Büyükçekmece İlçe açılış
Kıymetli DEVAlı yol arkadaşlarım,
Değerli gönüldaşlarımız,
Çok sevgili Büyükçekmeceler dostlarımız,
İstanbullu tüm hemşerilerim;
Çok değerli Belediye Başkanımız, siyasi partilerin değerli temsilcileri, değerli konuklarımız
Hepinizi en içten duygularımla selamlıyorum.
Merhaba İstanbul!
Merhaba Büyükçekmece!
Büyükçekmece ilçe binamızın açılış törenine hepiniz hoş geldiniz.
*****
Türkiye’nin demokrasiye açılan yüzü bugün bu alanda.
Türkiye’nin atılım sevdalıları bugün burada.
Türkiye’nin adalete, refaha kavuşacağı günleri iple çekenler bugün burada.
Ülkemizin kaynaklarının, israfla, yolsuzlukla çarçur edilmesine itiraz edenler bugün burada.
Şimdi sizlere sormak istiyorum;
Demokrasi ve Atılım için, hazır mıyız arkadaşlar?
Adalet ve zenginlik için, hazır mıyız arkadaşlar?
Büyükçekmece’de dinlenmedik dert, anlatılmadık DEVA bırakmamak için hazır mıyız?
Emaneti teslim alıp, yoksulluğa, yolsuzluğa ve yasaklara son vermeye hazır mıyız?
Maşallah. Büyükçekmece hazır, hazır.
*****
Değerli arkadaşlar,
Türkiye, şu anda keyfi bir yönetim zihniyetinin elinde adeta can çekişiyor.
Hukuksuzluk dizboyu.
Hesapsızlık dizboyu.
Biz, yapılan yanlışları söylüyoruz sık sık şurada yanlışınız var diyoruz. Ama, bir kulaklarından girip, öbüründen çıkıyor.
İşi inada bindirdiler. Laftan anlamıyorlar.
Biliyorsunuz, bir rant projesi var. Kanal İstanbul diyoruz ama aslında buna “Rant İstanbul” demek lazım.
Neymiş? “inadına yapacağayız” diyorlar.
Artık iktidardan ayrılacaklarının gideceklerinin farkına vardıkları için bir telaş da sarmış. Bu rantı nasıl hızlı bir şekilde sağlayıp, nasıl sağa sola dağıtırız, nasıl bu rantı bir an önce alırız diye baya bir acele içindeler. Görüyorsunuz hissediyorsunuz.
Geçenlerde resmî gazetede bir karar yayınlamışlar.
Büyükçekmece’nin, Arnavutköy’ün, Avcılar’ın, Başakşehir’in ve Çatalca’nın bazı mahallelerine acele kamulaştırma yapmışlar.
Arkadaşlar,
Acele kamulaştırma, ancak olağanüstü durumlarda uygulanabilir bir yöntemdir.
Allah göstermesin; deprem, sel gibi felaket olur, zararı azaltmak için kullanabilirsiniz.
Hatta afetler olmadan önce kullanırsınız ki, örneğin bir sel yatağındaki binaları oradaki yapıları kamulaştırışınız afete önlem olarak tedbir alırsınız.
Kamu yararı ilkesini gözetirsiniz. Şimdi soruyorum onlara;
Kanal İstanbul için neden acele kamulaştırma yapıyorsunuz? Nedir bu aceleniz?
Üstelik arkadaşlar,
Seçimlere 2 yıldan az bir zaman kaldı.
Ve Kanal İstanbul projesini 2 yılda bitmez. Uzun zaman alacak bir proje. Şimdi iktidara sesleniyorum;
Bu seçimlerden önce tamamlanması imkânsız olan bir proje, niye bu kadar ağırlık veriyorsunuz, niye acele ediyorsunuz?
Halkın size desteğinin giderek düştüğü bir dönemde, İstanbul’un kaderine büyük etkisi olabilecek bir proje için ve üstelik görev sürenizin de yetmesi mümkün değilken; niçin bu acele kamulaştırma sürecini başlatırsınız?
Bakın, bu proje, İstanbul’un geleceğini geri dönülmez bir şekilde etkileyecek. Baştan beri hep söyledik:
İstanbul’da ne yapılacaksa, önce “işi bilenlerle bir konuşun” dedik. “Bilim insanlarına sorun, bilim insanlarının fikirleri alın” dedik. Ve “deprem konusunda, deprem yönetimi konusunda bu projenin etkisi ne olacak?” bir araştırın dedik.
