23 Kasım 2020 DEVA Partisi Genel Başkanı Ali Babacan’ın 1. Olağan Yalova İl Kongresi Konuşması

23 Kasım 2020

GENEL BAŞKANIMIZ ALİ BABACAN’IN
1. OLAĞAN YALOVA İL KONGRESİ KONUŞMASI

DEVA Partisi’nin değerli Genel Merkez Kurul Üyeleri, Yalova İl Teşkilatımızın çok değerli başkanı,
Değerli ilçe başkanlarımız, teşkilat mensuplarımız, Siyasi partilerin kıymetli temsilcileri,

Sevgili Yalovalı gönüldaşlarımız,

Türkiye’nin farklı illerinden gelip bugün bizlerle beraber olan saygıdeğer konuklarımız,

Ulusal ve yerel basınımızın değerli mensupları, Ekranları başında bizleri izleyen tüm vatandaşlarımız;

Hepinizi en içten duygularımla selamlıyor, Yalova teşkilatımızın Birinci Olağan İl Kongresine hoş geldiniz diyorum.

***
Tarihi İpek Yolu’nun enfes duraklarından,
Geleneksel el sanatlarımızı yaşatan sanatkâr ve zanaatkârlarıyla,
Çoban kalesiyle, dipsiz gölüyle, erikli çifte şelalesiyle,
Ormanlarıyla, deniziyle güzel şehrimiz Yalova’dan sesleniyorum bugün sizlere.

***
Değerli arkadaşlarım,
Çok enteresan günlerden geçiyoruz.
Biz konuşuyoruz, bugünkü iktidar sözlerimizi tekrar ediyor. Şaşkınlıkla izliyoruz.

Biz daha evvel söylediğimizde “bize ders vermeye kalkmayın” diyenler şimdi hukuk diyor.

En son örnekten başlayayım: Biz “ekonominin temeli adalettir, hukuktur. Önce temel sağlam olacak ki ekonomi üzerinde sağlam dursun” dedik.

Dün Erdoğan aynısını tekrar etti.

“Biz Türkiye birden büyüktür, tek kişi ile olmaz” dedik. DEVA Partisi bir kadro hareketidir dedik. Senelerdir tek adamcılık oynayanlar birden “kadro” demeye başladı.

Biz hukuk dedik, şimdi hukuk reformundan bahsetmeye başladılar.

Tutuklu yargılamayı esas haline getiren kendileri değilmiş gibi, yargıya talimat veren kendileri değilmiş gibi bağımsız yargıdan, vicdandan, adaletten söz etmeye başladılar.

Avrupa Birliğine, batıya her gün çatan, herkesle kavga eden kendileri değilmiş gibi “kendimizi başka yerde değil Avrupa Birliğinde görüyoruz” dediler.

Daha birkaç sene önce “Bizi Şangay beşlisine alın, Avrupa’yı unutalım” diyen kendileri.

Avrupa Birliğine “biz yolumuza, sen yoluna” diyen kendileri.

Biz ısrarla dış politikada kavgayla, Eyyy nidalarıyla olmaz, ülkenin çıkarları diplomasi ile korunur dedik. Onlar gün aşırı kavga etmeye devam ettiler

Şimdi de çıkmışlar “diplomasiyle, siyasetle çözülemeyecek sorunumuz olmadığını düşünüyoruz” diyorlar.

Arkadaşlar ne oluyor ya? Başımız döndü.
Bu nasıl hızlı bir U dönüşü. Bu nasıl bir hızlı dümen kırma.

Tam da burada milletimizin size bir soru sorma hakkı var. Milletimizin cevabını beklediği konular var. Öyle o kadar kolay değil. Her türlü yanlışı yap, ülkeyi zarara sok ondan sonra U dönüşü yap, yeni dönem başlatıyoruz de. Bu kadar ucuz değil bu iş.

Anlıyoruz, bu U dönüşünü yapacağınızı söylüyorsunuz, 180 derece döneceğinizi söylüyorsunuz da; sizin bunca zamandır Avrupa’yla, Avrupa Birliğiyle, NATO’yla, batıyla yaptığınız kavgalar sebebiyle bu milletin sırtına yüklenen maliyet ne olacak peki? Bu milletin ödediği bedel ne olacak?

