GENEL BAŞKANIMIZ ALİ BABACAN’IN
6. İL BAŞKANLARI TOPLANTISI KONUŞMASI
Demokrasi ve Atılım Partisi’nin değerli genel merkez başkanlık kurulu üyeleri,
Değerli bölge koordinatörlerimiz,
Çok değerli il başkanlarımız,
Basınımızın kıymetli temsilcileri,
Ekranları başında ve sosyal medya hesaplarımızdan bizleri izleyen değerli dostlarımız,
Hepinizi sevgiyle, saygıyla selamlıyor,
Partimizin altıncı il başkanları toplantısı’na hoş geldiniz diyorum.
*****
Değerli arkadaşlarım,
Tarihi belli olmasa da adı konmasa da seçim günü yaklaşıyor.
Kriz üstüne kriz üreten mevcut iktidar, uzunca bir süredir artık bu ülkeyi yönetemiyor.
Ekonomiden hukuka, dış politikadan tarıma, eğitimden sağlığa kadar her alanda kriz büyüyor.
Daha evvel söylediğim gibi, ülkemiz çoklu bir sistem krizinin içinden geçiyor. Tıbbi tabirle çoklu organ yetmezliği gibi bir durumla ülkemiz karşı karşıya.
İşte bu sistem krizini aşma fırsatı, bizim önümüzdeki ilk seçimde elimizde olacak.
Biz, önümüzdeki seçimleri, sadece mevcut iktidarın ortaklarını uğurlayacağımız bir tarih olarak görmüyoruz.
Türkiye, aynı zamanda, bu seçimle beraber çok kritik bir karar alacak.
Aslında, önümüzdeki seçimlerde sandıkta, “Taraflı cumhurbaşkanlığı sistemine tamam mı, devam mı?” kararını vatandaşlarımız vermiş olacak.
Önümüzdeki seçim, bir bakıma, güçlendirilmiş parlamenter sisteme geçişin ön seçimi, bir onayı anlamına gelecek.
Bildiğiniz gibi bizler güçlendirilmiş parlamenter sistem hazırlıklarımızı çoktan tamamlamış durumdayız. Daha geçen sene aralık ayından kodifikasyonu tamamlanmış 74 maddelik anayasa değişiklik paketimizi biz tamamladık bitirdik.
Daha sonra siyasi partilerle ikili istişare sürecine başladık. Ve nihayetinde de güçlendirilmiş parlamenter sistem hazırlığımızı, geçtiğimiz hafta genel merkezimizde yaptığımız basın toplantısıyla kamuoyuna duyurmuş olduk.
Kuvvetler ayrılığına dayanan, özgürlükçü, katılımcı ve çoğulcu bir sistem önerisi sunduk.
Sorunlarımızı, demokrasi temelinde çözmek için atacağımız bu kuvvetli adımın detaylarını halkımızla paylaşmış olduk.
Sistem değişikliği için anayasanın bazı maddelerini değiştirmemiz gerekiyor. Tüm bunları detaylıca çalıştık.
Burada, şunun altını bir kere daha çizmek istiyorum:
Önerdiğimiz sistem değişikliği, demokratik anayasa yolunun ilk adımıdır.
Önerdiğimiz sistem değişikliği, bu ülkedeki herkesin insan onuruna yaraşır bir hayat yaşamasının yolundaki ilk adımdır.
Değerli arkadaşlar,
Parlamenter sistem konusunda irade beyan eden siyasi partilerle çoklu görüşmelere başlamış olduk.
Bu altı siyasi partinin bir araya gelip, aynı masada oturup sistem üzerinde çalışmaya başlaması gerçekten önemli bir adımdı. Yaklaşık dört hafta önce de bu süreci başlatmış olduk.
Bu görüşmelerdeki hedef; anayasa değişikliğiyle ilgili konularda, en azından ilkeler bazında mutabakat sağlayabilmek.