“Güvenlik konusunda, Türkiye ve İstanbul’un güvenliği konusunda bu projenin etkisi ne olacak bir araştırın” dedik. “Çevre konusunda, tatlı su kaynakları konusunda, Karadeniz, Marmara, Ege dengesini sağlayan su akıntılar konusunda bu projenin etkisi ne olacak? Bir araştırın” dedik. Bir çevre etki raporu çıkarttılar talimat geliyor, “bir an önce çıkartın ben bu projeyi yapacağım, inadına yapacağım bu raporu getirin” diyor. O raporun nasıl çıkacağı belli. Elleri titriyor o raporu yazanların. Talimatla rapor yazanların haddine mi “bu proje yanlış” demek.
Yandaş-candaş falan demeden konuyla ilgili çalışan tüm uzmanların fikri alınsın.
Ve “uzmanların fikrini alarak akıl ışığında, bilim ışında karar verin” dedik. Bu iş böyle yapılır.
Bakın arkadaşlar, daha evvel ne demiştim, iktidara demiştim ki şu kanal İstanbul inadından vazgeçin.
Neredeyse bir sene evvel dedim ki, kaynakları böyle rant projelerine harcayacağınıza, kentsel dönüşüme ayırın.
Ama biz ne dersek diyelim, onların gözü sadece rantta.
Uzmanlar senelerdir İstanbul depremi diyor değil mi? İstanbul depremi bir gerçek, yaklaşan böyle bir tehlike var. Bunu herkes biliyor. Zamanını bilemeyebiliz ama bu depremin önümüzdeki süreçte olacağı bütün bilim insanların ortak kanaati.
Yaklaşan böyle bir tehlike var değil mi?
Öyleyse;
Kaynakları niçin deprem için alınacak tedbirlere ayırmıyorsunuz?
Kaynakları niçin çarpık yapılaşma ile mücadeleye ayırmıyorsunuz?
Kaynakları niçin binaları güçlendirmeye ayırmıyorsunuz da milyarca doları rant projesine harcamaya çalışıyorsunuz? diye soruyoruz.
Bakın Büyükçekmece’deyiz.
Özellikle tepecik ve Muratçeşme mahallelerinde imar sorunları var.
Ranta ayrılan paralar bu imar sorunlarının çözümünde bununla ilgili projelerde rahatlıkla kullanılabilir.
Son olarak çağrımı yapıyorum; Ülkeyi yönetenler sesleniyorum:
“Varsa paranız ranta değil, cana hayata yatırın” diyorum. “Cana, hayata harcayın” diyorum.
*****
Değerli arkadaşlar,
Bugün, herhangi bir gün değil. Bugün 12 Eylül.
Tabii genç arkadaşlarımız belki o günleri hatırlamaz ama yakın tarihimizin en karanlık günlerinden birisinin yıl dönümü bugün.
12 Eylül 1980 askeri darbesi herhalde belli bir yaşın üstündeki herkesin bildiği yada yakın tarihe meraklı olan herkesin bildiği bir olay.
Ben buradan bu vesileyle,
12 Eylül 1980 darbesi döneminde, darbecilerin canına kıydığı tüm vatandaşlara Allahtan rahmetle anıyorum.
Biliyorsunuz; Türkiye, 12 Eylül darbesinin baskısı altında korkunç bir dönem yaşadı.
O dönemde 18 yaşına henüz gelmemiş çocukların kâğıt üzerinde yaşı yükseltilerek idam sehpasına gönderildiğini gördük. Bunu bu ülke yaşadı.
Metris’te, Ulucanlar ‘da, Diyarbakır’da ağır işkencelerle insan onurunun çiğnendiği,
İnsanların zorla kaybettirildiği,
Milyonlarca vatandaşımızın fişlendiği acı bir dönemi yaşadık. 12 Eylül;
“Kitapların sobada yandığı,
Sazların duvarda kaldığı,
Güzelim şarkıların yağmalandığı” bir dönemdi.
Dipsiz bir karanlıktı.
12 Eylül darbesinin hedefinde tek bir siyasi grup yoktu.
Peki ne vardı?
Bu toplumun tamamı vardı.
12 Eylül darbesi, toplumun tüm kesimlerine yönelikti.
Halka karşıydı. Demokrasiye karşıydı.
Kendisini bu toplumunun üstünde gören vesayetçi zihniyet, ülkede derin yaralar açtı.
Darbecilerin hedefi;
Herkesi hizaya çekmek, herkesi itaat ettirmekti.
Darbeci zihniyet ve güvenlikçi ideoloji, hak ve özgürlükleri istisna haline getirdi.
Tabii, bu 40 yılda köprünün altından çok sular aktı.
Darbe anayasasının bazı maddelerinde değişikliklere de gidildi.
Özellikle,
12 Eylül Darbesi’nin 30. Yılında, 12 Eylül 2010 tarihinde yapılan referandumla bazı adımlar atıldı.
Darbeciler anayasaya, kendilerinin yargılanmalarını yasaklayan hükümler koymuştu.
