Değerli basın mensupları, değerli çalışma arkadaşlarım, belli ki Sayın Erdoğan seçim dönemini başlattı.
Hukuksuzluğun sembolü olmuş Kavala dosyası kararı, parti kapatmayı ima eden açıklamaları, bol keseden para vaatleri ve Suudi Arabistan ziyareti...
Bilen bilir, bunlar tam da Erdoğan tarzı “seçim yaklaşıyor” adımları. Seçimi ne zaman yaparsa yapsın, ne yaparsa yapsın, ben buradan ilan ediyorum:
Biz seçimlere hazırız. DEVA Partisi hazır ve biz kazanacağız.
Kendisi gerilimi istediği kadar artırmaya çalışsın, biliyorsunuz her seçim döneminde gererek, kutuplaştırarak seçim almaya çalışıyor.
Biz bu seçim dönemi ki DEVA Partisi’nin seçime girdiği ilk dönemdir, biz bu seçim dönemini nefrete ve öfkeye teslim etmeyeceğiz.
Huzur kazanacak.
Aklına ne geliyorsa, tek imzayla yapsın.
Biz bu otoriter rejimi değiştireceğiz.
Ve korkulu rüyadan uyanıp, kabustan uyanıp, bir yudum su içmenin hızıyla ülkemiz şöyle derin bir nefes alacak.
Bakın arkadaşlar,
Hep beraber takip ettik. Meclise son getirdikleri bu seçim yasasıyla beraber bir propaganda kampanyası başlattılar.
Hükümetin kadrolu köşe yazarları, maaşa bağladıkları yorumcular, koro halinde bağırmaya başladılar.
Neymiş efendim, bu yasa çıktıktan sonra yeni kurulan partilerin işleri zorlaşmış. Kendi logolarıyla seçime giremeyeceklermiş.
İttifak içinde olmak da anlamını yitirmiş. Falan filan...
Tam bir koro. Tek bir merkezden kurmuşlar, hepsi aynı şeyi konuşuyor.
Siz bu rüyaları görmeye devam edin. Daha çok rüya göreceksiniz.
Kardeşim, bizim kendimize güvenimiz tam. Kendimize sonuna kadar güveniyoruz.
Milletimizin de bize güveni tam.
İşte ben buradan ilan ediyorum. Duymayan kalmasın.
Demokrasi ve Atılım Partisi, önümüzdeki seçimlere, kendi adıyla, kendi şanıyla, kendi logosuyla girme kararını almıştır.
Ülkemiz için, demokrasimiz için hayırlı olsun. Daha önce söyledim, tekrar söylüyorum:
Türkiye 1’den büyüktür. Türkiye 1’den büyüktür. Türkiye 1’den büyüktür. Ve Türkiye kazanacaktır. Hodri meydan!
Elinizden geleni ardınıza saklamayın. Ne geliyorsa yapın.
DEVA damlalarının oluşturacağı seli hiçbir baraj durduramaz.
Barajları yıkıp geçeceğiz.
Bizim yerimiz belli, yurdumuz bellidir. Biz nerede miyiz?
Yolunu bilmeyenler için, yerimizi bilmeyenler için bir konum tarif edeceğim size.
Biz; ülkesinin özgürlüğü için mücadele eden gençlerin yanındayız.
Biz; çocuğuna harçlık veremeyen annenin yanındayız.
Biz; dükkanında masraf olmasın diye elektriğini açamayan esnafın yanındayız.
Biz; her gün canını dişine katarak ekmeğinin peşinde koşan kurye arkadaşımın yanındayız.
Biz; tohum, gübre, mazot, elektrik fiyatları altında ezilen çiftçilerimizin yanındayız.
Biz; beraat ettikleri halde hakları yıllardır iade edilmeyen KHK’lıların yanındayız.
Ayrımcılığa uğrayan, kendisini ikinci sınıf hisseden, hoş görülen, hor görülen tüm vatandaşlarımızın yanındayız.
Bizim konumumuz budur, koordinatlarımız budur. Nerede olduğumuzu görmek isteyenleri işte bu konuma davet ediyoruz.
Bizim yerimiz; 84 milyonun yanıdır.
İnanın, vatandaşlarımız, bu keyfi sistemi sona erdirmek için, sandık gününü iple çekiyor. Sabrediyorlar. Sabrediyorlar, çünkü gün gelecek ve sandık önlerine konulacak.
Evet, sandık kurulacak ve Türkiye şöyle rahat bir nefes alacak. O gün hepimizin bayramı olacak.
Hemen ardından, yargı bağımsızlaşacak.
Türkiye, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi ve Anayasa Mahkemesi kararlarını çiğneyen bir ülke olmayacak.
İşte az evvel söyledim; Kavala davası.
O kararın altında imzası olan sadece yargıçlar değil.