Hangi sistem olursa olsun, hangi anayasa değişikliğinden bahsedersek bahsedelim; toplumumuzun geniş kesimlerini ilgilendiren, ülkemizde yaşayan her bir vatandaşımızı ilgilendiren bir çalışmadan bahsediyoruz.
Böyle bir çalışmanın ancak geniş bir siyasi mutabakatla ve çok geniş bir toplumsal mutabakat arayışıyla yapılması gerektiğini düşünüyoruz.
Ve bu mutabakatın, erken bir aşamada sağlanmasının da önemli olduğunu düşünüyoruz.
“Hele bir seçim olsun, sonrasında bakarız, birkaç senede de parlamenter sisteme geçeriz” gibi işi zamana yayan bir yaklaşımı doğru görmüyoruz.
Bizim kültürümüzde ne vardır? “Hayırlı işte acele ediniz”. Bu bizim için önemli bir ilke.
Eğer, seçimlerden önce iyi bir hazırlık yapılır ve geniş bir mutabakat sağlanırsa, güçlendirilmiş parlamenter sistem için gereken anayasa değişikliğinin, seçimlerden sonraki ilk 6 ay içinde hızlıca tamamlanabileceğine biz inanıyoruz.
Yeter ki seçimlerden önce iyi bir hazırlık olsun. Mümkün olduğunca detaylı çalışılsın ve geniş bir mutabakat sağlansın. Hazırlık iyi olursa, bu işin sahibi çok olursa, toplumsal mutabakat zemini geniş olursa bunun uygulaması çok hızlı olacaktır.
Ama işi sonraya bırakmayacağız. Gün bu gün. Hazırlık ve çalışma için zaman bu zaman.
Bu çalışmaların, yalnızca anayasa değişikliğiyle sınırlı kalmaması gerektiğini de biliyoruz.
Çünkü anayasada ne var? Yasama, yürütme ve yargıyla ilgili maddeler var. Sistemle alakalı o maddeleri değiştirdiğinizde yeni sisteme geçmiş oluyorsunuz ama işi tam bitirmemiş oluyorsunuz.
Anayasa değişikliklerinin yanı sıra, siyasi partiler ve seçim yasalarındaki değişiklikler, meclis iç tüzüğündeki değişiklikler ve özellikle de siyasi etikle ilgili düzenlemelerin de çok önemli olduğunu düşünüyoruz.
Bu doğrultuda, altı partinin mutabık kaldığı bir metin hayırlısıyla ortaya çıktıktan sonra, geçiş sürecinin yol haritasının da çalışılması gerektiğini hep söylüyoruz.
Bu ne demek?
Mevcut sisteme göre yapılacak ilk seçimlerle, sistemi değiştireceğimiz tarih arasında nelerin yapılacağıyla ilgili, hangi adımların atılmasıyla ilgili bir yol haritasının da ortaya çıkarılması demek.
Biz, ilk günden beri, geçiş süreci yol haritasının ve bununla ilgili çalışmaların taahhütlerin de hep önemli olduğunu ve olacağını vurguladık.
Bu nedenle, seçimlere giderken, sistem değişikliği için hangi aşamalardan geçileceğini ve bunun takvimini kamuoyuyla paylaşmanın çok önemli olduğunu düşünüyoruz.
Çünkü biz, DEVA Partisi olarak, söylediğimiz her sözün bizi bağladığını biliyoruz.
Ve biz sözümüze güveniyoruz.
Bakın, seçimler şu andaki sisteme göre oldu. Seçimlerden önce de eğer sadece parlamenter sistemi çalışıp hedef olarak ortaya koyarsak biz bunun kâfi olmayacağına inanıyoruz.
O sisteme hangi aşamalarda, nasıl bir takvim içerisinde geçileceğinin de seçimlerden önce çalışılıp ortaya konmasının bu ülkenin istikrarı açısından son derece önemli olacağını düşünüyoruz.
