1 Temmuz 2021 DEVA Partisi Genel Başkanı Ali Babacan’ın 1. Olağan Kepez ilçe Kongresi Konuşması

1 Temmuz 2021

GENEL BAŞKANIMIZ ALİ BABACAN’IN KEPEZ 1. OLAĞAN İLÇE KONGRESİ KONUŞMASI

DEVA Partisi’nin değerli genel merkez kurul üyeleri,
Antalya il teşkilatımızın çok değerli başkan vekili ve Kepez ilçe teşkilatımızın

çok değerli başkanı,

Siyasi partilerin kıymetli temsilcileri,

Değerli teşkilat mensuplarımız,

Sevgili Antalyalı gönüldaşlarımız,

Türkiye’nin farklı illerinden gelip bugün bizlerle beraber olan saygıdeğer konuklarımız,

Ulusal ve yerel basınımızın değerli mensupları,

Ekranları başında ve sosyal medya hesaplarımızdan bizleri izleyen tüm vatandaşlarımız; hepinizi en içten duygularımla selamlıyor, Kepez ilçe teşkilatımızın birinci olağan kongresine hoş geldiniz diyorum.

*****

Sözlerimin hemen başında değerli il başkanımız Özgür Özbek Bey’e acil şifalar diliyorum. Aynı zamanda il hizmet binamızın hazırlık çalışmaları sırasında kaza geçiren Tayfun Ayhan Bey’e geçmiş olsun dileklerimi iletiyorum.

Bu vesileyle, Kepez ilçe teşkilatımızda görev alan ve görev alacak tüm yol arkadaşlarımı kutluyor, kendilerine başarılar diliyorum.

Geçen hafta Antalya’da ilçe kongrelerimizi başlattık. Bugün ise merkez ilçemiz Kepez’de hep birlikte programımızı gerçekleştiriyoruz. Yarın da, hep birlikte Alanya’da olacağız.

Bundan sonra, hızlı bir biçimde ilçe kongre süreçlerimizi işleteceğiz.

Ve nihayetinde, düzenlenecek Antalya il kongremiz vesilesiyle de tekrar birlikte olacağız.

*****
Değerli arkadaşlarım,

Bizler ülkemizi il il, ilçe ilçe dolaşıyoruz.

Bakın geçtiğimiz bir ay içerisinde Ankara’daydık, İzmir’deydik, Bursa’daydık, Adana’daydık, Mersin’deydik, Konya’daydık, Yozgat’taydık, Kars’taydık, Ardahan’daydık, Isparta’daydık, Balıkesir’deydik, Kocaeli’deydik, Sakarya’daydık. Evvelsi gün Kocaeli’de dün Sakarya’daydık.

Bugün de sizlerle birlikte Antalya’dayız.

Sadece son bir ayda açılışlar ve kongreler sebebiyle ülkemizin pek çok il ve ilçesini ziyaret ettik.

Bölge bölge, şehir şehir halkımızın arasındayız.

Sokağın derdine kulak veriyoruz. Bir dokunuyoruz bin ah işitiyoruz.

Biz bugünkü iktidarın yaptıklarını, ettiklerini anlatalım diye söze başlamaya niyetlenirken vatandaşımız hemen sözü bizden alıyor, bu kötü yönetimin sebep olduklarını tek tek haykırmaya başlıyor.

Biz de halkımızı dinliyoruz, halkımızın dertleriyle dertleniyoruz.

“Ülkemizin bir numaralı sorunu işsizliktir, yoksulluktur, hayat pahalılığıdır” diyoruz.

Ama iktidar bunları duymuyor, dinlemiyor. İşine gelmiyor.

Gerçek sorunlarla yüzleşmiyorlar. Yüzleşmek istemiyorlar. Sağda solda kendilerine düşman arayıp duruyorlar.

Gözlerinin önünde yoksulluk duruyor, kafalarını çevirip bakmıyorlar.

Gözlerinin önünde işsizlik duruyor, bakmıyorlar.