S400 füzelerine milyarlarca dolar para verdiniz, kullanamıyorsunuz. F35 savaş uçaklarına milyarlarca dolar para verdiniz, onları da alamadınız.

Hem milyarlarca doları kaybet hem F35’leri kaybet hem de s400’leri. Bu mu dış politika, bu mu güvenlik politikası?

Bu millete bir açıklama borcunuz var.

Ekonomideki, dış politikadaki, güvenlik politikalarındaki yanlışların bu millete ödettiği bedelle ilgili bir açıklama borcunuz var.

Bu büyük ülke, sizin “deneme tahtanız” değil. Hele hele sizin deney laboratuvarınız hiç değil. Bu ülkenin vatandaşları kobay falan değil. Ekonomide akıl dışı bir tez uygulayın iki yılda memleketi batırın, dış politikada bi’ Şangay Beşlisi deyin, tekrar dönün Avrupa Birliği’ne. Bedelini millet ödüyor. Dene yanıl, dış politikada dene yanıl, güvenlik politikalarında.

Peki bu yanlışlarınızın maliyeti konusunda hiç açıklama yapmayacak mısınız?

Yanlış adımlarınız sonucunda yoksullaşan vatandaşlarımıza, umudunu yitiren gençlerimize, en azından bir açıklama borcunuz var.

Bana daha evvel “Bize ders vermeye kalkmayın” demişlerdi ama maşallah kopta çekmeyi biliyorlar. Laflarımızı tekrar ediyorlar.

Ama lafla olmaz, siz icra makamısınız. Siz yönetimdesiniz. Hemen yapmaya başlayın.

Konuşmak kadar kolayı yok ki, al mikrofonu konuş. Zaten devlet medyası var, hükümetin havuçla sopayla kontrol ettiği medya var. Konuşmaktan kolayı yok.

Önce yargıyı rahat bırakmakla başlayın. Bugünlerde bunu konuşuyorlar. Ekonomiye yetecek kadar hukuk diyelim, Avrupa Birliği diyelim göreceğiz ne olacak. Mesela yargıyla başlayın. Telefonla talimat vermeyin artık yargıya.

Sizi eleştiren herkese hakaretten dava açmayın. Madem ifade özgürlüğü önemli. 2018’e dek 17.406 kişiye ceza davası açtırmışsınız ya hani, mesela bu şikayetlerinizi geri alın.

İfade ve basın özgürlüğünü kullandığı için şu an cezaevinde olan kim varsa serbest bırakın.

Avrupa Birliği demeye başladınız ya mesela Avrupa Birliği uygulamasındaki ben baş müzakereci oldum, üç yıl. Şu anda Türkiye’deki ihale kanunundan 190’dan fazla değişiklik yaptığınız, adeta yapboza çevirdiğiniz kamu ihale mevzuatını, Avrupa Birliği standartlarına getirin. En fazla bir iki aylık iştir. Üç beş tanıdığa dağıttığınız ihaleleri terk edip, açık ve fırsat eşitliğine dayanan bir sistem getirin.

Avrupa Birliği’nde 28 ülke bu kamu alım mevzuatını uyguluyor da bu mevzuat Türkiye’ye mi dar geliyor. 28 ülke altyapısını yapıyor hem de insan onuruna yakışır bir şekilde yapıyor. Onlar kendi kamu alımları mevzuatıyla yatırım yapamıyor da siz 190 kere değiştirdiğiniz kamu ihale yasasıyla mı yapıyorsunuz?

Niyet başka, bunların hepsi samimiyet testi. Deyin ki biz yanlış yaptık, artık 3-5 kişiyle yapmayacağız fırsat eşitliğine dayanan kamu politikaları uygulayacağız deyin ama buradaki samimiyeti de hemen Avrupa Birliği’nin kamu alımları mevzuatını uygulayan.

Tüm kurumları Sayıştay denetimine açın. Şeffaf olun. Varlık Fonu neden Sayıştay denetimine açık değil?

“Görevlendiren Cumhurbaşkanı, görev alan Cumhurbaşkanı” ilk defa böyle bir şey gördük devlet sisteminde başkan yardımcısı kim? Ortadan kaybolan zat.