Ülkemizi bu taraflı cumhurbaşkanlığı hükûmet sisteminden kurtarmaya kararlıyız.
Konuşan, tartışan, sorunlarını istişareyle ve ortak akılla çözen bir Türkiye’yi hep beraber kuracağız.
*****
Değerli arkadaşlar,
Bir süredir siyasi hayatımıza maalesef yeniden şiddet gölgesi düştü.
İzmir’de, gencecik bir kadın, HDP il binasında siyasi cinayete kurban edildi.
Gelecek Partisi genel başkan yardımcısı sokak ortasında öldüresiye şiddet gördü, hastanelik edildi.
İktidara muhalif gazeteciler şiddete maruz kaldı, kalıyor.
Zaten, iktidarın küçük ortağı, beğenmediği gazetecileri, sosyal medya hesabından hem sıkça hedef gösteriyor hem de açıkça isim göstererek tehdit ediyor.
İyi Parti Genel Başkanının Rize ziyareti sırasında, şiddet görüntülerini hepiniz hatırlıyorsunuz.
Ve daha hazini, bunun ardından, bu ülkedeki herkesin can güvenliğinden sorumlu kişi, yani cumhurbaşkanı çıktı ne dedi? “Bunlar daha iyi günleriniz” dedi. İşin vahametine bakın.
Siyasi şiddetin 80’li yıllar, 90’lı yıllardaki gibi yeniden hayatımıza girmesinden ben ülkem adına hicap duyuyorum. Biz o günler artık geride kaldı diyorduk. Biz bu ülkenin sorunlarını medeni bir şekilde konuşa konuşa çözeriz diyorduk.
Bu tür olayların iktidar ortakları tarafından mazur görülmesini veya masumlaştırılmasını ise son derece vahim buluyoruz.
Ben daha önce de söyledim, şimdi de söylüyorum:
Bu ülkenin şu andaki cumhurbaşkanı, her konuda tek yetkili olmak istedi. Tek imzayla her şeyi yapabilmeliyim dedi.
Ancak bu tüm yetkiyi tek elinde toplayan kişi, aynı zamanda, tüm sorumluluğu da kendi üstüne toplayan kişi oldu.
Yetki bende olsun sorumluluk gördüm mü kaçayım. Böyle bir kolaycılık yok.
Madem tek yetkili olmak istediniz, tek sorumlu da sizsiniz. Suçu başkasına atamazsınız.
Ve ben Sayın Erdoğan’dan, derhal, siyasal şiddete karşı açık bir duruş ortaya koymasını talep ediyorum. Bu ülkenin bir vatandaşı olarak talep ediyorum.
Olan biteni sadece izleyen, “Bunlar daha iyi günleriniz” diyen, muhalefeti “ülke yönetimine talip olmamaya” davet eden bu tutum, ülkemiz adına son derece tehlikeli bir ortama zemin hazırlamaktır.
Buradan uyarıyorum;
Ülkenin şu andaki cumhurbaşkanı, siyasal şiddete karşı açık bir duruş ortaya koymazsa, bu ortamdan cesaret alacaklar olacaktır.
Ortaya çıkabilecek olayların da bizzat sorumlusu Sayın Erdoğan’ın kendisi olacaktır.
Eğer sorumluluktan uzak durmak istiyorsa, bundan sonra olabileceklerin vebalinden günahından bir miktar da olsa kendini uzaklaştırmak istiyorsa çıksın desin ki “Ben siyasal şiddete karşıyım. Kolluk kuvvetlerime talimat veriyorum.”.
Yargıda da içeriden talimat mı verir ne yapar bilmeyiz ama en azından yargıdan da beklentisini ortaya koysun. Ve desin ki “Biz barış ve huzur içerisinde bir siyaset ortamı istiyoruz Türkiye’de.” Siyasal şiddeti istemiyoruz desin.
Çıksın bunu söylesin. Bakın, söylemezse “sükût ikrardan gelir”. Susmak zımmen desteklemek anlamına gelir.