Gözlerinin önünde hayat pahalılığı duruyor, bakmıyorlar.

Ne zamanki bir yerlerde rant duyuyorlar, o zaman da kilitlenip kalıyorlar ve kafalarını gözlerini başka yöne çeviremiyorlar.

Gözlerindeki rant gözlüğünü bir türlü çıkarmıyorlar.

Öyle bir ortam oluşturdular ki; kimse Türkiye’de yatırım, üretim yapmak istemiyor.

Kendi yatırımcımız, kendi ülkesinde yatırım yapmıyor. Birikimini başka ülkelerde değerlendirmeyi tercih ediyor. Parasını Türkiye’de tutmuyor.

Uluslararası yatırımcılar Türkiye’ye gelmek istemiyor.

Bakın geçen ay bir veri yayınlandı.

Son 20 yılda ilk defa Türkiye’ye bunu da yaşattılar maalesef: Doğrudan sermaye giriş rakamlarına baktığımızda, net sermaye hareketlerine baktığımızda tam 20 yıldan sonra ilk defa Nisan ayı sonu itibarıyla birikimli 12 aylık rakam eksiye düştü. Tam eksi 800 milyon dolarlık sermaye hareketi var.

Bu ne demek?

Türkiye’den çıkan sermaye, doğrudan yatırıma dönen sermayeden bahsediyorum, Türkiye’ye girenden tam 800 milyon dolardan fazla olmuş. Biz böyle bir şey görmemiştik.

Bu ülke 1990’larda dahi net anlamda sermaye cezbetti. Ben ve arkadaşlarım 2002 yılında kurulan hükümette göreve gelmeden önceki son 10 yıl, yani 1992-2002 arasında Türkiye’ye giren yabancı sermayenin toplamı net anlamda 10 yılda 10 milyar dolardı.

Yıllık ortalama 1 milyon dolar sermaye girişi olmuştur Türkiye’ye. Biz bunu aldık bir yılda tam 22 milyar dolara çıkarttık. Doğrudan sermaye olarak yoksa finansal rakamlara baktığımızda yüz milyarlarca dolardan bahsediyoruz.

Fabrika, yatırım, üretim anlamındaki doğrudan sermayeden bahsediyoruz. Üstelik borç veya kredi değil sermaye. Geliyor ve kalıyor burada. Ve bu rakam bizler ayrıldıktan sonra özellikle 2015 sonrasında sürekli düşüşe geçti.

Nihayetinde Nisan ayı sonu itibarıyla eksi 800 milyon dolara düştü. Bunu da gösterdiler bu ülkeye.

Değerli arkadaşlarım,

Biz hukuk güçlensin, yatırım gelsin, gençler işsizlikten kurtulsun dedikçe, bir bakıyoruz, ülke başka insanların kara paralarını aklama yeri olmuş.

Hukuk yok, çete liderleri, mafya liderleri ortada cirit atıyor. Her türlü pislik ortalıkta.

Suç işleyenin kendisi çıkıp da ben bu suçu işledim, bunları yaptım, üstelik bu suçun içinde şu siyasetçiler, bürokratlar da vardı, üzülerek söylüyorum şu yargı mensupları da vardı, şu medya mensupları da vardı deyince tabi bütün ülke ekranları başına kilitlendi.

Adeta Netflix dizisi gibi videoları izlemeye başladı. Ülkem adına utanç duydum. Bu ülke buna layık değil.

Normalde böyle bir durumda o ülkenin yargısı resen harekete geçer. Kimseden talimat beklemez. Bu iddiaların yüzde 1’i bile doğru olsa yargı hemen harekete geçer, soruşturma başlatır ve süreç işler. İki ay geçti, böyle bir süreç yok.

Hükümetin yönlendirme ve talebiyle yargı ne yaptı? Bu açıklamaları yapan suç örgütünün başındaki kişiye karşı süreç başlattı.