Koskoca devleti inanın Türkiye’nin çok itibarlı olduğu dönemi yaşadığımız için, herkesin saygıyla baktığı dönemi bizzat yaşadığımız için çok üzülüyorum.

Koskoca ülke bir aile şirketi gibi yönetilemez. Şirketler dünyası ayrı bir şeydir. Ülke yönetimi, 84 milyonun size verdiği bir emanettir. Kimsenin tapulu malı değildir, oturduğunuz koltuk, kullandığınız araçlar, oturduğunuz binalar sadece ve sadece emanettir.

Şeffaf olun. Bu milletin parasının her kuruşunun hesabını verin. Aydınlığın olduğu yerde kolay kolay suç işlenmez.

Doğmamış çocuklarımıza kadar her bir vatandaşımızı borca sokan varlık fonunu kapatın. Daha bugünden 63 milyar lira borca batmış bu varlık fonu. Nerede varlık? Kara delik.

Liste uzun arkadaşlar. Diyorum ya kopyaya başladılar diye. Hele bi’ bunlara başlasınlar. Bunları bir yapsınlar. Hukuku lafla değil, özde tesis etsinler de sonra konuşsunlar.

Hatta sonra, önce bize bi’ izah etsinler, bu halkı fakirliğe düşüren tüm bu yanlış politikaları niçin izlediler? Niçin eleştirilere kulak tıkadılar? Niçin iyi niyetle sizi eleştirenleri, köşe yazarlarını, gazetecileri işten kovdurdunuz? Niçin iyi niyetle STK’ları susturdunuz, pasifleştirdiniz?

Hatırlatalım tekrar;

Bu ülke bugün sizin kötü yönetiminiz yüzünden fakirleşti.
Bu ülke bugün sizin hukuku askıya almanız yüzünden fakirleşti.

Halk sokakta gittiğimiz “kurtarın bizi” diye feryat ediyorsa, bunların hepsi sizin yanlış politikalarınız yüzünden oldu.

Sizin kişiselleştirdiğiniz dış politika yüzünden Türkiye bölgesinde çıkarlarını koruyamaz oldu. Ülkemiz saygınlığını yitirdi.

Ehliyeti, liyakatı umursamadığınız için ülke bu hale düştü. Akraba kayırmacılığı yaptığınız için, hakla hakkaniyetle yolunuzu ayırdığınız için işsizlik rekor seviyede.

Hatırlatıyoruz ve hatırlatmaya devam edeceğiz. Bunların hepsini siz yaptınız.

Birkaç bürokrat atamasıyla, en yakın akrabayı ortadan kaybetmekle unutturamazsınız.

Değerli arkadaşlar,
Şu andaki yönetim, sanki iktidara dün gelmiş gibi konuşuyor.

Bir de bizim yönetimde olduğumuz dönemden örnekler veriyorlar. O dönemki ekonomik verilerle övünüyorlar.

Evet övünülecek işler yaptık ama biz yaptık onları, hatta çoğu zaman onlara rağmen yaptık. Doğruların mücadelesini verdik.

İmar rantı ekonomik dengeyi bozuyor, tamamen inşaatla büyümek mümkün değil, buradaki emsal değişikliği, oluşturulan rant artık sanayiye yatırımı neredeyse sıfırladı, bütün para inşaata gidiyor, bu ülkenin ekonomisini bozacak dediğimizde bize karşı çıktılar.

Öyle bir rant var ki orada, o rant sözümüzün dinlenmemesine sebep oldu.

Nitekim ben ve arkadaşlarım ayrıldıktan sonra, tek bir göstergede bile Türkiye iyi bir konuma gelemedi.

Arkadaşlar; bu kötü yönetim ve bu zihniyet değişmeden, ülkemiz maalesef daha iyi bir konuma gelemeyecek.

Diyorlar ki “salgın yüzünden ekonomimiz kötüleşti.” Doğru değil arkadaşlar.

Geçen sene, daha salgın falan yokken ülkenin büyüme oranı yüzde 0,9 idi. Yahu bir ülke nasıl olur da yüzde bir bile büyümez? Böyle genç nüfusa sahip, binlerce yıldır sayısız medeniyeti beslemiş bu topraklara sahip bir ülke nasıl büyüyemez?

