26 Eylül 2021 DEVA Partisi Genel Başkanı Ali Babacan’ın 1. Olağan Çekmeköy İlçe Kongresı̇ Konuşması

26 Eylül 2021

Çekmeköy İlçe kongresi

DEVA Partisi!nin değerli genel merkez kurul üyeleri,

İstanbul il teşkilatımızın değerli başkanı, Çekmeköy ilçe teşkilatımızın değerli başkanı,

Siyasi partilerin çok kıymetli temsilcileri,

Bugün bizlerle beraber olan Çekmeköy’deki pek çok sivil toplum kuruluşlarımızın, derneklerimizin, vakıflarımızın değerli temsilcileri, değerli muhtarlarımız

Değerli teşkilat mensuplarımız,

Ulusal ve yerel basınımızın değerli mensupları,

Ekranları başında ve sosyal medya hesaplarımızdan bizleri izleyen tüm vatandaşlarımız;

Hepinizi en içten duygularımla selamlıyor, Çekmeköy ilçe teşkilatımızın birinci olağan kongresine hoş geldiniz diyorum.

*****
Değerli arkadaşlar,

Türkiye’nin tüm şehirlerinde, tüm sokaklarında, tüm caddelerinde vatandaşlarımızla buluşuyoruz.

İstanbul’dan Diyarbakır’a, Şemdinli’den Çerkezköy’e, Şehitkâmil’den Posof’a, Defne’den Samsun’a, Alanya’dan Kars’a kadar tüm Türkiye’yi karış karış geziyoruz.

Bir süredir de İstanbul sokaklarındayız. Dün Eyüp Sultan’da İstanbul’daki ilk ilçe kongremizi gerçekleştirdik.

İstanbul’da ne görüyoruz, biliyor musunuz?
Heyecan görüyoruz. Coşku görüyoruz. Umut görüyoruz. DEVA heyecanının İstanbul’u sardığına tanıklık ediyoruz.

Otobüsümüzde geçtiğimiz bütün caddelerden, durup selam verdiğimiz bütün kahvenelerden artık İstanbul o heyecanı coşkuyu görüyoruz.

Aslında bizler, değerli arkadaşlarım, hep beraber, bir tarihe tanıklık ediyoruz.

Baskının, yasakların, kahrın, zulmün ve adaletsizliğin sona ereceği bir sürece tanıklık ediyoruz.

Demokrasinin ve atılımın dirildiği bir döneme tanıklık ediyoruz.

Aslında bizler, her birimiz, bu tarihin sadece tanıkları değiliz.

Bizler, bu tarihi bizzat yazan kadrolarız.

Ben bu salona baktığımda, adil bir Türkiye’nin, eşitlikçi bir Türkiye’nin, özgürlükçü bir Türkiye’nin mimarlarını görüyorum.

Bu salona baktığımda, kendine yeten, ürettiklerini dünyaya satan, üreterek zenginleşen bir Türkiye’nin mimarlarını görüyorum.

İnşallah, hep beraber, demokrasi ve atılım bayrağını en yukarılara taşıyacağız.

Şimdi sizlere sormak istiyorum:

Çekmeköy’de gidilmedik mahalle, ayak basmadık sokak, çalınmadık kapı bırakmayacağız. Var mısınız?

Demokrasi ve Atılım Partisi’nin fikirlerini, projelerini, ilkelerini, değerlerini Çekkeköy’ün, İstanbul’un, Türkiye’nin dört bir yanına yazacağız. Var mısınız?

Arkadaşlar sokak sokak, cadde cadde, kapı kapı, dolaşıp Türkiye’yi hakkettiği en yüksek refah seviyesine en yüksek demokrasi seviyesine ulaştırmaya var mısın?

Şimdi tamam. Bu iş olacak.

*****

Değerli arkadaşlar,

Dünkü Eyüpsultan konuşmamda da söyledim. Türkiye’de herkes adalet arıyor.

Gelir dağılımında adalet kalmadı. Toplumun en zengin ve en yoksul kesimleri arasındaki gelir uçurumu tam 26 katı aştı. En fakir yüzde 5 ile en zengin yüzde 5 arasındaki gelir uçurumundan bahsediyoruz. Bu TÜİK’in makyajlanmış rakamı. Gerçek rakamların daha da kötü olduğundan emin olun. Geçen sene bu fark 22 katmış şu anda 26 kata çıkmış durumda. Zengin ile fakir arasındaki gelir dağılımı bozuluyor.