İşte o hükümler kaldırıldı.
Belki yargılama tam anlamıyla amacına ulaşamadı, ama bu sayede 12 Eylül darbecileri sanık sandalyesine oturdu.
Bu sadece o insanlar için değil, bundan sonra aklının kıyısında köşesinden darbeyi geçiren herkes için bir derstir. Bunların sembolik değeri vardır. Bu tür yargılamalar sadece o 3- 5 kişinin sanık sandalyesine oturmasından ibaret değildir. Bu tür yargılamalar tüm topluma mesajdır darbeci zihniyete mesajdır. Aklının kıyısından, köşesinde bir daha bu ülkeye darbeyi geçirenlere karşı da en önemli mesajdır.
Aynı referandumla, 12 Eylül 2010 referandumuyla, ağır suç işlediği iddia edilen askerlerin, sivil mahkemelerde yargılanması sağlandı.
Üstelik anayasa mahkemesine bireysel başvurunun da yolu açıldı.
12 Eylül’ün otuzuncu yılında yapılan, 26 maddenin değiştirildiği referandumun 25 maddesi demokrasi mücadelesinin bir kazanımıydı.
Biliyorsunuz geriye kalan o bir madde de yargıdaki vesayetin ürünüydü.
Maalesef, o günkü şartlarda, o günün anayasa mahkemesi, meclis iradesinin üstüne çıkıp, HSYK ile ilgili maddeyi değiştirdi.
Bu durum, mecliste oluşan iradenin dışında sonuçlara sebep oldu. Nitekim bunun olumsuz sonuçlarını da daha sonra hep beraber yaşadık.
Geriye dönüp baktığımızda şunu görüyoruz.
12 Eylül referandumuna giden süreçte, Meclis ‘ten geçen ve geçmeyen değişiklik önerileri baz alındığında,
Bu maddelerin, tarihimizin demokrasi mücadelesi hanesine yazıldığını görüyoruz.
Ülkenin neredeyse %60’ı, net olarak %57,88’inin ortak kararıyla adımlar atıldı.
Biz de hayırlı olsun dedik.
Ancak demokrasi mücadelesi bitmedi arkadaşlar.
Çünkü, 12 Eylül darbesinden bu yana aradan 41 yıl da geçse, şunu görüyoruz:
Ülke yönetimini ele geçirenlerin, baskıcı bir zihniyeti dayatma alışkanlıkları ortadan kalkmadı.
Özellikle 2018 yılında yürürlüğe giren yeni yönetim sistemi, zaten fiilen devam eden farklı bir baskıcı anlayışı, iyice perçinledi.
Taraflı cumhurbaşkanlığı sisteminin bilançosu bu ülkeyeö bu millete ağır oldu. Milletin kalbi olan meclis fiilen yürütmeye bağlandı.
Başka ne oldu?
Bağımsız ve tarafsız olması gereken yargı yürütmenin kontrolüne girdi.
Her türden muhalif ses, keyfi tutuklamalarla karşı karşıya bırakıldı.10 bin tane gazeteci işinden kovduruldu. Bunların hepsini yaşadık.
Sivil toplum bastırıldı.
KHK’larla insanlar hukuksuzca işlerinden atıldı.
Çok sayıda insan Türkiye’yi terk etmek zorunda kaldı.
Bir zamanlar darbelerle mücadele edeceğini söyleyenlerin şu anda neler yaptıklarını görüyorsunuz, değil mi?
Her 27 Mayıs’ta esip gürleyenlerin halini görüyorsunuz.
27 Mayıs demişken;
Yassıada’nın acı hafızasını yok edip, o yaslı adaya otel diktiler ya otel. Geçen reklamını da yapıyorlar. Turizm yeri haline getiridiler.
Adnan Menderes’in,
Hasan Polatkan’ın,
Fatin Rüştü Zorlu’nun hatıralarını imar projelerine yatırmadılar.
Daha bitmedi...
28 Şubat karanlığıyla mücadele edeceğini söyleyenler, 28 Şubatçılarla yol yürüyorlar.
O küçüğünden küçük ortak, “geminin rotasını biz çiziyoruz” diyor.
Yaniö28 Şubat’ın karanlık zihniyeti gelmiş bugün, 28 şubatla mücadele edeceğini söyleyen, 28 Şubat zihniyetiyle mücadele et diye bu vatandaştan destek alan, oy alan hükümet, gidiyor 28 Şubatçıların yanına ortak ediyor.
Bunların hepsini yaptılar arkadaşlar.
Ancak şunu bilmenizi istiyorum ki,
Demokrasi tarihimizin bize verdiği bir mesaj var.