O kararın altında en tepeden yargıya parmak sallayan bugünkü iktidarın da imzası var.
Karar, yargının siyasete nasıl alet edildiğinin çarpıcı bir göstergesi oldu.
Osman Kavala, Mücella Yapıcı, Çiğdem Mater, Hakan Altınay, Can Atalay, Mine Özerden, Yiğit Ekmekçi ve Tayfun Kahraman. Bu isimlerin hepsi haksızlığa uğradılar.
Hukukun alnına kapkara bir leke sürüldü. O lekeyi biz inşallah temizleyeceğiz. Hak yerini bulacak. Adalet yerini bulacak.
Değerli arkadaşlar,
Adaletsizlik yaparak, hukuksuzluk yaparak devlet yönetilmez.
Herkes aklını başına alsın.
Geldiğimiz noktada, yargı; korku ikliminin bir aracı haline getirilmiştir.
Yargı, iktidarın toplumu hizaya sokmak için kullandığı sopaya dönmüştür. İş dünyasını, sivil toplumu, basını, tek tek her birimizi susturmak için yargı araçsallaştırılmıştır.
Ülkemizi bu korku sarmalından çıkartmak ise bir hayat memat meselesidir.
Türkiye’nin sinir uçlarını germeye çalışanlar, bunun faturasını sandıkta ödeyeceklerdir.
Hiç endişeniz olmasın. Bu ülke huzura kavuşacak.
Türkiye’nin sessiz çoğunluğu, iktidar ortaklarının dayattığı bu korku ve yoksulluk komplosunu boşa çıkaracak. Bu millet haksızlık karşısında susmadı. Yine susmayacak.
Bu millet susanın dilsiz şeytan olduğunu çok iyi bilir. Sözünü de sandık günü söyler. Yine söyleyecek. Değerli arkadaşlar,
Biz; bu ülkede adalet ve merhamet gibi değerlerin yere düşürülmesine asla müsaade etmedik, etmeyiz.
Biz, özgür ve adil yarınlar için bir araya gelen demokrat insanların partisiyiz.
Bir kez daha tekrar ediyorum: Türkiye’yi hiçbir koşulda öfkeye teslim etmeyeceğiz. Üste çıkanın alttakini ezmesine müsaade etmeyeceğiz.
Ülkemizi, “nöbetleşe zorbalık” dediğimiz çıkmaz sokağa sürüklemeyeceğiz. Bu kısır döngüye girmeyeceğiz.
Kin ve intikam zehriyle alınan kararların adaletsizlikten başka hiçbir şey getirmediğini tarih boyunca deneyimledik, deneyimliyoruz.
Türkiye’yi “rövanşların ülkesi” yapmayacağız.
Bizim yolumuz belli. İlkelerimiz net.
Bizim mayamızda, karşılıklı sevgi var, saygı var.
Bizim hayalimizde, herkesin kendisini özgür ve eşit hissettiği bir Türkiye var. Önce, bu ülkenin bütün demokratları olarak birleşeceğiz.
Ardından bu karanlık tünelden hep beraber çıkacağız. Adaletle çıkacağız. Adaletle.
Arkadaşlar,
Bu noktada vurgulamak istediğim bir husus var.
Konuşmamın başında söyledim.
Partimiz kendi adıyla, kendi logosuyla seçime girme kararı almıştır, dedim. Bu kararımızın herhangi bir yanlış anlamaya sebep olmasını arzu etmem.
Biz, 6’lı masada bugüne kadar vermiş olduğumuz bütün sözlerin arkasındayız. Ortak çalıştığımız konularda, her türlü katkıyı vermeye de devam edeceğiz.
O masada yer alan her partiyle, iş birliği yaptığımız alanları genişletmek konusunda da güçlü bir iradeye sahibiz.
Bunu da herkesin bilmesini isterim.
****
Değerli arkadaşlar,
Şu andaki iktidarın bir dış politikası yok.
Ülkemizin dış ilişkilerinde büyük bir tahribat oluşmuş durumda.
Bu ilişkilerde, dış ilişkilerde ilkesiz, tutarsız, yalpalarla, U dönüşleriyle, öngörülmesi mümkün olmayan uygulamalarla karşı karşıya kalıyoruz.
İşte, en son U dönüşlerini Suudi Arabistan ve İsrail ilişkilerinde gördük.
Biliyorsunuz, İstanbul’da öldürülen gazeteci Cemal Kaşıkçı konusunda Sayın Erdoğan, Suudi Arabistan yönetimine söylemediğini bırakmamıştı.
Bir anda işler değişti ve geçtiğimiz günlerde, dava dosyası sessiz sedasız Suudi Arabistan’a devredildi.
Yani, Türkiye’deki yargı süreci bir bakıma birdenbire sonlandırıldı. Hafıza-i beşer nisyan ile malüldür, demişler.