İşte ancak bu kötü yönetimle büyüyemez.

Bu hukuksuzluğa, bu yoksulluğa, bu iş bilmezliğe, bu ciddiyetsizliğe artık bir nokta koymanın zamanı geldi.

Biz bu ülkede herkesin hukuk güvenliği içinde, başı dik yürümesi için çalışıyoruz.

Biz halkımızın huzuru, mutluluğu ve refahı için geliyoruz! Biz hukuk için, adalet için geliyoruz.
***
Değerli arkadaşlarım,

Ülkemiz çok karanlık günlerden geçti. Çok acılar yaşadı.

Hatta benim siyasete ilk girdiğim zaman da yine böyle acılı bir dönemdi. 2001 ekonomi krizini hatırlayın. 28 Şubat’ın baskı iklimi vardı. Asker vesayetiyle korku hüküm sürüyordu. Adaletsizlikler devlet politikası haline gelmişti. Demokrasi, hukuk, özgürlükler ayaklar altındaydı. Ve yine ülkemiz derin bir ekonomik krizin içindeydi.

Mafyaların, çetelerin sokakta olduğu, toplumun ayrıştırıldığı, sadece inançları nedeniyle insanların ötekileştirildiği ve baskı gördüğü günlerdi.

Her birimiz kendi hayatımızda çok etkisini gördük tabii. Biz yakın ailemizde de acısını yaşadık bunun.

İnsan bugünden geçmişe bakınca hayret ediyor, gerçek dışı geliyor, ama bunların hepsini acı şekilde yaşadık.

İşte ben, bu nedenle, ülkemizin o dönemde içinde bulunduğu karanlığa karşı siyasete girip, ülkemizi hak ettiği adalet özgürlük ve refah seviyesine taşımak için mücadele ettim.

Askeri vesayet günlerinden, yazar kasaların fırlatıldığı günlerden çıkıp bir an önce demokrasiye, Avrupa standartlarında, özgürlüğe ve refaha ulaşmamız için çalıştık hep beraber.

Ben ve arkadaşlarım, ülkemizin itibarını arttırdık. Hak ve özgürlükler alanında vatandaşlarımızın nefes alanlarını genişlettik.

Fakat değerli dostlarım; bugünkü Türkiye, bizim uğruna gecemizi gündüzümüze katarak çalıştığımız, yorulmadan hizmet ettiğimiz ülke hayalinden çok uzak.

28 Şubat sürecinde askeri vesayetin ülkemizi soktuğu karanlığa benzeyen bir baskı ortamındayız şu an.

Hatta bugün, eleştiren, muhalefet eden hemen cezaevine gönderiliyor. Şu an bakın ülkemiz adeta bir düşünce suçluları ülkesi olmuş durumda.

Bugünkü iktidar, fikrini beğenmediği vatandaşı, haberini beğenmediği gazeteciyi, twitini beğenmediği öğrenciyi cezaevine atıyor.

Evet, 28 Şubat karanlığında inanan insanlara zulmettiler, ama KHK gibi yargı yolunu adeta bertaraf edip çoluk çocuk açlığa mahkum bırakılmayı bu iktidar döneminde gördük.

Evet, 28 Şubat karanlığında asker medyaya baskı yaptı ama, onlara muhalif basın yayınlarına devam etti. Ben iktidar partisinin kuruluş günlerine bakıyorum, basının üzerinde bu kadar baskı yoktu. Basın rahat haber yapıyordu.

Biz onlarca gazetecinin sadece muhalif oldukları için cezaevine atıldığını bu iktidar döneminde gördük.

Bakın partimizin kurucularından sayın Gülay Göktürk 28 Şubat karanlığında askeri vesayete karşı durmuş, yazılar yazmıştı. Ama birkaç sene önce başkanlık sistemini eleştirince, yazılarına son verildi. 28 Şubat’ta korkmadan askeri vesayeti eleştiren düşünürümüz, bizim kurucumuz o dönemde bir şey olmadı, bu dönemde eleştirel yazdığı için yazılarına son verildi.

Adeta hayırda değil, zulümde bir yarış var maalesef.