Türkiye, çook badireler atlattı.
Ama, bu millet her türlü zorluğun üstesinden gelmeyi bildi.
Daha 5 yıl evvel, 15 Temmuz 2016 gecesi, demokrasimize karşı hain bir darbe girişimi yaşadık.
Tarihimizin en kanlı gecesinde 251 şehit verdik. Halkımız o gece devleti ayakta tuttu. Halkın iradesi, halkın darbelere karşı uyanık oluşu ve sağlam bir duruş ortaya koyması darbeye teşebbüs edenleri başarısız kıldı.
Neden, biliyor musunuz?
Çünkü gücünü tankların paletinden alanlar, gücünü haktan ve meşruiyetten alanları asla geçemezler. Siz haklıysanız, meşru bir zemindeyseniz karşı tarafın elinde istediği kadar tank olsun, tüfek olsun, istediği kadar F-16 uçağı olsun işe yaramıyor.
Hukuku çiğneyenler,
Siyaseti dizayn etmek isteyenler,
Halkın feraseti karşısında asla başarılı olamazlar.
*****
Değerli arkadaşlar,
İçeriden veya dışarıdan gelsin, hiç fark etmez;
Demokrasimize kalkan hiçbir ele fırsat tanımayacağız.
Koşullar ne olursa olsun,
Halkın oylarıyla seçilenleri silahla, baskıyla sindirmeye çalışanlara karşı hep beraber dimdik ayakta duracağız.
Türkiye'nin, bir daha asla, sabah erken kalkanın, gece geç yatanın darbe yaptığı bir ülke olmasına izin vermeyeceğiz.
27 Mayıs’ın, 12 Mart’ın, 12 Eylül’ün, 28 Şubat’ın, 27 Nisan’ın ve 15 Temmuz’un tüm mağdurlarının anılarını, DEVA Partisi’nde yaşatacağız. Bugünleri unutturmayacağız.
Şimdi hep beraber bu meydandan haykıralım:
Büyükçekmece! Hadi hep beraber!
Darbelerin her türüne “bir daha asla” diyor muyuz?
Her türlü darbeci zihni karşı “biz buradayız, geçit vermeyiz” diyor muyuz? Darbelere, hukuksuzluklara, baskılara bir daha asla!
*****
Yakın tarihimizdeki onca darbenin ve darbe teşebbüsünün bu ülkenin demokrasisine yüklediği ağır yükünün farkındayız, arkadaşlar.
Ancak yarınları, hepimizin ortak yarınını yapmak bizim elimizde. Biz bunu yaparız.
Türkiye’nin yüzünü geçmişten bugüne ve yarına çevirmek bizim elimizde.
Bizim bir davetimiz var.
Davetimiz Türkiye’nin tüm demokrat seslerinedir:
Kimliği, inancı, ideolojisi her ne olursa olsun, onları bu çatı altına davet ediyoruz.
Özgürlük, hak, adalet ve demokrasi ilkeleri etrafında, yeni bir toplumsal sözleşme yapmaya davet ediyoruz.
Fikirlerden kaçmayan, konuşmaktan korkmayan bir Türkiye’ye davet ediyoruz.
Türkiye’nin gerçek demokratlarını;
Cesur, özgür ve zengin bir Türkiye’ye davet ediyoruz.
İstiklal Marşı’nın girişinde söylendiği gibi; “korkma Türkiye!” Diyoruz. Korkma. Ve şimdi sizlere soruyorum;
Bu daveti, Büyükçekmece’deki tüm vatandaşlarımıza iletmeye var mısınız?
Bu daveti, İstanbul’daki tüm vatandaşlarımıza ulaştırmaya var mısınız?
Hep beraber varız.
Çok çalışacağız ve tam demokrasi hedefimize mutlaka ulaşacağız.
Büyükçekmece’de sokak sokak, kapı kapı dolaşacağız. Hep beraber DEVA damlalarını Büyükçekmece’yle buluşturacağız.
Değerli arkadaşlar,
Büyükçekmece ilçe binamızın Büyükçekmece için bu güzel ilçemiz için hayırlı hizmetlere vesile olmasını diliyorum. Burada görev yapacak bütün arkadaşlarıma bütün yol arkadaşlarıma başarılar diliyorum.
Sokak soka, cadde cadde geziyoruz. Kapı kapı dolaşıyoruz. Hem vatandaşlarımızın dertlerini dinliyoruz, hem de bu memleket için, İstanbul için Büyükçekmece için hazırlıklarımızı, planlarımızı, projelermizi anlatıyoruz.
İlçe binamız hayırlı olsun, hayırlı hizmetlere vesile olsun.
Sağ olun, var olun arkadaşlar.