Gelin hep beraber hatırlayalım. Bakalım, Sayın Erdoğan bu konuda neler neler diyordu?
Video – Cemal Kaşıkçı
Erdoğan: “Türkiye olarak bu meselenin sonuna kadar takipçisi olacak, kendi hukukumuz ve uluslararası hukukun gereği neyse onun yerine getirilmesini sağlayacağız. Bu çağrım Suudi Arabistan Kralı Hadimü’l Haremeyni’ş Şerifeyn başta olmak üzere üst yönetimedir. Olayın cereyan ettiği yer İstanbul’dur. Dolayısıyla 18 tutuklunun yargılanmasının İstanbul’da yapılması teklifimdir.” “Ülke olarak cinayetin üstünün örtülmesine, emri verenden uygulayana kadar tüm sorumluların adaletten kaçırılmasına müsaade etmemekte kararlıyız.”
“Bunlar dünyayı enayi zannediyor. Suudi Arabistan belgeleri dinlemek istedi ama bir de almak istedi. Ama kusura bakmayın o kadar değil. Dinletiriz; gösteririz ama vermeyiz. Verelim de ondan sonra bir de bunları yok mu edeceksiniz? Hesap bu”
TV: “Kaşıkçı davasının en büyük takipçisi Türkiye üç yıl sonra davayı kapattı. Adalet Bakanlığı’nın onayıyla Ankara dosyayı Riyad’a verdi.”
Ne diyor? Önce “Belgeleri vermeyiz, bunlar dünyayı enayi mi zannediyorlar?” diyor. Sonra dönüyor, dava dosyasını tamamını olduğu gibi devrediyor.
Kendi sözüyle söyleyelim mi “Neredeeen nereye?”
Bir cumhurbaşkanı kendi sözünü bu kadar çiğner mi ya?
Hani önemli bir gelişme olur da çıkar vatandaşın karşısına anlatır, der ki; “Değerli vatandaşlar şöyle bir gelişme oldu, evet ben bütün bunları söyledim ama yeni bir durum var. Bu yeni durum gereğinde böyle bir şey yapmamız gerekiyor.”
Gerekçelerini anlatır. Millet de ikna olursa tamam.
Şimdi ne oldu? Biz Türkiye olarak dünyanın enayisi mi olduk? Kendi öyle diyor çünkü, değil mi?
Bakın arkadaşlar,
Bu korkunç cinayet neden pazarlık konusu yapıldı biliyor musunuz?
Çünkü işin ucunda para var.
Suudi Arabistan hakkındaki sözlerini, muhtemel bir mali destek karşılığında yuttu.
Cemal Kaşıkçı dosyasının üstünün örtülmesine bir bakıma mali destek karşılığında yardımcı oldu.
Koskoca Türkiye Cumhuriyeti, başkalarının hukuksuzluklarının adresi oldu. Ne itibar kaldı ne ahlaki üstünlük kaldı.
Yapmam, etmem dediği ne varsa yapıyor. Suudi Arabistan’dan gelecek üç beş kuruş için Türkiye Cumhuriyeti’nin itibarıyla oynuyor.
Ha, bu U dönüşünü sadece Suudi Arabistan’la ilişkilerde mi gördük?
1 değil, 2 değil, 3 değil...
Kendisi, yıllarca meydan okuduğu İsrail konusunda da çark etti.
Biliyorsunuz neredeyse 12, 13 yıldır söylemediğini bırakmadı. Her türlü hakareti etti.
Bakın, ne diyordu?
Video – İsrail
Erdoğan: “Bu İsrail terör devletidir, terör.”
“Bu İsrail bir işgal devletidir, aynı zamanda bir terör devletidir.”
“Bu terör devleti artık tüm sınırları aşmış durumdadır. Tüm dünya görmezden gelse bile İsrail’in zulmüne eyvallah etmeyeceğiz.”
“İsrail ile de küresel, siyasi, ekonomik, sosyal parametrelere uygun ilişkilerimiz vardır; olacaktır. Coğrafyamızın en önemli bölgesindeki bu devleti görmezden gelemeyiz.”
İşte alın size bir U dönüşü daha...
Yıllarca “terör devleti” aşağı “işgal devleti” yukarı konuştuktan sonra, dönüp dolaşıp “İsrail’i görmezden gelemeyiz” demenin neresi dış politika ya?
Hani nerede o dik duruş?
“Türkiye-İsrail ilişkileri Sayın Erdoğan’ın şahsi ajandasının bir parçası mı acaba?” diye akıllara gelmiyor değil.
Biliyorsunuz, kendisi Gazze’ye gidecekti. O, 10 yıldır Gazze’ye gidemedi ama 14 yıl sonra ilk defa bir İsrail Cumhurbaşkanı Ankara’ya geldi.