Her konuda topa giren, en küçük bir köşe yazısına, en küçük bir televizyon yorumuna anından cevap veren ülkenin şu andaki cumhurbaşkanı böylesine önemli bir konuda sessiz kalamaz.
*****
Değerli arkadaşlarım,
Hiç kaygınız olmasın. Biz bu karanlık günleri sona erdireceğiz.
Evet, ülkemiz şu anda gerçekten fırtınalı ve zor bir dönemden geçiyor.
Türkiye, keyfi ve kuralsız bir yönetim anlayışının elinde, bu durumdan bir çıkış yönü arıyor.
Ancak bizler, ülkemizi barış, refah ve adalet limanına sağ salim yanaştıracağız. Hiç kimsenin endişesi olmasın.
Ülkemizin tüm sorunlarını, meşru demokratik siyaset zemininde çözeceğiz. Burada, bir noktanın altını çizmek istiyorum.
Hiç kimse artık bu ülkenin sorunlarının çözümünü, kaba kuvvette falan aramasın. O günler geçti.
Hiç kimse halkın iradesiyle inatlaşmasın.
O dönemler geride kaldı artık.
Türkiye, tüm sorunlarını konuşarak çözme kapasitesine sahip bir ülkedir.
Söyleyecek sözü, yapacak işi olmayanların;
Sıkıştıkça tehdide ve şiddete başvuranların, Türkiye’nin geleceğinde hiçbir yeri yoktur.
*****
Değerli arkadaşlar,
Ülkemizin hak etmediği bir noktaya sürüklendiğinin farkındayız.
Evet, adaleti mumla bile arıyoruz bulamıyoruz.
Kurumlar çöktü. Kurallar işlemiyor.
Ancak, biz tüm bunları aşıp, hakkı tesis edecek, kuralları işletecek ve kurumları ayağa kaldıracak bir ekip olduğumuzu gayet iyi biliyoruz.
Bu kapsamda; tüm travmaları, korkuları, geride bırakacağımız yeni bir sistem inşa etmeyi hedefliyoruz.
İnsan onuruna yakışır bir siyasal düzen için, akılcı politikalarla harekete geçmek için sabırsızlanıyoruz.
Bu ülkede, sadece endişeli modernlerin veya endişeli muhafazakarların değil; tek bir insanın dahi endişeli olmaması için çalışmayı taahhüt ediyoruz.
Ülkemizi, merkezinin tam insan olduğu; kapsayıcı, çoğulcu, eşitlikçi ve özgürlükçü demokrasiye ulaştırmak için var gücümüzle çalışacağız.
Bir kez daha vurgulamak isterim ki; ülkemizi, üste çıkanın altta kalanı ezdiği, nöbetleşe zorbalığın yaşandığı bir ülke olmaktan kurtaracağız.
Bir toplumsal kesimin, bir başka kesim üzerinde tahakküm uygulamasına da asla müsaade etmeyeceğiz.
Bu bağlamda,
Siyasetimizde, rövanşist hislere yer vermeyeceğiz.
Bir yanlışın başka bir yanlışla düzeltilemeyeceğini iyi biliyoruz.
Bu nedenle, bir devri sabık üretilmesine de karşı olduğumuzu açık bir şekilde belirtmek istiyorum.
Bizim tek kıstasımız, adil hukuk sistemidir.
Bu nedenle, geçmişe yönelik ne kadar iddia varsa, hukuk çerçevesinde, idari denetime, Meclis denetimine ve bağımsız ve tarafsız bir yargı denetimine tabi tutulması son derece önemlidir.
Gereği neyse bir hukuk devleti anlayışı içinde yapılır, yapılacaktır.
Bizim temel hedefimiz; yeni Türkiye’nin düzenini, ilkeler ve kurallar üzerine inşa etmektir.
Herkesin, hukuk ve kurallar içerisinde hareket etmesini sağlamaktır.