Kötü yönetimin yoksullaştırdığı halkımız adalet arıyor.

Maliyetlerle mücadele ederken, nefes alamayan, para kazanamayan çiftçimiz adalet arıyor.

“Barınamıyoruz” diyen gençler, “yaşamak istiyoruz” diyen kadınlar, “geçinmek istiyoruz” diyen işçiler...

“Ben kredi almak değil, ürünümü satmak istiyorum” diyen esnaf adalet arıyor.

Kimliğinden yoksun bırakılanlar, eşit vatandaşlık isteyenler, ayrımcılıkla mücadele edenler adalet arıyor.

Mülakatlarda elenen, twit atarken 10 kere düşünmek zorunda bırakılan, işsizliğe ve umutsuzluğa terk edilen gençler adalet arıyor.

Herkes adalet arıyor, herkes.

Arkadaşlar,

Artık bu adalet arayışının bir adresi var.

Artık DEVA partisi var.

Çünkü DEVA partisi; adalete susamış insanların sesidir.

DEVA partisi haksızlığın karşısında dimdik ayakta duranların partisidir.

Bizler; zulme sessiz kalmanın, zulme ortak olmak anlamına geldiğini çok iyi biliyoruz.

O yüzden susmuyoruz, susmayacağız. Korkmuyoruz kokmayacağız. O yüzden buradayız, hakkın ve hakikatin yanındayız.

*****
Değerli arkadaşlarım,

Ülkemizde her alanda sorunlar derinleşerek büyüyor.

Ekonomiden sağlığa, eğitimden turizme, nereye baksak sorunların arttığını görüyoruz.

Neden biliyor musunuz?

Tüm bu meselelerin en ortasında, çok temel bir sorunumuz var da ondan: adalet yok arkadaşlar. Adalet yok.

Hukuk devleti olmayınca, adaleti sadece tabelalarda bırakınca, haktan vazgeçince hiçbir alanda çözüm sağlanamıyor.

Hiçbir alanda ilerleme olmuyor.

Bakın, ülkenin temelini adalet oluşturur.

Az önce adalet arayanları saymıştım ya, başka kim arıyor biliyor musunuz?

Haksız bir şekilde terörle suçlanan insanlar adalet arıyor.

Hukuk ve adalet politikaları başkanımız Mustafa Yeneroğlu, geçtiğimiz hafta bu konuda bir rapor yayınladı.

Çok kıymetli, çok değerli bir rapor. Huzurlarınızda kendisini tebrik ediyorum.

Bu rapora göre, memlekette 2016-2020 yılları arasında silahlı terör örgütü suçundan en az 1 milyon 576 bin 566 adet soruşturma başlatılmış.

Bakın, burada 1,5 milyondan fazla bir sayıdan bahsediyoruz. Böyle bir şey olabilir mi?

Bu nasıl bir sayı ya?
Böyle bir şey olabilir mi?
1,5 milyon ne demek?
Çekmeköy’deyiz değil mi? İlçemizin nüfusu geçen sene 273.658 imiş.
1,5 milyon demek, tam beş tane Çekmeköy demek.
Hele bir de bu 1,5 milyonun 4 kişilik ailesi olduğunu varsayalım. Etti 6 milyon.

Yani, Ankara’nın nüfusundan fazla sayıda vatandaşımızı doğrudan etkileyen bir konu bu.

Böyle bir sayı akla, hayale, mantığa, herhangi bir şeye sığıyor mu Allah aşkına?

Bir ülkede, bu kadar insan terör örgütü suçundan yargılanıyorsa, o devletin işleyişinde bir sorun var demektir.

Değerli arkadaşlarım

Terör istisnai bir suçtur. Böyle milyonlarca insanın olduğu bir terör eylemi olmaz, böyle bir şey yok. Dünyada örneği yok.

Ama görüyoruz ki, Türkiye’de birileri, terörle mücadele ediyoruz diye diye, vatandaşıyla kavgaya tutuşmuş.

Elbette ki, terör örgütleriyle mücadele etmek, her devletin en tabii ve en öncelikli görevidir.

Elbette ki, bu ülkenin vatandaşlarının terör gölgesi altında yaşamaması için her türlü çaba sarf edilmelidir.

Ama arkadaşlar, 1,5 milyondan fazla insanı terör suçundan yargılayınca, kimse sizin hukukunuza da yargılamalarınıza da güvenmez.