Bakın arkadaşlar,
Biz kimseye “Neden ilişkiyi normalleştiriyorsun?” demiyoruz.
Elbette dünyada düşmanlarımızı azaltıp, dostlarımızı arttırmak gerektiğini söylüyoruz.
Ama normalleşmenin de bir adabı vardır yahu.
İşte onun için soruyoruz: “İsrail’le ilişkilerdeki bu U dönüşünün sebebi nedir?”
Hani bir zamanlar “one minute” diyordu. Ne demek one minute? “1 dakika”.
Gerçekten 1 dakikada, terör devleti, döndü işbirliği yapılacak devlet oldu.
İsrail’le olan akçeli işler, birden bire rüzgarı tersine çevirmeye yetti.
Bu 1 dakikada tüm sözler teker teker yutuldu. Ama bakın, kendisi İsrail’le yeni ilişkileri nasıl da meşru göstermeye çalışıyor?
Video - Filistin
Erdoğan: “Filistin Davası’nı etkin savunmanın yolunun da İsrail ile makul, mantıklı, tutarlı, dengeli bir ilişki sahibi olmaktan geçtiği açıktır.”
Ha şunu bileydin. El hak, bu doğru. Burada haklı.
Ama sormazlar mı adama:
Madem Filistin davasını savunmanın yolu, İsrail ile makul, mantıklı, tutarlı ve dengeli bir ilişkiden geçiyordu, o zaman sen niye yıllar boyu İsrail’le ilişkiyi bozdun?
Demek ki, İsrail düşmanlığı yaparak, iç siyasette bunun üzerinden prim yapmaya çalışarak, aslında Filistin Davası’na en büyük zararı sen verdin.
Ve söylediklerin tam da bunun itirafı. Gerçekten yeter artık yahu.
Bu millet nasıl olsa dış politikaya uzak, nasıl olsa ne desem inanıyorlar diye böyle pervasızlık yapmayın arkadaş.
Böyle vurdumduymazlık yapıp, sonra arkanı dönüp yürümeyin.
Biz bunların hepsini hatırlatacağız, hatırlatmaya devam edeceğiz. Millete unutturmayacağız bunları.
Bu ülkenin itibarını beş paralık edemezsin.
Sen tut, damatla el ele verip ülkenin 130 milyar dolarlık döviz rezervini cayır cayır sat, tüket; sonra da 3 milyar oradan, 5 milyar dolar buradan gelecek diye koskoca ülkenin onurunu ayaklar altına al.
Yazık. Gerçekten çok yazık. Olmaz böyle şey.
Değerli arkadaşlar,
Türkiye’nin dış politikadaki parolası “kazan-kazan” olmak zorundadır.
Bizim hayalimizdeki ülke; içeride insan hak ve özgürlüklerine saygılı, dışarıda itibarlı bir Türkiye’dir.
Bu doğrultuda, en yakın zamanda, iş başına geldiğimizde, hiçbir ideolojik saplantıya batmadan, dış politikada itibarımızı yeniden ayağa kaldıracağız.
1967 sınırları içinde, başkenti Doğu Kudüs olan bağımsız ve egemen bir Filistin Devleti’nin kurulması için, uluslararası toplum nezdinde ve konunun tüm tarafları ile diyalog halinde azami gayreti göstereceğiz.
İçeride hukukun üstünlüğünü sağlayıp, itibarımızı yükseltip dışarıda sözümüzün gücünü arttıracağız.
Ulusal çıkarlarımızdan asla taviz vermeden, ilke ve değerlerimizle hareket edeceğiz. Tutarlı olacağız, tutarlı.
Bir gün söylediğimizin tam tersini ertesi gün yapmayacağız.
Bir gün yerden yere vurduğumuzu bir gün baş tacı etmeyeceğiz.
Bu milleti el aleme rezil eden bütün bu saçmalıklara da son vereceğiz.
Geldiğimiz noktada “Ekmeğini çöpten çıkar” gibi rezil rüsva işler yapan bu iktidarı hep beraber tarihin çöplüğüne göndereceğiz.
Ve hep beraber zenginleşeceğiz.
*****
Değerli arkadaşlar,
Bu gece Kadir Gecesi. Kadir Geceniz mübarek olsun diyorum.
Önümüzde Ramazan Bayramımız var.
Şimdiden hepinizin ve ailelerinizin bayramını kutluyorum.
Hepinizin Ramazan Bayramını şimdiden tebrik ediyorum.
1 Mayıs da yaklaşıyor.
Sözlerimin sonunda tüm emekçilerimizin, tüm işçi kardeşlerimizin 1 Mayıs Emek ve Dayanışma Günü’nü şimdiden kutluyorum.
Hepinize çok teşekkür ediyorum.
Sözü, soru sormak isteyen basın mensuplarına bırakıyorum.