Hiç kimsenin, temel hak ve özgürlüklere bir daha asla dokunamayacağı bir düzeni kurmaktır.
Kazanılmış haklardan, bir adım bile geriye atmamak, gasp edilmiş hakları da derhal iade etmektir.
Adil, özgürlükçü ve şeffaf kuralları, sapasağlam bir şekilde yerli yerine oturtmaktır.
İşte bu kapsamda;
Huzur hakkı adı altında çok yerden maaş alıp, vatandaşlarımızın huzurunu kaçıranlara da geçit vermeyeceğiz.
Gençleri işsiz bırakıp, üçer beşer maaşla kamu kaynaklarını kendilerine bağlayanlara müsaade etmeyeceğiz.
Kamu ihalelerini, özel davet usulüyle yaparak, kayırmacılıkla, yolsuzlukla bu ülkeyi fakirleştirenlere dur diyeceğiz.
KHK gibi ucube bir yolla, binlerce aileyi mağdur edenlerin önünü kapatacağız.
DEVA Partisi olarak, bu milletin alın terini hiç edenlerin, hakkını hukukunu çiğneyenlerin karşısında bizler hep beraber dimdik ayakta duracağız.
Biz, Türkiye’nin yüzünü umuda çevireceğiz.
Bu kapsamda, tüm ülkemizi bu birlikteliğe davet ediyoruz. Davetimiz Türkiye’nin tüm demokrat seslerinedir:
Kimliği, inancı, ideolojisi her ne olursa olsun, tüm demokratları DEVA çatısı altına davet ediyoruz.
Fikirlerden kaçmayan, konuşmaktan korkmayan bir ülkeye davet ediyoruz. Cesur, özgür ve zengin bir Türkiye’ye davet ediyoruz.
Türkiye’yi; özgürlük, hak, adalet ve demokrasi ilkeleri etrafında, yeni bir toplumsal sözleşmeye davet ediyoruz.
Davetimizi il il, ilçe ilçe, mahalle mahalle, sokak sokak, kapı kapı ulaştıracağız.
Ülkemizin dört bir yanında herkesle buluşacağız. İşte 81 ilden il başkanlarımız burada. Bugün bu çatı altında her ay olduğu gibi yeniden buluştuk.
Sizler her biriniz kendi ilinizde büyük bir demokrasi mücadelesi veriyorsunuz. Her biriniz kendi ilinizde büyük bir hak ve özgürlük mücadelesi veriyorsunuz.
Her biriniz kendi ilinizde tüm ekibinizle beraber bütün ilçe başkanlarınızla beraber bütün üyelerinizle beraber bir hak, adalet ve hukuk mücadelesi veriyorsunuz. Bu mücadele çok kutsal bir mücadele.
Ülkemizin yarınları için biz sadece bir nefer olarak çalışmıyoruz. Biz şu anda demokrasimiz akışı içinde yeni bir tarih yazıyoruz.
DEVA Partisi Türkiye Cumhuriyeti’nin demokrasi tarihinde en önemli dönüm noktalarından birisi olarak siyasi tarihimize geçecek bir iş yapıyor şu anda.
Ve ben gerçekten Türkiye’nin dört bir tarafında böylesine güçlü bir kadroya sahip olduğumuz için böylesine gözlerinde heyecan olan, ülke aşkı olan il başkanlarımızla, il teşkilatlarımızla beraber olduğum için sizlerle yol arkadaşı olduğum için büyük bir gurur ve onur duyuyorum.
Çalışmalarımızı, korkmadan, yılmadan, usanmadan sürdüreceğiz. Ülkemiz için gecemizi gündüzümüze katmaya devam edeceğiz. Demokrasi ve atılım için durmadan, yorulmadan çalışacağız.
Bu vesileyle altıncı il başkanları toplantımızın hayırlara vesile olmasını diliyorum.
Hepinizi tekrar saygıyla selamlıyor, çok çok teşekkür ediyorum.