Maalesef FETÖ’ye, PKK’ya karşı verilen haklı mücadelede, bakıyoruz ki kurunun yanında yaşta yanıyor. 1,5 kişinin bu suçtan soruşturma altında olması terörle mücadeleyi sulandıran bir tablo gösteriyor bize. Bu işin ciddiyetten uzaklaştığını gösteriyor.

Temel ceza hukuku prensiplerinin görmezden gelindiğine şahit oluyoruz.

Birtakım anayasal haklarını kullanan vatandaşlarımızın terörle suçlandığını görüyoruz.

Ne olmuş, biliyor musunuz?

Devlet kurumlarında dahi, bir örgütün “terör örgütü” olarak kabul edilmediği dönemi bile bu yargılamalara sebep olarak ele almışlar.

Elbette ki, bu ülkenin demokrasisine haince darbe yapmaya çalışanlar, gençlerin geleceğini karartıp, üniversite sınavı sorularını çalanlar, terörü güçlendirmek için bilerek ve isteyerek eylemde bulunanlarla mücadele edilir.

Bu devletin görevidir.

Ama hukuku bırakıp, yüzbinlerce insanı mağdur etmek olmaz arkadaşlar olmaz.

Sayın Erdoğan’a gelince:

Tüm istihbarat birimleri kendisine bağlı olduğu halde; doğru veya yanlış, eksik veya fazla, istihbarat bilgisinin her türlüsü önünde olduğu halde; kendisine soranlara ne diyor? “Kandırıldım” diyor, konuyu kapatıyor.

Peki, konu vatandaşa gelince durum ne? Vatandaş yargılansın. Hiiiç umurunda değil.

Sayın Erdoğan’a soracak olursanız; Türkiye’de 1,5 milyondan fazla kişi, terör örgütü şüphelisi.

Hatırlayın; bu sürecin başında, sayın Erdoğan’ın idareye, kolluk kuvvetlerine ve yargıya verdiği bir çerçeve vardı. Artık bütün gücün tek elden toplandığı süreçten bahsediyoruz. Ve sisteme bir çerçeve çizdim. İdareye, kolluk kuvvetlerinde ve yargıya.

Ne dedi?
Bir: “kurunun yanında yaş da yanacak”
İki: “acımayın, acınacak duruma düşersiniz” Sayın Erdoğan’a sesleniyorum.
1,5 milyon teröristin olduğu bir ülke olabilir mi? Siz insanların aklıyla dalga mı geçiyorsunuz?

Sizin gücünüz postacı Ömer’e, öğretmen Ayşe’ye, esnaf Mehmet’e, akademisyen Şebnem’e mi yetiyor? Bu mu sizin gücünüz? Bu mu sizin adaletiniz? Bütün yetkiyi tek elde topladığınızda yapacağınız bu muydu bu ülkeye?

Siz, mazlumların ahını alan bir iktidar oldunuz.

Korkmayacağız arkadaşalar. Biz bu ülkede bu sorunları çözmek için yola çıktık. Bu yola baş koyduk kim ne derse desin.

Arkadaşlar,

Biz hukukun, adaletin peşindeyiz.

1,5 milyondan fazla insanın terörle suçlandığı bir ülkede, ciddi bir adalet problemi olduğunu söylüyoruz.

Biz, bu hukuksuz düzene son vereceğiz.

Türkiye’nin, gücü ele geçirenin zayıfı ezdiği bir ülke olmasına, bir daha asla müsaade etmeyeceğiz.

Zayıfların, mazlumların, garibanın tepesinde, yargının kılıcını sallayanların ellerinden o kılıçları alacağız.

O kılıçları kırıp atacağız.

Nöbetleşe zorbalığa son vereceğiz.

Her zaman, adalet için en önde biz mücadele edeceğiz.

DEVA iktidarında hak yerini bulacak.

DEVA iktidarında adalet ayağa kalkacak.

*****

Bu noktada KHK meselesine de değinmek istiyorum.

Ortada gerçekten çok ağır bir sorun var. Uygulanan yargısız infaz yöntemiyle çok sayıda vatandaşımız, çok büyük zorluklar çekiyor.

Soruyorum size; bir devletin, idari bir kararla, sorgusuz sualsiz, vatandaşını işsizliğe, açlığa, yokluğa mahkûm etmesi hangi kitapta yazar?