Bir de bu videoların yayınlanmasıyla ilgili yayın yasağı getirilsin diye yargı çaba gösterdi. Bakın bu kadar iddia var bunlar doğru mu değil mi arkadaşlar, bunu bir incelemek lazım, yargı susuyor mu, duruyor mu, niye harekete geçmiyor diyeceklerine konuşanı susturmaya dönük, yayınlananları kaldırmaya dönük bir çabaya girdi hükümet.

Bakın arkadaşlar bu işin içerisinde maalesef siyasetçiler var, bürokratlar var, gazeteciler var.

Nereden bakarsanız bakın ülkemizin hak etmediği bir tabloyla karşı karşıyayız.

Üstelik uyuşturucu ticaretiyle ilgili bir sürü iddialar var ortada.

Türkiye artık dünyada, uluslararası basında bir “narko devlet” olarak anılmaya başlandı. Bu ‘narko’, narkotikten geliyor. Narko devlet ne demek.

Uyuşturucu ticareti yapanların, zehir ticaretiyle uğraşanların rahat hareket ettiği, önlerinin açıldığı, onlara iş imkanlarının sağlandığı ve devlet kurumlarının da buna göz yumduğu, alan açtığı devlet demek narko devlet.

Yazık değil mi bu ülkeye? Biz bu ülkeyi hukuk devleti yapmak için yıllarca mücadele ettik ve edeceğiz.

Eğer bu ülke hukuk devleti olma özelliğini kaybederse narko devlet olma yoluna girer. Bunu da görüyoruz, yaşıyoruz. Bütün dünya bunu konuşuyor.

Peki durum böyle olunca sayın Cumhurbaşkanı ne yapıyor? çıkıyor, bizim ekonomi yönetiminde olduğumuz dönemin başarılarını dönüp dolaşıp anlatıp duruyor.

Biz şöyle yapmıştık böyle yapmıştık diyor. Bugünle ilgili anlatacak başka bir şeyleri yok çünkü.

Buradan kendisine sesleniyorum. Bakın Sayın Erdoğan, geçti o günler geçti. Ekonomide altın çağı biz açtık, bizim gidişimizle de yapamıyorsunuz.

Bir de “ben ekonomistim, benim adım ekonomi” diyorsunuz. Niçin bu ülkede faizler yüzde 19?

Niye Türkiye Avrupa’nın en yüksek faizine mahkum? Niye Türkiye dünyanın 7. yüksek faizine mahkum? Niçin enflasyon kontrolden çıktı?
Niçin paramız pul oldu?

Önceki dönem siz başardıysanız hadi yine yapın. Düşürün faizi düşürün enflasyonu.

Değerli arkadaşlar,

Ekonominin temeli, canı hukuktur, adalettir. Sağlam bir hukuk, adalet ve demokrasi üzerine kurulur.

Temeli sağlam atmazsanız sağlam bir ekonomiyi inşa edemezsiniz. Bunu görmüyorlar, bilmiyorlar.

Ülkenin en önemli konusu şu an adalettir. Adalet yoksa refah olmaz, zenginlik olmaz.

Bizim, halkımızın alın terinin değerini son damlasına kadar verdiğimiz dönemin başarılarından başka, bu hükümetin anlatabileceği hiçbir şey yok.

Sürekli o dönemle övünüyorlar.

Anlatacak bir başarı hikayesi kalmayanlara ne olur?

Anlatacak bir başarı hikayesi kalmayanlar kaybetmeye mahkumdur.

Baskıyla, korkuyla, olmayan düşmanları bahane ederek üç beş gün daha yönetmeye çalışsınlar bakalım.

Ama bitiyor arkadaşlar, bitiyor. Çok az kaldı. Artık yolun sonu göründü. Sayılı gün çabuk geçer. Önümüzde ilk seçim sonrası DEVA günleri var.

Hukuk devletinin tesis edildiği, meclisin güçlendiği, halkımızın zenginleştiği DEVA günlerini hep beraber göreceğiz.

Çok az kaldı, DEVA kadroları olarak hazırız ve emaneti teslim almaya geliyoruz.

*****

Değerli arkadaşlar,

Bugünkü yönetim, milletle arasını iyice açtı.

