıyı kullanarak yok ediyorlar.
Bu ülkeyi, fikrî bir çöle çevirmeye adeta kendilerine hedef olarak seçmişler.
Fakaat, istedikleri kadar güçleri olsunlar, haklı olan hakkından vazgeçer mi? (…)
Üniversite kapılarından alınmayanlar haklarından vazgeçti mi? (…)
Devlet Güvenlik Mahkemelerinde yargılananlar, bir gece vakti ansızın evi basılanlar vazgeçti mi? (…)
Güçlü karşısında haklı olanlar hiç vazgeçti mi? (…)
Biz de vazgeçmeyeceğiz arkadaşlar.
Ayrıştıranlara inat, buradayız.
Çıkar için duruşlarına zarar veren, çıkar için duruşlarını değiştirenlere karşı, inat buradayız.
Yolunu bulmak için görüşlerini değiştirenlere inat buradayız.
Bu ülke, çok büyük ve çok güzel bir ülke.
İnşallah birlikte, hep beraber kazanacağız;
Kadınlarla, gençlerle beraber kazanacağız.
Bu ülkede kadınların fırsat eşitliği içerisinde yaşadığı, hem eğitimde hem iş hayatında eşit haklara sahip olduğu bir Türkiye için çalışacağız.
Kadınların sokaklarda güven içerisinde yürüyebildiği, her an başıma iş gelir diye korkmadığı bir Türkiye için çalışacağız.
Kadın cinayetlerinin artık yaşanmadığı, kadınlara gereken saygının, değerin verildiği bir Türkiye için çalışacağız ve gençlerimizin yarınları için ama aynı zamanda gençlerimizin de bugünleri için çalışacağız.
Hepinizi saygıyla, sevgiyle selamlıyorum.
Sağ olun, var olun diyorum.