Bağımsız ve tarafsız yargı kararı olmadan, kimin nasıl hazırladığı belli olmayan listelerle, yüzbinlerce insanın kamudan ömür boyu menedilmesi, sosyal güvencelerinin ellerinden alınması, hangi kitapta yazar?

Yargı kararı olmadan, vatan haini olarak fişlenip dışlanmaları, özel sektörde dahi iş bulamamaları hangi vicdana sığar.

KHK’lılar kimseden merhamet dilemiyor. Sadece adalet istiyorlar. Sayın Erdoğan ne diyor? “KHK meselesi yargının konusudur” diyor.

Yargının konusuysa, yargıdan beraat eden ya da takipsizlik kararı verilenlerin hakları niçin iade edilmiyor?

Madem yargının konusu KHK dan ihraç edilmiş. Soruşturma açılmış takipsizlik kararı verirmiş. Dava süreci var berat etmiş. Hiçbir adım atılmıyor. Madem yargını konusu niye yargının konusunda gereğini yapmıyorsun? Niye gereğini yerine getirmiyorsunuz?

Biz, KHK’lar yoluyla haksızlığa uğrayan vatandaşlarımızın feryadını duyuyoruz. Mutlaka gereğini yapacağız.

Yargının bağımsız ve tarafsız çalışmasını sağlayarak adaleti sağlayacağız.

DEVA iktidarında hak ve özgürlükleri teminat altına alacağız. Hukukun üstünlüğünü tesis edeceğiz.

Çünkü biz biliyoruz; birinci meclisimizin mebusu Hüseyin Avni Bey’in çok önemli bir sözü var, diyor ki “cepheleri tutacak olan adalettir, hukuktur.”

Bunu ne zaman diyor? Mecliste tartışılıyor. Deniliyor ki “Savaşın ortasındayız. Bir kurtuluş savaşı var orada. Her gün şehit veriyoruz. Biz bu mecliste niye uğraşıyoruz, biz bu meclisi niye çalışılıyoruz” diyorlar. “Bu işin yöneten kadrosu var, komutanları var bu meclis niye çalışıyor” diyorlar. O da diyor ki “Bu cepheler’ tutacak hukuktur adalettir” diyor.

Bu toprakların mayasından, bu cumhuriyetin temellerinde ne var savaşın ortasında dahi çalışan ve işleyen bir meclis var. Bu meclis niye işliyor? Atılan her adım mutlaka hukuk çerçevesinde olsun diye işliyor. Alınan her karar kayıtlara geçsin diye işliyor. Alınana her karar istişare edilsin konuşulursun ondan sonra alınsın diye işliyor. Yıl 1920. Bir istikrar mücadelesinin ortasında. Hukuk kaygısı var istişare var.

Son yaşadığımız dönem. Evet 15 Temmuz da gerçekten demokrasimize büyük bir saldırı düzenlendi. Hain terör örgütü, FETÖ demokrasimize kastetti. 251 tane şehit verdik. Binlerce yararımız vardır. Ancak böyle bir önemli mücadelede ancak hukuk zemininde yapılır. Hukuk ve adalet zemini dışında yapılan hiçbir mücadele başarıya ulaşamaz. Ancak daha fazla adaletsizlik görebiliriz. Şu anda yaşananların tam göbeğinde işte bu sorun var.

Biz, hukuk devletinin gereklerinden hiçbir koşulda vazgeçmeyeceğiz.

*****
Değerli arkadaşlar,

Hukuksuzluk olunca ne oluyor?

Ekonomi iyi gidiyor mu? Gitmiyor.

Güven kayboluyor, kriz çıkıyor. Kriz arkasına kriz çıkıyor. Defalarca söyledim, defalarca...

Ne yaparsanız yapın, hukuk yoksa güven olmaz. Güven olmazsa ekonomi iyiye gitmez.

Ancak, sayın Erdoğan’ın ekonomik krizle mücadele yöntemine bakıyorum... evlere şenlik.

Hukuku uygulamak işlerine gelmediği için, krizle mücadelede bir formül geliştirdiler.

“Suçu, günahı hep başkalarına atma” formülü.
Hangi sorun olursa olsun, hiç fark etmiyor.
Her soruna “suçu başkasına at” formülüyle yaklaşıyorlar.
Şimdi de neymiş, fiyat artışlarının sorumlusu zincir marketlermiş. Allah akıl fikir versin.
Bu aklı kimden alıyorsa, gerçeklerle bağı tamamen kopmuş durumda.