Vatandaşın buzdolabından haberleri yok. Cüzdanından haberleri yok. Banka borçlarından haberleri yok.

İşsizlerin umutsuzluğundan haberleri yok. Gençlerin kaygısından haberleri yok.

Esnafın borcundan, çiftçiye gelen hacizlerden haberleri yok. Emekli maaşından haberleri yok.

Kendileri çalıp kendileri oynuyorlar.

Başları sıkışınca ne yapıyorlar? Bir ihale kanunu var ya hani onu değiştiriyorlar.

Hiçbir ihaleleri açık değil, şeffaf değil. Hiçbir ihalelerinde fırsat eşitliği falan yok.

Sayın Erdoğan bir de kalkmış ne diyor? Belediye başkanlarına “ihaleleri şeffaf yapın” diyor.

Siz son yıllarda yaptığınız milyon dolarlık ihaleleri canlı yaptınız mı? Son yıllarda devletin hangi ihalesi canlı yayınlandı?

Bir de dün “kamuda tasarruf” demeye başlamış. Dün resmi gazetede bununla ilgili bir genelge de yayınladı.

Ancak bu tasarruf genelgesinde ne yazıyor?

"Cumhurbaşkanlığı hariç”.

Bu nasıl bir yönetim anlayışıdır? Bu nasıl bir vurdumduymazlıktır?

Kendi yaptıkları ihaleyi gizli saklı yapıyorlar. Belediyelere siz şeffaf yapın, canlı yayınlayın diyorlar.

Tüm kurumlara “tasarruf et” diyorlar ama birisi hariç “Cumhurbaşkanı.”

Sayın Cumhurbaşkanı her şeyden muaf.

Ben de kendisine soruyorum o halde: Niye muaf tutuyorsunuz kendinizi?

Siz, bu ülkenin kamu yönetiminden sorumlu değil misiniz?

Sayın Erdoğan, önden siz buyursanıza...

Devletin ve milletin harcamalarından tasarruf çağrısı yaparken, siz de biraz masraflarınızdan tasarruf etseniz.

Üstelik, kendinize tasarruftan muafiyet getirdiğiniz günün akşamında, bir de tutup, vatandaşın elektriğine yüzde 15 zam yapıyorsunuz.

Bu yetmiyormuş gibi, dün gece bir de konutlardaki doğalgaza %12, sanayide kullanılan doğalgaza %20 zam yaptınız. Yükü yine vatandaşa yıkıyorsunuz.

Sembolik de olsa cumhurbaşkanı olarak der ki insan, “Ben de giderlerimden tasarruf edeyim. 100 araçlı konvoy şart değil. Bunu indiriyorum 80’e 70’e. Yurtdışında bir programa giderken 8 tane devlet uçağıyla gitmeyelim bari bunu 2’ye indireyim” diyebilir.

Türkiye Cumhuriyeti’nin en itibarlı döneminde uluslararası uçuşlarda başbakan, ve cumhurbaşkanı tarafından kullanılan devlet uçağının sayısı 1’dir.

Milli gelirimizin zirvede olduğu, bu ülkenin itibarının sapasağlam olduğu, parmakla gösterildiği dönemde bir uçak yetiyordu.

Bakın Almanya’nın nüfusu bizle aynı, ekonomisi bizden çok daha büyük. Almanya devlet başkanının kullandığı uçak, bizim devlet uçaklarını büyüklük sıralamasına koyduğunuzda 4.,5. sırada bir uçak. Geçen sene bir G-20 zirvesine giderken o uçak arızalandı ve Alman Başbakanı tarifeli bir uçakla gitti o zirveye.

Bize ne oluyor ya, kime neyi ispat etmeye çalışıyorsunuz?

Siz eğer bir şeylerle övünecekseniz bu ülkede mutlak yoksulluğu sıfırlayın. Başarı budur, biz bunu yaptık. Bu ülkede mutlak yoksulluğun sıfırlanması benim ekonominin başında olduğum dönemde oldu. Bu ülke artık tekrar mutlak yoksulluğun yaşandığı bir ülke haline geldi.