Biz bu günler için çıkmadık yola. Askeri vesayetten kurtulup bir başka vesayet altında halkımızın sesi kesilsin diye çıkmadık yola.

Bize soruyorlar “ayrılmanız iyi mi oldu kötü mü oldu?” diye. Biz ülkenin bu duruma gelmesine göz yumamayız, bunun büyük vebali var.

Yanlışa karşı sessiz kalmanın vebali var. Elinizde yapacak bir şeyler olup da yapmadığınız zaman bunun bir vebali var. Bu bir ahlaki, vicdani sorumluluk meselesi.

Biz ilkelere ve değerlere sadığız. Bizim gelenek ve kültürümüzde sadakat ilkelere ve değerleredir.

Sadakat demek yanlış işlerin peşinden gitmek, yanlış yapanın yanlışına ortak olmak değildir. Ülkeyi uçuruma sürükleyenlere destek vermek hiç değildir.

Tüm vesayetleri, siyasetin üstündeki tüm karanlık gölgeleri yırtıp atmak için çıktık yola.

İşte o yüzden, bugünkü baskıya, adaletsizliğe karşı meşru bir zeminde mücadele etmek için DEVA Partisi’ni kurduk.

Biz, kimden gelirse gelsin, kime yapılıyorsa yapılsın, zulme de zalime de karşıyız.

Biz mazlumken zalim olamayız. Adaletten, ahlaktan, haktan bir saniye bile şaşmadık.

DEVA Partisi, ülkemizi 90’lı yılların karanlığına götürmeye çalışanlara karşı hakkı ve adaleti savundu, savunacak.

Özgürlük ve toplumsal barış hedefimizden şaşmadık, şaşmayacağız.

Toplumu bölenlere, ayrıştıranlara, kutuplaştıranlara karşı farklılıklarımızla birlikte saygı içerisinde ortak yaşamı savunacağız.

Değerli arkadaşlarım,
Bütün bunları yaparken çok dikkatli olmak zorundayız.

15 Temmuz’daki hain darbe teşebbüsüne kalkışan FETÖ Terör Örgütü’ne karşı, devletin teyakkuzda olması ve her türlü tedbiri alması gerekir.

Biz düşünce hürriyetinden bahsedince, işine gelmeyenler konuyu başka yerlere çekmeye çalışıyorlar. Onlara buradan tekrar hatırlatıyorum.

Devletin görevi hem özgürlükleri yaşatmak hem de terör örgütlerine karşı mücadele etmektir. Terörle mücadele adı altında, işinize geldiğinde ifade özgürlüğünü kısıtlayıp suçsuz vatandaşa zulmedemezsiniz.

Devlet terör örgütüyle mücadele ederken dahi hukuk içinde hareket etmelidir. Bir yanlış bir başka yanlışla düzeltilmez.

Suç örgütleri, terör örgütleri, tanımları gereği zaten hukuk dışı yapılanmalardır. Ancak devlet bunlarla mücadele adı altında hukukun dışına çıkamaz.

Devlet yapısına sinsice nüfuz etmeye çalışan FETÖ ve benzeri yapılarla mücadelede en etkin yöntem kamuya işe alımlarda ehliyet ve liyakat ilkelerini kararlılıkla uygulamaktır.

***
Değerli yol arkadaşlarım,

Halkımız fakirleşiyor.
Ekmek alamayana “abartıyorsun, keyif çayı iç” diyenler yüzünden ülkemiz fakirleşiyor.

İşte gerçeklerden kopanlar yüzünden ülke bu hallere düştü.

Senelerdir ekonomi yönetimini, talimatla kendilerine bağladıkları için fakirleşiyor.

Bakın ne zaman Merkez Bankası Başkanı, kendi sözlerini dinlemezse değiştiriyor. İşi ehline bırakmamakta ısrarcılar.

Biz yönetimdeyken de baskı kurmaya çalıştılar. Hatta doğrudan çalışma arkadaşlarımızı da hedef alarak “faiz lobisi” dediler.

Ama biliyor musunuz, bizim dönemimizdeki politika faizinin neredeyse iki katını şimdi kendileri uyguluyor.

Kimmiş faiz lobisi? Kimmiş faizci?