Belli ki birileri kulağına bir şeyler fısıldamış. Artık küçük ortak bakmış “bisküvi fiyatları arttı şu marketleri suçlayın mı?” demiş orasını bilmiyoruz ama dönmüş dolaşmış şimdi de “haftanın düşmanı panosuna oturttular zincir marketlerin fiyatı.”

Sayın Erdoğan’a sormak lazım: fiyatlar düşükken başarı hükümetin değil miydi? Fiyatlar yükselince niye sorumlusu marketler oluyor?

Arkadaşlar, konuşuyor ama tamamen boş konuşuyor. Bomboş.

Şimdi memlekette ne oldu? Kur yyükseldi. Döviz kuru yükselince ki dalga dalga kur yükseldi. Şu son 3 yıl 3 aya bakın yani taraflı partili cumhurbaşkanın ve akraba bakanın göreve başladığı ilk dönemde bugüne kadar bir bakın döviz kurlarında korkunç artış var. Faizlerde korkunç artış var. Enflasyonda korkunç artış var.

Fahiş fiyatların suçunu zincir marketlere yıkacaklar akılları sıra.

Ben gittiğim her ilde, her ilçede çarşıyı pazarı dolaşıyorum. Esnafımızla sohbet ediyorum.

Evet, küçük esnafımız bu zincir marketlerden şikayetçi.

Ancak ne diyor esnafımız? “Zincir marketler az sayıda çeşidi çok ucuz satıp piyasayı bozuyorlar, bizi zora sokuyorlar” diye şikâyet ediyor.

Yani esnafımızın zincir marketlerden şikâyeti, fiyatların yüksek olması değil. Fiyatların düşük olması. Küçük esnafımızdan bahsediyorum. Kasabımızdan, bakkalımızdan, manavımızdan bahsediyorum. Hatta başka ürünler satan esnafımızdan bahsediyorum.

Hükümet burada uyanıklık yapmaya çalışıyor. Hesap şu:

“Esnaf zaten zincir marketlerden şöyle veya böyle şikayetçi... vatandaşa da yüksek fiyatların sorumlusu olarak marketleri gösterirsem, bir taşla iki kuş vururum. Hem esnafın gözüne girerim hem de vatandaşın gözüne girer, yüksek fiyatların suçunu marketlere yıkarım. Ben de hükümet olarak elimi yıkar, aradan sıyrılır çıkarım.”

Varsın, vatandaşla marketler karşı karşıya gelsin. Bu dürüst bir yönetim şekli değil. Bu ülkede fiyatlar niye arttı? Fiyatların artışının kökünde kur artışı var. Kurt arttı fiyatlar ondan arttı.

Arkadaşlar, bakın;

2018’de taraflı, partili cumhurbaşkanının göreve başlamasından bu yana; Köprü geçiş ücretleri %309, 4’e katlamış 4’e. Otoban geçiş ücretleri %76 arttı.

Elektrik tarifelerindeki artış %168’e, doğal gaz tarifelerindeki artış %196’ya ulaştı.

Eğer fahiş etiketler arıyorsanız, asıl fahiş etiketler buralarda, köprü ve otoyol ücretlerinde.

Eğer fahiş fiyatlar arıyorsanız, asıl fahiş fiyatlar, elektrik ve doğalgaz faturalarında.

Peki, köprü ve otoyol ücretlerine zammı yapan kim? sayın Erdoğan’ın başında bulunduğu hükümet değil mi?

Elektrik ve doğal gaza zammı yapan kim? sayın Erdoğan’ın kendisi değil mi? Siz herhangi bir bakanın cumhurbaşkanının haberi veya talimatı olmadan bu zamları yapabileceğine inanıyor musunuz?

Ben de şimdi sayın Erdoğan’a soruyorum: kendi belirlediğiniz fahiş köprü ve otoyol fiyatlarıyla mücadele etmek için, kimi görevlendireceksiniz? Hadi marketlere ticaret baknalığının müfettişlerini saldınız tamam. Faiş etiketler diye. Peki fahiş köprü ve otoyol köprü fiyatları için kimi görevlendireceksiniz?

Kendi belirlediğiniz fahiş elektrik ve doğalgaz tarifeleriyle mücadele etmek için, hangi müfettişleri görevlendireceksiniz? Bu işin kolayı. Bizim esnafımız çiftimiz ne yapsın. Maliyet yüzde 50 artıysa bunun sadece yüzde 30nu yansıtabiliyor. Çoğu zaman zarar ediyor. Marjı daralıyoru.