Siz bir şeylerle övünmek istiyorsanız gidin yoksullukla, gidin işsizlikle mücadele edin.

Ve değerli arkadaşlar,
Bakın çok önemli bir konu daha var.

Bu zamlar Haziran’ın son günü yapıldı. Haziran’ın son günü yapıldığı için bu zamlar ilk altı aylık enflasyon sepetinin dışında kaldı.

Halbuki 1 Temmuz’la başlayan ikinci altı aydaki bütün emeklilerimizin, memurlarımızın maaşı, ilk altı aydaki enflasyona bakarak artırılıyor.

Ayın son gününde yapılan bu zamlar haziran enflasyon sepetine girmeyeceği için, altı ay boyunca bu zamların getirdiği enflasyon yükünü emeklilerimiz ve memurlarımız kendi ceplerinden, kendi dar imkanlarından karşılamaya çalışacak.

İnanın tam bir şark kurnazlığı.

Artık bundan medet ummaya başladılar bakın, durumu görün.

Değerli arkadaşlarım,

Daha evvel açıkladım, bir kere daha ben bu hükümete tasarrufu da içeren bir reçete yazıyorum:

Kaleminiz kağıdınız hazırsa başlıyorum:
Önce hukuk: Anayasa ve kanunlara bağlı kalın.

Hemen sonra tasarruf. Tasarruftan itibar olmaz diyorlar ya, olur olur, bal gibi olur.

Şu yurtiçi, yurtdışı seyahatlerinizdeki uçak sayılarını hele bir azaltın. Konvoylarınızdaki araç sayısını azaltın.

Ardından şu kamu ihale mevzuatını değiştirin. Üç beş yandaş şirketi zenginleştiren ihale usullerine artık bir son verin.

Şeffaf ve açık bir ihale sistemiyle, kamuya mal ve hizmet alımlarında, yandaşlarınızın değil, halkımızın kâr etmesini sağlayın.

Avrupa Birliği’nin kamu alımları mevzuatını alın, aynen uygulamaya başlayın. 28 ülke bu mevzuatı uyguluyor şu anda. Bu ülkeler hiç mi yatırım yapamıyor? Bu ülkeler mal ve hizmet alımında bir sorun mu yaşıyor? Bu ülkelerin içinde Almanyası, Fransası, İtalyası var. Ekonomisi Türkiye’den daha büyük olan ülkeler var.

Niye yapmıyorsunuz? Neyi bekliyorsunuz?

Devam ediyorum;

Kanal İstanbul gibi rant projelerine artık bir son verin.

Derhal tüm kurum ve kuruluşları Sayıştay denetimine açın.

Varlık Fonu'nu derhal kapatın. Tam bir kara delik. Bakın 65 milyar TL borca batırmışsınız bu fonu.

Eğer siz kapatmazsanız, biz ilk seçimlerden sonra ilk iş olarak kapatacağız bu fonu zaten.

Bakın işte, bu kadar basit.
Bu reçeteyi uygulayın, bakın nasıl düzelmeye başlıyor işler.

Yandaşları değil, tüm ülkeyi zenginleştirmek için önce niyet lazım. Önce bu niyeti kendilerinde gerçekleştirmeleri lazım.

Bu reçeteyi uygulayın da bir görün, maliyetler nasıl düşüyor. Nasıl milyar dolarlar verilen projeler daha ucuza mal oluyor.

Uygulayın da görün, bu milletin alın teri olan o vergiler nasıl bereketleniyor.

Bunu yapmamanız için hiçbir sebep yok, sizi tutan yok. Dediğim gibi önce niyet lazım.

*****

Değerli arkadaşlar,

Bakın daha yeni Meclis’ten geçirdiler.

Biliyorsunuz, dün bir yasayla Makine ve Kimya Endüstrisi Kurumu’nu, anonim şirkete çevirdiler.