Daha ben ve arkadaşlarım görevdeyken yandaş gazetecilerine hakkımızda olmadık iftiralarla yazılar yazdırdılar. Ekibimize faizci dediler. Bugün uyguladıkları politika faizi ben ve arkadaşlarımın görevi bıraktığım tarihe göre neredeyse iki katına çıkmış durumda.

Peki devletin ödediği faize ne oldu biliyor musunuz? Ben ve arkadaşlarım bıraktığımızda yıllık faiz ödemesi 53 milyar lira idi. Bu yıl tam 137 milyara çıkmış. Gelecek yıl ise 179 milyara çıkacağını açıkladılar.

Şimdi soruyorum arkadaşlarım, kim faizci?
Ben ve arkadaşlarım halkımızın topyekûn zenginleşmesi için çalıştık.

Bunlar zenginleşmeyi, üç beş kişiyi zenginleştirmek olarak anladılar. Halkımıza ise yokluğu reva gördüler.

Memlekette işsizlik almış başını gidiyor.
İşsizliğin azalması için bu hükûmet bir şey yapıyor mu?

Yapmıyor. Yapamıyor. Çünkü yatırım olmadan istihdam oluşmaz, işsizlik sorunu çözülemez. Yatırımcı ise güven ortamı ister.

Cumhurbaşkanı anayasaya uymazsa, mahkemeler anayasaya uymazsa, hukuk her gün fütursuzca çiğnenirse yatırımcı bu ülkeye güvenir mi?

Çete liderine övgüler düzen bir iktidar ortağı varken yatırımcı bu ülkeye nasıl güvensin?

Şimdi biliyorsunuz, bizden kopya çekmeyi alışkanlık haline getirip “güçlü ekonomi için güçlü hukuk” dediler ya.

Bir tek icraat gördünüz mü? Şeffaflık, öngörülebilirlik, hesap verebilirlik, hukukun üstünlüğü namına tek bir icraat gördünüz mü?

Laf var ama iş yok.

Üzülerek söylüyorum göremeyeceksiniz çünkü yapamazlar.
Ülkemizde adaleti, özgürlükleri ve güçlü ekonomiyi sağlayacak tek bir parti var:

DEVA Partisi.

Kimse sağa sola bakmasın, Demokrasi ve Atılım Partisi dışında, bu nitelikli kadrolar dışında ülkemizin sorunlarını çözecek kimse yok.

***
Değerli Yalovalı hemşerilerim;

Ülkemiz fay hatları üzerinde. Yalova da 17 Ağustos 1999 günü çok acı bir deprem gerçeği yaşadı.

Üzerinden geçen 21 seneye rağmen Yalova’daki binalarla ilgili gerekli tedbirler alınmadı,

Düzensiz yapılaşma, yüksek riskli binalarla ilgili kentsel dönüşüm projelerinin, afetlere uygun planlanmaması gibi sorunlar nedeniyle Yalova yine olası bir afete karşı zayıf konumda.

Yine altyapı sorunları nedeniyle şehrimizde su baskınları da sık sık görülüyor.

Bunların hepsi doğru şehirleşme, alt yapı politikaları ve imar kuralları ile hızla iyileştirilmeli.

O yüzden biz DEVA Partisi olarak afete duyarlı kentleşme ve planlama modelinden taviz vermeyeceğiz.

Şeffaf bir afet bilgi sistemi kuracağız. Çünkü vatandaşından bilgi gizlemek, vatandaşının ölümüne göz yummak demektir.

Afet eğitimlerini tüm okullarda ve medyada yaygın ve sürekli hale getireceğiz.

Afet sırasında ve afet sonrasında yapılacaklar için ise bir afet yönetim sistemi oluşturacağız.

Yalova’nın bir diğer sorunu şehir içi yollarının plansızlığı. Yalovalı dostlarımız bu plansızlıktan, bitmeyen asfalt çalışmalarından yoruldu.

Göç, tüm şehirlerimizde olduğu gibi Yalova’da da büyük bir sorun. İş imkanları olmayınca, gençlerimiz, yetişmiş insan kaynaklarımız başka şehirlere, hatta başka ülkelere gidiyor.