Ben buradan cumhurbaşkanına terkar söylemek sitiyorum.
Sayın Erdoğan, hiiiç öyle sorumluluğu sağa sola yıkmayın.

HİÇBİR YERE KAÇAMAZSINIZ. ENFLASYONUN DA, HAYAT PAHALILIĞININ DA SEBEBİ, SİZİN KÖTÜ YÖNETİMİNİZ.

Çok istiyordu “bana yetkiyi verin faizde enflasyonda nasıl düşecek ben göstereceğim” demiyor muydu? “Faizle enflasyonla mücadele edeceğim” demiyor muydu? Ne oldu?

Fahiş fiyatların sebebi; Sayın Erdoğan’ın ipe sapa gelmez ekonomi yönetiminiz. O kadar. Başka yerde aramayın.

Çok istiyordu demiyor muydu bana yetkiyi verin

Fahiş etiketlerin sebebi, sizin aynı anda hem kuru, hem enflasyonu, hem de faizi patlatan politikalarınız. Her ne kadar benim alanım ekonomi derseniz deyin, ben ekonimistim derseniz deyin buyurun yapın o zaman niye yapamıyorsunuz. Elinizi tutan mı var. Bütün yetkiyi tek elinizde toplanıldınız. Bütün yetki tek kişideyse arkadaşlar bütün sorumlulukta aynı kişidedir. Bundan kaçamaz.

Vatandaş nasıl olsa bilmez, anlamaz demeyin.

Herkes, her şeyi gayet iyi biliyor, gayet iyi anlıyor.

Durun, daha bitmedi...

Olmayan tarım politikanız yüzünden, bu güzel ve bereketli topraklara sahip ülkemiz, artık ithalata bağımlı hale geldi.

2020!de tam 15 milyar dolarlık tarım ürünü ithal ettik.

Son bir yılda, gübre fiyatları yüzde 150, yem fiyatları en az yüzde 50, tarımsal ilaçlar ise yüzde 75 civarında arttı.

Cumhurbaşkanlığı Hükûmet Sistemi!nden bu yana, çiftçinin kullandığı elektriğe yüzde 168 oranında zam yaptınız.

Girdi fiyatları artınca, tarım ürünlerinin fiyatları da, temel gıda maddelerinin fiyatları da artar. Maliyetler artınca çiftçimzi ne yapsınç

Bunu yayladaki çoban da bilir, tarladaki çiftçi de bilir.

Makro ekonomik politikalardaki beceriksizliğinizin sonunda hem faiz, hem kur, hem de enflasyon arttı.

Sanayicimizi de, tarım ve hayvancılık yapan üreticilerimizi de de, yatırımcılarımızı da, artan maliyetler karşısında çaresiz bıraktınız.

Sözün kısası, anlatacak çok şey var.

Sayın Erdoğan 3 yıl 3 ay geçti. Karne kötü, olmuyor. Artık bunda fazla ısrar etmenin, inat etmenin anlamı yok.

Ama merak etmeyin. İktidar döneminizin sonuna geliyorsunuz artık. Siz ve ortağınız müsait bir yerde ineceksiniz.

Sayın Bahçeli’nin 2001’de ortak olduğu kriz tablosunu, bu ülke yeniden yaşamadan, emaneti teslim alacağız.

Aynı 2002 ve 2009’da olduğu gibi, ülkemizi bu krizden de çıkartmak hayırlısıyla yine bize nasip olacak.

*****

Değerli arkadaşlar,

Şimdi sizden hep beraber bir söz vermenizi istiyorum.

Ülkemizi içinde bulunduğu bu ekonomik krizden çıkartmak için hep beraber, sabah akşam gece gündüz çalışacağız.

Söz mü?

Hukuku düştüğü yerden kaldırıp, ülkemizi yeniden hukuk zeminine oturtacağız?

Söz mü?
Söz arkadaşlar söz. Hep beraber başaracağız.

Hep beraber Türkiye’nin sesiyiz. Biz DEVA kadroları olarak hep beraber bir araya geldiğimizde Türkiye’yiz.

Artık Türkiye’nin DEVA’sı var.
Artık İstanbul’un devası var ve bugün itibariyle Çekmeköy’ün DEVA’sı var. Hayırlı uğurlu olsun diyorum.
Hepinize çok çok teşekkür ediyorum.