Savunma sanayimizin ihtiyaçlarını karşılayan bir kurum. Kamu sanayi kuruluşları arasında en karlı olanlarından biri.

Bu konu özellikle Kırıkkale ilimizi çok yakından ilgilendiriyor. Binlerce çalışan var ve bu çalışanların ailelerini ilgilendiriyor.

Günlerdir tüm Kırıkkaleliler gibi biz de bu değişikliği sorguluyoruz, anlamaya çalışıyoruz.

Bu konuyu kimseye sormadılar, alt komisyonda bile görüştürmediler. “yahu acaba gene neyin peşinde bunlar?” Diye düşünüyoruz.

Bu acele nedir, “meclis kapanmadan önce, yine kime neyi yetiştirmeye çalışıyorlar” diye araştırıyoruz.

Şimdi, yanıtlanması gereken soruları, sizlerin huzurunda, MKE’yi anonim şirkete çeviren hükümete sormak istiyorum.

Bu kurumu şirkete çevirerek kamu düzenlemelerinden, Maliye’nin ve Hazine’nin kontrolünden çıkarıp ne yapmayı planlıyorsunuz?

Ya da kimin burada rahat rahat daha kolay tasarrufta bulunmasını istiyorsunuz?

Bu kurumla ilgili hangi yatırımı yapmak istediniz de yapamadınız? Niçin böyle bir düzenlemeye ihtiyaç duydunuz?

Açık açık söyleyin. Çünkü söylemiyorlar. Süslü püslü lafların arkasına saklanmayın.

MKE’yi anonim şirket yaptıktan sonra kimlerle ortaklık yapacaksınız, kimlerle şirketler kuracaksınız?

Yoksa diğer kamu iktisadi teşekküllerde olduğu gibi, MKE’yi de varlık fonu denilen o kara deliğe mi atacaksınız?

Yoksa basında haftalardır konuşulduğu gibi, yolsuz ve dolandırıcı isimlerle iş tutmanın bir hazırlığı mı var burada diye soruyoruz.

*****
Değerli arkadaşlarım,

Bu yönetim, hukuksuzluğu alışkanlık haline getirince, ülkeyi gerçekten kirli işlerin merkezi haline getirdi.

Avusturya’da gözaltında tutulan bir kişi var biliyorsunuz. Kara para aklama suçundan Amerika tarafından da iadesi istenen. Herkesle ilişkisi olduğunu öğrendik. Fotoğrafta kimler yok ki?

Belli ki, ülkemizi başka ülkelerdeki kara paraların aklandığı bir suç cehennemine çevirmişler.

Biz bu gidişe izin vermeyeceğiz. Artık yeter diyoruz.

Daha geçen hafta, Ayvalık’ta bir gencimiz, ismi Baran, yanıma geldi ve dedi ki: “Biz artık bıktık. Bize bir gelecek vaat edin” dedi.

17 yaşında bir gencimiz. Lokantada çalışıyor ve üniversite sınavına hazırlık kursunun parasını çıkartıyor.

Ben buradan Baran’a ve yaşıtı tüm arkadaşlarıma sesleniyorum:

Evet, hepimiz bıktık.

Biz pırıl pırıl bir ülke inşası için yola çıktık.

Tüm pisliklerinden arınmış, temiz bir ülke, bizim boynumuzun borcu.

Emekçi anne babaların gözlerinin yaşlı olmadığı, çocuklarının yarınlarından endişe etmediği bir ülke kuracağız.

Hakkı, hukuku sağlayacağız.

Üreteceğiz. Ürettiklerimizle zenginleşeceğiz.

Vatandaşlarımızı hak ettiği refah seviyesine ulaştıracağız.

Eğitim kalitemizi yükselteceğiz.

Özgürlükleri zirveye taşıyacağız.

Kimsenin şüphesi olmasın, biz bu ülkenin Baranlarına, Ayşelerine, Ozanlarına, Beyzalarına verdiğimiz sözü tutacağız.

Artık Türkiye’nin DEVA’sı var ve biz hazırız. Hepinize çok teşekkür ediyorum.