Biz Yalova’da istihdam alanlarını artıracak politikalarla şehrimizin zenginleşmesini sağlayacağız.

Yeni oluşturulan organize sanayi bölgeleri sanayicimizin sorunlarına çözüm olabilecek nitelikte değil. Bürokratik engeller, su sorunu gibi ihtiyaçlar sanayicimizi zor durumda bırakıyor.

Biz plansız yatırımlarla sanayicimizin zorluk yaşamasına izin vermeyeceğiz. Yine Yalova da programsız göç nedeniyle sorunlar yaşanıyor.

Birçok şehrimizde de tanık olduğumuz gibi göçle gelenlerin sosyal ve ticari hayata katılımında devletin organizasyon zaafiyeti sorunlara sebep olabiliyor.

Biz DEVA Partisi olarak; göçle ilgili sorunların insani boyutunu hassasiyetle değerlendireceğiz. Kısa vadeli popülist yaklaşımlardan uzak duracağız. İnsan onuruna yaraşır politikalar yürüteceğiz.

Yalova, yeşiliyle mavisiyle büyük turizm potansiyeline sahip. Şelaleri, mesire alanları, ormanları, yaylası ve deniziyle yaz-kış turizm geliri elde edebilecek bir şehir. Ancak merkezi hükûmet tanıtım ve destek için yeterli bütçe ayırmıyor.

Biz Yalova’nın deniz kirliliğine karşı ıslah çalışmaları yürüteceğiz. Hem kış hem yaz turizminden hak ettiği payı alabilmesi için tanıtım ve destek çalışmaları gerçekleştireceğiz.

Yalova’nın çarpık kentleşmesi ve şehir merkezinde sosyal alan eksikliğine karşı da mücadele edeceğiz. Şehrimizi insan onuruna yarışır, yeşil, çevreci bir kimliğe kavuşturmak için çalışacağız.

Ülkemizdeki derin ekonomik krizden Yalova esnafı da mağdur. Özellikle şu dönemde kapatılan işletmelerle restoran ve kafe çalışanları, günlük kazançla geçinen müzisyenler ve pek çok vatandaşımız mağdur. Hem işletmelerin hem de çalışanların mağdur olduğu, yokluk çektiği bir dönemden geçiyoruz.

Biz hükûmete sesleniyoruz; esnafımızın, vergi, stopaj ve SGK prim ödemelerini derhal erteleyin. Kredi borçlarını en az 1 sene ödemesiz ve uzun vadeye yayın. Ve tüm bu ertelemeleri muhakkak faizsiz olarak yapın. Kira desteği yapın.

Bir diğer önemli sorun ise, 2008 yılında Yalova’da kurulan üniversitenin yeterli olmaması. Üniversite kampüsümüz hâlâ tamamlanmış değil. Üstelik eğitim programları da şehirle uyumlu hale getirilmiş halde değil.

Biz DEVA Partisi olarak Yalova Üniversitesi’nin şehrimizle uyumlu, üniversite sanayi işbirliğine önem verecek bir şekilde çalışmasını sağlayacağız. Öğrencilerimizin ve eğitimcilerimizin fiziki imkanlarını da iyileştireceğiz.

Yalova’nın derdi çok. Biliyoruz, dinliyoruz.
Yalova’nın demokrasiye ihtiyacı var, atılıma ihtiyacı var. Yalova’nın DEVA’ya ihtiyacı var.
Biz Yalova için hazırız.
Soruyorum şimdi: Yalova hazır mı?
***
Saygıdeğer arkadaşlar;

DEVA Partisi, kadınlarla gençlerle, çiftçilerle, emeklilerle, öğretmenlerle işçilerle, esnafla
Eşitlik için, adalet için, özgürlük için yola çıktı.

Çözüm haritamız belli.

Çözümün sözcüsü bizler olacağız.

Ayrışmayacağız, ayrıştırmayacağız.

Toplumu kutuplara ayırmayacağız.

Hep beraber Türkiye’nin yaralarını saracağız.

Biz Türkiye’nin haysiyetli insanları için buradayız.

Artık Türkiye’nin DEVA’sı var, Yalova’nın DEVA’sı var ve biz hazırız.

Hepinize çok teşekkür ediyorum.